51. Bölüm

Güneş ışığının sıcaklığı altında mayışmış bir vaziyette yerde minderin üzerine uzanmıştım. Temiz havayı ciğerlerime çektikçe uyku bedenimi sarıyordu sanki. Hava öyle güzeldi ki bir parçası olmak istiyordu insan.

"Sultanım buyurun şerbetiniz." Yanımda yükselen ses ile gözlerimi mavi göğe açtığımda güneşin parlak ışıkları ile yeniden kapatıp yattığım yerden doğruldum. Cariyelerden Esma hatunun uzattığı soğuk şerbeti avucuma alınca gülümsedim.

"Çok sıcak değil mi Esma?" İçeceğimi yudumlarken söylediklerime şaşkınlıkla güldü ve başını salladı. "Evet sultanım, sizde fazla güneşin altında kalmayın maazallah başınıza güneş geçer."

"Telaş etme D vitamini hamilelikte önemli." Diyerek boş bulunduğumda kız şaşkınlığını korumaya devam etti. Derin bir oflama ile başımı geriye attım. "Yani güneşin ışıkları şifadır." Diyerek olayı toparladığımda kız gülümsedi ve meyve tabağını tazeledi.

"Bir kaç gün daha burada kalalım Melike. Ne dersin?" Çadırda mendile gül işleyen Melike sorum ile başını bana çevirince kendine gelip gülümsedi. "Siz nasıl arzu ederseniz Sultanım. Eğer rahatınız yerindeyse bir sakıncası olmaz."

Üç günlüğüne İncili köşke kafa dinlemeye gelmiştim. Aslında en başında Ahmed ile beraber gelecektim lakin sonrasında kendisi bir kaç diplomatik iş yüzünden gelememiş onun yerine beni göndermişti.

"Hem burada denize de girebiliyoruz." Melikenin kıkırdayarak söyledikleri işe güldüm. Evet köşkün ön kısmında denize kumsalımsı bir şekilde bağlanan yer vardı ve oraya tenha vakitlerde gider yüzerdik. İstanbul boğazının temiz olduğu yıllar olduğu için şifa niyetine suyu tenime kavuştururdum.

"Vallahi bu yaptığımız bir duyulsa olay çıkar!" Melike yanıma oturduğunda onun ağzına karpuzu tıktım. "Susarsak kimse bilmez değil mi?" Kaşlarımı kaldırarak söylediklerime güldü. Üzerimdeki sarı salaş elbisenin eteklerini tutup ayağa kalktığımda efil efil esen rüzgar ile çardağa ilerledim. "Şansımıza bugün hava o kadar sıcak değil." Melike hızla ayaklanmış yanımda yürürken söyledikleri ile güldüm.

"Hem güneş sıcaklığını esirgemiyor hem rüzgar bizi terk etmiyor." Çiçeklerin arasında olan çardağa oturduğumda etrafımızda uçuşan kelebek ve arıları seyretmeye başladım. Bir yandan kavun ile karpuz yerken diğer yandan etrafı izleyerek keyif yapıyordum.

"Karnınız epey büyüdü sultanım." Melike elini hafif çıkık karnıma koyduğunda gülerek ağzımdaki lokmayı yuttum. "Değil mi? 4 Ay olacak bu ayın sonunda." Parmaklarım onun gibi karnımı bulduğunda içimdeki canın varlığını hissettim sanki. İçimde olan kıpırdanış ile gözlerim dolarken gülerek elimi karnıma bastırdım. Sanki ona daha çok dokunmak ister gibi. 

Sarı elbisemin kumaşları rüzgar ile uçuşurken göz alıcı bir görsel olduğumuzun farkındaydım. Güllerin ve bin bir çeşit çiçeğin arasında sarı bir elbise ile uzanan sultan. Resmedilmesi gereken bir manzara vardı ortada. Gözlerim resim derken etrafta Ahmed'i ararken rüzgar ile savrulan örtülerin arasında bulutlarla kaplanan göğü gördüm. "Yaz yağmuru bastıracak Melike, hadi içeri geçelim." Melike ile beraber ayaklandığımda diğer ağalar ve cariyeler bahçeyi toparlıyordu. 

