Kafesteki İmparatoriçe❅
Herkese Merhaba! Bölümü okuyanlar en azından kendilerini belli etmek amacıyla oy verebilir mi? Ayrıca yorum görürsem çok mutlu olurum. Lütfen varlığınızı belli edin, gösterin!
●EĞER GÜNCELLEME BİLDİRİMİ GELMİYORSA BENİ TAKİP EDİN! BÖLÜM DUYURUSU YAPIYORUM!
Yayın Tarihi: 05.03.2023 (22:39)
Bölüm Şarkısı: Yim Jae Bum - Sorrow Song
❅
Tiadang İmparatorluğu - Hunzon
İmparatoriçe Jie, huzursuzdu. Günlerdir kocasındaki değişikliğin sebebini çözemediği gibi onun kendisine olan soğukluğu anlayamıyordu. Konuşmaya çalıştıkça onu kendisinden uzak tutuyordu, kısa cevaplarla geçiştiriyordu. Bu iyiye işaret değildi. Bir şeyler vardı. Çözmek zorunda olduğu bir şey. Çözemezse felaketle karşılaşacağını hissediyordu. Bu hissi kalbinden söküp atmak için çabalıyordu ama olmuyordu. Bu sefer her şey farklıydı, biliyordu. Sorun bildiği şeyi ispatlayamamasıydı.
İmparatoriçe Jie, ona verilen isimdi. O, Qin Caihong idi. Doğum adını, hükümdarlık adından daha çok seviyordu. Bir zamanlar özgür olduğunu anımsatıyordu. 10 yaşına kadar özgürdü. Doya doya koşmuş, doya doya ip atlamıştı. Çocukluğunu yaşamıştı işte. 10 yaşından sonrası onun için zincirlere boğulmak demekti. Ailesinin büyükleri onun imparatoriçe olabileceğini düşünmüş, imparatoriçelik eğitimine başlatmışlardı. Ne ona sormuşlardı, ne de annesine veya babasına. Ailesinin güçlü büyükleri uygun görmüştü ya, kim itiraz edebilirdi? Dudaklarını ısırdı. Keşke itiraz eden olsaydı. Böylece bugün altın kafesteki bülbül olmayacaktı.
Odasında döndü, en sonunda minderine oturmuştu. Elini göğsüne koymuştu. Bu sıkıntıdan kurtulabilmenin yolu olsaydı. Nedimesinin seslenmesiyle kapıya baktı, gel diye seslendi. İhtiyar nedimesi Nedime Khia gelmişti. Kırlaşan saçlarını toplamış, örgüsüne baş nedime olduğunu belli eden beyaz kurdeleyle bağlamıştı. Koyu yeşil elbisesi, dümdüzdü. Herhangi bir işlemesi yoktu. İmparatoriçe'yi çocukluğundan beri büyüten kadın, oydu. Caihong bu kadını öz annesi kadar çok seviyordu hatta daha fazla diyebilirdi. Asla yanından ayırmamak adına nedimesi yapmıştı. Saraya yerleşir yerleşmez ilk emri bu olmuştu.
Khia saygıyla eğilmişti. Nedime "İmparatoriçem, bu akşam için imparatorluk konağına bekleniyorsunuz," dedi.
"Dışarı çıkmıyor, öyle mi? Sonunda benimle vakit geçirmeye karar verdi," dedi. Heyecanla ellerini çırptı. Evet, bu hayattan memnun olmayabilirdi ama taşıdığı sorumlulukları yerine getirmek zorunda olduğunu biliyordu. Hanedanlık soyu onun rahminden yürümeliydi. "Belli ki, av köşküne gidip buluştuğu kızdan sıkıldı. Benimle olmaya karar verdi."
"Majesteleri, dilerim dediğiniz gibidir."
"Khia, biliyorsun. Ben bu makamı asla istemedim ama elimin tersiyle itecek değilim. Bu makamdaysam taşımak zorundayım."
