Giriş


Sene 2016 aylardan Aralıktı.

Acımasız soğuk ve zifiri karanlık havaların en vazgeçilmez şeyi şömine karşısında oturmak ve dostlarınızla sohbet etmekti. Onlarla paylaşılan her hayal, her anı değerliydi. Tabii harika bir dostluğunuz varsa... Onların vardı. Eylül, Utku, Sedat, Duru ve Kerem onlar beş kişilik bir arkadaş grubundan öte bir aile olmuşlardı.

On beş yaşında, lisenin ilk günü başlayan bu serüven de ki arkadaşlıklarının tam beşinci yılıydı. Dile kolay gelen ama yaşanması kolay olmayan beş yıl... Artık birer yetişkin olmuşlardı lise de ki on beş yaşları gitmiş yerini tam yirmi yaş almıştı. Onların ise sadece bedenleri ve yüzleri değişmişti içlerinde ki çocuk ve birbirine her gün daha da artan arkadaşlık bağı asla değişmemişti.

Bu arkadaş grubunda aralarından sadece iki kişi arkadaştan öte olmuştu Duru ve Kerem. Onlar sadece bir sene arkadaş kalmayı başarmış, sonra ki dört yılda birbirlerine olan aşklarına yenik düşmüşlerdi.

Eylül beyaz şarabından ufak bir yudum alıp havaya kaldırdı, "Hadi." Dedi. Bunu her zaman yapan oydu şarabı havaya kaldırıp arkadaşları ile tokuşturmayı çok seviyordu.

Gülüşerek hepsi aynı şeyi yaptığında Utku, "Evet bazılarımızın kafası geldi." Dedi.

Eylül eliyle sus işareti yaptıktan sonra yutkundu ve kayık gözlerle herkese bakıp, "Sizi çok seviyorum." Dedikten sonra bir süre bekledi. Gözleri dolmaya başlarken "Hepimiz farklı şehirde olması beni çok üzüyor, istediğimizde bu eve gelemiyoruz." Dedi ve şarabı yere koyup ağlamaya başladı.

Sedat onun bu haline gülerken,"Bence sen bölümünü sevmediğin için ağlıyorsun." Deyip Eylül'e peçeteyi uzattı. "Hem sen her ay buradasın, yani ne diye ağlıyorsun."

Utku, Eylül'ü kendisine çekerek sarıldı, "Harbiden Eylül hem sürekli buradasın hem de senin ağlaman kadar saçma bir şey yok, neden ağlıyorsun ki? Duru ve Kerem ile aynı yeri kazandın. Güzelim İzmir'de okuyorsunuz." Deyip onunla dalga geçer gibi güldü, "Sadece fakülteniz farklı." Derken Eylül akan burnunu peçeteye silerek derin bir nefes aldı.

"Hem aynı evde bile yaşıyoruz." Dedi Duru dönerek sevgilisine baktığında Kerem'in zaten ona baktığını görüp hala engel olamadığı utanması ile gülümsedi.

Kerem, Duru'nun utandığını anlayarak gülümseyerek sevgilisinin kulağına yaklaştı."Biliyorsun, sen nereye gidersen git peşinden gelirdim."

Duru dudaklarını birbirine bastırdığında Kerem onu kendisine çekerek sıkıca sardı.

"Eğer." Dedi Eylül dikilerek gözyaşlarını silip Duru'yu sevmekle meşgul olan Kerem'in kendisine bakması için önünde ki fındığı ona doğru attı.

Kerem gülerek. "Heh yine saracak bana anlat bakalım." Derken hepsini bir gülme almıştı.

"Babam senin gibi zengin olsaydı ben de sizinle aynı yerde okurdum."

"Eylül sen zaten bizimle okuyorsun." Dedi Duru gülmesini durduramadan, "O kadar okula gitmiyor ki hala okuduğunun farkında değil." Diye ekledi. Hepsi aynı anda gülerken, Eylül sesli bir şekilde yutkundu bu kusacağım demenin mesajıydı. Sedat hemen arkasında duran poşeti Utku'ya doğru fırlattı. Utku poşeti açtığı anda Eylül içindekileri oraya kustu.

