15. Bölüm

Geçen bayram evde olmadığım için bölüm gelemedi maalesef ♥ Bekleyenler için özür dilerim ♥

Keyifli okumalar ♥

Bölüm Şarkısı : taylor Swift - Renegade


Eylül, yaptığı nescafeyi Hakan Bey'in önüne koyarak karşısında ki yerini aldı. Hepimizde büyük bir sessizlik hakim olurken büyük bir merak ve şaşkınlıkla onları izliyordum.

Sanki birlikte iş yapmayacak birazdan kafes dövüşüne girecek rakip gibi bakışıyorlardı. Eylül tek kelime bile konuşmuyordu Hakan Bey ise onun inadına olayın ne kadar tuhaf olduğunu tekrarlıyordu. Keyifli yüzü net bir şekilde okunurken Eylül ona karşı daha da deliriyordu.

Hakan Bey yüzünü ekşiterek kahveden bir yudum aldı. "Nescafeyi pek sevmem ama sağ olun."

Eylül gözlerini kısarak yapmacık bir şekilde gülümserken Hakan Bey elinde ki bardağı masaya bırakarak bana doğru döndü.

"Çok geçmiş olsun Duru Hanım. Sanırım artık size çekim için ısrar etmemim hiçbir önemi yok."

Gülerek başımı olumlu anlamda salladım. "Öyle gözüküyor, maalesef." Deyip üzerimde ki pijama takımıma bakarak derin bir nefes aldım. İş ortağımın evimin yolunu bile bilmesini istemezdim ama bu adam şuan karşımda oturuyordu.

"O zaman biz yukarıya çıkalım." Bu durumdan rahatsız olduğumu belli etmeden, ayağa zor bir şekilde kalktım. "Siz de işlerinizi halledin. Konuşacak konularınız olmalı."

"Öyle." Eylül'ün hafif mırıltısını Hakan Bey duyarak yüzünde ki gülümsemesini genişletti ve Eylül'ü taklit ederek, "Öyle." Dedi.

Anlaşılan yıldızları pek barışmayacaktı, dikkat dağıtmak adına elimi hızlıca Hakan Bey'e doğru uzattım. "Şimdiden hayırlı olsun, görüşmek üzere."

Hakan Bey uzatılan elime karşılık vererek sıktı ve bana teşekkür ederek iş çantasından belgeleri çıkartmaya başladı.

Hala hareketsizce duran Kerem'e baktığımda Hakan Bey'i inceliyordu. Onun giydiği takım elbiseye bakarken dudaklarını şişirip duruyordu. "Kerem." Diye mırıldandığımda bana baktı. "Bana yardım eder misin?"

Kerem tek kelime söylemeden hayallerinden sıyrıldı ve ayağa kalkarak koluma girdi. Onun yardımıyla gergin ortamı gerimizde bıraktık ve merdivenleri çıkmaya başladık.

"Çok tuhafsın."

Kerem şaşkınca, "Neden?" diye sorduğunda gülmeden duramıyordum.

Birlikte onun odasına girdik, Kerem kapıyı kapattığında başımı inanamıyormuş gibi iki yana salladım. "Adamın yüzüne bakarak 'sümük bu mu?' diye sordun."

Yatağa oturduğumda Kerem ayağımı uzatmama yardım ederken kendisi de sandalyede ki yerini aldı.

Omuzlarını silkerek umursamaz bir şekilde, "Siz öyle dediniz." Dedi.

"Gerçekten çok komiksin."

Kerem'in yüzünde silik bir gülümseme oluştuğunda hızla gözlerimi irileştirdim ve aklıma gelen düşünceyle heyecanlanarak ellerimi birbirine vurdum.

"Telefonun." Dedim hevesli sesimle etrafa göz atarken, "Nerede?" diye sordum.

Ayağa kalkarak giysi dolabının içinde ki poşetleri karıştırdı ve telefonu eline alarak yanıma doğru yaklaştı. "Burada." Deyip bana uzattığında elimle oturması için yatakta boşluk bıraktım.

