9.Bölüm

Merhabaa ♥ Öncelikle nasılsınız? Sınava girenleriniz var mı aramızda? Umarım sizin için en iyisi olur, lütfen iyice dinlenin ve bir süre kendinize vakit ayırın ♥ Umarım hepiniz hayallerinizi en güzel şekilde yaşarsınız ♥

Şimdi ise gelelim bölümün neden gelmediğine. Çünkü son dakikaya iş bırakmaya bayılan ben staj dosyamı yazmayı son haftaya bıraktığım için günlerdir deli gibi onunla uğraşıyordum. Ama işlerim tamamen bitti bazı istisnalar dışında bölümler Çarşamba ve Pazar olmak üzere yayımlanmaya devam edecek. 

Of ne uzun ve boş konuştum değil mi? :D Uzatmayayım ve keyifli okumalar dileyeyim. Oy ve yorumları unutmayın ♥

Bölüm şarkısı: Davichi - This Love (sözlerini dinlemeniz tavsiye edilir.)

Evimin apartmanına girdiğimiz de Kerem'in kolunu bir an olsun bırakmamıştım. Dışarıda onu bırakırsam sanki benden kaçacakmış gibi hissediyordum. Sanırım o da onu sıkı sıkı tutmamın farkında değildi. Site içinde ki evlerin ve apartmanın büyüklüğünün büyüsüne kendisini baya bir kaptırmıştı. Her gördüğü şeye ağzını aralayarak bakıyor ve şaşkınlığını her adımında büyütüyordu.

Asansöre bindiğimizde kolunu benden çekti ve sıkıca demir korkuluklardan tutundu. Titreyen bedenine yakınlaşarak kolundan yeniden tuttum. "Sadece beş kat çıkacağız. Endişelenme, ben yanındayım." Derin bir nefes alsa da gerginliği pek azalmamıştı. İneceğim kata geldiğimizde onun kolundan yeniden tuttum ve kendi daireme doğru yürümeye başladık.

Kapının önünde durduğumda Kerem'e baktım. Beyaz ve büyük kapımı dikkatli bir şekilde izliyordu.

"İşte burası da benim evim. Henüz taşınalı yedi ay oldu." Deyip evin şifresini girdiğimde Kerem kaşlarını yukarıya doğru kaldırdı. "Yeni sistem bu anahtarsız, hem daha güzel ve güvenli çünkü üçüncü yanlıştan sonra alarm ötüyor."

Kapı açıldığında içeriye girmesi için Kerem'e baktım. Kerem çekingen bir şekilde içeriye girdi ve ayakkabılarını çıkarttığında ben de onun peşinden içeriye girmiştim. Yüzümde ki büyük gülümseme ile ona bakarken Kerem evimin kokusunu içine çekiyordu.

Temizliği yeni yapılmış olmalıydı çünkü yine çiçek bahçesi gibi kokuyordu. Kerem etrafında daire çizerek gözlerini kapattı ve kokuyu iyice içine işledikten sonra gözlerini aralayarak bana baktı.

"Otursana." Dedim elimle koltukları işaret ederken onun gibi ben de çekiniyordum. "Bu evi eşyalı bir şekilde tuttum. Ama bu tablolar bana ait hepsini ben çektim."

Kerem suskunluğunu koruyarak duvarda ki asılı tablolara kısa bir şekilde baktı ve koltuklara göz gezdirdi. Ağır adımlarıyla televizyonun karşısında ki koltuğa oturdu ve televizyona aralanmış ağzıyla baktı. Kendi evinde ki televizyonun iki katı büyüklüğünde olması onu şaşırtmış olmalıydı. Başını belli belirsiz sallayarak etrafına yeniden göz atmaya başladı.

"Bu evi çok sevdin sanırım." Dedim gülümseyerek yanına oturdum ve yan profiline hayranlıkla baktım. "Ben de çok seviyorum ama tüm hatıralarımız senin evinde bu yüzden orası benim için daha değerli. Eğer bir gün sen de hatırlarsan o evin hiçbir yerini tutmayacağını anlayacaksın." Kerem bana doğru döndüğünde heyecanlanmıştım. Konuşmalarım onun dikkatini çekmiş olmalıydı. Bunu her zaman başaramıyordum bu yüzden başardığım zamanlarda hemen kaybolmasını istemiyordum.

"Tabii eğer istersen bu evde de yaşayabiliriz. İster misin?"

"Hayır."

İrileşen gözlerim ile ona bakmaya devam ettiğimde kendisinden oldukça emin gözüküyordu. Titreyen vücudumu kontrol altına almaya çalışarak gülümsedim.

"Peki ya, burayı beğenmedin mi?" Titreyen sesimi ne kadar yok etmeye çalışsam da başarılı olamıyordum. Daha fazla konuşmasını istiyorum, daha fazla bir şey söylemesini bekliyordum.

