Bölüm 6 "Barış"

Yıldız Sokağı

Bölüm 6 "Barış"

Şimdi genel bir durum değerlendirmesi yapalım. Akın abi Alper'in emlakçısı ve yaklaşık bir haftadır evle ilgili konuşup duruyorlarmış. Mesajlardan anladığım kadarıyla Alper bir hafta sonra işe başlayacak, fazla vakti yok. Bu iki evi sabote edebilirsem onu bizim mahalleden uzaklaştırdım demektir. Birazdan Sude de gelecek bir beyin fırtınası yaparak şu işi tamamen bitireyim artık. Kaç gündür diken üstündeyim, Alper'in tekrar bu kadar yakınımda olduğunu düşünmek bile istemiyorum. Yaşadığım kalp kırıklıklarıyla, ona söylediğim yalanların sonuçlarıyla yüzleşmeye hazır değilim. Üç yıl önce onun gidişiyle kapattığım ve tekrar açmak istemediğim bir defter bu.

Alper'i düşününce aklım yine yıllar önce ki anılarla doluyor. Okuldan dönüş yolunda ettiğimiz o kavgadan sonra eve vardığımda nedense içimi büyük bir sıkıntı kaplamıştı. Ne oturabiliyorum ne kalkabiliyorum yerimde duramıyorum sanki. Bir sıkıntı kemiriyor içimi. Huzursuzluk hissini atamıyordum içimden. Alper'in arkadaşlarının önünde yaptığım o gafın böyle büyük bir sıkıntı doğurabileceğine aklım ermemişti o zamanlar. Alper'in sivilcelerini bu kadar dert ettiğini ve bu konu da özgüvensizlik yaşadığını da bilmiyordum ki.

O gün eve geldiğimde annem de İkbal teyzelerden dönmüştü, akşam yemeğini hazırlamaya başladığında bana seslendi.

"Alper ödevini yetiştirdi mi?"

"Hı hı."

"Sağolsun bak ne kadar akıllı, hatır gönül bilir çocuk. Bir seslenmeme kalktı koşa koşa gitti."

Anneme ters ters bakıp çıkışıverdim. "Ben senden istedim anne ne diye elin oğlunu gönderiyorsun? Abim de getirmedi zaten! İkbal teyzelerde gün vardı kalkmadın Alper'e söyledin dimi?"

"Ödevini almayı unutmasaydın o zaman kocaman kızsın ! . Çocuk kendi okulundan yeni gelmiş kalkıp Derya hanımın ödevini getiriyor bizim kız hala söyleniyor. İyi bir daha kimseye de seslenmem kendi başının çaresine bakarsın!"

Annem söylenmelerinin eşliğinde yemeği yapıp birazını da kaplara koyarak elime tutuşturuyor.

"Şunları da Alper'e çıkartıver. Çocuğu yorduk o kadar hem boğazından sıcak bir yemek girsin. Teşekkür etmeyi de unutma !... Bakma bana öyle deli deli. Haydi"

Annem yemekleri elime tutuşturunca Alper'i göreceğim için garip bir heyecan doluyor içime. Hem biraz korkuyorum hem de karnımda tuhaf bir heyecan dalgası var. Okul çıkışında bana nasıl kızdığını da anımsayınca ayaklarım geri geri gidiyor sanki. Ama yapacak bir şey yok nasıl olsa karşılaşacağız, hem içimden Alper'e özür dilemek için tutamadığım bir his var.

Elimde saklama kaplarımla Alper'in ziline bastığımda uçacağım sanki heyecandan. Öyle bir korku, heyecan karışımı var. Ne desem, nasıl toparlasam ki bu işi?
İki dakikalık bir beklemenin ardından Alper kapıyı açıyor. Beni görünce önce irkilse de sonrasında resmi bir tavırla kafasını eğip konuşmamı bekliyor.

