18. Bölüm
-Herkese merhaba ♥♥ Yorumlar çok ama çok azzzzzz! -_- Bu yüzden yorum yapan güzel okuyucularımdan ricam var, lütfen satır arası yorumlar yapın. Hikayem siz ne kadar etkileşim gösterirseniz o kadar ön plana çıkacak, destekleriniz gerçekten önemli ve lütfen beni destekleyin ♥
Yüzmek için denize geldiğimizde Caner'den en uzak şezlongu seçmiştim. Dünkü yaptığı şeyin öfkesi hala üzerimdeydi ve benimle konuşmaması için kaçıyordum. Bugün çok güzel geçecekti ve Caner laflarıyla buna gölge olmayacaktı, kimse bugünün güzelliğini bozamayacaktı.
Üzerimde ki kıyafetleri çıkartırken sporcu mayom gün yüzüne çıkmıştı. Mayomun sadece sırt kısmı dekolteliydi çünkü Kerem o kadar utangaçtı ki bikini giyinerek onun daha fazla benden utanıp uzaklaşmasını istemiyordum. Eylül ve Sedat koşarak denize girdiklerinde beş yıldır ayağımı bile değdiremediğim denize büyük bir hasretle baktım. Tuzlu suya bulanmayı ve dudaklarımın buruşmasını oldukça özlemiştim.
"Sonunda." Dedi Utku güneş kremini bana uzatarak önüme oturdu. "Canım omuzlarıma sürer misin?" Sorduğu soruyla daldığım rüyadan uyanarak onun sırtına güneş kremini sürmeye başladım. Utku ufak dans hareketleri yaparak, "Hasret bitiyor Duru Hanım. Bugün denize giriyorsun." Dedi.
Ürperen vücudumla başımı hızla iki yana sallayıp kremi iyice yedirdim. "Evet, ama hala ürperiyorum."
Utku güneş gözlüğünü çıkartarak omzunun arkasından bana baktı. "Hayır Duru. Ürperme, korkma sen savaşçı bir kızsın. Her ürperdiğinde ise Kerem'e... sevgiline bakabilirsin. Çok yakışıklı." Dediğini yaparak yan tarafımda kollarına güneş kremi süren Kerem'i baktım ve rahat bir nefes alarak gülümsedim.
Utku burnuma güneş kremini değdirerek yanağımı öptü. "Ben şunlarla biraz savaşmaya gidiyorum ve sen de on dakika sonra denizde olmazsan tüm sahil boyunca seni sıcak kumlarda sürüklerim." Güneş gözlüğünü kucağıma atarak ayaklarını götüne vura vura koşmaya başladı.
Sırtına güneş kremini sürmeye çalışan Kerem'e gülerek baktığımda bana bakarak ufak bir tebessüm yolladı. Yanına giderek elinde ki güneş kremini aldım. "Ben yaparım." Dediğimde Kerem'in gözleri irileşmeye başlıyordu, donuk halini fırsat bilerek döndürdüm ve kremi sürmeye başladım.
Bu işlemi o kadar yakar yavaş yapıyordum ki neredeyse beş dakika olmuştu ama ona yakın olmak sandığımdan daha zor olduğu için bu ufak şeyleri uzatmaya mecburdum. Kerem derin bir nefes aldığında elimi onun sırtından çekerek omzuna dokundum. "İşte oldu."
Kerem bana doğru dönerek gülümsediğinde ben de aynı şekilde ona gülümsüyordum. "Sağ ol."
"Önemli değil."
"İmdat, balina gibi dalmaya gidiyorum." Sinem'in sesini duyduğumda dudaklarını büzerek bana bakıyordu. "Hemen gelin fazla oyalanmayın." Deyip denize doğru korkak adımlarla yürürken onu desteklemek için bağırdığımda Sedat karısına yardım etmek için yanına koşarken sıcak kuma bastığı için zıplayıp duruyordu. Kerem de benim gibi gülen yüzüyle onları izlerken sırtına vurdum. "Hadi sen de koş."
"Neden?"
"Yani denize gir su çok güzel olmalıdır."
"Peki ya sen?"
Derin bir nefes alarak güneş kremini bacaklarıma sürmeye başladım. "Ben bilmiyorum."