"Beğendim." Dedi sert sesiyle daha sonra bir şey diyecekmiş ama diyemiyormuş gibi ağzını aralayıp hızla geri kapattı.

"Ama?"

"Hatırlamak için orada olmam lazım."

Başımı iki yana sallayarak gözümden akan yaşları elimin tersiyle silmeye başladım. Mutluluktan ağlamayalı o kadar uzun zaman olmuştu ki... Ellerimde ki yaşları pantolonuma silerken Kerem sesli bir şekilde iç çekti.

"Ben her konuştuğumda ağlayacak mısın?" sorduğu soru ile ellerimi birbirine kenetledim.

"Üzgünüm bir aya yakın süredir konuşman için uğraşıyorum, sanki karşımda duvar varmış gibi hissediyordum. Sen her konuştuğunda ise rüyada olmadığımı ve gerçekten var olduğunu biliyorum."

Kerem bakışlarını benden hızla kaçırarak başında ki şapkasını çıkarttı ve eline alarak başını öne doğru eğdi. Şapkası ile oynamaya başladı, yüzünde ki ifadesizlik hala aynıydı.

"Neden hiç konuşmadın?" diye sordum meraklı sesimle ona baktığımda elinde salladığı şapkayı duraklattı. "Ya da neden hiç konuşmuyorsun?" sesim fısıltı halinde çıkarken beni terslemesinden deli gibi korkuyordum.

Sessizlik yeniden oluşmaya başlarken elimle hafif bir şekilde başıma vurdum. "Zor bir soru sordum sanırım. Özür dilerim, ben sadece öğrenmek istemiştim. Sen kendini ne zaman hazır hissedersen o zaman konuşursun."

Çekingen bir şekilde şapkayı tutan elini kısa bir şekilde tutarak sıktım. "Ben seni beklerim." Kerem tutuşan ellerimize bakarken daha fazla rahatsız olmaması için ellerimi yavaşça çektim. Eşyalarımı toplamak için ayağa kalkmak için hamle yaptım ama Kerem'in aralanmış ağzını fark ederek olduğum yerde kaldım.

"Konuştuğumda kimse beni anlamadı." Deyip eskisine göre daha yumuşak sesiyle ekledi. "Ve kendimi güvende hissetmiyordum."

Kerem'in elini yeniden tutarak dudaklarıma götürdüm ve öpücük kondurdum. "Ben seni anlıyorum." Derken ağlamama engel olamıyordum. "Bana her zaman güvenebilirsin."

Yıllarca onu anlamayan insanlarla kalmış, onların ailesi olmadığını bildiği halde yanlarında yaşamıştı. Kendi kimliğini, adını bile bilmeden ölen birinin adını yıllarca üzerinde taşımıştı. Gitmek istese bile nereye gideceğini bilemeden olduğu yerde çaresizce durmuştu. Belki bir gün bulunurum umudunu kaybetmiş miydi? Bu koca beş yılda neler yaşamıştı? Neler gelmişti başına? Konuşmayı, anlatmayı bile ihtiyaç olarak görmeyecek kadar mı yalnızdı? Bunları düşündükçe içim acıyordu. Ona sıkı sıkı sarılmak ve yaşadığı tüm acıyı beyninden silmek, kimsesiz olmadığını ona hatırlatmak istiyordum.

"Sen, benim yüzümden çok fazla ağlıyorsun." Dedi Kerem cebinden poşet peçeteyi çıkartarak elimi tutuşturdu. "Bence ağlamamalısın."

"Yemin ederim hatırlaman için elimden gelen her şeyi yapacağım." Dedim ıslanan dudaklarımı silerek yutkundum. "Hem de her şeyi."

**

Kerem beni beklerken sıkılmasın diye izlemesi için televizyonu açmıştım ve sanırım o bundan çok memnundu. Hiç hareket etmeden irileştirdiği gözleriyle televizyona bakıyordu, bazen gözlerini kırpmayı bile unutuyordu tıpkı her şeyi yeni yeni öğrenen çocuklar gibiydi. Belki ufakta olsa gülümser ver onun gülümsemesini görürüm diye köşede sessiz bir şekilde onu izlemeye başladım ama yüzünden mimik bile oynamıyordu.

Beklemenin zaman kaybı olacağını anlayarak iki valizimi de salona doğru sürüklemeye başladım. Sanki evime bir daha gelmeyecekmiş gibi dikkatli bir şekilde bakıyordum. Neredeyse tüm eşyalarımı yanıma almıştım, eğer iki yıllık kirayı peşin bir şekilde vermeseydim kesinlikle taşınacaktım ama bu şuan için imkansızdı.

"Kerem." Dedim yanına giderek ama o bana bakmadan televizyonu izlemeye devam ediyordu. "Kerem." Adını tekrarlarken ama dünyadan kopmuş bir şekilde duruyordu. Cesur ismini söylesem bile bakmayacağı kesindi.