Khia ne diyeceğini bilememişti. Yaşlı kadın, imparatoriçenin hep yanındaydı. Qin ailesinin onu bu şekilde yetiştirdiğini de biliyordu. Aile, her bireyine aile her şeyden önemlidir vurgusunu çok güzel öğretmişti. Sakince "Siz bu makam için hazırlandınız, bu gerçeği kimse bozamaz," dedi.
"İmparator da bunu bilmek zorunda. İlgisi başka kadınlara kayabilir, son hükümdarlarda bu cariyelik sistemi getirildi ama en büyük ilgiyi hep imparatoriçeye verdiler. Neden bunu görmüyor? Varlığımı yok sayıyor oluşu, beni yaralıyor."
"Emredin, İmparator'un şu an kimle buluştuğunu öğrenelim."
"Öğrenmeye gerek görmüyorum. Alt tarafı bir heves, gelip geçici. Onunla gönül eğlendireceği açıkken kendimi küçültemem, Khia."
"Aklıma başka bir çözüm önerisi gelmiyor."
"Dadı, çözüm bizim elimizde değil. İmparator beni yaraladığını görmeli. Benim onun düşmanı olmadığımı anlamalı."
"Ailenizin gücünü kıskanıyor. Oysa ailenizin gücünü görmeli, bundan faydalanmalı."
"Kendinden öncekiler boyun eğmişken o mu bozacak bu düzeni? Buna gülerim. Dediğinde haklısın, faydalanmaya bakmalı," dedi. Belki de ailesiyle Kaiji arasında köprü olabilirdi. Onları barıştırırdı ve kendisi sarayda daha mutlu yaşardı. "Her neyse hemen banyo hazırlansın. İmparator'a güzel gitmek istiyorum."
Khia büyük bir sadakatle başını eğip odadan çıktı. Caihong derin bir nefes aldı. Bunalıyordu. Bir yanda ailesine dair sorumlulukları onu sıkıştırıyordu diğer taraftan İmparator'un bu istekleri. Bir şekilde ortayı bulmalıydı. Bu zamana kadar hep ailesinden yana olmuştu, ondan istenen bu olduğu için. İmparator da bunu biliyordu. Kaiji de farkındaydı. Neden onu zorluyordu? Qin Ailesi, şu an bu devletin en güçlü ailesiydi. Hanedanlık ailesinden bile daha çok sözleri geçer olmuştu. Bu düzen böyle devam ederken Kaiji mi bozacaktı? Gülerdi buna. Kaiji'yi hep bir kaplana benzetirdi. Yavru bir kaplan. Ağzındaki dişlerin varlığını bilse karşısındaki parçalardı ama bilmiyordu. Bilmemesi daha iyiydi. Caihong şunu biliyordu ki, Kaiji gücünü öğrenirse karşısında kimse duramazdı.
İmparator'u için özenle hazırlandı Caihong. Çiçekli sularda yıkanmış, uzun siyah saçları uzun uzun taranmıştı. Çok güzel bir şekilde karşısına çıkmak istiyordu. Güzelliğiyle onu büyülesindi. Tozpembe ipek elbise seçmiş, siyah saçları toplanmıştı. Çiçek tokaları takılırken aynada kendine bakıyordu. Güzel olmuştu, kendini beğenmişti. Dudakları boya kağıdıyla renklendirildikten sonra hazırlanması bitmişti. Nedimesi Khia, elinde tütsü kasesiyle imparatoriçenin etrafında döndü. Kötü ruhların bu güzelliğe zarar vermemesi için yapıyorum demesi odadaki herkesi güldürmüştü. Nedimeler de biliyordu ki, Caihong duru bir güzelliğe sahipti. İmparator nasıl bu duru güzellikle vakit geçirmeyip dışarıda zamanını harcıyordu? Erkeklerin aptallığı işte.
