43. Bölüm

"Sence ben gelecekte tamamen yok mu oldum yada, yani ortadan mı kayboldum ve zaman akmaya devam mı ediyor? Yoksa.. gelecekte zaman mı durdu?" Mermer korkuluğun üstünde parmaklarımı gezdirip cevap beklercesine arkamdan bana sıkıca sarılan Ahmede döndüm. 

Belimdeki kolları sıkılaşırken dudaklarını boynuma bastırdı. "Ömrüm.." sıcak nefesi ile fısıltısı beni benden alırken bedenimi bedenine daha sıkı bastırdı. Hissettiğim sertliği ile istemsizce inledim ve başımı göğsüne daha sert bastırdım. Kasıklarımda can bulan sızılar ile içim alev alırken Ahmed sakallarını boynumda gezdirdi. "Ahmed." Titrek bir fısıltı ile adını geceye bırakınca Ahmed sert bir hareket ile bedenimi ona çevirdi.

"Hilal!" Ahmed adımı tutkuyla zikredince heyecanla yüzüne baktım. Kollarında dolanan parmaklarımı sakallarına çıkarınca Ahmed'in belimdeki elleri okşayarak sırtımı ardından kalçamı buldu. Beni bir hışımla kucağına alınca korkuyla kollarımı boynuna sardım. "Hatunum! Yalvarırım artık cevabını bilemeyeceğimiz sorular ile bize acı çektirme... Hilalim, ömrüm yalvarırım canını artık hiçe sayma."

Dudakları yanaklarımda dolaşırken kulağıma fısıldadı. "Seni çok seviyorum Hilal.." tenime her dokunuşu ile içimden sıcak esintiler eserken dudaklarımızı büyük bir tutkuyla ve arzuyla birleştirdik. Ahmed dudaklarımı sevgiyle öperken aynı zamanda bedenimi bedenime yaslıyordu. Ciğerlerimden firar eden iniltiler ile dudaklarını daha sert öperken istekle ona sokuldum ve alt dudağını ısırdım. Onun dolgun dudaklarını açlıkla emerken o bedenime mengene olup hızla terastan çıktı ve dairesine, has odaya girdi.

Ahmed kına elbisemi hışımla toplayıp beni yatağa bıraktığında tüm ağırlığını üzerime vererek beni esir aldı. Onu hissettiğim gibi boğukça inledim. Ahmed dudaklarıma son bir buse koyup yanaklarımı öpmeye başlayınca parmaklarımı saçlarına daldırdım ve o ipek gibi olan saçları sertçe kendime bastırdım. Dudaklarının öptüğü her noktaya acıtmayan ısırıklar bırakan Ahmed aynı zamanda elleri ile bedenimi keşfe çıkmıştı. Göğüslerimi kavrayan elleri ile kendimden geçerken  heyecandan nefes nefese kalmıştım.

"Ahmed!" Ahmed'in ismini heyecanla zikrettiğimde duraksadı ve yoğun bakışlarını gözlerime dikti. "Hilal aklımı kaçıracağım.. Senin her zerreni her bir noktanı sevmek, öpmek istiyorum. Doyamıyorum sana hatun!" Ahmed'in bir başka yanını görmem ile gülmemi tutamadım ve şaşkınlık ile kahkaha attım ellerimi sakallarında dolaştırıp yüzünün her zerresini okşadım.

Ahmed bu hareketim ile kedi gibi gözlerini kapatıp adımı mırıldanarak ellerime öpücükler konduruyordu. Kıkırdayarak konuştum. "Ahmed az sabret yahu, şunun şurasında düğüne kaç gün kaldı? Sen böyle değildin eskiden Ahmed. Ne o artık kendine söz geçiremiyor musun be adam?" Ellerimi avuçları arasına alıp öptükten sonra hızla başımın üstünde birleştirdi.

Boştaki eli ile boynumu okşadıktan sonra gerdanımı öptü. Dudakları kaftanın açıkta bıraktığı her zerreyi öperken ben bu haline kıkırdıyordum. Ahmed birden başını kaldırıp çatık kaşları ile bana baktı.