Elimdekileri hızlıca ona doğru uzatıp yüksek sesle "Annem gönderdi de bunları." diye neredeyse bağırıyorum çocuğun suratına. Ayarsız sesime pek bir mana verememiş olsa da sanırım benden biraz tırstığı için ses etmeden kafasını sallayıp elimdekileri alıyor.

"Sağolsun, teşekkür ettiğimi iletirsin."

Ben bir şey daha söyleyecek gibi ağzımı açıp sonra balık gibi geri kapattığımda konuşmam için biraz daha bekliyor. Benden ses çıkmayınca da iyi akşamlar gibi bir şey mırıldanıp kapıyı kapatmaya davrandığında bana bir cesaret geliyor. Elimi kapıya dayayıp içeri girecekmişim gibi hareketlenince çocuk şaşırıyor. Hatta biraz korkuyla gözleri büyüyerek bakıyor bana. Galiba, o zamanlar Alper benden gerçekten korkuyordu. Ne komik.

"Ben bi de şey diyecektim..." Derin bir nefes çekip seslice ofluyorum. "Özür dilerim !"
Bunu da neredeyse bağırır gibi söylediğim için Alper irkilip yerinde biraz kıpırdanıyor.

Allahım! Hiçbir hareketimi normal yapamıyordum onun yanında. Ses tonumu ayarlayamıyor, hareketlerimi ve öfkemi kontrol edemiyor dahası düşüncelerimi bile hizaya sokamıyordum. Bunu fark edince bu sefer daha kısık sesle kendimi açıklamaya çalıştım.

"Yani ben sana gardiyan derken şaka yapıyordum seni kızdırmak gibi bir niyetim yoktu." Aslında tam da böyle bir niyetim vardı ama artık Alper'e karşı makul seviye de bir medeniyet göstermeliydim. "Ondan önce de... arkadaşlarının yanında... sana şey dediğim için..şey işte..."

Benim yüksek sesli, kaçamak özürümden sonra Alper de bakışlarını benden kaçırarak etrafta gezdiriyor.

"Önemli değil."

"Önemli. Ben patavatsızlık ettim. Normalde öyle biri değilim. Gerçekten. Ama o gün ...ne bileyim ağzımdan kaçıverdi sana böyle sıkıntı vereceğini bilemedim."

Alper de derin bir iç çekip usulca kafasını sallıyor. "Ben de özür dilerim. Seni eve kadar götürmem gerekiyordu ama yolun ortasında bıraktım. Çıkıştığım için de üzgünüm. Benim de öyle ... ağzımdan kaçıverdi bir anda."

Cümlesinin sonuna doğru gülümseyince affedildiğimi anlıyorum ve ben de istemsizce gülümsediğimi fark ediyorum. "Çok kızgın mısın bana?"

"Biraz kızgındım ama... aslında kızgınlığım sana değil kendi özgüvensizliğime ve yaşadığım... bu...cilt problemlerine ."

Hemen atladım. "Aslında o kadar da kötü durmuyor."
Teselli mi ediyorum iyice sıvıyor muyum belli değil. Bunu fark edince anında çenemi kapatıyorum ama Alper bu sefer bana kızmak yerine gülüyor.

"Ne kadar kötü duruyor?"

Cevap veremeyip kızarmaya başladığım da Alper yine gülümseyerek konuşmaya başlıyor.

"Merak etme Retinoid tedavisine başladım. Henüz tedaviye pek cevap vermedi ama yakında düzeleceğini düşünüyorum."

Benim süklüm püklüm kapısının önünde dikilmeye devam ettiğimi görünce elindeki kapları üst üste koyup sol eline alıyor.

Sağ elini tokalaşmamız için bana uzatıyor. "İkimizde hatalar yaptığımıza ve birbirimizi affettiğimize göre barış yapalım. Hem ben de senden kaçacağım diye Leman teyzeyle köşe kapmaca oynamak zorunda kalmam artık."

