22. Bölüm
Merhaba ♥ Arkadaşlar dediğim gibi ufak bir rahatsızlık yaşıyorum bu yüzden cuma günü yeniden hastane yolları bana gözüktü. Bu hafta bir bölüm atacağım çünkü aynı zamanda bitirmem gereken bir yaz staj dosyası var. Bu yüzden bölümlerde bir kaç gün aksama yaşanabilir o yüzden şimdiden özür dilerim ♥
Bu arada satır arası yorumlarınız beni çok mutlu ediyor, hikayemin bir çok insana ulaşması için sizlere ihtiyacım var bu yüzden bölüm hakkında ki düşüncelerinizi lütfen belirtin ♥
Keyifli okumalar ♥
Bölüm şarkısı : BTS- Permission to Dance
Hızla gözlerimi açarak yattığım yerden doğruldum, almaya çalıştığım nefesle kalbim sıkışırken komodinin üzerinde duran titreyen ellerimle avuçladım. Suyu yavaşça yudumlarken alnımda ki terler şakaklarımdan akan teri hissedebiliyordum.
Gördüğüm kabus gözlerimin önüne her geldiğinde bedenim ürperiyordu. Biten suyu komodine koyarak ayaklarımı yataktan sarkıttım. Yeniden gözlerimi kapatmaya ve o kabusu bir daha görmeye deli gibi korktuğum için Eylül'ü uyandırmamaya özen göstererek odadan çıktım.
Kafamdan Kerem'i kanlar içerisinde gördüğüm anı silmeye çalışıyordum, kabus o kadar gerçekçiydi ve beni o kadar içine çekmişti ki bir an için onu gerçekten kaybettim demiştim. Bahçede temiz hava almak ve parlak geceye bakmak gördüğüm kabusun korkusunu biraz olsun atmamı sağlıyordu. Çimlere uzanarak gözlerimi kapattım.
Bu kabusların beni yeniden etkisi altına almasına izin vermeyecektim. Hayatımın bir süresi, bu kabusları iyileştirmekle ve uykularımı düzene sokmakla geçmişti. İlaçlar, doktorlar... Aynı şeyleri yeniden yaşamayacaktım ve kendimi güçsüz bırakmayacaktım.
"Uyuyamadın mı?"
Gözlerimi açarak- Kerem'e baktığımda tepemde dikilmiş bir şekilde duruyordu.
"Evet, sen de mi uyuyamadın?"
Kerem yanıma uzandığında ona doğru dönerek güzel yüzüne baktım, o ise gökyüzüne bakıyordu. Elini kafasının altına koyarken yüzünde ki ifadesizliği koruyordu.
"Evet."
"İyi misin?" dedim fısıltılı bir şekilde. "Bana anlatmak istediğin bir şey var mı?"
Kerem'in kaşları yavaşça yukarıya doğru kalkarken başını da hayır anlamında sallıyordu. Dilini dudaklarının üzerinde gezdirdiğinde ona bakmadan alamıyordum kendimi.
"Güveniyorum." Anlamsız bir şekilde tek kaşımı yukarıya doğru kaldırdım. Kerem kafasını bana doğru çevirerek yarım bir şekilde gülümsedi. "Sana. Güveniyorum. Tüm gece sorunu düşündüm, düşünmeden cevap vermem doğru olmazdı." Onun bu masum haline gülümseyerek başımı belli belirsiz salladığımda sözlerine devam etti. "Ben gitmek istemiyordum, sadece korktum. O adam çok tehlikeli birisi. Yıllardır onunla uğraşıyorduk, benim yüzümden sana zarar gelmesini istemedim."
"Sedat gelmişti, herkes yanımızdaydı."
"Özgür kötü birisi, gözümün önünde kendi adamını öldürürken bile hiç düşünmedi bir dakika bile. Sedat'ı da aynı şekilde öldürebilirdi."
Gözlerinde ki öfkeyi fark edebiliyordum, oldukça kızgın görünüyordu. "Onun yüzünden." Dedi dişlerini sıkarak. "Üç tane küçük çocuk öldü ve bu sadece benim bildiğim sayı."