"Gülme bana Hilal! Bak şu halime delirttin beni! Kontrol edemiyorum artık kendimi!" Ahmed'in arzudan çıldırmış haline kahkaha atıp onu daha çok sinir ederken artık cidden onun kadar bir olmak istiyordum. Farkında olmadan altında kıvranırken Ahmed dudaklarıma uzun bir buse bırakıp başını göğüslerime gömdü.

Elleri kaftanımın iplerine giderken bende ona ayak uydurup üzerindeki kaftanın düğmelerini çözmeye başladım. "Biraz hatunumu seveceğim çok mu?" Kulağıma fısıldadıkları ile bir kez daha güldüm ve başımı ona hak verir gibi salladım.

Yatakta oturur pozisyona gelince Ahmed'in kaftanını çıkarıp attım. Ahmed beni belimden tutup kucağına çekince dudaklarımızı yeniden buluşturduk. Ellerim çıplak teninde gezinirken onun yapılı omuzları ardından boynunu okşadım ve yanaklarından başlayarak onu öpmeye başladım. Belimdeki elleri sıkılaşırken alev alev yanan teninin tadına varmaya başladım. "Hilal.." Ahmed'in erkeksi inlemesi ile adımı zikredince beni belimden tutup kucağına bastırdı.

Altımdaki sertliği hissederken nefesim kesildi. Onu etkiliyordum hem de delice. Dayanamayarak ona sürtündüğümde Ahmed kısık kısık inledi. Kaftanımın düğümlerini es geçen Ahmed elbiseyi rahat bırakmış ve belimi okşamaya başlamıştı. Dudaklarımız yeniden bir olurken tutkuyla ona sokuldum ve öperek beni deli etmesine izin verdim.

Biraz daha sürtündüğümde Ahmed beni belimden tutup kendine bastırdı. "Hilal!" Dişleri arasından adeta tıslayınca güldüm ve kollarımı boynuna doladım. "Söyle sevgilim.." cilveli sesim ile Ahmed kasılırken istekle ona sürtündüm ve bir süre sonra onun yön vermesi ile kucağında hareket ederken hızlanan nefeslerim ile dudaklarımı araladım. Ahmed dudaklarımı öperek bana karşılık verince dudaklarımı ona teslim ettim.

Hızlandıkça daha çok istemek uyuşturucu gibi olunca inleyerek titreyen ellerimi onun şalvarımsı pantolonuna indirdim. "Yapma yanarız hatun." Ahmed'in boğuk sesi ile duraksarken doruğa geldiğimi hissettim ama elimden hiç bir şeyin gelmediğini bildiğim için kendimi ona teslim ettim. "Ahmed.." kıvranarak ona seslendiğimde bedenimi yatağa yatırdı ve bana sokulup boynumu öptü.

Elleri titreyen bacaklarımda dolanırken bacağımın iç kısmında durup sıktı ve gözlerimin içine baktı. Zevkten titrerken parmak uçları ile bacaklarımda gezindi. Gözlerim yoğun arzu ile dolarken o bedenini bedenime yasladı. Heyecanla başımı geriye atınca Ahmed boynumu öptü. Bacağımda dolanan parmakları ile daha fazla dayanamadım ve istekle kalçamı ona kaldırdım. "Ahmed ben, ben beklemek istemiyorum! Senin olmak istiyorum Ahmed!" Can havli ile söylediklerim onu hayrete düşürürken hızla inip kalkan göğsüme masum bir buse kondurup ellerini eteklerimin altından çekti. O sanki kendini dizginlemişti... Benim aksime o sakinleşmişti.

Dudaklarını aralamış tam bir şeyler diyecekken koridorda büyük bir gürültü koptu. Neye uğradığımıza şaşırırken Ahmed hızla ayağa kalktı. Bende kısa sürede durumun acilyetini anlayıp kendime geldim ve ayağa kalktım ardından üzerini giyinen Ahmed gibi kendime çeki düzen verdim.

Başıma örtümü takarken onun peşinden hızlı adımlar ile kapıya gittim. Ahmed eli ile elimi tutup beni arkasına alırken tedbirle kapını kilidini tuttu. Sesler sanki tüm saraydan yükselmeye başlayınca korku bedenimi esir aldı. "Ahmed neler oluyor!" Korktuğum şeyi ondan duymak istemesem de mecbur sormuştum. Kapı ağaları rahatsız etmek istemediği için mi buraya gelmiyordu yoksa yolları mı kesilmişti..

