Kalbi Olan Anlar❅

Herkese Merhaba! Bölümü okuyanlar en azından kendilerini belli etmek amacıyla oy verebilir mi? Ayrıca yorum görürsem çok mutlu olurum. Lütfen varlığınızı belli edin, gösterin!

●EĞER GÜNCELLEME BİLDİRİMİ GELMİYORSA BENİ TAKİP EDİN! BÖLÜM DUYURUSU YAPIYORUM!

Yorumlarınızla kendinizi belli ederseniz çok mutlu olurum! 🤍

Yayın Tarihi: 03.04.2023 (23:35)

Bölüm Şarkısı: Cigarettes After Sex - You're the only good things in my life

Tiadang İmparatorluğu - Hunzon

Yuming huzursuz ve mutsuzdu. Tek bir şey, diğer tüm güzellikleri öldürüyordu. Kollarını kavuşturmuş bir şekilde saray bahçesindeki gölün kenarında gölü izliyordu. Bir senedir bu saraydaydı. Buraya alışmıştı, kendisini sevdirmişti. Otoritesini kısa sürede kurmuştu çünkü onun gibisi gelmediği için bu olmuştu. Kaiji'nin ona dur demeyip gizliden destek vermesi Yuming için güzel olmuştu. Sanki Bungjok, ona şans nefesini üflemişti. Ortada sıkıntılar varken Kaiji ona desteğini sunmuştu. Fenhua, Yuming'in yönetime karışmasını istemiyordu ve Kaiji'yi tehdit etmişti. Tahtından ve tacından olma ihtimaline rağmen Yuming'i durdurmaması Yuming için değerliydi. Bu hareketi bile Kaiji'ye karşı sevgi beslemesine neden oluyordu.

Gökyüzüne bakıyordu. Bahar gelmişti, güneş içini ısıtıyordu ama kederini dağıtamıyordu. Sessizce "Haojia'nın bile bir oğlu oldu, neden benim bir oğlum olmadı?" dedi. Belki gök onun sesini duyardı, bir yanıt verirdi. Bir işaret.

Bir türlü hamile kalamıyordu. Bir varis doğuramamıştı. Ne kadar ilaç kullanırsa kullansın, şamanından efsunlu kağıtlar yazdırıp yazdırıp yaksın bir türlü rahmine bir bebek tutunmuyordu. Ah, bir bebek tutunmuştu ama elinden almışlardı. Gerisinde bıraktığı kış vaktinde düşük yapmıştı. Her ne kadar sıradan bir olay gibi dursa da Yuming emindi ki bu olayın altında Qin Fenhua vardı. Zira kurnaz tilkinin geçmiş olsun ziyaretindeki saklı zafer parıltısı şüphelenmesine neden oluyordu. Kanıt yoktu. Kanıt olmadığı için suçlayamazdı. Ne yapabilirdi? Kaiji'ye dese kafanda kurma derdi, onu dinlemezdi. Ana İmparatoriçe, Fenhua'dan korkusuna susmasını isterdi. Olan Yuming'e olmuştu. Bir bebeğini kaybetmişti. Şamanı ona güneş prens için hala vaktin var dese de Yuming o bebeğin bir an evvel kollarında olmasını istiyordu. Olmazsa bu sarayda yerinin sağlam olmadığının çok iyi farkındaydı.

Arkasını dönmesiyle Prenses Hua'yı görmüştü. Pembe elbisesi için zarifliğiyle karşısındaydı. Siyah saçları, toplanmıştı ve gümüş tokalar takılmıştı. Nazik bir tebessümle bakıyordu. Prenses Hua veya gerçek adıyla Lisha, Kaiji'nin üvey kız kardeşiydi. İmparatoriçe Ai'nin kızıydı. Yuming'e arkadaştı, prensesi diğer hanedan üyelerine göre daha çok seviyordu. Çünkü ona karşı ön yargılı yaklaşmamıştı. Düşük döneminde ona çok destek olmuştu.

Lisha tüm zarafetiyle Yuming'in yanına gelmişti. Sakince "Seni arıyordum, askerlerden burada olduğunu öğrendim," dedi.

