Canavarı Uyandır❅
Herkese Merhaba! Bölümü okuyanlar en azından kendilerini belli etmek amacıyla oy verebilir mi? Ayrıca yorum görürsem çok mutlu olurum. Lütfen varlığınızı belli edin, gösterin!
●EĞER GÜNCELLEME BİLDİRİMİ GELMİYORSA BENİ TAKİP EDİN! BÖLÜM DUYURUSU YAPIYORUM!
Bu bölüm hem Gazap Tanrısı'nın Çocukları'na hem de Ayrık'a gif, görsel yapan rei-nia veya Nebahatxx ediyorum! Teşekkür ederim bu sonsuuuuuz destek için. 🤍
Yayın Tarihi: 18.03.2023 (23:30)
Bölüm Şarkısı: The Weeknd - Starboy
❅
Tiadang İmparatorluğu - Hunzon
Haojia elindeki yeşil porselen bardakla boşluğa bakıyordu. Önünde çeşit çeşit yemek vardı, içkisi Hunzon en kaliteli içkisiydi. Şehrin en şaşalı genelevine gelmişti. Gelse ne olurdu ki? Onu bu halden kurtaramazlardı. Onu eğlendirecek olan kızları çağırtmamıştı, istememişti. Sadece ailesine düştüğü buhranı yansıtmamak adına buraya kaçmıştı. Yuming meselesinden haberleri vardı. Söyledikleri şeyse o basit Jesom kızının onun yanına yakışmadıydı. Komik. O yanına yakıştırmıştı, bu yetmez miydi? Neden insanları ötekileştirmeye çabalıyorlardı? Haojia için Yuming gönlünü eğlendireceği bir kızdan ibaret değildi. Onunla hayatını kurmak istemişti.
İçkisini yudumladı, keşke diye mırıldandı. Keşke her şey farklı olsaydı. Yuming ihtiras kokan hayallere kapılmasaydı, onunla yetinmeyi bilseydi. Sevdiği kadın, hırslıydı. Daha fazlasını istiyordu. Haojia ona her şeyi verebileceğine inanıyorken o imkansızı istemişti. Altın bir taç arzulamıştı. Haojia'nın tek sunamayacağı şeydi. Oysa elinde sunabileceği birçok şey vardı. Güçlü bir aile, soylu bir soyadı, ipek elbiseler, nadide takılar ve birçok şey. Makamda da üstün olacaktı. Eh, bir imparatoriçe olamazdı ama soylu bir hanım olabilirdi. Qin Yuming, kulağa kötü gelmiyordu.
İçkisini doldurdu ve bir kez daha kafasına dikti. Onun canının acıtan en kötü şey, Yuming'in onu aldattığını öğrenmesiydi. Hem kendisiyle hem İmparator'la aynı anda ilişki yürütmüştü. İmparator'u avucuna alınca onu terk etmişti. O gün gerçeği diyememişti, yapamamıştı. Çünkü, kahretsin ki, hala içinde ona olan bir şeyler vardı. Zarar görmesin istemişti. İlk başta ona öfkesi engel olmuştu. Söylese her şey çok basitçe çözülecekti. Fakat izlemek istiyordu. Yuming'in düşüşüne şahit olmak, ona sunduklarını reddetmesinin bedelini nasıl ödeyeceğini görmek istiyordu. Bu öfke onu tiksindiriyordu aynı zamanda. Çünkü her daim kaçtığı insanlara dönüştüğüne işaretti. Gücüyle insanları ezmek isteyen bir Qin olmak, onu korkutuyordu. Çünkü bu ona yanlış geliyordu. Güçlü olup insanlara yardım etmek daha doğru geliyordu ama şu an onu bu buhrana düşüren kadına karşı duyduğu öfke, gücüyle onu ezme isteğini uyandırıyordu.
Kapısı aralandığında baktı. Karşısında sırıtarak bakan kuzeni Lizin vardı. Ondan kısa, hafif kilolu olan birisiydi. Siyah saçları tepeden toplanmıştı. İpek cübbesi, maviydi ve ejderha motifi soluk mavi olarak bulunuyordu. Birkaç fahişeyi çağıracakken Haojia gelmesinler demişti. Lizin paytak adımlarla yürümüş, sofraya oturmuştu. Sarhoş değildi ama buradaki eğlenceden içmeden sarhoş olduğu açıktı.
