24. Bölüm


Selaam!! Satır arası güzel yorumlarınızı büyük bir merakla bekliyorum lütfen bölüm hakkında ki düşüncelerinizi benimle paylaşın ve hikayemin etkileşimini arttıralım❤️

Bölüm Şarkısı: Taylor Swift - Lover

❤️

İş yerimden çıktığımızda Kerem maskesinden kurtulmak ister gibi hızla çıkartarak nefesini sesli bir şekilde havaya bıraktı. Maske takmaktan gerçekten nefret ediyordu, hatta bu yüzden bazı zamanlar dışarı çıkmayı da istemiyordu. Arabaya doğru ilerlerlerken gülümseyerek onun bıkkın haline baktım. "Maskeden sıkılmış olmalısın."

"Evet, sadece gözlük ve şapka olsa olmaz mı? Hem ben daha ne kadar saklanacağım?"

Adımlarım yavaşlarken olduğum yerde durdum ve gülüşümü yavaşça soldurdum. "Sadece biraz daha kendine geldiğinde, bu işe bulaşırsak sanki tüm mutluluğumuz bozulacakmış gibi hissediyorum. Beklemek seni bıktırdı mı?"

Kerem derin bir nefes alarak, "Hayır." Deyip elinde salladığı maskeyi gösterdi. "Sadece maskesiz dolaşmak istiyorum."

"Yinede tanıdık yerlere girince bunu takmaya mecbursun."

Kerem gülümseyerek başını geriye doğru attı. "Umarım bir an önce hatırlarım." Derken  bu kadar istekli olması yeniden gülümsememi sağladı.

"Evet." Deyip yanına yaklaştım ve kafasına hafifçe vurdum. "Bu kadar şeyi nasıl unutabildi bu beynin? En önemlisi de beni?"

Kerem güneş gözlüğünü çıkarttığında gözleri yüzüne direkt vuran güneşten dolayı hafiften kısılmaya başlıyordu. "Kazadan sonra gözümü ilk açtığımda seni görmüştüm, yani beynim seni unutmamış, sadece anılarımızı unutmuş."

Ben de güneş gözlüğümü çıkartıp onun güzel yüzüne hayranlıkla baktım şu an onu öpmek istiyorum ama Kerem arabamı işaret etti. "Eve gitmeden önce Eylül'ün cafesine gidebilir miyiz?" diye sorduktan sonra utangaç bir şekilde sözlerine devam etti. "Bir tane tatlısı vardı ya?"

"Magnolia."

"Bilmiyorum sadece güzeldi."

Gülerek başımı belli belirsiz salladım ve ellerimi alkış yaptım. "Hadi o zaman güzel tatlılar yemeye gidelim."

**

Eylül'ün kafesine girdiğimizde Esma, Kerem'i gördüğü için yine bir heyecana kapılmıştı. Ona beslediği bu ufak hayranlık beni sadece güldürüyordu. Kerem ile birlikte üst kata doğru çıkarken Eylül'ü odasında planlıyordum ama o Hakan ile bir randevudaymış gibi sohbet ediyor ve saçlarıyla sürekli oynuyordu. Ah Eylül!

Hakan ayağa kalktığında Eylül de gülümseyen yüzüyle ona eşlik etmek için ayağa kalktığı anda benimle göz göze geldi. İrileştirdiği gözüyle zor bir şekilde yutkunduğunda onların yanına doğru yaklaştım.

"Merhaba." Dedim gözlerim ikisinin arasında gidip gelirken. "Ne güzel bir tesadüf."

Hakan samimi bir şekilde gülümsedi. "Evet." Diyerek Kerem'e başını sallayarak selam verirken bende Eylül'e ölümcül bakışlarımı yolluyordum.

Hakan ellerini birbirine vurarak Eylül'e doğru döndü. "Tatlılar için tekrar teşekkür ederim, yine görüşmek üzere." Bize veda edip gideceği sırada önünde durarak gitmesine engel oldum.