İmparatorluk konağına yürürken kalbi hızla atıyordu. Günler sonra Kaiji'nin yüzünü görecekti. Sakince karşısına çıkmalıydı. Asil bir kadın olarak. Duygularını göstermemeliydi. Sürekli olarak aklında bunu tutuyordu. Ona öğretileni unutmamalıydı. Sakin kalmayı her yerde bilmek zorundaydı. 10 yaşından beri ona bu öğretilmişti. Duygularını tamamıyla gösterirse zayıflığını da ele vermiş olurdu. Bir yandan bunu saçma bulsa da kuralları değiştirecek gücü kendinde bulamadığı için itiraz etmiyordu Caihong. Kimse bu kuralları değiştiremezdi. Kimsenin gücü yetmezdi.
Konağa geldiğinde sarayın hadım askerleri onu İmparator'un yatak odasına almışlardı. Sürgü kapı yavaşça açılmış, Caihong içeri girmişti. Kaiji çoktan imparatorluk kıyafetlerinden sıyrılmış, beyaz iç kıyafetleriyleydi. Yere kurulan, gümüş tepside çeşitli yemekler olan sofrada oturmuş porselen bardaktan pirinç şarabını içiyordu. Caihong karşısında, ayakta duruyordu. Kaiji onu süzmüştü. Güzel bulmuştu. Fakat Yuming'i kadar çekici değildi. Yuming, ah güzel Yuming. Keşke şu an karşısında o olsaydı. Onun güzelliğine bakıp bakıp sarhoş olmayı ne çok isterdi! Bu isteği gerçekleşecekti, biliyordu. Hoş, Yuming'in dediği gibi. O, imparatordu ve mutlak güç onundu. Ne Caihong ne de Qin ona dur diyebilirdi. Bundan sonra buna izin vermeyecekti.
Otur demesiyle Caihong karşısına oturmuştu. Kaiji yemeğe başlamasıyla Caihong da başlamıştı. Yemek boyunca sessiz kalmaları ikisini geriyordu. Caihong, Kaiji'nini konuşmasını bekliyordu Kaiji'yse onun. Kaiji kafasında Yuming'le onu karşılaştırıyordu. Yuming burada olsa çoktan konuşmaya başlar, içinden geldiğini söyler dururdu. En çok bu hoşuna gidiyordu. Kasıntı değildi. Bu saraya geldiğinde de değişmeyeceğini biliyordu.
Pirinç kekini ısırdıktan sonra Kaiji "Neden bu kadar suskunsun?" dedi.
Caihong "Senin için uygun zamanı bekledim. Sen ne zaman konuşmamı istersen o zaman konuşurum, biliyorsun."
"3 yıldır evliyiz, benim yanımda hala rahat değilsin. Sana dikte edilen kuralları benden daha çok önemsiyorsun," dedi. Caihong ne diyeceğini bilememiş, başını eğmişti. "Kafesteki kuşlar bile senden daha çok eğlendirir."
"Benim nasıl bir eğitimden geçtiğimi biliyorsun. Her daim eşim olan sana karşı saygılı olmam söylendi."
"Samimi ol denilmedi," dedi alaycılıkla. Caihong ellerini sıkmıştı. Kaiji'nin alaycı sözlerine ne diyeceğini bilememişti.
"Bu düzen beni bu şekilde yaptı. Neden görmüyorsun?" dedi sessizce.
"Düzene meydan okuyabilirdin. Çocukluktan bu yana imparatoriçe olmak için eğitildin ve oldun. Doğrularını gördüğün gibi yanlışlarını da gördün. Bu yanlışları düzeltebilmek, senin elindeyken sen boyun eğmeyi seçtin. Sonra düzeni suçluyorsun. Kolaya kaçıyorsun."
"Sen düzene meydan okuyabiliyor musun? Hayır! Senin de benden farkın yokmuş, Kaiji."
"Benim düzene meydan okuyup okumadığımı nereden bilebilirsin ki?"
"Son divanlarda Qin önerilerine hayır diyor olman, meydan okuma olmaz."