Lizin kendisine içkisini doldururken "Haojia, bakıyorum Hunzon'un altın madeninde seni görüyorum," dedi.
Haojia "Gelemez miyim? Ben de bir erkeğim."
"Kimi kandırıyorsun? Gözlerinden belli bitik olduğun. Söyle bana, kim kalbini kırdı?" dedi. Haojia ters ters bakarken o umursamazca ballı tavuk parçasını ağzına atmıştı. "Ben anlarım. Ben de bir erkeğim ve gönül işlerini çok iyi bilirim!"
"Senin bildiğin tek şey, soyadımızı kullanarak burada vakit geçirmen. Dediğin gibi bir şey olduğu yok."
"Bir şeyler olmuş, anlat işte. Seni tanıyorum. Son zamanlarda herkesi şaşırtan şeyler yapıyorsun. Babamın sana yalvarmasına rağmen ısrarla Hunzon dışında yaşayıp vali olacağım diyen sen, şimdi sarayda yerini alacağını söyledin."
"İnsanlar fikrini değiştirebilir."
"Caihong'un konumu tehlikedeyken bunu istemen daha ilginç. Oysa sevgili kuzenimizi pek severdin. Sana evliliğinin ilk yılında yalvarmıştı, ne olur sarayda ol ve beni koru diye ama sen ben Qin olmayacağım diyerek hayır dedin. Şimdi o sarayda konumundan düşerken neden sarayda olmak istiyorsun?"
Haojia Lizin'e baktı. Kuzeni dikkatle ona bakıyordu. Kadehini ona doğru kaldırıp "Belki de bir Qin olma vaktim gelmiştir, Lizin," dedi. Sonra içmişti.
"Sen bir Qin olursan içimizde en tehlikelisi sen olursun. Babam her daim bunu der, durur. Nedenini anlamak zor değil. Senin zekan ve hayata bakışın çok başka."
Haojia yüzünü ekşitmişti. Bunu o da biliyordu. İçgüdü mü demeliydi yoksa tahmin mi, bilemiyordu ama bir Qin gibi davranacaksa yaşayan en tehlikeli Qin o olurdu. Kendisinden bile tiksinirdi. "Ben bunu istemiyorum. Bencilce davranmak, insanları hor gören bir kibre sahip olmak bana göre değil."
"Bizler bu ülkede yaşayan her insandan üstünüz, kuzen," diye fısıldadı. Lizin bunu dedikten sonra kahkahalara boğulmuştu. Haojia ne kadar Qin olmaktan kaçıyorsa Lizin bunu doyasıya yaşamayı seçiyordu. "Sen, ben ve diğerlerimizin kanı imparatorluk hanesinden bile üstün."
"Kendinizi kandırıyorsunuz. Böyle bir şey olduğu yok. İktidarı elimizde tutuyoruz diye bunu demeye hakkınız yok."
"Keşke içindeki canavarı serbest bıraksan, çok rahatlarsın. Bırak kendini, Haojia. Korktuğun tarafla kucaklaşınca daha huzurlu olacaksın."
"Huzurlu mu? Ben huzuru kaybettim, bir daha beni bulacağını sanmıyorum. Keşke bu şehri terk edebilsem ama yapamıyorum. İçimdeki canavardan kaçtıkça o beni kendisine çekmek için elinden gelen her şeyi yapıyor."
"Canavarı uyandır, Haojia!"
"Bunu yapmak istemiyorum."
"Babamı dinle ve bir Qin ol! Cai düşerse birbirimize daha sıkı kenetlenmemiz gerekecek çünkü İmparator bir Jesom'u imparatoriçe yapacakmış. Bu da güç konusunda sarsılacağımız anlamına gelir. Yeni imparatoriçeye karşı bütün olacağız ve sindireceğiz. Sonrasında zaten İmparator onu gönderir ve yine bizim kızlarımızdan birisi imparatoriçe olur."
"Cai'yi neden korumuyoruz?" dedi bıkkın bir sesle.
"Babamın dediğine göre o zayıfmış. Bir zayıfı koruyarak neden kendimizi riske atalım diyor," dedi. Haojia tiksinerek bakarken Lizin rahattı. Ağzına yine ballı tavuk parçasını atmıştı. "Haklı mı, haklı. İçimizde zayıfa asla yer yok, Haojia. Cai güçlü olsaydı, o Jesom kızına İmparator'u kaptırmazdı."
