3. Bölüm

Olaylar tamamen tarihten bağımsızdır. Karakterler ve olaylar benim kurgumdur. Kurgudaki padişah ve ailesi gerçek değildir. İsim benzerliği olabilir ama hiç bir şekilde tarihle alakası yoktur.

Düzenlendi.

Atlarla olan gezimiz bitince saraya doğru yürümeye başladık Sultan Ahmed fark ettirmese de çaresizdi ve çok endişeliydi. Gözlerindeki endişe bariz belliydi. Benimle yemek yemesi, at binmesi hepsi kafasını dağıtmak içindi.. Ama aklı hala annesindeydi. Gecenin karanlığında gözleri deniz fenerim olmuş, bana yol gösteriyordu.

İç çekerek bakışlarımı ondan çektim merhameti, sevgisi, dürüstlüğü o kadar efsunluydu ki ona kapılmamak elde değildi. Kudretli, yakışıklı, zeki, merhametli, sevgi dolu bir adamdı.
Aklım allak bullak olmuştu onu gördüm göreli çünkü hayallerimi karşımda görmek çok ağırdı. Daha oturup olanları doğru dürüst düşünemediğim için her şeye gerçek hislerimi açmadan bakıyordum. Aklım da ruhumla birlikte serzenişe uğramıştı.

Saçmalamaya bir son verip gözlerimi yumdum ve heyecanımı dindirmek için yavaş yavaş nefesler alıp verdim. Gözlerimi açınca bir çift yeşil deniz ile karşılaştım. Boğulmak istercesine gözlerine baktım farkında olmadan.

Ahmed...

İçimin sızlaması ile nefesimi tuttum. Ciğerlerimde kokusunu his ettim. Tam karşımda gözlerini gözlerime dikmiş duruyordu. Öyle güzel bakıyordu ki mey içmiş gibi yalpaladım ve hızımı alamayıp ona çarptım. Duvara toslamış gibi oluğumda geriye sendeledim ve onun belimi tutması ile düşmekten son anda kurtuldum. Hani kitaplığın orada dizilerdeki gibi tutanım yok diye hayıflanmıştım ya? Hah şimdi gönlümü alıyordu hayat sanki. Belimdeki eli kaftanımdan geçip tenimi yakarken yüzüme vuran sıcak nefesi baharın esintisini sunmuştu bana. Bir saniyeliğine gözlerimi kapattım olana bak!

Gür kumral sakallarına ardından dudaklarına kayan bakışlarım ile yutkundum ne durumda olduğumu fark edince aklım başıma geldi ve geri çekilip eğildim.

"Af edin hünkarım bir an dalmışım." dedim bakışlarım yerde. Ben onu ne kadar sevsem de onun için bir yabancıdan farkım yoktu.. Ona bu kadar yakınken birer yabancı olmamız ceza gibiydi..

"Dalgınlığın için af mı diliyorsun?" dedi alayla. Dudaklarında ki çarpık gülüşü dikkatimi çekince bakışlarımı dudaklarına diktim. Ne düşündüğünü anlamak güçtü.

Anlamsızca ona baktım "Yani sonuçta bir hükümdara çarptım.." diye mırıldandım ve stresle dudağımı kemirdim. Aynen öyle bir Hükümdara çarptım! Yüzünde eğlenir bir ifade oturunca şen bir kahkaha attı o gür sesiyle. Bir anlığına olsa da gözlerindeki korku gitmiş yerine huzur gelmişti..

Onu güldürmenin vermiş olduğu rahatlık ile bende güldüm, gözleri gülüşümde takılı kalınca iç titreten bir cümle kurdu.

"Gülüşün.. İnsanın içini ısıtan cinsten hatun. Gülüşün huzur veriyor. Bunu nasıl yapıyorsun? Efsunlu musun sen?" Cümleleri kalbimi yerinden çıkarırken kendimi her an bayılacak gibi hissettim. Aklımla kalbim bu serzenişte birbirine dolanırken ben doğru dürüst bir cevap bulamadım.

"Değilim Hünkarım." deyince yine bir kahkaha attı.