Gülerek "Safsın, Cai," dedi. Keyifle şarabını yudumlamıştı. Ona planlarını demeyecekti. Hemen Qin'e yetiştirirdi.
"İmparator olarak yerini bilmelisin. Yoksa canın çok yanar. Bunu görmek istemem. Her şeye rağmen biz karı kocayız."
"Karı kocayız, öyle mi? Bu sözü kolaylıkla söyleyebiliyor olmana şaşırıyorum. Sana olan ilgisizliğime rağmen nasıl beni kocan olarak görüyorsun? Bir kadın olsaydım, buna alınırdım."
Caihong yutkunmuştu. Alınmak mı dedi içinden, çok hafif kalırdı. Fakat demeyecekti. Ona öğretilenlere bir kez daha sarılacaktı. Gülümseyerek "Shangie der ki, karı kocalar birbirilerinden şikayet etmemeli," dedi. Kaiji gözlerini devirmişti.
"Seni duyan, kutsal bir rahibe sanır. Kadınsın, Caihong. Bunu ben mi hatırlatacağım?"
"İmparatoriçe olarak sana dair şikayetlerimi her daim kendimde tutmalı, senin kusurlarını örtmeliyim. Sense kusurlarına rağmen beni önemsemelisin. Senin bana olan tavırlarını kusur olarak görüyorum, şikayet etmeyerek bunu örtüyorum. Sense bu akşam beni buraya çağırarak beni önemsediğini gösteriyorsun," dedi. Caihong sakinleşebilmek adına pirinç şarabını yudumlamıştı. Kaiji onu dikkatle izliyordu. Caihong onun utanmasını istedi fakat olmayacağını çok iyi biliyordu. Eh, o zaman isteğini dile getirirdi. "Daha fazla önemsiyorsan bu gece rahmime tohumlarını bırakırsın."
"3 senedir yapamadığını, bu gece yapılabileceğini umuyorsan ahmağın tekisindir."
Gözleri iri iri olmuş bir şekilde "Kaiji," dedi. Ne diyeceğini bilememişti. Evet, birçok ilaç kullanmıştı ama bir türlü o evladı kocasına veremiyordu.
"İsmimi ezberleme, Caihong. Gerçeği duy. Beni suçlayacaksan da sana şunu demeliyim. Benim piç bir kızım oldu ama seninle evlendiğim sene 1 yaşında vebadan dolayı öldü. Sorunun bende olmadığı açık."
Caihong'un dudakları titrerken ne diyeceğini bilemiyordu. Elini karnına götürmüştü. Piç kızını biliyordu. O çocuğa vebayı bulaştıranın amcası olduğunu da. Belki o masumum kanı üzerine lanet olmuştu. Amcası ileride onun çocuklarına sorun yaratmaması adına ölmesini istemişti. Shangie adına! Şu an kelimeler onun için tükenmiş gibiydi. Ağlamak istiyordu ama hayır, İmparator'un karşısında ağlayarak basit bir kadın konumuna düşemezdi. Ne zordu imparatoriçe olmak! İstediği tepkileri veremiyordu, istediğini diyemiyordu.
Kaiji, Caihong'u süzdü. Genç kadının şaşkınlığına acımıştı ama demesi gerektiğini biliyordu. Demezse bu akşam onu neden çağırdığını açıklayamazdı. Derin bir nefes alıp dudaklarını bastırdı. Şimdi sıra yapılması gerekene gelmişti. "Caihong, sen nazik ve güzel bir kadınsın. Nişan dönemimizde ve evliliğimizin ilk yılında senden hoşlanmıştım. Fakat zamanla ne kadar farklı olduğumuzu gördüm. Sen ailenin amaçlarına hizmet ederken ben kendi aileme, imparatorluğuma hizmet ediyorum. Benden öncekiler gibi Qin kuklası olma niyetinde olmadığımı son zamanlarda anladım. Üstelik benim bir varis vermem şart. Bir harem cariyesinden olmasındansa bir imparatoriçeden oğlumun olmasını istiyorum. Senin bana bu oğlu veremeyeceğini görmeliyiz. Bu nedenle senden boşanacağım ve sen imparatoriçelik makamını boşaltacaksın."
