21. Bölüm

Merhaba! Öncelikle sizlere bir sorum var. Hikaye başladığından beri Duru'nun ağzından yazıyorum. Utku, Eylül, Sedat ve Kerem'in de ağzından yazmamı ister misiniz? Veya 21 bölüm sonra onların anlatımları devreye girerse saçma olur mu? Yoksa böyle devam mı? Lütfen düşüncelerinizi yazın ve bana yardımcı olun bu ikilemden kurtulmak istiyorum ♥

Bu arada harika satır arası yorumlar görüyorum ve lütfen böyle yapın bu beni çok ama çok mutlu ediyor ♥ Yorumlarınızı okuyarak motive oluyorum ♥

Keyifli okumalar ♥

Kerem bakışlarını benden kaçırıp ayağa kalktığında üşüdüğümü hissettim. O an giden Kerem değil sanki benim canımdı, kanımdı, acılarımdı, giden benim yirmi yaşında ki Kerem'imdi. Buna bir kere izin vermiştim, şimdi izin verebilecek miydim?

Bacağından sıkıca tuttum. "Hayır, gitmene izin vermeyeceğim." Diye bağırdım tüm gücümle ondan destek alarak ayağa kalktım. Kerem'in gözleri ile karşılaştığımda tüm acılarım uçup gitmişti ve çaresizlik kaplamıştı bedenimi. Onu koruyacağım diyor ama hiçbir şey yapamıyordum sadece ağlıyor ve güven bile veremeyen cümleler savuruyordum.

"Bırak artık beni. Bırak ki sana zarar gelmesin, lütfen git."

Başımı iki yana salladığımda bize doğru yaklaşan başka bir araba gördüm, korkum ikiye katlanırken herkes silahını arabaya doğru kaldırmıştı. Bu gelen araba bizim arabaya benziyordu. Gözlerimi kısarak iyice emin olmaya çalıştığımda Hakan ve Sedat arabadan indi.

Ellerinde tuttukları silahla bize doğru yaklaştıklarında oldukça korkusuz gözüküyorlardı. Kafamı geriye doğru atarak ağlamaya başladım bu rahatlamanın verdiği gözyaşlarıydı ve yanaklarımdan sel gibi akıyordu. Bir umut Sedat'a baktım o şuan ki halimize korkuyla bakıyordu.

"İndir bakalım silahını." Dedi Hakan bize baktıktan sonra bakışlarını çevirdi. "Misafirlerimizi senden almamız lazım. Özgür Bey."

Şaşkınlığım ikiye katlanırken bakışlarımı Hakan'dan çekemiyordum. O kadar sert ve kabadayı gibi duruyordu ki onu ilk tanıdığım günü hatırladım. Kibarcığın tekiyken şimdi kendinden emin bir şekilde gülümsüyor ve silahı bir profesyonel bir şekilde tutuyor ve adamın adını biliyordu...

Özgür bastonundan destek alarak korkmadığını belli eden bir adım attı. "Burası oyun parkı değil, yanınızdaki adamı alın ve gidin." Sözleri Sedat'ı işaret ederken Sedat kafasını geriye doğru atıp alaycı bir şekilde güldükten sonra gülüşünü hiç yapmamış gibi sildi. Özgür'e tehditkar ve sert bakışlarını attı.

"Benim kim olduğumu bilmiyorsun ama önemli değil öğreneceksin."

Rahatlamış bir şekilde Kerem'e baktım ve kolundan tutarak onu kendime çektiğimde ellerimi tutarak ittirdi. Ona öylece bakıyor ve neden böyle bir şey yaptığını anlamaya çalışıyordum.

"Kerem..." diye mırıldandığımda çatık kaşlarıyla yüzüme bile bakmadan Özgür'ün yanına doğru yürüdü ve yanında durdu."Buna gerek yok, biz gidiyoruz."

Sedat aralanmış ağzıyla Kerem'e bakıyordu tıpkı benim gibi şaşkındı ama benim kadar hayal kırıklığı yaşıyor muydu? Kerem daha önce hiç kullanmadığı sert ve keskin sesiyle. "Kimsenin zarar görmesini istemiyorum. Tüm bunlar benim yüzümden ve ben gidiyorum."