Kumandayı elime alarak televizyonu kapattığım anda kaşları çatık bir şekilde yukarıya kalkmış ağzı da hafif bir şekilde aralanmıştı.

"Üzgünüm." Dediğimde bana baktı, gülümseyerek kumandayı koltuğa gelişi güzel bir şekilde attım. "Keyfini bölmek istemezdim ama gitmemiz lazım." Dedim ona valizlerimi göstererek. "Her şeyi hazırladım."

Kerem yanaklarını şişirerek ayağa kalktı ve bana doğru yaklaşarak elinde ki şapkasını başına geçirdi. Dikkatli bir şekilde onu incelediğimde o da aynı şekilde bana bakıyordu. Şuan ise en şaşkın kişi bendim çünkü gerçekten hiç bu kadar uzun süre gözlerime bakmamıştı.

"Benimle artık konuşacaksın, değil mi?" diye sorduğumda Kerem valizlerden birisini tutup kendisine doğru çekti. Yüzünde ki ifadesizlik beni fazlasıyla korkutuyordu çünkü zor bir şekilde kurduğu iki üç cümlenin yok olmasını istemiyordum.

"Evet, çünkü ben konuşmasını ve iletişimi biliyorum." İmalı sesi gülümseme sebep oldu demek ki söylediğim şeyleri dinliyormuş. Unutmamış.

"İlkte bilmiyor gibiydin." Gülerek derin bir nefes aldım. "Seni tanıdığımı söylediğimde, fotoğraflarımızı gösterdiğimde bile benimle konuşmadın."

"Sana inanmıyordum." Dedi ve hızla ekledi. "Çünkü sen ilk değildin."

"Nasıl yani?" dedim kaşlarımı çatarak ona bir adım atarak yakınlaştım. "Seni ilk bulan ben değil miydim?" diye sordum.

Kerem başını sallayıp beni onayladı. "Evet bazıları beni Ali sandı, bazıları Murat..." Bir şey hatırlamış gibi bakışlarını uzaklara sabitleyerek kaşlarını çattı. "Sadece bir kişi seninle aynı ismi söyledi." Derken gözlerini yeniden benimle buluşturdu. "O da bana senin dediğin gibi 'Kerem' diyordu."

"Ne!" Sersemlemiş bir şekilde olduğum yerde kaldığımda elimle alnımı ovalamaya başladım. "Kimdi? Nasıl birisiydi, lütfen bana anlat."

Kerem benim aksime oldukça sakindi. "Bir ara bizim köye gönüllü doktorlar geldi. 2017 yılında depremden dolayı hastaneler dolmuştu." O günü hatırlamış olacak ki bakışları buğuluydu, sesli bir şekilde nefesini dışarıya verdi. Suskunluğunu büyürken anlatmaya hazır hissetmiyormuş gibi gözüküyordu. Ona destek olmak için valizin üzerinde duran elini küçük avuçlarımın arasına aldım. "Sonra?" diye sordum.

Kerem tutuşan ellerimize bakarak anlatmaya devam etti.

"Onlarda çadırlarını kurmuştu ve gönüllü olarak yara alan insanlara yardım ediyorlardı. Biz de onlara yemek yapıyorduk. Vedat dede ile yemek taşırken birisi bana bakıp 'Kerem' demişti. Neden bilmiyorum ama çok korkmuştu elindeki ilaçlar iğneler bile düşmüştü."

Kerem anlatırken ben düşünmeye çalışıyordum kim olabilirdi? Doktor birisi ve Kerem'i tanıyor. Karıştırma mıydı yoksa şans eseri denk mi gelmişti? Beynimin içi hatırlamak için çırpınıyor ama bir sonuca varamıyordu. Hayatımızda böyle birisi yoktu yani en azından benim tanıdığım kadarıyla.

"Peki ya neden bunlardan birisi ile gitmedin mesela o doktorla?" Bu sorunun cevabını ne kadar merak etsem de içimden gitmediği için dualar ediyordum. Eğer bu insanlardan birisine inanarak gitse şuan ne halde olurdum? Ve benimle aynı adı söyleyen adam...

Alev'in bir işi miydi yoksa Alev'in adamı mıydı? Bu ihtimale olamaz demiyordum çünkü bu hayat bana 'asla olmaz' dediğim ne varsa oldurmuştu. Bu yüzden her ihtimali kafamda tartmak zorundaydım özellikle baş şüphelim Alev gibi biriyse.

"O zamanlar zayıftım ve hala tam toparlanamamıştım. Saçlarım ve sakallarım fazla uzundu. Vedat dede kimliğimi gösterdi ve bu benim oğlum sen başkasıyla karıştırdın dediğinde adam hemen kabullendi. Benimle çok uğraşmadı bile."

"Peki ya sonra bir daha gördün mü?"