"Beni güldürdün ya Allah da seni güldürsün!" dedi kararlı bir sesle. Rabbim seni bana bağışlayarak beni en mutlu kulu yaptı Ahmed.. Gözlerinde çok nadir gördüğüm parıltılar vardı yine. O kadar eşsizlerdi ki onlar dünyada ki hiç bir mücevhere değişmezdim.

Saygıyla eğilerek teşekkür ettim. Belimdeki eli daha da sıkılaşırken gözleri anlamak istercesine daha dikkatli bakmaya başladı. Birkaç metre uzağımızda olan bostancılar ve ağalar aklıma gelince gerildim. Başları eğik olmasına rağmen bu çok rahatsız ediciydi. Ahmed'in bakışları arkasına kayınca derin bir nefes alıp verdi. "Hadi validemi görmeye gidelim." dediğinde başımı olumlu anlamda sallayıp belimi bırakmasını bekledim. Kolu yavaşça benden ayrılınca yürümeye devam etti bende peşine düştüm.

Onun o asker adımlarına yetişmeye çalışırken nefes nefese kalmıştım! Büyük, hızlı, sert, emin adımları. Beni omzunun üzerinden izlediğini fark edince bakışlarımı ayaklarından çekip onun gözlerine diktim ve geri kaçırdım. Cesaret edemiyordum. Sanki her bakışımda denizlerinde boğuluyordum.

Birden adımları yavaşlayınca bende bir oh çektim normal adımlar ile ilerlerken anca fark ettim ne olduğunu.. O benim ona yetişemediğimi fark etmiş ve yavaşlamıştı.. Yüzümde oluşan kocaman gülümseme ile ona bakınca yine bakışlarını yakaladım. Hafif bir tebessüm etti ve önüne döndü.

Ya Rab! Neler yaratıyorsun sen kurban olduğum? Heyecanım kalbimi yerinden sökerken ben derin nefesler alarak bunu engellemeye çalışıyordum. Ama nafile..

Elbisemin eteklerini hafifçe kaldırıp titreyen ayaklarıma baktım. Dizlerimin bana sırt çevirmesi yakındır. Yürüdüğümüz koridor bitince karşımıza devasa bir kapı çıktı önünde bekleyen cariyeler ile geldiğimizi anladım. Burası Valide sultan dairesiydi saraydaki ikinci en büyük ve ihtişamlı daireydi. İlki tabii ki de Padişahındı. Kapılar açılırken derin bir nefes aldım ve içeri adım atınca düşüncelerimi başımdan kovdum. Ciddi bir ortam olduğu için bende ciddileştim.

Valide sultan sırtını yatağının başına dayamış ona verilen çorbayı içiyordu. "Ah aslanım!"

"Validem!" Ahmed'in arkasında durup başımı eğdim ve selam verdim. Ahmed Valide sultanın yanına gidip elini öptü ve annesine sarıldı. Aralarında kısa bir konuşma geçtikten sonra ikisinin bakışları aynı anda beni bulunca yeniden eğilip selam verdim.

Yaklaş işareti ile Ahmed bana seslendi. "Hilal hatun, kendisi Hızır gibi yetişti hem size hem kardeşim Dilrubah sultana."

İkisi de tebessüm ile bana baktı. "Allah senden razı olsun. Torunumu kurtardığını işittim canıma can kattın. Dile benden ne dilersen."

"Sizi ve ailenizi sağlıklı görmek benim için en büyük ödüldür valide sultanım.''

Mal.

Kilon kadar altın isteyebilirdin!

Mal.

Cevabım ikisinin de hoşuna gitmiş olacak ki bana sıcak bir gülüş bahşettiler. Bende içtenlikle gülümsedim. Bir devrin en kudretli sultanı Valide Zümrüt Şah sultan tam karşımdaydı.. Aklım yeniden bana sırtını çevirmiş delirmek ile meşgulken ben burada atacağım her adımı hesaplamaya başlamıştım.

"Yarın torunlarımın isim merasimi olacak aslanım bende gideceğim."

