Bölüm 8 "Dergi"

Hikayede Alper'le Derya'nın ilişkisini anlayabilmek için flashbackler var bildiğiniz gibi. Biraz kafa karışıklığı olmuş sanırım bundan sonra italik yazılar Derya'nın anıları olacak ^-^ 

Yıldız Sokağı

Bölüm 8 "Dergi"

Alper'le barıştıktan sonra biraz çekingen de olsak aramız ufak ufak düzeliyordu. Yani düzeliyor dediğim Alper beni görünce ekşi ekşi yüzünü buruşturmuyor ben de gördüğüm yerde çocuğa saçma sapan laflar sokmaya çalışmıyorum demek istiyorum. Yoksa hala üç cümleden öteye geçemiyordu iletişimimiz. Bunda benim onunla konuşmaya çalışırken birbirine dolanan dilim damağımın da etkisi var tabi. Adamla küsken çata çata laf sokuyordum da barışınca niye böyle dut yemiş bülbüle dönmüştüm ki şimdi?

Neyse ki Alper benim bu anlamsız çekingenliğime fazla takılmıyor bize yemeğe geldiğinde ya da apartmanın önünde bizimkilerle konuşurken gülümseyerek "Nasılsın Derya?" diye soruyordu. İçime kaçmış bir sesle iyiyim sen nasılsın diye mırıldansam da aslında çocuğa ne diye hitap edeceğimi bir türlü kestiremiyordum. Benden dört yaş büyüktü aslında abi demek uygun düşerdi ama nedense... diyemiyordum o kelimeyi. Demek de istemiyordum.

Abi mi? Ne abisi canım? İlla benden büyük diye abi mi demek gerekir sonuçta öz abim değil, akrabam değil, bişeyim değil ! Hiç !

Zaten ben bu tür kelimelerin kişiler üzerinde toplumsal bir baskı oluşturduğuna inanıyorum, insanların bireyselliğine ve statüsüne yüklenmiş bir yük olarak görüyorum. Günümüz toplumunda insanları yaşı ve cinsiyeti üzerinden kalıplaştıran hatta damgalayan bu tür kelimelerin bireyleri iç dünyasında sınırlayan, kategorize eden, onları belki de kendilerinin dahil olmak istemediği bir toplumsal norma soktuğuna inanıyorum.

...

İyi ya tamam ... Alper'den hoşlandığım için ona abi demek istemiyordum.

Tamam kabul ettim artık.

Zaten bütün bir dönem küçük ergen bir kız gibi çocuğa laf yetiştirip durdum üstüne abi diye seslenirsem yapışıp kalacak o kelime. Minik, küçük komşu kızı gibi abi abi diye gezeleyeceğim arkasında.

Alper'in birinci dönem final sınavlarının bittiği hafta sonu akşama bize yemeğe gelmişti. Ertesi gün İstanbul'a gidecekti. Yemek masasında biraz gergin biraz telaşlı oturuyordum ama asla Alper'in yüzüne bakmıyordum. Sanki bakarsam hoşlandığımı anlayacaklarmış gibi hissediyordum sanki alnımda ışıklı neon bir tabela yanıp sönecek gibi geliyordu. Daha önce hiç birinden hoşlanmamıştım ne yapacağımı, ne konuşacağımı bilemiyordum sadece köşe bucak kaçıyordum Alper'den.

Yemek bitip de sofrayı kaldırdığımızda televizyonda Fenerbahçe Trabzonspor maçı açıldı.

"Ooo Alper Bey kaç zaman sonra bize niye geldiğin belli oldu."

Babamın gülerek söylediklerine Alper mütevazı bir gülümsemeyle cevap verdi. Allahım çocuğun gülümsemesini bile sınıflandırmaya başlamıştım. Bu arada Alper Fenerbahçeliydi.

"Yok Haluk amca benim futbolla aram pek yok babam Fenerbahçeli olunca bi de Kadıköy de oturunca haliyle Fenerbahçeli olduk ama çok ilgilenmem. Ben Leman teyzemin müthiş yemeklerine geldim."