Yuming "Burada olmak, bana iyi geliyor. Sessizliğinde huzur buluyorum."

"Zor bir kış geçirdin ama geride bırakacak kadar güçlüsün. Aksi halde abim seni eş olarak seçmezdi, Ganlie."

"Bebeğimi kaybettim, onu benden aldılar. Sırf onlara boyun eğmediğim için oldu bu. Sırf zincirlenmediğim için," dedi. Elini karnına götürmüştü. Acısı hala içini yakıyordu. Yanındaki prenses Qinlerle akrabaydı, ölmüş annesi bir Qin'di. Yakın olduğunu da biliyordu ama tutamıyordu. Lisha, anlayışla ona bakıyordu.

"Kanıt yoksa suçlu da yoktur, bu nedenle böyle düşüncelerini kanıt bulmadığın sürece kendine saklaman saraydaki huzurun açısından iyi olacaktır."

"Haklısın, Prenses. Öfkeyle hareket edenin sonu mezar olur derler. Sakinim, bebeğimin kaybını kabullendim. Gencim, birçok bebeğim olabilir. Saray hekimi bunu bana ve Kaiji'ye söyledi."

"Doğru söylüyorsun, birçok evladın olabilir. Daha gençsin. Kendini yıpratma. Bunu yaparsan düşmanlarına fırsat vermiş olursun. Zira bu saraydakiler bunu sabırsızlıkla bekliyorlar."

"Asla onlara bu fırsatı vermeyeceğim. Benim bebeğimi benden aldılar, karşılığını ağır ödeyecekler. Asıl hata bende. Kaiji'yi dinlemeyecektim. Yavaş yavaş bitirmek yerine hızla bitirecektim onları," dedi. Kaiji onu bu konuda durdurmuştu. Qin ailesini bitirmek için zaman lazım demişti ve Yuming onu mantıklı bulmuştu. Fakat geç kalmıştı. Qin onu bitirmeye kalkmıştı. Bundan sonrasında acımak veya merhamet yoktu. "Benim öfkem onları yakacak, kendi kanlarında boğulmalarını sağlayacak."

Lisha korkmuştu. Yuming'i her daim eğlenceli ve tatlı birisi bulurdu. Sarayın kurallarını devirmesini takdir ederdi ama şu an o tanıdığı Yuming'den uzaktı. Bu düşük olayı, karşısındaki genç imparatoriçenin bakışlarına soğukluk verdiği gibi acımasızlık da vermişti. "Ganlie, dikkat et. Bu öfke seni hatalara itebilir. Kendini yapmak istemediğin şeylerde bulma."

"Ben bu zamana kadar her daim yapmak istediklerimi yaptım. Yaptığım hiçbir şeyde ay ben bunu istemiyorum demedim. Şimdi de aynısını istiyorum. Canımı acıttılar, Prenses. Bir karşılığı olmalı. Üstüme gelen bu çakal sürüsünü ortadan kaldırmalıyım."

"Bebeğinin kaybı, bununla alakalı değilse ne olacak? Masum insanların canını yakarsan kendini rahatsız hissetmez misin?"

"Masumiyet mi?" dedi. Yuming tekrar göle baktı. Prenses onu nasıl anlasındı ki? Onun gibi bir hayattan gelmediği için tehlikenin varlığını hissedemezdi. "Masumiyet dediğimiz şey, bu sarayda solmuş bir çiçek. Solan bir çiçeğe su veremem, onu koruyamam."

"Pişman olacağın adımlar atmanı istemem. Seni seviyorum. Bu saraydaki etkin bambaşka, abim seni çok seviyor. Ailemizin tekrardan güçlenebileceğini gösteriyorsun. Diğer yandan kalbin katılaşırsa olacakları düşünmek, beni korkutuyor."

"Yaşamak istiyorum, Prenses. Ben bu sarayda yaşamak istiyorum ve önümde duran herkesi ortadan kaldırmam gerektiğini bu kış anladım. Onların yanından geçip gidersem eteğimden tutup bana engel olacakları çok açık. Bir fırtına olmalıyım, önümde ne var ne yok kaldırmalıyım."