"Ben biliyordum böyle olacağını. Önünde ki şişleri alın." Dedi Kerem, Duru'nun saçlarını koklayarak öptü ve kulağına, "Bir dakika benimle gelir misin?" diye sordu.

Duru ona anlamsız gözlerle baktığında Kerem ayağa kalkmıştı. Duru da ondan güç alarak ayağa kalktığında birbirlerine sarılarak üst kata doğru çıktılar.

Bu her zaman buluştukları ev resmi olarak Kerem'in olsa da hepsinin evi gibiydi, herkeste evin anahtarı bulunurdu. Dert evi, parti evi, oyun evi, kutlama evi her güzel anıları burada yaşadıkları evdi. O yüzden bu ev özeldi hepsi için ama özellikle Utku için çünkü başka şehirde okumayan tek oydu ve bu evi Kerem den daha fazla kullanıyordu.

Duru, Kerem'in odasına girdiğinde, "Ne oldu?" diye sordu içinde ki merak büyürken kendisine hakim olamıyordu. Soruyu peş peşe sormaya başladığında Kerem'in gülen yüzü kayboldu.

"Yoksa üvey annen yine bir şey mi yaptı?" diye yeniden sorular sorarken alamadığı cevapla merakı büyüyordu.

Kerem, yeniden gülümseyerek çekmeceden çıkarttığı flaşı gösterdi. Duru kırmızı flaşa anlamsız bir şekilde bakıyor içinde olan her ne ise merak duygusu gün yüzüne çıkıyordu.

"Haklıydım." Dedi Kerem en sonunda tamamen gülümseyerek, "Babamı aldatıyor." deyip açık olan bilgisayara doğru yürüdü ve flaş takıp bir dosya açtı. Duru, Kerem'i dikkatlice izlerken karşısına çıkacak olan her ne ise ona kendisini hazırlıyordu.

Kerem dosyada bulunan üvey annesinin ve bir adamın öpüşürken fotoğraflarını, videolarını Duru'ya izletti. Zafer kazanmış şekilde gülümserken Duru fotoğraflara iğrenerek bakıyordu. Kerem laptopun kapağını kapatarak ayaklandı.

"Babam en sonunda benim yoluma gelecek." Dedi derin bir nefes alırken gözlerinde çok keskin bir öfke vardı. "Beni bu eve iterek, kendisini benden uzaklaştırdığına pişman olacak."

"Bu harika bir haber ama sen neden hala bu kadar gerginsin." Deyip elini sevgilisinin yanağında gezdirdi. Kerem kendisini seven eli tutarak Duru'nun avuçlarına öpücük kondururken derin nefes aldı. "Biliyor çünkü." deyip demin öptüğü avucun içine flaşı koydu. "Beni videoları çekerken gördü ve tehditte etti. Canımı yakmakla."

Duru başını iki yana sallayıp, "Sana bir şey yapamaz, bunu hemen babana göstermelisin." Dedi ve flaşı yeniden Kerem'e uzattı ama Kerem flaşı almak yerine durunun yüzünü avuç içine aldı.

"Sevgilim." Dedi onun burnundan öperek, "Bana elbette bir şey yapamaz, sadece sevdiklerime zarar vermesi beni deli eder. Benim tek canım sensin. Sizsiniz." Deyip Duru'nun dayanmadığı güzelliği karşısında yeniden yenildiğini hissetti. Tıpkı ilk günkü gibi.

Duru tiz sesiyle, "Peki şimdi ne yapacaksın?" diye sorarken sakin olmaya çalışıyordu korkusunu belli etmek ve Kerem'i daha fazla gerginleştirmek istemiyordu ama onun üvey annesini çok iyi tanıyordu.