"Size bir şey sorabilir miyim?"

Hakan'ın gülümsemesi solarken başını belli belirsiz salladı. "Ezgi için üzgünüm." Dedi söylediğim şeyi çoktan anlayacak kadar zeki olması beni şaşırtmıştı. "Başımın etini o kadar yedi ki... Adresi söylemek zorunda kaldım. Sürekli sizi rahatsız etmemesi içinde uyardım. Eğer, sözümü dinlemezse lütfen bana söyleyin."

Cevap veremeden öylece Hakan'ın yüzüne bakıyordum. "Tamam mı?" diye sorduğu soru ile kendime gelerek başımı evet anlamında salladım.

"Tamam, teşekkür ederim."

Hakan gülümseyerek yanımızdan uzaklaştığında Eylül o merdivenlerden inene kadar yüzünde ki gülümsemeyi korudu. Hakan gözden kaybolduğu anda Eylül'ün kolunu tutarak sarstım o ise irileştirdiği gözleriyle bana şaşkınca bakıyordu.

"Sizin arasınız da bir şey mi var?"

"Duru saçmalama... İş yerine geçerken çikolatalı kurabiyelerden aldı. İş yerinde ki arkadaşları buranın tatlılarını sevdiği için çalışanlarına jest yapacak."

"Sen de buna inandın mı?" diye söylenerek boş masalardan birisine oturduğumda Kerem de karşıma oturup güneş gözlüğünü ve başında ki şapkasını çıkarttı. Üzerinde ki ağırlıklardan kurtulduğunda yüzü keyifli gözüküyordu.

"Yapma böyle." Dedi Eylül yanıma oturarak koluma girdi. "Gerçekten düşündüğün gibi bir şey yok."

"Ona aşık mı oldun?"

Eylül sorduğum soru ile ağzını açarak başını iki yana salladı. "Hayır." Diye diretti zor bir şekilde. "Saçmalama."

"Eylül..."

Eylül hızla Kerem'e bakarak onun dağılan saçlarını düzeltmeye başladı. "Hem kes sesini Duru. Benim cafeme çok sevdiğim arkadaşım gelmiş, senin dırdırını çekemem. Ne istersin Kerem?"

Kerem hafif bir şekilde gülümseyerek öne doğru eğildiğinde Eylül'de aynı şekilde eğildi. Kerem sanki çok gizli bir şey söyleyecekmiş şekilde fısıltılı sesiyle konuştu. "Sevdiğim tatlıdan istiyorum."

Eylül gülerek onun yanağından ufak bir makas aldı ve hızla ayağa kalktı. "Hemen getiriyorum." Deyip bana döndü. "Sen de limonata içersin, değil mi?"

Başımı evet anlamında salladığımda Eylül hızla gözden kayboldu. Geriye doğru yaslanarak ağzımın içinden Eylül'e küfürler savurmaya başladım, umarım yine hemen aşık olup gerçekleri görmeye kör olmazdı çünkü o adamın geçmişi hiç parlak durmuyordu.
Başımı belli belirsiz sallarken Kerem'i fark ettim elini çenesine koymuş beni izliyordu. Onunla göz göze geldiğimde yüzümde ki memnuniyetsizliği hızla silerek gülümsedim.

"Ne oldu?" Diye sorarken istemsizce saçlarımı düzeltiyordum. "Beni mi izliyorsun?" sorduğum soruyla irkilerek hızla boğazını temizledi ve kaşlarını çatarak oturuşunu düzeltti.

"Ne?" diye sordu bakışları başka yerlere kayarken oldukça heyecanlı gözüküyordu. "Gözüm dağılmış."

"Dağılmış değil, dalmış.."

"Aynı şey..."

Ağzımı açmak için cevap vereceğim sırada duyduğum ses buna engel olmuştu.

"İnanmıyorum, Duru!" Masamızın üzerinde gölge belirdiğinde, bakmak için başımı kaldırdım ve Gökmen ile göz göze geldim. Gözlerim büyürken oturduğum yerden yavaşça ayağa kalktım. Neden şimdi böyle bir karşılaşma olmak zorundaydı?