Anneme de iyi aile çocuğu gülümsemesiyle utangaç utangaç bakınca tabi annemden bütün yıldız puanlarını topladı çocuk. Futbolu da sevmiyormuş. Ay canım ya.

Abim fanatik Ankaragüçlü olarak iki takımı da beğenmeyip kendince müthiş maç yorumları yaparken Alper onu hiç sallamadan tatlısını yiyip çayını içiyordu.
Çaylar bitince herkesin bardağını tepsiye yerleştirip mutfağa giderken içim güp güp ediyordu. Alper'in etrafında olmak bile tüylerimi diken diken ediyordu resmen. Bir dakika sonra hemen arkamda Alper'in sesini duyup bu kadar yakınımda olduğunu fark edince aklım çıktı haliyle.

Bardak elimden uçup tezgahta onlarca parçaya ayrılırken kedi görmüş fare gibi kalakaldım öylece. Alper elinde ki çay bardağını köşeye koyup "İyi misin?" falan diye sorsa da ben an itibariyle iptal olmuştum. Alper'den hoşlandığımı anladığım andan sonra ilk defa bu kadar yakınıma yaklaşmıştı.

Salondan annemin "Derya noldu öyle?" diyen sesine "Bir şey yok anne bardak kırıldı." diye seslenip kendimi hemen geriye doğru attım. Benim bu aşırı heyecanlı halimi pek anlamayan Alper işin kötüsü yanlış da anlamıştı.

"Derya sen bana hala kızgın mısın?"

Ne desem beğenirsiniz? Aksi bir sesle. "Yoo ne alakası var?"

Alper biraz şaşırmış gibi bakışlarını kaçırdı. "Ne bileyim geçen gün ateşkes ilan etmiştik ama sen benimle hiç konuşmayınca öyle düşündüm."

Alper'in arkadaşça bu tavrı karşısında sonunda beyin fonksiyonlarım bir parça yerine geldi. İnsan gibi davranmam gerektiğini fark ettim ama hala çocuğun yüzüne bakarak konuşamadığımdan yaslandığım masa da duran dergimi parmağımın ucuyla dürtükleyip " Benim bir kaç sınavım pek iyi geçmedi de... ben onları biraz kafama takıyordum."

"Ateşkesimiz yürürlükte yani?"

Kafamı kaldırınca Alper'in bana gülümseyen yüzünü görünce ben de istemsizce gülümseyiverdim. Sivilceli falan ama çok tatlı gülümsüyor be.

"Yürürlükte merak etme. Hem kalkınca hemen anlarsın bence."

Alper gülerek kafasını sallıyor. "Seni biraz tanıdıysam bence de ateşkesimiz bozulursa hemen anlarım gibi geliyor." Kafasıyla dürtüklediğim dergiyi gösteriyor. "O derginin eski sayılarını okumak ister misin?"

Şaşkınca dergiye bakıyorum. Bir ödevi yapmak için okuldan aldırmışlardı. Adil Han'dan on liraya almıştım. İçinde ki makaleleri okurken de resmen işkence çekmiş her saniyesinden nefret etmiştim.

"Çok isterim. Bayılıyorum ben bu dergiye."

Alper kafasını sallayıp Toplum Bilim dergisinin bilmem kaçıncı sayısını incelerken İstanbul da biriktirdiği diğer sayılardan bahsedip duruyor. Neden bahsettiğiyle ilgili hiçbir fikrim yok ama bana dönüşte dergileri getirebileceğini söyleyince beynimin içinde küçük küçük ampuller yanıyor sanki.

"Çok iyi olur Alper..." Heyecanlı sesim sonlara doğru kısılıyor ve istemsizce yüzümü biraz buruşturuyorum galiba. "Abi? ..." diye ekliyorum ne diyeceğimi bilemeden.

Alper benim acı çekiyormuş gibi gözüken yüzüme kocaman sırıtıp doldurduğum çayını alıyor ve göz kırpıyor.

"Arkadaşlarım bana Alper der Derya."

