Bölüm 1 "Altın Günü"

Bölüm 1 "Altın Günü"

"Deryaaa..."

"Mrs. Jennings duldu; kendisine ait bir serveti vardı."*

"Deryaağğ"

"Sadece iki kızı vardı; ikisinin de saygın evlilikler yaptığını görecek kadar yaşamıştı ve şimdi dünyanın geri kalanını evlendirmekten başka yapacak işi kalmamıştı." *

"Ay Derya diyorum kime diyorum acaba ? "

"Kendini var gücüyle bu amaca vakfetmişti; tanıdığı gençler arasında evlilik planları yapma konusunda hiçbir fırsatı kaçırmazdı."*

E bu Mrs. Jennings şu an bana mütemadiyen bağıran Gülistan teyzeymiş!

Mahallemizin mihenk taşı, bekarların adeta çaputçu annesi Gülistan teyze meğerse bir İngiliz hanımefendisinin Türk versiyonuymuş! Bak sen şu Gülistan'a Jane Austen kitaplarına konu olacak bir karaktermiş de haberimiz yokmuş.

En sonunda salondan bağırmaktan yorulmuş olacak sürekli varislerinden şikayet ettiği bacaklarını ovalayarak odama dalıverdi.

"Ayol yarım saattir sana sesleniyoruz ne yapıyorsun böyle kapkaranlık oda da."

Sen gelene kadar kitap okuyordum Gülistan teyzecim. Bir de salonda ki teyze familyasından kaçmakla meşgulüm.
Elimdeki kitabı sallarken dudağımı hafif bükerek gülümsüyorum. "Kitap okuyordum Gülistan teyzecim çok dalmışım duymadım sizi."

Külliyen yalan. Son bir saattir mahalle de ki teyzelerin yarısının ikamet ettiği salona tekrar girmemek için, ışığı bile açmadan perdeler sıkı sıkı kapalı odama saklandım. Şu dünya da en nefret ettiğim üç şeyden biri de annemin mahallede ki altın günleridir. Diğeri de finale vize konuları da dahil demesine rağmen vize konularından hiç soru sormayan hocalar...

Hayır böyle hocaları hissediyorum aslında konuşurken. Hafiften bi umursamaz, bir elini cebine atıp yarım ağız bir üslupla söylüyorlar ama işte emin olamıyorsun. Vize konularına çalışsan zaman yetmiyor çalışmasan gönül razı değil. En sonunda bütün soruları final konularından görünce... bak yine ensemde ki tüyler diken diken oldu...neyse dünya da en nefret ettiğim diğer şeyi düşünmeme izin vermeden bana dudağını bükerek kötü kötü bakan Gülistan teyzeye dönüyorum.

Ben bu yüzü biliyorum. Azar yükleniyor...

"Aman anneciğine yardım etme Derya olur mu kızım? Böyle hemen odana kaçıver evladım sakın kalkma yerinden. Kadıncağız sabahtan beridir neler neler yapmış canı çıkmış aman sende bir ucundan tutayım, yardım edeyim deme olur mu?"

Bu yardım etmemiş halim mi acaba? Kadın altın günlerini bahane ederek her seferinde mutfak dolaplarının üstlerine kadar bütün evi dip bucak temizletiyor bana. Ayrıca küçük bir Elmadağ oluşturup tabağına yığdığın kısırı kim yaptı acaba Gülistan teyzecim? Sarmaları, keki, ıspanaklı böreği ve bir saat önce demlediğim iki çaydanlık çayı da anneciğim yaptı galiba.

"Ediyorum tabi ki birlikte hazırladık zaten."

Söylediklerimin tesiri olmayacağını biliyorum aslında ama ... işte.

"Ne ara ediyorsun acaba saatlerdir odana kapandın kaldın böyle!"

Zaman dilimlerini Gülistan teyzeyle aynı düzlemde yaşamadığımızı o an el sallayışından anlayıverdim. "Gülistan teyze daha bir saat oldu odama gireli ! "

Sonunda benimle konuşmaya daha fazla tahammül edememiş olacak eliyle kalk kalk işareti yapıyor.

"Hadi yeter okuduğun, zaten oku oku ne olacaksın anlamış değilim. Tamam girdin işte okuluna. Ne bu canım böyle yaz tatili demeden kış demeden oku Allah oku."

Hiç! benimki de iş işte.

Tek kişilik konuşmasına girmeme izin vermeden devam etti. "Hadi bi salona geliver de yüzünü görelim. Bilgisayarını da al yanına."