"İyi fikir." Dedi Özgür elini Kerem'in omzuna atarak. "Her zaman mantıklı bir insan olmuştur. Vedat iyi eğitmiş." Derken gülüşünde ki zafer kazanmış hissi iyice genişliyordu.

"Kerem." Diye bağırdı Sedat öfkesini gün yüzüne çıkartarak. "Geri çekil şuradan yoksa sana küfür edeceğim lan."

"Sen Duru'yu al ve git." Deyip yan bir şekilde bana baktı. "Gidin."

Sanki bir an için nefesim kesilmişti kulaklarımda gidin kelimesi yankı yaparken elimi boğazıma götürerek yere oturdum. Zor şekilde nefes alırken yere yığılmamak için ellerimle yerden güç aldım. Başım eğilirken boğazımda biriken gözyaşlarımı yutmaya çalışıyor ama beceremiyordum.

"Duru." Başımı hafifçe kaldırdığımda Caner'in hızla yanıma doğru koştuğunu gördüm. Biraz ilerimde duran adamlar ona silah çekse de umursuyor gibi durmuyordu. Yanımda durarak elimden tuttu ve vücudumu ona yaslamamı sağladı. "Hadi kalk güzelim, gerisini biz halledelim." Çaresiz vücudum ona yaslanırken ağzımdan tek kelime çıkacak güç yoktu.

"Kerem." Dedi Sedat kendini yırtar gibi bağırırken boğazında ki damarlar gün yüzüne çıkıyordu. "Laftan anla, çekil şuradan."

Kerem umursamazca duruyordu çünkü onu kurtaracağımıza, yanımızdayken ona zarar gelmeyeceğine inanmıyordu. Arkasını dönerek Özgür'ün arabasına doğru adımlar atmaya başladı. Gözlerimi sıkıca kapatıp kollarımı Caner'in omzuna doladım, görmek istemiyordum; ilerlediğini, bindiğini, gittiğini, beni böylece bıraktığını.

"Kerem hayır." Diye bağıran Eylül'ün sesiyle gözlerimi yeniden araladığımda arabadan inmiş Kerem'e doğru koşuyordu. "Gidemezsin, senin ait olduğun yer burası." Dediğinde Hakan onun önüne geçerek durmasını sağladı.

"Ne yapıyorsun? Arabada duracağına söz verdin."

Eylül, kaşlarını çatarak Hakan'ın omzunu sert bir şekilde itip yürümeye devam etti. "Kerem'in gitmesine göz yummayacağım." derken sesinde öfke kulaklarımı yırtıyordu.

Eylül sinirli yüzüyle Özgür'ün, Kerem'in omzunda duran kolunu ittirdi. "Bana bak bunak, kardeşimi bizden alacağını sanıyorsan yanılıyorsun ve sen Kerem! Ne sanıyorsun seni göz görerek onunla gitmene izin vereceğimizi mi? Sen bizim için bundan fazlasısın neden anlamıyorsun!"

Eylül'ün sözleri son bulduğunda polis arabasının da siren sesleri fazlasıyla yakından gelmeye başladı. Eylül rahat nefes alarak Özgür'ün omzuna vurdu. "Hadi herkes ait olduğu yere. Ah! Bu arada Sedat polis ve eminim sana çok yardımcı olacaktır."

Özgür ortalıktan kaçan adamlarına bakarken yine de sakin gözüküyordu. Bu ihanete alışmış gibi davranıyor, soğukkanlılığını güzelce yönetiyordu. Kerem'i götürmek için sürükleyen Eylül'ün saçını ellerine dolayarak kendisine doğru çekerek kolunun altına alıp boğazını sıkmaya başladı.

Polis arabaları git gide çoğalırken Caner bana sıkıca sarılmış ve her yerden uzak bir köşeye doğru çekmişti.

Özgür gülen yüzüyle bağırdı. "Polis bey." dedi silahı Eylül'ün kafasına doğru tuttu. "Bizim buradan gitmemiz için anlaşma yapacağız ya da ben bu güzel kafayı havaya uçuracağım. Ve bil diye diyorum ben şakadan nefret ederim."

"İkisi de olmayacak." Diye bağırdı Sedat büyük bir sinirle başını iki yana salladı. "Ve inan bana hayatım boyunca hep gerçekçi bir adam oldum."