"Hadi sen de yanımda otur."

"Bu tek kişilik bir yatak, sığmayız." Verdiği cevaba gözlerimi devirerek kolundan tuttum.

"Sığarız ben çok yer kaplamıyorum zaten, gel hadi."

Kerem bir süre kararsızlık yaşasa da en sonunda yanımda oturdu ve geriye doğru yaslandı. Birbirine değen kollarımız ellerimin titremesine sebep olurken derin bir nefes aldım ve heyecanımı bastırmaya çalıştım.

Telefona sim kartını taktığımda kullanıma hazır gözüküyordu. Kerem'e telefon hakkında ufak bilgilendirme yaparken o beni dikkatlice dinliyordu.

"Şimdi..." dedim rehbere girerek yeni kişi oluştura bastım. "Sıra buraya benim numaramı eklemekte."

Adımı yazarak numaramı girdim ve kendimi kısa bir şekilde çaldırdım. Telefonum zil sesiyle gülümseyerek Kerem'in numarasına baktım. Bir okuyuşta ezberlemiştim ve asla unutmayacaktım.

Kerem'e doğru dönerek onun donuk yüzüne baktım. "Artık rehberinde adım var." Deyip kendi telefonuma Kerem'i kaydettim. "Ve benim rehberimde de senin adın var."

"Ama adımı yazmadın ki, love yazdın. O ne demek?"

Gülümseyen suratımı yok etmemeye özen göstererek telefonumu hızla cebime tıkıştırdım. "Takma isim gibi bir şey, yani bunu öğrenmene gerek yok."

"Love. Love." Söyledikçe anlam bulmaya çalışıyor gibiydi.

"Tekrar edip durma."

"Kötü bir şey mi?"

Burnumdan soluyarak yanaklarımı nefesle doldurdum. "Bu ikimiz arasında bir sır. Bir anlamı yok sadece love."

"Sadece love."

"Kerem!"

Kerem gülümseyerek başını belli belirsiz salladı. "Tamam, sustum."

"Şimdi sana her şeyi anlatacağım temellerden başlayalım, olur mu? Önce beni nasıl arayacaksın sana ona göstereyim."

"Ama hep yanımdasın neden arayayım?"

Gülerek başımı Kerem'in omzuna koydum ve derin bir nefes aldım. "Gerçekten senin bu tatlılığın ile nasıl baş edeceğim?" sorduğum soru boğazımda yumruya sebep olduğunda hızla yutkundum.

"Yani..." ağzımın içinde cümleleri geveleyerek toparlamaya çalıştım. "Benim dışımda başka birisini aramak istersen diye göstereyim." Kerem'e baktığımda gülümsemeye çalışsa da becerikli olmamıştı, utanmış hali her türlü belliydi.

İkimizin de daha fazla utanmaması için telefonu anlatmaya devam ettim. Kerem her ona başka bir şey gösterdiğimde şok geçiriyordu. Yüzünde ki mimikler iyice kendisini belli ediyordu bu yüzden onu anlamak kolaylaşmıştı.

"Eğer unuttuğun bir şey olursa bana yeniden sorabilirsin." Telefonu Kerem'e verdiğimde telefonu eline aldı ve gülümseyerek rehbere girdi. Benim telefonumu tuşladığında gülerek ona bakıyordum. Sanırım en etkilendiği şey bu olmalıydı.

"İşte, böyle. Hadi şimdi fotoğraf çekilelim o zaman."

"Ne?" dediğinde elinde ki telefonu aldım ve öz çekim yaptım. Bunu hızlı bir şekilde yaptığım için Kerem ağzı aralıklı bir şekilde çıkmıştı ama yine de çok güzeldi. Gülümseyerek fotoğrafı ona gösterdim, "Bu bizim beş yıl sonraki ilk fotoğrafımız." Deyip fotoğrafı hızla kendime attım.

Kerem uzattığım telefonunu eline alarak fotoğrafı açtı. Fotoğrafa uzunca bakıp bana doğru döndü. "Güzel."

"Ney?"