"Yüzmeyi mi?" dedi Kerem kaşlarını yukarıya doğru şaşkın bir şekilde kaldırdı, "Ben sana öğretebilirim, istersen."
"Yok, ben... şey denize girmiyorum yani giremiyordum."
"Neden?"
Onsuz geçen son beş yıl gözümün önüne gelirken ürpermeye başlıyordum Kerem bana doğru eğildiğinde aldığım derin nefesi veremeden durdum. Bana yüzü yaklaşırken gülümsüyordu, eliyle burnumun üzerinde duran güneş kremini sürdü.
"Güneş kremi kalmış." Dedi benden uzaklaşırken yeniden sordu. "Neden korkuyorsun denizden?"
Nefesimi dışarıya verirken Kerem meraklı gözlerle beni inceliyordu. "Teşekkür ederim..." deyip sorduğu soruyu cevapladım.
"Sen kaza yaptığında seni bulamadık. Öldüğünü ve denize sürüklendiğini düşündük. Ben de o günden beri denize giremedim, hep korkardım denizden." Tutamadığım gözyaşı yanağımdan akarken hızla silerek gülüşümü toparlamaya çalıştım.
"Benim yüzümden yani."
"Hayır, öyle düşünme senin hiçbir suçun yok."
Kerem ayağa kalkıp benimde kalkmam için çekiştirdi, oturduğum yerden ona baktığımda kısılan gözlerini açmakta zorlanıyordu.
"Ben buradayım ve ölmedim. Korkunun üzerine gidersen ondan daha kolay kurtulursun." Durdu ve boğazını temizleyerek eliyle denizi işaret etti. "Sinem söylemişti. Hadi gidelim."
Birlikte denize girdiğimizde bizimkiler bizi alkışlayıp bağırmaya başlamıştı bile. Hepsi soğuk suyu bizim yüzümüze atarken oldukça eğleniyorlardı. Hep birlikte çalan müzikle birlikte denizin içinde yüzüyor dans ediyor ve gülüyorduk. En önemlisiyse Kerem'di çünkü gülüyordu, hatta Utku onun sırtına çıktığında eskisi gibi memnuniyetsizce değil gülerek karşılıyordu. Sedat ve Utku'nun ona bulaşmasına oldukça alışmıştı.
"Görüyor musun? Düzelmeye başlıyor." Sinem yanıma geldiğinde bizimkilere bakıyordum. Hepsi birbiri ile uğraşıp kavga ediyordu tıpkı çocuklar gibi.
Sinem'e sarılarak, "Teşekkür ederim, yanımda sen olmasaydın kimden güç alabilirdim?" diye sordum.
"Sizin o kadar güzel arkadaşlığınız var ki ben olmasaydım bile siz üstesinden gelebilirdiniz."
"Hayır." Dedim kaşlarımı çatarak onu daha da sıktım. "Bu ekibin en başından beri senin gibi birine ihtiyacı vardı."
Sinem gülerek beni onlara doğru ittirdi. "Hadi yanlarına git ve ekip fotoğrafınızı çekeyim." Dediğinde Sinem'i gerimde bırakarak Kerem'i sırtına almış Utku'nun yanında durdum.
"Gülümseyin." Dedi Sinem telefonunu bize doğru tutarak, telefonu su geçirmediği için yanından ayırmıyor ve her anı kaydediyordu.
Ekip olarak fotoğrafımız çekildiğinde Eylül de benim sırtıma atladı. "O kadar mutluyum ki." Başımdan öperken bir yandan da yanaklarımı sıkıyordu. "Sizi çok seviyorum." Diye bağırdığında onunla birlikte suyun dibine dalmıştım.
Yarım saatten sonra yorularak kızlar olarak havuzdan çıktığımızda Utku ve Sedat, Kerem'i rehin almıştı. Ona deniz gözlüğünü takarak taş arattırıyorlardı. Sedat ve tuhaf koleksiyonculuğuna biz daha fazla dayanamamıştık çünkü Sedat'a dayanmayı sadece Sinem başarıyordu.
Havlumu vücuduma sararken Caner'i fark ettim. Havluyla yüzünü kapatmıştı ve gölgenin altında uzanıyordu. Geldiğimizden beri yerinden bir an olsun kalkmamıştı ve kendimi bu konuda kötü hissetmeye engel olamıyordum.