Lisha bir şey diyememişti. Sadece üzgündü. Bir yanı Yuming adına korkuyordu. Bu dediklerini yapabilecek kadar güçlüyse abisinin dediği gibi çok güzel bir dönem onları bekliyordu. Yapamazsa hanedanlıkları gittikçe zayıflayacaktı. Qin'e kukla olacakları açıktı. Sakince "Shangie davanda senden yana olur umarım. Aksi takdirde onun merhameti için çokça yalvarman gerekecek," dedi.

Yuming gülmüştü. Sonra elini dudaklarına götürdü, kendisini toparladı. "Prenses, Shangie veya benim yaratıcılarım Namjok'la Bungjok bana değil düşmanlarıma yardımcı olsunlar. Hayatlarını benden sonra toparlamaları için dua etsinler," dedi. Merhametli bir ölüm için de onlara dua etmeliler diye düşündü ama Lisha'ya bunu demeyecek kadar dikkat etmişti.

Baş nedimesi Dailu ona Haojia'nın kendisini beklediğini söylediğinde Yuming tek kaşını kaldırmıştı. Bunca zaman ondan kaçan adam, hangi yüzle kendisinin huzuruna çıkmaya karar vermişti? Yuming bu düşük olayı sonucu ondan yardım istemiş ama Haojia asla yardım çığlıklarını duymamıştı. Yuming ona da kızıyordu. Adil bir Tiadang istiyorsa neden Yuming'i duymazlıktan gelmişti? Şimdi neden karşısına çıkıyordu? Eh, gelmişti ya önemli olan buydu.

Lisha "Sohbetimiz sona ermeseydi beraber nakış işleyebilirdik," dedi. Haojia ismini duymak, onu biraz kuşkulandırmıştı. Sarayda alttan alta dolaşan dedikoduları o da biliyordu. Caihong tarafından yayılan dedikodular. Sözde Haojia ve Yuming iki aşıktı ama Yuming hırsı uğruna onu bırakmıştı. Ne kadar doğru ne kadar gerçek, yorum getirmiyordu. Böyle bir şey gerçek olsa imparator abisinin mutlaka hamlesi olurdu. Abisinin karanlık tarafını biliyordu.

Yuming "Kötü oldu ama zamanımız bol. Hem Efendi Qin'le görüştükten sonra başka bir işim vardı. Müsait olduğum bir vakitte diyelim."

"Sen nasıl istersen ben ona uyarım."

Yuming gülümsedikten sonra Lisha'nın yanından ayrılmıştı. Lisha arkasından bakakalmıştı. Haojia'yı düşünüyordu. Akrabasıydı ve severdi. Bu Jesom kızına kapılmış olabilir miydi diye sorguluyordu. Ailesinin izin vermeyeceğini bir aşka adım atmış olamazdı. Yuming'i kimse onaylamazdı, buna emindi. Yuming'se Caihong'un dediği kadar hırslı mıydı? O zaman abisini hiç sevmemiş demek oluyordu. Üzücüydü. Şimdilik Yuming'e inanacaktı. Davranışlarının sahici olduğunu görüyordu. Caihong'sa kıskançlığından yalanlar uyduruyordu. İmparatoriçelik makamını kaybetmişti, kim buna çıldırmazdı ki? Yuming'in kendisinden daha başarılı olduğunu gördüğü için de deliriyor olması muhtemeldi.

Yuming köşküne gelmişti. Haojia, özel misafirlerini ağırladığı görüşme odasındaydı. İçeri girdiğinde pencerenin kenarındaki sandalyede oturuyordu. Yuming'i görünce Haojia ayağa kalkmıştı. Saygıyla eğilmişti. Malum olaydan beri Yuming'in karşısına çıkmamıştı çünkü utanmıştı. İspatlayamadığı bir suç karşısında Yuming'in karşısına nasıl çıkabilirdi? Ona ne diyecekti? Yuming çok çağırmıştı, bana yardım et demişti ama Haojia her seferinde kulaklarını tıkamıştı. Diğer yandan bu düşük olayını çokça araştırmıştı ama bir delil bulamamıştı. Amcası kenarda durmasını istemişti, İmparatoriçe'yi duyma demişti. Haojia amcasına uymak için duymamazlık yapmamıştı, işlenen suçu adalete teslim edemediği için utanmıştı. Yuming'in yüzüne bakmaktansa karşısına çıkmamak daha iyiydi.