O mutfaktan çıkmış olmasına rağmen hala arkasından otuz iki diş sırıtır vaziyette kalıyorum. Ya ben senin arkadaşın mı oldum şimdi? E bu da bir şeydir. Değil mi? Sonuçta bugün arkadaşı yarın...

"Deryağğ nerde kaldı çaylar ya? !" Abimin höyküren sesiyle birlikte suratımı buruşturup tepsiye uzanıyorum.

***

Sude yanımda keh keh gülerken sinir katsayımın her saniyeyle birlikte yükseldiğini hissediyorum. Hayır Neriman teyzelerden çıkmamızın akşamına yine ne diye bize geldi bu kız onu da anlamış değilim.

"Ne zaman gideceksin sen?"

Sude yattığı yerden başını kaldırıp alnımda ki şişliği görünce bir kahkaha daha patlatıyor. "Derya ya önümüzdeki on yıl boyunca Akın abinin odasında yere yapışmış yavru kedi bakışlarınla alık alık bize bakışını unutamayacağım kanka."

Yüzüm buruşuveriyor. "Aman unutursan hatırım kalır. Ben de senin bu uyduruk planına uyupta adamın odasına girdiğimi hiç unutmayacağım ki başka bir planını uygulamayayım."

"Ben sana git de adamın dolabını kır, kupasını çalıp alnını vur, yer düşüp de herkesi başına topla mı dedim? Planım müthişti sen beceremedin."

"Kupasını mı çaldım? Ne yapacağım ben onun Engürücük şampiyonu olduğu on beş yıllık kupayı acaba?"

"Bilmiyorum valla sımsıkı yapıştın kupaya biz demesek ayrılacağında yoktu."

Hala gülüyor ya!

" Ben onu elime ne zaman aldığımı bile hatırlamıyorum ki. O anın şokuyla kalmış elimde. Of Sude... çok kötüydü ya ...zaten ikinizde karşımda hiç çekinmeden güldünüz iyice utandırdınız bunun intikamını alacağım senden ! "

"En başından tipine gülen bendim kanka kusura bakma ama inan gülünmeyecek gibi değildin. Akın abi sonra... salonda otururken güldü. "

"Hah tamam o zaman içim rahatladı şimdi !" Akın abinin sesini taklit ederken kulağa epey başarısız geliyordum. "Bence artık bırakabilirsin Derya ! Hıh ! Bir de karşıma geçmiş alay ediyor zaten utancımdan ölüyorum. "

"Öyle deme ya Akın abi de endişelendi bayağı."

İnanamıyormuş gibi Sude'ye dik dik bakınca neyse ki gülmeyi bırakıp öyle konuşmaya başladı.

"Seni öyle cam kırıklarının arasında yerde görünce Neriman teyze gibi o da çok endişelendi hatta sen salondayken arabanın anahtarını alıp hastaneye götürecekti de ben zor ikna ettim oda da. Alnında ki şişliğinde ciddi bir şey olmadığını anlayınca dalga geçtik zaten."

Derin bir nefes çekip ofladım. "Ne rezillikti gerçekten. Nasıl öyle düştüm bilmiyorum."

Ayağıyla omzumdan dürtüyor beni. "Dükkanda çalışma olayı nedir?"

"O an aklıma başka bir şey gelmedi."

"Şarj aleti istemeye geldim, arkadaşlarım ev konusunda anlaşamamışlar onu söylemeye geldim ya da ne bileyim işte börek nasıl olmuş onu sorayım dedim bile diyebilirdin Derya gidip en kötü seçeneği bulmuşsun kanka. Tebrik ederim."

Sude'nin saydıklarını dinlerken içim şişmişti gerçekten. Bir sürü şey söyleyebilecekken gidip en kötüsünü seçmekte bana has bir durumdu.

"Bugün Neriman teyzelere gittiğimizden beri bir gariptim zaten. Nedenini bilmiyorum ... onların eve girince beynim çalışmayı bıraktı sonra da böyle oldu işte."

"Neriman teyze aradı mı anneni?"