Onun gülümseyen çehresine baktığımda kalbim pır pır atmaya başlamıştı. Çok yakışıklı değildi. Hatta objektif biri baksa uzun ama çelimsiz vücuduyla, yanaklarında ve çenesindeki aknelerle çirkin bile derdi Alper'e. Ama o elini bana doğru uzatıp tatlı tatlı gülümserken kalbimin deli gibi çırpındığını, içimde garip bir heyecanın gezindiğini hissediyordum. O akşam elimi onun avcunun içine bırakırken kalbiminde ilk aşkımla tanıştığını hissetmiştim.

***

Sude sırt çantasını odamın bir köşesine fırlatıp kendini yatağa attığında sıkıntıyla ofluyor.

-Allahım ! Sana şükürler olsun ! Bir an hiç bitmeyecek sandım.

Sude yaklaşık üç haftadır babaannesinin yanında Nevşehir'deydi. Zeliha nine... nasıl desem biraz hastalık hastası bir kadındı. İkbal teyze ve Tarık amca onlarca doktora bir sürü farklı hastaneye götürmüşlerdi ama henüz gizemli hastalığının çözümü bulunamıyordu. Doktorlara göre hafif bir eklem kireçlemesi dışında hiçbir sorunu yoktu Zeliha nineye göreyse bügun yarın ölümü bekliyordu.

Gülerek Sude'nin bacağını dürtüyorum.

-O kadar kötü olmadığına eminim.

Yataktan doğrulup hızla kafasını iki yana sallıyor. "Babaannem hergün bak yemin ediyorum her gün yeni bir hastalıkla güne uyanıyor. Bir gün astımı olduğunu söyleyip bütün evi dip bucak temizletiyor ertesi gün yataktan kalkamadığını söyleyerek kahvaltıyı yatağına götürtüyor ama öğleden sonra komşusuna kahveye gidiyoruz ne hikmetse. Saat başı doktor çağırıyoruz eve. Yemin ederim kafayı yiyordum."

Zeliha nine İkbal teyzenin bir numaralı korkulu rüyasıydı. Ankara da iyi doktorlar var diye gelir en aşağı üç ay kalmadan gitmezdi ve gerçekten de sürekli ama sürekli olarak olmayan hastalığından yakınırdı. İkbal teyze Ankara'ya gelmesin diye bu sefer Nevşehir'e Sude'yi yollamıştı muhtemelen biraz da buna bozulan Zeliha nine bizim kızın epey canını çıkarmıştı.

"Daha iyi mi peki?"

Sude bana ters bir bakış atarken kendini yine yatağa atıyor. "Bir şeyi yok ki iyi olsun. Neyse ki Salim amcam geldi de o fırsattan istifade kaçtım ben de."

Sandalyemde bir sağa bir sola dönüp konuya nasıl gireceğimi düşünürken Sude küçük yastığı bana doğru fırlatıyor.

"Bir şeyler var sende. Hayırdır?"

Derin bir nefes verip patlatıyorum. "Alper haftaya buraya geliyor."

Yani inşallah gelemeyecek tabi.

Sude yerinden fırlayıp şaşkın gözlerle bağırıyor. " Hangi Alper?"
Sanki hayatımda başka bir Alper olmuş gibi boş boş yüzüne baktığımı görünce elini yüzüne götürüp "Hadi be ! " diye mırıldanıyor.

Çaresizce kafa sallayışımı görünce şaşkınlığın yanında merakla yüzüme bakıyor."Ne demek buraya geliyormuş?"

"Buraya işte. Bizim mahalleye. Bu sokaktan ev bakıyorlarmış."

"Yapma be ! Temelli geliyor ! "

"Daha haberlerim bitmedi. Evi kimden bakıyor sence?... Akın abiden ! "

"Oha ! Derya ne diyosun ya?... Bir ortadan kaybolduk olanlara bak! Kızım naptın cami duvarına mı işedin nasıl büyük bir günaha girdin de böyle cezalandırılıyorsun."

