İKİ DOST

TAHSİN ÜMİT

Yolculuklarına kaldıkları yerden devam ediyorlardı. Keyifleri yerindeydi. Dostun da aynı şekilde.

"Hayallerimiz ölmedi" dedi Ümit.

"Eh henüz ölmedi tabi  yaşıyoruz elbette bir şekilde"diyerek  karşılık verdi Tahsin'de.

"Oğlum  keyfin yerinde mi?".

"Hav" diyerek  dili dışarıda  karşılık verdi Dost. Sevgiye inancını yitirmişti dost. Oysa şimdi  onu ilk  kez seven kendisine iyi davranan iki insanla birlikteydi. İçinden bu büyülü anın asla bitmemesini diledi. 

Acaba yaşadıkları bir rüya  mıydı?

"Dost niye hüzünlendin bakalım?". Bunu duyan Dostun gözlerinin  için tekrardan  güldü. Evet dedi  içinden. "Yaşadıklarım  gerçek".

"İsmini güzel seçmişsin".

"Gerçekten beğendin mi Tahsin?".

"Elbette Dost kelimesinin anlamı  büyük işin  acı  olan kısmıysa  dünyada insanın çok  nadir gerçek dost bulması".

"Biz  şanslıyız  dostum  sen ve  ben biz ikimiz birbirimizi bulduk" dedi Ümit.

"Birbirimizden çok farklı olsak da seni  seviyorum Ümit" dedi  Tahsin.

"E arada farklılık  iyidir hem herkes  aynı  olamaz ki  aynı  düşünemez  her  insan  birbirinden  farklı".

"Kesinlikle Ümit ne  de doğru,  güzel  söyledin  önemli  olan saygı".

"Her zaman saygı ve sevgi".

"Sevgidir ihtiyacımız olan".

"Daima"diyerek tamamladı Tahsin. Fakirdiler,  ama,  yürekleri  zengin  iki  arkadaştılar. Bazen karınlarını doyuracak  ekmeği bile zor buluyorlardı. O günler  dün  gibiydi. Çok çalışıyor,  yoruluyor,  ama,  son  iki  yıldır karınlarını doyuracak parayı kazanıyorlardı. Kendi alın terleriyle yapıyorlardı, bunu.

İkisinin de orta yaşta olup halen daha bekar olmasının nedeni buydu. Çok fakirlerdi. Evlilik ciddi  bir sorumluluk,  e biraz  da maddiyat gerektiriyordu. İkisi de biraz daha para kazandıktan  sonra  ancak  evlenip, çoluk,  çocuğa karışıp onları okutabilirlerdi. Aksi taktirde bu imkansızdı.

İkisi de 35 yaşındaydılar.

Çok fakir, ama, mutluydular.

"Tahsin hatırlıyor musun? bana biriktirip birlikte Avrupa'yı gezecektik".

"Oğlum  yıllar  önceydi  o hem biz hayatta  gidemeyiz  oralara boşuna  hayal  kurma  çok pahalı paramız  hayatta yetmez".

"Belki  bir gün olur be Tahsin".

"Senin şu imkansız hayallerin bir gün beni  öldürecek".

"Öyle  deme Tahsin en imkansız durumun bile bir oluru vardır nede olsa".

"Saçma bir  söz ölüm  mesela ölen birini geri getirebilir  misin? hayır getiremezsin  demek ki imkansız olan imkansızdır dostum".

"Aşırı gerçekçisin".

"Sende  aşırı hayalcisin".

"Sen uç örnekler  verdin  ama" dedi Ümit.

Ümit hayalperestti. Tahsin  ise gerçekçi. Ümit  inanırdı. Tahsin ise  asla inanmazdı. Tahsin'e göre mucizeler yoktu. Ümit'e  göreyse vardı. Tahsin'e  göre kader vardı ,Ümit'e  göre ise kaderimizi değiştirmek bizim yapacağımız seçimlere  de bağlıydı  biraz. Tahsin aşka inanmıyordu.  Ümit  ise halen  daha bu  yaşa gelmiş,  parasız,  evlenip,çocuğa karışacağına bir  gün  inanıyordu. Daha doğrusu inanmak istiyordu.

"Haha nasıl kaldın  öyle  ,ama, mesela  Angelina  Jolie onunla  aşk  yaşayabilir  miyiz  ha? en  imkansız durumun bile bir oluru varmış  dostum bırak şu saçma, hayali  sözleri  yahu gülmekten altıma yapacağım  senin  yüzünden"  dedi Tahsin.

"Bak biraz  olsun  güldürmeyi  başardım  seni başarılıyım yani  yoksa  senin  gibi bir  adamı güldürebilmek imkansız".

"Evet bak bunda  haklısın işte bunu şimdiye  dek senin  dışında  başaran kimse olmadı  tebrik  ediyorum".

"Haha" diyerek  güldü Ümit. Dost  ise Ümit'in  kucağında  hav diyerek  havladı. Ümit,  "Yakışıklı  oğlum  benim"  diyerek onu yol boyunca  doyasıya  sevdi.

Kış mevsimiydi. Yollar  karla kaplanmıştı. Soğuktu. 

Birden İliklerine kadar  üşüdüklerini  hissettiler.

"Üşüdüm" dedi Ümit.

"Haklısın  bende üşüdüm daha  bunun  akşamı  var akşam iyice  soğuk  oluyor  bizde uykusuz  hep yollardayız".

"Sabret  az  kaldı yükü teslim  edince varacağımız  yerde bir günlük izin  hakkımız  var".

"Doğru".

