29. SONSUZLUKLAR EVİ - final
29, Sonsuzluklar Evi
Final
Henry the Lee - Gözlerini Kapat Ve
Kar Yağdığını Hayal Et,
Gerisi Gerçek
İDİL
Yıllar Sonra
Ulukan Konağı
Burada bazı sabahların bile ne kadar karanlık olabildiğini, tecrübe eden bir adamı sevmiş ve yeni günlere onun yanında uyanmış kadar iyi bilirdim. Tuğlaların arasında bir hayalet gibi gezinip, rutubetle örtülen kederin tadı, zihnimizin kuytularına saklanamasın diye çabalamıştık. Keder hayaletleri. Bazen de gerçek hayaletler. Yatağımıza girip kâbuslarımızda gezinirlerdi.
Onları ve bizi aynı anda özgür bıraktık.
Uzun süredir acılarla sarmaş dolaştık ama parmaklarımızı gevşetip ruhumuzu özgürleştirme işini de bir o kadar hızlı yaptık. Kurtulmak istiyorduk. Günahkâr ve hasta annelerimizden. Suçlu ve yitik babalarımızdan. Hatalarından ve masum dileklerinden. Hiçbirinden kurtuluş, sanıldığı kadar kolay değildi. Biz de iyi hatırlamak için değiştirmeyi seçtik.
Köşkü bir konak gibi genişletip, her köşesini kullanıma uygun hâle getirerek. Travmalarımızdan kaçmak yerine onların yalnızca karanlık anılar olduklarını kabul ederek. Bu yüzden evimiz her ne kadar büyüse de resim odamızın yeri aynıydı. Evet, hâlâ bir resim odamız vardı. Yılın belli zamanlarında benzer kâbusları görmeye devam ediyorduk ama bu hiçbir zaman aynı günlere denk gelmiyordu. Yatağından kalkan oraya gidiyor ve en iyi bildiği şeyi yapıyordu. Resim çizmek ya da şiir yazmak. Diğerimizi uyandırmaya bile gerek görmüyordu.
Orası belki de bizim için yatak odamızdan bile daha mahremdi. Şimdi neşeli sesleri duyup da önüne yanaştığım pencerenin yarısı kadar bir havalandırması dahi yoktu. Duvarları, tüm ufak delikleri kapatarak yeniden boyamıştık. Bazen yatağımıza uzandığımızda kapısını açık bırakıyorduk çünkü hiçbir duyguyu birbirimizden gizlemiyorduk. Bize, isteyerek ya da mecburiyetten kalan zihinsel mirası sessizce seyrediyorduk. Leonard'ın çizimlerindeki boşluklar benim mürekkep izlerimle doluyordu. Her nüshaya bir düşünce sığdırıp, yaşananların ortak olduğunu anlatmaya çalışıyordum. Bazen birkaç kısa dizeyle, çoğu zamanda tek bir kelimeyle. Kuytulara gizlediği eserlerine ilişmemden hoşlanıyordu.
Gülümsedim. Ama hayır, o yüzden değil. Ben pencereye yetişmeye çalışırken grubun hızlı yumurcaklarından birkaçı kollarını belime dolayıp arkamdan sarıldığı için. "Gıdıklanıyorum," dedim gülmeye devam ederken. Konağın açık kapısına dönünce içeri doluşanları da aynı anda gördüm. Amy'nin önderliğini yaptığı bu kızlara yine aynı anda gülümsemek ve el sallamak istiyordum ama yaramazın eteklerimden çekiştirmesi bunu engelliyordu. "Heyecanını neye borçluyuz, Sophia?"
Alnını kapatan sarı kaküllü başını eğdiğinde elindeki kâğıdı çevirip bana kaldırdı. "Bak Lili, bugün tüm günlerimin en harikasıydı! Bay ve Bayan Lutz'u üzmeden o kadar çok eğlendim ki fotoğraf çekilirken tırmanma duvarının en tepesindeydim."
"Hadi canım! Sen söyleyene kadar bu sarı noktayı güneş sanıyordum. Albümdeki en parlak fotoğrafımız olacak desene."
Sophia gururla kıkırdayınca elinden tutarak salondan girişe doğru yürüttüm. Diğer çocuklardan bazıları da otobüsleri birazdan kalkacağı için lavabolara ya da evi incelemek için etrafa dağılmışlardı. Geri kalanlarsa şimdiden önüme dizilmişti, terlemediklerini düşünenler bana sıkıca sarılıyordu.
"Bırakın şimdi hasret gidermeyi! Lili fotoğraf albümünü açıp bunu yerleştirecek, beni güneş sandığı için çok beğendi. Size epey yukarı çıktığımı söylemiştim."
"Fakat Stephanie anı güzel yakalıyor," dedim fotoğraf makinesini boynuna asmış kızı işaret ederek. "Onu da tebrik edelim."