"Ne bileyim Sude adam buraya atanmış mahalleyi sevdiği için de tekrar burada oturacakmış."

Sude söyledikleri hala tam kavrayamamış olacak şaşkın şaşkın bakarken mırıldanarak konuşuyor. "Bir de Akın abiyle mi konuşuyorlar?"

"Evet."

"Ya şey olursa..."

"Ne olursa?"

"Konu açılır da ... ne bileyim işte sana gelirse, Alper Akın abiye sorabilir. Gitmeden önce Akın abiyle ilgili ilanı aşk etmiştin adama."

İçim sıkılıyor o anda. Kalbim sıkışıyor, midem kasılıyor sanki. Yerimde duramayarak kalkıyorum hemen.

"Konuşmamıştır. Niye konuşsun ki? Üç artı bir kombili ev bakarken bir anda durup ya Derya'yla da aranız nasıl diye sormaz ki. Sormaz dimi?"

Sude bön bön suratıma bakarken herhangi bir akıl verebilecek durumda değil. Hala verdiğim haberleri sindirmeye çalışıyor.

Odanın içinde volta atmaya başlarken tırnaklarımı kemirmemek için zor tutuyorum kendimi. Ben bunu niye hiç düşünmedim gerçekten? Alper'i görmeyeyim, geçmişteki anılar canlanmasın diye dramatik dramatik ortada dolanırken asıl tehlikeyi atladım ya ben !

Ben gururumu toparlayacağım diye Akın abiyi olmayan bir aşkın içine çekmiştim !

"Sorarsa ? Ya sorarsa Sude ? Derya'yla birlikte misiniz derse ? Allahım ! Ne yapacağım şimdi ? adamla konuşuyorlar her an söyleyebilir böyle bir şey !"

Sude hala biraz şaşkın görünse de beni sakinleştirmek için yerinden kalkarak kolumu tutuyor.

"Dur biraz sakinleş. Neriman teyzeyle konuştun mu hiç? Ne bileyim belki hangi evi tutacaklarını falan biliyordur."

Derin bir nefes alıp oflarken sandalyeye çöküyorum. "Neriman teyze bilmiyormuş ben de onların emlakçıya gittim."

"Cidden mi? Hangi bahaneyle gittin ki sen Akın abiyle hiç konuşmazsın ?"

"Hangi evleri göstereceğini öğrenmem gerekiyordu. Cansu'yla Ebru'nun yeni ev baktıklarını söyleyip o sıra bir şeyler öğrenmeye çalıştım. İki üç tane ev var konuştukları... dur sana göstereyim fotoğraflarını çektim."

Telefonu açıp evleri gösterirken Sude yüzünü buruşturuyor.

"Şu ikinci gösterdiğin ev sizin binanın hemen arka tarafında gidiş gelişte siizn evin önünden geçme ihtimali yüksek. Diğer gösterdiklerinde epey yakın sokakta burun buruna gelebilirsiniz valla."

Tırnaklarımı yememek için kendimi zor tutarken kalbim patlayacak sanki sıkıntıdan. "Sude bizim bu evleri sabote etmemiz gerek. Alper'in buraya gelmemesi gerek."

"Ederiz. Dur biraz sakinleş... şu rengine bak sap sarı oldun Derya otur biraz."

Ben sandalyeye bağdaş kurup oturunca dik dik suratıma bakıyor. "Bir şey soracağım, şimdi bu Alper mezun olup İstanbul'a gitmeden önce ne kadar şey biliyordu bir ayrıntısıyla tekrar anlatsana."

Yutkunup parmağımla masada ritim tutarken midemin kasıldığını hissediyorum sanki. Bu olayın da aradan onca zaman geçmesine rağmen hala beni bu kadar sıkıntıya sokmasına inanamıyorum.