"Zavallı Cai. Bunu hakketmiyordu. O, orada olabilmek için çabalıyorsa ailemiz için yapıyor."
"Elbette yapacak. Hatırla, kuzen, hatırla! Yüzyıllardır bize ne öğretilen şey ne? Bir çiçeğimiz solar ama kökümüz sağlam oldukça yeni çiçekler açar. Kökü beslemekse bu ailedeki herkesin görevi."
"Jesom kızını küçümsemek, hata. İmparator'un ondan kolay kolay sıkılacağını düşünmüyorum."
Lizin kıkırdamıştı. Haojia'nın omzunu dürtmüştü. "Haojia, çok safsın! O kız, İmparator'a bir veliaht veremediğinde biz asla susmayız. Veliaht vermesine de engel olmasını biliriz. Zaten bize ne kadar dayanabilecek?"
Haojia ne diyeceğini bilememişti. Caihong'a üzülmüştü. Bu kadar kolay kenara atılmasını kabullenmesi zordu ama Qin olmak böyle bir şeydi. Zayıfsan veya aileye araç olamıyorsan kenara atılırdın. Cai'nin hayatı bundan sonra daha kolay olsun istiyordu. Bunu sağlayabilir miydi? Belki. Nasıl yapabilirdi, fikri yoktu. Yuming için planlara karışmayacaktı. Sakince "İmparator bize direnirse ne olacak?" dedi.
"O mu direnecek? Yıllardır kuklalar, nasıl unutursun? İmparator da kendinden öncekiler gibi bizim irademize boyun eğiyor. Karşımızda ateş olsa anca bir mum alevi olur."
"Bence bu sefer her şey farklı, Lizin. Babana bu şekilde söyle. Bu sefer bizi kolay bir zafer beklemiyor."
Lizin kahkahalara boğulmuştu. "İyi o zaman, azıcık eğleniriz!" dedi neşeyle.
Haojia kaşlarını çattıktan sonra kapıdaki görevli kıza seslenmiş, odayı kızlarla doldurmasını istemişti. Eğlencenin vaktiydi böylece Lizin'in huzursuz sözlerinden kaçınacaktı. Lizin'in sözleri onu rahatsız etmişti. Caihong'u kurtarmak isterdi ama artık çok geç olduğunu biliyordu. Kaybedeceği bir savaşa asla girmezdi. Haojia kazanmayı severdi tıpkı ailesi gibi. Tek bir savaşı kaybetmişti, o da aşktı. Bundan sonrasında aşk yoktu, olmayacaktı. Aşkın onu düşürdüğü bu hal, onu öfkelendiriyordu. Kendisine yakıştıramıyordu. Keşke kuzeni Lizin gibi olsaydı. Onun gibi umursamaz ve ailesinin gücünün tadını çıkarabilseydi şu an yanlarına gelen güzel kızlarla eğlenir, gönlünü hoş eylerdi.
Haojia genelevden ayrılmıştı. Lizin kalması için ısrarcı olsa da burada kalıp adını kötü bir şekilde lekelemeye niyeti yoktu. Evine geldiğinde direk kıyafetlerini çıkarmadan yer yatağına kendini bırakmıştı. Uykuya teslim olabildiği için mutlu olmuştu zira günlerdir az uyuyordu. Sabah berbat bir baş ağrısıyla uyanmıştı. Fazla içmemeliydim dedikten sonra yıkanması için hizmetçilere küvete hazırlamalarını söylemişti. Yıkandıktan sonra odasına kurulan kahvaltı sofrasına geçip bir şeyler yemeye kendini zorlamıştı. Hala başı ağrıyordu ama banyodan sonra daha iyiydi. Bugün yapacak bir şeyi olmadığı için sorun yoktu.
Evde kalmak, onu boğuyordu. Haojia ne yapsa huzur bulamıyordu. Saraya gitmek istemiyordu. Evet, sarayda görev alacağını söylemişti ve amcasıyla görüşmesi şarttı. Ona uygun yeri Lizin babası ayarlardı. Qin ailesinin başı oydu. Qin Fenhua. Oldukça saygı duyulan ve korkulan birisiydi. Kardeşleri içinde en kurnazı oydu. Bu kadar kurnaz olmasa ortanca çocuk olmasına rağmen aileyi yöneten kişi o olmazdı. Sarayda baş nazır görevindeydi. Haojia onunla görüşmeliydi. Sarayda olması şarttı. Canı ne kadar yansa da Yuming'in neler yapacağını görmek istiyordu. Yüksek bir konumla olması şart değildi. Onca yetenekli insan varken sırf soylu diye yüksek bir konumda başlamak ona yanlış geliyordu. Hoş, ailesi bunu hiç sorun etmiyordu.