"Bu kez ben çekmedim." Makineye yakın durmak için elim karnının üstündeyken kaşlarımı merakla çattım. Çünkü Stephanie henüz on iki yaşında olmasına rağmen fotoğrafçılığı hobi değil, gelecekteki mesleği olarak görürdü. "Bay Leonard!" dedi sitemle. Öfkelendiğimizde tüm kızlar ona böyle söylerdik. "Benim de kadraja girmem konusunda ısrar etti. Fotoğraf çekmeyi severim ama çekilmekten nefret ederim, biliyorsunuz."
Gözlerimi yeniden fotoğrafa indirdiğimde çaktırmadan gülümsedim. "Ah evet, tam da buradaymışsın. Ilona'nın hemen yanında. Somurttuğun için seni fark etmemişim." Doğrulurken kıvırcık saçlarını okşadım. "Çünkü hep söylediğim gibi, sizi gülümsemenizden tanıyorum. Yine görebilir miyim?"
Stephanie dahil hepsi gülümsedi. Aslında en çok hüzünlerinden tanırdım ama bunu açıklamak istemiyordum. Gözlerim, bazen bir şövalye bazense inatçı bir zebani olarak gördüğümüz Leonard'ı bulmak için merdivenleri tararken Amy ile göz göze geldik. Beni, başını yana eğmiş hâlde büyük bir huzurla izliyordu. Çocuklar tarafından resim köşesine götürüldüğümü fark edince Bay ve Bayan Lutz'un yanına ilerledi.
"En güzel çıktığımız resim de bu koca çerçevenin içindeki," dedi Alice. "Belki hoşuna gitmedi ama sen de oradasın Stephane, bak, hepimiz daha küçükken oraya gitmiştik." Duvardan uzaklaşıp parmaklarını kare şekline getirerek gözlerini kıstığında hep birlikte, benim ve Leonard'ın en önde durduğu kalabalık fotoğrafa baktık.
Çocuklar Ülkesi Mecera Parkı.
Karanlık bir arazinin, masum toprağına verilebilecek en özel ödül buydu. Babamız orada ölse de, babamız orada katil olsa da elimizden gelen en iyi şeyi yapmak demek, oraya renkli ahşaplar inşa etmekti. Birine satıp kurtulmak da kabul edilebilir seçeneklerdendi ama bizim geçmiş acılarımız, hak edenler olmak kaydıyla bir başkasının gelecek mutluluğuna denk olabilirdi.
Alanında uzman kişilerin çalıştığı geniş bir macera parkı inşa etmek, bunu yapmaya karar vermekten daha kolaydı. Tüm güvenlik önemleri alınsa da bir sağlık kabini bile vardı. Bugün olduğu gibi haftanın bir günü, büyüdüğüm yuvanın çocuklarına ayrılıyordu. Geri kalan günlerse aileleriyle gelen diğer çocuklar içindi. Kimsenin kalbini kırmadan eğlendirmenin tek yolunu ancak böyle bulmuştuk.
Personellerin maaşını ayırdıktan sonraki gelirleri, yetimhanenin yönetecileri Bay ve Bayan Lutz'a teslim ediyorduk. Yetimhaneyi satın aldığımızı söyleyemem, bu şekildeki tarifi oldukça kaba. Biz oradan hiç vazgeçmedik diyebirim, ellerimiz ve bir yatağım hep orada.
Fotoğrafı albüme yerleştirdikten sonra çocuklar tek sıra hâlinde konaktan çıktılar. Macera parkına gittiklerinde hava güzelse piknik yaparlardı ve ağustos ayında olduğumuz düşünülürse, emekliye ayrılan ama mutfağımızı boş bırakmayan Bianca'nın kurabiyelerinden dahi yememişlerdi.
Ellerimi son çocuğumdan henüz ayırmıştım ki, "İdil Hanım," diyen sese döndüm.
Gülümseyerek, "Bayan Lutz," derken tokalaştık. "Bugün için teşekkür ederim."
"İlginiz için biz teşekkür ederiz. Önümüzdeki haftalar gelebilecek miyiz bilmiyoruz, malum okullar açılıyor."
Haylazca karşı çıkmış gibi görünsem de, "Fakat dersler hemen başlamaz," dedim.
Tatlılıkla, "Merak etmeyin," diyerek araya girdi Bay Lutz. "Hava şartları uygun oldukça onları Çocuklar Ülkesi'nden ve sizden mahrum etmeyiz. İyi günler."
Bunun üzerine otobüse neşeyle yolculadım. Lucy ve Valter sosyal hizmet uzmanıydılar. Yirmi yıldan fazla süredir evlilerdi, kendi çocuklarını tamamen büyüttükten sonra hayatlarını oraya adadıklarını her konuşmamızda anlardım. Bir grup seçkin görevlilerle birlikte emanet edilebilecek en doğru insanlarla iş birliği içinde olmak, gözümün eskiden olduğu kadar arkada kalmamasını sağlıyordu.