"Aradı. Zaten öncesinde annemle konuşmuştum ... Neriman teyzelerin dükkanda işler çok kötüymüş iki haftalığına yardıma gideyim mi diye."

"Sen niye birden böyle yardımsever oldun acaba? Akın abi bile abini bildiği için kaç kere olmaz dedi sen habire ısrarla gelirim falan ... hayırdır?"

Derinden gelen bir içli oftan sonra yanımda kaktüs şeklindeki yastığın ipleriyle oynuyorum. Hiç de sevmem böyle şekilli yastıkları annem de sırf indirimde diye alıyor bana şunlardan...Odam kaktüs, avokado, flamingolu garip garip yastıklarla doldu iyice.

"Altı günüm kaldı Sude haftaya pazar geliyor Alper. Geldiğimde ev sahibiyle sözleşmeyi imzalarız yazmıştı Alper. Anladığım kadarıyla Akın abinin iki telefonu var birini iş için kullanıyor onu ve bilgisayarı ele geçirebilirsem bu işi bozarım demektir. Hem çalışan olarak ev sahiplerini de arayabilirim."

Sude düşünürken dudak büüzyor. "Çok mantıklı ama bir şeyleri unutmuyor musun sence de? Mesela Selim abi gerçeği gibi? Bozoğlu emlakta çalıştığını duyarsa var ya... kıyameti koparır."

Of bir de abim var gerçekten. Duyarsa ne yaygara koparır cidden. İki hafta haberi olmadan nasıl gidip geleceğim Allah bilir.

***

Sabahın altı buçuğunda uyanıp odamın kapı deliğinden koridoru gözlüyorum. Yarım saattir tuvaletten çıkmayan ayarsız abimin işe gitmesini bekliyorum ama daha banyodan çıkamadı bile !

Bu gün evleri sabote etmenin ilk günü. Alper bu pazar Ankara'ya geliyor o gelene kadar gerekirse bu mahallede ki bütün evlere alıcı bulur yine de onu bu sokağa sokmam. Şu abim bi çıkarsa emlakçıya gidip işe başlayacağım ama... e çık artık ama ya. Yüzümü bile yıkayamadım daha!

Aheste aheste banyo kapısını açıp gömleğinin açık yakasıyla oynarken abime mümkünmüş gibi daha da sinir oluyorum. Kırk beş dakikadır ne yapıyor acaba ya?

Biraz da mutfakta oyalanıp saat sekize doğru ancak evden çıkabilen abimden sonra fırlıyorum odamdan. Aceleyle elimi yüzümü yıkayıp alnımdaki şişliğe bakıyorum. İnmiş biraz. Eve gelince ne kadar itiraz etsem de bir postada annem et yapıştırınca işe yaramış galiba. Bir kot pantolon bir de beyaz tişört geçiriyorum üstüme. Saçlarımı da tepeden at kuyruğu yapıp çantamı kaptığım gibi kapıya giderken annem uyanıyor.

"Hah ben de seni uyandıracaktım ilk günden geç kalmak olmaz."

Sekizi yirmi geçe ancak uyandın nereye uyandırıyorsun beni acaba?

"Hı hı."

"Önce iyi bir dinle aceleyle yanlış iş yapıpta adamların işlerini daha da karıştırma. Anlayınca da güzel güzel kullanırsın bilgisayarı. Yazık insanlar kaç aydır ne kadar perişanlar."

"Hı hı . Tamam anne."

" Kaç yıllık komşularımız burunlarının dibinde dolandırılmışlar. Yaz başında Neriman anlattıydı da biz bu kadar büyüyeceğini bilememiştik. Maliye kamu davası açmış diyorlar artık Allah bilir o boynu altında kalsın Erol ne haltlar karıştırdıysa... Akın haftada iki gün bile durmuyormuş dükkanda bir sürü evrak işleri oluyormuş. Güzel güzel çalış Derya? Bak bana yaptığın gibi kapris mapris yapma insanlara zaten canları burnunda!"

Hey Allahım !