Yuming sandalyeye oturmuştu. Hizmetkarlarından yasemin çayı ve çok sevdiği minik kurabiyelerden istemişti. Haojia'nın karşısında çekingen duruşu bir nebze Yuming'in hoşuna gitmişti. Onun neler yapabileceğini anlamış olmalıydı. Buna yormuştu. Diğer yandan bakışlarındaki üzüntü Yuming'in ona karşı yumuşama isteği oluşturuyordu. Hayır, yumuşamayacaktı. Onun sesini duymayan bu adama karşı en ufak yumuşaması ölen bebeğine ihanet olurdu.

Yuming elindeki fincana bakarken soğukça "Neden geldin?" dedi.

Haojia "Nasıl olduğunu merak ettim," dedi ve yutkundu. Yuming'in yüzüne bakıyordu. Genç kadının dudakları hafifçe kıvrılmıştı. Nasıl olduğunu merak etmiş, kulağa çok acımasızca geliyordu. Nasıl olabilirdi, nasıl olmasını umuyordu?

"Merak edeceğin bir şey yok, Haojia. Benden parçamı koparsalar bile ben buradayım. Her şeye ve herkese rağmen, köklerimi salmaya çalışıyorum."

"Yaşadığın olay, çok korkunçtu. İnan, yaşamanı istemezdim."

"Sen bu kış sağlıklı bir çocuğu kollarının arasına alırken bense karnıma sarılmış bir şekilde yerde kanlar içinde ağlıyordum. Kulağa korkunç geliyor, haklısın. En korkuncuysa adalet istediğinde kimsenin sana o adaleti vermemesiydi."

"Bu olayda adaleti sağlayamayacağın çok açık. Bunu sana söylemek istemezdim ama ortada hiçbir kanıt yok."

"Kanıt olmaz tabii. Amcan öyle bir şekilde saraya yayılmış ki, pisliğini rahatça kapatabiliyor. Fakat bu bana engel olmayacak. Ne sen durdurabileceksin ne de bir başkası. Tüm Qinleri benim yitip giden oğlum için harcayacağım."

"Herkesten intikam alamazsın, Yuming. Bu olayda gerçek suçlulardan intikam almalısın."

Yuming kafasını iki yana salladı. "Niyeymiş? Hepiniz aynısınız benim için. Hepiniz canisiniz, hepiniz aynısınız! Yüreğiniz o kadar kararmış ki, masum bir bebeği anne rahminde öldürebiliyorsunuz. Hepinizden nefret ediyorum, hepinizden."

"Suçlu ve suçsuzu ayırt etmelisin yoksa suçladığı insanlardan bir farkın kalmaz."

"İnan, umurumda değil. Senin de olmamalı, neden olsun ki? Alt tarafı önünüze engel olan birisinin bebeği öldürüldü."

"Ben masumlara bir şey olsun istemem. Özellikle söz konusu doğmamış bir bebekse."

Yuming dudaklarını bastırdı. Onun bu sözlerine inanacak değildi. Saraydaki konumu çok iyi bir şekilde kullansaydı o zaman inanırdı. "Yalancısın!" diye fısıldadı.

"Sırf zor zamanlarında yanında olamadım diye bana öfkelisin ama yapamadım."

"Çünkü ailen, tiksindiğin Qinler, benden daha önde geldi. Hayal kırıklığısın. Ben imparatoriçe olmadan önce Tiadang'ın adaleti için çabalayacağım diyordun ama yapmadın."

"Yapmadığımı nereden biliyorsun? Araştırdım, gizlice araştırdım ama hiçbir şey bulamadım. Kanıt yoksa suç da yoktur. Bunu biliyorken beni neden suçluyorsun?"

"Qin olduğun için suçluyorum. Onlar kadar suçlusun gözümde, senden de tiksiniyorum."