"Validem olmaz daha yeni ayaklandınız dinlemeniz lazım."

"Hayır Ahmed." Valide sultan Ahmede attığı anne bakışları ile Ahmedi susturunca gülmemek için derin bir nefes aldım. "Böyle bir günde kızımın yayında olamadım Ahmed.. Çok üzgünüm. Haberi aldığım gibi fenalaştım zaten."

"Üzülmeyin Validem daha nice torunlarınız olacak."

"İnşallah." derken bakışları bana kaydı.

Yo yo yoo teyze benden torun filan bekleme ben daha 20 yaşındayım.

İç sesime göz devirip sultana tebessüm ettim.

"Peki bu hanım kızımız kim?"

"Benim misafirim validem."

"Ne ala..." diye mırıldandı ardından kaşları çatılı halde dikleşti.

"Nerede misafir ediyorsun? "

"İncili köşkte validem."

"Ah Ahmed! Orası uygun değil.. Hilalin orada senin misafirin olarak olduğunu duyan ahali yanlış anlar! Hoş görülmez. Hilal hatunu sarayımızda misafir edelim." Deyince bir düşündüm doğru diyordu.. Bu zamanda bu olay çok yanlış anlaşılırdı. Zaten valide sultan bize sözlerinden sonra seçenek vermemişti. Ne kadar narince rica etse de resmen sarayda kalacak nokta demişti yani anne restini çekmişti. Tedirgince yutkundum ardından zorla gülümseyip siz nasıl arzu ederseniz manasında eğildim.

"Lale?!" diye seslendi valide sultan sağda bekleyen kalfaya.

"Buyurun sultanım?"

"Derhal sarayın en gözde dairesini misafirimize hazırlayın. Köşkte kalan eşyalarını da getirtin. "

"Emredersiniz sultanım." Yaşlı kadın selam verip odadan ayrıldı.

O an garip bir duygu bedenimi sardı daha önce hiç hissetmediğim. Anlamsızca hissin ne olduğunu düşündüm. Göğsümü kabartan bir duyguydu kanımı canlandıran aldığım nefesi daha kıymetli kılan. Bir süre odada sessizlik hakim olurken Valide sultanın tebessüm dolu bakışlarını hep üzerimde hissettim. Dairenin kapısının tıklanması ile bakışlarım oraya çevirdim gel emri ile kapılar açılınca içeri hızlı adımlar ile başı eğik gergin bir şekilde Silahtar girdi. Ay yine ne oldu!Öyle bir enerji yaymıştı ki tüylerim ürpermişti.

Ahmed elini anlat dercesine kaldırınca Hüseyin ağa söze girdi. "Hünkarım! Acilen divan-ı hümayuna teşrif etmeniz gerekiyor." Sesindeki tedirginlik bakışlarımı Ahmede çevirtti. Onunda kaşları benimkiler gibi çatılmıştı. "Hayırdır Hüseyin!?"

"Hünkarım, isyan." Nefes nefese söylediği kelimeler ile kalbim tekledi. Bir kelime beş harf. Nutkumun tutulmasına yeten beş harf. O saniye etrafımdaki her şey yavaşladı kendi kalp atışımı nefes alışımı duyar oldum. Kararan bakışlarım arasında gözlerimin önüne kitaplarda yazan satırlar geldi. Hangi tarihte olduğumuz gerçeği yeniden yüzüme bir tokat gibi çarpınca geriye doğru sendeledim.

Ahmed'in bir hışımla ayağı kalkmasıyla yavaşlamış zaman yeniden aktı. "Bu ne cüret! Bre soysuzlar!" kükremesiyle irkildim ve yeniden geriye sendeledim. O an camların dahi titrediğine şahit oldum! Saf öfke Ahmed'in gözlerinde ışıl, ışıl parlıyordu..

Sultan Ahmed Han! 2. Ahmed! O Osmanlı tarihinin görüp görebileceği en korkusuz, güçlü tabiri caizse en deli padişahıydı.. Gölgesini gören kansızların kaçacak delik aradığı padişah. Mazlumu koruyan zulüm edeni en ağır cezalarla cezalandıran. Sert, disiplinli ve kararlı bir padişah o ki Yüce Allah'tan başkasından korkmayan boyun eğmeyen padişah. 3 kıtaya hükmeden bir cihan padişahı!