Kerem başını hayır anlamında salladığında rahat bir nefes aldım. "İyi ki inanıp da onlarla birlikte gitmedin iyi ki sadece bana inandın. "

"Çünkü sen, beni hiç bırakmadın." Deyip utanmış bir şekilde bakışlarını benden kaçırdı. "Kimse senin gibi uğraşmadı benimle ve kimse verdiği sözü senin gibi tutmadı."

Kerem'in boyuna kollarımı dolayıp sıkıca sarıldım. "Kerem." Dedim onu sıkıca sarıp kokusunu içime çektim. "Tüm acılarını birlikte unutacağız, acılarını birlikte saracağız. Ben seni hiç bırakmayacağım."

Kerem sarılmama karşılık vermiyordu ama ben ona sarılmaktan vazgeçmeyi hiç düşünmüyordum. Ömrümün geri kalanını onun kolları arasında geçirmek için her şeyi yapabilecek güçte hissediyordum kendimi. Günden güne iyiye giden durumu az bir şeyde olsa oluşan o küçük güvene sıkıca tutunuyordum.

"Hadi gidelim."

Otoparka indiğimizde valizin ikisini de Kerem taşıyordu. Ne kadar diretsem de onun elinden almayı başaramamıştım. Yüreği hala aynıydı, o hala iyi bir insandı. Arabamı gördüğümde onu ne kadar özlediğimi hissettim. Arabanın bagajını açtığımda Kerem valizleri yerleştirerek bagajın kapağını kapattı

"Teşekkür ederim." Dedim onun sildiği eline bakarak. "Sen olmasan taşımam zor olacaktı."

Kerem bir şey demediğinde arabaya binmek için ilerlediğimde Kerem'de peşimden geliyordu. Arka koltuğun kapısını açtığında hızla binmesine engel olmak için kolundan kavradım.

"Hayır, öne otur lütfen." Dediğimde yan bir şekilde bana bakıyor ve ne yapması gerektiğini düşünüyordu. Arka kapıyı kapatarak Kerem'i çekiştirerek ön koltuğun kapısını açarak onu oturttum. Gülen yüzümle kapıyı kapattım ve koşarak ben de sürücü koltuğuna geçtim.

"Bakalım araba sürmemi beğenecek misin? Hatırladığında benimle gurur duyacaksın." deyip keyifle derin bir nefes aldım ve arabayı çalıştırdım.

"Hadi bakalım." Deyip kemerimi takarken Kerem'in bağlı olmayan kemerini gördüm.

"Kemerini de takalım." Deyip ona doğru yaklaştım. Kemeri uzatmak için çekiştiriyordum ama başaramıyordum. "Sıkışmış bu." Deyip daha sert bir şekilde çektiğimde Kerem'in yüzü ile çarpıştım. Birbirine değen burunlarımız ile olduğum yerde duruyordum. Onu bu kadar yakından görmeyeli, o kadar uzun zaman olmuştu ki...

Kerem'in büyüyen göz bebeği ile karşılaştığımda onun nefes almadığını fark ettim, şuan sanki romantik an yaşanmıyordu ve sanki Kerem son nefesini verecekmiş gibi korkuyla yüzüme bakıyordu. Sonunda sıkıştığı yerden kurtardığım kemeri takarak Kerem'den uzaklaştım. Kerem nefesini yavaşça dışarıya verdiğinde gülmemek için alt dudağımı dişledim ve arabayı çalıştırdım.

"Eylül ve Utku harika bir yemek hazırlamış." Dedim sulanan ağzımla yutkundum. "Harika yemekler yiyeceğiz."

Kerem bir şey demeden önüne bakmaya devam ettiğinde gözlerim dikiz aynasına takılmıştı. Ne zaman şerit değiştirsem aynı şekilde o arabada şerit değiştiriyordu. Bunu teğet etmek için bir çok defa şerit değiştirdiğimde aynı şekilde o da yapıyordu. Arabaların arasından geçerek hızımı arttırdığımda inatla peşimden ayrılmıyordu.

Plakasını okumaya çalışsam da başaramadım araba benim yanımdaki şeritte ilerlemeye başladığında başımı çevirip siyah filmle kaplı olan ve içi gözükmeyen arabaya baktım.

Yavaşlayarak onun ilerlemesini istediğimde o da benim gibi yavaşlıyor arabasını bana doğru yaklaştırıyordu. Çatılan kaşlarımla kornayı köklediğimde Kerem oturduğu yerden sıçramıştı.

"Trafik magandaları." Diye mırıldandım çatılan kaşlarımla gaza köklenerek hızlandığımda o da aynı şekilde hızlandı ve benim kaza yapmam için adeta arabasını bana doğru yakınlaştırdı. Aynalarımız birbirine değince öfkem artıyordu. Camı açıp ona sövmek istiyordum ama bunu yaparsam yola odaklanmam zor olacaktı.