"Yalan olduğunu ikimiz de biliyoruz. Bana kızıyorsun çünkü senin yanında olamadım. Yardım istediğinde yanına gelemedim. Bunu saklamak zorunda değilsin, açıkça söyle."

"Sana gerçeği söyledim, Haojia. Ne sanıyorsun, ne istiyorsun? Beni görmek bile istememeliydin. Yanımda olmama kararı aldın, bunu sürdür."

"Bana olan kızgınlığın geçince çok geç olacakmış gibi hissediyorum, pişman olacaksın. O zaman ya ben sana kızgın olursam ne olacak?"

"Senden korkmuyorum, senin ailenden korkmadığım gibi. Pişman olmakmış, ben pişman olacağım adımlar atmam."

"Öfke, kalbindeki hisleri köreltir. Öfkeni hakkeden insanlara yönelt. Masumları acıtırsan onların çığlıkları seni lanetler."

"Karşıma geçip bana iyilikten, kötülükten bahsetme. Seni duyan, imparatorluğun en temiz adamı sanır."

Haojia ne diyeceğini bilemeyerek Yuming'e baktı. İlk defa onu bu kadar öfkeli ve kontrolden çıkmış görüyordu. Gözlerinde kan dökme isteğini de görmüştü. Ne yapsa durduramayacakmış hissi Haojia'nın kalbini sıkıyordu. Yuming'e engel olmazsa masum insanlar da zarar görecekti. Bunu hiç istemiyordu. Son bir kez şansını denemeye karar verdi. Sakince "Sana zarar verenlere karşılığını ver. Masumlara zarar verirsen savaştığın insanlardan bir farkın kalmayacak," dedi.

"Masumlarmış. İlk onlar başlattı. İlk onlar masumların kanını döktü. Ben yapacağım dediğim zaman mı suç oluyor?"

"Bu olaylar nedeniyle ikimiz savaşacağız, bunu görmüyorsun. Kendimi biliyorum. Sevdiğim insanlara dokunulursa nasıl bir adama dönüşeceğimi görebiliyorum. Bunun olmaması için çabalarken sen içimdeki bu yangına odun atarak ateşi büyütüyorsun."

"Seninle savaşmaktan korkmuyorum. Sana daha önce demiştim. Senin zayıflığın benim, benimse zayıflığım yok," dedi. Yuming hafifçe gülümseyip ona baktı. "Seninle savaşmak, beni hiç etkilemeyecek ama seni baya etkileyeceği belli. Sırf geçmişte çocukça heyecanlar yaşadık diye sana merhamet gösterecek değilim."

"Canımı acıtmak için çabalar bunlar oysa hiç acımıyor. Sözlerin beni etkilemiyor."

"İyi o zaman, yaptıklarımı izlersin. Zira öyle şeyler yapacağım ki, sen her zamanki gibi bir şey yapamayacaksın. Çok sevdiğin Qin'in cayır cayır yanışını izleyeceksin."

"Yuming, beni onlarla bir tutma!" dedi yalvarırcasına. Yuming'se başını dikleştirmişti.

"Sen de onlarla aynısın. Madem araştırdın, kanıt aradın bana gelseydin ama gelmedin. Çünkü amcan Fenhua'nın gözünden düşmek istemedin. En kıymetli sensin, bu neden bozulsun?"

"Yuming!" dedi.

Yuming bir şey diyecekken İmparator Tyikao sesi koridorda yükselmiş, sürgülü kapı açılmıştı. Kaiji kapıdaydı. Yuming onu görünce ayağa kalkmıştı, kocasının yanına gitmişti. Haojia ise başını saygıyla eğmişti. Kaiji, Haojia'yı görmeyi beklemiyordu. Gördüğü için de hoşnut olmamıştı. Onun Yuming'inin çevresinde nasıl dolanabilirdi? Hangi yüzle yapardı? Belki de Fenhua göndermişti. Kendisi sürekli olarak tehdit ettiği gibi Haojia'nın da bunu yapmasını istemişti. Olabilirdi. Söz konusu Qin ailesi olunca olmaz denilen her şey bir anda oluveriyordu.