Kerem'in boşta kalan elinden tutup sıktım. "Ben özür dilersem kızgınlığın geçer mi? Çünkü bana kızgın ve kırgın kalmanı istemiyorum."
Gülümseyerek boğazımı temizledim. "Hım." Deyip kafamı onun omzuna yasladım. "Sen özrünü dile ben bunu bir düşüneyim."
"Özür dilerim."
"Niçin?"
"Anlattım ya."
Başımı kaldırarak Kerem'in yüzüne baktım. "Ama çok basit bir özür oldu bu." Deyip omuz silktim. "Bu seni affetmeme yetmez."
Kerem derin bir nefes alarak sesli bir şekilde yutkundu. "Özür dilerim, seni üzdüğüm ve seni kırdığım için." Dediğinde sesinden öpmek istiyordum, öyle güzel, öyle huzur doluydu.
"Umarım beni bir daha üzmezsin Kerem Bey."
"Ben seni isteyerek üzmem ki."
Doğrularak onun yüzüne baktığımda gülümsüyordu. Elimi kafama geçirerek başımı yana doğru yatırdım. "Biliyorum."
"Çok güzel." Gözlerim irileşmeye başladı çünkü bana söylediğini sanıyordum ama eliyle gökyüzünü işaret etti. "Değil mi?" diye sorduğunda başımı iki yana salladım.
"Benim manzaram daha güzel."
"Ney ki?"
"Sensin."
Kerem donmuş bir şekilde bana bakarken onun göğsüne başıma koydum. "Bu gece çok güzel." Diye mırıldandığımda ona sıkıca sarıldım. Öyleydi, en güzel gece.
**
Ev... bir insanın her zaman gerçekten dinlene bileceği gerçek bir yerdi. Hem de bizim gibi korkunç bir tatil geçirenler için. Eşyalarımı dolaplarıma yerleştirme işlemim bitince Kerem'i düşündüm istemeden oluşan gülümsemeyle ona bakmak için yanına gitmeden önce aynadan kendime baktım. Evet, oldukça güzeldim.
İçimden onu görmeyi o kadar çok istiyordum ki kapısını tıklamayı unutarak açtım. Kerem irkilerek bana baktığında kulağında ki tuttuğu telefonu gördüm. Gülen yüzüm solarken gözlerimi kıstım. "Kerem." Dedim ona doğru yaklaşarak kaşlarımla telefonu gösterdim. "Kim?"
"Bilmiyorum. Benimle konuşuyor ama beni dinlemiyor." Dediğinde telefonu almak için uzandım ve arayan numaraya bakarak güldüm ve telefonu kapattım. "Robot bu." Derin bir nefes alıp telefonu yatağa koydum. "Tarifeler hakkında bilgi vermek için aramış."
"Robot mu?" Şaşkınca yüzüme bakarken kaşları çatılmıştı. "Nasıl olur? İnsan sesiydi." Dedi inanamayarak.
"Yani önceden kayıt etmişler sesi. Otomatik olarak sana dinletiyorlar, canlı değil." Kerem eliyle kafasını kaşıyıp başını belli belirsiz sallarken onun bu haline gülerek elimi karnıma koydum.
"Acıktım ben. Yemek yapalım mı? Fırında tavuk ve pilav." Deyip dudaklarımı büzdüm. "Maalesef çok yemek çeşidi bilmiyorum."
"Olur."
Kerem tavukları fırın tepsisine dizmeye çalışıyordu ama eline aldıkça adeta iğreniyordu. Ekşiyen yüzü tavuğu zor bir şekilde bakıyordu, sesli şekilde güldüğümde bana doğru döndü.
"Ben..."
"Tavuklara dokunamazsın." Dedim onun cümlesini tamamlayarak elinde ki tavuğu aldım. "Üzgünüm bir an için aklımdan çıktı tavuğa dokunamadığın."
"Sen nereden biliyorsun?" diye soru bana dikkatlice bakarken.
Tavukları tepsiye dizerken, "Çünkü seni çok iyi tanıyorum." Dedim ve ona döndüğümde gözlerinde şaşkınlığı fark ettim. "Ne oldu? Seni tanıdığımı zaten biliyordun."