Sürgülü kapısı açıldığında içeri annesi Yinae gelmişti. Siyah saçları toplanmış, gümüş tokalar takılmıştı. Koyu yeşil ipek bir elbise giymişti. Ona gülümseyerek bakıyordu. Yinae, oğlunun son zamanlardaki haline üzülüyordu. Kocası kadar duygusuz bakamıyordu. Bir Jesom kızı diyerek geçemiyordu. Oğlunun bakışlarına bakınca o kızı nasıl sevdiğini görüyordu. Geçecekti, elbette Haojia'nın kalp kırıklığı geçecekti. Hangi aşk acısı ömür boyu sürmüştü ki?
Yinae oğluyla divana oturmuştu. Oğlunun ellerini ellerinin arasına almıştı. Nazikçe "Baban evden ayrılmadan önce söylememi istedi. Saraya uğramalıymışsın," dedi.
Haojia "Amcamla görüşmemi istiyor, değil mi?"
"Evet, istiyor," dedi. Yinae oğlunun yanağını okşadı. Endişeyle bakıyordu. Oğlunun saraya girerse çok mutsuz olacağından emindi. Tanıyordu onu. "Sarayda olmak istediğine emin misin? Bence bundan vazgeç, oraya girersen mutsuz olacaksın."
"Anne, bunu yapmaya mecburum."
"Caihong konumunu kaybetmeden önce yapmalıydın. Caihong varken daha iyi olurdu, o koca sarayda yalnız kalmazdın. Şimdi neden yapıyorsun?"
"Nedeninin bir önemi yok. Fakat benim anlamadığım şey, neden Caihong'a sahip çıkılmıyor? Ona yazık değil mi?"
Yinae gülümsemişti. Oğlunun saflığına üzülsün mü, gülsün mü bilemiyordu. "Aileni tanımıyormuş gibi konuşma. Bu ailede zayıfa yer yok. Caihong zayıf kaldı. Haliyle ondan vazgeçildi."
"Onun için endişeleniyorum. O, tüm bunları hakketmedi. Eminim hayal kırıklığına uğramıştır."
"Yapacak bir şey yok. Ayrıca duyduğuma göre İmparator oldukça kararlıymış, amcana sesini yükseltmiş. Bu da amcanın Caihong konusunda ısrarcı olmamasının nedeni. Caihong'u ısrar ederse İmparator'u kaybedeceğini düşünüyor."
"Birde yeni gelecek kızı küçümsüyor," diye mırıldandı.
"Evet, küçümsüyor. Küçümsemekte haklı mı, bilemiyorum. Tanımadan değerlendirme yapılmamalı ama güç sarhoşu olan insanlara bunu anlatamayız."
Alaycı bir şekilde "Saray karışacak ve kendime ben yer bulacağım. Zamanlamam mükemmel!" dedi.
"Belki bu bir işarettir, oğlum. Bu işarete gözlerini kapatacak değilsin. Vazgeç, yine bu çizgiden devam et. Asıl isteğin olan şeyi yap, Hunzon dışında vali ol."
"Anne, benim o sarayda olmam gerek. Kaderim orada saklı."
"Senin için endişeleniyorum. Korkularım var. Annen olarak seni uyarabilirim."
"Korkma, her şey iyi olacak. Kabul ediyorum, zor günlerden geçiyorum ama benim için baharın geleceğine inanıyorum. Sonsuza dek bu kış sürecek değil," dedi. Haojia ayağa kalkıp annesine gülümsedi. Yinae endişeyle baksa da Haojia umursamadı. "Saraya gidip amcamla görüşeyim. Burada kaldıkça içim bunalıyor."
"Shangie yüreğini ferahlatsın ve kötü ruhları senden uzak tutsun, oğlum," dedi. Haojia gülümsedikten sonra odadan çıkmıştı.