Bu çocukla Eylül ile gittiğimiz spor salonundan tanışıyorduk. Tam bir yılışıktı. Hani en iki yüzlü, en kaba, en dedikoducu olan ama her zaman gülümseyen ve hiçbir şey yokmuş gibi davranan bir arkadaşınız vardır ya. Bir yere giderken ayıp olmasın diye çağırmak zorunda kalırsınız, çağırmayınca trip atar. Tam o tipti bu çocuk... Hem kimse sevmiyor hem de çok sevildiğini sanıyordu. Asla sevilmediğini hissetmiyor, kabul etmiyordu.

"Gökmen." Dedim gülüşümü bozarak sesli bir şekilde nefesimi dışarıya verdim. "Ne yapıyorsun burada?"

"Ne yapayım, arkadaşımla buluşacaktım ama erken geldim burada bekleyeceğim." Diyerek Kerem'e baktı. "Siz ne yapıyorsunuz?" deyip alttan bir şekilde gülümsedi. "Sonunda bir sevgili yapabildin, inatçılığını yenmen harika."

Kerem'e baktığımda kas katı kesilmişti ve Gökmeni baştan sona inceliyordu. Normal de evet deyip onu kovmam lazımdı ama biraz eğlenmenin kimseye zararı olacağını düşünmüyordum.

"Hayır." Dedim hızla gülümseyerek. "Sadece arkadaşım."

Gökmen elini kalbine koyarak derin bir nefes aldıktan sonra bana sıkıca sarıldı. "Sevgilim deseydin o kadar üzülecektim ki seni kaçırdığım için." Omuzlarımdan tutarak beni baştan sona doğru süzdü. "O kadar güzelleşmişsin ki... Harikasın."

"Teşekkür ederim."

"Sizinle oturmamda sakınca yok, değil mi? Arkadaşımı sizinle bekleyeyim."

Kerem'e baktığımda kuruyan dudaklarını ıslatıyordu. Sinsi bir şekilde gülümseyerek başımı hayır anlamında salladım. "Yok olur mu öyle şey. Otur, lütfen."

Artık kendisinden emin olması gerekiyordu, bu yüzden ona yardımcı olarak kıskandırmaya çalışacaktım ama umarım planım elimde patlamazdı. Gökmen garsonu çağırarak kendisine sipariş verdiğinde Kerem ile göz göze geldim. Ona gülümseyerek baktığımda bakışlarını benden kaçırarak Gökmen'e çevirdi.

"Eee neler yapıyorsun? Bir anda sporu bıraktınız. Bir daha da size ulaşamadım, malum Eylül telefonumu kırınca her şey gitti."

Gülerek başımı belli belirsiz salladım. "Evet, son kavganız ağırdı."

"Çok şükür onunla karşılaşmıyorum ve bence sen de onunla arkadaşlığı kesmelisin." Diyerek elini omzuma attı. "Sen onun yanında oldukça kibarsın."

"Bence." Dedim onun kulağına doğru eğilerek. "Böyle konuşmamalısın çünkü bu cafe Eylül'ün."

"Ne?" Gökmen sıçrayarak etrafına bakındı. "İnanmıyorum... Arkadaşımın haftalardır övdüğü cafe burası mı? Sert kayaya çarptım desene."

Karşılıklı gülerken Kerem'in öksürme sesi ile irkildim. Ona döndüğümde eliyle ağzını kapatmıştı. "Ne oldu? İyi misin?"

"Evet." Dedi Kerem elini masaya koyarak bakışlarını yeniden Gökmen'e çevirdi. Onu o kadar dikkatli inceliyordu ki Gökmen de bakışları fark ederek konuştu. "Bu arada kusura bakma. Duru'yu görünce gözüm kimseyi görmüyor. Ben Gökmen."