"Ne kaprisi yapacağım anne? Üç dört saat dosyaları bilgisayara veri girişi yapıp öğleden sonra gelirim zaten."

"Aman hemen de gelme gitmişken işe yara biraz. Abin gelmeden ben sana haber ederim babanın haberi var zaten. O domates fideleriyle uğraşıp duruyor bişey demedi... E hadi sen daha ne dikiliyorsun çık kızım."

Neden acaba? Kapı ağzında beş dakikadır konuşup durduğun için olabilir mi anneciğim?

"Bi izin vermedin ki anne.! çıkıyorum şimdi."

Ayakkabılarımı giymiş çıkmak üzereyken annem arkadan sırt çantamı çekiştirerek içine büyükçe bir saklama kabı tıkıştırıyor.

"Anne ne koydun yine çantama ya?"

"O pis yağlı böreklerden alıp midenizi yakıyorsunuz. Akşam el açması gül böreği yaptım bir de çay demleyin çalışırken mis gibi yersiniz."

"Ya anne bir yere de elim boş gitsem olmuyor mu ya? Issız adaya düşsem çantamdakilerle iki hafta yaşarım. Şu saklama kabını babamdan daha sık görüyorum yemin ederim."

"Babanı şu sıra ben bile göremiyorum ki sen göreceksin. ! Domates yetiştireceğim diye dağ tepe gezeleyip duruyor ben onu domates yapacağım da hadi hayırlısı. ! Sen de ne söylendin sabah sabah yersiniz işte ...haydi selametle çocuğum."

Beni yavaşça iteleyip kapıyı çat diye kapatırken hala babama söylendiğini duyabiliyordum.

***

Boydan boya cam olan dükkanın tam önünde durup tereddütle yerimde kıpırdanırken hızla içeriyi gözetliyorum. Ferah ve geniş bir girişi olan dükkanın içinde herhangi birini göremedim. Akın abiyi bilemiyorum ama Ersin'in çoktan gelmiş olması lazım daha fazla dikilmeden gireyim bari içeriye.

Ürkek adımlarla dükkanın içine girdiğimde duvardaki büyük saatte sekiz kırk beş olduğunu görüyorum. On beş dakika gecikmişim. E niye kimse yok burada? Kenan amca da gelmemiş.

Kime sesleneceğimi bilemediğim bir an da ağzımdan "Neriman teyze?" diye bir ses çıkıveriyor.

Neriman teyze mi?

Napacağım ki ben Neriman teyzeyi şimdi?

"Neriman teyzeni arıyorsan Salkım apartmanına gitmeni öneririm. Daire dokuz."

Akın abi sol tarafımda ki kapıdan çıkıp bana doğru gelirken bir kaşını belli belirsiz kaldırıyor. Lacivert bir takım elbise, içinde de muntazam bir şekilde ütülenmiş beyaz gömleğiyle sıkılgan bir tavırla bana bakıyor.

Sevimli olduğunu umduğum ama esasında yine o seri katil gülümsememle "Günaydın." demeyi başarıyorum neyse ki. Gerçekten benim şu an burada ne işim var neden kendimi böyle absürd durumlara sokuyorum bir anlasam !

Akın abi derin bir nefes çekip karşılıklı duran sandalyelerden birine oturuyor. "Önerim de ciddiyim Derya. Bence sen annemin yanına git güzel bir kahvaltı da hazırlar sana."

Önündeki küçük sehpaya sırt çantamı koyarken alttan alta beni kovduğunu duymamışım gibi omuz silkiyorum. Annemin son dakika koyduğu koca kabı çıkartıp elimde hafifçe sallıyorum.

"Ben kahvaltımı getirdim bile... Hatta benimle birlikte dört kişiyi falan da doyurur."

Cidden kaç tepsi börek var burada? Ben istesem yapmazsın anne !