Yinae korkuyordu. Oğlunun girdiği bu yolun onu üzeceğinden emindi. Diğerleri gibi olmadığı için üzülecekti. Neden Haojia bunu göremiyordu? Hunzon'dan uzaklara gitmesi, onu daha mutlu ederdi. Hem yaşadığı kalp kırıklığı iyileşirdi, hem de ruhuna iyi gelirdi. Hunzon insanı boğan bir yerdi. Yinae başını alıp Hunzon dışına gidememişti ama oğlunun bunu yapmasını çok isterdi. Qin'in hırslarına kapılıp gidecek bir evlat daha vermek istemiyordu. Diğer çocukları böyle olmuştu. Bir tek Haojia boyun eğmemişti. Kendi inandığı yolda yürümeyi seçmesine sevinmişti. Fakat şimdi saraya girecek olması Qin'in pençesine takılması demek olacaktı. Yinae ne yaparsa yapsın bunu bozamayacağını biliyordu. Keşke oğlu daha özgür bir hayatı seçseydi.
Haojia saraya gitmişti. Sarayı oldu olası hep karmaşık bulmuştu. Birçok yapı kümesinden oluşuyordu ve ne, nerede bulmak kolay gelmiyordu. Ön taraftaki yapılar idari yapılarken arka taraflarda kalanlar imparatorluk ailesine aitti. Haojia burada yaşamadığı için şanslı hissediyordu. Emindi ki, burada kalsa her gün kaybolurdu. Muhafızlara sora sora amcasının yanına gelmişti. Amcası nazırlık köşkünde, kendisine ayrılan odaydı. Önünde birçok rulo vardı, onları inceliyordu. Yüzü ifadesizdi. Gerçi amcası Fenhua her daim ifadesiz bir şekilde bakardı. Duygularını göstermeyi zayıflık olarak görürdü. Haojia'nın geldiğini ilk başta fark etmediği için genç adam ayakta bir süre beklemişti. Sonra başını kaldırıp gördüğünde hemen oturması için yanındaki sandalyeyi göstermişti.
Haojia otururken Fenhua ona sakince bakıyordu. Yeğeninin burada olmasından memnundu. Onun gibi bir cevheri kaybetmeye niyeti yoktu. Tüm akrabaları içinde kendisine benzer olarak onu görüyordu. Kendisinden sonra Qin ailesini onun yönetmesini istiyordu. Bunun için eğitilmesi lazımdı. Bizzat eğitmek için fırsatı elde etmişti. Aptal çocuk, neden bunca zamandır sarayda değildi diye kızmadan yapamıyordu. Zaman kaybetmişlerdi ona göre. Şimdi bunu telafi etmenin zamanıydı.
Haojia "Amca, uygunsuz bir zamanda geldiysem söylemen yeterli. Hemen giderim. Ayrıca bugün burası çok kalabalık, çok hareketli. Ne oldu?"
"İmparator resmi olarak Caihong'la boşandığını ilan edecek. Bunun hareketliliği var."
"Cai en son kabul etmeme konusunda direniyordu."
"Etsin veya etmesin, İmparator onu göndermeye kararlı. Şanslı ki, sarayda kalması için İmparator'u ikna ettim. Belki bir şansı olur, İmparator'un aklı ona kayar diye düşündüm."
"Zavallı Cai," diye mırıldandı.
Fenhua kaşlarını çatmıştı. "Zavallı mı? Ona acımamalısın, Haojia. O bir zayıf. Zayıf olmasaydı konumunu kaybetmezdi. Her daim şunu hatırla, güçlü olursan hayatta kalırsın," dedi. Haojia amcasına bir şey dememek için kendini tutmuştu. Onunla tartışmanın sırası olmadığını biliyordu. Fenhua ise huzursuzca yerinde kıpırdandı. "Sana asıl haberi demedim. İmparator, Jesom kızını saraya aldırma emrini verdi. Kızı tanıma fırsatı vermeden onunla evleneceğinin işareti."
"Biz Qin'iz, amca. Karşımızda kim olursa olsun, onu deviririz diyen sen değil misin? Bir Jesom kızını tanımak, senin için zaman kaybı olmaz mı?"
"Haojia, o kız güçlü. Güçlü ki bu saraya adım atabilme cüretinde bulunuyor. Seni kendime yakın gördüğüm için açık konuşacağım. Bu Jesom kızı, bize sorun olacak. Onu ne kadar iyi tanırsak o kadar erken kurtuluruz."