Yalnız kaldığımızda Amy bana yetişip koluma girdi. "Ne kadar uzun zaman. olmuş ben buraya gelmeyeli, otobüs uzaklaştığında ortalık sessizleşince fark ettim. İhtiyarlar olmadığında bu ev sana da sıkıcı gelmiyor mu? Onları birkaç kez gördüğüm hâlde kanım ısınmıştı, şimdi bir garip."
"Nina ve Walton'ı özlüyorum," dedim hak vererek. "Walton uzun bir yolculukta." Gülümseye çalıştım. "Cennete gitmenin zaman aldığını söylerdi. Bu yüzden beni andığınızda ne cennette ne cehennemde, hâlâ gökyüzüne uçtuğumu düşünün derdi." Burnumu çektiğimde Amy'i kolumu okşadı. "Nina da epey yaşlandı. Bizi evlatları olarak görse de onu yanında isteyen vaftiz kızına karşı çıkamazdık."
Amy bana hak verdiğinde ikinci kattaki mütevazı misafir odasına ulaşmıştık. Ziyaret edileceğimi bildiklerinden, konuklarım kalabalık yapmamak için beni burada beklemişlerdi. Odaya adım attığım gibi Leonard'la göz göze geldim. Çocukları macera parkında karşılamıştı ama hepsinden önce koşarak eve dönmüştü.
"Seni büyük salonda bekliyordum."
Sırtını dikleştirdiğinde avuçlarını suçsuz gibi bana çevirdi. "Hızlıca duş aldım, kurulandım ve ne kadar uzun bir yürüyüş olursa olsun sigara içmedim." Gülümsediğimde rahatlayarak tekrar eğildi. Ellerini beşiğe uzatıp kundağı kucakladı. "Onu çok özlemiştim. Güzel bebeğim. İris'im."
Leonard'ın bebeğimizi büyülenmiş gibi seyretmesini doğru kelimelerle anlatabilmek isterdim. Sihirli bir andı fakat benim o kadar etkili bir kalemim yoktu.
"Bırak da uyusun, ağlayınca asla susmuyor." Martin yüzünü yakınmayla buruşturdu. "Kulaklarım hâlâ çınlıyor."
"Küçük prensesimin öfkeli bir gününe denk geldiğiniz için şansız olmanız bizim sorunumuz değil," dedi şakacı bir ciddiyetle. "Emeklemeyi öğrenene kadar idare edeceksiniz." Şaka yapmaya devam ediyordu ama gülmediği için emin de değildik. İris'e dönünce bakışları tekrardan yumuşadı. "Sonra her ağladığında babana geleceksin kızım, anlaştık mı? Ne, kabul etmiyor musun? Dil çıkarmak hayır mı demek yoksa bu öpücük atmak anlamına mı geliyor? Ah evet, mırıldansan da olur. Annen sayesinde biraz bebekçe biliyorum."
"Hayatım," dedim hafif utanarak. "Bence uykusu tam açılmadan biraz daha dinlenmeli."
"Bugün yeteri kadar izleyemedim," diye mızmızlansa da İris'i gönülsüzce beşiğine bıraktı. Bunu yapmasıyla dibindeki koltuğun kenarlığına oturması da bir oldu.
"Şuna bak," dedi Yasmin. "Dünya kollarının arasından kaysa bu kadar üzülmezdin."
Leonard keyifsiz bir sesle yanıtladı. "Teknik olarak öyle oldu." Ardından uzanıp elimi sıkıca tutarak gözlerime baktı. "Fakat tam da şimdi toparladım. Gayet iyiyim."
Yıllar içinde Leonard'ın sevgisini gösterme biçimine alışmıştım ama yanaklarımın kızarmasını da engelleyemiyordum. Elimi tutmaya devam ederken bana yön vererek, kenarında durduğu koltuğa oturmamı sağladı.
Yasmin imayla, "Annesinkine uygun bir isim bulmanız harika olmuş," dedi. "Telaffuzu bize garip geliyor ama İris Alphan denilince insanların tüylerini ürpertecek kadar da saygı duyulası."
"Olağanüstü kahverengi gözlere sahip olduğu için İris'i seçtik."
Leonard'ı dürttüğümde, "İkimizin gözleri de aynı renk," diye alınganlıkla mırıldandım.
Derin bir bakışla bana döndüğünde acelesizce yüzüme eğildi. "Olağanüstüler."
O esnada kapı açıldı ve içeriye, beni geriye kayma mecburiyetinden kurtaran kabarık saçlı, ince uzun bir çocuk girdi. Geniş koltuktaki annesinin yanında yerini aldığında tipik ben neden buradayım ifadesi, çilli yüzünden kolaylıkla okunuyordu.
"Hanımlar ve beyler," diyerek dikkat çekti Leonard. "Hazır mısınız, sıkıcı bir amca olacağım." Boğazını temizledikten sonra koltuğun kenarında oturmasına rağmen olabildiğince öne eğildi. "Bu sene liseye başlıyorsun Lukas, heyecanlı mısın?"
Amy sürekli içimizde olmadığından detayları bilmiyordu ama bizim her aile buluşmasında dinlediğimiz bir konuydu. Leonard oku atıp çekilir ama işin sonunda Lukas'ı değil, birlik olup Martin'i kızdırırlardı.