Ahmed'in alnında beliren ve sinirden atan damar yutkunmama sebep olmuştu. Sinirden kıpkırmızı olmuştu. Yumruklarını sıktığı için parmak boğumları bembeyaz olmuş kan akışını kesmişti. Aldığı ve verdiği nefes dahi deprem etkisi yapıyordu. Kalbim çarpıntı yapınca tarihte bugünü düşündüm ve yine sarsıldım.

Ellerim titremeye başladığında nefesim kesildi ve o ölümü andıran bakışlarıyla hedefe kitlenmiş bir aslan gibi ilerlemeye başladı. Asker adımlarıyla yanımdan geçerken onun heybetini ve kudretini en derinime kadar hissettim. Rüzgarı ile burnuma dolan kendine has kokusu ile iç çektim. Yanımdan geçerken eli elime değmişti.. İçim gıdıklandı ve dokunduğu yer yanmaya başlamıştı.

Ve o odadan öfkeyle çıktı.. Dizlerim daha çok titremeye başlayınca derin derin nefesler aldım. Her şey üst üste geldiği bu günden sağ çıkarsam benden mutlusu olmazdı doğrusu. Sabahtan başlayan olayların ardı arkası kesilmiyor çığ gibi artıkça artıyordu.

Birden valide sultan herkesi kendine getirecek o sesle bağırdı. "Derhal harem ağalarına haber verin mahzeni hazırlasınlar! Tüm saray halkı güvende olmalı!" Valide sultanın başkasına doğrulttuğu emri ile ayaklanmasına yardım etmek için yanına gidip yataktan doğrulurken kalkmasında yardımcı oldum.

"Sultanım şimdi ne olacak?" dedim tedirgince. Paravana doğru ilerlerken elimi sıktı ve bir anne edasıyla güven verdi. "Aslanım gelene kadar güvende beklemeliyiz. Dilrubahın güvenliğinden emin olun! Bostancıları hazırda tutun!"

Otoriter sesi odada yankılanırken emri alan ağalar ve kalfalar hızla odadan ayrıldı. Hazırlanmasına yardımcı olduktan sonra o elime iki hançer verdi biri gümüş diğeri altın, biri ay diğeri güneş. Bakışlarındaki tedirginliği görünce korkmadan edemedim. Onun koluna girip yürümesinde yardımcı oldum.

Koridorlardan hızla geçip taşlığa indik harem savaş alanı gibiydi.. Bizi gören cariyeler selam verirken ağalar yolu açıyordu. Bu isyan saraya en az zararı vermişti.. Zararın büyük kısmı şehirde olmuştu. İsyancılar devleti aliye de ki bazı paşalardan memnun olmadığı için - ki kendi çıkarlarından dolayı memnun değillerdi-. İstedikleri gibi devlette onlara çalışacak hain paşalar yoktu. Sultan Ahmede isyan çıkarmıştı. İsyan sabaha karşı bastırılsa da esnafın ve halkın maddi kaybı büyüktü. İsyancılar zaten her an bir isyan çıkarmak için yol gözlüyordu. Tabi Ahmed bu isyanı öyle bir bastıracaktı ki. Bu gece isyancıların başına gelecek tüm olaylar tüm düşmanlarımıza büyük bir tereddüt hatta bize bulaşmaktan vaz geçmek için büyük bir neden olacaktı. Ahmedin gücünü gösterdiği ilk olaylardan biriydi bu. Ona karşı geleni, baş kaldıranı hak ettiği gibi cezalandıracaktı.