Kerem kaskatı kesilmiş şekilde yüzüme bakarken dirseğimle onun koluna dokundum. "Hadi çözül de pilavı yapmaya başla."
Başını belli belirsiz sallayıp pilavı yapmak için yürüdüğünde yan bir şekilde onu izliyordum. Bronzlaşmış yüzü ve hafiften soyulmaya başlayan burnu ile o kadar tatlı duruyordu ki... İçimden onu öptüğümü hayal ederek yemek yapmaya devam ettim.
"Başka?" dedi Kerem pilavı tencereye döküp birkaç dakika kavurmak için karıştırıyordu. Ona doğru döndüğümde oda aynı şekilde bana baktı. "Başka neler sevmem?"
"Hım." Dedim fırını açarken düşünüyordum. "Mesela." Deyip tavukları fırına yolladım ve kapağını kapatarak parmak ucumda Kerem'e doğru döndüm. "Gıdıklanmayı hiç sevmezsin."
"Ben zaten gıdıklanmam ki." Dedi Kerem silik bir şekilde gülümserken pilava suyu dökerek kapağını kapattı. "Bu zamana kadar hiç gıdıklanmadım."
"Gıdıklayan oldu mu?"
"Hayır."
Gülerek Kerem'e doğru yaklaşırken parmaklarımı ona doğru uzatıp aşağıya ve yukarıya doğru hızlı hızlı sallıyordum. Kerem anlamsız şekilde bana baktığında ellerimi onun karnına götürerek gıdıklamaya başladım. Kerem geri çekilerek benden kaçtığında gülerek ona yeniden yaklaştım ama o koşarak salona doğru gidiyordu.
"Bu acıtıyor." Kerem gülmemek için direnirken yüzü kırmızıya dönüyordu. "Gıdıklanmıyorum." Dediğinde umursamadan tekrar gıdıklamaya başladım.
"Hayır, gayette gıdıklanıyorsun. Önceden de kabul etmezdin, şimdide! Kabul et gıdıklanıyorsun." Kerem bu sefer gülmeye başladığın da gülüşünün daha da çoğalması için daha fazla gıdıklamaya başladım.
Kerem hızlı bir hareketle ellerimi tutarak havaya doğru kaldırdığında ikimizde gülmekten nefes nefese kalmıştık. Kerem derin bir nefes alarak, "Yeterli." Deyip kuruyan dudaklarını ıslattı. "Bakalım sen gıdıklanıyor musun?"
Kaşlarım yukarıya doğru kalkıyordu. Kerem ellerini benim karnıma götürdüğünde gülerek ondan kaçmak için koltuğun başlığına yaslandım. Gülmem çoğalırken Kerem'e karşı gelemiyordum, yaslandığım yerden geriye doğru düşerken ayaklarım Kerem'in ayaklarına takılıp onunda dengesini kaybetmesini sağlamıştım.
İkimizde koltuğa doğru düşerken korkudan kapanan gözlerimi yavaşça araladım. Gördüğüm ilk şey Kerem'in o güzel gözleriydi, plank pozisyonunda durarak yüzüme bakıyor ve elmacık kemikleri oldukça pembemsi bir hal alıyordu.
"Ben çok gıdıklanırım." Dedim içime kaçan sesimi daha sesli çıkartmaya çalışarak.
"Evet..." dedi tiz sesiyle başını bana biraz daha yakınlaştırarak. "Fark ettim."
Evin kapısı açıldığında, ikimizin de şaşkınlığı büyüyordu. "Aşırı iyi bir pasta aldım. Bunu gömeceğiz yeyoyee." Utku'nun sesi tüm evi doldururken ufak bir çığlık attı. Kerem ile ona baktığımızda eliyle ağzını kapatmış bir şekilde duruyordu. "Oha." Dedi olduğu yerde zıplarken. "Tavuk şiş fırında piş." Diye bağırdığında Kerem boğazını temizleyerek üzerimden kalktı.
"Ne saçmalıyorsun." Dedim yastığı onun suratına atarak. "Biz, gıdıklama oyunu oynarken düştük." Kerem'in yüzü o kadar kızarmıştı ki gülmemek için alt dudağımı dişledim.
