II. Kitap: 9. Bölüm -Gerçekler-
Elimdeki bitmiş raporu kenara çekerken bir yenisini kontrol etmek için Burak'ın bitirdiği rapora uzandım.
Aklımı sonunda tamamen işe vermiş geceden beri başımı işten kaldırmamıştım.
Şimdi ise sabahın erken saatlerinde hepimiz ofiste yarı uyanık yarı uykulu halde işimizin başındaydık. Sevda masasında uyuyakalmış klavyeyi yastık yaparken Fethi düşen kafası ile monitöre bakarak bir şeyleri yazıyordu. Burak ise benim gibi harıl harıl çalışıyordu.
Hiç beklemezdim ondan bunu. Bölümü sırf bitirmek için okuyanlardandı zira. Sonra burnu sürte sürte sevdi galiba.
"Gözüm açık uyuyorum resmen." Fethi kafasını elleri ile sabit tutarken ayağa kalkıp pencereye yaklaştı. Günlerdir uyumamış gibi esneyerek bize döndü ve fısıltı ile konuştu.
"Buradan direkt saraya mı geçeriz yoksa evlere uğrayıp mı?"
"Bana fark etmez." Diyerek omuz silktiğimde Burak da başını salladı. "Bana da."
"O zaman şöyle yapalım, ben kantine inip kahvaltılık bir şeyler ve çay alayım sonra kahvaltımızı yapıp öyle geçelim saraya. İşimizi de erken bitirip evlere geçeriz."
"Bana uyar. Geleyim mi yardıma?" Burak geriye çekilip ayaklanırken Fethi başını salladı. "Olur valla uyuyakalırsam uyandırırsın." Söylediklerine sinir bozukluğu ile güldüğümde Burak da bıyık altından gülüp başını salladı. Bunun üzerine Fethi bana bakıp gözlerini kıstı. "Tabii size hava hoş maşallah tek bir kahveyle saatlerdir ayaktasınız. Benim vücudum artık kafeini su niyetine alıyor bir işe yaramıyor içtiğim!"
Elleri isyanla havalanırken kapıya doğru ilerlemiş gülmem eşliğinde koridora çıkmıştı.
"Gülme gülme sonra trip atıyor." Burak başını iki yana sallayarak dışarı çıktığında koridordan gür kahkahası duyuldu. Bunun üzerine uyuyan Sevgi yerinden sıçrarken kısık gözler ile odayı süzüp nerede olduğunu anlamaya çalıştı. Gözleri duvar saatine kayarken fal taşı gibi açılıp şaşırdı. "Olamaz 2 saattir uyuyor muyum ben?"
Dağılmış saçlarını tepeden toplayıp topuz yaparken bu haline gülüp başımı salladım.
"En azından aramızda birisi aklı başında olacak bir de öyle bak." Dedim samimiyetle.
"Bu arda Burak ile Fethi kahvaltılık almaya gitti. Kahvaltı yapıp direkt saraya geçeceğiz sonra evlere dağılırız."
"Öyle mi? Tamam bana da uyar. Sen iyi misin gözlerin kızarmış."
"Ekrana bakmaktan yoruldum baya."
"Keşke kestirseydin biraz böyle cidden çok sağlıksız."
"Sorun değil eve gidince iyice dinlenirim." Diyerek ayağa kalktığımda esneme hareketleri ile pencereye gidip açtım ve temiz havayı içeriye davet ettim.
Zehir gibi soğuk olan sabah ayazı bedenimi titretirken hiç beklemediğim bir anda ensemde hissettiğim sıcak nefes ile tüylerim ürpermiş sıçrayarak geriye dönmüştüm. Lakin odada tek bir kişi vardı o da bilgisayarla uğraşan Sevda.
Gözlerim korkuya etrafı süzerken kalbimin titreyişi ile elimi göğsüme götürdüm. Deli gibi hızlanan kalbim bana çok tanıdık duyguları yeniden tattırırken bir anda ince bir sızı ile nefesimi kesti.
Zoraki bir yutkunuş ile yüzümü sıvazlayıp titreyen adımlar ile yerime geçmeye çalışırken titreyen dizlerim yüzünden her an yere yıkılacak gibiydim. Buz kesen ellerim ile su dolu bardağa uzanıp kana kana suyu içtiğimde bu hissin ilk korkusunun ardından bedenimde bıraktığı sıcaklık ile gözlerim dolmuştu. Sanki o buradaydı. Ahmed...
Elim boynuma giderken hep öptüğü noktaya parmaklarımı bastırıp gözlerimi kapattım.