Yanına giderek havluyu onun yüzünden çektiğimde saçımda ki sular onun vücuduna damlıyordu. Caner tek gözünü açıp bana gülümseyerek baktı, "Soğuk." Deyip yavaşça dikeldi ve yanına oturmam için yer açtı.
"Neden aramıza katılmayıp burada yatıyorsun?"
"Çünkü dün gece benimle bir daha görüşmek istemediğini söyledin, seni rahatsız etmek istemedim."
"Caner." Dedim onun yanına oturarak derin bir nefes aldım. "Bu durumun seni üzmesini istemiyorum, lütfen bu tatilde eğlen."
"Senin gibi bir arkadaşı kaybedeceğim..." deyip buruk bir gülümsemeyle yüzüme baktı. "Bırak biraz üzüleyim."
"Benim yanımdayken de mutlu değilsin." Kendimden emin bir şekilde ona bakarken kaşları yukarıya doğru kalkıyordu. "Bu yüzden benden uzak durmanı istedim, belki de o zaman hislerin biter."
"Dün..." deyip kuruyan dudaklarını ıslatarak elini ovmaya başladı. Ne zaman gergin ve pişman hissetse yaptığı bu hareketi ezbere biliyordum. "Seni öpmek istediğim için üzgünüm." Elini daha fazla sıkmaması için tutarak gevşemesini sağladım.
"Kendine bunu yapma olur mu? Kendini üzmeni istemiyorum. Sen benim çok sevdiğim arkadaşımsın."
"Evet." Dedi Caner elini benden çekerek yerde ki suyunu alarak hızla kafasına dikerek komple bitirdi. "Haklısın belki de tatilden sonra bir süre görüşmemeliyiz." Bir hışımla ayağa kalkarken söylediklerimin onu daha fazla kızdırdığını anlayabiliyordum.
"Caner seninle arkadaşlığımı bitirmek istemiyorum, sadece senin benim üzerimde ki hislerini bitirmeni istiyorum."
"Üzülme ve tavsiyene uyacağımı bil." Bana göz kırparak denize doğru gitti. Onun arkasından üzgünce baktığımda denize sert bir şekilde daldı. Biraz ilerisinde ki kızlar Caner'e hayranlıkla baktığında derin bir nefes aldım.
"Benim yüzümden hayatında bir tane bile kız olmadı."
Sinem karşıma otururken saçlarını havluya sarıyordu. "Alışacak." Dedi benim gibi Caner'in arkasından bakarken, "İnsan sevilmediği yerde ne kadar durabilir ki?" diye sordu.
"Bilmiyorum..."
Diğerleri de denizden çıktığında Sedat elinde ki taşları şezlongun üzerine fırlatıp, Sinem'in ona attığı havluyu havada yakalayıp üzerine örttü.
"Çok güzel taşlar buldum hayatım, onlarla harika süsler yapabiliriz."
Sinem bıkkınlıkla gülerken taşlara sinirle bakıyordu. "Evin her yeri taş oldu. Bundan başka taş toplamak yok." Sedat mızmızlanırken onları koyu tartışmalarıyla baş başa bırakarak Kerem'in yanına doğru gittim. Vücudunu sildiği havluyu kenara oturarak bana baktığında gözlerimi zor bir şekilde onun vücudundan çekerek gözlerine odaklandım. "Eğleniyorsun, değil mi?" diye sorarken derin nefes alıp veriyordum.
"Evet." Deyip güneşlenmek için sırt üstü uzandığında aralanmış ağzımla ona hayranlıkla bakakaldım. Sanırım onun bu görüntüsüne sadece hayran olan ben değildim kenara attığı havluyu alarak üzerine örttüm. "Çok yanma."
"Sen de." Dediğinde gülerek kendi yerime geçerken gözlerim plajın bar kısmında bize bakan kıza takılmıştı. Gözleri deli gibi Kerem'in üzerinde gezerken ağzı aralanıyor ve yüzünde net bir şekilde okunan şaşkınlık büyüyordu.
Kaşlarım çatılırken burnumdan soluyup kızla göz göze geldim. Saçlarını düzelterek ayağa kalktı ve bize yaklaşarak Kerem'in yanında durdu. Kerem'in baştan sona incelerken yüzünde ki şaşkınlık gitmiş geniş bir gülümseme gelmişti.