Bu sözlerle Caihong irkilmişti. Bu sözler nasıl sözlerdi? Kaiji'nin sözleri olamazdı, hayır. "Bu sözler sana ait değil. O fahişenin sözleriyle bana konuşuyorsun. Onun öğretmesiyle karşıma çıkıyorsun. O sana imparatoriçelik makamını istedi, sense vereceğini söyledin," dedi. Sonra başını iki yana salladı. Artık ona öğretilenler, kurallar umurunda değildi. Bağırmak, hesap sormak hakkıydı. "O haspaya güç gösterisi yapacaksın diye beni harcayacaksın!" diye bağırdı.
"Kocanı hiç tanımamışsın, Cai. Benim birilerine kendimi kanıtlamama gerek yok. Ha, şu var. Onun sayesinde kendimi gördüm. Ben imparatorum, bu devlette Qin benden üstün olamaz. Sen ve ailen benim emir kulumken nasıl imparatorlukta sözünüz geçsin arıyorsunuz?"
"İmparatorluğu ayakta tuttuk, nankörlük yapma."
"Gücün kölesi olduğunuzu öğren, Caihong. Beni ailenle tehdit etmeye kalkarsan karşılığını alırsın. Artık eski İmparator Tyikao yok. Ben bu ülkenin efendisi olacağım. Buna yönelik ilk adımımsa boşanmamız olacak."
"Benden boşanamayacaksın, buna rızam yok."
"Anlıyorum, şoktasın. Düşünmen için sana süre veriyorum. Düşün, taşın ve bu isteğime uy. Uymazsan olacaklardan ben sorumlu olmam."
"Sen ne yapabilirsin ki?"
Kaiji'nin karanlık bakışı o an Caihong'u ürkütmüştü. "Bekle ve gör," dedi.
"Bence asıl sen düşün. O kadının sözleriyle hareket etme. Anlık bir hevesin kurbanı olma."
"Caihong, beni yorma. Konuşmamız bitti, kendi köşküne geri dön. Senin yüzünden bugün sevgilimi göremedim. Beni daha fazla kızdırma, imparatoriçem."
Caihong ayağa kalkmıştı. Öğrendiği kuralları yerine getirmek adına saygıyla eğildi. Ağlamak istemiyordu, hayır olmazdı. Ağlamak bile yasakken neden gözleri onu zorluyordu? Odadan çıkmıştı. Donuk bir ifadeyle onu bekleyen nedimelere, askerlere baktı. Şimdi bunun dedikodusunu yaparlardı. İmparatoriçe, İmparatorluk Konutu'ndan veya Köşkü'nden erken ayrıldı, sebebi nedir derlerdi. Onda kusur bulurlardı büyük ihtimalle. Son zamanlarda İmparator'un dışarıdaki sevgilisiyle buluşmasında bulmaları gibi. Kadınlık yapamamış, İmparator'u elinde tutamamış diye gülen saraylıları biliyordu. Bu akşamda da rezil olan Caihong olacaktı. Kendisini acınası hissediyordu.
Kendi köşküne yürümüştü. Baş nedimesi pelerin ister misiniz dese de hayır demişti. Bu hava güzeldi. Rüzgarı hissetmek, her şeye rağmen ona canlı olduğunu hatırlatıyordu. Bu akşamki konuşmanın gerçek olduğunu da. İçi acıyordu. Tüm kurallara uymuştu, tüm kaideleri yerine getirmişti. Ailesinin isteklerine uymuştu, Kaiji'yi mutlu etmeye çabalamıştı. Fakat eline geçen neydi? Bir orospunun onun makamına göz dikmesiyle kenara itilmesi. O orospu ondan daha mı güzeldi? Hayır, kesinlikle hayır. Peki buna nasıl dur diyecekti? Onu öldüremezdi, şimdiden Kaiji gizli korumalarını o kızın çevresine sarmıştı. O zaman ne yapacaktı? Bilemiyordu, bilmek istemiyordu. Tek bildiği canı acıyordu. Kenara itilecek olmanın verdiği ezikliği hissediyordu.