Kerem'in annesi on yaşında vefat ettikten sonra babası üç yıl sonra üvey annesi Alev ile evlenmişti. Kerem kadının kendisini hiç sevmediğini söylüyordu. Özellikle de üvey kardeşi doğduktan sonra Kerem'i o evde fazlalık olarak hissetmesi için her şeyi yapmıştı. Tüm mirasın sadece ona kalmasını istiyor ve Kerem'i şatafatlı hayatında bir tehdit olarak görüyordu. Şimdi Kerem yirmi yaşındaydı ve babası şirketin başına onu koymak istiyor, bu da o kadını delirtiyordu.

"Sen merak etme." Dedi Kerem onu kollarının arasına alarak, "Ben her şeyi hallede bilirim. Hiçbirinize zarar gelmeyecek. Bu flaş bir kopya ve sende kalmasını istiyorum. Eğer elimdekilere zarar gelirse sen de bulunsun."

"Merak etme. Bunu güvende tutacağım."

**

"Çok güzel bir filmdi." Dedi Kerem gülmekten kırmızı olmuş yüzüyle Duru'ya baktı.

"Evet." Dedi Duru, Kerem'in kollarının arasından çıkıp oturdu. "Ama bu beşinci izleyişimiz, artık ezberledim." Deyip derin bir nefes aldı. "Bir şakaya bir defa gülünür."

Kerem onun taklit ederek kendisine doğru çekti. Bacağını Duru'nun beline dolayıp, "Benim güzelim." Diye bastırdı. "Mızmızlanıyor musun sen bakim? Asi mi oldun, haşin mi oldun?"

Duru gülerek çığlık attığında Kerem onun boynuna öpücük kondurup, "Hayatım." Dedi.

"Efendim."

Kerem, Duru'nun yüzüne düşen saçlarını çekerek ona aşkla baktı, ömrünün sonuna kadar ona bakmak ve hep onu sevmek istiyordu. Duru'nun sıradan kahverengi gözleri onun içi en güzel, en parlak ve kimsede olmayan renkti.

"Öyle değil. Gerçekten hayatım... hayatım çok güzel seninle. Bundan beş yıl sonrada nerede olacağız biliyor musun? Önce evli." Deyip güldü. "Önce lütfen evlenelim daha fazla dayanacak gücüm yok." Derken Duru gülerek onun yanağına ufak bir tokat attı.

"Sonra?"

Kerem gözlerini kısıp düşünmeye başladı. "Hım." Dedi başını belli belirsiz sallarken. "Her yerde olabiliriz, ama birlikte olalım. Her zaman."

Duru ona aşkla bakarken Kerem kolunda ki saate bakıp o da uzandığı yerden doğruldu. "Seni eve bırakıp ben de geçerim akşam yemeğine." Dediğinde Duru isteksizce oturma pozisyonu aldı. Dağılan saçlarını eliyle düzeltirken Kerem'in güzel yüzüne bakıyordu.

Duru huzursuzca sıcacık eve ve sevgilisine baktı. "Gitmesen." Deyip başını yana doğru yatırıp göz bebeklerini büyüttü. "Lütfen, hiç gitmeni istemiyorum. Bu filmi altıncı defa izleyelim."

Kerem gülümseyerek Duru'nun yanağından makas aldı. Ayağa kalkıp üzerine çeki düzen verdi.

"Sevgilim bunu konuştuk ya. İki haftadır elimde kanıtlarla bekliyorum boş bir şekilde. Artık bir şeyler yapmam lazım. Babam da aramızı düzeltmek istiyor hem. Görmüyor musun sürekli arayıp soruyor. Başka şehirde olduğum için merak ediyor. Hem yarın yine okula gideceğiz, derslerden yeterince geri kaldık. Hemen bugün halledeyim."

"Aklında ne var?"

Kerem sakince gülümseyerek sevgilisinin beline sarıldı.

"Güzel şeyler. Bak istersen ne yapalım biliyor musun? Sen burada beni bekle. Zaten iki saat sonra geleceğim. Bizim çocukları çağır ve hep birlikte bir kutlama yapalım çünkü bugün Alev den kurtulma günümüz olacak. Yaz bu tarihi 13 Aralık 2016."