"Temmuz'un ilk haftasıydı Alper'in mezuniyet töreninden hemen sonra elinde karton defterim ve günlüğümle gelmişti--"

"Sevgilisi Selen vermişti Alper'e o günlüğü değil mi? Nasıl eline geçmişti gerçekten hatırlayamadım bak?"

Selen'i hatırlayınca yüzüm buruşuveriyor. Üniversitenin son yılı Alper'le sevgili olmuşlardı. Alper resmen fino köpeği gibi kızın dibinden bir saniye olsun ayrılmazdı. Bizim arkadaşlığımızdan da nefret ediyordu sanırım Alper'e olan hislerimin de farkındaydı.

"Alper'in anne babası mezuniyetten önce bizi eve yemeğe çağırmıştı Alper'de çok emeğiniz var diye. O sıra annem bir şey aldırmaya beni eve yolladı bu da saçma sapan bir nedenden dolayı peşime takılmıştı kesin o sıra girip aldı odamdan. Sinsi yılanın biriydi kendini yemeğe zorla davet ettirmişti zaten."

İstanbul'a döndükten bir yıl sonra ayrılmıştı Alper'den ama hala Selen deyince bütün tüylerim diken diken oluyordu.

"Defter de neler yazıyordu bir daha anlat bakalım. Hiçbir şeyi atlamayalım yalanı sonradan hatırlamak zordur. Defteri atmıştın değil mi?"

"Büyük defter de birlikte gittiğimiz sinema ve tiyatro biletleri, bana aldığı mabel sakız kağıtları ne bileyim işte öyle ıvır zıvır küçük şeyler vardı. Böyle renkli kartonlara basarak kendimce ölümsüzleştiriyordum onları. Orada yazı pek yoktu daha çok kalpler stickerlar falan."

Aslında Alper dikkatli baksa orada ki bütün kağıtlar birlikte gittiğimiz yerlerin anıları ya da öylesine bana verdiği herhangi küçük şeylerden oluşuyordu ama o beni küçük kardeşten öte görmediği için o anıların hiçbirinin farkında değildi. Üstünde bile durmamıştı. O günlükte ki A. harfine takılmış sevgilisini kaybetmekten ödü koptuğu için de koştur koştur yanıma gelmişti.

"Asıl her şeyi günlüğe yazmıştım. Saçma sapan akrostişler, şarkı sözleri... ne bileyim işte ergence bir sürü şey daha. Abimin ya da annemin eline falan geçerse diye de korkumdan tam adını ya da kimliğini belli edecek bir şey yapamamıştım."

Ne defteri ne günlüğü atmamıştım. Çok istemiştim ama nedense... atamamıştım işte.

"Yani birlikte gittiğiniz yerlerin adını belirtmeden yazmıştın günlüğüne? "

"Evet. Alper de bu yüzden benim Akın abiyle gezip tozduğumu sanıyordu. Sinemaya gittiğimizi, elimi tutunca nasıl heyecanlandığımı ne bileyim işte Sude, mahalle de onu pencere köşelerinde falan beklediğimi iyice dramatize ederek yazmıştım. A. harfi de Akın abi deyince haliyle bütün bunları ailemden gizli Akın abiyle yaşadığımı sanıyordu."

Sude sıkıntıyla iç çekerken bir süre daha düşündü. "Peki Akın abinin senden hoşlandığını falan ne bileyim işte öyle hissettiğine dair bir şey demiş miydin?"

O konuşmadan sonra Alper'in Akın abiye nasıl sinirlendiğini hatırladım.

"Sen daha çocuksun !" diye kükremişti. "Onun erkek kardeşinden bile daha küçüksün. ! Nasıl on dört yaşında ki küçücük bir kızla gezip tozabilir? Abinle tekme tokat kavga edip sonra gelip seninle mi ilgileniyordu? Sen nasıl böyle bir şey yapabilirsin Derya?"