Haojia gözlerini kısmıştı. Lizin ve annesinin dediklerine bakılırsa amcası çekinmiyordu. Fakat şu an amcasını tedirgin görmüştü. Anlamıştı. Amcası her daim dışarıya güçlü görünmeyi seçiyordu. Karşısındaki onu endişelendirse bile. Sakince "Bence sen onu yenersin," dedi.
"Tanımadan bilemiyorum. Saraya gelsin, göreyim istiyorum. Belki İmparator gibi onu da kuklam yapabilirim."
"Jesom kızıyla anlaşman zor."
Fenhua gülümsemişti. Caihong'un anlattıkları aklındaydı. O kızla Haojia'nın arasında bir şey var demişti. İmparator görmezlikten gelse bile bu gerçeğin değişmeyeceğini ona haykırmıştı. Bundan emin olamamıştı, Caihong'un kuruntusu sanmıştı ama şu an Haojia'nın bakışlarından emin olmuştu. Kızla bağı vardı. Bunu kullanacak mıydı, elbette. Fenhua eline geçen silahları değerlendirirdi. Rahat bir tavırla "Bunu çok iyi biliyor olman, garip. Caihong bana bir şeyler anlattı ama doğruluğundan emin değilim," dedi.
"Sana anlattıkları onun kuruntusu, amca."
"Eğer o kızı yakından tanıyorsan bunu kullanmak, bizim için mükemmel olur. İmparator görmezlikten gelmiş olabilir ama biz yapmayabiliriz," dedi. Haojia gergin bir şekilde amcasına bakıyordu. Fenhua rahattı. Her daim rahat olmuştu. Uzamış keçi sakalını avuçladıktan sonra "Ona olan duyguların silahın olsun ve onun kalbine saplansın, Haojia," dedi.
"Ben böyle bir niyete sahip değilim. Kişisel mevzumu ailemin hırslarına kullandırmak istemiyorum."
"O kız seni kullanıp attı, gururunu incitti. Neden bunu yapmayasın? Haojia, bu hayat hassas kalplerin hayatı değil. Kalbin hassassa öldürülürsün. Seni düşünmeyen bir kaltak için çok merhametlisin."
Haojia derin bir nefes aldı. Amcası onu bugün çok zorluyordu. Onunla tartışmak istemiyordu. Tartışırsa bu işin sonunun Hunzon dışına gitmek olduğunu biliyordu. Sakin kalmalıydı. "Benim tek isteğim sarayda olmak. O kaltak, ne yapıyorsa yapsın. Eğer intikam peşinde koşacaksam bu tamamen kendi gücümle olmalı. Ailemin gücüyle değil. Ailemin hırslarını bu kişisel mevzuyla birleştiremem."
"Zaman içinde bana hak vereceğini düşünüyorum, yeğenim. O kızın bu sarayda varlığına tahammül edemedikçe benim ne demek istediğimi çok iyi anlayacaksın," dedi. Fenhua daha fazla üstüne gitmeyecekti. Zaman içinde kafası karışık olan yeğeninin onunla iş birliği yapacağını biliyordu. "Söyle, sarayda hangi bölümü istersin? Şimdi kesin yüksek bir konum istemeyeceksin ama düşük bir yerde olman aile adımıza yakışmaz."
"Neden adalet kısmında çalışmıyorum?" dedi bıkkın bir şekilde. Aklına ilk burası gelmişti. Daha adil bir Tiadang için uygun bir yerdi.
Fenhua başını sallamıştı. "Saray mahkemelerinde uygun bir yer bakacağım. Sana iletirim, olur mu?" dedi. Haojia tamam demişti.
Fenhua Haojia'yla biraz daha sohbet etmişti. Yeğeni yanından ayrılmıştı. Fenhua yeşil çayını yudumladıktan sonra arkasına yaslandı. Haojia olmadan Jesom kızını yenmek biraz zaman aldıracaktı. Haojia olursa ortadan daha çabuk kaldırırdı. Yeğeni aşk denilen o illete bağlı kalmayı bıraksaydı her şey daha rahat çözülürdü. Qin olmaktan neden utanıyordu, anlamıyordu. Shangie onu bir Qin yaptıysa gurur duyacaktı, utanmayacaktı. Qin olmak, bu topraklarda asaletin eş anlamıydı. Onlardan daha soylusu var mıydı? Budala çocuk! Qin olduğu için her şeye sahipti. Rahat bir yaşamı vardı. Ağzı kokmuyordu, asaleti sonradan gelmiyordu. Bunun bedelleri vardı, ödeyecekti. Zira aile herkesten mühimdi. Kök güç olursa dallar canlı kalırdı. Haojia'nın bunu anlaması lazımdı. Fenhua bunu öğretecekti.