Duru çok fazla hızlı atan kalbine hakim olmak için derin nefes alıyor bir yandan da Kerem'e sıkıca sarılıyordu.

"Seni burada bekleyeceğim, geldiğin de şu yarım kalan yapbozu yapalım artık. Onu da İzmir'de ki eve götürüp asmak istiyorum."

Kerem kapıya doğru yürüdüğünde, Duru'nun yüzü asılmıştı. Kerem arkasında mutsuz bıraktığı sevgilisine doğru eğilip onun dudaklarına uzun bir öpücük kondurdu, "Sadece iki saat. Bensiz iki saat ayrı kalabiliyorsun, değil mi?" deyip güldüğünde Duru gözlerini devirerek Kerem'e kapıyı açtı.

Kerem ayakkabılarına giyerken Duru alaycı sesiyle. "Elbette ama biliyorsun beş saat ayrı kalamıyorum." Kerem ona gülerek askıdan montunu aldı ve üzerine giyindi.

"Ben de sensiz beş saat ayrı kalamam hem söz sadece iki saat."

"Yine de gitmeni istemiyorum."

Kerem kapı eşiğinden adım atıp son kez sarılacağından haberi olmayan Duru'ya sıkıca sarıldı. Boynuna öpücük kondurup kokusunu içine çekti.

"Görüşürüz sevgilim." Dediğinde Duru ona el sallamıştı. Kerem merdivenlerden inmek için adım atarak sevgilisinin gözlerine son kez baktı.

"Seni çok seviyorum güzelim."

"Ben de seni çok seviyorum." Dedi Duru ona havadan öpücük attığında Kerem gülerek havada ki öpücüğü tutup kalbine götürdü.

"Hep burada olacak."

**

Kerem arabasından inip içeriye girdiğinde onu ilk karşılayan kişi Alev olmuştu. Topuklarının sesi tüm ev gibi Kerem'in de kulaklarının içini doldururken ilk gördüğü günü hatırladı. Kendisini sevdirmek için yırtındığı günleri, sürekli gerçek olmayan sevgisini. Kerem bunları düşünürken midesinin bulandığını hissetti.

"Hoş geldin" dedi Alev sakin bir şekilde gülümseyerek, "Doruk sen geleceksin diye o kadar heyecanlı ki." Deyip elini Kerem'in omzuna koydu.

"Ben de heyecanlıyım ama kardeşimi göreceğim için değil. Gerçekleri açığa çıkartacağım için."

Alev tek kaşını havaya kaldırıp Kerem'in tehdit etme şekline gülümseyerek sakin bir şekilde konuştu. "Sana anlattım, orada onu öpen ben değildim. Babanı ne kadar sevdiğimi sana yıllarca katlanmamdan anlayamadın mı?"

Kerem gülerek, omzunu Alev'in elinden kurtardı, "Öyle mi?" dedi "Belki de bunları babama anlatmalısın ne dersin Alev. Üzülme ama tazminatını çok iyi şekilde alabilirsin."

Alev'in tek bir yeri bile korkuya dair iz vermiyordu, "Kerem." Dedi yumuşak sesiyle, "Sen benimle baş edebileceğini mi düşündün." Dedi.

Kerem onun bileğinden sıkıca tuttu. "Seni bitireceğim Alev, babama bahsetmediğin diğer oğlun Sarp var ya." Alev'in gözlerinde ki korkusuzluk duvarı yıkılırken Kerem gülümsedi. "Onu da biliyorum. Bizden yıllardır gizlediğin oğlunu." Derken sesi sert ve kendinden emin çıkıyordu. "Onu bizimle tanıştırmadın?" deyip Alev'in bileğinden itti.

Kerem elini çenesine koyarak düşünüyormuş gibi yaptı. "Nereden biliyorsun?" dedi Alev akıttığı gözyaşını silmeden Kerem'in yakasından tuttu. "Nereden biliyorsun?" diye bağırdı.