Yuming, Kaiji'ye sığınırcasına yanaşmıştı. İmparator, karısının beline elini koymuştu. Son olay sonucu Yuming'in yıpranmış olduğunu görüyordu. Kolay değildi. Kaiji de mutsuzdu ama Yuming'in yanında belli etmemeye çabalıyordu. Onu sakin tutan şey Güneş Prensi'nin vakti gelmemiş olmasıydı. Yuming'in şamanı öyle demişti. Bu söz, onu güçlü tutmaya yetiyordu. O prens gelecekti, inanıyordu. Ama aklından hala eteğinde kan lekesi olan Yuming vardı. Tüm nazırların gözü önünde yaşanmasıysa durumu daha vahim kılmıştı. Korkunçtu. İçinde öfke de vardı. Hayalini kurduğu prens, bu kadar çabuk onun elinden alınmamalıydı. Keşke bu öfkeyi birine yöneltebilseydi ama yapamıyordu.

Kaiji "Komutan Haojia, burada ne işin var?" dedi. Ses tonundaki soğukluk, Haojia'yı etkilemese de Yuming'in gerilmesine neden olmuştu.

Haojia "İmparatoriçe ile konuşmam gerekti, majesteleri."

"Konu neydi?"

Yuming "Düşük olayında bulamadığı kanıtlar hakkında konuşmak için gelmiş."

"Bu konu kapanmadı mı? Hekimler bile söyledi, Ganlie. Bebek, doğal nedenlerden dolayı senden gitti. Herhangi bir insanın suçu yok."

"Hekimler bile satın alındı, sense buna inanmak istiyorsun," dedi. Haojia'nın önünde Kaiji'yle tartışmak istemiyordu Yuming ama kendini tutabilmekte güçlük çekmişti.

"Suçluyu ortaya çıkarmak neden istemeyeyim, bana söyler misin? Sadece sen değil, ben de evladımı kaybettim. Varisim gitti."

"Nedenini ikimiz değil, üçümüz de çok iyi biliyoruz," diye fısıldadı.

Haojia gerilmişken Kaiji sinirlenmemek adına kendisini kasmıştı. Bu adamın önünde Yuming onu küçük düşürmemeliydi. "Kederin bir türlü dağılmadı, ne söylediğini bilmiyorsun."

Yuming Kaiji'nin soğukluğunu hissetmişti. O an, hatasını anlayıp ona baktı. Kocasının gözlerinde ilk defa ona karşı bir öfke görmüştü. Ah, şu dilini tutabilseydi. Bir şey olmamış gibi Haojia'ya baktı. "Efendi Qin, gidin lütfen. Yeterince bu konu konuşuldu. Bir daha bu konu yüzünden gelmeyin. Her bu konu açıldığında yüreğim dağlanıyor."

Haojia saygıyla başını eğip "Nasıl isterseniz, majesteleri. İzninizle," dedi ve odadan çıktı.

Kaiji o çıktıktan sonra "Bir daha nerede, ne konuşacağına dikkat et. Acını anlıyorum ama bu sana dilinin bana karşı keskinleşeceği anlamına gelmiyor," dedi. Sesi sert çıkmıştı. Yuming gergince Kaiji'ye bakıyordu.

Yuming "Kendimi tutamadım, hepsi bu. Ağzımdan çıkıverdi."

"Dikkat edeceksin, Yuming. Seni anlıyorum, sana yardım etmeye çabalıyorum ama sen zorlaştırıyorsun. Sana dediğimi yap, böyle daha mutlu olacaksın."

"Sen de beni anla. Qin Fenhua'ya ve yanındaki diğer Qinlere bakınca evladımızın katillerine baktığım aklıma geliyor. Hepsini öldürmek istiyorum."

"Az önce odandan bir Qin çıktı."

Yuming buruk bir tebessümle ona baktı. Anlamıştı. Kaiji'nin asıl öfkesi, kıskançlığındandı. "O da evladımızın bir katili. İstese kanıt bulurdu ama bulmadı, başarmak istemedi."

"Haojia, bence o ailenin en masumu. Diğerleriyse bataklık pislikleri."

"Benim gözümde hepsi aynı. Hepsi de yok olmayı hakkediyor. Onlara hakkettiklerini vereceğim. Her şeylerini alacağım, yerle bir olacaklar. Kanda boğulacaklar, insan içine çıkamayacaklar, onurları kırılacaklar."