Son cümlesiyle birlikte esas meselenin benim gül cemalimi görmek olmadığı bilgisayarda işleri olduğunu da anlamış oldum. Gürültüyle girdiği odama aynı gürültüyle çıkarken ben de el mecbur diz üstü bilgisayarıma uzanıyorum. Içeride ki teyze nüfusu göz önüne alınırsa fazla itiraz etmesem yerinde olur. Bir teyze hatta iki tanesiyle bile baş edebiliyorum da henüz yirmisiyle karşılaşmayı gözüm yemedi.

Ben salona giriş yaptığımda küçük bir arı kolonisini andıran vızıltılar son sürat devam ediyordu. Salonumuzun hemen her metre karesinde ellerinde tabaklarıyla oturan teyzeler inanılmaz bir sarmalın halkalarıymışcasına dedikodu çemberini döndürüyorlardı.

Ben gelince Gülistan teyze eliyle gel gel yapıp yanında yer açtı.

"Hıı.. geldi sonunda. Gel kızım şurdaki fotoğrafları aç da bi bakalım."

Üçlü koltukta bana açtıkları yere kıyın kıyın otururken kalabalık güruhun bir anda sustuğunu ve pür dikkat bize odaklandığını gördüm. Allah Allah önemli bir mevzuyu mu kaçırdım ben?

Gülistan teyzenin elime tutuşturduğu flash belleğe bakarken sonunda bana da açıklama yaptılar. "Bak bütün fotoğraflar burada."

Ben flash belleği takıp açılan dosyalara bakarken şok olmuştum.

"Gülistan teyze inanamıyorum sana. Artık görücülerin fotoğraflarını flash bellekte mi taşıyorsun?"

"Ne varmış? Telefonun hafızası doluveriyor hemen Whatsapp'dan atılan yeni fotoğrafları göremiyorum hem böyle daha düzenli oldular."

Ben böyle bir iş ahlakı görmedim! Görücüleri kadın ve erkek diye ayırmış onları da alt gruplarda dul, bekar, otuz üstü ve otuz altı diye sınıflandırmıştı.

Dul kategorisinde çocuklu ve çocuksuz diye ayrım bile var !

Benim şaşkınlığımdan hiç etkilenmemiş gözüken Gülistan Teyze Besime Teyze'ye döndü.

"Bizim kasap Kemal'in oğlu yok mu Taner? Ona yaptırdım, dedim bu böyle olmayacak geçen gün Ferhundelerin kızıyla bizim Saksıcıların küçük oğlunun arasını yapmaya kalkmam mı? Ne rezillik! Ayol kızın babası oğlanın amcasını şu bizim arka sokakta ki fundalıkta kıstırıp bir güzel dövdü üç yıl önce. Aralarında bi araba mevzusu mu ne varmış ! Ay Besime yaşlanmışım artık. Eskiden hangi kız kaç yaşında, ailesi ne iş yapar, kimin akrabasıdır, kime sormak lazım gelir şıp diye hatırlayıverirdim. Şimdi hatırlayamıyorum ya!"

E hatırlayamazsın tabi burada en az iki yüze yakın fotoğraf var her birinin adını, yaşını, işini, çocuğunu, ailesini, adresini ezberlemek kolay iş mi? Bende finale vizeyi dahil ediyorlar diye ağlayayım! Gülistan teyze seninle dalga geçtiğim zamanlardan özür diliyorum.

Besime Teyzenin hemen yanında oturan; görümcesi olduğunu öğrendiğim kadına, uzman çavuş oğlu için önümdeki fotoğrafları tek tek göstermekten müthiş rahatsızlık duymaya başlıyorum. Bütün feminist hücrelerim ayağa kalkmış bu cinsiyetçi eylem karşısında bas bas bağırırken onları sükünete davet ediyorum. Bu kadar teyzeye karşı galibiyetle çıkmam mümkün değil. Feminist yanımı sakinleştirmek için usul usul kolunu okşarken hem bak diyorum... sadece kadınların değil erkeklerin de fotoğrafları var.

Bu saçma argümanıma hiddetle karşı çıkan feminist Derya, feminizmin kadın ayrımcılığı değil cinsiyet eşitliği olduğu, insanları metalaştıran ve evliliğe zorlayan bu çürümüş düzenin değişmesi gerektiğini, benim de bu devrimde ilk mumu yakarak flash belleği derhal camdan fırlatmam gerektiğini söylüyor.

Söylüyor söylemesine de bir yanımda Gülistan teyzenin diğer yanımda da Nazife teyzenin oturduğunu bilmiyor galiba. Dahası annemde hemen karşımda. Yarın Cansu'yla Eskişehir'e gitmek için izin almam gerekiyor şimdi flash belleği camdan atarsam o da beni camdan dışarı attırıverir. Üzgünüm feminist Derya iki yüzlü Derya bu gün baskın geldi belki başka koşullarda, başka bir zamanda davamız için söylediklerini yapacağım. Tabi daha makul isteklerle gelmelisin...

