28. Bölüm
Herkese selamm ♥ Lütfen yine satır arası yorumlarınızı bol tutmaya özen gösterin ♥ Hikayemden hala beklediğim etkileşimi almış değilim bu yüzden destekleriniz çok ama çok fazla önemli ♥
Keyifli okumalar ♥
Bölüm Şarkısı : Cem Adrian - Mutlu Yıllar
♥
Ekim ayının ortasında olmamıza rağmen havalar bizi deli gibi kavurmaya devam ederken biz yine bir pazar klasiği olarak Kerem'in evinde toplanmıştık. Akşam yemeği yiyerek sohbet etmeye başlarken eski günleri yad ediyor ve Kerem yokken geçen beş yılımızdan bahsediyorduk.
Kerem de bizi dinlerken sürekli şaşırdığı, üzüldüğü, güldüğü şeylere tepkisini gösteriyor ve en önemlisi sohbete dahil oluyordu, inanılır gibi gelmese de bunu gerçekten yapıyordu. Sedat ve Utku ile de iyice yakınlaşmıştı hatta şuan konuları o kadar büyümüştü ki üçü de salonda oturarak sohbetlerine devam ederken Sinem, Eylül ve ben de kendi aramızda sohbet ediyorduk. Onları böyle izlemek hepimizin gözünde ufak bir yaşın oluşmasına sebep oluyordu.
"Son bir buçuk ayım kaldı..." dedi Sinem iyice belirginleşen göbeğine dokunarak okşadı. "Çok heyecanlıyım."
"Biz de." Eylül onun karnına doğru eğilip severken bir yandan da öpüyordu. "Halası onun totosunu ısıracak."
"Bir hafta sonra Kerem'in doğum günü."
Sinem ve Eylül bana baktığında gözümden akan bir damla yaşı silerek başımı iki yana salladım. "25 Ekim." Diye mırıldandım.
"Ağlama." Dedi Eylül fısıltılı sesiyle bana sıkıca sarıldı. "O artık burada, bizimle."
"Bu beş yıl içerisinde ilk defa ona çiçekten başka bir hediye alacağım."
Sinem de yanıma gelirken bir yandan da gözünden akan yaşları elinin tersiyle siliyordu. "Böyle konuşarak beni ağlatıyorsun." Deyip sesli bir şekilde yutkundu. "Böyle cümleler kurmak zorunda mısın?"
"Üzgünüm." Dedim gülerken yanaklarımdan yaşlara engel olamıyordum. "Sadece şükrediyorum." Deyip gözlerimi sıkıca kapattım ve elimi kalbimin üzerine koydum. "Teşekkür ederim o burada ve bizimle olduğu için."
"Ağlama." Bunu söyleyen Eylül'ün gözünde ki yaşlar yanaklarına yağmur gibi akarken Sinem ve ben de ona katılıp aynı şekilde ağlamaya başladık.
"Lan siz deli misiniz? Üçünüz birleşmiş ne yapıyorsunuz?" Utku bağırarak bize baktığında eliyle ağzını kapatmış başını iki yana sallıyordu. "Ağlama partisi mi?"
Sedat ve Kerem de bize doğru yaklaştığında hepsinin yüzünde şaşkınlık hakimdi. "Ne oldu?" dedi Sedat gözünden yaş eksik olmayan karısını kendisine doğru çekerek. "Sancın mı var güzelim? Doktora gitmek ister misin?"
"Tuvalet." Dedi Sinem ağlamasını kesemeden. "Çok ağladım tuvaletim geldi."
Sedat gülerek karısını tuvalete götürürken Kerem bana yaklaşmaya çekiniyor gibi uzağımda duruyordu.
"Sen manitanı al ben de şu deliyi alim." Dedi Utku benim yanağımdan ufak bir makas alarak Eylül'ün omuzlarından tuttu ve buzdolabına doğru sürükledi. "Hadi tatlı ye ve beyninin çalışması için Allah'a dua etmeye başla."
"İyi misin?" diye soran Kerem ile başımı olumlu anlamda salladım ve yanına yaklaşarak elinden tuttum. "Biraz kötü hissettim ama geçti."
"Neden?"
"Bazen oluyor, iyiyim merak etme."