Yutkunarak fotoğrafı işaret etti. "Fotoğraf." Dediğinde elimi onun omzuna attım.

"Elbette baksana sen çok yakışıklısın, yıllar seni eskitmemiş."

Kerem bir şey demeden önüne döndüğünde odanın kapısı tıklanmaya başladı. Eylül'ün mızmızlanan sesi kapının arkasından rahat bir şekilde duyuluyordu.

"Gel." Eylül içeriye girdiğinde öfkeden yüzü şekilden şekle giriyordu bu da daha çok gülmemi sağlıyordu.

"Nasıl ya?" diye bağırdı kendisini sandalyeye atarak. "Ne kadar aptalım." Diye ayağıyla yere vurmaya başladı.

"Kes şunu." Dedim Eylül' önüm de ki çöplerden bir tanesini kafasına isabet ettirerek. "Bunu en başından beri biliyorsun, aptal olduğunu."

Eylül kaşlarını çatarak dikeldi ve bana doğru yaklaşarak saçlarımı birbirine kattı, "Seni de döveceğim." Deyip onu zor bir şekilde durduğuma dudaklarını büzerek karşımız da ki ufak boşluğa oturdu.

"Çok korkunçtu inanabiliyor musunuz? Hayatımda hiç bu kadar iğneleyici laf dalaşına girmedim." Deyip eliyle boğazını sıktı. "Onca araba varken neden onun arabasına çarptım?"

"Bela sevdiğin için mızmızlanmayı kes. Olan oldu." Dedim derin bir nefes alarak merakla sordum. "Ne yaptınız? Hallettiniz mi?"

"Evet. Ben istemez sanıyordum ama istedi çalışmayı. Sanırım onu bu süreçte sık göreceğim ah ben de mi ayağımı kırsam? Böylece onunla göz göze gelmek zorunda kalmam."

"Mantıklı." Dediğimde Eylül yüzünü buruşturdu ve Kerem'e baktı. "Neden sümük mü bu? Diyorsun, çok utandım."

Kerem omuz silkerek burun kıvırdı. "Sen öyle söyledin."

Eylül ona vuramadığı için yanağından sertçe makas aldı ve ufak bir çığlık attı. Kerem acıyan yanağını okşarken bana biraz daha yakınlaştı.

"Artık gideyim, duş almak ve bugünü unutana kadar yataktan çıkmak istemiyorum."

"Endişelenecek bir şey yok, unutma bu ilk rezil oluşun değil."

Eylül omzuma vurarak, "Dayak istiyorsun, dayak." Diye bağırdı. Onun bu acınası haline gülerek baktığımda iyice dinlenmem için beni tembihledi ve Kerem'e bir şeye ihtiyacı olursa hemen aramasını söyleyerek gitti.

**

Saat akşamı gösterdiğinde Kerem ile birlikte salonda film izliyorduk. Sanırım en keyif aldığı şeydi bir şeyler izlemek çünkü tüm dikkatini ona veriyor ve soluksuz bir şekilde izliyordu.

Ayağım ise düne göre çok iyiydi şişim inmişti ve daha rahat basabiliyordum. Kerem sürekli ayağıma krem sürüyor ve buz koyuyordu. Bana yardımcı olmayı çok istiyordu ve bu benim ona yine yeniden aşık olmamı sağlıyordu. Her gün yeniden aşık olmak... bu çok özel bir his.

"Acıktım." Saate koluma ki saate baktığımda akşam dokuzu gösteriyordu ve biz sabah kahvaltısından başka bir şey yememiştik. Kerem sözlerimi umursamadan korku filmini izlemeye devam ediyordu.

Sesimi yükselterek, "Acıktım." Dediğimde bana doğru döndü.

"Acıktın mı? Ben de." Diyerek bakışlarını mutfağa çevirdi ve ensesini kaşıdı. Ne yapacağını pek bilmiyor gibi duruyordu ve ben de yemek yapmaya fazlasıyla üşeniyordum.

"Dışarıdan yemek söyleyelim mi?" diye sordum telefonumu elime aldım. "Pizza?"

