Fırtınaya Yaklaşırken ❅

Herkese Merhaba! Bölümü okuyanlar en azından kendilerini belli etmek amacıyla oy verebilir mi? Ayrıca yorum görürsem çok mutlu olurum. Lütfen varlığınızı belli edin, gösterin!

●EĞER GÜNCELLEME BİLDİRİMİ GELMİYORSA BENİ TAKİP EDİN! BÖLÜM DUYURUSU YAPIYORUM!

Yorumlarınızla kendinizi belli ederseniz çok  mutlu olurum! 🤍

Çok az kaldı ehehe.

Yayın Tarihi: 23.04.2023 (23:37)

Bölüm Şarkısı: The Weeknd (ft. Lana Del Rey) - Prisoner

Yağan yağmuru izliyordu Yuming. Bugün beklediği karar verilmişti. Fenhua, Caihong, Mingze ve birkaç ismin idamına, Qin mallarına el konulacaktı. Birçoğu bulunduğu makamdan azledilmişti, kalanlarsa zamanla bıraktırılacaktı. Eskisi kadar güçlü olamazlardı, Yuming izin vermezdi zaten. Sarayda büyük bir kutlama havası hakimdi. Yıllardır süren Qin baskısı sona ermişti. Artık eski güçlü Ziu günleri gelecekti, herkes buna inanıyordu. İnsanlar bu işin arkasındaki kişinin Yuming olduğunu bildiği için genç imparatoriçeye hayran oldukları kadar saygı da duyuyorlardı. Kaiji bile minnettarlığını çeşitli hediyelerle göstermişti. İnsanlar içinde onu övgülere boğmuştu. Işık Getiren'den sonra lakabı Kurtaran'dı. Bu saraya girdiğinden beri ne çok ismi olmuştu. Fakat kesin olan, hiçbir ismin veya lakabın Yuming'i anlatamayacağıydı.

Avucunu açtı, kırılmış olan yeşim yüzüğe baktı. Şamanın verdiği yüzük, bugün karar açıklanırken parmağında kırılmıştı. Tekrardan korkularla haşir neşir olduğu için takıyordu, yüzüğün varlığı onu rahatlatıyordu. Kırılmış olması onu bir parça korkutmuştu. Şamanın sözleri aklına gelmişti. Kırılmasının bir işareti vardı. Karar açıklanırken Haojia'yla bakıştığı sırada kırılmıştı. Uğursuzluk olamazdı, hayır. Bunca şeyi yapmasının nedeni uğursuzluğu çekmek değildi. Gerçi insan kendi şansını kendisi yaratırdı, yaratıcılar ona sunmazdı. Yuming de hep böyle olmuştu. Kırılan yeşim yüzüğü ona felaket değil, müjde vermeliydi. Yeterince bu sarayda acı çekmişti. Daha fazlasını istemiyordu.

Şamanın geldiğini ona küçük nedimelerinden birisi demişti. Yuming hızla köşkündeki oturma odasına gitmişti. Baş nedimesine rahatsız edilmek istemediğini belirtip odaya girmişti. Şaman onu yerdeki mindere oturmuş bir halde bekliyordu. Yuming'se divanına geçmişti. Şaman bordo pelerinini çıkarmıştı. Dikkatle İmparatoriçe'ye bakarken hayran kalmıştı. En son gördüğü kızla şu anki İmparatoriçe arasındaki fark büyüktü. Kırılgan değildi, sertleşiyordu. Bir çelik kadar keskin olacaktı. Şaman buna ikna olmuştu.

Yuming kırılan yeşim yüzüğünü şamanın önüne fırlattı. Sakince "Bunun bir anlamı var, daha önce söylemiştin. Şimdi söyle, ne olacak?" dedi.