"Öyle olduğunu pek sanmıyorum." Dediğinde Eylül ile göz göze geldik. Ona koşmak için kalkmaya çalıştığımda Caner buna engel oluyordu. Gözlerimde çoğalan yaşlar bulanık görmemi sağlarken tek istediğim bir an önce bu kabustan kurtulmaktı.

Sedat bir adım atarak Özgür'e yaklaştı. Özgür kendisine gelen Sedat'a bakıp havaya ateş attığında çığlık attım "Sedat." Diye bağırdım. "Sedat dikkat et." Dediğimde Sedat da havaya doğru bir el ateş attı. Kulaklarımı kapatırken Caner beni daha sıkı tutuyordu.

Özgür atılan silah sesiyle yeniden ateş etmek için kolunu havaya kaldırmak için hamle yaptığında Hakan bu tehlikeli anı fırsat bilerek yukarıda ki silahlı eli sert bir şekilde tutup büktü. Özgür'ün acı çığlığı kulaklarımıza dolarken silahı yere düşmüştü.

Sedat derin bir nefes alarak Hakan'ın elinde tuttuğu Özgür'ün kollarını arkasına dolayıp kelepçeyi oldukça küfür dolu ağzıyla sert bir şekilde taktı. Özgür'ü polis arkadaşlarının arabasına doğru götürürken Hakan nefes almakta zorluk çeken Eylül'ü kollarının arasına almış arabaya doğru götürüyordu.

"Eylül." Diye mırıldandığımda Caner sırtımdan sıvazladı.

"Herkes çok iyi, korkma." Deyip ayağa kalkmama yardım ettiğinde bacaklarım deli gibi titriyordu. Karmaşık duygular içerisinde kendimi oldukça halsiz hissediyordum.

Donuk ve yorgun şekilde etrafa bakınırken bize doğru yaklaşan Sedat'ı gördüm bana sarılarak saçlarımı okşadı. "İyi misin?" deyip yüzüme endişeli gözlerle baktı. "Korkma tamam mı? Hepimiz ifade için karakola gitmeliyiz oradan da eve gideceğiz." Sedat bana bunları anlatırken ben polis arabasının içinde ki Özgür ile bakışan ve bize dönük Kerem'i gördüm. Özgür ona başını sallayarak bakıyordu ve sürekli ağzının içinden bir şeyler mırıldanıyordu, bu iş sadece şimdilik kapanmıştı ve ben bunu çok iyi biliyordum.

Kerem önünü yavaşça bize doğru döndüğünde Caner'in beni tutan kollarından ittirdim. Sedat beni tutmak istese de buna izin vermiyordum koşarak Kerem'in önünde durdum ve yüzüne sert bir tokat attım. Bunu beklemediği için sarsılsa da duruşunu bozmadı.

Yan tarafa giden yüzü tekrar bana doğru döndüğünde omuzlarına vurmaya başladım. "Neden?" diye bağırdım acı çığlıklar atarken, "Neden ya neden? Bunu bize neden yapıyorsun, neden gitmek için diretiyorsun? Seni koruyacağım diyorum neden bana inanmıyorsun? Neden? Kerem neden?" İçimde ki öfke ona her vurduğumda daha da kamçılanıyor daha da artıyordu. Ağlamam ve çığlık seslerim birbirine karışırken Kerem sert vuruşlarıma karşı tepkisizliğini koruyordu.

Caner sırtımdan yaklaşarak kollarımı tutarak beni havaya doğru kaldırdı. "Duru." Dediğinde onun kucağından inmek için cebelleşiyordum. "Şuan sinirlisin ve yaptığın her şey için pişman olmak istemiyorsan lütfen şimdi dur." Ellerimle yüzümü kapattığımda Caner beni yavaşça yere bıraktı. Beni kolunun altında aldığında omzumun arkasından Sedat ile polis arabasına doğru yürüyen Kerem'e bakarak gözlerimde ki yaşı sildim.

**

Karakolda herkes ifadesini verdiğinde Sedat bizi önceden Kerem'in katmayacağımızı onun sadece yanlış zamanda yanlış yerde olduğunu söylememizi istedi. Bu yüzden yalan ifade vermiştik; adamların bana ve Eylül'e uyuşturucu satmasını ve bizi sıkıştırdığını anlattık.

Hakan'ın silah ruhsatı olduğu ve kendisini korumak için silah çektiğini söylemişti. Caner ise sadece görgü tanığı olduğunu ve Eylül ile benim ifademi doğruladığını anlatmıştı.