Yol ayrımı göründü, araba benim önümden geçerek o yöne doğru gittiğinde hızla diğer yönde ki şerite geçtiğimde, gözüm kırmızı arabaya takılı kalmıştı. Resmen kaza yapmam için her şeyi yapmıştı, psikopat.

Bakışlarımı yeniden yola çevirdiğimde önümdeki araca çarpmamak için sert bir şekilde frene bastığımda ikimizde öne doğru savrulmuştuk. Dengemi kaybederek başımı direksiyona çarptığımda acıyla inledim. Başımı yavaşça kaldırarak gözden kaybolan aracı gördüğümde derin bir nefes aldım.

Korkuyla Kerem'e bakarak yüzünü iyice inceledim. "Sen iyi misin? Bir yerin acıdı mı?" derken arabayı kenara çekiyordum. Birazcık dinlemek ve bu korkunç olaydan kurtulmak zorundaydım. Kerem derin bir nefes vererek elini sağ kaşıma doğru götürdü. "Kızarmış." Dedi oraya yavaşça dokunarak. "Moraracak gibi duruyor. Krem sürmelisin."

Aynadan kendime baktığımda sağ tarafımın gerçekten de kıpkırmızı olduğunu gördüm. "Eve gidince hallederim." Deyip derin bir nefes alarak camları açtım. "Çok korktun mu?"

Kerem omuz silkerek. "Hayır." Diye mırıldandı.

Neyse ki eve gidene kadar başka bir felaket yaşamamıştık ve sağ sağlim gitmeyi başarmıştık. Apartmanın önünde arabayı park ettim. Kerem bagajdan iki valizi de almıştı ve yine bana vermemek için baya bir çabalamıştı.

O önde ben gerisinde apartmana girdik. "Maalesef burada asansör yok. Tek şanslı yanımız ise tek bir tane alt komşunun olması. O da köyüne gitti yani apartman tamamen bizim." Deyip gülerken Kerem valizleri merdivenden çıkartmaya başladığında ağır valizler yüzünden kolunda ki damarlar çok net bir şekilde gün yüzüne çıkmıştı.

Onun koluna hayranlıkla bakarak ben de peşinden merdivenleri çıktığımda Kerem evin önünde durmuştu.

"Keşke çok zorlamasaydın kendini."

"Önemli değil."

Kapı ziline bastığımda birkaç dakika sonra anca açılabilmişti. Kerem önden ben arkasından içeriye girdiğimde Utku elinde ki konfetiyi bize doğru patlattı. Kerem olduğu yerde sıçrayarak geriye doğru yürüdüğünde bana çarpıp durdu. Ben gülerek havadan üzerimizde düşen konfetiye bakarken Kerem de omzunun arkasından bana bakıyordu. Memnuniyetsiz yüzüyle başına düşen konfetileri temizlerken herkes, "Hoş geldin Kerem." Diye bağırıyor ve ıslık çalıyordu.

Kerem herkesi inceledikten sonra bakışlarını yere çevirdi ve ayağıyla yerde duran konfetileri itekleyerek yeniden havaya kalkmasına sağladı. Bu sanırım hoşuna gitmişti çünkü birkaç defa daha yapmaya devam etti. Gülerek onu izlerken Sedat da aynı şekilde ayaklarıyla konfetilere vuruyor ve ıslık çalıyordu.

"Delisiniz." Dediğimde Sedat ve Utku aynı anda ıslık çalmaya başladı.

Kerem'in kulağına yetişmek için parmak uçlarımda yükseldim. "Endişelenme." Diye mırıldandım omuzlarından sıkıca tutarak. "Korkulacak bir şey yok ve eğer olursa ben seni korurum." Dediğimde Kerem yeniden bana doğru döndü ve gözlerime kısa bir süre baktı. O kadar anlamsız bakıyordu ki bu bakışların altında hiçbir şey arayamıyordum.

Alkışlar son bulduğunda Eylül koşarak Kerem'e sarıldı. "Hoş geldin benim canım." Dedi onun yanaklarını öpemediği için sıktı. "İyi ki buradasın." Dediğinde Kerem karşılık vermeden duruyordu.

"Lütfen, öncelik benim." Dedi Utku, Eylül'ü itekleyip Kerem'i sıkıca sardı. "Kardeşim." Dedi sırtına vurarak onu kısa bir şekilde havaya kaldırıp indirdi. "Bizim canımız." Deyip o da Kerem'in yanaklarından öpmüştü. Kerem aldığı öpücükle yüzünü buruşturdu ama bundan kurtulamadı çünkü bu sefer onu Sedat esir almıştı. Üçü sıkıca birbirine kenetlendiğinde Kerem'in haline gülüyorduk.