Şaman kırılmış yüzüğü almıştı. Yüzüğü alır almaz, yüzüğü kıran gücün büyük bir öfke olduğunu hissetmişti. Yüzük sanki ona fısıldıyordu, bir hayal kırıklığı ve aşkın acısıyla kırıldım diye. Yuming'e ait değildi, hayır. Yuming'in neden olduğu bir durumdan kaynaklıydı. Şaman derin bir nefes aldı, kırılan yüzüğü ellerinin arasına aldı. Paramparça ettikten sonra Yuming'den istediği beyaz bir mendille kırılan parçaları koymuştu. Beyaz mendile bakarak "Ekselansları bu yüzüğün kırılmasının anlamı sadece sizi değil, hayatınızda olan herkesi etkileyecek. Bir fırtınanın başlangıcına işaret," dedi.

"Fırtına mı?"

"Bir rüzgar oluşturacaksınız karşılığında fırtına göreceksiniz. Beklemediğiniz bir anda, kaybolmasını istediğiniz parçanız size geri dönecek."

"Ben bu zamana kadar ne istediysem oldu, Şaman," dedi. Kaşları hafifçe çatılmıştı. Şu an kaybolmasını istediği parçası, Haojia'ydı. Bu tanıma o uyuyordu. Hayatından çıkıp gitmesi için uğraşacaktı. Geri dönmesi güçtü. Yuming buna izin verecek değildi. "Senin dediğin şey gerçekleşemez."

"Şu an kendinizi zirvede görüyorsunuz, haklısınız ama tek bir hatasınız sizi sarsacak. Büyük bir sınavdan geçeceksiniz. Tüm imparatorluğun kaderini değiştirecek güç, sizde."

"Bunun olması mümkün değil. Şu an beni ne sınayabilir? Ne beni sarsabilir? Bak, düşmanlarımın hepsini dize getirdim. Ölümleri gerçekleşecek. Bence bu dediğinin gerçekleşmesi imkansız."

"Korkularınızın fısıltısını bastırmak adına böyle konuşuyorsunuz. Bense gerçekleri dile getirmekle yükümlüyüm. Yüzüğün kırılmasını sağlayan gücü de gördüm. Büyük bir hayal kırıklığı ve öfke yüzüğü kırmış. O gücün taşıyan kalple bağınız kopmuş gibi görünse de kopamayacak. Sizden hesap sormak isteyecek."

"Başaracak mı?"

Şaman iki ellerini yana açtı. "Bunu bilemiyorum. Zor yollardan geçmeyi isteyen sizsiniz, kırılmış bir kalbi düşünmeyin."

"Her yerde karşıma çıkmasa olmazdı sanki," diye homurdandı. Haojia'yı neden kader karşısına çıkarıp duruyordu? Bitmişti işte. Onunla olan bağını söküp atmıştı. Çok istediği güce ulaşabilme adına aşkını harcamıştı Yuming.

"Ekselansları, kendinizi her şeye hazırlayın. En yukarıya çıkan en aşağıyı görebilir. En aşağıyı görense en yukarıyı. Siz en yukarıya ulaştınız ama bundan sonrasında ne olacağınız, meçhul. Fırtına sizi alıp götürebilir."

"Şaman, beni hiç tanımamışsın. Kimse beni olduğum yerden alıp götüremez. Ben zirveye ulaşmak adına nasıl yollardan yürüdüm, haberin var mı? Kimse beni indiremez. Kök salıyorum, ulu bir çınar olmak istiyorum. Gelecekte beni andıklarında bu ülkenin annesiydi demelerini istiyorum. Bunun olması için her şeyi yapacağım."

"Yüreğinizdeki ateş öyle büyük ki, tüm imparatorluğu yakacak. Korkmuyor musunuz?"

Yuming gülmüştü. Korkmak mı? Korkmak, Yuming'in sözlüğünde yoktu. "Korkmuyorum, ben kaderime yürüyorum. Ne olursa olsun, ben hayallerime ulaşacağım. Hiçbir güç buna engel olamayacak."