"Kendini tehlikeye atma, yeter. Bana verdiğin bir söz var, hatırla."

Yuming kollarını Kaiji'ye dolamıştı. Gülümseyerek "Sözüm aklımda. Sana Güneş Prensi vereceğim, göreceksin," dedi. Kaiji aşkla karısını öpmüştü. Yuming'se rahatlamıştı. Kaiji onun her daim yanında olmalıydı. Karşısında olursa tüm savaşlarını kaybedeceğini çok iyi biliyordu.

Haojia huzursuzdu. Yuming'i görmekle kötü mü yapmıştı, iyi mi yapmıştı bilemiyordu. Sözleri aklındaydı. Kendisinin ne yapacağını da bilemiyordu. Bu durumda yine kenarda izlemeli miydi yoksa Yuming'in karşısında mı olmalıydı? Adalet için çabalarken kendisini adaletsizliğin koktuğu olaylarda bulmayı beklemiyordu. Tanrı aşkına, keşke buradan çekip gidebilseydi. Yapamıyordu. Oğlu ve karısıyla gidip mutlu bir hayat yaşayabilirdi. Oysa kendine verdiği bir söz vardı. Yuming'in düşüşünü görecekti. Bu sözü tutmak adına kalacaktı. Peki karşısında durmalı mıydı, işte bunun yanıtını veremiyordu.

Huzursuzluğunu ve kaygılarını gideren tek şey, oğluna zaman ayırmak oluyordu. Minik oğlan, hayatının merkezi olmuştu. Karısıyla da arası kötü değildi. Nazik ve iyi huyluydu. Asla onu yargılamıyor, karışmıyordu. Şımarık değildi, Qin soyadıyla başkalarını ezmediği için Haojia minnettardı. Fakat bu sefer içindeki huzursuzluğu minik oğlu da dağıtamamıştı. Tombul yüzü doyasıya öpse bile aklında hala Yuming'in sözleri dolaşıyordu. Korkuyordu. Yuming'in rahat durmayacağını bilmek onu derinden korkutuyordu ama şu bir gerçekti. Durduk yere Yuming'e saldırırsa suçlu duruma düşerdi. Bunu yapmayacaktı. Çaresizce olanları izlemekten başka şansı yoktu.

Amcası Fenhua en sonunda çağrısına cevap vermiş, Haojia'nın evine gelmişti. İki gündür onu çağırıyordu. Fenhua'ysa kısa bir ziyaret amacıyla gelmişti. Odaya çay ikramı olduktan sonra Fenhua "Ne diyeceksen hemen de, Haojia. İşim var, sana zaman ayıramam," dedi.

Haojia "Amca, seni uyarmak için çağırdım. İmparatoriçe'ye karşı dikkatli ol, o senin düşük olayına karıştığını düşünüyor."

"Akıllı bir kadın, anlayacağını biliyordum ama ispatlayamaz," dedi. Çenesini kaşıyıp ukalaca güldü. "Fakat bize de bir şey yapamaz."

"Ailemizi tehlikeye attığını görmüyor musun? Yuming çıldırmış durumda ve hepimize zarar vermekle tehdit etti."

"Sen de o kadından korktun, öyle mi? Haojia, aklını çalıştır. Hangi aptal tüm Qin'e meydan okuyabilir? Kimin gücü yeter ki, onun yetsin?"

"Yuming aklına ne koyduysa yapar. Neyi istiyorsa alır. Bana onu tanımamı kullan diyordun ya, bak kullanıyorum. Lütfen, bir şekilde bu düşük olayından sıyrıl."

"Düşük olayından sıyrılmama gerek yok. İmparatoriçe bunu ispat edemez, korkak Tyikao ise bana dokunamaz. Sen rahat ol, bizim ailemize dokunamayacaklar."

"Hırsın yüzüne masumların kanı dökülecek, görmüyor musun? Yuming saldırmaya niyetli. Onu durduramadım."

"Benimle hareket et," dedi ciddiyetle. Haojia kafasını iki yana salladı.