Çok gerçekçi bir andı, derin bir nefes almışta kokumu içine çekmiş gibi soluk vermişti sanki.
Eğer inanırsam aklımı kaçıracağımı bildiğim düşünceler şiddetle yankılanıyordu kafamda.
Bunlara inanmayı o kadar çok istiyordum ki belki de aklımı kaçırmak bana mutluluğu getirecekti kim bilir?
Titrek bir nefesle gözlerimi açtığımda güneşin odayı aydınlatan ışıkları odaya renk vermişti. Sanki bilerek karanlığıma doğmuş gibi...
Oysa benim güneşim bir daha doğmamak üzere batmıştı. Yüzyıllar önce...
Dalgın bakışlarımı önümdeki rapora indirdiğimde saraya gitmeden önce kontrol edip bitirmek için işe koyuldum. Oysa doğru dürüst odaklanamıyor aklımı başka yerlerden çekemiyordum. Sadece dakikalar önce pürdikkat kesilip odaklandığım iş bir anda dünyanın en zor şeyi gelmişti. Onun aklıma gelmesi bile beni alt üst ediyordu. Artık kendimi kontrol edemiyordum tek bir his tek bir anı ile kopuyordu dünyayla bağım.
"Hilal?" Sevdanın sesi boş odada yankılanınca bakışlarımı boş gözlerle baktığım kağıttan çekip ona çevirdim.
"Efendim?"
"Kalan işleri evde de tamamlayabilirsin zorlama kendini bende öyle yapacağım."
"Olur mu öyle?"
"Olmaz mı? Olur tabii biz öyle yapıyoruz."
"Çok iyi olur zira odağımı toparlayamıyorum artık."
"Normal tabii kaç saattir ayaktasın. Bizimkiler gelene kadar masayı toparlayalım mı baya dağılmış." Sevda yerinden kalkıp ortaya geldiğinde bende peşinden gidip masayı toparlamaya başladım. Açık kitapları kapatıp üst üste dizerken dağılmış kağıtları da toparlayıp köşeye koydum.
"Ooo hanım eli değmiş ofis de bir başka oluyormuş!" Odanın açık kapısından içeri kafasını uzatan Burak 32 diş sırıtarak içeri girdiğinde peşinden tepsiyle Fethi girdi. Burak poşetleri masaya bırakırken Fethi de tepsiyi yanına bırakıp sandalyeyi çekip oturdu.
"O zaman servis de benden olsun." Sevgi gülerek çayları ve kahvaltılıkları masaya dizerken gözlerim merakla Burak'a kaydı. Kıza nasıl baktığını merak etmiştim. Bakışlarında aradığım bir değişiklik görmezken sadece uzanıp Sevdaya yardım ederek kibar davranışı dikkatimi çekmişti. Normalde olmadığı kadar kibardı.
Onları izlerken istemsizce dudaklarımda bir tebessüm can bulmuş bu ikilide Melike ile Hüseyin'in naifliğini hissetmiştim. Melikenin Hüseyin'in karşısında çırpınışına karşı Hüseyin'in anlamayan tavrı gibiydi...
"Hadi Hilal çay soğuyacak." Sevda gülerek bana seslendiğinde başımı sallayıp kahvaltıya eşlik ettim.
*
İki ekip de saraydaki çalışma alanımızda buluşmuş işlerimize kaldığımız yerden devam ediyorduk. Boğuk bir hava vardı bugün. İçimi sıkıştıran akabinde nefesimi daraltan bir hava... Bu boğucu ortamın ayrı bir baskısı vardı omuzlarımda. Normalde olan o yüklere artı olarak kendilerini belli ediyorlardı.
İşin aslı bu hissi sanki daha önce hissetmiştim...
Kulaklarımda geçmişin anılarının uğuldadığı sesler sanki son raddeye gelerek yükselirken bir anda işittiğim ses ile tüm gürültü dindi.
"Bu kadar güzel bir aşka yazık olmuş hocam. Hiç beklenmedik bir ayrılış ile yitip gitmiş ömürleri... Acaba Hilal sultana ne oldu o olaylardan sonra?" Burak iç çekerek harem defterine bakarken sessizliği bölerek söylediklerine acıyla gülümseyip başımı eğmiştim. Yitip gitmişti ömrümüz...
Daha yaşayacak çok şeyimiz vardı, yakışmamıştı bu bize.