"Cesur."
Kerem kapalı olan gözünü açarak kıza baktığında uzandığı yerden hızla dikeldi ve irileştirdiği gözleri ile kıza baktı. "İnanamıyorum." Dedi kız eliyle ağzını kapattı. "Sensin."
Kerem sessizliğini korurken kız hiç düşünmeden sıkıca sarıldı. Üzerin de mini bir elbisesi vardı, göğüs hizasında biten bakır renkli saçları ve benden uzun boyuyla gerçekten güzel bir kızdı ama şuan Kerem'e sarıldığı için onu kızgın kuma yatırmak istiyordum.
"Hatırladın mı beni? Ezgi ben. Erzurum da sizin yan komşunuzduk." Kerem'den uzaklaşırken bir eli hala onun omzunda duruyordu. "İnanmıyorum çok değişmişsin, sonunda kiloda almışsın." Hayran bakışlarıyla ellerini Kerem'in saçında gezdirdi, "Saçlarında çok güzel olmuş." Derken heyecandan yerinde duramıyordu.
"Hatırladın mı? Hatırladın mı? Konuş artık lütfen." Dediğinde Kerem gülümseyerek başını evet anlamında salladı.
"İnanamıyorum gülümsüyorsun."
Ayağa kalkarak kızın beni fark etmesini istedim ama başarılı olamadım Kerem'e bakmakla yeterince meşguldü. Yanlarına doğru giderek yalancı gülümsememi yüzüme taktım. "Evet, Kerem'e yeni güncellemeler geldi." Dedim öfkeli sesime hakim olmaya çalışarak yutkundum.
"Kerem mi?" dedi kız kaşlarını yukarıya doğru kaldırarak, "Yoksa?" dedi heyecanla Kerem'e yeniden sarılıp parmaklarını onun sırtında gezdirdi.
"Aileni mi buldun?" deyip ondan uzaklaşarak bana elini uzattı. "Merhaba ben Ezgi."
"Duru."
"Tebrik ederim, abini bulmuşsun." Dediğinde kaşlarım şaşkınlıkla yukarıya doğru kalktı.
"Abim?" dedim gülerek başımı iki yana salladım. "Hayır, Kerem benim..."deyip zor bir şekilde yutkundum. "Kaza geçirmeden önce sevgilimdi, şimdi ise çok ama çok yakın arkadaşım."
Ezgi kendisini hiç bozuntuya vermedi ve başını yana doğru yatırarak. "Öyle mi? Baksanıza konuşacak ne çok konu var. Oturalım mı?" diye sorduğunda hep birlikte şezlonga oturduk. Ezgi, Kerem'in yanına otururken ben de karşılarına oturmak zorunda kalmıştım.
"Eee, anlat bakalım Cesur Bey, neler yaptın bensiz? İki yıl mı olacak seni görmeyeli iki yıl oldu mu?"
Ezgi elleriyle hesabı yaparken Kerem onun sorusunu hızlı ve net bir şekilde cevapladı. "Bir buçuk yıl oldu." Tek kaşımı kaldırarak ona baktığımda içimde ki kıskançlığın boyutu büyüyordu.
Ezgi gülerek, Kerem'in koluna girdi. "Beni özlemiş olmalısın." Dediğinde kıkırdıyordu. "Konuşma anlamında da ilerlemişsin baksana üç tane kelime söyledin hem de aynı anda."
"Evet, artık konuşmaya karar verdim."
Ezgi derin bir nefes alarak bana baktı. "Benimle hiç konuşmazdı." Deyip göz devirdi. "Sadece 'evet, hayır, bilmem, haklısın' derdi ve onlar konuşmak sayılmaz Cesur aman Kerem Bey." Deyip neşeli şekilde güldü. "Seni gerçek kimliğinle tanımak harika."
"Ne güzel." Diye mırıldandım kendi kendime ama ikisi de beni duymamıştı. Ezgi'nin düşük çenesi benim sesimi resmen bastırıyordu.
"O kadar sevindim ki senin için." Dedi hala kolu Kerem'in kolundaydı ve sanki kız arkadaşı gibi yanınaydı. "Konuşman ve gülümsemen benim için çok önemliydi. Seni güldüre bilemek için az mı şey yaptım?"