"Sizin ateşinizi taşıyan bir kıvılcım bile sizi durduramaz mı?"

"Benim gibi kimse olamayacağı için, durdurulamam. İmparatorluğu ise koruyacağıma dair kuşkun olmasın. Ben devletime asla zarar vermek istemem."

"Hırsınız yüzünden..." dedi ve Yuming susması için elini havaya kaldırmıştı.

"Hırsım, bu ülkedeki insanları yaşamda tutacak. Tehlikelerden uzak tutacak. Bana bu ülkeye zarar vereceksiniz deme, inanmam."

"Yüzüğün kırılmasından dolayı bir fırtınaya sürükleneceksiniz ve bu ülkeyi kaosa sürükleyecek. Bundan dolayı uyarıyorum."

"Sana böyle bir şeyin olmayacağını söylüyorum. Evet, uyardın ve ben uyarılarına göre planlarımı yapacağım. Benim bir kelimem, o fırtınaya engel olacaktır. Hiç endişelenme."

"Ben görevimi yerine getirdiğime inanıyorum."

"Sen benim şahsi çalışanımsın, unutma. Ne zaman bir şey olsa, seni bulacağım. Yine ben ve kocam için ilaçlar, tılsımlı kağıtlar hazırlamaya devam et. Bir prensim olmalı."

"Olacağını demiştim, hatırlıyorsunuz."

"Evet, dedin ama bu değişemez mi? Bak, Qin Fenhua bebeğimi öldürdü. Ya öldürdüğü bebeği gördüysen ne olacak?"

Şaman gülmüştü. "Olacak, inanın. Siz o prensi bu saraya getireceksiniz. Bu ülkeye bir güneş, bir ay vereceksiniz. Ay saklanacak yeniden doğmak için, Güneş ışıldayacak hükmünü sürmek için."

"Birden fazla prens olması ne kadar iyi olur, bilemiyorum. Her neyse ilk evladım erkek olsun, başka bir şey istemem. Bir kız çocuk için bu güç yarışına girmedim. İkinci çocuğum kız olabilir."

Şaman ne diyeceğini bilememişti. Onu uyarmıştı, uyarsa bile anlamak istediğini görüyordu. Çünkü hırsları kaderinden daha baskındı. Bir an için Yuming'in bu durumu ona acınası gelmişti. Asla gerçek mutluluğu bulamayacaktı. "Kalbindekileri yaratıcılar görüyor, buna kuşku duyma. Sana istediklerini her daim verdiler. Fakat sınırı aşarsan verdikleri her şeyi almak, onlar için zor olmaz."

"Sınırımı çok iyi biliyorum, Şaman. Fakat ben yaşamalıyım. Yaşamanın tek yolu, bir oğlumun olması. Kaiji beni seviyor ama ona oğlan vermemi daha çok seviyor. Bir oğlum olamazsa benden kurtulmak onun için asla zor olmaz."

"Kendi canavarınızı kendiniz yarattınız."

"O canavarı eğittiğime inanıyorum. Oğlum olunca tamamen evcilleşecek. Benden daha kıymetlisi olmayacak."

"İnsanın kendi canavarıyla yaşaması zordur. Canavarıyla yaşayan canavarına benzemeye mahkumdur. Bunu aklınızdan çıkarmayın."

Yuming duraksamıştı. Sahiden Kaiji'ye benzeyebilir mi? Buna imkan vermiyordu. "Benim için geçerli olamaz bu. O, bir prens olmanın verdiği şımarıkla yetişmiş. Her isteğinin olması gerektiğine bundan dolayı inanıyor. Ben onun gibi olamam."

"Belli olmaz, ekselansları."