Caihong kendi köşküne kapanmıştı. Yatak odasından çıkmıyordu, nedimeleri hanımları adına endişeliydi. Sürekli olarak yattığı yerden tavana bakıp bakıp düşünüyordu. Ne yapacağını bilemiyordu. Ailesiyle de görüşmek istemiyordu. Ne diyecekti onlara? Onlar bile içten içe onu suçlarken Kaiji benden boşanmak istiyor dese iyice onu hor görürlerdi. Bu yalnızlıktan bunalıyordu. Genç kadının içini kemiriyordu. Ona destek çıkacak birisini istiyordu. Yanında olacak birisi.
Kuzeni Haajia'nın geldiğini nedimesinden öğrenmişti. Onu görmek istemesine Caihong şaşırmıştı. Gelsin demişti. O, en sevdiği kuzeniydi. Kendi kardeşlerinden bile daha çok kardeşi olarak görürdü. Beraber büyümüşlerdi. Haojia onun en zor anlarında hep yanında olmuştu, onu bu imparatoriçelik eğitiminde bile desteklemişti. Şimdi onun karşısına soluk bir şekilde çıkmamak adına kendisini toparlamıştı. En kıymetli tokalarıyla, en gösterişli kıyafetleriyle. Yine de başarılı olamamıştı. Haojia onu gördüğünde solmuş bir çiçeğe benzetmişti. İster istemez üzülmüştü. Gülünce baharlar getiren Caihong nasıl bu kadar solgun ve mutsuz durabilirdi? Günlerdir köşkünden dışarı çıkmadığını biliyordu. Nedenini de tahmin etmişti. İçini kemiren bu durumda kuzenini görmek istemişti.
Caihong kuzenine gülümseyerek "Haojia, seni görmek çok iyi oldu," dedi.
Haojia "İmparatoriçem, siz nasılsınız? Duyduğuma göre konutunuzdan dışarı çıkmıyormuşsunuz. Babam sizin aileden de kimseyi görmek istemediğinizi söyledi."
"Onlar da ailemizden uzak duran seni mi bana gönderdiler? Çok akıllıca bir taktik."
"Biliyorsunuz, ben ailemizden uzak durmayı seçiyorum. Yaptıkları bana uymuyor. Şu an burada olduğumu bilselerdi, eminim bana bir mektup sıkıştırırlardı size ulaşması için."
Caihong gülmüştü. "Bundan asla kuşku duymuyorum. Söyle bana, neden geldin?"
Haojia nasıl diyeceğini bilemiyordu. Yumuşak bir şekilde yaklaşmayı doğru buluyordu. Karşısındaki genç kadın için bunu yapmalıydı. "Aslına bakarsınız ben buraya size bir iyilik yapmak için geldim. İmparator'un sevgilisiyle sizi buluşturabilirim," dedi. Bunu demesiyle Caihong'un kaşı kalkmıştı.
"Nasıl? Sen bunu nasıl biliyorsun?"
"Nasıl bildiğimi boş verin. Sadece onunla görüşmenizi sağlayabilirim. Onunla konuşursanız belki de evliliğinizi kurtarmanızın şansı olabilir," dedi. Haojia biraz daha oturduğu yerden kuzenine yaklaştı. Yuming'i incitmeden bu yoldan döndürebilmenin yolunu bu şekilde bulmuştu. Ayrıca kuzenini de kurtarmış olacaktı. "Bu evliliği kaybetmek, sizin adınıza büyük bir kayıp olacak. Belki o kızla görüşmeniz bir şeyleri değiştirir."