***
"İnanamıyorum." Dedi Utku geriye doğru yaslanarak elini karnına koyarak ovdu. "Bu yaptığın en güzel pilavdı Duru. Gerçekten bu işi öğreniyorsun."
"Kerem yaptı." Dedim gülümseyerek ona doğru döndüğümde rengi sonunda yerine gelmişti. "Ellerine sağlık."
"Kardeşim." Dedi Utku, Kerem'in omuzlarından tutarak yanağına öpücük kondurdu. "Ellerin o kadar lezzetli." Dediğinde Kerem yanağını omzuna siliyordu. Utku ise onu yeniden öpüyor Kerem'i delirtiyordu. Onların bu hallerine gülerken telefonumun zil sesi ile onları baş başa bırakarak salona doğru yürüdüm.
"Anneciğim." Yayılarak koltuğa otururken onu pek ziyaret etmediğim için azar yiyeceğimi biliyordum.
"Kızım." Dedi annem biraz çekingen bir tavırla gülüyordu. "Ne yapıyorsun, neredesin?"
"Annem birkaç saat önce konuştuk ya, eve geldik yemek yapacağım demiştim."
"Kerem oğlum nasıl?"
Gülerek başımı iki yana salladım. "İyi anneciğim, aaaa ne bu hal bakim? Anlattım her şeyi." Dediğimde Zehra teyzemin sesini duyuyordum. Anlamadığım şekilde annemle tartışıyordu telefondan tuhaf sesler gelirken sonunda Zehra teyzemin sesini duydum.
"Duru kızım." Dedi derin bir nefes alarak. "Ay bir anlatamadın, ne utangaç bir annen var." Ben anlamsızca onları dinlerken annem arkadan teyzeme bağırıyordu.
"Neler oluyor?" diye çıkıştım en sonunda onların tartışmasının arasında sesim kaybolurken kem küm sesleri dinmiyordu.
Zehra teyzem en sonunda, "Buraya gelmen lazım, hayırlı bir iş için." Dediğinde kaşlarım çatılıyordu. "Yarın atla arabana ve gel güzel kızım. Hadi bekliyoruz."
"Neden? Ne hayırlı işi?"
Telefon yeniden annemin eline geçince sesler daha da yükseliyordu. Annem benim duymam için bağırmaya başladı. "Sen müsait olduğunda gel kızım, teyzeni boş ver. Tamam mı? Acelesi yok."
"Tamam." Dedim ben de onlar gibi sesimi yükselterek. O kadar konuşuyorlardı ki beni duymalarını sağlamak zorundaydım. "Tamam geleceğim, tamam." Deyip telefonu ikisinin de yüzüne kapattım.
"Ne oldu?" Utku ve Kerem yanıma geldiklerinde omuz silktim.
"Annem yine bir işler çeviriyor ama anlamadım." Deyip iç çekerek Kerem'e doğru döndüm. Utku'dan uzak bir yer seçmişti anlaşılan Utku onu oldukça bıktırmıştı.
"Kerem, yarın benimle Bursa'ya gelir misin? Günü birlik gideriz diye düşünüyorum ama annem kal diye ısrar ederse sadece bir gece kalırız."
"Hayır." Dedi Utku gülerek ellerini alkış yaptı. "Kerem burada kalsın." Deyip ayağa kalktı ve Kerem'in yanına oturarak onun omzuna vurdu. "Erkek erkeğe bir gece geçirelim ikimiz ve Sedat. Onu pek... anlarsın ya."
"Olmaz öyle şey." Dediğimde Utku bana sert gözlerle bakmaya başladı. "Yani Kerem den iki saatten fazla uzak kalmama kuralım var."
"Durucum." Utku ikna gücünü kullanmak için doğruldu. "Nesin sen? Çocuğunu arkadaşının evinde kalmaya yollamayan o annelerden mi? Hem biz eskisi gibi üçlü takılamayacak mıyız?"
Aslında Eylül'ün dediği gibi ondan bir gececik uzaklaşsam belki de özler ve beni sevdiğini daha iyi anlayabilirdi. Kerem'e baktığımda tepkisiz bir şekilde duruyordu. "Sen de ister misin?" diye sordum gülümseyerek. "Sadece bir gece?"