Kerem bir şey demediğinde pizzanın fotoğrafını açarak ona gösterdim. "Bak böyle bir şey ve çok güzel tadı var."

Kerem kısa bir şekilde telefonuma bakarak başını salladı. "Biliyorum. Bundan yemiştim geçen sene." Deyip iç çekti. "Ezgi almıştı."

"O neydi şimdi?" dedim kaşlarımı hafifçe çatarak, yan gözle ona baktım. "Neden adını söylemeden önce öyle iç çektin?"

Kerem aralanmış ağzıyla omuzlarını silkti. "Bilmem." Dediğinde merakım içimi kemiriyordu. Daha önce hiçbir kızdan bahsetmemişti ve şimdi birden bire bahsetmesi benim kıskançlık damarımı sanki gün yüzüne çıkartıyordu. Ona bu kıskançlığımı belli etmeden o kızın kim olduğunu ve Kerem'de nasıl etki bıraktığını öğrenmek zorundaydım.

"Özlemiş olmalısın onu." Ağzından laf almak için ilk cümlemi söylediğimde Kerem'in yüzünde hemen bir gülümseme belirdi ve başını evet anlamında salladı.

"Ne?" dedim burnumdan solarken dişlerimin arasından başka bir soru sordum. "Özledin mi?" diye yeniden sorduğumda tekrar aynı şekilde başını salladı. Yapmacık bir şekilde gülümseyerek kendimi Kerem'e biraz daha yakınlaştırdım.

"Onunla hiç konuştun mu?"

"Evet, konuştum." Dedi kısa bir cevapla. Kıskançlık bedenimi sardığında gözümde ki yaşları hissedebiliyordum ama yine de gülümsemeye çalıştım.

"Baya yakın olmalısınız?" deyip elimin tersiyle gözümü hızla sildim. "Ne güzel."

Kerem omuz silkerken umursamaz sesiyle konuştu. "Bilmem, öyleydik sanırım. İyi birisi."

Kıskanmamalıydım çünkü şuan ona bu yüzden trip atıp üzülsem bile anlamazdı. Sinem'in sözlerini hatırladım, her şeyi kaldırmak zorundaydım. Beş yıllık hayatında elbette sadece tek başına olmasını bekleyemezdim.

"Kerem." Dediğimde bana doğru döndü. Kuruyan dudaklarımı ıslatıp benim için zor olan soruyu nihayet sordum. "Hiç sevgilin oldu mu?"

Onu ilk bulduğumdan beri bir sevgilisinin olmasının veya hayatında birisinin olmasının imkansız olduğunu düşünüyordum. Şimdi ise her şey tepetaklak olmuştu, ilk defa onu gerçekten tanımadığımı hissediyordum ve bu his bana dokunuyordu. Bu his beni yaralıyordu.

"Vedat dede..." deyip derin bir nefes aldı. "Anlatırdı aşk ve sevgiyi. Ben onu hep dinledim ama hiç anlamadım. Kimseyi gördüğümde kalbim çıkacakmış gibi hissetmedim beş yıl boyunca." Gözlerimin içine uzun süre bakarak. "Yani hayır, olmadı."

Gülümsediğimde yanağımdan bir damla yaş aktı. Hızla onu silerek burnumu çektim ve bakışlarımı Kerem'den kaçırdım.

"Yanlış bir şey mi söyledim?"

"Hayır." Diye mırıldandım ve telefondan pizza siparişi vermeye başladım. "Gözüm kaşındı."

"Anladım." Diyerek ellerini kucağının üzerine alarak çekingen sesiyle sordu. "Peki ya sen? Kalbin hiç çıkacakmış gibi hissettin mi?"

Siparişini verdiğim telefonu yanıma koyarak, başımı evet anlamında salladım. "Evet." Dedim kendimden emin bir şekilde. Kerem'in tek kaşı havaya kalkmış cümlemin devamını bekliyordu. "Seni her gördüğümde oluyor. Seni her gördüğümde kalbimin sesini duymandan korkuyorum. Sana her yaklaştığımda kalbimin duracağını hissediyorum. Sen her güldüğünde kalbimin içinde açan çiçekleri hissedebiliyorum. Sen her konuştuğunda kalbim kilometrelerce koşmuş gibi ağrıyor."