Uzun bir süre koridorlardan geçtik, merdivenler indik meşalelerin aydınlattığı yerlerden geçip mahzenin kapısına vardık. Sarayın mahzenine girince hazırlanmakta olan etrafa baktım o an gözüme Valide sultanın tahtı takıldı. Birlikte oraya gidip Sultana oturmasında yardımcı oldum ardından sırtına kırlent koydum. Yerdeki büyük minderlerden birine oturup nefes nefese etrafı inceledim. Yerlerde dev yastıklar, yer masaları ve mumlar vardı. Her bir köşede ağalar ve görevli cariyeler hazırda bekliyordu.

Derin bir nefes aldım sakinleşmem lazımdı sonuçta bu ayaklanma bastırılacak ben bunu biliyorum boşuna korkup endişeleniyorum. Valide Sultana dönüp tebessüm ettim. "Endişelenmeyin valide sultanım her şey Allah'ın izniyle yoluna girecek."

"İnşallah Hilal İnşallah..."

"İçinizi ferah tutun sabaha karşı bu kabus bitecek.. Sağlınızı düşünün sultanım lütfen sakin kalın."

"Bu nasıl bir hadsizliktir... Padişaha isyan etmek nedir? Rabbim bizi o gözü dönmüşlerden korusun." Kendi kendine bir tartışmaya girince sessizleştim. Ben ne kadar konuşsam da o hala tedirgindi.

"Amin." Ona hak verircesine başımı salladım.

"En son merhum hünkarımız Sultan Mustafa tahtayken isyana kalkışmışlardı lakin olaylar büyümeden Mustafa çözmüştü.. Demek ki o kansızlar, o kindarlar yıllarca bir çakal gibi deliklerinde bekleyip oğlum tahta çıkınca deliklerinde çıktı."

"Hünkarımız bu gece bütün hainleri cezalandıracak. Emellerine asla ulaşamayacaklar."

Dediğim gibi isyancıların başları hariç can kaybı olmadan bastırılacaktı bu isyan. Yani okulda öyle öğretilmişti.. Dertleri paşalardı onların kellelerini isteyen ne yediği belirsiz hadsizler. Paşalar onların tarafına geçip hünkar ihanet etmediği için çıldırmışlardı. Saldırdıkları dükkanlar paşaların açtığı işlettiği aile yakını gibi olduğu dükkanlardı. Tabi arada yanan yaş da vardı. Devleti istedikleri gibi şekillendirmeye çalışıyorlardı. Ama asla bunu başaramayacaklar. Cümle Osmanlı mülkünün yegane sahibi Ahmed'ti! Sultan Ahmed Han!

Yanımıza valide sultanın kalfaları gelince dikkatimi oraya verdim. "Dilrubah sultan, Mehmet paşa ve çocuklarının saraylarındaki güvenlikleri sağlanmış valide sultanım."

"Hünkarımız isyancıların başını bulmuşlar."

"Saraya yaklaşan isyancıların bostancılar ve baltacılar tarafından durdurulurmuş. Yeniçeri sarayı koruma altına aldı."

3 kalfa da sıra sıra bilgi verdi ardından kapıların açılış sesini duydum içeri dolan ayak sesleri ile cariyelerin geldiğini anladım. Hepsi selam verip boş yerlere geçti.

Valide Sultana dönünce solan yüzü ve dudakları ile karşılaştım. "Sultanımıza su getirin." dedim elim onun bileğine giderken, nabzı düşüktü..

Bir cariye yanımızdan ayrılıp gözden kayıp oldu ve kısa sürede geri geldi elindeki su dolu gümüş bardağı alıp valide sultana uzattım.

"İsterseniz biraz uzanın? Dinlenin."

"Ah nasıl dinlenirim Hilal, aslanım oradayken halkım isyancılardan kaçarken nasıl!?" anlayışla başımı salladım.

"Sultanım lakin sizin sıhhatiniz bizim için çok önemli. Lütfen kendinizi yormayın başımızda sağlıkla olmanız gereken bir zamandayız validem." Kararlılıkla dediklerim aklına yatmış olacak ki geri çekilerek dediklerime uydu suyunu içip arkasına yaslandı ve gözlerini kapattı.