"Açık olmak gerekirse baya zorlandım." Dedi Kerem gözlerini kapatıp geri açtığında Alev'in kırmızıya dönen yüzünü daha net gördü. "Oğlun bağımlı, değil mi?" diye sordu Kerem fısıldayarak. "Uyuşturucu bağımlısı."

Kerem sözlerine devam etmek için ağzını aralamıştı ki başına ensesine yediği ağır cisimle yere doğru yığıldı. Acıyla yer de kıvranırken gördüğü tek şey Alev'in siyah topuklu ayakkabısı ve ayak bileğinde ki büyük doğum lekesiydi. Karnına bir darbe altığında başka bir ayak gördü. Kafasını zor bir şekilde kaldırarak daha önce hiç görmediği yüze baktı. Daha sonra ise direnemediği uykuya teslim oldu.

**

Alev papatya çayından bir yudum alırken dışarıda ki manzarayı izlerken oldukça sakin görünüyordu. Deniz bugün fazla dalgalıydı ve hava oldukça yağmurluydu. Kış aylarını hiç sevmezdi Alev üşümekten ve kat kat giyinmeyi sevmedi. Ama bugün farklıydı; bugün yağan yağmur onun için çok kıymetliydi.

Kapı sesiyle birlikte elinde ki bardağı masaya bıraktı. Camı kapattığında kulağında ki yağmur sesleri kesilmişti. Gülümseyerek saatine baktı ve ağır adımlarla kapıya doğru yaklaştıkça gülümsemesi soluyordu. Omuzlarını düşürerek üzgün şekilde kapıyı açtı.

"Hoş geldin hayatım." Dediğinde şoförü Latif için tuttuğu şemsiyeyi kapattı. Alev, Latif'in üzerinde ki kabanını alırken kapıyı kapattı.

"Sen neden açıyorsun kapıyı karıcığım? Çalışanlar nerede?"

Alev askıya paltoyu asarak kocasının koluna girdi, birlikte salona geçtiklerinde Latif hazırlanmış sofraya ıslık çalarak baktı. "Bugün herkese izin verdim. Aile yemeği yiyeceğimiz için her şeyi ellerimle yapmak istedim."

"Evet." Dedi Latif şemsiyesini tutan birisi de olsa ıslanmasını önleyemediği saçlarını geriye doğru attı. "Kerem'in arabasını gördüm. Gazı kökleyerek gitti."

Alev yüzünü asarak dudaklarını iyice büzdü. "Benimle kavga etti." Dedi timsah gözyaşlarını akıtarak, "Sanki buna hakkı varmış gibi." Deyip koltuğun üzerine oturduğunda eliyle yüzünü kapattı.

Latif çatılan kaşlarına hakim olamadan, "Ne oldu?" diye sordu.

"Bunu bu şekilde öğrenmeni istemezdim ama hamileyim." Deyip ağlamasını güçlendirdi, "Kerem seni görmek için gelmişti ona yemeğe kalmasını ve bu kutlamaya katılmasını söyledim ama o..." deyip gözlerini kocasının gözleriyle buluşturdu. Onu etkisi altına alırken sözlerine devam etti.

"Bana bağırdı, ikinci bir çocuk istemediğini Doruk gibi biri ile mirasını paylaştığı için üzgünmüş. Mal varlığınız fazla bölünecekmiş."

"Ne?"

"Söyle oğluna malınızda sizin olsun. Her şeyini oğluna yap olur mu?"

Latif gitmek için harekete geçen karısının kolunu tutup, "Hayatım." Dedi ve ona sıkıca sarılıp, "Ah bu çocukla ne yapacağım." Diye yakınmaya başladığında Alev elini karnına götürdü. "Bebekler stres sevmez."

Latif aralanmış ağzıyla Alev'in karnında duran elini tutup dudaklarını öptü. "O kadar mutluyum ki." Dedi.

"Böyle öğrenmeni istemezdim."

Latif karısının sırtını sıvazlayıp, "Sorun değil bunu ne şekilde öğrenirsem öğreneyim ben çok sevindim." Omzuna öpücük kondurdu. "Kerem'i kafana takıp stresli olmanı istemiyorum. Onunla konuşacağım. Eminim ki hatasını anlayacaktır."