Hava yine buz gibiydi. Sisten şehrin göz gözü görmüyordu. Etraf sanki bembeyaz çarşafla örtülmüş gibiydi. Kar yeni gelin neşesiyle bir oraya bir buraya savuruyordu eteklerini. Rüzgarı es geçmek olmaz tabii. Rüzgar o kadar sert esiyordu ki ağacın dalları adeta saygıdan eğilmiş gibiydi. Ama iyi giden bir şey daha vardı. Karın üzerinde açan kardelen topluluğu o kadar güzeldi ki mor renkleri ve şık duruşu ile gözleri büyülüyordu. Hayatımız da kış mevsimi gibi değilmiş. Tamam artık hiç çarem kalmadı,umudum kesildi deriz ama o kardelenler gibi yeniden karın altından çiçeklenmeye başlarız. Umutlar tekrar yeşerir. Karın soğuğunu saymazsak tabii. Kış mevsiminin soğuğu öyle kuvvetlidir ki sanki elini bıçak ile kesmiş gibi keser. Ama önemli olan kalbi kesmemesi değil midir ?

Kış böyleydi. Kışı seviyorlardı. Tahsin'in  en  sevdiği  mevsimdi  aslında  kış. Sonbahar  nedense  hep hüzünlendirdi  onu.Çünkü  ailesini  sonbaharda kaybetmişti.  Öldüklerinde  onları  toprağa gömdüğünde sonbahardı doğuda.

Doğuda...

Tahsin doğma-  büyüme  Karslı idi. Memleketini zaman-  zaman özlüyordu. Ümit ise doğma büyüme Tekirdağlı  idi. İkisi  de birbirlerinden çok  uzak ve de  farklı şehirlerde-  kültürlerde doğup büyümüşlerdi.

Biri Batıydı  diğeriyse  doğu. İki farklı  zıt  kutupta buluşmuştu iki birbirini  seven  kalp.

Yani  dost.

Dosttular.

Daima.

Her zaman. Bunu kimse  bozamazdı.

Asla.

Peki ya Ümit'in en  sevdiği  mevsim neydi?

Yazdı.

Ümit yardımsever  idi. Tahsin  ise bir  o  kadar inatçıydı. Onun dışında  ikisinin  de kalpleri temizdi. İyi kalpli iyi  insanlardı.

Kimseyi kafaya takmazlardı. Tahsin'de kim ne  demiş? takıntısı vardı.Önemserdi. Geleneklerine,  dinine  düşkündü. Ümit  ise  hep  hayal  aleminde  dünyasında  yaşayan ve  özgürlüğüne aşırı  düşkün  bir  adamdı. Kısıtlanmaya hayatta  gelemezdi. Tahsin  ise kısıtlanmayı  da kısıtlamayı  da severdi.  Tahsin karışmayı  biraz severdi. Huyu  buydu.Böyleydi. Elbette kırıcı olmazdı.  Yapıcı eleştirirdi. Tahsin'in bir  arkadaşı  vardı,  ismi Aliydi. Karşısındaki insanı saatlerce eleştirirdi. Eleştirileri  ise yapıcı olmaktan  uzaktı. Tamamen olumsuz,  saçma, ve insanları aşağılamaya yönelikti.

Neden öyleydi peki?

Çünkü Ali'de  aşağılık  kompleksi, kendini  beğenmeme, sevmeme,  özgüven  eksikliği,  yetersizlik sıkıntısı vardı.

O yüzden  de  Ali'ye göre  herkes  başarısız  bir  tek  kendisi  başarılıydı. Bir  tek  kendisi  yapabilir,  ama, başkası  yapamazdı.

Ha işte bir  özelliğiyse bencillikti. Ben  yapayım,   ama,  başkası  yapamasın. Yapmasın. Birde takıntılı,  mutsuz,  ve yalnızdı. Psikolojik sorunları  vardı. Tedavi olmalıydı. Aksi taktirde daima yalnız kalacaktı. Çevresini mutsuz  eden bir  adamı  çevresinde kimse  istemezdi. İnsanlar bir  süre  sıkılır, hayatından gider,  ve eğlenceli  insanlarla vakit geçirmeyi tercih  ederlerdi.

"İnsanlar geçici  dostum gidici bunu asla  unutma"  dedi Tahsin.

"Kesinlikle"  diyerek  karşılık  verdi Ümit. Peki,  ya futbol? Tahsin Fenerbahçeliydi. Ümit  ise koyu Beşiktaşlı. Aralarında Galatasaray'lı  yoktu. Tahsin'in  en  sevdiği futbolcu Arjantinli dünya yıldızı Lionel Messi  idi. Ümit'in ise en  sevdiği futbolcu Portekizli yıldız Cristiano Ronaldo idi. İkinci favori ikisinin  de ortaktı. Brezilyalı yıldız Neymar  idi. Ümit Portekizli  Quarezmayı  beğenirdi. Buna Hırvat Modric'  i  de ekleyebilirdi. Eskilerdense  Ümit'in  favorisi  Hollandalı JOhan Cruyff, Maradona, Pele  idi. Tahsin'in ise eskilerden  sevdiği Alex,  David  Beckham,  Ronaldinho, ve  Brezilyalı Ronaldo, Fernando Torrez  idi. Çoğu  erkek gibi televizyonda  maç  izlemek onlara  keyif verirdi. Büyük  fanatik  hayran  değillerdi.  Onlar keyfine izleyenlerdendi. Kavga eden, tribünde küfür  eden, imza  için  futbolcuların peşinden koşan tiplerden değillerdi,  ve onlardan  da nefret  ederlerdi.

Ve iki  dost birbirlerini çok seviyorlardı. Birbirleri  için  her  şeyi yaparlardı. Bu karşılıklıydı. İkisi  de birbiri  için çok  şanslı olduğunu  düşünüyordu. 

Onlar  sadece iki birer  meslektaş  değillerdi.  Onlar  aynı  zamanda  birbirinin  kardeşi  ve  dostuydu.





Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top