"Şunlara bak." Dedi Sinem elleriyle alkış yaparken. "Koca bebek gibiler." Dediğinde Sedat gülerek Kerem'in yanağını öpmeye çalışıyor Kerem de başını ondan uzak tutmak için cebelleşiyordu.

Onların bu komik halleri ile baş başa bırakarak valizleri içeriye aldım ve kapıyı kapattım. Sedat ve Utku, Kerem'in kollarına girerek mutfağa doğru götürüyorlardı. Utku yaptığı yemeği överken Sedat da ben daha iyisini yapardım diye kendisine pay biçmeye çalışıyordu. Onun konuşması için uğraşsalar da başarılı olamadılar.

"Şunlara bak." Dedi Eylül başını omzuma koydu. "Sanki yeniden yirmili yaşlarımızın başındayız."

"Size anlatacak çok şey oldu." Dediğimde Eylül bana doğru döndü ve gözleri irileşti. Elini korkuyla ağzına götürüp ufak bir çığlık attı. "Sana ne oldu?" diye sordu. Gereksiz çığlığı yüzünden herkes bize doğru dönmüştü. "Alnının haline bak." Derken yüzü acıyla ekşiyordu.

Caner hemen yanımda biterek çeneme dokundu ve onunla göz göze gelmemi sağladı. Beni dikkatlice incelerken yüzü sinirden kas katı bir hal alıyordu. "Kim yaptı bunu?" Öfkeye dönen sesiyle Kerem'e doğru çatık kaşlarıyla baktı. "Onun sana zarar vermesine nasıl izin veriyorsun?"

"O yapmadı." Caner'in elini itekleyerek ben de aynı şekilde kaşlarımı çatarak onu uyardım. "Lütfen sesini yükseltme."

Utku ve Sedat da yanıma gelip yüzüme baktıklarında, herkesin merakını gidermek için hızla konuştum. "Bugün bir araba kaza yapmam için baya bir uğraştı benimle. Ani fren yapınca da kafamı direksiyona çarptım." Deyip Caner'in gözlerine sert bir şekilde baktım. "Hepsi bu."

Sedat alnıma daha yakından baktı. "Plakasını alabildin mi arabanın?"

"Hayır." Dedim ve derin bir nefes aldım. "Bakamadım, araba sürmekle meşguldüm."

Kerem mutfakta tek başına durmuş bizi izliyordu, ona gülümseyerek baktığımda bakışlarını benden kaçırarak tezgaha çevirdi.

"Abartılacak bir şey yok." Dedim yalancı gülüşümü yüzüme koyarak ellerimi alkış yaptım. "Hadi yemeğe oturalım." Utku ve Caner mutfağa doğru giderken ben de Sinem ve Eylül'e baktım. "Siz sofrayı hazırlamaya başlayın ben de ellerimi yıkayıp geleceğim."

Eylül ve Sinem giderken Sedat hala tepemde dikiliyordu, düşünceli bir şekilde eliyle sakallarını sıvazladı. "Hangi yollardan geldin? Kamera varsa bulabiliriz." Dediğinde başımı hayır anlamında salladım.

"Gerçekten gerek yok, magandanın tekiydi." Deyip gülümsediğim anda gülümsemem solmuştu.

Bu olabilir miydi?

"Ya da..." deyip bir yerlere daldığımda Sedat ellerini omzuma koyarak sıkarak dalgınlığımdan kurtardı. "Sanırım bize anlatmak istediğin şeyler var."

"Yemekten sonra." Dedim onun meraklı gözlerine bakarak. "Söz veriyorum anlatacağım."

Tuvalete giderek ellerimi yıkadığımda yüzüme baktım. Alnımda ki morluğu kapatıcı ile kapatmak zor olacak gibi görünüyordu. Neyse ki büyük bir morluk yoktu ve canımı çok acıtmıyordu. Kendime son defa bakarak tuvaletten çıktığımda Caner karşımda duruyordu.

Üzgün yüzü ve yorgun gözleri

 benim üzerimde gezerken süt dökmüş kediler gibi bakıyordu.

"Duru." Dedi Caner titreyen sesiyle konuşmaya devam etti. "Özür dilerim. Başını öyle görünce." Deyip gözlerini kapattı. "Sana zarar verdi sandım." Gözlerini yeniden açtığında biriken gözyaşlarını görüp ben de yüzümü astım.

"Caner, sen iyi misin?" Sorduğum soru ile gülümsedi ve başını geriye doğru atarak ileri geri salladı.

"Üzgünüm." Deyip gözlerini ovalayarak bana yeniden baktı. "Sadece biraz tuhaf hissediyorum." Diye itiraf etti. "Yorgunum."

"İşle ilgili sıkıntı mı var?"

"Hayır." Derken yüzüm hızla çatıldı. Onu iyice koklayarak ellerimi göğsümde birleştirdim. "Caner sen alkol mü aldın?"

"Evet, ama çok az. İyiyim."