"Olur." Kerem başını olumlu anlamda sallayarak gülümsedi. "Güzel."
"Adam ya." Dedi Utku sevinçle zıplayarak ayağa kalktı ve tuvalete doğru koşmaya başlarken, "Acil!" diye bağırıyordu.
Utku'ya gülerek bakarken Kerem'in sesi ile ona doğru döndüm. "Ne zaman gideceksin? Şimdi mi?" diye sorduğunda bu soru nedensizce keyifli olmamı sağlamıştı.
"Yarın." Derin bir nefes aldım. "Telefonda konuşamıyorlar, sesleri karıştı. Gidip bakayım akşama dönmeye çalışırım. Eğer dönemezsem de ertesi gün sabahı burada olurum zaten."
**
Ufak bir sırt çantası ile aşağıya indiğimde Sedat ve Utku, Kerem'i ortalarına almış gülerek ona bir şeyler anlatıyorlardı. Kerem konuşmalarına hiç dahil bile olmuyor sadece eski anıları dinliyordu.
"Emin miyiz?" dedim yanlarına yaklaşarak. "Siz ikiniz de delisiniz."
"Ben polisim."
"Bu hiçbir şey ifade etmiyor, Kerem senden daha güçlü."
Sedat, Utku'nun ensesine yapıştırarak küfür mırıldandıktan sonra bana doğru döndü. "Canım sürekli arayacaksın zaten. Sakın gitmiyorum deme işten zor izin aldım."
"Bu evde kalmak zorunda mıydık? Benim evimde daha fazla oyun var." Utku mızmızlanarak yüzünü buruşturduğunda ona sert bir şekilde bakıp ellerimi belime yerleştirdim.
"Bu evden dışarıya çıkmayı mı düşünüyorsunuz?"
"Tamam, sustum." Utku eliyle ağzını kapatma işareti yaptığında gözlerimi devirerek başımı belli belirsiz salladım. Allah'ım tek güvencem neydi onu bile bilmeden bu ikisine bırakıyordum resmen Kerem'i...
Derin bir nefes alarak, "Aradığımda telefon açılacak. Yemek yemeyi unutmayın ve alkol yok! Dolabıma koyduğunuz tüm alkoller çöpte." Dediğimde Utku başını geriye doğru attı.
"Of salak mısın Sedat? Sakla dedim sana."
"Dolabı niye açıyor ki? Onun suçu."
Sedat ve Utku'nun tartışmasına gözlerimi devirerek devam ettim. "Dışarıya çıkmayın, eğer çıkacaksanız bana mutlaka haber verin."
"Kızıma asla böyle kurallar koymayacağım." Dedi Sedat bana göz dil çıkartarak eliyle kapıyı gösterdi. "Gider misin anne?"
Kerem'e baktığımda ayağa kalktı ve gülümseyerek eliyle kapıyı gösterdi. "Seni yolcu edeyim."
Omuzlarımda ki stres azaldığında birlikte yürüyorduk Kerem kapıyı açtığında her şey iyi olacak diye düşünüyorum yoksa onu asla bırakamayacaktım. Dış kapıya çıkarak ayakkabılarımı giyindim ve Kerem'in elinde tuttuğu çantamı elime alarak yere koydum.
"Eğer bir şey olursa beni ara, olur mu? Saatin hiçbir önemi yok hemen gelirim. Yemeklerini güzelce ye ve vitamin ilaçlarını almayı unutma. Gece uyumadan önce camını kapalı tut ki sinekler seni ısırmasın. Eğer çok terlersen hemen üzerini değiştir, tamam mı? Sen çabuk hasta oluyorsun."
Kerem irileştirdiği gözleri bana baktığında kollarımı hızla onun boynuna doladım ve sıkıca sarıldım. "Seni çok özleyeceğim." Titreyen sesimi kontrol altına almak için akmak için direnen gözyaşlarımı yok etmeye çalışarak boğazımda ki yumruyu yuttum. "Ve hemen geleceğim."
