o yara ıslak imza kalbimde* - [xii.]
Melankolik bir şarkının klibinde oynamak gibi bazen hayat. Öyle umutsuz, öyle mutsuz, öyle karmaşık hissediyorsun ama arka planda o şarkı çalmıyor. Bomboş durup kalıyorsun öyle.
Elimde müşterinin hesabı, ona bakıp duruyorum, şimdi şey çalmalı mesela, "Bazen bana gelir gider seni dert etmeler..."
Adam gözlerimin içine bakıyor, "Bitmedi mi?" diye soruyor.
"He.." diyorum, "Buyrun.."
Elimdeki fişi uzatmayı da ihmal etmiyorum. Biraz sinirli, biraz şaşkın bir ruh haliyle terk ediyor kafeyi.
Arkasından da bakakalıyorum. Az önce yaşadıklarımla hesaplaşırken, yine düşündüğüm şey müşteri olmuyor elbette.
Hasret... diyorum.
Fısıldıyorum ama bağırıyormuş gibi hissediyorum.
Yüzeydeyim ama boğuluyormuş gibi.
Tutunmuşum ama düşüyormuş gibi.
Derken bir sesle irkiliyorum. "Cahit.." diyor, bakıyorum Feride'ymiş bunu diyen. İçim hayal kırıklıklarıyla doluyken birden öfke dolmaya başlıyorum.
Kaşlarım çatık onu dinlerken.
"Konuşsak mı biraz?" dedi gözlerimin içine bakarak.
"Neyi konuşacağız?" dedim tüm hissiyatımı gözlerimden boşaltmak istedim.
"Özür dilerim.." dedi kırık bir ses tonuyla.
"Yaptığınız şey taciz ve saygısızlık. Bu özürle kapanacak bir şey değil.."
"Ne tacizi?" diye sordu şaşkın bir ses tonuyla.
"Basbayağı taciz. Bir erkek, sizin yaptığınızı kadın bir garsona yapmış olsaydı tepkiniz bu kadar sakin olmazdı eminim. Sizin yaptığınız şey de bundan aşağı değil."
"Ben..." dedi, şaşkınlığı büyümüştü. "Senin de bana karşı bir şeyler hissettiğini sanıyordum.. O yüzden.."
Gülümsemeden baktım gözlerine. "Siz müşterisiniz, ben de işletmede çalışan biri. Her halükarda size kibar davranmam gerekir, bunun haricinde ben insan olarak bana saygı çerçevesinde yaklaşan herkese kibarımdır Feride hanım. Kibarlığımı kendi içinizde böyle bir biçimde yorumlamış olmanız bir bahane değil, kusura bakmayın.."
Gözleri büyüdü. Şaşkınlıkla sinir karıştı gözlerinin içinde. "Sen nasıl böyle cüretkar.." dediğinde dişlerimi sıktım.
"Böyle düşünmek için çok sebebim vardı.." dediğinde sesimi çıkarmadan cümlesinin sonunu bekledim. Ama hezeyanımı anlatamam.
"Sarışın bir kadın var, her gün gelir benim geldiğim saatlere yakın. Ona buz gibi davranırken bana hep... Sıcak davrandın. Gülümsedin.. Adımla hitap etmeye başladın. Ben de sandım ki..."
"Velev ki hissiyatım oluştu. Bunu çalıştığım yerin orta yerinde beni öperek mi ilan edeceksiniz?"
"Cahit bak benim de bir haysiyetim var, neden bana adam öldürmüşüm gibi muamele ediyorsun? O an içim kaynadı sana ve öptüm. Pişman da değilim asla?" Sabır isteyerek yaratandan, gözlerimi yumdum. Tezgah ardında yakınımda oturan Hamit bey kalkıp dahil oldu konuşmamıza.
"Hanımefendi yaptığınız alenen saygısızlık ve taciz. Bir de bunu savunuyorsunuz.." dedi, onun beni savunuşuna şaşırmamıştım zira o gerçekten hakkaniyetli biriydi. Onu tanıdığım kadarıyla hep böyleydi.