Elini Kerem'e uzattığında Kerem uzatılan ele bakarak sıktı ve sert sesiyle. "Ben de Kerem." Dedi.

Aralanmış ağzıma ona bakarken inanamayarak gülümsüyordum çünkü resmen adını söylemişti. İçimde ki heyecan ve mutluluk boyut değiştirerek büyürken bacaklarımı heyecandan titretmeye başladım. Sonunda, kendisini tanıtmıştı hem de gerçek bir şekilde.

"Memnun oldum." Gökmen elini ondan kurtararak benim bacağıma dokundu. "Bu çok rahatsız edici. Yapma." Dediğinde bacağımda duran eline şaşkınca baktım. Giydiğim etek yüzünden eli tenime değiyordu ve bu beni rahatsız etmişti, hızla onun elini ittirerek. "Anladım." Diye mırıldandım.

Gökmen gülümseyerek bana doğru döndü. "İtiraf et şaşırdın. Daha önce hiç bu kadar büyük bir karşılaşma yaşamadım. Sen evrenin bir mesajısın."

"Abartma canım." Gülerek bakışlarımı Kerem'e doğru kaydırdım. "Ben ne büyük karşılaşma yaşadım bir bilsen."

"Ney anlat bakalım."

Boğazımı temizlediğimde Eylül elinde ki tepsiyi sert bir şekilde masaya bıraktı. "İnanmıyorum." Diye sesini yükselttiğinde hepimiz ona bakıyorduk. Eylül çatık kaşları Gökmen'in başında dikilerek işaret parmağını ona doğru uzattı.

"Ne işin var burada ve bu masada?"

"Sakin mi olsan Eylülcüğüm." Dedi Gökmen bize doğru dönen insanlardan utanarak oturuşunu düzeltti. "Bu masaya oturduğumda sen yoktun, ayrıca cafen harika."

"Kes şunu." Dedim Eylül'e sinirli bir şekilde bakarak elimle oturmasını söyledim. "Otur da cafe sahibi çıldırdı demesinler."

Eylül huysuz bir şekilde oturduğunda Kerem'e tatlısını verdim ve limonatayı önüme alarak bir yudum aldım. Kerem ise tüm saat beklediği tatlıyı yemek yerine elinde ki kaşıkla oynuyordu.

"Vay be, sizi görmeyeli neredeyse iki yıl olacak. Ben hala aynı spor salonundayım."

"Sen yine dayak mı yemek istiyorsun? Hala utanmadan da karşımda oturuyorsun."

Gökmen burnundan soluyarak koluma dokundu. "Başka masaya geçsek, sorun olur mu?" diye sorduğunda Kerem'in irileştirdiği gözlerine baktım. Tepki vermesi için bir süre bekledim ama o tatlısına bakmayı tercih etti.

"Hayır." Dediğimde Gökmen boş masalardan birisine yürürken Eylül beni durdurmaya çalışıyordu. Onu ittirerek gerimde bıraktığımda Kerem'in beni görebileceği bir masaya geçtim.

**

Gökmen o kadar konuşuyordu ki vücudumda ki tüm enerjiyi almıştı. Arada bir başarabilirsem iki cümle anca kullanabiliyordum ve bu durum canımı sıkıyordu. "Ayh." Dedim kafamı iki yana sallayarak. "Nefes al konuşurken."

Limonatamın son lokmalarını yudumlayarak saatime baktım. Zaten planım da elimde patlamış,  beklediğim hiçbir şey olmamıştı. "Artık kalksam iyi olacak, hem sen de sanırım ekildin yirmi dakikadır arkadaşını bekliyorsun."

"Hayır, ona gelmemesi için mesaj attım, yani bütün gün seninle olacağım. Seni yeni buldum asla bırakmam."

Zor bir şekilde gülümseyerek iç çektim. "Anlıyorum ama artık gerçekten kalkmam lazım işlerim var biliyorsun hala yoğun bir insanım."