Salona doğru ilerlemek için adım attığımda Kerem elimden sıkarak beni kendisine doğru çekti ve sıkıca sarıldı. "Kötü hissettiğim de sana sarılmak hoşuma gidiyor. Eğer sen de iyi hissedeceksen bana sarılabilirsin."
"Bunu her zaman yapacağım."
Eylül'ün büyük çığlığı ile irkilerek onlara doğru döndüğümüzde Eylül'ün kafasının buzdolabının içinde olduğunu gördüm. Utku gülerek merdivenlerden kaçarken Eylül ona küfür ederek başını buzdolabından çıkarttı ve kek olan yüzüyle bize doğru döndü.
"İnanamıyorum ya!" diye ateş püskürttü yüzünde ki kekleri temizlerken. "Bu çocukla arkadaşlığımın son günüydü!"
Sedat ve Sinem çığlıklar yüzünden hızla yanımıza geldiklerinde Sedat gülmeye başladı. "Oha!" dedi sesi gülmekten çatlarken. "Harika. Fotoğrafını çekmem lazım." Diye bağırdı.
"Utku mu yaptı?" Sinem'in sorusu ile Eylül ufak bir sinir çığlığı yeniden attığında Sedat telefonunu çıkartarak videoya alıyordu.
Kerem gülerek onları izlerken yanağına büyük bir öpücük kondurdum. Hızla bana doğru dönerek yutkundu. "Çok eğlenceliler." Dedi birbiriyle didişen Sedat ve Eylül'ü işaret ederek. "Eskiden ben de böyle miydim?"
"Nasıl?"
"Ben de sizi çok güldürür müydüm?"
"Hem de çok fazla. Senin yüzünden yerlerde sürünürdük."
Kerem başını belli belirsiz sallayarak karşımızda ki kavgayı izlerken oldukça keyifli gözüküyordu.
**
İş yerimden her çıktığımızda klasik olarak Eylül'ün cafesine gidiyorduk tıpkı şuan olduğu gibi. Kerem oranın tatlılarını o kadar çok seviyordu ki onu kırmak bu dünyada yapacağım en son şeydi.
Cafenin önüne arabamı park ederek aşağıya indik ve birlikte içeriye girdik.
"Duru Hanım, sizi burada çok sık görmek bizi mutlu ediyor." Diyen Esma'ya gülümseyerek baktığımda her defasında Kerem'i görmenin heyecanını yaşadığını anlayabiliyordum.
"Beni de öyle. Eylül nerede yine odasında mı?"
"Hayır, Hakan Bey geldi onunla beraber yukarıda." Dediğinde derin bir nefes alarak ona teşekkür ettim ve Kerem ile birlikte merdivenleri çıkmaya başladık.
"Eylül inkar ediyor ama bu Hakan sürekli onun peşinde."
"Belki de bizim gibi birbirlerini seviyorlardır. Hem sen neden buna bu kadar karşısın?"
"Çünkü Ezgi'yi sevmiyorum, sana yakın olmaya çalışıyor."
Kerem olduğu yerde durduğunda dönüp onun kaşları çatık yüzüne baktım. Kurduğum cümleyi beynimde tekrarlarken nerede yanlış yaptığımı bulmaya çalışıyordum.
"Bana yakın olan sensin. Ezgi benim arkadaşım ve her zaman öyle kalacak. Eğer Eylül, Hakan'ı seviyorsa onu desteklemelisin." Aralanmış ağzımla Kerem'i dinlerken sözlerine devam etti. "Çünkü arkadaşlar her zaman birbirini destekler, sizin hep yaptığınız gibi."
"Sen..." diye mırıldandım elimi onun yanağına koyup okşarken. "Sen inanılmazsın."
Bana tavsiye verecek kadar kendisine gelen özgüvenine hayretle baktım, eski haline dönmesi ve artık fikirlerini açıkça ifade etmesi beni duygulandırıyordu.
Merdivenlerin devamını çıkarak üst kata geldiğimizde Eylül ve Hakan'ı karşılıklı otururken gördüm. Yüzlerinde ki gülümsemeye bakılırsa konuları oldukça eğlenceliydi. Eylül bizi fark ettiğinde gülüşü boğazında kalmış gibi öksürmeye başladı, yüzü renk değiştirirken gülmemek elde değildi.