Kerem den uzaklaştığımda gülümseyen yüzüyle karşılaştım. "Tamam, o zaman yarın görüşürüz." Deyip öne doğru eğildikten sonra hızla doğruldu ve kızarmaya başlayan yanakları ile boğazını temizledi. Yanağımı öpüp öpmemekte kaldığı kararsızlığa gülümseyerek ben öptüm. İki yanağına kocaman öpücük bıraktığımda Kerem'in gülen yüzü şaşkınlığa kavuşuyordu.
"Görüşürüz." Deyip arkamı döndüğümde Kerem elimden tuttu. Ona doğru dönecektim ama buna izin vermeyip arkamdan bana sıkıca sarıldı. Sırtım onun göğsüne geldiğinde yüzüme yetişebilmek için eğildi. Aramızda ki otuz santime yeniden aşık olurken Kerem yanağıma ufak bir öpücük bıraktı.
"Çok sakarsın, orada dikkatli ol." Derin bir nefes alarak benden uzaklaştığında ona doğru döndüm. "Görüşürüz." Dediğinde yere bayılmamak için zor duruyordum.
**
Bursa... çok güzel bir şehirdi. Burada o kadar fazla gezmiştim ki çoğu yerini biliyordum; Tophane, Teleferik, Çamlı kafe, Botanik bahçesi, Atatürk kent ormanı, Şelaleler, cumalıkızık... ve daha sayamadığım onlarca güzellik tek şehirdeydi. Çektiğim fotoğraflar internet üzerinde olduğu gibi, sergimde de birçok övgü ve beğeni kazanmıştı.
Evin önünde durduğumda aşağıya inerek iki katlı müstakil eve baktım. Bir katında annem, diğer katında ise teyzem yaşıyordu. Bahçe kapısını açtığımda yüzümde kocaman bir gülümseme vardı ve bu sefer annemi göreceğim içindi. Onu ve burayı gerçekten özlemiştim, benim için hazırladıkları yemekleri, beni görünce yaşadıkları heyecanı... Kerem bir gün tamamen iyileştiğinde birlikte buraya onunla gelmek ve her yeri deli gibi gezmek için sabırsızlanıyordum.
"Duru abla."
Küçük yeğenim Meltem'e başımı kaldırıp baktığımda balkondan sarkarak bana bakıyordu. Dilini dışarıya çıkartmış ileri geri sallanırken ufak bir kalp krizi geçirmeme sebep oldu.
"Meltem." Diye bağırdım elimle içeriye girmesi için sallıyordum. "Sarkma şuradan gir içeriye bakim." Dediğimde gülerek arkasından çıkarttığı su tabancasıyla yüzüme su sıkmaya başladı. Ondan kaçarak kurtulduğumda bu kızın neden bu kadar yaramaz olduğunu aklım almıyordu.
Otomatiğin kapısı açıldığında yüzümde ki suları silerek yukarıya doğru çıkmaya başladım. İlk kat annemin, ikinci kat ise teyzemindi ve her zaman annemin evinde olurlardı. Üzerinde her zaman anahtarı olan kapıyı çevirerek içeriye girdiğimde annem ile teyzem mutfakta oturuyordu.
Gülerek yanlarına gittiğim de irileşen gözleri ile bana bakıyorlardı. "Ben geldim." diye bağırdığımda ikisi bir çığlık, bir kıyamet koparmaya başlamıştı. Güzel sözler ve övgüler üzerime ateş ediyor, bir yandan da sofrayı hazırlamaya başlıyorlardı.
"Yok teyzeciğim yedim ben bir şeyler."
"Saat daha on iki, ne diyorsun? Yememişsindir. Bu saatte kalkıyorsun zaten."
Laf anlatamayacağımı bildiğim için susarak önüme konulan çeşitli kahvaltılara baktım. Tok olan karnım acıkmaya başladığında onlarda sonunda yerine oturmuştu.
"Şükür ya bir durun." Dedim çayımdan bir yudum alarak. "Birkaç aydır görüşmüyoruz bu ne özlem."
"Özlüyoruz." Dedi teyzem gülerek saçlarımı okşadı. "Renk gelmiş sana."
"Evet." Dedim gülümseyerek ikisine baktım. "Sizde pek bir güzelsiniz, hayırdır?"