Gökmen böbürlenerek önünde ki kahveden keyifle bir yudum aldı."İptal ediyorsun çünkü akşam için seni arkadaşlarımla olan bir mekana götüreceğim, aşırı eğleneceğiz."

"Sen tüm bu planları ne zaman yaptın hem de bana sormadan." Yapmacık bir şekilde gülümseyerek başımı hayır anlamında salladım. "Üzgünüm. Gelemem."

Gökmen ellerimi tutarak beni kendisine doğru çekti. Ona doğru eğildiğimde yüzüme düşen saçlarımı kulağımın arkasına doğru koydu. "Duru, peşinden ne kadar koştuğumu hatırlıyor musun? Seni hiç unutmadım."

"Kötü bir yalancısın."

Gökmen gülerek bana iyice yaklaştı. "Hayır." Elini yanağıma koydu. "Değilim." Yanağımdan öpmek için yaklaşacaktı ama omzuna dokunan elle birlikte geriye doğru savruldu. Oturduğu sandalyeden kayarak yere düştüğünde irkilerek ayağa kalktım ve şaşkınca elimi ağzıma götürerek kapattım.

"Ona bu kadar yakın olmadan hiç hoşlanmadım." Kerem çattığı kaşları ile bana bakarken Gökmen hızla ayağa kalktı ve Kerem'in omzundan ittirdi.

"Ne yapıyorsun sen? Dayak mı istiyorsun?"

Kerem'e atmak için kaldırdığı yumruğu havada asılı kalırken Kerem onun yüzüne sert bir şekilde kafa attı. Gökmen acıyla yerde kıvranırken Kerem elimden sıkıca tuttu. "Gidelim."

Birlikte hızlı adımlarla dışarıya çıktığımızda gülmemek için dişlerimi sıkı sıkı sıkıyordum.
"Kerem." Dediğimde arabamın önünde durduk. "Ne yapıyorsun?" Sorduğum soruyla Kerem elimi bırakarak ensesini sıvazladı.

Kerem çocuk gibi yüzünü buruşturarak omuz silkti. "Söyledim ya." Dedi dişlerinin arasından. "Onun sana bu kadar yakın olmasından hoşlanmadım. Sürekli sana dokunmaya çalışıyordu."

"Yinede konuşabilirdin." Diyerek arabaya yaslandım. "Hem sana kendine zarar verme dedim. Başın acıdı mı?"

"O zaman sen de kimseyi kendine bu kadar yakınlaştırma."

"Nasıl?"

Kerem beni kendisine doğru çekerek yüzüme yaklaştı. Burnu burnuma değerken nefes almak için çabalıyordum Kerem oldukça soğukkanlı bir şekilde. "İşte böyle." Deyip benden uzaklaştığında derin bir nefes aldım ve geriye doğru sendelendim.

"Bu seni neden rahatsız ediyor ki?"

Kerem sorduğum soru ile köşeye sıkışmış gibi yüzü kızarmaya başladı ve ne yapacağını bilemeden eliyle arabayı gösterdi. "Gidelim mi? Başım ağrıdı."

"Cevaplamamak istemediğin sorulardan böyle kaçacak mısın?"

"Kaçmak mı? Kaçmıyorum ki arabaya binmek istiyorum."

Gözlerimi devirerek arabayı açtığımda Kerem kapısını açmıştı. Hareketsiz kaldığımı görünce başıyla arabayı işaret etti. "Hadi."

**

Eve geldiğimizden beri Kerem güzellik uykusundan kalkmamıştı. Onu gerçekten anlamıyordum. Bugün deli gibi kıskanmıştı beni ama neden hala sevdiğini söylemiyordu, onun için gerçekten zor muydu? Artık bir cevap durmak istiyorum, sadece bir cevap.

Koltuğun üzerine uzanarak ayaklarımı ve kollarımı yukarıya doğru kaldırarak sallamaya başladım. "Evrene güzel enerjim gitsin, artık hislerinden emin olsun." Diye söylenerek kendimi sallıyordum.

"Ne yapıyorsun?"