Lukas saç diplerini kaşıma bahanesiyle gözlerini çevirdi. "Annemle babama sormalısın, beni bilgisayardan uzak tutacakları için heyecanlı olan onlar."
"Derslerine odaklanman için her dönem yaptığımız rutin," diyerek açıkladı Yasmin.
"Anlamıyor musun anne, ne kadar uzak kalırsam paslanıyorum."
"Alt tarafı oyun oynuyorsun Lukas, tuşların dizilimini unutacak hâlin yok ya."
"Oyun oynamıyorum baba, oyun kodluyorum."
"Müthiş," diyen Leonard'ı, "Gelecek vadediyor," itirafımla onayladım.
Bize heyacanla dönen Lukas, "Ve oluyor," dedi. "Gerçekten yapabiliyorum." Aralık bıraktığı kapıdan tarafa baktı. "İnanmazsanız ona sorun."
İçeriye gelen son konuğa, oğlumuza elimizden daha azı gelmeyen bir hayranlıkla baktık. Babasının gözlerinin rengini almakla kalmamış, şekliyle de onu kopyalayabilmişti. Misafirlerimiz için giydiği gömlek ve kot pantolonu onu sekiz değil on sekiz yaşında görmüşüm gibi duygulandırıyordu. Leonard'ın da oturuşunu gururla dikleştirdiğini fark ettim. "Arkadaşın haklı mı, Leon?" diye sordu.
"Az önce odamdayken inceledik," diye yanıtladı koltuğa oturduğunda. Yan dönüp Lukas'ın koluna hafif bir yumruk atarken dudağının tek tarafı kıvrıldı, gamzesi ortaya çıktı. "Adam yetenekli."
"Oyun oynadığını söyleyebildiğin için şanslısın."
Leon'u izlemeye ara verdik çünkü Martin sohbetlerine katılarak, "Bahsettiği şey o değil," dedi. "Biz sadece endişeleniyoruz. Leon mantıklı bir çocuktur, ne söylemeye çalıştığımızı anlar."
Gözler Leon'a döndüğünda dudaklarını masumca büktü. "Hayır ben sadece sıradan bir çocuğum, bu yüzden sadece Lukas'ın dilinden anlarım."
Lukas gülerek, "Adamım!" dediğinde bir kez daha yumruklarını tokuşturdular.
"Mahvolduk Leonard, bizden daha küçükken kanka oldular."
"Umarım dostlukları hiç bozulmaz."
Leonard başka bir şeyle ilgilenmek ister gibi gözlerini çevirse de eninde sonunda dönüp Leon'a bakıyordu. Birbirlerine o kadar benziyorlardı ki insanları zamanda yolculuğa ikna edebilirdiniz. Söylenene göre Leon sadece biraz daha yaramazdı ama nerede durması gerektiğini de çok iyi bilirdi. Leonard onu erkek olduğu için değil uzaklaştırmak, kollarının arasında büyütüyordu. Bu, İris doğmadan önce de doğduktan sonra da böyleydi. İkisinin yerini de titizlikle eşsiz tutuyorduk.
Standatları düşük konağımızda sadece bir aşçımız bulunuyordu. Onun da yetiştirmesi gereken bir yemek olduğundan ılımış içeceklerimizi kabullenmeyle yudumladık.
"Leon doğduğunda İdil'e köşkü hediye etmiştin," diyerek yeni bir konu açtı Martin. "İris için ne yapmayı planlıyorsun?"
Leonard dudaklarını emerken omuz silkti. "O kadar büyük bir mal varlığına sahip değilim. Ömrüm boyunca hizmetinde çalışmam gerekecek."
Bunun üzerine hepimiz güldük ama gözler de istemsizce Leon'a çevrildi. "Bana öyle bakmayın, sorun yok. Küçük bir kızı kıskanmam. Ayrıca o benim kardeşim, babama yardım etmem gerekiyor."
Kendim doğurmak yerine, bir sabah uyandığımda Leon'u kapının önünde bulsam yine de onun Leonard'ın oğlu olduğundan emin olurdum. Ciddiyim, birkaç kelime konuşsun yeter.
"Şimdi bırak bizim aile meselelerini Martin amca," dedi büyümüş de küçülmüş bir tavırla. "Bak, burada iyi bir yazılım kursu var. Araştırıp buldum. Hiç değilse okumalısın. Hatırım için."
Martin gözlüğünü bulmak için cebini karıştırırken üstünkörü, "Getir telefonunu," diye mırıldandı.
"Getir telefonunu mu?" Lukas kolunu dürttüğünde Leon güldü. "Sana link yollarım." Gıcık vermek için kıkırdamaya devam ettiler.
En çok kendisi gülse de, "Tamam çocuklar bu kadar yeter," diyerek fısıltılarını böldü Leonard. "Martin şimdi sırf sizin yüzünüzden bilgisayar kullanmayı öğrenmeye başlayacak."