"Başarılı olamadın galiba." Dedim iğneleyici sesimle gülerken. "Neyse ki Kerem ilk bana gülümsedi."
Ezgi sözlerimi dikkate pek almamış gibi bakışlarını benden çekerek Kerem'e kaydırdı. "İyi ki buldum seni Cesur, seninle konuşmaya o kadar ihtiyacım var ki. Bilmediğin çok şey oldu. Vedat dede için de o kadar üzgünüm ki... yanın da olamadım."
Kerem omuz silkerek gülümsedi. "Önemli değil." Dedi kısa bir şekilde kuruyan dudaklarını ıslattı. "Geçti."
Ezgi, Kerem'in saçlarını dağıtarak ona daha da yakınlaştı. "Oy benim Cesurum, seni nasıl bulacağımı hep düşünüyordum resmen kaderimsin." Deyip güldüğünde ellerimi yumruk yaptım.
Ben bile Kerem'e bu kadar yakın olmak için her zaman bahane buluyordum, her gün yüzünü okşamak için krem sürüyordum. Ayrıca Kerem saçlarının dağılmasından bile hoşlanmaz ama hiçte rahatsız gibi değildi, yüzünde memnuniyetsizlik yoktu ve o güzel gülüşünü yüzünden silemiyordu. Gülümsemeyi ona öğretirken amacım bu değildi!
Yanıma oturan Eylül'e baktığımda elinde ki limonatadan bir yudum aldı. "Merhaba." Dedi Ezgi'ye anlamsız gözlerle bakarken.
"Merhaba." Dedi Ezgi, Kerem ile uğraşmayı bırakarak elini Eylül'e uzattı. "Ben Ezgi, Cesur'un aman, Kerem'in Erzurum dan arkadaşı." Eylül gülümseyerek uzatılan eli sıktı.
"Öyle mi?" dedi gülerek. "Vallahi buraya gelene kadar Kerem bir tane kızı ayarladı da sevgili oldu sandım." Sesinde ki alaycı tonu Ezgi fark etmeyecek kadar kendisini kaptırmış gibiydi.
Eylül kulağıma doğru yaklaştırarak, "Bu cins kim?" diye sordu.
"Sonra anlatacağım." Burnumdan solurken bizimkilerde yavaşça Ezgi ile tanışmaya başlamıştı. Herkese her şeyi yeniden anlatırken Ezgi bir an olsun Kerem'in kolunu bırakmıyordu, sanki onu benden alacak ve gidecek gibi bir havası vardı.
"Vay be." Dedi Utku kumla oynarken. "Ne tesadüf, değil mi?" diye sordu.
"Yani öylede denebilir." Dedi Eylül biten içeceğini yere koyarken sürekli benim kulağıma sakin olmamı söylüyordu. Bir saattir kol kolaydılar ve ben daha ne kadar buna izin verebilirdim, bilmiyorum.
"Ne şanslısın Kerem." Dedi Ezgi hepimize tek tek bakarak, "Çok güzel arkadaşların var. Çok kalabalıksınız. Hep merak etmiştim Kerem'in hayatını."
"Evet, hayatı biziz işte." Dedi Utku eliyle beni işaret etti. "Bir de Duru." Dediğinde Kerem başını kaldırarak bana baktı. Gözlerim alev atıyordu ama hala fark etmiyor sadece gülümsüyordu.
"Evet, eski sevgilin bile varmış Kerem." Ezgi alaycı kahkahası ile ekledi. "Onun hiç sevgilisi olduğunu sanmıyordum. O kadar sessiz birisiydi ki... Hep geçmişinde nasıl olduğunu merak ediyordum."
Eylül hızla, "Şu lanet olası kaza olmasaydı büyük ihtimal evli mutlu çocuklu olurdu." Dediğinde Kerem'in utanarak başını önüne eğdiğinde benim tek düşündüğüm Ezgi'nin ona değen kollarıydı.
Ezgi, Kerem'in kolunu okşadığında dudaklarımı dişleyerek ellerimi yumruk yaptım. "Belki de... Neyse, çok şükür hayatta ve bizimle." Ne sanıyordu kendini? Kerem seninle değil sadece bizimle dememek için kendimi sıkarken yüzüm kızarıyordu.