Melike ile köşke adım attığımda içerisinin serinliği ile bir oh çektim. Beraber pencere kenarında olan sedirlere oturduğumuzda ben yine boş durmayıp kendimi meyvelere adamıştım. Bir yandan kiraz diğer yandan çilek yiyordum ve zevkten dört köşe olmuş bir halde gülüyordum.

"Sultanım, saraydan bir ulak geldi." Salonun kapısından yükselen ses ile bakışlarımı usulca o tarafa çevirince gözlerim Esma hatunu buldu. "Hayırdır inşallah, buyur." demem ile Esma kapı arkasından birine bir şeyler deyip elinde parşömen ile geldi. Yerimde doğrulurken yanıma gelmiş olan Esmadan parşömeni aldım. Mühre bakınca bunun Ahmed'e ait olduğunu anlayıp gülerek mührü bozdum ve parşömeni araladım. 

Gözlerim usulca yazıların üzerinde gezerken yüzümde yine bir gülümseme peydahlanmıştı.

'Güneşim, Ay'ım, Kainatım... Şu üç günde sensizlik ile yanıp tutuşan bir çare kulunu görsen, nasıl özlemiş, nasıl acı çekiyor sensiz.. 

Eşim, kadınım, yuvam... Sana olan özlemimden yanıp tutuştum ve şimdi küllerimden yeninden doğup sana geliyorum, Zümrüdüanka misali sana geliyorum.'

"Hünkarımız geliyor!" coşkuyla bağırmam ile yanımda usulca oturan Melike yerinden sıçradı. "Esma koş hazırlıklara başlasınlar, ne zaman teşrif ederler ki?" Melike ayaklanmış gelen kalfalara sırayla iş buyurmaya başlayınca onun bu telaşının Hüseyin uğruna olduğunu biliyordum.

Sırtımı arkama yaslayıp bir kez daha mektubu okuyunca içim kıpır kıpır oldu. Ne güzel seviyordu... Aniden ona olan özlemim can bulunca istemsizce dudaklarım titredi. Ah zaten duygusal bir insandım şimdi üstüne hamilelik hormonları baş gösteriyordu! Mektubu geri kapatıp ayağa kalktım ve üst katta bulunan direme ilerlemeye başladım. Buraya ilk geldiğim günü hatırladım da ne kadar toy'dum o heyecan ile attığım her adımda uçuşuyordum sanki. 

Ardı arkası kesilmeyen olaylar vuku bulmuştu geldiğim ilk günlerde. Sanki her şey benim gelişimi bekliyormuş gibi. Önce Dilrubahın doğumu sonra Validenin fenalaşması üstüne isyan! Düşününce bile tüylerim ürperiyordu. 

Daireme girdiğim gibi mektubu sandığımın içine atıp aynanın karşısına geçtim ve rüzgardan dağılan buklelerimi düzelttim. Sarı taşlı takılarımı taktıktan sonra boynuma Ahmed'in en sevdiği kokulardan biri olan kokuyu sürüp odadan ayrıldım. 

Köşkün zemin katına indiğimde mutfağa doğru ilerledim. Büyük bir kaos vardı. Yetişmeyecek diye yanan aşçı başı elinde kepçe ile her ocağa koşuşturuyordu. Adamın bu haline gülerken mutfaktaki her çalışanın bir hayli kalıplı olduğunu fark ettim. 

"Destur, Hilal Sultan hazretleri!" kapı ağasının bağırması ile içerideki her erkek arkasını dönerken hatunlar eğildi. O curcuna aniden kesilmiş sessizlik hüküm sürmeye başlamıştı. "Sultanım.." aşçıbaşı başı eğik bir vaziyette karşıma geçince gülümsedim. "Akşama hünkarımız gelecekler, hazırlıklar ne durumda aşçıbaşı?" sorum ile adam derin bir nefes alırken diğerlerine elim ile işaret verip işlerine devam etmelerini istedim. 

"Bir sorun yok sultanım her şey tıkırında ilerliyor şükür." 

"Ala, o vakit bende hünkarımıza bir şeyler hazırlamak istiyorum." demem ile adam dehşete düştü. Bu haline gülmeye başladığımda başını sallayıp bana yol açtı. Yapacağım yemek biraz absürt olacaktı ama geçen Ahmed'e bahsettiğim için onu yapmak istiyordum. Hünkar beğendi..