Zıplayarak uzandığım yerden doğruldum ve Kerem'e doğru döndüm. "Hiç." Dedim yutamadığım tükürüğüm ile öksürmeye başladım. "Ödümü kopardın."

"Neden öyle şeyler yapıyordun?"

Oturarak geriye doğru yaslandım. "Spor." Diye mırıldanarak ayağa kalktım. "Acıktın mı? Hadi yemeğe." Koşarak mutfağa gittiğimde söylediklerimi duymaması için dualar ediyordum.

Ben yemekleri koyarken Kerem de buzdolabından vişne suyunu çıkartarak kendi bardağına döktü. Elinde ki meyve suyunu benim bardağıma uzattığında hızla, "Bana dökme, canım istemiyor." Dedim.

Kerem derin bir nefes alarak, meyve suyunun kapağını kapattı."Bana kızdın mı? Arkadaşına vurduğum için." Diye sordu.

Gülerek başımı hayır anlamında salladım. "Hayır, arkadaşım bile değildi."

Kerem irileştirdiği gözleri ile bana baktı. "Ne?" deyip kaşlarını çattı. "Arkadaşın bile olmayan birisine mi öyle yakınlaştın?"

"Bu seni neden rahatsız ediyor?"

Kerem meyve suyunu başına dikerken yüzü ekşiyordu. Öksürerek boş bardağı masaya koydu, yüzü iyice buruşurken başını salladı.

"Ekşi olur, bir anda niye dikiyorsun?" dediğimde Kerem meyve suyunu yeniden doldurdu.

"Susadım."

"O zaman su içmelisin."

Tabağımda ki her şey biterken Kerem üçüncü bardağında ki meyve suyunu da içmiş yemeğine neredeyse dokunmamıştı bile.

"Vişne suyunu bu kadar çok mu seviyorsun?"

Kerem gülerek başını masaya koydu ve derin bir nefes aldı. "Evet, çok ekşi. Çok sevdim." Gülmesi büyüdükçe büyüyordu. Başını kaldırarak kayık gözleri ile bana baktığında tabakları toplayarak tezgahın üzerine koydum.

"O çocuğu iyi ki dövdüm."

Omzumun arkasından Kerem'e baktığımda ayakta durmaya çalışıyordu. "Keşke daha fazla dövseydim, sana neden o kadar yakındı?"

Çatılan kaşlarım ile kendisini koltuğa atan Kerem'e yakınlaştım. "Ne oldu durup dururken? Neden tuhaf konuşmaya başladın."

"Ben şuan çok doğru konuşuyorum, seni öpmek istedi! Neden geri çekilmedin? Ya zamanında gelmeseydim!"

Kerem'in yanına oturarak elimle onun yüzünü tuttum. Kerem'in kayık gözlerine bakarak onu sarstım. "Ne?" Bağırarak yüzünü tokatladım. "Neden böyle konuşuyorsun? Ne oldu?"

Kerem ellerimi tutarak beni kendisine doğru çekti ve sıkıca sarıldı. Başımı göğsüne bastırırken saçlarımı okşuyor ve gülüyordu. "Saçların çok güzel kokuyor."

"Kerem." Dedim endişeli bir şekilde ondan uzaklaştım ve yakasından tuttum. "Allah'ım deliriyor galiba."

Kerem' i hızla sarstığımda gülümseyen yüzü hızla sinirli bir hal aldı. "Onu bularak yeniden döveceğim."

"Kimseyi dövme dur şurada."

Korkuyla telefonu elime aldım ve Sedat'ın numarasını tuşladım. Sedat gülen sesiyle telefonu açtığında Kerem yastığa sarılarak gülmeye devam ediyordu.

"Sedat büyük bir problemimiz var. Kerem delirdi." Üzgün gözlerim onun gözlerinin üzerinde gezerken başımı kaşıdım. "Kendi kendine gülüyor. Sanki içmiş gibi davranıyor."