Sedat eliyle omzumu sıkarken vücudumun kas katı olduğunu hissedebiliyordum.
"Eee." Dedi Sedat derin bir nefes alarak ortamda ki gerginliği dağıtmak için konuştu. "Hadi biz biraz yürüyüş yapalım hayatım. Siz ne yapacaksınız? Kerem bize katılmak ister misin?" diye sordu.
"Aslında bugün Kerem'i sizden çalsam sorun olmaz, değil mi?"
Hepimizde sessizlik oluştuğunda Ezgi, Kerem'e doğru döndü. "Biz de bar kısmına geçelim mi Kerem? Seni arkadaşlarımla tanıştırayım."
Bu kadarı gerçekten fazlaydı ve sinirim iyice gerilmiştim. Tam cevap vermek için ağzımı açacaktım ama Kerem benden önce 'olur' cevabını vermişti bile. Aralanmış ağzımla onlara bakarken Kerem üzerine sıfır kol tişörtünü giymiş bar kısmına gidiyordu bile.
Utku, Kerem'in arkasından, "Bizden çok uzaklaşma." Diye bağırarak hızla önümde durdu.
"Kıza bak ya." Dedi Eylül dişlerinin arasından. "Sümük gibi yapıştı asıl buna yakışırmış sümük lakabı."
"Sen iyi misin?" diyen Sinem'e buğulu gözlerle baktığımda hepsi bir ağızdan mızmızlanıyordu.
"Ağlama." Dedi Utku bana sarılarak gözümde ki yaşı sildi. "Ben de Kerem'in yanına gideyim. Böylece tek kalmaz ve senin de için rahat olur."
"İyi olur, kaybolmasın." Dedim zor çıkan sesimle. Utku yanağımı öperek gittiğinde kalbimin ağrısı bedenimi fazlasıyla zorluyordu. Bugünün güzel geçeceğine o kadar emindim ki... Neden dilediğim iyi şeylerin olması için önce acı çekmem gerekiyordu?
"Duru, seninle bunları konuşmuştuk. Hatırlıyorsun, değil mi?"
Sinem'e bakarak omuz silktim ve şezlonga sırtımı yaslayarak başımı dizlerime gömdüm. "Lütfen tatilinizin keyfini çıkartın ve beni öfkemle baş başa bırakın."
"Tamam ama kendini kaybetme." Eylül başıma öpücük koyarak diğerleriyle birlikte benden uzaklaştı.
Birkaç dakika boyunca kendi halimde kalmıştım ama böyle oturmak ve onlara sürekli bakmak beni daha da kötü yapıyor öfkemi arttırıyordu. Biraz uzaklaşmak için üzerime elbisemi giyindim ve bar kısmında gülümseyen yüzüyle Ezgi ile konuşan Kerem'e baktım. Ben bir an için... sadece bir an için beni gerçekten seviyor sanmıştım.
Yürüdükçe düşünüyordum, rahatlıyordum öfkemi içimde sindirebiliyordum. Belki de o zaten aşıktı, Ezgiye... Erzurum'dayken onu sevmişti. Birkaç ay önce Kerem'in öldüğünü düşünüp yas tutarken şimdi başka bir kızı sevme olasılığını kafamda tartışıyordum. Kendi kendime gülerken daha fazla uzaklaşmamak için denizin dibinde oturup ayaklarıma değen dalgalara baktım.
Hiç şansım var mıydı? Onu aylardır kendime aşık etmeye çalışırken tek bir tepki bile alamamıştım. Ezgi'yi gördüğü anda gülümsemesi... konuşması... ayrı kaldıkları süreyi bile hiç düşünmeden cevapladı. Hala şansım var mıydı bilmiyorum ama yorulduğumu iliklerime kadar hissediyordum.
"Ne yapıyorsun burada?" diyen Caner'e baktığımda denizden çıkarak bana doğru yaklaşarak deniz gözlüğünü çıkartıp yanıma oturdu.
"Bak." Deyip cebinden taşları alarak önüme koydu. "Bu aptal Sedat için topladım, Sinem'den gizleyeceğimizi söyledi. Bu çocuk böyle aptal şeylere bayılıyor." Deyip güldüğünde önüme konulan taşları denize geri atıyordum.