Gülerek malzemeleri hazırlamaya başladığımda ağaya eti kavurmasını istedim. Közlediğim patlıcanları soyup sarımsak ile bir güzel ezdikten sonra tencerede un, yağ, süt üçlüsü ile beğendiyi yapmaya başladım. Kaşar peyniri bıçak ile ince ince kestikten sonra tüm malzemeleri birleştirip karıştırdım ve belki de yüzyıllar sonra bir Fransız aşçısı ile Osmanlı aşçısının yapacağı yemeği ilk ben yaptım.

Soğan ile kavrulmuş eti bir güzel karıştırdıktan sonra baharatlarını da ekleyip aşçıbaşına nasıl servis etmeleri gerektiğini açıkladım ardından herkese kolay gelsin deyip salona ilerledim. Dışarıda sağanak yağmur yağıyor hava gündüz olmasına rağmen bulutların nedeni ile kapkaranlıktı. 

Masada duran badem ezmesi kasesini görmem ile içime kaçan çığlığımla kaseyi elime alıp tadını çıkara çıkara yemeğe başladım. Böyle giderse bu kapılardan zor geçecektim ama olsun her şey yavrum için yesin de sağlıkla büyüsün. 

Tabi, tabi..

Ohoo iç ses sen buralara uğrar mıydın ya? Nerelerdesin?

Biraz kafa tatili yapmaya çıkmıştım ama bir döndüm seni hamile buldum hayırlı olsun canım.

Sağ ol ya oldu öyle bir şeyler..

İçinde bulunduğum anormallikten kendimi aldığımda bu iç ses olaylarını kendi içimde yaşayıp dışarı yansıtmamaya karar verdim yoksa deli damgası yerdim.

Aynen.

Gerçekten mi ya? Kendime göz devirip ağzıma bir ezme daha tıktım. 

Saatler sonra hava akşam olduğu için kararmaya başladığında yağmur dinmişti. Sarı tüllü elbisemin kumaşlarını düzeltirken cariyeler yer sofrasını hazırlamaya başladı. Seçtiğim gümüş tabaklar ile işlemeli bardaklar kullanılıyordu. Geniş yer sofrasının her bir köşesi donatılırken yerdeki yastıklar değişti örtüler serildi... 

Mumlar yakılmış salonda loş bir ortam can bulmuştu. "Melike, sabah topladığımız papatyaları vazoya koymuştuk nerede o vazo?" sorum ile Melike elindeki kitabı bıraktı. "Odanıza bırakmıştı Esma." Başımı olumlu anlamda sallarken Esma isteğimi anında anlayıp salondan ayrıldı. 

"Eee Melike, Hüseyin ile nikah ne zaman olacak?" ani sorum ile Melikenin gözleri fal taşı gibi açılınca kıpkırmızı olmuş suratı ile başını eğdi. "Hadi ama o kadar zamandır beraberiz niye utanıyorsun hala benden?" omuzunu okşayarak söyledikleri ile tebessüm etti ve başını kaldırdı. "Elimde değil Hilal, onunla içinde olduğum her şey beni bu hale sokmaya yetiyor." iç çekerek dediklerine gülümsedim.

"Dilerim ki bu heyecanınız hep sizinle olur Melike." Melike duydukları ile iç çekip amin diye mırıldandı.

"Lakin sizden önce Şah ile Yavuzun düğünü olacak gibi ha? Zira haftaya kız isteme ve nişan olacak. Bizden hızlı çıktı bunlar yahu!" heyecanla anlattıklarım ile Melike kıkırdadı ve başını olumlu anlamda salladı. "Emin olun kimse sizinki gibi büyülü bir hikayeye sahip olamaz." iltifatı ile dudaklarımı birbirine yapıştırıp güldüm.

"Yahu deme öyle, her aşk özeldir." deyip göz kırptığımda kıkırdaması kahkahaya döndü. Melike ile gülmeye devam ederken içeri elinde vazo ile Esma girdi. Esmaya gülümseyip masadaki boş kısmı işaret ettim o da o kısma vazoyu bıraktı ardından kapının yanındaki pencereye ilerleyip orada beklemeye başladı. Dakikalar sonra kulaklarımızı sesler doldurunca Esma pencereden dışarı baktı.