Annem ve teyzem birbirine baktığında göz kırpmıştım. Annem çayından bir yudum alarak, "Kerem nasıl?" diye sordu.
"Çok iyi, hala hatırlamıyor ama inşallah düzelecek."
Teyzemin yüzünü üzüntü kaplarken eliyle ağzını kapattı. "Ben öyle üzülüyorum ki o çocuğa... Allah yaşatmasın, ne zor."
Başımı olumlu anlamda sallarken kahvaltı faslı bitmişti ve mideme o kadar yediğim için kramplar hüküm sürüyordu. Ben koltukta uzanmış karnıma masaj yaparken annem ve teyzem karşımda ki koltukta duruyordu. Ağızlarında ki baklayı anlamamak mümkün değildi sanki on yaşında iki kızım karşımda benden bir yere gitmek için izin alacakmış gibi havalara giriyorlardı.
"Anlatın bakalım, neden beni böyle acil çağırdınız?"
Annem hızla, "Konuşuruz kızım." Gülmeye çalışırken yapmacık olduğu oldukça belli olsa da sözüne devam etti. "Acelesi mi var? Hem biz senin gül yüzünü görmek istiyoruz."
"Hayır, Gül. söyle artık." Teyzem isyan ederken uzandığım yerden doğruldum. Çatılan kaşlarım anneme kaydığında yüzü buz gibi olmuş rengi kaçmıştı. Korku dolu bedenimle ona doğru yaklaşarak önünde oturdum.
"Annem?" Sesim korkuya bulandığında ona konuşması için bakıyordum. "Anlat."
"Korkutma kızı Gül." Dedi Teyzem onun koluna vurarak. "Korkma teyzem, annen aşık oldu."
Aldığım nefesle yere uzandığımda çığlık attım. "Anne." Diye bağırdım gözlerimi kapatarak. "Beni öldüreceksin."
"Kızma kızım." Dedi annem panikle teyzeme vuruyordu. "Yok öyle bir şey teyzen uyduruyor. Hem bu yaştan sonra olmaz."
"Ne var ya yaşında? Kırk yedi yaşındasın." Teyzem konuştukça annem sinirleniyordu. Uzandığım yerden doğrulduğumda annem alt dudağını dişlemiş ve başını önüne doğru eğmişti.
"Kızdın mı? Durum eğer sen istemezsen..."
"Anne." Sözünü keserek onunla göz göze gelmek için başımı onun dizine koyarak gülümsedim. "Sana nasıl kızabilirim? Birincisi kızma işi sen de çünkü annemsin. Ayrıca biliyor musun? Çok sevindim." Derken annemin gözleri doluyordu.
Onun dolan gözlerini gördüğümde yüreğimde ki acı dışarıya doğru çıkmaya başladı. "Annem sen bana hep ne dedin, 'bu senin hayatın, ben sadece annen olarak arkanda duracağım. Her şeyi sen kendin öğreneceksin.' Beni böyle büyüttün. Bugün eğer bu konumdaysam bu senin sayende. Sen hata yapmama izin verdin, hatamı kapatmama yardım ettin. Sen hayatımda gördüğüm en güzel öğretmensin annem." Deyip sarıldığımda annem de sıkıca bana sarıldı.
"Ay beni de ağlatacaksınız." Teyzem dayanamayarak salondan çıktığında annemin yanına oturdum ve ellerini sıkıca tuttum.
"Babandan sonra, birisini hiç sevemedim Duru." Derken gözünde ki yaşlar boncuk gibi akıyordu. "Yirmi yıldır kimseyi sevemedim. Baban hala kalbimde ki en iyi yere sahip ama ben yirmi yıldan sonra ilk defa..." Susarak yüzüme baktığında ağlarken aynı zamanda gülüyordum.
"Anne." Dedim başımı belli belirsiz sallayıp. "Senin için çok sevindim hem de çok."
Annem saçlarımı okşayarak yanaklarımı öptü. "O kadar şanslıyım ki, senin gibi kızım olduğu için. Sen benim en büyük dostum, yoldaşımsın. Kaderin bana benzemediği için her gün Allah'a şükrediyorum. Çok zor şekilde de olsa sevdiğini bulduğun için."