"Bilgisayar kullanmayı elbette biliyorum."
"Öğretmenin geldi Leon!" Ani çıkışı sebebiyle hepimiz Amy'e döndük. Pencereye sırtını çevirirken saçlarını düzeltti. "Öğle yemeği için beklediğimiz son konuğun da artık burada olduğunu haber vermek istedim."
Yasmin gülmemeye çalışarak, "Biz aşağıdayız," dediğinde gözlerimle uyardım. Başını salladığında ailesiyle birlikte uzaklaştı. Leon da beşiğin içine bir kez bakıp öpücük attıktan sonra onlara karıştı.
Geride benimle birlikte Amy ve Leonard kalmıştı. "İris'i ben getiririm," dedim.
Leonard mesajı aldığında gönülsüz de olsa geri geri yürümeye başladı. "Peki, öyle olsun. Fakat tam vaktinde olsun. Geç kalırsan ikimiz de aynı anda ağlarız."
Beşikle zor vedalaşsa da odadan çıktığında tamamen yalnızdık. Amy hemen pencereye döndüğünde aşağıya bakıp iç çekti. Onu acelesizce taklit ettiğimde elllerimi pervaza yaslayıp Ivan'ın arabasına baktım.
"Bay Adremov'un pazar günleri geldiğini bilmiyordum."
"Her zaman gelmez. Bugün çocukların toplanacağını öğrendiğinde sana yardımcı olmak istedi." Amy bana dehşetle dönse de sakinliğimi korudum. "Bir öğretmen, bir akademisyen olarak yükü paylaşırsınız."
"Bu ne demek oluyor şimdi?"
"Bay ve Bayan Lutz gönüllü eğitmenlere bayılırlar. Bugün neden matematik notlarını da teslim aldığını düşünüyorsun? Ivan ile birlikte inceleyip, onları doğru şekilde yönlendirmeniz içindi."
Belli belirsiz bir sesle, "Bunu zaten tek başıma yaparım," dediğini zorlukla anladım.
Çok iyi bilsem de, "Her şey yolunda mı?" diye sordum.
Başını kaldırdığında ince telli düz saçlarını geriye itekledi. Bir anda o kadar öğretmen gibi görünmüştü ki bana zor bir soru soracak sandım. "Pek karşılaşmadığımızı biliyorsun, sadece garipsedim."
"Alışsan iyi olur. Yani tabii senin için de uygunsa. Ivan artık yardımcı olmak istediğini kendisi söyledi, fikir tamamen ona ait."
Yelkenlerini suya indirdiğini belli etmemek için gözlerini kaçırdı ama itraf edemediği o heyecan, benden uzaklaşmaya çalışan gözlerinin ta içinden okunuyordu. "Bizim için yapmaya çalıştığını anlıyorum ama Ivan ve ben..." Tırnaklarının kenarlarıyla oynadı. "Olamayız."
"Sen hazır konuyu açmışken sorayım. Neden böyle düşünüyorsun?"
"Sebep ortada değil mi? Soğuğuz."
"Birbirine soğuk yapan iki yakın dost tanıyorum. İsimlerini söylediğimde sen de hatırlarsın. Manal ve Jason. Bizden hemen sonra nişan bile yapmadan evlendiler. Manal şimdi üçüncü çocuğuna hamile. Hiç yoktan, ben ve Leonard'a bir bak. Kim bilirdi iki inatçı keçinin sonsuzluk yemini ederek birleşeceğini."
"Manal ve Jason her gün aynı çatının altındaydılar. Sense bir maceraya atıldın ve orada Leonard'la çarpıştın. Bizse neredeyse hiç görüşmüyoruz ama böyle zamanlarda toplandığımızda da görmezden geliyoruz."
"Birbirinize nasıl baktığınızı görüyorum." Amy utanınca daha yumuşak bir sesle devam ettim. "Düğümüzde, doğum günlerinde, kutlamalarda... Her işi gözlerinizle yaptığınız hâlde, görmezden gelmeye çalıştığınız kısım tam olarak neresi?"
Ben gülümserken heyecanla katılmak yerine dudaklarını dişledi. Ivan'ı ilk tanıdığında on yedi yaşında bir kızdı ve şimdiki yetişkin tavırları, orada durmadığını kanıtlamaya çalışır gibiydi. Hâlbuki gerçek yetişkinlerin kanıta ihiyacı olmazdı.
Bütün çabalarıma rağmen, "Ivan bundan hoşlanmaz," dedi tek seferde.
"Ivan daha geçen gün sohbet arasında benim yerime matematikten daha iyi anlayan o kopyacı arkadaşıma ders anlatsaydı hayatının ne denli değişeceğini ağzından kaçırmıştı."
Gözlerini irileştirdiğinde, "Tamamen böyle mi söyledi?" diye sordu.