Sarayda isyan mı çıkmıştı? Bu mümkün olamaz zira tarihte böyle bir şey olmamıştı bu dönem. Peki ya tarihi değiştirmeni de hesaba katarsak? İşte o zaman verecek cevabım yok.

"Göreceğiz." Ahmed'in tok sesi ile ona sokulurken o kapıyı açtı ve küçük koridoru geçip kapı ağaların beklediği kapıları açtı. Ağalar saygıyla eğilirken bu tarafın sessiz olduğunu gördük.

"Ağalar, nedir bu gürültü?" Ahmed'in sorusu ile sağımızdaki ağa bir kez daha eğildi ve lafa girdi. "Hünkarım, az evvel Silahtar Hüseyin ağaya haber geldi. Atların bulunduğu ahırda yangın çıkmış." Duyduklarım ile nefesim kesilirken acıyla fısıldadım. "Gece!"

Ahmed elimi daha sıkı tutarken çatık kaşları ile etrafa bir kez daha baktı. "Yangın sebebi ne?" Sert sesi ile ağa biraz daha eğilip konuştu. "Bağışlayın, bir malumatım yok Hünkarım."

Cevapsız kalan sorularımız ile geri has odaya döndüğümüzde endişeyle Ahmede sokuldum. "Gidip bakalım mı?" Bir kedi gibi mırıldanınca Ahmed anlayışla başını salladı. "Ama önce-" diye fısıldayıp beni çevirdiğinde parmakları ensemi ardından belimi buldu. Ne yaptığını anlamazken boy aynasındaki yansımamıza baktım.

Kaftanımın çözülen düğümlerini tekrar bağlıyordu. Elbisenin bozulan her bir köşesini özenle düzelttikten sonra saçlarımı geriye doğru toplayıp masadan tacımı aldı ve başımdaki yerine bıraktı. Başımdaki örtüyü özenle düzelttikten sonra boynuma bir buse kondurup geri çekildi ve daha giyinmediği kaftanın üst parçasını üzerine geçirdi. Düğmelerini tek tek ilikleyip yakalarını düzelttiğimde sessizce babetlerimi giyindim ve onun hazır olmasını bekleyerek kapıya doğru ilerledim.

Beraber has odadan çıktığımızda koridorun sonunda bekleyen hizmetkarlar- ağalar ve cariyeler ile güvenlikten sorumlu olan bostancılar saygıyla eğildi.

Sırayla önde Ahmed yanında ben yürürken arkamızdan bostancılar geliyordu. En sonda ise hizmetkarlar vardı.

Sarayın ateş ile aydınlanan koridorlarında ilerlerken içim içimi yiyordu. Bizi neyin beklediğini bilmeden bir yangının ortasına ilerlemek hiç akıl işi değildi lakin hiç bir şey olmamış gibi oturmakta bize göre değildi. Ahmede yandan bir bakış atınca onun alevlerin yansıdığı gözleri ile karşılaştım. Kararan harelerinde meşalelerin alevleri yansıyordu. Bu yoğun bakışlardan istemsizce utanıp bakışlarımı yere indirdiğimde Ahmed'in sessizce güldüğüne şahit oldum. Bayılıyordu beni bu hale sokmaya.

Has bahçeye giriş kapısına yaklaşırken kapı ağaları sesleniş ile selam verdi ardından hiç bir emir beklemeden kapıları sonuna kadar açtı. Soğuk bahar gecesinin tüyler ürperten esintisi bedenlerimizi sararken kulaklarımızı da uzaktan yükselen boğuk sesler doldurdu. Etrafa dikkatle bakarak dışarı adım attığımda çoktan ayaklarım ahırların olduğu alana ilerlemişti. Elbisemin eteklerinin yerde sürünmesini umursamadan tüm hızım ile ilerlerken burnuma yanan samanların kokuları gelmeye başladı. Kokunun kaynağı olan dumanlar geceyi esir almış çevremizde dört dönüyordu. 