Yuming çok heyecanlıydı. En sonunda saraya adımını atmıştı. Kaiji onu saraya aldırmıştı. Hizmetçi olarak girebileceği bu saraya hanım olarak girmek, bambaşka bir duyguydu. Yakında nikah kıyılacağı için kabul etmişti. Başka türlü asla etmezdi. Üstelik babasının borçları da ödenmişti. Yuming çok mutluydu. Her şey istediği gibi gidiyordu. Haojia meselesi bile çözülmüştü. Acaba bunun için hangi yaratıcılara dua etmeliydi? Kendi yaratıcılarına mı, Ying yaratıcısına mı? Bilemiyordu. Tek bildiği artık bu sarayın onun evi olduğuydu. Az kalmıştı, başaracaktı.
Yuming şımarık bir kız çocuğu edasıyla kendisine verilen konutu gezmişti. Tek tek her odaya bakmıştı. Kıyafetleri de deneyip deneyip durmuş, takılara hayran kalmıştı. Onun gibi bir Jesom kızı için bütün bunlar rüyaydı. Bu rüyanın bitmemesi için her şeyi yapacaktı. Buna kararlıydı. Bunları kazanmak onun için kolay olmamıştı. Yürüdüğü yolun tehlikesinin farkındaydı. Düşerse cayır cayır yanacaktı. Tek başına olacaktı. Eğer yolun sonuna ulaşırsa cennetin kapıları ona aralanacaktı. Şimdi daha dikkatli olmak zorundaydı. Düşmanları şimdiden onun düşüşünü bekliyordu. Caihong Kaiji'den boşansa bile sarayda kalacağını Kaiji'den öğrenmişti. Tepkisiz kalmayı seçmişti. Hemen ses çıkarmayacaktı. Güç dizginleri tam anlamıyla elinde olunca sesini çıkaracaktı. Şimdilik usluyu oynayacaktı.
Baş Nazır Qin Fenhua'nın geldiğini duyunca Yuming şaşırmıştı. Bu kadar erken mi diye soramadan edememişti. Onu nerede ağırlayacağını tam kestirememişti ki, içeri adam gelmişti. Oturduğu yerde kalakalan Yuming şaşkındı. Fenhua ise ifadesizce ona bakıyordu. Yuming hemen karşısına minder konulmasını istemişti ve emri yerine getirilmişti. Fenhua, Yuming'in karşısına oturmuştu.
Yuming "Baş Nazır Fenhua, sizi görmeyi beklemiyordum."
Fenhua "Gelecekteki İmparatoriçe'ye saygılarımı sunmak için geldim. İyi bir başlangıç yapmalıyız. Böylece devletimizin geleceği daha aydınlık yerlere çıkar."
"Gelmenize mutlu oldum."
"Biliyorsunuz, geldiğiniz konum çok önemli bir konum. Yıllardır Qin ailesinin içinden imparatoriçeler çıkıyordu. Bu konumun öneminin farkında olarak şimdi bizden olmayan başka birisinin olması insanlarda tedirginlik yaratsa da ben bunu yatıştırdım."
Yuming tek kaşını kaldırmıştı. "Nasıl?"
"Size öz kızlarım gibi yaklaşacağımı ve benim bilgeliğimde ilerleyeceğinizi söyledim. Bu insanların korkusunu yatıştırdı," dedi. Yuming kendini gülümsemeye zorlamıştı. Fenhua'nın bu sözlerindeki mesaj, onun için açıktı. Kuklam olarak varsın. Yuming kukla olmaya niyeti yoktu.
"Sizin engin bilgeliğiniz altında imparatoriçeliği öğrenip kanatlarımı açmaya hazırlanacağıma emin olur, Nazır."
"İmparatorumuzun da bunu isteyeceğine eminim. Hiçbir şey bilmeyen birisine karşı sabrı çok azdır, hatayı affetmez. Mutlaka sizin başınıza birisini verecek."
"Siz varsınız ya, gerisi önemli olmayacak," dedi. Yuming aralarında masaya parmaklarını hafifçe vurmuştu. "Madem yanımdasınız, yeğeniniz Caihong'a dikkat edersiniz. Tatsız olayların yaşanmasını istemiyorum."