"Yüce Rabbim sen evladımı ve halkımı koru." iç çekerek fısıldadıklarına karşı gülümsedim bende sakince bakışlarımı etrafa çevirdim. Etraf dolmuştu şimdiden harem gelmişti cariyeler yerlerine çekilmiş akıbeti düşünüyordu.. İçim geleceği bildiğim için ne kadar rahat olsa da yüreğimde huzursuz bir sızı vardı. Belki de atmosferin etkisindendir...

Hadi ama kimi kandırıyorsun?
Deli gibi Ahmedi merak ediyorsun!

Başımı iki yana sallayıp düşüncelerimden belki de bana düşman olan iç sesimden kurtuldum. Önüme koyulan böreğe ve şerbete baka kaldım. İştahım yoktu.. Onlar orada canlarıyla uğraşırken benim burada oturup yemek yemem içime sinmez. Gözlerim sağ elimde sıkıca tuttuğum iki hançere takılı kalınca korkuyla yutkundum. Umarım bunları kullanacak bir durum olmaz. Gözlerim desenlere takılı kalınca uzun süre yakın tarih hakkında düşündüm.

Yarım saat sonra tüylerimin ürpermesi ile üzerimde hissettiğim bakışlar ile başımı dikleştirip o bakışların sahibini aradım ve bir çift nefretle karşılaştım. Üzerinde pembe bir kaftanı olan kız şeytan gibi bana bakıyordu. Tüylerim ürperince kaşlarımı çattım. Niye her devirde kötü kalpli insanlar aynıydı.

Kız bana bakarak şerbetini yudumlayınca ne yapmaya çalıştığını anlayıp göz devirdim ve alayla sırıtıp bakışlarımı ondan çektim. Büyük ihtimalle haremdeki diğer cariyelerdendi. Üzerindeki kıyafetlerin bir gözdeye ait olmadığını biliyordum, zira haremin de seviyeleri vardı. Kıskançlığı özellikle valideyle böyle yakın olmamdan dolayı olabilirdi. Hasedinden çatlıyordu resmen! Geldiğim dönemde başıma hiç böyle bir şey gelmemişti!

Vay anasını! Her şeyin bir ilki vardır Hilal.

Uzun bir süre boş boş etrafı izledim belki de saatlerdir. Gözlerim yorgunluktan kapanırken ben onlarla savaşıyordum bu uzun gecenin bitişine şahit olmak istiyordum. Kendime gelmek için ayağa kalktım ve mahzenine küçük camlarından birine ilerledim içeri dolan dolunay ışığı beni cezbetmişti. Hayranlıkla ayı incelerken içeri dolan temiz havayı da ciğerlerime yolluyorum. Hava aydınlanmaya başlamıştı bile.. Gözlerimi kapatıp huzurla nefes aldım.

Gürültüyle açılan kapı sesiyle irkilip hızla arkamı dönüp Valide sultanın yanına koştum ve elimdeki gümüş hançeri kılıfından çıkarıp yanımda hazırda bekledim. İçeri koşarak giren ve kan ter içinde kalan ağaya hepimiz şokla baktık.

Valide sultan ayaklanıp bir adım öne geçti. Elini ne oldu dercesine havaya kaldırıp konuştu. "Ne bu hal, neler oluyor!?"

"V-valide sultanım İsyancılar! İsyancılar Saraya sızdı!"

"Ne!" bu kelime benden firar edince mahzende çığlıklar koptu korkuyla hançeri daha sıkı tuttum.

Hani bu gece saray zarar görmeyecekti!

Kahretsin geçmişten günümüze her şey kitaplarla iletilmiyor! Çoğu olay yazılmıyordu bile, bilgiler kısıtlıydı bizim için!

Dersine iyi çalışamamışsın Hilal..

Lanet olsun!

"Derhal mahzene inen tüm kapıları kapatın! Kapıları kilitleyip engelleyin şu kansızları!" Valide sultanın bağırışı ile herkes işe koyuldu.

İsyan çıkıyor..
Bastırılıyor..
Cazalar kesiliyor..
Ama saray halkı zarar görmüyordu. Ciddi bir zarar olsaydı kesinlikle kitaplara geçerdi! Bu döneme ait bilgiler kısıtlıydı üstü kapalı anlatılmış, yazılmış, çizilmiş olaylar günümüze kadar dayanmıştı lakin geriye kalanlar ya efsane yada masaldı.