Hepimiz için zor ama başarılı bir gece olmuştu. En azından hiçbirimiz hastanelik olmamıştık ve bu konuda ne kadar şanslı sayılabilirsek o kadar şanslı sayılırdık. Özgür den tamamen kurtulmuştuk ve bu en çok Sedat'ın işine yaramıştı. Eminim döndüğünde müdürleri tarafından büyük bir tebrik alacaktı.

Eve girdiğimizde Sinem ve Utku'nun bitmek bilmeyen soruları ile uğraşmakta beni bir o kadar yoruyordu. Hep birlikte salonda oturduğumuzda Sinem bir yandan yere düşünce kanattığım koluma pansuman yapıyor, diğer yandan da kocasını dinliyordu.

Ben ise herkesten bağımsız gözlerim de silinmeyen ıslaklık ile yerde ki parkeleri inceliyor ve kafamda ki karmaşık düşünceleri silmeye çalışıyordum. Bu düşünceler o kadar bulanıktı ki duygularımla sürekli bir çatışma halinde olmaları işimi zorlaştırıyordu.

Utku kolunu omzuma atarak beni kendisine çekti. "İyisin, değil mi?" diye sordu üzgün sesiyle derin bir nefes aldığında başım yukarıya doğru kalkıp indi. "Sen de gel buraya." Karşımızda oturan Eylül'e elini uzattı. "Benim kızlarım nasıl bu kadar tehlike içinde kalabildi."

"Akıl alır gibi değil." Dedi Sinem elini karnına koyarak yüzünü buruşturdu. "Ağrı girdi karnıma."

"Hayatım, bunları düşünme lütfen. Zaten bugün kendine çok yüklendin." Karsının elinden sıkıca tuttu. "Hadi şimdi herkes uyumaya çalışsın, dinlenin. Kendinize gelin." Sedat enerjimizi yükseltmek için gülümsüyor ve kelimeleri uzatarak konuşuyordu ama şuan onun bu şebekliğine tepki veremeyecek durumdaydım.

"Hem aranan uyuşturucu kaçakçını yakaladık. Hem Kerem'in geçmişini oraya gömdük. Hem de en güçlü biziz. Yarın harika bir mangalı hak ettiniz. Hadi uyumaya." Sedat karısının elini tutup odaya çıkmadan önce benim ve Eylül'ün yanağından makas alarak bakışlarını Utku'ya sabitledi. "Fazla durmayın."

Utku başını sallayıp, bize sıkıca sarıldı. "Merak etme ben uyutacağım onları." Derken Eylül ve benim saçımı birbirine karıştırıyordu.

"Şimdi güzellerim, sizi sırtımda odanıza çıkartmamı istemiyorsanız lütfen yürüyerek çıkın." Utku'nun kollarından kurtularak dikeldim başımı hayır anlamında sallarken ayağa kalktım.

"Ben biraz bahçede oturacağım olur mu? Lütfen beni rahatsız etmeyin."

"Duru olmaz." Dedi Utku bileğimden tutarak çekiştirmeye başladı. "Dinlenmen lazım. Duş al ve rahatla sonrada güzelce uyu."

"Utku." Yorgun çıkan sesimle ısrarı kabul etmeyeceğimi şekilde ona baktım. "Lütfen." Onları gerimde bırakarak bahçe kapısını açtım esen rüzgar bedenimi ürpertirken, kollarımı göğsümde birleştirerek çimenlerin üzerine oturdum. Başımı yukarıya doğru dikerek gökyüzüne baktım.

Hislerim karışıktı, ne yapmam gerektiğini veya bundan sonra ne yapacağımı bilmiyordum. Ben iyi şeyler oluyor dedikçe hayat sanki bana cevap verir gibi kötü şeyleri çıkartıyordu karşıma.

Üstesinden geleceğimi sandığım ama gelemediğim gerçeklerdi beni yoran. Onlarla baş edebileceğime kendimi o kadar inandırmış, şartlandırmıştım ki yapamayınca tüm gücümün bittiğini hissediyordum. Ama olacaktı. Ama yapacaktım. Ama... Ama... Ama olmuyordu, yapamıyordum. Üstesinden gelmeyi başaramıyordum. Buraya kadar hiç zorlanmamıştım ama bugün orada yaşadıklarım, gördüklerim bunları hatırladıkça boğuluyordum.