Ben ağır çekimde fotoğrafları tek tek geçerken Gülistan teyze açıklamaları ve engin bilgileriyle bizi hanım kızlar ve aileleri hakkında bilgilendiriyordu. Sabahın sekizinde temizlik ve hazırlıklarla başlayan bu altın gününden çektiğim nedir Yarabbim? Ne uzun gün bu böyle?

Ne ara girdiğimizi anlayamadığım bekar erkek kategorisinde buluverdim kendimi. Burası da kendi içerisinde kategorilere ayrılmıştı. Bazıları sadece isimleriyle yazılmışken bazılarının yanında yıldız ya da yıldızlar vardı.

Çocukluğumdan beri tanıdığım, kimileriyle birlikte büyüdüğüm kişilerin böyle çarsaf çarşaf fotoğraflarına bakmak bi acayip hissettirdi kendimi. Sanki her birinin arkasından iş çeviriyormuşum, günlüklerini okuyormuşum gibi hissettim.

Bi dakika şu Serdar abinin mangal yellerken ki resmi mi?

"Gülistan teyze Serdar abiyi tanımasam mümkün değil anlayamam bu nasıl fotoğraf?"

"Geçen sene piknik de çekiverdim onu. Ne yapayım çocuğun bi instagramı ne bileyim whatsapp da bir resmi yok ki ben de aklıma gelmişken çektim. Bak ne güzel çıkmış çocuğum yeşillikler içinde. Ay inşallah bu yıl bulucam ona da birini yavrum otuz sekiz oldu bak hala bekar. Millet için et yelleyip duruyor."

E adamın eğilmiş, yüzüne duman gelmesin diye kan ter içinde eti yellerken ki halini çekersen birini bulacağı varsa da sayende bulamaz.

Bazıları 240p kalite de bazılarıysa vesikalık fotoğrafların olduğu bu bölüm nicelik olarak iyi olsa da nitelik olarak pek olmamış!

Ayrıca bazı fotoğraflar photoshoplu!

Hiç fırsat eşitliği yok şu an katılımcılar adil bir ortamda yarışmıyorlar!

Ne diyorum ben Allah aşkına?! Bu altın günleri yaramıyor bana.

Çift yıldızlı kategorileri tek tek geçerken abimi gördüm. En aşağı altı fotoğrafı vardı. Birinde arabanın içinde sözüm ona kameraya bakmıyormuş gibi yaparken, diğerinde eliyle saçlarını karıştırıp GQ Türkiye dergisinin kapağında gibi kasılırken bir diğerindeyse Ankara gecelerinin yağız delikanlısı nargilesini ağzına alıp her zaman ki gibi kameradan haberi yokmuş gibi tüttürürken.

Bu fotoğrafları Gülistan teyzeye kendisi vermediyse ben de bir şey bilmiyorum.

"Hah ben de bizimki nerede diyordum ? acaba abim iki yıldızlı kategorisine girecek ne yaptı? Ben olsam onu sakın evlenme listesine koyardım."

Nazife teyze sol yanımda hemen dürtüverdi beni.

"Ne varmış dalyan gibi delikanlı Selim. Işinde gücünde çocuk. Abine öyle şeyler söyleme bakayım!"

Yaa ne dalyan ne dalyan. Tipiyle boyu dışında neyi var acaba? O iş güçte dedemin yıllar önce kardeşleriyle anlaşamayıp Ulus'da ki dükkanı bırakıp Ostim de dükkan açmasıyla oldu. Hödük abimin tam olarak neresini savunacağım acaba? Yine de konuyu fazla uzatmayayım şimdi, yarın Eskişehir işi var.

Abimin kategoriyi hızlı hızlı geçerken sıra Neriman teyzenin oğlu Akın abiye geliyor. Akın abiyi görünce her zaman ki gibi hafif bir rahatsızlıkla yerimde kıpırdanıyorum. Üç yıl önce yaşananları hatırlayınca ensemden buz gibi bir rüzgar esiyor sanki.

Hüsne teyze ağzına benim sardığım sarmalardan birini götürürken göbeğini hoplata hoplata gülüyor.

"Neriman senin oğlanda burada ya."

Hüsne teyzenin imalı bakışlarına bakılırsa arada benim bilmediğim bir sohbet geçmiş. Neriman teyze elindeki çay bardağını tabağına koyup telaşla yerinde kıpırdanıyor.