Akın abi biraz şaşkın biraz da kafası karışmış bana bakarken bu aşırı istekli konuşmalarımın son zamanlarda onu iyice dumura uğrattığının farkındayım. E adam da haklı ! Normal koşullarda birbirimizi görmezden gelir hele ben konuşmak zorunda kalmayalım diye sokağın başında onu görünce gideceğim yolu tersine dönerim. Çocukken de abimden dolayı pek de görüşmediğim Akın abiden Alper'le yaşadığım o olaydan sonra iyice kaçar olmuştum.

Tekrar derin bir nefes alıp elini saçının arka kısmından geçirerek nasıl konuşacağını düşünür gibi bocalıyor biraz.

"Derya bak... Niyetinin yardım etmek olduğunu görebiliyorum. Bunu biraz garip bulsam da." Burada gözlerini kısıp bana baksa da fazla es vermeden konuşmasına devam ediyor. "Şu sıra dükkanda fazla duramıyorum ama ayarlayacağım birini... sana gerçekten gerek yok. Ayrıca doğrusunu söylemek gerekirse o abinle uğraşmayı hiç istemiyorum."

O abimle uğraşmayı ben de hiç istemiyorum Akın abi ya. Hatta ömür boyu uğraşmasam ne güzel olur.

Dün akşam prova yaptığım yardımsever komşu kızı mülayimliğinde ki ses tonumu ayarlayıp konuşmaya başlıyorum. "Abimin haberi yok ki hem olmasına da gerek yok zaten. Bir iki hafta siz birilerini bulana kadar Ersin'le buralara göz kulak oluruz. Bilgisayar işlerini, dosyaları falan ayarlarım. Zaten başınızda bir sürü dert varmış Akın abi en azından bunları düşünmezsiniz."

Konuşurken sesim nasıl mülayim nasıl da yardım etmek için can atıyor ! Sanki bu zamana kadar Akın abilerin bütün emlak işlerini ben yapıyormuşum ev satmak benim işimmiş gibi. Öyle bir koyvermişlikle konuşuyorum !

Akın abinin kafası karışmış yüzüne bakıp bir şey söylemesine izin vermeden atlıyorum hemen.

"E börekler soğumasın o zaman ben bi çay suyu koyayım. Mutfak şu taraftaydı değil mi?"

Akın abinin cevap bile vermesine müsade etmeden fırlıyorum yerimden. Gitmeden göz ucuyla yüzüne bakınca açık kalmış ağzı, şaşkın ve alık yüzünü görünce gülmemek için zor tutuyorum kendimi. Her zaman cool, mahallemizin yakışıklı ve özgüvenli delikanlısının ablak ablak arkamdan bakakalması görülmeye değer doğrusu.

Sanki her Allahın günü Bozoğlu Emlak'ta çay suyu koyarmışçasına rahat bir şekilde mutfağa girip kettle suyu dolduruyorum. Acaba çeşmeden mi içiyorlardı? Valla ben damacanadan doldurdum. Aman neyse Volvo XC60'a biniyorsa çay suyunu da damacanadan koyabilirler bence.

Az önce daha fazla cevap vermek zorunda kalmamak için kaçtım ama Akın abinin burada çalışmama pek de gönüllü olmadığını biliyorum. Bu hafta boyunca hem onu idare etmeye hem de ev sahipleriyle konuşup Alper'i bizim mahalleden uzak tutmaya çalışacağım.

Of ya ...

***

Uzun bir aradan sonra merhaba herkese ^-^ Nasılsınız? Bölümü beğendiğiniz mi? =) Biliyorum kısa ama zaten bu hikayenin bölümlerini üç-beş bin aralığında olmasını planlıyorum. Alper'in gelmesine altı gün kaldı o zamana kadar bizim kızla yaşadıklarını ufak ufak anlatacağım böyle. Bu flashbackler hoşunuza gidiyor mu? Bu hikayeyi yazmayı gerçekten seviyorum kafamı çok rahatlatıyor ama kendim çalıp kendim oynamakta istemiyorum en azından yirmi kişi olsun kendi aramızda takılalım istiyorum. Kaç takipçisi olduğunu anlamam açısından votelerseniz çok sevinirim öpüyorum hepinizi :* ^-^ 

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top