Kerem geldiğinden beri beni terk eden yalnızlık bugün yanımdaydı, ben aslında hiç gitmedim sadece sen beni görmüyordun diyordu kulağıma. Haklıydı onu görmemiştim. Görmek istememiştim. Çünkü inanmıştım, Kerem'in bana gitmeyeceğim dediği söze tutunmak istemiştim şimdi ise tutunacak bir söz bile yoktu...

"Bari üzerine şu pikeyi ört, bugün biraz esiyor." Diyen Caner'e baktığımda omuzlarıma pikeyi örtüp yanıma oturdu.

"Caner." Bıkkınlık dolu ses tonum sertleşiyordu. "Lütfen beni yalnız bırak. Neden beni anlamıyorsunuz tek istediğim bu. Çocuk değilim, kendime zarar vermeyecek kadar da sağlıklı düşünüyorum. Şimdi lütfen git."

Caner derin bir nefes alarak, "Hayır." Dediğinde ona bakmayı keserek önüme döndüğümde bize doğru yaklaşan başka ayak sesleri duydum.

"Caner lütfen bizi biraz yalnız bırakır mısın?" Kerem'in emir veren sesi ile kaşlarımı çatarak ona doğru döndüm.

"Seni de görmek istemiyorum. " Dediğimde Kerem bakışlarını yere doğru çevirerek ifadesizliğini korudu. Caner boğazını temizleyerek oturduğu yerden doğruldu ve Kerem'in lafını ikiletmeden sessizce yanımızdan uzaklaştı.

Kerem onun boşluğunu doldurarak yanıma oturduğunda ondan uzaklaşmak için kaydım. Kerem yan bir şekilde bana bakarak başını eğdiğinde konuşmuyordu. Bir süre susmak ve anlatma zorunluluğun olmaması bana iyi geliyordu.

Bakışlarımı Kerem'e çevirdiğimde onun zaten bana baktığını görerek bakışlarımı hızla ondan çevirdim.

"Üzgünüm." Parıldayan suya bakarken kaşlarımı yukarıya doğru kaldırıp başımı ileri geri salladım. "O an sadece..." Yutkundu ve cümleleri toparladı. "Onları tanımıyorsun neler yapabileceğini de bilmiyorsun. Seni korumak zorundaydım."

Ben sessizliğime devam ederken Kerem de anlatmaya devam ediyordu. "Vedat dede bir zamanlar bu işleri yapıyormuş Özgür ile de oradan ortaklardı. Yani birlikte yapıyorlarmış, iyileşmeye başladığım zamanlar ben sadece bir çeşit değerli bir ot yetiştirdiğimizi sanıyordum. Bu yüzden Vedat dede gibi ben de Özgür'e de yardım ettim."

Tepkimin hala aynı kaldığını gördüğünde anlatmaya devam etti.

"Sonra öğrendim işte her şeyi. Vedat dedeyi onu terk etmekle tehdit ettim, beni çok seviyor ve kaybetmek istemiyordu bu yüzden de plan yaparak Özgür'ü polislere teslim etti. Erzurum'a sık sık gidip gelmemizdi bu yüzdendi. Vedat dedenin abisi bize yardım etti bu işten kurtulmamız için. Sonra da ikisi de vefat etti. Ben de Hasan amcanın yanına yerleşmeden önce bahçeyi kökünden kuruttum."

Kerem suskun yüzüme bakarken ona bakmamak için direniyordum. "Güzel." Diye mırıldandım. Kerem aldığı cevaptan tatmin olmamış gibiydi bu yüzden bana bir şeyler anlatmak için ağzını aralıyor sonradan vazgeçiyordu. Ellerini birbirine kenetleyerek oturduğu yerden yavaşça doğruldu.

"Beni dinlediğin için teşekkür ederim."

**

Tüm gece yarım bir uyku çekmiştim, gördüğüm kabuslar beni yeniden uyumaya korkutuyordu. Bir yanım yatağın içinden çıkma derken diğer yanım Kerem'i deli gibi görmek istiyordu. Dün onunla rolleri değiştiğimizi hatırlayıp gülümsedikten sonra yüzüne attığım büyük tokadı hatırladım.