"Benden korkmasını istiyorsun. Korkarsa fikri değişir sanıyorsun. Aslında ona gerçek Kaiji'yi anlatmak, daha doğru olur."
"Evet, ekselansları!" dedi heyecanla.
"Kaiji'nin tüm kırıcı sözlerine rağmen ben bu evliliği sürdürmek zorundayım. Ailemiz için yapmalıyım. Qin ailesi bu gücü kaybetmemeli. Her yolu denememse şart. O kızı öldüremem, Kaiji mutlaka önlem almıştır ama sözlerim zehir olabilir."
"Bu makama sen yakışıyorsun, Cai. Senin dışında başka birisi gelmemeli. Tüm yıllarını buna harcamışken kenara atılamazsın."
"Haklısın. Fakat benim anlamadığım sen nasıl bu kızı biliyorsun ve görüşebileceğimize eminsin?"
Haojia başını eğmişti. Ona gerçeği derse Yuming'e ihanet ederdi. O, bu aşka ihanet etmeyecekti. "Bunu bilmeyin, daha iyi."
"Yoksa bir gönül meselesi mi, kuzen?" dedi. Haojia'dan yanıt gelmemişti. Sadece başını iki yana sallamıştı. Oysa Caihong anlayacağını anlamıştı. Bir gönül meselesiydi. Can acıtan ve gururu ayaklar altına alan.
"Hayır. Sadece sizin iyiliğiniz adına karanlığa karıştım. Sizi korumak istiyorum, hepsi bu."
"Ben anlayacağımı anladım, Haojia. Teşekkür ederim," dedi.
Yuming'le buluşmak, Caihong'un beklemediği kadar hızlı olmuştu. Haojia sözünü tutmuştu, onunla buluşturmuştu. Şehrin dışındaki ormandaki küçük bir kulübede buluşacaklardı. Caihong tedbir kıyafetlerini giymişti. Asil bir hanım olarak bekliyordu. O, kulübenin içinde beklerken Haojia dışarıda saklanıyordu. Ahşap kapı açıldığında Caihong arkasını dönmüştü. Karşısındaki kızı görmüştü. Ondan gençti. Siyah saçları tek örgüyle örülmüştü. Soluk pembe elbisesiyle basit bir Jesom kızıydı. Şaka gibi! Kaiji onu bir Jesom Kızı için mi terk ediyordu? Delirmiş olmalıydı. Güzel miydi, kendince vardı bir şeyleri. Yine de kendisinden üstün görememişti onu. Alelade geliyordu.
Yuming'se karşısındakini görünce şaşırmıştı. Haojia'nın acil evimizde buluşmamız lazım dediğinde ilk başta gitmek istememişti ama dayanamamıştı. Dayanamamış, gelmişti. Aptalca bir hataydı. Üstelik karşısındakini de tanımıştı. İmparatoriçe Jie'ydi. Saraya katıldığı bir törende onu görmüştü. Uzaktan gördüğünde imrendiği kadın şimdi karşısındaydı. Kapıyı çarpıp gitse ne olurdu? Saygısızlık! Kalıp yüzleşmekse cesaret olurdu. Yuming cesur olmayı seçmişti.
Caihong "Benden ne fazlan var, merak etmiştim. Fazla yokmuş aksine eksiğin varmış," dedi. Sözlerindeki küçümseme Yuming'in eteğini sıkmasına neden olmuştu.
Yuming "Ben buraya..." dedi ve Caihong elini kaldırmıştı.
"Kuzenimin de, kocamın da kalplerini çalmışsın. Zavallı Haojia, hala sana inanıyor. Kocamsa sana büyülenmiş halde. Sende ne görüyorlarsa artık."
"Kimden bahsettiğinizi anlamıyorum. Haojia kim? Ben bir tek İmparator'u biliyorum. Müstakbel kocamı, majesteleri," dedi. Acımasızca bunu demesi Caihong'u sarsa da belli etmedi.