Kerem ile yanlarına doğru gittiğimizde ikisi de ayağa kalkmıştı, "Merhaba." Dedim ikisinin de yüzüne imalı bir şekilde bakarak gülümsedim. "Sizi çok sık görüyorum burada Hakan Bey, yoksa sizde mi Eylül'ün tatlılarını çok beğeniyorsunuz?"
Hakan eliyle ensesini ovarak güldü. "Öyle, özellikle iş yerimde ki çalışanlarım. Bayılıyor." Dediğinde gülerek başımı belli belirsiz salladım.
"Sizinle oturmamız da sakınca yoktur umarım?"
Eylül hızla yanıma gelerek kolumu sıktı, "Saçma sapan konuşmasana Durucum, ne sakıncası olacak. Bugünlerde hiç normal değil." Dediğinde Kerem ve Hakan oturmak için harekete geçmişlerdi. Ben de Kerem'in yanına oturacağım sırada Eylül buna izin vermeyerek kulağıma eğildi. "Bir sorunumuz var, lütfen bana kızma."
"Ney?"
Eylül açıklama yapmadan gelen sesin sahibini rahatlıkla tanımıştım.
"Cesur! Aman Kerem." Diyen Ezgi'ye baktığımda koşar adımlarla yanımıza doğru geliyordu. Gözlerimi devirerek Eylül'e baktığımda dudaklarını üzgün bir şekilde büzdü ve tedirgin gözleri irileşmeye başladı.
"Geleceğinizi bilseydim kovardım..." dediğinde yüzümde ki memnuniyetsizliği silerek gülümsemeye çalıştım ve başardım.
"Aslında çok iyi oldu." dedim bize iyice yaklaşan Ezgi'ye sevimli bir şekilde bakarak. "Kerem kimin sevgilisi bunu öğrenmesi lazımdı."
"İşte ya! İşte Duru bu. Göster ona gününü."
Ezgi ile birbirimize baş selamı verdik ve o tabii ki de hızlı bir hareketle Kerem'in yanına oturduğunda yüzümde ki gülümseme büyümüştü. Kendime yeni bir sandalye çekerek masanın başına oturduğumda Ezgi son derece keyifli gözüküyordu. Birazdan bozulacak olan keyfi aklıma geldikçe yüzüm neşeden patlayacak kıvamdaydı.
"Seni sürekli arıyorum ama hiç açmıyorsun, mesajlarıma da dönmüyorsun. Yoğun olmalısın."
Kerem şaşkınca onun yüzüne bakarak omuz silkti. "Bilmem, sadece telefonu çok sık kullanmıyorum." Deyip bana baktığında tedirgin yüzüne rahatlaması için gülücük yolladım.
"Bu arada." Dedi Ezgi bana dönerek koluma dokundu. "Arkadaşımın ailesi yeni serginde seninle tanışmak için çok heyecanlı, ne zaman başka sergi açacağını sordular."
"Henüz zamanı var."
"İnanılmaz." Diye lafa atıldı Hakan, konuşmamızı yarıda keserek gür sesiyle ekledi. "İnanılmaz bir sergi yaptınız, resimleriniz ve düzenlemeleriniz... Bu işte yıllarını harcamış insanlarla yarışıyorsunuz."
"Teşekkür ederim." Dediğimde garson siparişlerimizi alarak yanımızdan uzaklaştı. Masa da ki sessizliği bozan sadece Ezgi'nin sesiydi, sürekli Kerem ile uğraşıyor ve ona, onsuz geçen günlerini anlatıyordu.
Siparişler geldiğinde Ezgi'nin bitmeyen hayatı herkesi baymaya başlamıştı. Hakan ile göz göze geldiğimizde mahcup bir şekilde gülümseyerek sesli bir şekilde boğazını temizledi. "Ezgicim, biraz sakin mi konuşsan? O kadar konuşuyorsun ki Kerem yanıt bile veremiyor. Maşallah sesin de bizim sohbeti engelliyor."
Ezgi eliyle başına vurarak güldü. "Haklısın abi." Deyip önünde ki kahvesinden büyük bir yudum alarak, "Ee Kerem sen neler yaptın?" diye sordu.