"Unuttuğum kısımlar bile vardır." Derin bir nefes vererek durumu kabullendim. "Biliyorum, kafayı kariyerle bozmuş bir çatlak olabilir ama senin de ondan eksik kalır yanın yok. Birbirinizi belki diğer herkesten daha iyi anlayabilirsiniz."
Aklımıza aynı anda fil kafalı filozof ismi gelmiş olmalı ki gülmeye başladık. Ben cidden eğleniyordum ama Amy bir çeşit sinir boşalması yaşıyordu. Durduğumuz odanın kapısı tok yumruklarla çalındığında boğazımızı temizledik.
Sarı saçlarının kuşattığı kafasını uzatan Leon, "Affedersiniz," diyerek bir adım attı. "Bay Adremov, Amy'den not kâğıtlarını istiyor."
"Bayan Amelia," diye uyardım.
Amy gözlerini devirip, "Abartma Lili," dediğinde birkaç adımda Leon'un tam karşına geçti. Arkasını döndüğü için yüzünü göremiyordum ama gömlek yakalarını düzeltme bahanesiyle Leon'a eğildiğinde sesi heyecanlıydı. "Yanlış bir şey yapmamak adına soruyorum Leon, acil bir durum yoksa başka birinin getirmesini istemiş de olabilir. Ne fark eder ki?"
Leon, "Sanmıyorum," diye mırıldansa da düşünceli görünüyordu. "Çünkü önceki notlar da kütüphanede durduğu için yardımcı olabileceğimi dile getirdim ama kabul etmedi. Seninle gelecek hakkında konuşması gerekiyormuş." Duraksayıp yüzünü buruşturdu, hatırlamaya çalışırken böyle yapardı. "Pardon, öğrencilerin geleceği hakkında."
Amy aniden ayağa kalktığında geriye dönüp bana son kez baktı. Ağzı aralıktı ve göğsü panikle dalgalanıyordu. "Benim için en mühim konu."
Koşar adım yürürken elbisesi neredeyse saçlarını uçurunca Leon alnını kaşıdı. Gülerek yanına geldiğimde dizlerimin üstüne çöküp onunla eşitlendim. Sıkıca sarılıp ayrıldıktan sonra saçlarını özenle düzelttim, o da minik parmaklarıyla benim kabarık tutamlarımı hizaya getirmeye çalıştı.
"Misafirleri seviyorum," diye itiraf etti o dakikanın sonunda. "Fakat açıkçası sizin yatağınızda uzandığım anları daha çok seviyorum. En çok da şiir ve öykü kitaplarını."
"Şşşt," dediğimde parmaklarımı dudaklarına götürdüm. "Bu bizim aile sırrımız."
"Endişelenme anne, asla o kadar yüksek sesle söylememem." Gitmeye yeltenmek yerine kirpiklerini kırpıştırınca bir şey daha söyleyeceğini anladım. "Evinde kitaplık bulunan herkesin rafında mutlaka senin kitapların vardır. Çok satanlar listesinden düşmüyorsun. Büyük bir başarı ama insanlar yazarını tanımıyorlar. Eğer bu saklanma işi sana yapılan bir çeşit saygısızlıksa buna dayanamam."
Babasının oğluna içtenlikle gülümsedim. "Duygularımı gizlemeyi severim, Leon. Sadece baban ve sen biliyorsun. Ağzını sıkı tutacağını bildiğim için paylaştım," notunu düşerek gözdağı verdim.
"Babam İris'le sohbet ederken anlatıyor. Kardeşimin ilk kelimesi annem yetenekli bir yazar olursa hiç şaşırmam."
"Aslında bu kelimeden çok bir cümle." Alnından öptüm. "Neyse, sorun değil. Hem neden gizliyorum, biliyor musun? Şiirlerimi Leonard'a yazdım, o benim her zaman ilham kaynağım oldu. Çocuk öyküleri de sen doğduktan sonra gelişti. Bu sihirli bir şey Leon, sanki bir büyü. İnsanların kurcalayıp bozmasını istemem."
Ben anlatırken dalgınca halıya odaklanıp düşünmüştü. Başını kaldırdığında geriye dönüp, yalnız kaldığından huzursuz sesler çıkaran kardeşinin beşiğine baktı. "İris'in sana hangi konuda ilham olacağını merak ettim."
Dudak büktüm. "Belki artık roman da yazarım."
Yeniden bana dönen mavi gözleri parladığında, azı dişi yerlerindeki boşluklarla kocaman gülümsedi. "Bu harika olur anne! Büyülü bir şeyler olsun."
Kalkmam için elimi tutarken cevabı bilmeme rağmen, "Fantastik okumaktan mı hoşlanırsın?" diye sordum.
"Sınırlandırmak istemem," diye yanıtladı beşiğe yürüdüğümüzde. Rol kesiyordu. "Kelimelerinle büyülemen yeterli olacaktır."
Leon durmam için yalvarana kadar yüzünün her köşesinden öptüm. "O zaman gizlenen yazardan sana bir görev. Ben kardeşini getirene kadar konuklarımız için en sevdiğin şiiri seç."