Yangının sıçrayıp büyümesi en büyük korkumuz olurken bir diğer korkumuz bunu kimin yaptığıydı. Sarayın bahçesine sızacak kadar güvenlik zayıf mıydı? Yoksa bu yangın sadece bir aksilik sonucu mu ortaya çıkmıştı? 

Önümüzdeki çalılıkların yanından geçtiğimiz gibi yüzüme sıcak hava dalgası çarptı. Gözlerim gördüğüm alevler ile kısılırken refleksle kolum ile yüzümü siper aldım zira karşımda büyük bir alev topu vardı. 

Dehşetle olanları izlerken askerlerin, ağaların, seyislerin bir olup yangını söndürmek amacı ile su attıklarına şahit oldum. Endişe ile gözlerim etrafta dolanırken atların iplerinden tutularak ikişer sıra halinde buradan uzaklaştırıldığını gördüm. Gittikleri taraf sarayın diğer çiftlik hayvanlarının bulunduğu ahırların olduğu taraftı. Rahat bir nefes alırken yanımıza dumanlar ile simsiyah olmuş Hüseyin geldi. Alnındaki terler boncuk boncuk olmuştu, hızla aldığı nefesler ile hiç durmadığını ve yangını söndürmeye katıldığını anladım.

"Hüseyin nedir vaziyet?" Ahmed'in iç sıkıntılı sorusu ile Hüseyin derin bir nefes aldı. "Hünkarım çok şükür kimseye zarar gelmedi. Atları zarar almadan kurtardık lakin ahır hiç iyi durumda değil. Alevleri hala kontrol altına almaya çalışıyoruz zira rüzgar kuvvetini arttırıyor." Hüseyin'in cevabı ile içim hafiflerken aynı zamanda bakışlarım korkuyla ağaçlarda takılı kaldı.

"O halde işe el atmak lazım." Ahmed'in mırıltısının ardından ben daha ne olduğunu anlamadan o Hüseyin ile yangına doğru ilerlemeye başladı. Onu engellemek istesem de sustum ve köşeden yangının söndürülme çalışmasını izledim. Hepsi hızlı bir şekilde kuyudan gelen suları elden ele taşıyor ardından yangının dört bir yanını saran insanlara uzatıyordu. Alevleri kısım kısım söndürerek planlı ilerleyen askerler uzun bir zamanın ardından alevleri kontrol altına alınca rahat bir nefes aldım. 

Tüm süre boyunca Ahmedi gözlerim arasa da o ahırın diğer tarafına alevlerin ormana sıçrama olasılığı olan yere gitmişti. Bu kaosun son buluşuna şahit olurken günün yorgunluğu ile gözlerimi kapattım. Kısa bir süre için gözlerimi dinlendirdikten sonra yeniden açınca uzaktan buraya doğru gelen Ahmed ve Hüseyin'i gördüm. İkisi de dumanlardan nasibini almıştı. Ahmed kaftanının kollarını sıvamıştı hatta iki katlı kaftanın dışta kalan katı ortalıkta yoktu. Uzun kumral saçları ıslak ıslak geriye itilmişti o kumrallıkların arasında kömür karaları vardı aynı alnında ki duman izleri gibi. 

İkisinin de sağlam olduğuna kanaat getirince bir kez daha rahatça nefes aldım. Artık bu kadar endişeyi bünyem kaldırmıyordu. Dizlerim titriyor, soğuk terler döküyordum. "Ahmed iyi misiniz?" ellerini tutarak sorduğum soru ile başını olumlu anlamda salladı. "Çok şükür yangını daha büyük bir zarara yol açmadan durdurduk sıra bunun mesulünde." Bedeni kasılırken şakağında sinirlenince beliren damara ilişti gözlerim. Her zerresini ezbere bildiğim bedeni öfkenin izlerini belli ederken ben onları takip ettim.

"Hadi Hilal bugün çok yorucu bir gündü dinlenme vakti." Ahmed beni hafifçe belimde itince ona kısık gözle bir bakış attım. Onun rahat durmayacağını biliyordum. Büyük ihtimalle bu olayın peşine takılacaktı. "Ahmed ama sende en az benim kadar yoruldun." fısıltım ile gülümsedi ve başını olumsuz anlamda salladı. "Yarın beraber öğlen yemek yiyelim tamam mı güzelim." dediklerimi hiç duymamış gibi yapması göz devirme isteğimi artırırken başımı usulca salladım ve onlara selam verip yanlarından ayrıldım. 