"Haojia'yı tanıyorsun. Buraya seni vazgeçirmem için getirdi. Bana da mantıklı geldiği için buradayım. Bu saçmalıktan vazgeç. Kendinden büyük işlere kalkışma."
"Vazgeç demek için çok geç, ben istediğimi alacağım. Bunu bildiğiniz halde bana dur demeyin."
"Kaiji senden de sıkılacak. Ona istediği şeyi vermeyince kenara atacak. Ona imparator olmayı öğretmekle nasıl tehlikeli bir şeye kalkıştığını bilmiyorsun. O güçle seni yakacağından bihabersin."
Yuming başını dikleştirdi. "Benim bu ülkeye yaptığım en iyi şey, İmparator'a gücünü öğretmek. Qin hükümranlığı bitmeli. Sizler yüzüne binlerce Jesom kökenliler dışlanıyor. Ying olmadığı için saraya alınamadı benim abim. Eğer imparator gücünü kullanırsa bu çürümüşlük bozulur."
"Qin'in gücü yüzüne mi olduğunu sanıyorsun? İmparatorlar da buna göz yumdu."
"Bence bu ülkenin başına gelmiş en tehlikeli şey, sizsiniz. İmparatorluğun ilk dönemlerinde barış içinde yaşıyorduk. Sizin gizlice iktidarı ele almanız bozdu."
Caihong dudaklarını kıvırıp onu süzdü. Ne dese boştu. "Zavallı şey. Keşke bir Ying olsaydın, o zaman bu oyunlara kalkışmazdın. Seni son kez uyarıyorum. Açık açık diyorum. Bu oyundan vazgeç. İmparator'una bir oğul veremedin mi, benden daha beter olursun."
"Ben ona bir oğul vereceğim. Güneş Prens diyecekler oğluma. O zamanları gör isterim, İmparatoriçe Jie."
"Nasıl biliyorsun ki?" dedi alaycılıkla.
"Ben biliyorum. Benim rahmimden bir oğul gelecek. İmparator'um beni kenara atmayacak, beni çok sevecek. Her daim sevecek."
"Umarım idam edilişini izlerim, Jesom Kızı. Ben elimden geleni yaptım sonuçta."
"Nasihatiniz bittiyse ben gidiyorum. Haojia'ya iletin, bir daha bana yazmasın! Uzaktan görüp beni beğendi diye kendisini sevgilim sanıyor. Dostça yaklaşmak isterken yanlış anlaşılmalara yol açacak," dedi. İmparatoriçe'ye saygıyla eğildikten sonra odadan çıktı.
Kalbi hızla atıyordu. Sağa sola baktı, birini göremedi. Ormanlık yolda yürümeye başladı. Umarım son yalanına imparatoriçe inanırdı. Haojia'yla aralarında bir şey olduğuna inanırsa onun için kötü şeylerin habercisi olabilirdi. Aptal Haojia! Neden bunu yapmıştı? Sırf ona geri dönsün diye neden Yuming'in başına belalar açıyordu?
Caihong hafifçe gülümsedi. Haojia ve Yuming denilen o kızı karşı karşıya getirmek, özellikle kocasının karşısında bunu yapmak iyi olabilirdi. O zaman ne olurdu? Bunu görmek isterdi. Kaiji bu kızın onu kandırdığını öğrendiği anda öldürürdü. İşte evliliğini kurtarmanın yolunu bulmuştu. O, İmparatoriçe Jie'ydi. Kimse ondan bu makamı alamayacaktı. Bu makam için eğitildiyse ölene kadar bu makamın sahibi olacaktı.
❅
❅Caihong'un yerinde olsaydınız bu evlilik ve makam için mücadele eder miydiniz? Düşüncesi doğru mu?
❅Kaiji, Yuming-Haojia ilişkisini öğrense nasıl bir tepki verir? Yuming Caihong'un planından sıyrılmayı başarır mı?
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top