"Sultanım bahçede hareketlenme var." Esmanın dedikleri ile heyecanla ayağa kalktığımda Melike de bana eşlik etti. Beraber salon kapısına ilerlediğimizde dışarıdan bir sesleniş kulaklarımızda yankılandı. "Destur, Sultan Ahmed Han Hazretleri!" Bunun üzerine herkes eğilip selam verdi. Kapıyı izlerken içeri lacivertin en koyu tonuna sahip kaftanı ile Ahmed girdi. Yüzünde beni görmesi ile oluşan geniş gülüşü içimi sıcacık yaparken odadaki herkes selam vererek geri geri ilerledi ve bizi salonda yalnız bıraktı.

Ahmed karşıma geçip ellerimi tuttuğunda sesli bir iç çekişini işittim. "Sultanım..." seslenişi ile dudaklarımda bir gülüş peydahlanınca Ahmed bana doğru eğilip yanaklarımı öptü. Burnu bir süre boynumda iz sürerken derin derin nefesler aldığını işittim. Elleri usulca belimi sarıp beni kendine hapsetti. "Ömrüm seni çok özledim." diye mırıldanıp sakallarını okşadım şefkatle. 

"Bende seni özledim güzelim. Hasret kaldım sana şu iki günde." yanaklarımı öpmeyi bırakıp dudaklarımı esir aldığında bedenlerimizi dikkatle yaklaştırdı. Dudaklarının sıcaklığı ile dizlerim titrerken o yumuşak dokunuşları ile dudaklarımı öpüyordu. Ellerim sakallarından ensesine indiğinde parmak uçlarımla boynunu okşadım. Parmaklarımın altında atan şah damarını içim gıdıklanarak hissederken o gülerek benden uzaklaştı. "İkinizi de çok özledim sevgilim." diye mırıldanıp bir elini karnıma diğerini yanağımdan belime indirdi. 

Sanki bebeğimiz babasının geldiğini hissetmiş gibi o an içimde hareket edince şaşkınlıkla güldüm. Ahmed'in elini daha sıkı tutup karnıma bastırdım. "Hissediyor musun? Senin geldiğini hissetti hareket ediyor Ahmed!" gülerek söylediklerim ile bakışlarımı karnımdan çekip ona odakladım. 

Ahmed'in gözleri o an dolarken hızla nefes alıp verdi. "Hareket mi ediyor?" hayranlıkla sorduğu soru ile başımı olumlu anlamda salladım. "Daha çok küçük o yüzden tam hareket etme değil ama bir kıpırdanma var Ahmed!" ona açıklama yapmam ile Ahmed gözünden düşen yaşlar ile başını olumlu anlamda salladı. "Yavrum, baban geldi.." diye fısıldayarak karnımı okşayınca bu sefer midem guruldadı.

Bunun üzerine Ahmed gür bir kahkaha atınca gözlerimi kapattım. "Bunu ama bebeğimiz yapmadı değil mi?" gülerek söyledikleri ile utanarak başımı çevirdim. "Tabii.." diye mırıldandığımda Ahmed güldü ve alnımı öpüp elimden tutarak beni sofraya götürdü. 
Dikkatlice oturmamda yardımcı olduktan sonra üzerindeki kaftanı ve başındaki kavuğunu çıkarıp kenara koydu ve yanıma oturdu.

Ahmed'in gözleri merakla sofrada gezinirken gülerek ona döndüm. "Sana yemek hazırladım biliyor musun?" dediğimde kaşları havalandı ve şaşkınca güldü. "Sen mi?" dediğinde başımı olumlu anlamda salladım.

"Melike yemekler gelsin!" diye seslendiğimde dışarıda bir hareketlenme oldu. Ahmed merakla beni izlerken ben gülerek saçlarımı geriye çektim ve Ahmede döndüm.

"Çok güzelsin Hilal.." Ahmed gülerek beni izlerken kapılar açıldı ve içeri ellerinde yemekler ile cariyeler girmeye başladı. Sofradaki meze ve ara yemeklerin yanında ana yemekler eklenince her şey hazır olmuştu.

"Sana geçen bahsettiğim Hünkar beğendi yemeğini yaptım umarım beğenirsin." dediğimde yüzünde geniş bir gülümseme peydahlandı.