"Bazen olmak istiyorum. Sorunlarımdan daha az korkardım. Tamamen güç bende der, her şeyin çözüleceğine inanırdım. Onun yerinde olsaydım keşke. Korkularla dans etmezdim," dedi. Derin bir nefes aldı. Kaiji bir canavarsa Yuming onun terbiyecisiydi. Böyle olmaktan başka bir şansı yoktu. "Şaman, hadi git artık. Sarayda çok görülürsen benim için sorun yaratırsın. Kaiji'nin ne yapacağı belli olmuyor. Ona bir oğlan vaadi verdiğin için seni sevdi başka türlü canını almaktan çekinmez."

Şaman kırık yüzüğün olduğu mendili almıştı. Sonra ayağa kalktı, saygıyla eğildi. "Ne zaman isterseniz bana ulaşın. Hizmetinizde olmaktan memnunum," dedi.

Odadan çıkıp gitmişti. Pelerininin başlığını başına geçirmişti. Sarayda tanınmak riskliydi. Elinden geldiğince İmparatoriçe'yi uyardığına inanıyordu. Fakat daha fazlası olacaktı, bunu hissediyordu. Yıkım mı gelecekti yoksa yükseliş mi? Bunu çözemiyordu. Anlayabilmiş değildi. Karışık hislerle boğuşmak onu yoruyordu. Kesin olan şey, Tiadang'ın bir kaos fırtınasına sürüklenecek olduğuydu. Acaba İmparator pişman olur muydu veya İmparatoriçe? Pek sanmıyordu. İkisi de kendi hırsları uğruna istiyordu. Birisi soy benden yürümeli diyordu, diğeriyse yaşamanı garantiye almak istiyordu. Olansa bu ülkeye olacaktı. Bir şaman olarak her daim yaşamanın yolunu bulurdu ama bu sefer her şey farklıydı.

Yuming ellerini sıkmıştı. Şamanın dedikleri canını sıkmıştı. Güneş ve Ay'a takılı kalıyordu aklı. Güneş bensem Ay Haojia mı diye sorguluyordu. Diğer yandan Şaman'ın bir yıl önce dedikleri de vardı. O dediklerine bakılırsa asla ikinci bir oğlu olmamalıydı. Evet, evet sorunu çözmüştü. Ne kendisi bir fırtınayı başlatacaktı ne de ülkesi bu fırtına içinde kaybolacaktı. Yuming kendisini akıllı görürdü. Geleceği kontrol edebilirdi zekasıyla. Bunca olayı kaybetmek için yaşamamıştı. O, kazanmak için vardı. İnsanların gözünde her daim kazanan, güçlü bir kadın olacaktı. Kimse de bir şey diyemeyecekti.

Diğer yandan Yuming'in korkuları vardı. O korkuları, onu köşeye sıkıştırıyordu. Bir oğlu olamazsa tüm bu her şey boşa gitmiş olacaktı. Kaiji onu kenara atacaktı, hatta öldürebilirdi. Bu gerçekleşirse emindi ki, sevinen çok insan olurdu. Herkes yüzüne gülümsüyor, Ganlie diyerek saygılarını sunuyordu ama düştüğünde alay edecekleri belliydi. Yuming bu sarayda yapayalnızdı. Acınası geliyordu ona ama bunu bozabilecek neyi vardı ki? Her şeyin bedeli olurdu. Acaba Haojia ile evlenseydi, sonsuz yalnızlığa mahkum olur muydu? Bu soru kafasını son olaylarla çok kurcalıyordu. Cevabını biliyordu. Hayır, olmazdı. Keşke cevap bu olmasaydı diye hayıflansa da bir şey değişmiyordu. Olan olmuştu, o bu yolu seçmişti. Şu an Haojia bu düşüncesini duysa nasıl keyiflenirdi, gözünün önüne geliyordu. Ona bu zayıf yanını göstermeyecekti.