"Duru, sakin ol." Sedat arkadaki seslerden uzak bir yere geçtiğinde. "Ne oldu? Nasıl oldu?" Diye sorduğunda korkuyla alt dudağımı dişledim.

"Yemek yiyecektik ama o kadar vişne suyu içti ki yemeğini bile yiyemedi sonra bi-"

"Ne? Meyve suyu mu?" Sedat bağırarak gülmeye başladığında kaslarım çatılıyordu. "Utku meyve suyunu votka ile karıştırmıştı. Meyve suyundan çok votka var onda. Sarhoş olmuş galiba."

"Aptallar." Diye bağırdığımda Sedat'ın gülmesi büyüyordu. "Ödüm koptu Sedat! Delirdiğini düşündüm."

"Korkma ve bu fırsatı değerlendir."

"Ne fırsatı aptal mısın?" deyip yan gözle Kerem' e baktığımda elini havaya kaldırarak beni çağırıyordu. Gülümseyerek ona bakarken sert sesimle, "Kapatıyorum." Dedim ve telefonu kapattım.

Kerem'in yanına oturduğumda kucağında ki yastığı yere atarak başını dizlerime koydu. "Başım dönüyor." Dedi ellerini belime dolayarak yutkundu. "O kadar dönüyor ki..."

"Uyumalısın." Dedim onun saçlarıyla oynarken. "Miden bulanıyor mu? Eğer bulanıyorsa söyle, kusman için poşet getireyim."

"Hayır." Diyerek mızmızlandı ve uzandığı yerden doğruldu. "Çok sıcak."

Kerem'e gülerek baktığımda eliyle yüzünü ovuyordu. "Sarhoş olunca sanki eskisi gibi oldun, ne dersin?"

"Bilmem." Dedi Kerem ayağa kalktığında ben de hızla ayağa kalktım ve onun kolundan sıkıca tuttum.

"Nereye? Bir yerlerini kıracaksın." Dediğimde Kerem gülümseyerek elini omzuma attı ve beni kendisine bastırdı.

"Benim için hep endişeleniyorsun, bana çok aşık olmalısın." Merdivenleri zor bir şekilde çıktığımızda Kerem'i odasına götürmek istiyordum ama inatla benim odama gitmek için mızmızlanıyordu. Ağır cüssesini zor bir şekilde taşıyarak onun dediğini yaptım çünkü karşı koymam imkansızdı. Odama girerek Kerem'i yatağa ittiğimde ağrıyan kollarımı salladım.

"İşte." Diye mırıldandım onun üzerine örtüyü örterek. "Serseri gibi içtin."

Kerem yatağın içinde dönerek rahat pozisyonunu bulduğunda yanına oturarak onu izledim. "Kerem." Dediğimde gözlerini açmamıştı, mırıldanarak efendim dediğinde ona doğru eğildim.

"Beni seviyor musun?" diye sorduğumda ses gelmiyordu. Dudaklarımı büzerek onu uyandırmak için sarstım. "Aptal çocuk hemen mi uyudun? Kalk ve soruma cevap ver."

Kerem bana arkasını döndüğünde kafasına bir tane yapıştırarak ayağa kalktım. Uyuz herif! Onu arkamda bırakarak Eylül'e olanları anlatmak için aradım. Onunla dedikodunun dibine vururken bir yandan da etrafı topluyordum. İşim bittiği gibi Eylül ile konuşmam da bitmişti zaten konuşma boyunca Kerem'in yanında uyumam için beni gazlasa da bunu yapmayacaktım.

Çünkü bunun bir sabahı vardı ve nasıl açıklayabilirdim ki... Kapıyı kilitleyerek salonun ışıklarını kapattım. Ağır adımlarımla merdivenleri çıkarken Kerem'in adımı bağırdığını duydum.

İçimde oluşan endişe ile odaya daldığımda Kerem yatakta uzanıyordu. Hafif aralıklı gözleri yerde gezerken odanın ışığını yaktım. Kerem gözlerini kapatarak ayaklarını yatağa vurdu. "Ne oldu? Kusacak mısın?" dedim masamda duran poşeti elime alarak yanına yaklaştım ve ağzına poşeti götürdüm.