Yangının olduğu alandan uzaklaştıkça gecenin soğu daha çok tenime işledi. Hatta gece değil sabaha karşı olduğunu anlamam vaktimi aldı. Peşimdeki ağalar ve bir kaç cariye ile saraya giriş yaptığımda bedenimi adeta sürüklüyordum. O kadar yorgunluğun üstüne bir de uykusuzluk eklenmişti. Elimi boynuma götürürken burnuma gelen duman kokusu ile sıkıntıyla ofladım. Hamama uğramam lazımdı.

Cariyenin biri daireme kıyafet için gönderirken diğerine hamamı hazırlamasını rica ettim. Yorgun adımlarım ile anca on yarım saate kendimi hamama atınca sıcaklık ile daha çok mayıştım ve mermerlerin üstünde uykulu bir halde banyo yaptım. Fazla durmadan işimi halledip kıyafetlerimi giyindim be ıslak saçlarımı havlu ile kurulayarak harem binasında yol çizdim. Hiç kimse yoktu etrafta bunu fırsat bilip rahatça hareket ederek odama çıktığımda iki adım attıktan sonra kendimi yatağa bırakım ve uykuya teslim oldum.

-

Güneşin ısrarcı ışıkları ile başımı yorgana biraz daha gömerken sessizce mırıldandım. Uykunun tatlı ağırlığı ile uykuma kaldığım yerden devam ederken aklıma dün gece olanlar geldi ve en son Ahmed'in beni yemeğe çağırması. Yataktan acele ile fırladıktan sonra etrafa kısa bir bakış attım. Gözlerim köşede nakış işleyen Melikeye kayınca o gülerek başını kaldırdı ve bana sıcacık bir "Günaydın." bahşetti. 

Yatakta bir ölü gibi yatan bedenimi iterek kaldırınca saçım başım dağılmış yüzüm şişmiş bir halde hayatı sorguladım. "Bende tam sizi uyandıracaktım hanımım. Saat öğlen oldu siz hala yatın." gülerek beni azarlamasını boş gözler ile dinledikten sonra kendimi yeniden yatağa attım ve uykuya yeniden tutundum. 

Kulaklarımı onaylamaz sesler ve adım sesleri doldururken Melike yanımda bitti ve elini üstünde yattığım yastığa götürüp onu benden aldı. Homurdanarak yorgana sarılınca Melike oflayarak yatağa oturdu. "Oysa size anlatacaklarım vardı.." tatlı tatlı çıkardığı sesi ile anlattıkları içimdeki merakı alevlerken gözlerimi araladım. 

Melike bana yandan bir bakış atıp kıkırdadı ve elini yüzüne götürdü. Karşımda liseli bir genç kız duruyordu adeta. "Dün akşam has bahçede dolaşırken sizce kiminle karşılaştım?" aldığım sinyal ile yataktan fırladım ve ona heyecanla baktım. "Hüseyin?" diye mırıldanınca başını olumlu anlamda salladı. 

"Anlat hemen!" diye ciyaklayıp ona yaklaştım. Melike derin bir iç çekip bakışlarını kaçırınca gözlerim kızaran yanaklarına kaydı. "Hadi canım!" bu kadar hızlı olacağını tahmin etmemiştim. Melike fal taşı gibi açılan gözleri ile bana bakınca telaşla konuştu. "Hayır hayır! Öyle değil." çırpınışı ile gözlerimi kısınca başını eğdi. 

"Dün akşam kınadan sonra has bahçede cariyeler ile yürürken kızlar yeni açan çiçeklere gitti bende yürümeye devam ettim ve uzaktan bana doğru yaklaşan birisini gördüm. Siyahlar içinde geliyordu Silahtar ağa... Karşılaşınca selam verip birbirimizin halini hatırını sorduk."

"Eee sonra?"