"Hey." Dedi Caner hızla taşları önümden alırken, "Bunları toplamak için kaç saattir yüzüyorum. Neden atıyorsun?" dediğinde ona cevap vermiyordum. Caner çenemden tutarak kendisine çevirdiğinde yanaklarımdan süzülen yaşları gördü.
"Ne?" dedi şaşkınca. "Neden ağlıyorsun?" diye sordu inanamayarak başını sallıyordu. "Çok değil birkaç saat önce mutluluktan ölecektin."
"Kerem'i başka biri ile görmek canımı yakıyor." Diye bağırdım. "Sinirim bozuluyor çünkü onu deli gibi kıskanıyorum."
"Duru." Dedi gülerken aynı zamanda şaşkın gözüküyordu. "Canım benim başına güneş mi geçti? Ne kızı? Kerem'in yanında olan tek kız sensin."
Caner'e yaşanan durumu anlattığımda beni dikkatlice dinliyordu. Bar kısmına bakmaya çalışsa da biraz ilerimizde olduğu için görememişti, bakışlarını yeniden bana çevirerek nefesini dışarıya verdi. "Ya ama Sinem de dedi sana bunu. Geçmişinden birileri ile konuşmak onun hakkı."
"Ama o kız." Dedim sinirle sesimi yükselttim. "Kerem'i benden almak istiyor ve eğer öyle bir şey olursa... ben ne yapacağım?"
"Senin bu kadar kolay Kerem'i birine vereceğini hiç sanmıyorum, bence hafızası yerine gelince güzel bir trip atıp onu süründürebilirsin."
Caner bana gülerek bakıp elini omzuma attı. "Delisin sen. Hadi kalk ya ağlama." Deyip ayaklandığında onun elinden destek alarak ayağa kalktım. Birlikte kendi şezlonglarımıza doğru yürürken Caner'in beni teselli eden sözleri karşısında ezildiğimi yeni hissediyordum.
"Kusura bakma." Derken mahcup bir şekilde ona baktım. "Senin canın benim yüzümden zaten acıyor bir de gelmiş sana anlatıyorum. Çok bencilim, değil mi?"
Caner kahkaha atarak, "Hayır, yani biraz." Hızla bana omuz attı. "Şaka yapıyorum. Biz arkadaşız sen bunu çok sık unutuyorsun."
"Sağ ol." Dediğimde Kerem hala bıraktığım gibi bar kısmındaydı. Sinem bizi fark ettiğinde uzandığı yerden doğrulup, "Eve mi gitsek artık? Güneşten bayılacağım yoksa." Elini karnına koyarak ovdu "Ve bu ufaklık yararlı şeyler yemek istiyor."
"Birisi Eylül'ü denizden çıkartsın o zaman." Dedi Sedat ayağa kalkarak Caner'e kaş göz işaretleriyle taşları soruyordu. Bu durumda bile ona gülerek başımı iki yana salladığımda eliyle susmamı söyledi.
"O iş ben de."
Caner denize doğru gittiğinde ben de bar kısmına doğru yürüdüm. Utku da muhabbete dahil olmuştu üç kız iki erkek olarak yeni bir grup kurmuşlardı. Çatılan kaşlarımla masalarının önünde durdum. "Hadi, gidiyoruz. Gelmek gibi bir planınız varsa buyurun gelin beyler."
"Aaa, Duru Hanım." Dedi sarışın kız oturduğu yerden hızla ayağa kalktı. "Ailem sizin hayranınız iki serginize de geldiler. Ben gelemedim işler yüzünden bir fotoğraf çekilebilir miyiz? Çok mutlu olurlar."
Tipimi hatırlayıp hayır demek istiyordum ama kız o kadar hevesli bakıyordu ki mecburen tamam demek zorunda kalmıştım. Kızla fotoğraf çekildiğimde Ezgi, "Utku sizden bahsetti baya, çok iyi fotoğraf çekiyormuşsunuz."
"Evet." Dedi sarışın kız yerine otururken. "Bizim evde tam iki tane tablosu var. İş yerimde de var."
Ezgi etkilenmiş şekilde dudaklarını büzerek Kerem'e baktı. "Arkadaşın çok yetenekli."