"Aman Gülistan abla bizimkinin fotoğraflarını siliver vallahi görürse burnumdan getirir."

"Niye silecekmişim? Gören herkes ayılıp bayılıyor oğlana da huyunu bildiğimden pek ses etmiyorum ama yaşı da yirmi altıya geldi Neriman ufaktan bi hazırlanmaya başlamalı."

Hey Allahım adamın haberi olmadan düğününe hazırlık yapacaklar. Delirmiş bunlar!

"Geçen gün duymuş senin bu listeyi bi kaç tane kızın da ailesi bizim dükkana gidip Akın'a bakınca çıldırdı bizimki. Ay aman ne patırtı çıkardı evde, koskoca adammış da evleneceği kızı kendisi bulurmuş da zaten evlenmek istemiyormuş da."

Rukiye abla da çaydanlığı masaya bırakırken Neriman teyzeye döndü. "Eh evlenirse gezip tozamayacak tabi beyefendi ondan böyle yapıyor. Yazın başında Armada'ya gittim; bizim oğlanın şortu büyük geldi onu değiştirmeye, kimi göreyim? Akın oturmuş bir kafe de hemen yanında da sarı saçlı bir kız dibinde kikirdeyiveriyor. Bizimkinin de keyfi yerindeydi tabi."

Rukiye abla Akın abinin teyzesinin kızıydı ondan böyle ufaktan suçlayıcı konuşabiliyordu. Akın abiyle ilgili konuşmalar son sürat devam ederken haliyle gündem değişmediğinden önümdeki fotoğraflarda değişmiyordu. Ben de fotoğraflarına bakmaya başladım.

Esasen Akın abiyi pek tanıdığım söylenemezdi. Rukiye ablayla, Neriman teyzeyi iyi bilirdim özellikle Neriman teyze annemin bermuda şeytan üçlüsünün bir parçasıydı. Şu an ev bir hayli kalabalık olsa da annemlerin bir de yakın tayfasıyla oluşturduğu bir gün vardır. Annemin tek bir günle yetinmeyeceğini tahmin etmek pek zor değil tabi ki.

Bu yakın tayfanın esas bacakları annem, İkbal teyze ve Neriman teyzeydi. Sonrasında Rukiye abla, Seher abla ve Ayşe abla vardı. Bu altılı VIP altın günü hiç bitmez yılda iki kez tekrarlanırdı. Annemlerin bu kadar yakın olmalarına rağmen bizim onların ailesini pek tanımamamızın nedeni Akın abiyle abimin yıllardır süren kavgalarıdır.

On yaşında küçücük çocukken başlayan kavgaları yıllar içinde evrilerek devam etti. Nedenler değişse de kavgaları hiç değişmemişti. Aynı okula gittikleri için okulda başlayan kavgaları bizim sokağa kadar taşardı. Mutlaka birbirlerinin ağzını yüzünü dağıtacak, gözleri morartacak, tehditlerin ve küfürlerin havada uçuşacağı kadar büyük kavga ederlerdi. Sonra eve gelince abim bir de annemden dayak yerdi, muhtemelen Neriman teyze de Akın abiyi bi güzel pataklardı.

Birbirlerini çocukluktan beri sevmeyen ve kavga eden bu ikiliyi ayırmaya bütün mahalleli gelirdi. Tabi abimin kavgası olurda Çetin abi durur mu? Ekürisi olarak o da kavgaya bodoslama dalar onun daldığını gören Akın abinin iki yaş küçük kardeşi Gökhan abi de girer kavga büyüdükçe büyürdü. En son iki yıl önce Ankaragücü Beşiktaş maçında büyük kavga etmişlerdi.

Abim fanatik Ankaragücü taraftarıdır. Ankaragücünün taraftar grubu olan Gecekondu'nunda gururlu bir üyesi. Dedem vefat etmeden önce sürekli maçlara götürürdü. Babamın futbolla, maçlarla pek ilgisi olmasa da kendisi çocukluğundan beri Ankaragücünü deli gibi destekler. Hatta bana sorarsanız bildiğin holigan. Ben bunu hakaret için söylüyorum ama kendisi bunu söylediğimde iltifat etmişim gibi büyük bir teveccüh gösteriyor. Diyorum değişik bu çocuk.