"Onunla uğraşmaktan çok yoruldum, onun için neler yaptığımı biliyorsun, değil mi?"

"Elbette hayatım, ama biliyorsun Doruk ve Kerem birbirlerine aşık bir abi kardeşler. Doruk'u ne kadar sevdiğini sen de biliyorsun eminim ki kafası güzeldir ya da başka bir şeye sinirlenmiştir. Sakın üzerine alınma senden özür dileyecek yoksa bu sefer ben de sert olurum."

"Evet, zaten içtiği çok belliydi çok kötü alkol kokuyordu."

"Ah bu çocuk ne zaman büyüyecek."

"Ara istersen, dikkatli olsun."

Latif omuz silkip, "Tek kalsın aklı başına gelsin, üstene ben gidersem artık yüzümü görmek istemez. Aramız zaten limoni" Deyip sofraya baktı. "Bugün tüm buzları eritmek istiyordum ama olana bak." Dediğinde Alev kocasını teselli etmek için kucağına oturup dudaklarına uzun bir öpücük bırakı. "Belki de biz yatak odamıza gidip ikimize özel bir kutlama yapmalıyız." Dediğinde Latif gülerek başını belli belirsiz sallıyordu Alev kocasına sarılıp gülen yüzünü yavaşça silerek saatine baktı. Umarım dedi içinden umarım düşündüğümü yapmıştır.

**

Kerem başında ki ağırlığa rağmen gözlerini açmayı başarmıştı. Yaslandığı yerden doğrulduğunda karşısında ki şehrin ışıklarını bulanık bir şekilde görüyordu. Elini başına götürüp direksiyonu tuttuğunda araba uçurum boşluğuna doğru gidiyordu. Frene basmaya çalışsa da araba durmuyordu. Emniyet kemerini çözerek kapısını açtığında araba aşağıya doğru düşmeye başlamıştı bile yapacak bir şeyi olmadığını biliyordu. Hayatı gözlerinin önünden geçerken en net hatırladığı yüz Duru'nun yüzüydü; Güzel, minik, huzur, aşk dolu yüzü.

"Dört saat oldu." Dedi Duru oradan oraya dolanırken, "Telefonunu da açmıyor. Yapmazdı böyle şeyler hiç yapmazdı." Deyip yeniden Kerem'in numarasını tuşladı. "Delirtmek istiyor herhalde beni."

"Biliyorsun Doruk çok seviyor Kerem'i gitmesini istememiştir ve şarjı bitmiştir. Birazdan gelir."

Eylül'ün sakinleştirmeleri hiçbir işe yaramıyor Duru bir türlü yerinde duramıyordu. Evi tavaf ederken Eylül fırında pişirdiği keki çıkarttı. "İşte, oldu." Dedi gülerek. "Ne yapsam ya kafe falan mı açsam? Lojistik çok sıkıcı." Dediğinde Duru onu dinlemiyor sadece içinde hissettiği korkuyu azaltmak için dualar etmeye başlıyordu.

Kapı çalındığında Duru kapıya doğru koştu ve bir hızla kapıyı açtı. Sevgilisine trip atmak için kendisini hazırlarken Sedat'ı gördü. Yüzü dehşete kapıldığında Sedat'ın kolundan tuttu. Gözleri kan çanağına dönmüş olan arkadaşına korkuyla baktı.

"Sedat." Dedi Duru bağırarak, "Ne oldu sana?" dediğinde Sedat titreyen bacaklarıyla kayarak yere oturdu. Eylül de koşarak yanlarına geldiğinde Sedat'ın ağlaması daha da hızlanıyor, ağzından kelimeler çıkamıyordu. Titreyen ve kekeleyen sesiyle ne dediği anlaşılmıyordu.