Kerem ciddi yüzüme gülüşünü soldurarak baktı, Evet." Diye mırıldanırken Utku ayaklanmıştı. "Tanıştığımıza çok memnun oldum kızlar, kendinize çok iyi bakın."
Kızlardan diğeri saçlarıyla oynarken Utku'ya göz kırptı. "Telefon numaranı vermedin Utku. Daha buralardaysanız takılırız."
Utku gülerek telefonunu çıkarttı ve kıza uzattı, "Buraya yaz." Dediğinde yan bir şekilde ona bakıyordum. Utku bakışlarımdan kaçmak için telefonu alarak koşar adımlarla gittiğinde Kerem de oturduğu yerden ayağa kalktı.
"Cesur Kerem." Dedi Ezgi de ayaklanıp Kerem'e sıkıca sarıldı. "Beni aramayı unutma." D
"Peki."
Onları gerimizde bırakırken Kerem'in ilerisinde yürüyordum ona oldukça sinirliydim ve bunu belli etmekten çekinmeyecektim. Artık ne anlayacaksa anlamalıydı çünkü katlanmakta zorlanıyordum.
Oradan çıkarak arabaya bindiğimizde Utku kullanıyordu arabayı. Onun yanına ön tarafa oturduğumda arkadakiler Eylül'ün açtığı şarkı ile gülüşürken Utku'nun omzuna vurdum.
"Ne?"
"Ne konuştular?" diye sorduğumda Utku alt dudağını dişledi. "Aferin sana." Dedim öfkeyle. "Kızlarla konuşmaya daldın ve onları hiç dinlemedin, değil mi?"
"Özür dilerim." Dediğinde bakışlarımı yan cama doğru çevirip öfkeyle derin bir nefes aldım.
*
Akşama kadar odamdan çıkmamıştım yemek yemelerine bile dahil olmamıştım çünkü canım tüm gün yatağın içerisinde durmak istiyordu. Zaten Kerem'i gördüğümde kafasını alıp yere vurmak hatırla ve benden özür dile demek istiyordum.
Odamın kapısı tıklandığında öfkeyle bağırdım. "Yemeyeceğim diyorum. Gidin başımdan." Ama bağırışım umursanmadan kapı açılmıştı.
"Duru."
Kerem'in sesi ile kaşlarımı çatarak ona baktım ve cevap vermeden başımı yastığa geri koydum. "Duru?"
"Efendim?"
Kerem başucumda durarak, "İyi misin?" diye sordu.
"Konuşmak istemiyorum." Deyip derin bir nefes aldığımda uzandığım yerden hızla doğruldum. "Ayrıca telefon numaranı herkese vermemelisin, seni rahatsız edebilir."
"Herkese vermedim ki, sadece Ezgi'ye." Deyip Eylül'ün yatağına oturarak derin bir nefes aldı. "Kötü görünüyorsun." Derken beni dikkatlice inceliyordu.
Elimi yüzümde gezdirerek kaşlarımı çattım. "Çirkin birisiyim çünkü ve eğer rahatsız olduysan yüzüme bakma."
"Hayır." Dedi Kerem anlamsız yükselişime nasıl tepki vereceğini bilemeden bakıyordu. "Ben özür dilerim." Dediğinde derin bir nefes alarak oturuşumu düzelttim. Yastığı kucağıma alarak başımı önüme eğdim.
"Mutlu gözüküyordun."
"Nerede?"
Titreyen çeneme engel olarak Kerem'e baktım. Ellerimi yastığın üzerinde birleştirip oynarken, "Ezgi ile." Diye mırıldandım. "Onu çok seviyor olmalısın."
"Bilmem." Dedi Kerem'in yüzü ciddi bir hal alıyordu. "Seviyorumdur."
Gözlerimi devirerek, "Kerem ben biraz yalnız kalmak istiyorum." Dediğimde Kerem'in telefon sesini duydum. Kerem irkilerek telefonuna baktıktan sonra bana döndü.
Ona sırtımı dönerek uzandım ve elimle kulaklarımı kapattım. İkimizde kimin aradığını çok iyi biliyorduk.
Sevgiyle kalın yorumlarınızı unutmayıııın ♥☻
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top