"Sonrası, Hüseyin ağa bana size saraya kadar eşlik edip diye teklif sundu. Tabi görseniz nasıl heyecanlıyım dizlerim titreyerek ilerliyorum. Sessizce yürürken birden arada ormandan has bahçeye sızan köpekler karşımıza fırladı. Tabii ben hiç korkmadım zira vakit buldukça onları severim ve beslerim. Lakin Hüseyin ağa bunu bilmediği için beni arkasına alınca ses etmedim. Bana 'Korkmayın ben yanınızdayım.' demesi ile pek bir şey demeden ona ayak uydurdum. Görseniz bir kartal gibi beni kolları altına alışı garibim köpekleri uzaklaştırıp karanlık yolda bana sarılarak ilerleyişi..." En sonunda iç çekişi ile elimi ağzıma götürdüm ve şaşkınlığımı daha çok belli ettim.

"Bak sen bizim Silahtara, saman altından su götürmüş desene." kendi kendime mırıldanmam ile Melike fena bir şey söylemişim gibi "Hiii demeyin öyle!" diyerek elimi tuttu. Gülerek başımı sallayıp gözlerimi gülen gözlerine diktim. 

"Daha sonra-" heyecanla lafını kesip ellerimi çırptım. "Ay dahası da mı var?" Gözlerimin önünde beliren sahneler ile kıkırtımı salıverdim. "Hilal! Ayıp konuşma öyle." mırıtısı ile sırıttım ve tek kaşımı kaldırdım. "Ne demişim ayol? Demek sana bunları dedirtecek şeyler oldu! Yahu hatun çatlatma beni!" 

"Karanlıktan aydınlığa geçtikten kısa süre sonra sanki sonradan fark etmiş gibi hızla kolunu omuzlarımdan çekti ve utana sıkıla geriye çekildi. Görsen, koca adam kedi gibi oldu! İçim gitti Hilal! Kara gözleri gecem oldu.. Gülüşü gündüzüm... Onunla o kadar çok hayalim var ki, en azından gerçekleşmese bile denemek isterdim lakin aramızdaki engeller ki daha çok benim engellerim buna mani oluyor ve olmaya devam edecek." Moralinin anında düşmesi ile dinlediklerime sevinemedim bile. 

Uzun bir sessizliğin ardından o engellerin ne olduğunu anladım ve istemsizce bu kadere yüzümü buruşturdum. 

Melike bir cariyeydi, hareme ait bir cariye. Bunu söylerken içim gitse de.. Cariye, saraydaki kadın köleye verilen isimdi. Melikenin Hüseyin ile bir şansları olması için onun azad edilmesi gerekiliyordu. Belki bu onun gözünde imkansız olsa da, Ahmed için bu anlayış ile karşılanacak bir engeldi.

Başı eğik olan Melikenin çenesini tutup kaldırdım ve gözlerinin içine baktım. "Hünkarımız ile bu konuyu konuşacağım Melike. Senin hür bir hatun olman yakındır!" aynı şekilde Lalezar için de istekte bulunacaktım. 

"Olmaz." ani sıçrayışı ile kaşlarımı çatıp neden der gibi baktım. "Ben bu sarayda gözlerimi hayata açtım Hilal, bu kafes benim evim. Eğer ben uçup gidersem sarayın dışında hayatta kalamam, bocalarım yapamam!" korkusunun nedenini anlamam ile güldüm ve elini tutup güvenle sıktım.

"Saraydan çıkaçacığını kim söyledi? Eğer istersen burada benim yanımda çalışmaya devam edersin ayrıca normalde aldığınız maaşın iki katını sana bağlayacağım." Melike'nin umut dolu gözleri parlamaya başlarken göz yaşları onu esir aldı.

Sevdiğine kavuşabilme umudu.. Melikenin gözlerinde kendimi gördüğümde aklıma geçmişim geldi. Bir umut ile o satırları okuduğum anı daha dün gibi hatırlıyorum. Umut, biz aşıkların mucizesi.

Umut her zaman vardır. Belki de siz karanlıkta olduğunuz için onu göremiyorsunuz.. Lakin başınızı kaldırıp aydınlığa baktığınızda umut size kucak açmış olacaktır. 

Aşk, umuttur. 

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top