"Hiç."
Hepimiz onun cevabına gülerken Ezgi gülüşünü bozmadan bana baktı. "Duru seninle bir şey konuşabilir miyiz?" diye sorduğunda şaşkınca kaşlarımı yukarıya doğru kaldırdım.
"Tabii."
Ezgi ayaklandığında Eylül ile bakışıyorduk şuan ikimizin kavga etmemesi için dua ettiği çok belliydi. Sakin gülümsemeyle her şey yolunda işareti yaparak Ezgi'nin oturduğu masaya geçtim.
"Seni dinliyorum."
Ezgi her zaman ki sevimli gülümsemesini yüzüne koyarak uzun saçlarını omzunun arkasından savurdu.
"Eylül ile abimi konuşurken duydum. Bu hafta sonu Kerem'in doğum günüymüş ve ben de ilk defa onun doğum günü kutlayacağım için çok heyecanlıyım."
"Alınmanı istemiyorum ama bu sadece bizim arkadaşlarımızın arasında olacak. Kalabalık olmasını istemiyoruz, bizim için özel bir an." Deyip iç çektim ve oldukça samimi bir şekilde konuşarak, "Biliyorsun beş yılın sonunda ona kavuştuk ve sadece bizim ekip olacak." Dedim.
Ezgi derin bir nefes alarak başını belli belirsiz salladı. "Bence ikimizde açık olmalıyız. Kerem den hoşlandığımı sana yeterince belli ettiğimi sanıyorum."
"Evet." Onun emri vaki ve kibirli bakışlarına oldukça içten bir şekilde gülümseyerek başımı olumlu anlamda salladım. "Bunu anlamamak için aptal olmak gerekir."
"Kerem ile bir geçmişin var ama adı üstünde geçmiş. Kerem şuan çok değişti biz onunla çok fazla şey paylaştık hayatımızda sen yokken ve eğer sürekli aramıza girersen biz bir ilişki yaşayamayız." Deyip elime ufak bir şekilde dokunup hızla geri çekti. "Senin korkundan benimle konuşamıyor ve eminim ki telefonu bile senin elinde."
Gülmeye başladığımda Ezgi elimden bu sefer sıkıca tuttu. " Bak bu beş yılda hayatında birileri illaki olmuştur. Kerem'i gördüğün için eskiler aklına geldi ve anlık olarak ondan etkilendiğini sanıyorsun hepsi bu." Gözlerimde ki siniri görerek ellerini çekti ve akıl almaz sözlerine devam etti. "Ben de Kerem için bir şeyler yapmak istiyorum. İyileşmesini ve yeniden sevebilmesini istiyorum. Bu yüzden bana engel olma."
"Kerem zaten benim." Sinirimi bir kenara atarak yüzüme geniş bir gülümseme yerleştirdim. "Kerem hiçbir zaman senin olmadı ve inan bana ben aranıza girmiyorum çünkü girilecek bir aranız bile yok, gerçekten inan bana."
"Seninle savaşmak istemiyorum."
"Lütfen benimle savaş." Dedim ayağa kalkarak alaycı bir tavırla yüzümü üzülmüş gibi astım. "Ama ortada bir savaş olmadığını bilerek savaş çünkü kaybeden sen olacaksın."
Arkamı döndüğümde Ezgi hızla, "Beni fazla hafife alıyorsun." Dedi ama onu umursamadan yerime oturdum. Eylül kaş göz işaretleri yaparken ben sadece gülümsüyordum. Sakinliğimi sonuna kadar korumakta kararlıydım çünkü sevgili olduğumu öğrendiğinde yaşayacağı yüz ifadesini zevkle izleyecektim.
Hakan başka konular açtığında onunda ne kadar gerildiğini anlayabiliyordum. Ezgi ile bizim aramızda kaldığı için alnında biriken terleri elinin tersiyle silerek yok etmeye çalıştı. Eğer böyle bir kardeşim olsaydı eminim ben de Hakan gibi sürekli ter akıtırdım.