"Okudum bil!" diye bağırdığında yanaklarını silerek odadan süratle çıktı.
Koridorda çarpışmış olacaklar ki Leonard, "Koşarak inme, Leon!" diye seslendi. "Veya zıpla oğlum, canını yakmamak kaydıyla yuvarlansa da olur. Böyle büyüyeceksin."
"Başkaları tarafından iteklenmediği sürece bir çocuğun düşe kalka büyümesi kabul edilebilir bir şeydir."
Başını çevirip beni gördüğünde nefesini yavaşça verdi. Merdivenden rahat inmem için İris'i teslim alırken, "Ayağımda burkulma bile yok," deyip göz kırptı. "Bana güvenebilirsin. Hadi, sen de koluma gir. Dünyanın en şanslı adamı olarak yürüyeyim."
Doktorların da söylediği gibi tamamen iyleşmişti ve geriye depresyonun izlerinden küçük bir nokta dahi kalmamıştı. "Biliyor musun Leonard, ayağın aksarken de sana yaslanıyordum. Senden güç almaktan hiç vazgeçmedim."
Sahanlıkta duraksadığımızda gözlerimin içinle minnetle baktı. İris mırıldanana kadar nerede olduğumuzu unutup yalnızca birbirimize odaklanmıştık. "Bir hıçkırmayla, bir esneme sesiyle bizi nasıl da uyarıyor. Fakat güzel kızım, bir bilsen... Misafirler şu anda hiç umurumuzda değil."
Leonard geldiğimiz koridora dönerken kolundan hafifçe tutup engelledim. "Umurumuzda babası, umurumuzda. İnsanları daha fazla bekletmeyelim. Hem Leon o olmadan kaytardığımızı duyarsa ortalığı ayağa kaldırır."
"Neyse, birlikte yaptığımız bu küçük insanları bize benziyorlar diye suçlayacak değilim."Gitmeden önce İris'in suratını paylaşarak öpücüklere boğduk. Böyle devam edersek onun da tıpkı abisi gibi yanakları çukurlaşacaktı ama keyif alıp öyle büyük neşeyle cırlıyordu ki karşı koyamıyorduk.
Fısıldaşmaya devam ederek ana salona girdik. Sofra kurulmuştu ama kitaplığı kurcalayan Leon hariç, oturmak için bizi bekliyorlardı. Leonard, İris'i tekerlekli beşiğine yerleştirirken yeni konuğumuza gülümseyip, "Merhaba Ivan," dedim. Bugün derse değil yemeğe geldiğinden düzenli giyinmişti ama kıvırcık saçları hâlâ dağınıktı. "Çocukların durumunun benimki kadar kötü olmadığını söyle."
Ivan, İris'in beşiği rahat yemek servisi için sandalyemin sağ tarafına konulduğunda onu uzaktan beceriksizce severken güldü. "Senin gibisi gelmez."
"Şükürler olsun."
"Daha kötüleri var."
"Hay aksi."
İris'ten uzaklaşırken benim yanımdaki sandalyeyi de hemen arkasında bekleyen Amy için çekti ya da o an yakın oldukları için böyle yapmak zorunda kaldı. Bu durum yine de her ikimizi, aslında üçümüzü de heyecanlandırmıştı. Çünkü sonra kendisi de Amy'nin yanına oturmuştu.
Masanın diğer ucunda ayakta bekleyen Martin, "Sanırım burası da Leonard'ın yeridir," dedi. "Evin yeni ve eski sahipleri olarak karşılıklı duruyorsunuzdur."
Leonard başını olumsuz anlamda sallarken hemen solumdaki sandalyeye geçti. "Biz asla o kadar uzak oturamayız."
Leonard'ın yanındaki boşluk da Leon için ayrılmıştı, onun yanındaki sandalyeyse Lukas içindi. Yasmin diğer baş köşeye geçtiğindeyse Martin, Ivan'dan tarafta yerini almıştı. Yemeğe başlamak için Leon'u bekliyorduk.
Elinde, lacivert deri kapaklı bir kitapla döndüğünde hepimiz ona baktı. Ailemiz hariç detaylardan kimsenin haberi yoktu ama hepsi bu kitapları en az bir kez farkında olmadan okumuştu.
"Ah şu kitaplar," dedi Yasmin hayranlıkla. "Lukas bunlar basılmadan önce büyüdüğü için şanssız sayılır. Ben dayanamayıp bazı geceler okuyorum. Çocuklar için olan serisine göz atmanın yaşı yoktur. İnanın bana bu kadın ya da pardon erkek, veya işte her neyse gizemli yazar bütün algıları yıkmaya ant içmiş gibi."
Leonard masanın altından elimi tuttuğunda gururla gülümsedim.
"Çalıştığım okullara getirttiğim en iyi set," diyerek onayladı Amy. "Bence Lili de Leon'a hamile kaldığında kariyerine devam etseydi kesinlikle edebiyatta ilerlerdi."
"Matamatik hariç her şey olabilirdi," dedi Ivan. "Ama tabii edebiyat biraz daha fazla."