Kerem poşeti ittirerek bana baktı. "Seni özledim." Dediğinde gülümseyerek yanına oturdum ve yanağına ufak bir öpücük kondurdum.

"Ben de. Beş yıldır tek yaptığım tek şey bu."

Kerem silik bir gülüş ile doğrulduğunda eliyle kafasına hafifçe vurdu. "Hala dönüyor." Diyerek güldüğünde onun gibi ben de güldüm. O kadar tatlı gözüküyordu ki bu haline gerçekten hayrandım.

"Uykunu bölme, uyumalısın. Sabah olunca her şey geçecek."

"Hayır geçmeyecek."

"Sonsuza kadar sarhoş kalamazsın."

"Keşke sonsuza kadar böyle kalsam, kendimi daha cesur hissediyorum." Diyerek bana doğru eğildi. "O kadar cesurum ki sana aşkımı bile itiraf edebilirim."

"Ne?"

Kerem gülümseyerek ellerini yanaklarıma koydu. "Çok güzelsin." Diyerek derin bir nefes aldı. "Seni severken kendimi çok iyi hissediyorum. Seni hep görmek istiyorum, kalbimin sesini bile duyuyorum." Diyerek yanaklarımı okşadı. "Eğer böyle bakmaya devam edersen seni öpmek zorunda kalacağım."

Gözlerimde ki yaşlar süzülürken Kerem eliyle gözümdeki yaşları sildi. "Seni sevmeme izin verir misin? Lütfen izin ver çünkü bunu istiyorum."

"Sabah uyandığında pişman olacaksın." Dedim ondan uzaklaşarak. "Bu yüzden böyle konuşarak beni üzme. Bunları daha ayık kafanda konuşalım, olur mu?"

"Hayır." Dedi Kerem aramızda ki mesafeyi hızla kapatarak. "Lütfen hislerime inan, lütfen beni sevmeye devam et."

"Sen deli misin?" dedim ona sıkıca sarılarak. "Seni sevmeyi nasıl bırakabilirim ki, sen benim nefesimsin." Diyerek ondan uzaklaştığım ve güzel yüzüne dokundum. "Ama şimdi uyumalısın, tamam mı?"

Kerem başını tamam dercesine salladığında ayağa kalkacaktım ama izin vermedi ve dudaklarıma uzun bir öpücük bıraktı. Sıcak dudaklarına karşılık verdiğimde içimde ki kelebekler uyanmaya başlamıştı. Kerem benden yavaşça uzaklaşarak gülümsedi. "Biliyor musun? Seni seviyorum."

Onun omuzlarına vururken hem ağlıyor hem de gülüyordum. "Bunları yarın da söylemezsen seni her gün sarhoş etmek zorunda kalacağım."

Kerem gülerek yatağa uzandığında beni de yanına çekti. Başımı onun göğsüne bastırdığında bacağını üzerime attı. Eskiden de hep böyle uyurdu bacağı benim üzerimde gülerek bir bu anı yeniden yaşamanın verdiği mutlulukta öylece kaldım. Yarın şuan ki kadar cesareti olmayacaktı belki de yaptığından utanacaktı ama şuanı yaşamak istiyordum. Yarın veya sonrasını düşünmek istemiyordum şuan da kalmak ve değerini güzelce çıkartmak istiyordum. Beş yıldan sonra bunu fazlasıyla hak etmiştim bu yüzden bu büyülü anı ben de kendi ellerimden almayacaktım.

"Yarın da bu söylediklerini söyleyeceksin, değil mi?" Kerem'den ses gelmediğinde göğsüne kafa attım. Gülerek başıma öpücük kondurdu. "Elbette." Dedi uykulu sesiyle. "Bundan sonra sadece seni seveceğim."

"Söz mü?"

"Söz."

Sevgiyle kalın ❤️

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top