Ezgi derin bir nefes alarak Kerem'e doğru döndü, sanırım bu 'kendince' savaş ilanıydı. "Bu akşam için planın varsa hemen iptal ediyorsun çünkü sana her zaman bahsettiğim restoran var ya yemekleri harika diye anlatırdım. İşte oraya bizim için rezervasyon yaptırabilirim."
"Bir planım yok." Dedi Kerem gülümseyerek bana baktı. "Planları genelde Duru yapıyor."
Eylül hızla araya girip konuya atladı, "Duru her zaman Kerem'in ne sevdiğini şık diye biliyor. Biliyor musun bir keresinde..." deyip Hakan'a yıllar önce yaşadığımız anıyı anlatmaya başladığında Ezgi dinlemiyor bir şeyler düşünüyordu.
"O zaman bugün bizim için planı ben yaparım, farklılık iyidir."
Kerem soruya cevap vermeden susuyor ve ne diyeceğini düşünüyordu. Önünde ki magnoliadan bir kaşık alırken Ezgi cevap beklediğini belli eden bir şekilde mırıldanmaya başladı.
"Açıkçası bugün Duru'dan bana eski videolarımızı izletmesini isteyecektim." Dediğinde inanamıyormuş gibi gülümsedim, geçmişini öğrenmek için bu kadar kendisini hazır hissetmesi onu bensiz yaşadığı beş yıllık karanlıktan tamamen çıkarttığımı gösteriyordu.
"Ne güzel... Ben de size katılmak isterim eski hallerini inan merak ediyorum."
Hakan kaşlarını çatarak sert sesiyle konuştu. "Ezgi, akşam için fazla zorlamasan mı Kerem'i? Başka istediği şeyler var."
"Zorlamıyorum abi." Ezgi sakin sesiyle bana bakarak alttan bir şekilde güldü. "Kerem'in geçmişini merak ediyorum. O zaman da böyle şanslı mıydı?"
Gülüşümü bozmadan Ezgi'nin sert bakışlarının aksine sadece tebessüm yolladım.
"Bence ben..." dedi Kerem ağzında ki lokmayı yutarak tüm gözleri kendi üzerine çekti. Bu ani bakışlardan birazcık utansa da bana bakarak derin bir nefes aldı. "Geçmişimde de, şimdi de Duru ile sevgili olduğum için çok şanslıyım."
Keyifle derin bir nefes alarak Kerem'e hayranlıkla baktım. "Bende çok şanslıyım." Dedim.
Hakan şaşkınca işaret parmağını benim ve Kerem'in üzerinde gezdirdi. "Siz?" derken bir yandan da korkuyla Ezgi'ye bakıyordu.
"Onlar yeniden sevgili oldular. Zaten böyle olacağını biliyorduk sadece zaman gerekliydi." Eylül neşeli şekilde gülerek ellerini alkış yaptı. "Baksana çok yakışıyorlar."
Ezgi sinirli bir şekilde bana döndüğünde omuz silktim, onu uyarmıştım ortada bir savaş yoktu. Kerem ait olduğu yerdeydi, benim yanımda ve her zaman orada kalacaktı.
**
Beş dakika sonra yirmi beş ekime giriyorduk ve ben heyecandan delirmek üzereydim. Odamın içinde ileriye geri giderken elimde ki magnoliayı bir dakika olsun bırakamıyordum. Bizimkiler ile sabah bir kutlama yapacaktık ama şimdiden ona bugünün onun için özel olduğunu hissettiren ilk kişi olmak istiyordum.
Odamdan çıkarak parmak uçlarımda Kerem'in odasına doğru yürüdüm. Kapının önünde durduğumda beş dakikanın bittiğini gördüm. Hızla mumu yakarak kapıyı tıkladığımda, "Gel." Diye bağırdı.
Gülümseyerek kapıyı yeniden tıkladığımda ayaklandığını durabiliyordum. Kocaman gülümsemeyle ona bakarken kapı açılmıştı. Kerem şaşkınca yüzüme bakarken tutamadığım gözyaşlarım yanaklarımdan akmaya başladı.
"İyi ki doğdun Kerem, iyi ki doğdun, iyi ki doğdun, iyi ki varsın Kerem."
Kerem gülümseyen yüzüyle magnoliayı tutan ellerimi tutarak başını iki yana salladı. "Bugün doğum günüm mü?"