Annemin sözleri ağlamamızı çoğaltırken teyzem böldü bizi. "Yeter görende birine bir şey oldu sanacak." Derken kendi gözünde ki yaşları da siliyordu. "Duru o kadar yoldan geldi. Akşam Selin, Pelin ve Emir de gelecek. Aile yemeği yiyeceğiz en sonunda şöyle güzelce. Ağlamayın, susun."
"Hem Duru'nun tanışması gereken bir misafirimiz daha olacak, işlerimiz yoğun." Dediğinde annem gözünde yaşı silerek teyzeme çatık kaşlarıyla bakıp susmasını söyledi. Teyzem annemden iki yaş büyüktü ama her zaman ondan küçük gibi davranırdı. Teyzem sinsice gülerek yeniden gittiğinde anneme doğru döndüm.
"Nasıl tanıştınız?" dedim gülümseyerek. "Merak ediyorum."
"Davut'un arkadaşı, buraya geldiğinde tanışmıştık." Annem kızaran yanaklarına elini koyarak gülen yüzüme baktı. "Kızım bana niye böyle şeyler anlattırıyorsun, arkadaşın mıyım ben senin?"
İrileşen gözlerimle anneme bakarak ağzımı araladım. "Daha demin öyle söyledin."
Annem gözünde ki yaşları silerek ayağa kalktı ve üzerini düzeltti. "Anneye cevap verilmez. Hadi dinlen biraz akşam bol bol konuşuruz."
Gülerek annemin arkasından bakarken telefonumun zil sesini duydum. Görüntülü arama Sedat'tan geliyordu. Telefonu açtığımda Utku'nun gülmekten çok çıkarttığı hayvani sesleri duyarak yüzümü buruşturdum.
"Ne yaptın gittin mi? İnsan bir ara haber verir." dedi Sedat yüzüme daha dikkatli bakarak kaşlarını çattı. "Neden ağlıyorsun sen? Bir şey mi oldu?"
"Yok." Dedim hızla omzuma gözlerimi silerek. "Gelince anlatırım." Dediğimde Sedat'ın arkasında duran Kerem'i gördüm. Gülümseyerek akan burnumu çektim ve kendimi daha da çeki düzen verdim.
"Kerem." Dediğimde Sedat eğik başını kaldırıp bana baktı.
"İyi Kerem de tuvalette, merak etme." Deyip geri dönecekken Kerem ile çarpıştı. Ağzından çıkan küfürle bağırırken telefon yere düşmüştü onların bu aptallığı yüzümde kahkaha oluşturdu.
"Sedat! Daha hiçbir şeyden haberin yok." Dediğimde telefonu Kerem eline alarak gülümsedi onun yüzü günümü daha da güzelleştirirken merdivenleri çıkıyordu.
"Merhaba." Dedi armut minderlere oturarak, dışarıda ki gün ışığı onun yüzüne net bir şekilde vururken başımı yana doğru yatırdım.
"Merhaba, seni çok özledim."
Kerem irileştirdiği gözleri ile kol saatine baktı. "Daha gideli iki saat oldu."
"Evet, iki saat çok uzun bir süre. Bir de en nefret ettiğim rakam."
"Neden ağlıyorsun?" dedi Kerem meraklı bir şekilde bana bakarken. "O kadar ağlamışsın ki, burnun bile kızarmış."
"Öyle mi?" dedim elimle burnuma dokunarak. "Farkında değilim. Kötü bir şey olduğu için ağlamadım. Gelince sana detaylıca anlatırım tabii dinlemek istersen."
"Dinlerim." Dedi Kerem hızla boğazını temizledi. "Yani olur." Dediğinde Sedat'ın Kerem'i çağırma sesi geliyordu.
Üçünü de birbiriyle takılması ve özlem gidermeleri için konuşmayı uzatmadan, "Ben seni yine ararım, tamam mı? Telefonun hep yanında olsun." diyerek son defa uyardım.
"Hep yanımda."
Kerem ile telefonu kapattığımda galeriye girerek onun resmini açtım ve telefona öpücük kondurdum. Bir gece diye mırıldandım içimden, bir gece dayanabilirim.
Sevgiyle kalın ♥
Bölüm nasıldı?
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top