"Günaydın." Eylül gülümseyerek yattığı yerden doğrulduğunda ona doğru döndüm. "Ne geceydi ama değil mi?"

"Öyle." İç çekerek yanaklarımı şişirerek dünü düşünmeye devam ettim çünkü sadece tokat atmakla kalmamış üzerine saldırmıştım. Yüzüm dehşete kapılırken ayaklarımı yatağın içine vuruyordum.

"Ne oldu?" diye sordu Eylül esneyerek yatağında ki yastığı yüzüme fırlattı. "Yatağı kıracaksın! Giderayak bununla uğraştırma bizi."

"O gitmek istedi." Diye mırıldandım bakışlarımı Eylül'e kaydırarak. "Benden, bizden. Beni orada öylece bırakıp gidecekti. Onu koruyacağıma inanmadı ben de ona tokat attım, hatta biraz saldırdım."

Eylül'ün ağzı şaşkınca açılırken yatağıma zıpladı. Mavi gözleri benim üzerimde gezerken tişörtümün yakasından tutarak beni sarstı. "Nasıl ya?" Aralanmış ağzı daha çok açılıyordu. "Neden yaptın?"

"O an çok kötü hissettim, görmedin mi? Sedat onu korumak için çekil dediğinde bile siz gidin diyor. Beni hiç mi sevmemiş bunca zaman?"

Eylül' yanıma uzandığında onu kollarımın arasına aldım. Bana daha fazla sırnaşarak bacağını bacağımın üzerine attı. "Öyle düşünme, seni korumak için yaptı." Sırtımı sıvazlarken yapıcı konuşmak için hazırlandığı anlayabiliyordum. Her zaman böyleydi Kerem ile bir kavgamız olunca asla taraf tutmaz ve bizim için her zaman yapıcı olurdu. "Seni öpmüş sana biraz da olsa hislerini açmış bu çok iyi değil mi?"

"Evet." Dedim onun sözlerine hak veriyordum ama bu yaptığı şey ağırıma gidiyordu. Ya zamanında Sedat gelmeseydi? Polisler etrafımızı sarmasaydı? O arabaya binecek ve arkasına bile bakmadan gidecekti. Gördüğüm kabusları tekrar hatırlayarak gözlerimi sıkıca kapattım, onlardan kaçmak ve saklanmak istiyordum.

"Bana veda ettiğinde o kadar inandım ki..." diye mırıldandım. "Gideceğine, sanki o arabaya binip gidecek ben de uyuduğum uykudan zalimce uyandırılacaktım."

"Duru onu almak isteyen insanlar normal bir aile değildi, elleri silahlı pis insanlardı. Kerem'in hafızası yerinde olsa bile seni bu şekilde korurdu. Bunu düşün olur mu?"

"Olur." Dedim zihnimde kendimle tartışmaya girdiğimde Eylül kıkırdamaya başladı.

Gözlerimi arayarak onun yarım ağız gülen yüzüne tek kaşımı kaldırdığımda Eylül bakışlarımın baskısıyla konuştu. "Dün Hakan aradı, iyi olup olmadığımı sormak için bugün gelebilirlermiş."

"O adamla sevgili olmanı istemiyorum. Kirli bir geçmişi olmalı, hem görümcenin Ezgi olmasını ve o kızın bize hep yakın olmasını istemiyorum."

Eylül gülerek yanağımı sıktı. "Senin derdin başka." İç çekerek omuz silkti ama bakışları hala parlaktı. "Ben de böyle bir görümce istemiyorum hem zaten aşık olmam, sevgili de olmam. Tipim değil o adam ben daha bebek yüzlü seviyorum."

"Hııı, gördük Çağatay'da bebek yüzü." Dediğimde Eylül beni gıdıklamaya başladı.

"Bak sen benim dayağımı yemeyeli uzun zaman oldu." Deyip üzerime çıktığında bağırarak gülmeye başladım. Gülen çığlıklarımız odada yankı yaparken kapı açıldı, Sinem bize gülen yüzüyle bakıp koca karnını umursamadan koşarak yanımıza geldi.

"Harika." Dedi ikimizin yanağını büyük öpücük kondurarak. "Siz çoktan enerji dolmuşsunuz bile. Bunu hemen Sedat'a söyleyeyim yoksa siz enerji alın diye şu sevmediğiniz pekmez var ya onu almaya gidecek"

"Koş Sinem koş." Dedim üzerim de ki Eylül yüzünden zor nefes alarak. "Hayatımız senin elinde." Sinem kahkaha atarak odadan çıktığında üzerimde yatmaya devam eden Eylül'ün kafasına vurarak ittim. "Sen de çekil be, ezildim."