"Evet." Dedim titreyen sesimle onun güzel gözlerine baktım. "25 Ekim, doğum günün. Hadi bir dilek tut ve mumunu üfle."
Kerem bana yakın olmak için eğilerek gözlerimin içine iyice baktı. "Dileğim sonsuza kadar seninle olmak, bana aşkı ve sevgiye öğreten seni her zaman koruyabilmek."
"Kerem..."
"Bir diğer dileğim ise gözlerinden bir daha gözyaşı gelmemesi. Sadece gül çünkü sen gülünce ben dünyayı daha farklı görüyorum."
Kerem dudaklarıma ufak bir öpücük bırakarak dikeldi ve yanan mumu üfledi. Ona sıkıca sarıldığımda gözyaşlarıma engel olamıyordum, kurduğu cümlelerin hayal olmasından ve daha kötüsü bir rüyada olmaktan çok korkuyordum.
Kerem benden uzaklaşarak elimden tuttu. "Hadi gel." Dediğinde onun peşinden odasına girdim. Elimde ki magnoliayı komodinin üzerine bırakarak Kerem ile birlikte onun sıcak yatağına uzandık.
"Duru ben özür dilerim." Dedi beni kollarının arasına alırken gözlerinde ki hüznü görebiliyordum. Anlamsız şekilde onun yüzüne bakarken derin bir nefes aldı. "Sen her ağladığında gözyaşlarının benim yüzümden olması benim canımı yakıyor. Beş yıl önce nasıl bu hale geldiğimi öğrenmek ve hatırlamak istiyorum. İstiyorum çünkü sana, bana, bize bunu yapanı bularak canını yakmak ve bensiz geçirdiğin beş yılın acısını, gözyaşının hesabını sormak istiyorum."
"Kerem... ben seninle birlikte bize bunu yapanı bulmaya hazırım ama seni yeniden kaybetmeye hazır değilim. Geçen sene tam bu saatte senin mezarında duruyordum. Ben beş yıl boyunca içi boş olan mezara gittim, kaza yaptığın yere gittim belki bir parça eşyanı bulurum umuduyla her yeri aradım. O günleri atlatmak çok zordu ama şimdi daha da zor."
Gözlerimde ki yaşlar bedenime karışırken Kerem'in de gözlerinin dolduğunu görebiliyordum. "Kerem bir daha seni kaybedersem nasıl yaşayacağım?"
"Beni kaybetmeyeceksin çünkü ben bu sefer senin için yaşayacağım Duru. Ben senin için daha çok iyileşeceğim, senin için hatırlayacağım."
"Kerem sensizlik çok zordu." Dedim acıyla konuşurken bedenim titriyordu. Gözlerimi sıkıca kapatarak hıçkırıklar için konuştum. "Çok zordu Kerem... Herkes senin kaza yaptığını düşündü yıllarca kimseye inandıramadım. Sen beni çok seviyordun Kerem sen beni bırakmazdın! Sen bize bunu yapmazdın ki... Sen bir parça alkol aldığında arabaya bile binmezsin. Alışacağımı düşündüler, seni unutacağımı söylediler. Yaşın genç ve bunu atlatacaksın dediler yapamadım Kerem kıyamadım sana. Aşkımıza kıyamadım, ben kimseyi senin yerine koyamadım."
"Duru..."
"Kerem ben her gün öldüm, fotoğraflarına bakarak bu yatakta tek başıma yatarken çok üşüdüm. Ben sensiz çok üşüdüm Kerem."
"Tamam." Dedi Kerem titreyen çenesini başıma bastırarak benim gibi ağlamaya başladı. "Tamam güzelim, tamam sevgilim." Aldığı derin nefesle çenemden tutarak ona bakmamı sağladı. "Tamam." Dedi gözünde ki yaşlar yanaklarından akarken gülümsedi. "Buradayım, buradayım ve gitmeyeceğim söz veriyorum. Bir daha üşümene de izin vermeyeceğim."
Kerem beni sıkıca sararak saçlarımı okşadı. "Acılarını saracağım Duru, acılarımızı iyileştireceğim ve sana söz veriyorum bize bunu yapanı bulacağız."
Sevgiyle Kalın ♥
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top