"Hiç iyi görünmüyorsun. Az içtiğine emin misin?" Dediğimde Caner gülümseyerek omuzlarımdan tuttu ve bana yakın olmak için eğildi. Gülerek yüzümü incelerken onun bakışlarından bakışlarımı kaçırıyordum.

"Beni bir parça sevebilmen için her şeyimi verirdim. Şimdi ise bu imkansız, bu çok ağır."

"Yapma böyle." Dedim onun omzumda duran elini tutarak gülümseye çalıştım. "Bunları konuşmuştuk. Canını yakıyorsam eğer, senden uzak durabilirim. Canının yanmasını ve üzülmesini istemiyorum. " Dediğimde Caner bana sıkıca sarıldı.

"Bu canımı daha fazla yakıyor..." deyip derin bir nefes aldı. "Beni sensiz bırakarak bana yardımcı olamazsın."

Çaresizce sarılmasına karşılık vermeden duruyordum. "Ne yapmam lazım? Lütfen söyle çünkü ben de üzülüyorum."

"Uyumak istiyorum." Dediğinde benden uzaklaştı.

Yürürken dengesini kaybeder gibi oldu, hızla elimi onun beline dolayarak onu sardım. "Tutun bana." Dediğimde Caner elini omzuma attı. Zor bir şekilde salona geldiğimizde Utku ağzında ki lokmayı yutmadan bize doğru koştu.

"Ne oldu buna?" diye sordu şaşkın bir şekilde onu incelerken.

Gözlerimi devirerek Caner'i, Utku'nun kollarına teslim ettim. "Biraz içmiş." Dediğimde Utku da benim gibi gözlerini devirdi.

"Şunu odaya çıkartayım, geliyorum." Deyip Caner ile birlikte zor bir şekilde merdivenleri çıkmaya başladı.

Hazırlanan sofraya gülümseyerek baktım. "Çok acıktım." Kerem'in yanında ki boş yere koşarak oturdum. "Vayy." Dedim yemekleri dikkatli bir şekilde inceleyerek dudaklarımı büzdüm. "Harikalar."

Hep birlikte yediğimiz yemek kadar keyiflisi gerçekten olamazdı. Kerem'e anılarımızda bahsediyorduk ve Sedat'ın en ifşa anılarını anlatıyorduk. Gerçekten lise yıllarında bizi çok güldürüyordu. Kerem ise anlatılan anılara gülmek yerine sadece dinliyordu. Yine de onu konuşması için hiçbirimiz zorlamıyor aksine sanki konuşuyormuş gibi anlattıkça anlatıyorduk.

Keyifli yemek sonunda Eylül, Sinem ve ben mutfağı toparlarken Kerem, Utku ve Sedat televizyondan film seçiyorlardı. Daha doğrusu Utku ve Sedat film üzerinde kavga ediyor Kerem de onlara bakıyordu.

"Hala konuşmuyor." Dedi Eylül bardakları makineye dizerken yüzü asılıyordu. "Yarın, Sinem'in ofisine uğrayın bence."

"Hayır, benimle konuşuyor." Dedim olduğum yerde hafifçe zıplayarak gülmeye başladım. "Bugün artık benimle konuşacağını bile söyledi."

Sinem sevinçle bana sarılırken Eylül aralanmış ağzıyla bize bakıyordu.

"Harika." Dedi Sinem derin bir nefes alarak. "Seninle bu iletişimi kurması bizi çok ileriye taşıyor."

Eylül neşeli bir şekilde olduğu yerde zıpladı. "Ne söyledi? Ne söyledi?" Bir yandan omuzlarıma vururken bir yandan anlatmam için ısrar ediyordu.

"Hepinize aynı anda anlatırım şimdi şu mısırları alıp film izleyelim."

Sedat ve Utku'nun sesi yükseldiğinde Kerem başını yukarıya doğru kaldırmış tavanı izliyordu. Eylül gülerek, "Ben önden giderek şu tartışmaya artık son vereyim de Kerem kurtulsun." Bulaşık makinesinin kapattı ve koşarak diğerlerinin yanına gitti.

"Sinem." Dedim fısıldayarak ona yakınlaştım. "Kerem bana az da olsa güveniyor, eğer onu sana getirirsem hayal kırıklığı yaşar mı?"

"Evet, kendisini hasta sanabilir. Konuşmaması tamamen bize olan güvensizliğinden böyle davranması da o yüzden. Beş yılda ne yaşadığını bilmiyoruz. Ney onu bu kadar bastırdı bilmiyoruz." Deyip Kerem e doğru bakıp bana geri döndü.

"Sen hazır mısın peki?" diye sorduğunda tek kaşım havaya kalkmıştı Sinem yüz ifademe karşılık yüzünü astı. "Kerem'in anlattıklarını dinlemeye."