"Bir şey diyeceğim." Sevda bir anda masada öne eğilip kısık bakışları ile bize baktığında hepimiz dikkatimizi ona verdik. Yutkunup kuru boğazımı zorladığımda dikkatimi zorla toparlıyordum artık. Saniyeler sonra Sevda titrek bir iç çekip bakışlarını bana sabitlediğinde dudaklarını tereddütle araladı. "Bir tek bana mı her defasında Hilal sultan derken bizim Hilalden bahsediyormuş gibi geliyor?" Dedikleri ile kalbimin atışı hızlanırken kendime gelmek için nefesimi tuttum. Acıyan ciğerlerime aldırış etmeden amacıma ulaşıp aklımı kaybetmemek için kendimi zorlarken onun gözlerindeki çırpınışı çaresizce izledim.
"Sonunda biriniz söyledi! Yeminle her defasında benim tüylerim ürperiyor." Fethi de heyecanla öne eğildiğinde Feride hoca ile Şemseddin hoca bakışlarını bana çevirdi. Onların ardından Burak ile Sevda da bana bakınca şaşkınca onlara baktım. Böyle bir anın olacağını aklımın ucundan bile geçirmemiştim. Hepsi sorgulayan bakışları ile beni izlerken derin bir nefes alıp boğucu havadan kurtulmaya çalıştım ama başarılı olamayınca diğer seçenek olan cevaba geçtim.
"Neden öyle bakıyorsunuz?"
"Şimdi nedenini söylesem kesin Bakırköy'e gönderirsiniz beni." Sevdanın zoraki söyledikleri ile Burak kaşlarını çatıp ona döndü. "Bence söylediklerine dikkat et." İğneleyici sesi ile Sevda'nın yüz ifadesi değişirken kırıldığı belli oluyordu.
Bakırköy derken ruh ve sinir hastalıkları hastanesini kast ettiğini anlamıştık hepimiz. Burak'ın ince düşüncesi ile ona dönüp tebessüm ettim bu fırtınanın ortasında ve iyiyim manasında gözlerimi kapatıp açtım. Baskı arttıkça artarken kendimi her an toprak tarafından kucaklanacak gibi hissediyordum.
"Pardon öyle demek istemedim yani şey inanılacak bir neden değil çünkü." Sevda cümlesini toparlamaya çalışıp hemen ardından utanarak bakışlarını masaya sabitlemişti.
"Tarih sırlarla dolu lakin bu bizim gerçeklerle çalışmayacağımız anlamına gelmiyor çocuklar." Feride hoca elindeki not defterini kapatıp bizi hayallerden çıkardığında Şemseddin hoca omuz silkti. "Bence bizim işimiz bu hikayelerin doğrultusunda ilerleyip doğruyu bulmak. Sadece sır deyip yok sayamayız Feride hocam." Şemseddin hoca bize arka çıkarken Fethi onu destekleyerek başını salladı. "Bende aynı fikirdeyim hocam. Bazen yazılı kanıtları olmayan olaylar dilden dile günümüze gelip hala hayat buluyor."
"Hurafelere inanmak istiyorsanız başka bir bölüm okumalıydınız çocuklar." Feride hoca fazla katı davranınca çocuklar ile bakıştık. Hepimiz inceden bir soğukluk hissederken en sonunda Şemseddin hoca derin bir nefes alıp ayağa kalktı ve konuyu yeniden işe çevirmek için lafa girdi. "Çıkan evraklarda Hilal sultanın zimmetinde olan sarayın adı fazla geçiyordu. Kızı Hüma sultanın daha sonra evi olan sarayın hakkında bulduğumuz yeni yazılara göre saraya gidip bir kez daha inceleme yapmamız şart."
Kızım mı yaşamıştı orada? Hüma büyüyüp aile mi kurmuştu? Gizli dairenin bulunduğu bu sarayda benim sırlarım saklıydı...
Heyecan bedenimi ele geçirdiğinde titrek bir nefes alarak kendimi ayakta tutmaya çalıştım. Ama boğucu hava bana inat daha da omuzlarıma yüklendiğinde elimdeki kalemi sıkıca kavradım.
"İki gruba ayrılalım bence. Boşuna iş aksamasın." Feride hoca okuma gözlüklerini indirirken eli ile bizi işaret etmişti.
"Ben kendi ekibim ile buradaki işlere devam edeyim siz de Hilal sultan sarayına gidin." Kafasında kararlaştırdığı plan ile ben sevinçten dört köşe olurken son söz için Şemseddin hocaya beklenti ile baktım.
"Tamam o zaman yarın sabah erkenden sarayda buluşalım çocuklar." Şemseddin hoca Burak ile bana tek kaşı havada bakarken ikimiz başımızı olumlu anlamda sallayıp onu onayladık.