"Hayır, bu da doğru gelmiyor. En iyisi ortada kalmak olacak. Yuming beni de tehdit etti ama bana dokunacağını düşünmüyorum."

"Shangie'den dilediğin bu ama sana da zarar vereceğini çok iyi biliyorsun. Zamanımız varken gel, güçlerimizi birleştirelim."

"Ben tarafsız kalacağım!"

"Tarafsızlığının bedelini ağır ödeyeceksin, Haojia."

"Ben yeterince sana yardım ediyorum. Yuming'i durdur yoksa hepimizi yakacak."

"Onu durduracak tek kişi, karşımda. Fakat sen farkında değilsin. Onu yenebilirsin, gel yen. Böylece ailemizi kurtar."

"Bu adil gelmiyor. Adalet bu olamaz."

"Adalet dediğin kılıç senin boynuna geldiğinde ne olacak? Kesmesine razı gelecek misin, bence hayır. Çünkü yaşamak adaletten bile değerlidir, oğlum."

"Böyle olmayacak. Adalet benim kılıcım, boynuma gelip beni kesmeyecek."

"Seni kesmez, tamam. Ya çok değer verdiklerine gelirse ne olacak?" dedi. Haojia huzursuz bir şekilde amcasına baktı, bir şey diyemedi. Haklı olduğunu çok iyi biliyordu. Fenhua bir şey demeden kalkıp gitmişti. Haojia'ysa kalakalmıştı.

Yuming bahçesinde bu sefer huzurluydu. Gülümseyerek etrafa bakıyordu. Bu sefer mutluydu. Mutluluğu ilk defa hissediyordu. Yanında Ana İmparatoriçe Hubin'in erkek kardeşi Nazır Junfeng vardı. Onunla günlerdir konuşuyordu. Kafa kafaya vermişlerdi, plan yapıyorlardı. Başarılı olacaklarına inancı sonsuzdu.

Junfeng "Majesteleri, sayenizde büyük bir pislik ortadan kalkacak."

Yuming "Başarılı olacağız, başka yolumuz yok. Hepsi yanacak, hepsi."

"İmparator bizimle olacak mı?"

Gülümseyerek "Olmak zorunda, başka çaresi var mı? O da bundan memnun kalacak," dedi.

"Tüm Qinler saklanacak fare deliği arıyacak. Aklınız sayesinde bu gerçekleşecek."

"Evet, böyle olacak. Beni kızdırmamalılardı. Acıyla kalbimi yaktılar. Şimdi bedel ödeme zamanı. Beni kalbi olan anlar."

"Siz büyük bir kadınsınız, sizi kimse anlayamaz."

"Belki bir gün bir kızım olursa anlar, ne dersiniz? Oğlumdan sonra bir kız olsun isterim. Tüm derdimi paylaşacağım bir kız."

"Belki ilk evladınız kız olur."

"Hayır, Nazır. İlk oğlum olacak. Bu kesin, anlıyor musunuz? İlk evladım oğlan olacak sonra ne olursa olsun."

"Majesteleri, bu sizin elinizde değil."

"Hayır, benim elimde," dedi hırsla. Junfeng korkuyla sıçramıştı. Yuming sakinleşip ona baktı. "Bu herkesin yapabileceği bir şey değil, Nazır. Anlamamanız normal. Ama ben özelim. İmparatorluğa prens verecek kişiyim."

Junfeng anlamaz bir ifadeyle bakarken Yuming derin bir nefes aldı. Onun ilk evladı, erkek olacaktı. Bir kızı kabul edemezdi. Kaiji'ye ve bu imparatorluğa verdiği söz, bir kız çocuktan daha önemliydi. Yaratıcıları da bunu biliyordu. Güneş Prensi vaat etmişti ve o prens Yuming sayesinde  gelecekti. Başka türlüsü olamazdı. Yuming buna izin vermeyecekti. Onun evladı Güneş Prens olacaktı, başka yolu yoktu.

Yuming-Haojia konuşması için düşünceniz nedir? Haojia doğru adımı mı attı?

Yuming'in planı sizce ne? Tüm Qinlerden intikam alma isteği doğru mu?

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top