beş - kapışma
"Evet ilmektir boynumdaki ama ben
kimsenin kölesi değilim."
İsmet Özel
Dersten sonra ilk işim Çetin hocanın yanına gitmek olmuştu. Tabii, soru soracakları, hocayla ayaküstü muhabbet etmek isteyenleri ve istemeden üstüme çektiğim rahatsız edici ilgiyi atlamadan hocaya ulaşamadığımı da söylemeliyim. Beni araştırma görevlilerinin çalıştığı odaya çağırmış, kapıyı arkadan kapattırmıştı.
İçerideki hocalar bazı belgeler üzerinde harıl harıl çalışırken Beril hocanın masasının önünde karşılıklı duran iki sandalyeye oturduk. Daha doğrusu Beril hocanın Çetin hocaya kendi koltuğunu vermek istemesi üzerine giriştiği bütün çabaya rağmen hoca kapıya yakın sandalyeye oturmuş, sonrasında bana da karşısındaki koltuğu işaret etmişti.
Gergin bir tavırla sandalyeye oturduğumda midemin de hissettiklerimden dolayı burkulduğunu hissettim. Açlık değil ama açlığa benzer bir his çökmüştü. Gülümsemeye çalışarak ve kaygılarımın bir sonucu olduğunu bildiğim bu duyguyu bir kenara atmaya gayret göstererek Çetin hocanın sorusuna cevap verdim.
"Nasılsın, nasıl gidiyor?" demişti.
"İyiyim hocam, çok şükür... Sizler de iyisinizdir umarım.."
Kafasını salladı, Beril hocanın uzattığı çayı teşekkür ederek aldı. Beril hoca sonra bana çay uzattı, gergin halim beni sımsıkı kavramışken hafifçe doğruldum ve ben de çay aldım. İki de şeker...
"Ne konuşmak istediğini biliyorum desem.." dedi hoca. Höpürtülü bir çay yudumu aldıktan sonra derin bir nefes verdi. Yüzündeki sakin ifadeye baktığımda her şeyin çözülebileceği, aslında sorun olarak konuşulacak hiçbir şey olmadığı fikri geçiyordu aklımdan. Ama bunun da geçeceğini bildiğim için rahatlamanın yerini alacak dikenli duyguyu şimdiden hesaplıyordum işte.
"Hocam.." dedim çayı Çetin hocanın sandalyesiyle benim sandalyemin tam arasında duran sehpanın üstüne öylece koyarak. Muhtemelen bir sonraki yudumu almak aklıma bile gelmeyecekti.
"Hocam ben Nurullah'la kapışamam.."
Hoca gülümsedi. "Senden kapışma bekleyen yok ki. Sadece duygularını, düşüncelerini yazılar yerine koca bir kulübe aktar, insanları örgütle, programlar oluştur ve paylaş.. Senden istediğim sadece bu."
Sıkıntılı bir gülüşle ona baktım. "Hocam inanın, yazmak bile düzgün yapabildiğim o şey değil. Sadece çok doluyorum ve yazmaktan başka çıkar yol bulamıyorum. Üstelik yazdığım çoğu şeyi beğenmiyorum. Bana bir de radyo programlarını verdiniz... Orada Nurullah'ın örgütlediği bir kitle var. Az ya da çok. Yapacaklarımı pusuda bekleyen kurt gibi bekleyecek ve izleyecekler. Eleştirileri tetikte, alaycı bakışları ve ifadeleri beni kapmaya hazır olacak. Ben... Bununla kapışamam. Kapışmaktan kastım buydu."
"Kitaplar şiirler ve sanatlar okuduğun kadar kendini okudun mu Hümeyra?" diye sordu hoca. Beril hocanın da işini bir kenara bırakıp bize konsantre olduğunu fark ettim ve daha da gerildim.
Soru da zordu.
"Kendimi... Okumak?"
Kafasını salladı Çetin hoca. "Kendini okudun mu? Ya da ne kadar okudun? Söylediğin tüm bu şeyler, tedirginlikler... Bunlar kendisine dönüp bir kez bakmamış, kendisindeki cevherlerden bihaber olan birinin sözlerine benziyor. Adım atmaktan korkuyor çünkü arkasını dönüp ne kadar ilerlediğine bakmak aklına gelmemiş zira her zaman önündeki yolun endişesiyle hayatı kendisine zehir etmiş..."
Gözlerim dolmuştu. Öyle haklıydı ki söylediklerinde.
"Senden tek bir şey istiyorum Hümeyra. Kendini oku ve edindiğin yeni sorumlulukları kendini tanımak için bir aracı olarak kullan. Unutma, Nurullah'ın seveni varsa sevmeyeni de vardır. Hayat çift yönlüdür. Bir yoldan gittiğin zaman öteki yolun varlığını unutursan her an mahvolmaya hazırsın demektir.."
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top