Hiçbir şey bilmedikleri hâlde heyecanla söze karıştım. "Yaramaz bir bebeğiniz varken tek düşlediğiniz üniversiteyi bitirmek oluyormuş, ilerisi yok. Fakat istediğim konumda olduğum için şimdi de mutluyum."
Su içtiğimi gören Yasmin de bardağını kaldırdı. "Seni çok iyi anlıyorum canım, annelik en kutsal meslektir."
Leon beni kurtarmak için öksürdüğünde tekrardan ona döndük. Kendini göstermek için sandalyeye çıktığında dizlerinin üstünde durdu. Konuşmadan önce dudaklarını yaladı ve o öpülesi yanaklarındaki çukurlar belirginleşti.
"Öncelikle üçüncü sınıfa geçmeme birkaç gün varken, okumamı değerlendirmek zorunda kalacağınız için üzgünüm. Duygulu bir şiiri sunarken ne kadar başarılı olacağımı bilmediğimden biraz gerginim. Bu yüzden sizden gözlerinizi kapatmanızı isteyeceğim."
"Hadi ama Leon."
"Harikasın tatlım, hiç gerek yok."
"Teşekkür ederim ama lütfen beni dinleyin. Beni dinleyin diye böyle duruyorum. Kulağa garip geldiğinin farkında olduğum kadar güzelleştirebileceğimizi de biliyorum. Bu yüzden cümleleri yüreğinizde hissetmek için gözlerinizi kapatın. Annem böyle yapmamı istediğinde hiç pişman olmadım. Siz de bir deneyin."
"Peki, öyle yapalım."
"Madem bir önemi var..."
"Hazırız, küçük dostum."
"Heyecanlandım."
Tepkilere karşılık Lukas da, "Büyüle bizi Leon!" diyerek destek verdi.
Leon ona gülümsedikten sonra başını açık sayfaya indirdi. Dudaklarını kemirmeye devam ettiğini fark eden Leonard, "Gerginsen elimi tut oğlum," dedi. "Kitabı diğer elinle de kavrayabilirsin."
Leon büyük bir rahatlamayla gülümsediğinde sağ elini ona uzattı. "Evet baba, elbette."
Leonard'ın diğer eli hâlâ benim elimde kaldığı için ben de sağ elimi İris'in beşiğine kaydırdım. İris dokunuşumu tanıyınca minik eliyle işaret parmağımı kavradı. Herkes gözlerini kapatttığında geride sadece Leon'ın sesi ve İris'in mırıldanmaları kalmıştı. Leon'ın sol eli kitabımda, İris'in sağ eli ise boşluktaydı. Bu bağlamda bizim aile zincirimiz, bir başka iyi yabancılar çocuklarımızın ellerinden sıkıca tutana dek açık kalacaktı. Büyüle bizi, Leon.
"Dinle, maceracı...
Deniz fenerine tırmanan rüzgârı,
Sivri kayalıkları parlatan yumuşak suyu,
Dalgaların arasında gezinen yosunu,
Mantığı yerle bir ederek
Tat, maceracı.
Pencereni örten zifiri manzarayı,
Yüreğinin içindeki ışıklı yolu,
Senden önceki adımların değemediği karanlığın sonsuzluğunu,
Cesareti kuşanarak
Gör, maceracı.
Ciğerlerine nefes bahşeden alçak gönüllü havayı,
Canın pahasına yelkenini çevirdiğin tuzlu derin koyu,
Dumanına kapıldığın hırçın hortumu,
Yorgun düşmeden önce
Çek içine, maceracı.
Söyleyecek başka bir şeyi kalmayanların anlattığı o masalları,
Canavarların kâğıda işlediği bozgunu,
Kimselerin bilmediği yitik sonu,
Bir kulak verip
Dinle, maceracı...
Bu son yolculuğun olmak pahasına,
Çık o bilinmez yola
Orada ̶b̶i̶r̶ ̶k̶a̶h̶r̶a̶m̶a̶n̶ ̶g̶i̶b̶i̶ kendin gibi
̶Ö̶l̶
Savaş, maceracı."
-SON-
Şiirimi bitirdiğimde artık yazacak hiçbir şeyim yokmuş gibi duraksadığım o an...
Açık konuşalım, Nur'un bu kitabı en iyi hâliyle düzenlediğini ve üzerine çalıştığını farz edelim, Zehir Sanatı kitaplığınızda yer almaya uygun bir hikâye miydi? Yirmi beş yaşında bir kadın olsam da bir çocuk gibi heyecanlıyım size bunu sorarken. O çocuğu dürüstçe cevaplayın, bunu hak edebilir miyim?
Ne kadar uzun sürdüğünü bilmediğim değerli vaktinizi hikâyeme ayırıp okuduğunuz, editler hazırladığınız, emekler verdiğiniz ve bizi köşkün en karanlık zamanlarında bile yalnız bırakmadığınız için yürekten teşekkür ederim.
Sevgilerimle..
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top