Yataktan nihayet ayaklandığımızda Eylül moralimi biraz daha düzeltmek için beni baştan sona doğru kendi zevkine göre giyindirdi. Kısa şort ve kare yaka bir bluzu üzerime giydiğimde oldukça güzel hissediyordum. Kısa saçlarımın yarısını tepemde topuz yaptığında aynadan kendime baktım. Dünkü ağlayan, korkak ve karışık Duru yoktu. Kendinden emin, güzel ve güçlü bir Duru vardı. Kendimi böyle görmek bana enerji veriyor ve daha iyi hissetmemi sağlıyordu.

Eylül'ün övgüleri ile aşağıya gülerek inerken kafamı dağıtmamda bana fazlasıyla yardımcı olmuştu ve bunu çok iyi beceriyordu. Sofra bahçeye kurulmuştu ve üzerinde ki nefis kahvaltılıklar sayesinde karnımın sesini duyuyordum.

"Günaydınlar." Dedi Eylül koşarak Utku ve Caner'in oynadığı voleybola katıldı. Ellerini havaya kaldırarak bağırdı, "Enerjim tavan yola devam derdi hocam hadi bana da atın top, bana da." Dediğinde Utku topu ona sert atacakmış gibi yaptığında Eylül hızlı bir refleksle elleriyle yüzünü kapattı.

Utku onun bu haline gülerek uzaktan bir öpücük yolladı, "Ben hiç sana kıyar mıyım?"

Eylül şımararak eteğinin ucundan tutup eğildiğinde Utku gülerek onun kafasına top attığında Eylül sarsılarak tüm gücüyle Utku'ya bağırdı.

Kahkaha atarak onlara baktığımda Utku bana doğru döndü başparmağımı kaldırarak ileriye doğru uzattığımda gülerek bana da öpücük attı. "Harika, bakın enerji almışsınız. Size hep diyorum uyumak her şeyin çözümüdür."

Onlar voleybollarına devam ederken sucuklu yumurtayı sofraya koyan Sedat'a baktım. Elimi onun omzuna atarak. "Neler yapmışsın, hepsi bizim için mi?" diye sordum.

"Evet, bugün kimse benim kardeşlerimin canını sıkamaz. Son günümüz güzelce eğlenelim." Deyip saçıma dikkatlice baktı. "Saçını hep böyle yap." Deyip içeriye gittiğinde gözlerim Kerem'i arıyordu.

Yoksa bana karşı duyduğu bir parça hissi attığım tokatla birlikte uçtu mu? İçimde ki öfke yerini korkuya bırakırken bu korku hissinin de artık mutluluğa aşka bırakmasını istiyordum çünkü sürekli kendi aralarında yer değiştirip duruyorlardı.

"Günaydın." Sesin sahibiyle irkilerek arkamı döndüğümde Kerem'in gülümseyen yüzüyle karşılaştım. Hızla atan kalbime engel olmaya çalışıyordum, silik bir gülüşü yüzüme takarak. "Günaydın." Dedim.

Kerem bakışlarını benden çekerek Sedat'ın hepimizin oturması için çağırdığı sofraya geçti. Karşında ki sandalyeye oturduğumda tabağına bakıyor, kimseyle göz teması kurmamak için direniyordu. Eski haline geri mi dönecekti? İçimde ki korku ile nefes alışım hızlandı.

"Kerem konuşsana." Dediğimde herkes bana baktı kendi sesimden bende irkilmiş gibi ağzımı şaşkınca aralayıp Kerem'in bana bakan gözlerine zor bir şekilde gülümsedim. "Yani... Yesene."

Ortada duran sosisleri onu tabağına koyarken herkes kaldığı yerden konuşmasına devam ediyordu. Kerem teşekkür ederek yemeğini yerden tüm iştahım yok oldu, tek düşünebildiğim o küçük kırıntı hislerini kaybetmemekti.

Caner tabağıma yumurta koyduğunda ona doğru döndüm. Yüzünde ki mutlu gülümseme ile en sevmediğim reçelden de bolca tabağıma koyduğunda hızla, "Hayır." Diye yakındım.