Eylül onu sarsarak, "Annene mi bir şey oldu?" diye soruyor ama Sedat konuşamıyordu. Eylül sert bir şekilde onu sarsarken gözlerinden yaşlar akıyordu. Eylül ve Duru arkadaşlarının çaresizliğini izledikçe yürekleri acıyordu. Duru titreyen çenesiyle birlikte elini Sedat'ın omzuna koyup sıktı. "Annene bir şey mi oldu?" dediğinde gözlerinden akan yaşı siliyor bir yandan da Sedat'ı anlamaya çalışıyordu.

Sedat başını hayır anlamında sallayıp Duru'ya baktı, "Duru." Dedi ona sarılarak, "Duru." Diye bağırdı onu sıkıca sararken, "Duru çok üzgünüm, çok üzgünüm."

"Sedat yapma." Dedi Duru onu ittirerek tüm gücüyle bağırdı. "Sedat yapma, ne oldu?"

"Kerem." 

**

Olay yerine geldiklerinde Duru taksiden inip uçuruma doğru koşuyordu, ambulans ve polis arabaları her yerdeydi. Şeritlerle kapatılmıştı. Duyduğu şeye gördüklerine inanmak istemiyordu. Koşmaya devam ederken Eylül ve Sedat da arkasından geliyordu.

Duru'nun gözleri sevgilisini ararken onun adını haykırıyordu. "Kerem." Dedi alamadığı nefesle koşmaya devam ederken. Bağırarak polis şeritlerini geçmeye çalışıyordu.

Utku arkasını döndüğünde perişan gözüken Duru'ya baktı. Haberi Kerem'in babasından aldığından beri yaşadığı şeylere inanmak istemiyordu ama şimdi Duru'yu öyle görünce boğazında ağlamamak için direnen yumruyu yuttu.

Utku şeritleri geçmeye çalışan Duru'yu tutarak. "Duru, yapma." Dedi ona sıkı sıkı sararken gözlerinden akan yaşlar Duru'nun başına düşüyordu.

"Utku ne oluyor?" diye bağırdı Duru boğazını yırtarken, "Utku bırak beni." Diye onu tüm gücüyle itti ve uçuruma doğru koştu.

Onu tutamayan polisleri aşarak uçurumun aşağısında suyun üzerinden çıkartmaya çalıştıkları arabaya baktı. Kerem'in arabasına, araba hem paramparça olmuş hem de yanmıştı.

"Kerem." Diye bağırdığında Utku onu zor bir şekilde tutup sürükleyerek biraz daha olsun uzaklaşmasını sağladı. Duru eliyle yere vurarak sevgilisinin onu duymasını istiyordu. Her şey şaka dese bile asla ona kızmayacaktı, yeter ki şimdi karşısına çıkıp şaka desin.

Utku bağırarak başını geriye doğru attığında uçuruma daha yakın olmak isteyen Duru'yu çekiyordu. Birinin güçlü kalması lazımdı ve Utku kendini bunun için çok fazla zorluyordu.

"İki saat dedi." Diye bağırdı Duru, "İki saat sonra yanımda olacaktı." Dedi.

Sedat ve Eylül de yanlarında oturup uçuruma doğru baktığında Duru'nun çığlıkları herkesin kulaklarını tırmalıyordu. Acı yüreğini parçalarken ölümü kabullenemiyor ellerini yere vurarak vahşileşiyordu.

"Kerem." Diye bağırdı duru sanki bir daha o ismi söyleyemeyecekmiş gibi bağırdı. "Kerem." Gözlerinde ki yaşlar bedenine karışırken Kerem'in arabasına bakıyordu; birlikte eğlendikleri, ağladıkları, gezdikleri...

Onlar artık dört kişiydi.

Herkese merhaba, uzun zaman sonra burada tekrar buluşmak çok güzel. Hikayemin sadece giriş kısmı umarım sizi etkilemeyi başarmıştır ve umarım kütüphanenizde yerini alır. Desteklerinizi ve hikayem hakkındaki düşüncelerinizi bekliyorum. 

Teşekkür ederim.

Sevgiyle Kalın ♥

İnstagram : blackhope0

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top