"Senin elinden zehir olsa yerim Hilalim." demesi ile başımı yana yatırıp güldüm. "Saçmalama Ahmed!" dediğimde gülüp yanağımı okşadı. 

Yemeğe başlamadan duamızı edip birbirimize gülümsedik ve ağızları mühürlü olan tabakları açtıktan sonra yemeğe başladık. Bir yandan Ahmede yemeğin hikayesini yeni detaylar ile anlatırken diğer yandan o dönemin politik durumlarını da anlatıyordum. 

Ahmed ben yokken yaptıklarını anlatmaya başladığı ise pür dikkat onu izliyor ve dinliyordum. "Sefer yakındır sultanım, sensiz nasıl yapacağım hiç bir fikrim yok.." Ahmed'in iç çekerek söyledikleri ile başımı istemsizce eğdim. "Ahmed bu sefer ne kadar uzun süre olmayacağını bilmiyorum. Çünkü sen en son verdiğin karar ile yeni bir adım atıyorsun. Bu çok korkutucu. Yeniden tarihi yazmana sebep olan benim, önceden olmayan düşmanlar benim varlığım ile ortaya çıktı.. Kendimi çok suçlu hissediyorum. Ya bebeğimiz sen seferdeyken doğarsa? Gebeliğimin son aylarında yanımda ol istiyorum Ahmed... Ama sana gitme de diyemem zira bu bencillik olur. Senin ne kadar hırsla hazırlandığını en iyi ben biliyordum. Kafana koyduğunu yapamazsan içinin rahat etmeyeceğini ben biliyorum." İç çekişler ile duraksayarak anlattıklarıma Ahmed hüzünle baktı. Çenesi kasıldı ve bir süre cevap veremedi.

"Bilmediğim bir şey olsa, ve sana bilmeden gitme desem keşke ama yapamam zira siz hükümdarların savaşlarının aylar hatta yıllar sürdüğünü en iyi ben biliyorum." diye mırıldanarak bakışlarımı kaçırdığımda Ahmed elimi tuttu ve gözlerini yüzüme odakladı.

"Hilal.." diye fısıldadığında gözlerine baktım ve gülümsedim. "Bir şey demek zorunda değilsin Ahmed. Ben sadece ne düşündüğümü ve hissettiğimi bilmeni istedim. Olacağın önüne geçemem bunu ikimizde biliyoruz. Tek yapabileceğim şey dua etmek olacak, sağlıkla ve zaferle geri dönmeni dilemek olacak."

"Benim güzel sultanım." Ahmed bana yaklaşıp alnımı öptüğünde gülümsedim. "Güzelin miyim gerçekten?" gülerek söylediklerimin altındaki alayı anlamamıştı o yüzden masumca başını sallamıştı. Bu haline ve olaya kahkaha atmam ile o da gülmeye başladı. Ahmed bir süre gülerek gülüşümü izledikten sonra yemeğimize kaldığımız yerden devam ettik. 

Artık normalden daha fazla yiyordum, iki canlıyım bahanesi ile ne varsa silip süpürüyordum. "Dün ebe kadın geldi muayene etti bizi." diyerek karnımı okşadığımda Ahmed ilgiyle hafif çıkık karnıma baktı. "Çok şükür her şey yolundaymış." diyerek gülümsedim. "Şükür..."

Yemeklerimizi yedikten sonra Ahmed bana ellerine sağlık diyerek yemeğimi övmüştü.

"Daha kaç gün burada kalmayı düşünüyorsun Hilal?" Ahmed'in sorusu ile omuzlarımı silkip geriye yaslandım. "Aslında sen gelmeden önce bir kaç gün daha kalalım demiştik hatunlarla lakin sen gelince fikrim değişti. Sen ne zaman saraya döneceksen bende seninle beraber dönerim." dediğimde Ahmed başını salladı. "Ala, o vakit yarın akşam yola koyulalım." demesi ile başımı salladım. "Yarın beraber denize de girelim mi?" dilimi tutamayıp sorduğum soruyla Ahmed anında tek kaşını kaldırdı. "Denize?" diyerek beni teyit ederken ben zorla yutkundum. 