"Allahım sen bizi koru." diye mırıldandım hiç doğmayan bu şafağa.

Hani kalfa İsyancılar uzaklaştırıldı demişti!?

Ağa da içeri sızdılar dedi. Demek ki içeride de adamları vardı. Altın hançeri çıkarıp valide sultana uzattım o da hızla alıp öne doğru doğrulttu. Zaman yavaşlayarak geçerken gürültüler yaklaşmaya başladı.. Elim daha kuvvetli yükseldi ayaklarım daha sağlam bastı yere. O an fark ettim de Yüce Rabbimin gücü üstümdeydi.

Sesler yaklaşırken başka sesler de çoğaldı. Büyük bir karmaşa boğuk bir şekilde duyuluyordu. Sanki üst katımızda savaş çıkmıştı! Boğuk ve uzaktan gelen kılıç seslerine bağırışlar da eşlik ediyordu..

"Sultanım geride kalın." dedi kafalardan biri ardından üçü de hançerleri ile önümüze geçti.

Dakikalar sonra sesler yavaş yavaş azalırken önümüze iki seçenek sunulmuştu. Ya isyancılar bastırıldı ve yardım geldi, yada İsyancılar yardıma gelenleri öldürdü. Tüylerim diken, diken olurken ilki olması için dua etmeye başladım. Bakışlarım valide sultana kayınca onunda olayları çözmeye çalıştığını gördüm.

"Sultanım bu -" lafımı bölen dışarıdan gelen bir bağırış oldu

"Valide Sultanım! Benim Hüseyin ağa!"

Hüseyin ağanın sesini işitince derin bir nefes aldım. Valide sultan da tanıyınca kapıdakilere komut verdi. Derin derin nefesler alarak valide sultana döndüm o da sarsılmıştı..
Kapı kısa süre sonra açılınca içeri tanıdık sima, Hüseyin ağa girdi eli yüzü yara bere içinde çamur olmuş kıyafeti ile gerçekten bir savaştan çıktığını belli etti. Göğsü hızla inip kalkıyordu başı yere eğik halde karşımızda cengaver bir yiğit vardı. Gururla göğsümün kabarmasına engel olmamıştım doğrusu.

"Konuş Silahtar! Vaziyet nedir? Saraya kadar nasıl sızmış bu hain köpekler! Evladım, aslanım nasıl!? Ahmed nerede o niye gelmedi!"

Soruları ardı ardına sıralamış nefes dahi almamış ardından Hüseyin ağaya cevap verdirirken de nefes aldırmamıştı. "Sultanım asiler bastırıldı başlarındaki soysuzlar Hünkarımız Ahmed Han dan cezasını çekiyorlar. Beni de buraya göz kulak olmam için gönderdiler vardığımızda asiler içerideydi. Saraya sızanların hepsi infaz edildi sızdıranlar ise Hünkarımız tarafından cezalandırılacak. Hünkarımız gayet iyiler telaş etmeyin asıl siz iyi misiniz!?"

Valide sultan "Allahım sana şükürler olsun.. " diyerek divanına oturdu ardından elindeki hançer büyük bir gürültüyle yere düştü ve gözleri kapandı. Bilincini kayıp ettiğini anladığımda korkuyla yanına koştum rengi kireç gibi olmuştu..

"Validem! Derhal hekim çağırın!" diye kükredim koca mahzene doğru. Bu bitmeyen gece ne kanlar dökülerek bitmişti bilen var mı? Bu şafak boyu ne ağıtlar yakıldı ne göz yaşları döküldü bilen var mı.. Tarihin tozlu sayfalarında birkaç cümleden ibaret yazılmış bu acı gece hiç bir cümleye sığmazdı. Ne hayatlar yıkıldı, ne göz yaşları döküldü geçmişte, bizlere kalanlar ise geçmişi unutulmaya terk eden bir kaç cümle olmuştu.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top