"Anlaşıldı hocam." Sesli bir şekilde de onayladıktan sonra önümdeki sayfalara döndüm tüm imalardan kaçmak için. Yazıları birbirine suyla karışmış sadece ana hatları belli olan bu defterin bazı sayfalarında yazanları tek tek çözüp olduğu gibi yazdıktan sonra çevirisini de yapmalıydım. Çalışma defterimi açıp kısmen çözdüğüm kısımları Osmanlı alfabesi ile defterde yazıldığı gibi geçirirken üzerimde hissettiğim bakışlar ile işimi bırakıp etrafıma bakındım.
Gözlerim ayakta gitmek için duran ama takılı kalmış gibi gözüken Feride hoca ile kesişince bakışlarını yazdıklarımdan çekip bana çevirdi. Şaşkındı.
"Elin çok yatkın." Diyerek başını salladığında diğer herkes de bana dönmüş dikleşme isteğim ile doğrulmuştum.
Bugün her şey bir garipti, özellikle buranın geldiğimden beri boğuk olması fazla kafa karıştırıyordu.
"Çok fazla yazma fırsatım oldu hocam alıştım artık." Diyerek kendimi gereksiz bir şekilde açıklama ihtiyacı bulduğumda Feride hoca düşünceli bakışları ile yanımızdan ayrılıp Şemseddin hocanın yanına geçti.
"Nasıl fırsatlarmış onlar?" Sevda gülerek tek kaşını kaldırdığında hala aynı noktaya parmak bastığını biliyordum. Diğerleri de benim gibi aynı konunun açıldığını anlayınca işlerini seve seve bırakıp pür dikkat konuya yoğunlaştı.
"Zamanda yolculuk yapmış olma ihtimalin yüzde kaç Hilal?" Fethinin ani sorusu ile neye uğradığıma şaşırırken konuşmak için dudaklarımı aralasam da buna gücüm yetmedi.
"Saçmalama Fethi o kadar da değil." Burak gözlerini devirip geriye yaslandığı sırada Sevda lafa atladı. "Reenkarnasyon olabilir o zaman?" Çok başka bir konuya değinip tüm odağı bozduğunda bu sefer Fethi ile Burak aynı anda başını salladı. "Küçük at da kuşlar yesin Sevda." Burak kıza takılırken Sevda bundan oldukça eğlenir vaziyette gülüp başını eğdi.
"Tamam bence de ortada bir şey var ama bu kadar da abartılacak bir durum değildir. Yani, bence?" Burak da en sonunda onlara katıldığında Feride hoca ile Şemseddin hoca bize 'doğru grup seçimi' olup olmadığımızı sorgulayan bakışlar atarak kendi aralarında köşede konuşmaya başladılar.
"Peki ya sen Hilal sence gerçek ne?" Burak sessizce öne eğildiğinde dikkatimi hocalardan çekip onlara çevirdim ve gerilerek geriye çekildim.
Konuyu nasıl toparlamam gerektiğini düşünürken zoraki bir şekilde gülüp yüzüme gelen saçlarımı geriye attım. Konuyu değiştirip açılmamak üzere kapatmalıydım! "Bence gerçek sizin işten kaytarma çabanız." Titreyen sesim ile zıt olan davranışlarım kimseyi tatmin etmezken stresle yutkunup zaman kazanmaya çalıştım çaresizce.
Bir yandan kulağımda çınlama ve boğuk havayla birlikte üstüme çöken ağrılık bana can çekiştirirken diğer yandan bu meraklı üçlünün tehlikeli soruları vardı.
"Size ne dememi bekliyorsunuz ki?" Meraklı üçlünün gözleri üstümde kol gezerken ben gerilmiş vaziyette mimiklerime sahip çıkmaya çalışıyordum. En ufak bir hareketimde her şey ortaya çıkacak gibi hissediyordum. Aslında neden bunu saklıyordum bilmiyordum bile, sadece kendimi güvenceye almaya çalışıyordum. Zira gerçekler beni yeniden o kafese kapatabilirdi.
Ve ben bunu bir kez daha kaldıramazdım.
"Gerçekleri duymak istiyoruz. İşin goygoyu bir yana Hilal biz gerçekten bir şeyler hissediyoruz." Fethi ciddiyetle öne eğildiğinde artık sadece fısıldıyorduk zira köşede kitapları kutudan çıkaran hocaların kulakları bizdeydi.