O zaman nasıl bir hayal dünyasında yaşadığımı, Alper'in beni ilk günden son güne kadar hep küçük kız kardeşi olarak gördüğünü anlamıştım. Bütün yardımlarının, beni üniversitesine götürüp gezdirmelerinin, götürdüğü konserlerin... hepsinin nedeni biraz içine kapanık yaşayan komşu kızının iyi niyeti için yapmıştı.

Asla hoşlandığı ya da farklı bir gözle görebildiği bir kız olamamıştım ben. Küçük kız kardeşin ötesine de geçememiştim. Bunu gördüğümde de Akın abi yalanına daha sıkı sarılmıştım.
Tekrar Sude'ye dönüp kafamı salladım.

"Günlükte birlikte gittiğimiz yerleri, benim heyecanlı ergen hayallerimi okuyunca haliyle Akın abinin benimle ilgilendiğini sandı. Akın abiyle konuşmaya falan kalkıştı ama yalvar yakar ağlayarak aramızda bir şey yok benimle konuşmuyor artık deyince zar zor ikna etmiştim. Sonra da İstanbul'a döndü zaten."

"Bir kaç kere telefonda konuştunuz sanki bu konuyu?"

"İlk gittiği zamanlar benimle konuştuğunda Selen kavga çıkarttığı için bir kaç kere aradı sadece. O zaman da Akın abiyle aramda bir şey olup olmadığını sormuştu ben telaşla yok deyip ona kimseye söylememesi için yemin ettirdim. Zaten Selen'den korktuğu içinde sonraları beni hiç arayamaz oldu. Ayrıldıktan sonra mesaj falan attı arkadaşça ama ben pek cevap yazmayınca son iki yıldır tek kelime bile etmemiştik. Şimdi kalkıp Akın abiyle ev bakıyorlar ! Allahım neden bunlar benim başıma geliyor ya !"

Tek ayak üstünde bir milyon yalan atarsan biri mutlaka ayağına dolanır tabi Derya !

Ama biraz şanssız olduğumu da kabul ediyorum .

İçim iyice sıkıntıdan patlayacak gibi oluyor. Ben ne güzel kapatmıştım bu konuyu. Alper'e karşı durumu toparlayıp onu Ankara'dan yollamış sonrasında Selen sayesinde ne güzel hiç konuşmamış, Akın abiye de durumu hiç çaktırmayarak mis gibi yaşayıp gidiyordum. Neden işler bir an da böyle tepe taklak olmuştu sanki?

Benim oflamalarımdan sıkılan Sude hışımla kalktı yerinden.

"Tamam bu kadar kendine acıma yetti artık. Eğer bu Alper yine buralara gelirse senin mevzular karışabilir hiç gerek yok. Şu ev işini bi halledelim. Hadi kalk gidiyoruz."

Yerden çantasını kapıp coşkulu arkadaşımın yüzüne bakarken biraz umutsuzum.

"Nereye gidiyoruz?"

Sude kapının önünde bana dönüp pis pis sırıtırken çantasını sırtına geçiriyor.

"Bozoğlu emlak ve yatırımın inine gireceğiz kanka. Kaleyi sessizce içten ve sinsice fethedeceğiz. Son durak Neriman teyzeler. Haydi gidiyoruz. !"

***

Sanırım karakterlere temsili fotoğraflar yapacağım =D Normalde yapmayacaktım ama durduramıyorum kendimi. =D Şu sıra yine sardım Yıldız Sokağı'na bu yüzden saldım çayıra mevlam kayıra diyerek atacağım bölümleri belki denk gelir de okur birileri =D Ama tabi takip ediyorsanız votelemeyi ve iki üç satır bir şey yazmayı unutmayın olur mu ^-^ Öpüyorum sonra ki bölüm heyecanlı geçecek söyleyeyim şimdiden =D :*  
Buse^^

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top