"O konuda içiniz rahat olsun. Caihong'u bizzat uyaracağım. Gerçek olmayacak şeylere kafayı takmış durumda. Kadınların kıskançlığı insanı nereye sürüklüyor değil mi?"
"Nasıl?"
"Sizin ve yeğenim Haojia'nın aşk yaşadığını söylüyor. Bu konuyu İmparator'la konuştum ama yalanladı. Haojia'nın size karşı hayranlığı varmış."
Yuming kahkahalarla gülmüştü. Başka türlü sinirini nasıl saklayacağını bilememişti. Gülerek "Nazır, Caihong kendisini kaybetmiş. Lütfen onu durdurun," dedi. Adamın ciddi bakışlarını görünce kendisini toparlamıştı. Sakinleşmişti. "Evet, Haojia bana hayrandı ama ötesi yok. İmparator ne derse, o."
"Size ve İmparator'a inanacağım. Kıskanç bir kadının iddiaları kimin umurunda olsun ki?"
"Evet, doğru," diye mırıldandı.
"Tabii şu var. Caihong'un dedikleri gerçek varsayalım. Aldatılan bir aşığın intikam istemesi onun en doğal hakkı olmaz mı? İntikam için neler yapabileceğini düşünmek istemem. Düşüşünüz özenle uğraşırdı."
"Nazır, sözlerinize dikkat edin!"
Fenhua hafifçe gülmüştü. "Olmayan bir gerçeği konuşuyoruz, kızmayın. Dediğim gibi İmparator ve sizin sözleriniz geçerli."
"O zaman buna göre konuşun. Sizinle iyi anlaşmak isterim. Konumuzun farkındayım. Siz de benim farkımdasınız. İyi geçinirsek bu saray cennet olur."
"İyi geçineceğimize kuşkunuz olmasın. Ben de şöyle bir tatsız huy var. Olmayan olayları gerçekmiş gibi düşünmeyi severim."
"Çok tatsızmış. Neyse sizi tanıdıkça alışacağım. Birbirimize iyi geleceğiz, yıllar boyunca süren bir dostluk olacak."
Fenhua sakalını kaşıdıktan sonra başını sallamış, ayağa kalkmıştı. Ziyaretini kısa tutmaya karar vermişti. "Kısa bir ziyaret, en iyisidir demiş bilgeler. İşim var, gitmem lazım. Yeğenim Haojia ile saray mahkemelerinin sorgulamalarını inceleyeceğim. Kendisi Saray Mahkeme Muhafızları'nın komutanı. Sorgulamalardan sorumlu."
"Görüşmek üzere, Nazır," dedi.
Fenhua saygıyla eğilip odadan çıkmıştı. Bu kızın kolay birisi olmadığı belliydi ama Haojia konusunda açığı olduğu görülüyordu. Bunu kullanacaktı. Zor birisi olmasından memnundu. Zira zayıflara yer yoktu. Bu sarayda her daim güçlüler yaşamalıydı. Güçlüler olmadıkça devlet yıkılırdı, çökerdi. Bunun olmasını görmeyi asla istemezdi. Yeni imparatoriçeyle eğlenecekti.
Yuming'se huzursuzdu. Haojia'nın sarayda olacağını biliyordu ama bu kadar iyi bir konumu beklemiyordu.
Neden Haojia bir gölge gibi peşinden geliyordu? Kaderleri bu kadar bağlı olmamalıydı.
Yeşim yüzüğünü okşamıştı. Onu rahatlatıyordu. Ayrıca Fenhua'nın sözleri onu rahatsız etmişti. Bir an evvel Qin ailesinin işine bakmalıydı. Başka türlü bu yolda mutlu olamayacaktı. Qin Fenhua'nın sözleri, açıktı. Adam onu ciddiye almıyordu. Kukla niyetine görmek istiyordu. Eğer olmazsa sonu belliydi. Oysa Yuming güçlüydü. Biliyordu ki, onu ve ailesinin gücünü kıracaktı. Bir şekilde bunu yapacaktı.
❅
❅Qin Ailesi için düşünceniz nedir? Haojia, Yuming'le olan geçmişini ailesi adına kullanır mı?
❅Fenhua ve Yuming'in konuşması için düşünceniz nedir?
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top