"Ne oldu?"

"Bunu sevmem ki... kokusu bile kötü." Caner dudaklarını büzerek tabaktan reçeli almaya çalışıyordu ama böyle yaparak tabağımı daha da batırmıştı. Yumurtaya karışan reçele memnuniyetsizce bakıp yutkundum.

"Kayısı reçelini sevmeyen de ilk defa görüyorum." Caner başını belli belirsiz sallayıp bana söylenirken tabağımın çirkin görüntüsüne dudaklarımı büzdüm.

"Ben çok severim." Bakışlarım Kerem'in parlak gülümsemesi ile karşılaştığında kendi tabağı ile benim tabağımı değiştirdi. "Ben senin tabağında ki reçeli yerim, sen de onları ye."

"Yeni tabak alırdım." Diye mırıldandığımda Kerem ekmek ile tabağımı çoktan sıyırmaya başlamıştı bile. Gülümseyerek ona bakarken Caner'in güle yüzü soluyordu. Kendi tabağına bir şeyler koyarken Eylül ayağıma bastı, bakışlarımı ona çevirdiğimde ima dolu gözleri gülmemi sağlamıştı. Dün geceden sonra güne gerçekten güzel bir başlangıç yapmıştık. Dünkü konuyu askıya kalkarken umarım bir daha aynı şeyleri yaşamayız diye dualar ediyordum.

**

Öğlene doğru Caner ve Sedat havuzun içinde top oynuyorlardı. Onların sıçrattıkları sudan kurtulmak için Sinem uzakta güneşlenirken Utku da benim fotoğraf makinem ile Eylül'ün fotoğraflarını çekiyordu. İlginç ve güzel pozları sergime koymak istediği için Eylül'ü bir manken gibi kullanıyordu.

"Ya on saniye duracak." Dedi Utku elindeki örümceği Eylül'e uzatıyor Eylül de ondan kaçıyordu. "Koy şunu yüzüne kızım, çok güzel bir poz var aklımda."

"Örümcek kadın mıyım ya ben? Çek şunu." Eylül isyankar şekilde kendisine örümcekle yaklaşan Utku'dan kurtulmak için hızla havuza atladı. O kadar hızlı atlamıştı ki sıçrattığı suyun kurbanı ben olmuştum. Islanan yüzümü havlu ile kurulayarak güneş almayan şezlonguma yaslandım. Onların havuzda eğlenmesini izlerken bakışlarıma bahçe kapısına yaslanmış Kerem takıldı. Üzerinde sadece deniz şortu vardı, vücuduna vuran güneş ışınları onun vücudunun daha da parlamasını sağlıyordu. Ya da onu bu kadar parlak gören sadece benim gözlerimdi.

Kerem bana bakarak elinde ki sodayı kaldırdı. Gülerek başımı evet anlamında salladım, içeriye giderek kısa bir süre sonra yanıma geldi.

"Limonlu içiyorsun, değil mi?"

"Evet." Deyip elime aldığım sodayı sıkıca tutup bir yudum aldım. İçimde yanan alevleri söndürürken Kerem karşıma oturdu.

"Bugün benimle konuşacak mısın?"

Bakışlarımı onun yumuşak yüzünde gezdirdim, ilk zamanlarda belli edemediği tüm duyguları şimdi görebiliyordum. Onun güzel bakışları boğazımı kuruturken sodadan bir yudum daha aldım.

"Seninle zaten konuşuyorum." Derin nefes alarak gülüşümü, hüzne çevirdim. "Sadece kırgınım." Dedim Kerem başını eğerek elinde ki şişeyle oynuyordu. Sözlerime derin bir nefes alarak devam ettim. "Beni... orada öylece bırakıp gitmek istedin. Bana güvenmiyor musun?"

Kerem başını kaldırıp gözlerime baktığında yutkundum. Düşünüyordu ve düşünmesi uzadıkça sabırsızlığım artıyordu. Yüzüme atılan su ile sıçrayarak havuza baktım. "Hadi gel, güreş yapacağız." Utku'ya bakarak başımı belli belirsiz salladım.

"Hadi." Dedim havuzu işaret ederek. "Bugün son günümüz, güzelce eğlenelim."

Satır arası yorumları unutmayın ♥

Sevgiyle kalın♥

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top