Akşam yemeğinden önce Yuming Qin Fenhua'yı görmek istemişti. Yarın idam edilecekti, halka açık olacaktı. Son bir kez o tilkiyi görüp mutlu olacaktı. Karşısında zafer duruşunu göstermeliydi. Zindanlara geldiğinde Fenhua'yı hücresinde en köşede otururken bulmuştu. Uzun saçları dağılmış, teni solgundu. Gözlerinin önü mosmordu, dudakları kuruydu. İdam edilmese bakımsızlıktan ölür diye düşündü Yuming. Fenhua ise gelen İmparatoriçe'ye hafifçe gülümsedi. Kendisini deviren bu kıza saygısı sonsuzdu. Kendisine de kızıyordu. Fazla küçümsediği için bu hale düşmüştü. Neyse ki, dışarıda ona umut veren bir filiz vardı. Qin ailesini yine eski gücüne kavuşturacak olan Haojia serbestti. İnanıyordu ki, bu Jesom kızına haddini bildirecekti. Kök sağlam kaldıkça tomurcuklar açardı.

Yuming "Sizi bu halde göreceğimi hiç düşünmemiştim, Qin Fenhua. Nereden nereye geldiniz."

Fenhua "Hepsi sizin eseriniz. Tebrik etmeliyim, zekice oynadınız ve kazandınız. Duygularını bastıran, hırsları her daim önde olan bir kadın olduğunuzu gösterdiniz."

"Beni buna zorlayan siz oldunuz. Sizinle iyi geçinmek istedim."

"Bunun yalan olduğunu ikimiz çok iyi biliyoruz, neden kandırmayı seçiyorsunuz? Biz bu saraya sığamadık, birimiz diğerimizi yuttu."

"Böyle olmayabilirdi. Bana boyun eğmeyi seçseydiniz, her şey güzel olurdu."

"Size boyun eğmek demek ailemi öldürmem anlamına gelirdi."

Yuming'in dudakları kıvrılmıştı. Hep tahmin ettiği gibi konuşuyordu. İşte bu adamı bu nedenle yenmesi kolay olmuştu. Onu açık bir kitap gibi okumuştu. "Ülkenize hizmet etmiş olurdunuz, Qin Fenhua. Şimdi ne oldu? Koca bir aile göçtü. Oysa siz her daim soyluluğunuzla övünürdünüz."

"Kolayca yenildik, evet ama tamamen toprak üstümüze örtülmedi. Bu aile elbet bir gün toparlanacak."

"Buna izin verir miyim sizce? Bundan sonra en güçlü aile, hanedanlık ailesi olacak. Benim çocuklarım, torunlarım dışında kimse güç sahibi olamaz."

Fenhua köşesinden çıkmış, demir parmaklıklara yaklaşmıştı. Yuming onun hasta yüzünü görünce istemsizce birkaç adım gerilemişti. Fenhua parmaklıkları tutup "Kibrin sonu nedir diyorsan beni hatırla, sana verebileceğim en güzel ders bu olur," dedi.

"Benim kibrime kapıldığım yok. Sadece olacağı söylüyorum. Bunca şeyi sırf siz yeniden güçlenin diye yapmadım. Daha iyi bir hayat adına yaptım. Bunu bozmaya çalışan olursa karşısında beni bulacak."

"Haojia'dan korkmuyor musun? Onu mahvettin. Yaşarken öldürdün."

"Ondan korkmam için bir sebep görmüyorum ki! Neden korkmalıyım? Bu zamana kadar bana bir şey yapmadı bundan sonra yapsa ne olur? Oyun bitti."

"Her şey yeni başlıyor. Kendini hazırla, İmparatoriçe Ganlie. Bu seferki kolay olmayacak. Gerçek Qin gücüyle yüzleşeceksin. Qin Yuming olsaydım derken kendini bulacaksın."

"Her şey lafta kalıyor. Haojia da böyle konuşurdu ama bakın, bir şey yapmadı. Böyle söyleyeceğinize icraat göstermeyi seçseydiniz sizi ciddiye alırdım. Haojia bundan sonra bana bir şey yapamaz."

"Sizi en iyi tanıyan kişi düşmanınız oldu, bundan korkmuyorum diyemezsiniz."