Bunu çok düşünmüştüm ve çok fazla kafamda senaryolar koyarak buna tamamen hazırlamıştım kendimi. "Evet." Dedim kendimden emin bir şekilde. "Her şeye hazırım, onun acısını sarmak istiyorum."

"O zaman onun doktoru sen olacaksın." Dedi Sinem gülümseyerek elini omzuma attı. "Ona sen iyi geleceksin. Onu dinlerken asla sözünü kesme, anlatmak istediği kadar anlatmasına izin ver. Ama en önemlisi onu asla yargılama. Ne yaşamış olursa olsun." Dediğinde sesinin altında imayı anlayarak derin bir nefes aldım.

"Üstesinden gelebilirim." Dediğimde Sinem ellerimi tutup güç vermek için sıktı. Dediğim çok kolay bir şeymiş gibi gülümsüyor ama gülüşümün altında ki üzüntüyü görebiliyordum.

"Evet, ama bu psikolojiye girerek kendini yaralamaya izin verme. Hislerine özellikle de kendine değer ver."

"Seninle her zaman konuşabilir miyim?"

"Her zaman." Dedi Sinem içten bir şekilde. "İstediğin her gün beni arayabilirsin."

"Teşekkür ederim."

"Siz ne yapıyorsunuz? Gelir misiniz hanımlar." Dedi Sedat bize seslenerek. Sinem bana son kez sarılarak güçlü olmamı söylediğinde içimden ben de bunu defalarca tekrarladım.

"Herkes ve her şey hazırsa başlatıyorum." Dedi Utku bıkkınlıkla. Anlaşılan filmi seçip karar verene kadar büyük bir savaş çıkmıştı.

"Durun." Dedi Eylül hızla koşarak. "Işıkları kapatalım."

"İmdat." Dedi Utku kendisini boğazlayarak. "Gerçekten imdat." Dediğinde Eylül ona gözlerini devirdi ve ışıkları kapattığında Utku filmi açmıştı.

"Korku ve gerilim izleyeceğiz." Dedi Sedat, Sinem'in karnına dokunarak. "Bebeğimiz etkilenir mi?" diye sorduğunda hepimiz gülüyorduk.

"Hayır, hayatım ayrıca en sevdiğim film türünün bu olduğunu biliyorsun."

Sedat ısrarlı bir şekilde başını olumsuz anlamda salladı. "Hayır, bu değil artık komedi olacak." Dediğinde Sinem bir avuç mısırı Sedat'ın ağzına tıkadı.

"Allah razı olsun." Diyen Eylül'ün isyanına gülerken başımı çevirip Kerem'e baktım. Dikkatlice filmi izliyordu, kucağımda ki mısırı ortamıza koyduğumda ise tepkisizliğini korumaya devam ediyordu.

Film gerçekten korkunçtu ama ben Kerem'i izlemekten filme odaklanamıyordum. O ise filme kendisini öyle bir kaptırmış durumdaydı ki onu izlediğimi fark etmiyordu. Bazı yerlerde öyle bir sıçrayıp korkuyordu ki onun tepkisinden korkup ben de irkiliyordum.

Filmi bu şekilde izlemeye devam ederken aniden beklenmedik bir korkunç sahne çıktı Kerem ile aynı anda geriye doğru sıçradık. Hızlı nefes alışverişimiz birbirine karışırken ortamızda duran mısırı kucağıma alarak Kerem'e yakınlaştım.

"Korkma." Diye fısıldadım kulağına ve elini hafif bir şekilde tuttum. Kerem tutuşan elimize bakıp bana doğru döndüğünde gülümseyerek ona bakıyordum. Kerem elini tutmama karşılık vermiyordu öylece bekliyordu.

O filmi izlerken ben geriye doğru yaslanmış bir şekilde onu izliyordum. Saçları ve sakalları uzamış ama yüzü hala parlıyordu. Tıpkı yıllar önce ona dokunduğum gibiydi. Teninin kokusu bile aynıydı, sesi, bakışları, büyük elmacık kemikleri ve çene hattı her şeyiyle çok güzeldi.

Kerem onu o kadar dikkatli incelediğimi anlamış olacak ki bana baktı. Bir an için sanki hiç beş yıl ayrı kalmamış gibi hissettim. Sanki kötü bir rüyadan beni uyandırmış ve yanına almıştı. Aslında o hiç gitmemiş ben hiç onun acısını yaşamamıştım. Beni hatırlıyor ve beni seviyordu ve güzel gülümsemesi ile bana bakıyordu.

Bunları düşünürken gözlerim de ki yaşlar birikiyor ve Kerem'i git gide bulanık görmeye başlıyordum. Kerem cebinden peçetesini çıkartıp bana uzattığında gülümseyerek peçeteyi aldım, o ise filmi izlemeye devam etti.

Sevgiyle Kalın ♥

Oy ve yorumları unutmayın ♥

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top