"Çok fazla tesadüf var Hilal. Akla mantığa sığmayacak şeyler dönüyor ve buna kimseyi inandıramıyorum. Haftalardır. Evet daha sen gruba katılmadan sadece Burak'tan adını ve başına gelenleri öğrendiğimde çok farklı düşüncelere kapıldım." Sevda da ciddiyetini takınmış düşüncelerini söylerken ben donakalmıştım. Taş kesilmiş olanları izliyor ne yapmam gerektiğine karar vermeye çalışıyordum.
Yardım umudu ile Burak'a döndüğümde o da onlar gibi bana bakıyordu. "Olaylardan sadece bir kaç ay önce seninle Sultan Ahmed ile olan görünmez bağını konuşuyorduk Hilal. Ben her zaman mantıklı yönden baksam da tüm olaylar yapboz parçası gibi birleşmeye başladı. Sadece senin burada olman bile tüm atmosferi değiştiriyor farkında mısın?" Burak da üzerime gelmeye başladığında son hamleyi Sevda yaptı.
"Sanki saray seninle can buluyor Hilal." İçimi sıkıştıran cümle ile bakışlarımı taş duvarlarda gezdirdiğimde kendimi artık daha fazla kontrol edemiyor kelimeleri yüzlerce yıl sonra açılan bir sandıktan bırakır gibi serbest bıraktım.
"Tayy-i zaman veyahut diğer adları ile neşr-i zaman ve bast-ı zaman. Dünü geleceğe sığdıran, bugünü geçmişe götüren. Zaman kavramının işlemediği bir yerdeyiz biz. İsimler bulunur ve sırf düzen oluşsun diye adlandırılır her şey." Sessizliği fısıltı ile kesen sesimi titrememesi için kontrol altında tutarken parmaklarımı masanın üzerinde ritmik bir şekilde vurdum. Çıkan melodik ses tüylerimi ürpertirken bedenim havanın ağırlığı neredeyse iki büklüm olacaktı.
"Her şey olacağı zaman olması gerekene varır. Her şeyin bir anlamı vardır aynı kaderin binlerce yıldır rüyalarla bizi birleştirmesi gibi."
"Anlamıyorum Hilal?" Burak'ın fısıltısı ile bakışlarımı parmaklarımdan çektim. "Anlamana gerek yok ki? İnan yeter."
"Yani zamanda yolculuğa mı değiniyorsun Hilal?" Sevda yeniden konuyu toparladığında başımı salladım ve aynı anda üçü dehşetle birbiri ile bakıştı.
"Kur'an'da iki yerde geçen tay, kıyamet günü göklerin Allah'ın kudret eliyle dürüleceğini beyan etmek için zikredilmiştir." Burak gözlerimin içine bakarak söyledikleri ile başımı salladım.
"Benim kıyametim geldi çattı." Daha fazla kontrol edemediğim sesim ile titrekçe söylediklerimin ardından derin bir sessizlik ortama hakim olurken omuzlarımdan büyük bir yük kalkmıştı. Bir anda ortamdaki o basık hava yok alırken ferah bir nefes alabilmiştim.
"Aklım almıyor..." Fethi fal taşı gibi açılmış gözlerini masaya diktiğinde Burak derin bir nefes alıp bana baktı.
"Yani o sen misini?" Parmakları ile defterdeki ismi işaret ettiğinde gözlerimden dolup taşan yaşlar damla damla süzülüp düştü kucağıma.
"Tamam, duymayı beklediğim şeyleri duymak oldukça sarsıcıymış..." Sevda yüzünü elleri arasına aldığında ben hala olayın gerçekliğini kavrayamıyordum. Şimdi ben onlara her şeyi anlatmıştım ve onlar inanmayı mı seçmişti? Hala karşıt bir tepki almadığımı anladığımda kalbimin teklemesi ile dudaklarımda bir tebessüm belirdi. Aynı Ahmed'im gibi inanmayı seçmişlerdi...
"Siz hala işe dönmediniz mi? Kaytarmaya devam edecekseniz yerinize geçecek onlarca istekli öğrenci var haberiniz olsun." Uzaktan yükselen uyarı ile bir anda kendime geldiğimde parmaklarım arasında öldürecek gibi sıktığım kalemi gevşetip kendimi işe verdim.
Sırf tüm o bakışlardan ve konuşulacak şeylerden uzak durmak için kendimi büyük bir hevesle işe odakladım.
Şimdilik dinlenmeye ihtiyacım vardı. Oturup kafamda her şeyi toparlamaya ve atacağım adımları planlamaya ihtiyacım vardı.
Çünkü artık her şey eskisi gibi olmayacaktı.
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top