"Sözlerinizle beni zehirleyemezsiniz!" diye tısladı. Bu adam ölecekti ama hala oyun peşindeydi. Yuming ona istediğini vermeyecekti. "Ben güçlüyüm, o ise bir hiç. Elinden her şeyi aldım, bana karşı kullanacağı bir şey bile yok."

"Keşke aranızdaki savaşı görebilseydim."

Yuming birkaç adım attı, parmaklıklara yaklaştı. Yavaşça eğilmişti. Bu tilkiye son kez bakmak istiyordu. Fenhua'nın da son gördüğü yüz olmak istiyordu. Baksındı ve güç kimde, görsündü. "Haojia bundan sonra asla buraya dönemeyecek. Ömrü boyunca Tiadang'ın şehirlerinde sürünecekken bana savaştan bahsetmeniz komik. Asıl sizin ailenizin nasıl süründüğünü görmeniz lazımdı. Bundan sonra onları ciddiye alan ne bir Ying olacak ne de bir Jesom. O küçümsediğiniz Jesom insanları bile Qin'i ciddiye almayacak," dedi. Bunu demesiyle Fenhua bozulmuştu. Yuming zafer gülümsemesiyle geri çekilmişti.

"Sen bu ülkenin başına gelen en büyük felaketsin."

"Hayır, Qin Fenhua. Ben bu imparatorluğun başına gelen en güzel şeyim. Sonunda güzel şeyler olacak ve ben başaracağım. Şimdi siz oturup düşünün, soyum güçten düşünce ne olacak diye. Belki teselli bulursunuz," dedi ve arkasını döndü.

Oradan ayrılırken Fenhua'nın Jesom Kaltağı diye bağırışına Yuming aldırış etmedi. Eh, bir yerde çirkinleşecekti, şimdi tam sırasıydı. Fenhua'yı hayal dünyasında bulmuştu. Dedikleri ne kadar ciddiye alınırdı ki? Umutlarını dile getirmişti. Haojia'yı abartıyordu. Yuming, pek inanası gelmiyordu veya inanmak onu korkutuyordu. Haojia ona kızgındı ama bir süre sonra bir şey yapamayacağını görünce durmak zorunda kalacaktı. Yaşamak istiyordu, bir oğlu vardı. Yuming derin bir nefes aldı. Her şey sona ermişti, neden yeni bir başlangıç olsundu?

Qin ailesinin idamı, halka açık gerçekleştirilmişti. Önlerine konulan zehir tabaklarını içmişlerdi ve oracıkta ölmüşlerdi. İnsanlar mutluydu. Sonunda onları sömüren bu aile hakkettiği cezayı almıştı. İdam öncesi taşlamak bile istemişlerdi ama askerler durdurmuştu. Yine de pislik atılmasına Kaiji tarafından izin verilmişti. Yuming bunu abartılı bulsa da bir şey diyememişti. Kocasına gücü öğreten oydu. İdam ve sonrasındaki birkaç günse sanki büyük bir zafermiş gibi neşeli geçmişti. Ziyafetler ve kutlamalar olması Yuming'i dehşete düşürmüştü. Bu kadarı ona fazla gelmişti ama Kaiji olması gerektiğine inanıyordu. Büyük bir pislik temizlenmişti. Bundan daha büyük zafer mi olurdu?

İdamdan sonra geçen birkaç ay sonra Yuming kendisinde olan değişimleri fark etmişti. Günlerdir midesi bulanıyordu, sabahları kusuyordu. Göğüslerinde hassasiyet vardı. O, yaşadığı gerginliğe bağlasa da  aylık kanaması yoktu. En sonunda saray hekiminin kontrolü sonucu ikinci gebeliği duyurulmuştu. Büyük bir sevinçle karşılanmış, herkes sevinmişti. Yuming'se bulutlar üstünde yürüyecek kadar mutluluktan sarhoş olmuştu.