"Hilal sakın bana denize girdiğini söyleme!" Ahmed'in ani çıkışı ile neye uğradığıma şaşırınca kalbim buna kırıldı. Bana kızmasını beklemiyordum.. Daha önce hiç kızmamıştı zira...

Gözlerim anında dolduğunda o derin bir nefes vererek kaşlarını çatmaya devam etti ve yüzüme baktı. "Ne kadar tehlikeli! Ya size bir şey olsaydı? Ya ayağın kaysaydı!" 

O an duyduklarım ile şaşkınca yüzüne baktım. "Endişelendin mi?" demem ile başını 'Tabii ki' der gibi salladı. Demek bana kızmamıştı sadece endişelenmişti.

"Bende şey sandım.." diye fısıldadığımda o merakla başını salladı. "Ne sandın?" demesi ile rahatça bir nefes aldım.

"Bana kızdığını sandım.." hüzünle söylediklerim ile şaşkınca kaşlarını kaldırdı. "Nereden çıkardın onu?"

"Hani yasak ya?" diye mırıldandığımda Ahmed halime iç çekerek başını eğdi. "Benim sana kızdığımı ne zaman gördün Hilal? Hem saçma bir kaide yüzünden sana kızacak bir adam mıyım ben?"

"Değilsin."

"E o zaman?"

"Ahmed bakma bana öyle bazen kendimi kaybediyorum."

"Tamam.. Ama tabii deniz mevzusuna gelirsek... Hatunların olduğu bir kalabalıkta girmende sakınca tabii olmaz. Lakin bu tehlikeli bir dahakine bana söyle tamam mı?"

"Tamam.."

Hafif bir kıskançlık sezsem de bu hoşuma gittiği için içten içe gülmüştüm. Ahmed ile odamıza çekildiğimizde beraber sedirlere geçtik ve ben onun göğsüne sırtımı vererek uzandım. İkimiz de elimizde kitaplar ile vakit geçirirken Ahmed elindeki kitabı kenara bırakıp saçlarımı okşamaya başladı. Dokunuşları usul usul boynumu bulduğunda kesilen nefeslerim ile elimdeki kitabı bende kenara bıraktım. 

Gerdanımı okşayan elleri usul usul aşağı inerken beni bir hamlede kucağına çekti. Kararmış hareleri dudaklarımda dolanırken parmaklarımı dudaklarının üzerinde gezdirdim. Bununla beraber gözleri kapandığında dudaklarımı boynuna sürttüm ve küçük buseler bırakarak dudaklarını buldum. Ahmed'in elleri sıkılaşırken yerimde kıpırdanıp altımdaki sertliğe sürtündüm. Bu onun için son damla olurken seslince inledi. 

İhtiyaçla kucağına daha çok yerleştiğimde hafifçe sürtünerek onu çıldırtmaya başladım. Yavaş hareketlerimin arasında dudaklarımız ihtirasla öpüşürken Ahmed beni kalçamdan tuttuğu gibi ayağa kalkıp yatağa doğru ilerledi. Bedenimi yavaşça yatağa yatırdıktan sonra ağırlığını vermeden üzerime eğilip bedenimi sevmeye başladı. Her dokunuşunda dudaklarımdan kısık kısık iniltiler firar ederken elleri elbisemin altından bacaklarımı buldu ve beni zevkten bayıltacak kadar ustaca hareketler ederek bedenimi sevmeye başladı. 

Kısa süre sonra sarı tüllü elbisem yeri boylarken ardından içliğim de aynı kaderi paylaştı. Parmaklarımın onun lacivert gömleğini soymaya başladığında Ahmed doğrulup üzerini çıkarttı. Bir süre dizlerinin üzerinde durarak çıplak bedenimi seyrederken elleri boş durmayıp bedenimi okşuyordu. İstekle bana sürtünmeye devam ederken ellerimle onu kendime çekip sırtını okşamaya başladım. Ellerimin altında gerilen her kası ile kasıklarıma zevk dolu sızılar batarken onunla bir olmak için kalçamı kaldırdım. İsteğime karşı Ahmed kısa sürede bedenlerimizi bir edip dakikalar mı yoksa saatler sonra mı bilmiyorum ama  ikimizi de birçok defa zevkin doruklarına çıkardı.

-

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top