Akın abi de fanatik Beşiktaş taraftarı. Eh bu iki takımın taraftarları zaten birbirlerini pek sevmezler bir de üstüne çocukluktan kavgalı bu ikili olunca ... kavga da kaçınılmaz oldu. Iki yıl önce Beşiktaş taraftarının deplasman için geleceği gün abimin de içinde bulunduğu bir grup hoşgeldiniz (!) demek için onları karşılamaya gideceklermiş. E bu haberi alan Akın abi de kendi arkadaş çevresiyle olaya karışınca deplasman otobüsününde dahil olduğu, yaklaşık iki yüz kişinin birbirine girdiği büyük bir meydan muharebesi yaşandı.

Benim anlamadığım bu büyük kavga da bile bizimkiler nasıl birbirini buldu? Bence birbirlerine saldırmak için neden arıyor bunlar.

Tabi polis geldi herkesi karakola aldı. Hatırladığım kadarıyla en son büyük vukuatımız buydu. O günden sonra hafif atışmalar yaşansa da büyük boylu bir şey olmadı.

Geçmişin tuhaf anılarından kurtulmak için bilgisayarı kucağımdan indirip kendime bir tabak aldım. Sabahtan beri mevsimlik işçi gibi çalıştım kahvaltı falan hak getire. Tabağıma tepeleme kısır, yaprak sarma, börek ve kurabiyelerden üç beş tane atarken annemin ters ters bana baktığını fark etsem de bir çatal kapıp hemen sandalyeme geçtim.

Şunları yemeden şurdan şuraya gitmem Leman Hanım hiç kusura bakmayın.

Ben gömülmüş tabağımı silip süpürürken dedikodu önce amcamlara ve yengem Nilgün'e geldi. Annemin pek sevdiği(!) eltisi Nilgün yenge yakın zamanda Ankara'ya taşınacak. Şimdi bu kadar kalabalıkta pek belli etmeyip yok canım gelsinler zaten Haluk abisini pek sever dese de için içini yiyordu. Bayramlarda bile zor tahammül ettiği eltisiyle aynı şehirde olacağını bilmek annemi delirtiyor.

Ben bi ara boğazım kuruyunca Seher ablaya ve kendime çay koymaya gittim o ara gündem de değişmişti. Neriman teyze emlakçı oldukları için bir evden bahsediyordu kadıncağız hemen taşınmak istiyor Akın onunla ilgileniyor falan diyordu ama bu kadıncağızın adını bir türlü anlayamadım zaten tatlılara geçtiğimden o an pek de umursamıyordum.

Ama ne zaman onun adını duydum boğazımda ki lokmayı yutamadım.

Masanın ucunda elim ayağım tutmaz bir vaziyette deli gibi öksürürken Rukiye abla hemen ayağa kalktı. Sırtıma vurup bir yandan da bana bir bardak su uzattı.

"Biraz daha su iç Deryacım... Noldu böyle?"

Ağzıma dayadığı bardaktan mecburen biraz daha su içtiğimde yavaşça bir iki kez daha öksürdüm annem tabi hemen laf attı.

"Biraz yavaş yesene kızım. Yarın yokmuş gibi ağzına tıkıştırırsan böyle olur."

Bense onları duyacak, cevap verecek durumda değildim. Hemen yüzümü Rukiye ablaya çevirdim.

"Bu kadıncağız kimmiş abla?"

"Hangi kadıncağız?"

"İşte Akın abinin ev baktığı, taşınacak dedikleri kadın."

"Haa o mu. Sevim abla işte Alper'ın annesi."

Adını bir kez daha duyunca yer altımdan kayıyor gibi hissettim. Na...nasıl ya? Alper buraya mı geliyor? Algılamak istemeyen beynim tekrar tekrar sormak istiyordu.

"Niye peki?"

"Niye olacak Derya buraya taşınıyorlar. Alper Ticaret Bakanlığına müfettiş olarak atanmış e Söğütözü dediğin şurdan on dakika hem annesi de bizim mahalleyi çok seviyor biliyorsun yine bizim buralardan ev bakıyormuş."

7.5 şiddettinde sarsılmamı belli etmemek için hemen elimi Rukiye ablanın elinden çekiverdim.

Olmaz bu!

Hayır hayır olamaz!

Alper buraya geliyor o-la-maz!!!

Bütün ergenliğimi etkisi altına alan Alper Sarnıç soğuk hava dalgası tekrar gelemez!

O dalgaya tekrar kapılamam. Onu zar zor unutmuşken şimdi tekrar onunla aynı mahallede yaşayamam.

Unuttum mu sahiden?

Hayır hayır hayır!

En başa dönemem!

Böyle düşünmek yok!

Unuttum elbette. Üç yıl önce çocukça bir şeydi oldu bitti. Bu iş orada kaldı.

Ama şimdi tekrar dönüp burnumun dibine girmek zorunda mı ya?

***


Jane Austen Aşk ve Tutku

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top