Kutlama sonrası Kaiji Yuming'le kendi yatak odasına çekilmişti. Büyük bir aşkla karısını öpmüştü. İşte, olmuştu. Varisine hamile kalmıştı. En azından Kaiji öyle olduğuna inanıyordu. Taht konusunda hala çekinceleri vardı. Diğer prenslerin varlığı onu huzursuz ediyordu. Bir oğlu olursa bu sorun çözülecekti.

Kaiji "Bana en güzel hediyeyi verdin, Yuming. Gebeliğin bu sefer sorunsuz geçecek."

Yuming "Beklediğimize değecek. Bir evladımız olacak."

"Bu ülkeye bir güneş prens vereceğiz. Onun sayesinde ülkemiz hep ileriye gidecek."

Yuming gerilmişti. Kaiji'nin gözlerinde gördüğü o hırs korkmasına neden olmuştu. "Oğlan olduğuna baya inanıyorsun."

"Şaman söyledi, hatırlasana. Bizim bir oğlumuz olacak ve Güneş Prens diyecekler. Onun ışığında ülkemiz kutsanacak."

"Belki bu çocuktan sonradır. Belli mi olur?"

Kaiji elini Yuming'in karnına götürmüştü. Bir prensti buradaki çocuk. Başka bir ihtimal olamazdı. "Shangie'nın bana bir oğul sözü var, Yuming. O söz gerçekleşecek."

"Vakti değilse ne olacak?"

"Vakti geldi, ben buna inanıyorum. Ayrıca senin de sözün vardı. Bana bir oğul vereceğini söyledin, hatırla. Yaratıcılarına dua et, sağlıklı bir oğlan doğur."

Kaiji'nin sesindeki soğukluk Yuming'i daha fazla korkulara boğarken gülümsedi. "Verdiğim sözü tutan birisiyim. Qinleri temizleyeceğim dedim, yaptım. Bir oğul da vereceğim."

"Tutmak zorundasın. Bu ülkede yaşayan herkes İmparator'una karşı sorumluluklarını yerine getirmek zorunda. Sen de yapacaklarını yap, beni mutlu et. Beni mutlu et ki, ben de seni mutlu edeyim."

Yuming ne yapacağını bilemiyordu. Korkusu kalbini sıkıyor gibiydi. Kaiji'ye aşkını göstermek, en iyi yol gibi gözükmüştü. "Benim elimi asla bırakma, Kaiji. Ben sensiz yaşayamam," diye fısıldadı. Kaiji gülümseyip bir kez daha karısını öptü.

"Elini bırakmak istemiyorum sevgilim ama sarayın güç oyunları zorlayabilir. Sen bir oğlan vermezsen olacakları düşünemiyorum. Güç uğruna herkesi harcayabiliyoruz, bunu unutma."

"Sana bir oğul vereceğim, göreceksin."

"O zaman asla elini bırakmayacağım. Sen yanımda olacaksın ve gücüm hizmetinde olacak. Beraber Tiadang'ı yöneteceğiz."

"Elimi bırakırsan ne olacak?"

Kaiji gülümsedi. "Yerine başkası gelir veya benim haremim kurulur. Gözden düşmeni istemem, yazık olur."

"Böyle bir şey olmayacak," dedi hırsla.

"Oğlumuz olduğu sürece olmayacak," dedi rahatlıkla.

Yuming Kaiji'yi kendisine çekti, dudaklarına kapandı. Onunla sevişmek istiyordu. Başka türlü öfkesini, hırsını atamazdı. Korkularından kaçmak istiyordu. Oğlu olamazsa olacaklar canını acıtıyordu. Kenara atılamazdı. Kaiji ise hallerinden memnundu. Yuming'i seviyordu ama gerçeklerin hep acı olduğunun farkındaydı.

Şaman-Yuming konuşması için düşünceniz nedir?

Yuming'in erkek çocuk düşüncesi için düşünceniz nedir?

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top