"Ne tacizinden.." diyecek oldu oradan bir müşteri atladı.
"İşyeri sahibi size dava açma hakkına sahip.." dedi, elinde cüzdanıyla ayakta kalmıştı ve ben onu yeni fark etmiş olmanın mahcubiyetine büründüm. Ne kadar süredir insanlar bizim tartışmamıza tanık oluyordu?
"Ben..." deyip alayla gülerek geri çekildi Feride. "Ben taciz falan etmedim kimseyi!" bağırıyordu. "Bu adam o kadına soğuk..."
Hamit bey yine girdi lafa. "Benim çalışanım hiçbir müşteri arasında ayrım yapmaz. Siz bunu öyle anlamak istemişsiniz belli ki. Ama benim anlamadığım... Neden hatanızı kabul etmek yerine bir de üste çıkmaya çalışıyorsunuz? Başkası olsa özür dilerim, dalgınlığıma gelmiş falan der çoktan terk ederdi burayı. Siz hala... Ne akla hizmet benim işletmemin, benim çalışanımın adına leke sürmeye kalkıyorsunuz ki?"
"Leke çalmak? Hah! Ben mi?" diye öne atladı Feride. Sueda da oradaydı. Ne zaman gelmişti bilmiyorum. Kadını geri çekilmeye ikna etmeye çalıştı. "Kendimi savunduğum için suçlu damgası yiyorum ya..."
Müşteri söze girdi. "Hanımefendi yerinizde olsam hatalı tavrımı kabul eder özrümü diler giderdim. Yaptığınız şeye karşılık karşınızdaki insanların size karşı hala kibar oluşu hatanın sizde olduğunu bir kez daha kanıtlıyor çünkü..."
*-*-*-*
Seviyeyi düşürmeyişimizin karşılığını, güzel savunmalar ve kendimize iyi bir avukat bulmayla almıştık. Az önceki müşteri avukatmış. Dava açmam gerektiğini söyledi bana. Elimizde kamera kayıtları da vardı, bir lira da olsa bu kadından manevi tazminat almam gerekiyormuş, öyle dedi. Ona göre bunun gibi bir terbiyesiz ancak böyle rezil olduğuna inanacaktı.
Feride günü bağırtı ve sinir kriziyle kapatmıştı çünkü. Avukat hanım bunun bir savunma gösterisi olduğunu söyledi. İşler daha da kızıştı lakin polislik olmadan kadın kendini dışarı atmak zorunda kaldı ve az da olsa rahatladık.
Dava açacaktım ama fark ettim ki bu olayda beni en çok yıpratan kısım Hasret'in kalp kırığıydı. Onun bakışı ve ağlak sesi gözlerimin önüne geliyor, Feride'ye duyduğum hınç ve öfke artıyordu. Bir de yetmezmiş gibi kendimi de suçlu hissediyordum. Elimde değildi.
Kadın kendi kendine yorumlamış dahi olsa şu bir gerçekti ki Hasret'e o kafeye geldiği süre boyunca pek de kibar davranmamıştım. Bu gerçeğin de yüzüme patlaması bana kendimi hiç iyi hissettirmemişti. Bir de geçen gün Kerem'le olan olayda beni kızdıran ve hiddetlendiren şeyin sadece Kerem'in itliği olmadığını da fark etmiştim -gerçi Kerem kendi rızasıyla def olup gittiği için Hamit bey olanı biteni unutmamız gerektiğini söylemişti ama, yapamamıştım-
Bariz bir şekilde, bir başkasının Hasret'e kem bir gözle bakması bana ağır gelmişti.
Ama çözemiyordum.
Hissettiğim şey bir zafiyet miydi yoksa tükenmemiş bir sevginin nişanesi mi?
Bilmiyordum.
*mustafa ceceli - ıslak imza
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top