Gözümden akan yaşlar çenemin altından içime doğru karışıyordu ve ben ağlamama engel olamıyordum. Kerem ne diyeceğini şaşırmış gibi bana bakarken yüzündeki üzgünlüğü görebiliyordum. Benim için üzülüyordu ve bundan daha kötü bir şey olamazdı.

**

Kerem'e duygularımı net bir şekilde açtığım için fazlasıyla etkilenmişti bu yüzden gecenin sonuna kadar ikimizde sessizliğimizi korumuştuk. Şimdi ise yatağın üzerinde oturmuş Kerem'in uyumasını bekliyordum çünkü bugün ona daha yakın yerde kapısının önünde uyumak istiyordum.

Ağır adımlarla topallayarak Kerem'in odasına baktım. Işık yanmıyordu, sessizce tulumu sürükleyerek onun kapısının önüne geldim ve uzandım. Elimle kapıyı severken kıskançlığımın kurbanı olmak istemiyordum. Düşüncelerim vücudumun üzerinde ki en büyük yüktü ve ben onun altında eziliyordum. Şuan sadece ben vardım ve geçmişi beni ilgilendirmiyordu, bunu içimde tekrar ederek gözlerimi sıkıca kapattım.

Sabah yüzüme vuran göz alıcı güneşle gözlerimi araladım. Yazları uyumak da uyanmak da ayrı bir işkenceydi. Yatağın içinde güneşe sırtımı döndüğümde gözlerim hızla açıldı. Yataktaydım. Hızla etrafıma göz attım, tulum yerde duruyordu. Yanaklarımı şişirerek doğruldum ve ayaklarımı yataktan sarkıttım. Omuzlarım düşerken sallanan ayağıma bakıyordum.

Güçlü görünmek zorundaydım, gülümsemek zorundaydım. Hislerim ile Kerem'i boğmamalı ve onu korkutmamalıydım. Derin nefes alıp vererek başımda ki düşünceleri silmeye çalıştım. Güzel bir gün olacak dedim enerjimi yükseltirken, güzel bir gün olacak.

Odamın kapısı açıldığında içeriye giren Kerem ile göz göze geldim. Kerem kapıya yaslanıp beni incelediğinde dudaklarımı büzdüm.

"Neden hala yerden uyuyordun?" diye sorarak bıkkınlıkla nefes aldı. "Yerde uyumamalısın demiştim. Ayağını düşünmüyor musun?"

Ayağımı ileriye doğru uzatarak hareket ettirdim. "Çok iyi, yerde uyuduğum için iyileşmiş."

Kerem'in kaşları yukarıya doğru kalktığında gülerek, "Teşekkür ederim." Dedim ve elimi alkış yaparak tüm kötü hislerimi bir kenara ittim. "Harika bir kahvaltı hazırlayalım ve yiyelim."

Kerem'in yardımıyla merdivenleri inerek mutfağa giderken zaten hazırlanmış olan sofraya baktım. Aralanan ağzımla etrafıma bakınırken Kerem sandalyeye oturmama yardım etti. "Kim geldi? Eylül mü? Hem neden bana sormadan kapıyı açıyorsun. Seni uyarmıştım." Dediğimde Kerem çayımı dolduruyordu.

"Kimse gelmedi."

"Ne? Ama bu sofra?"

Kerem kendi bardağını da doldurarak yerine oturduğunda onu dikkatlice inceledim. "Ben hazırladım." Şaşkınlığım ikiye katlanırken inanamıyormuş gibi halim Kerem'in gülümsemesine sebep oldu.

"Sen mi?"

"Evet, sen benim için çok hazırlıyordun. Ayağın acıyor bu yüzden sana yardım etmek istedim."

Kerem'in elini tutarak sıktım. "Çok güzel." Dedim onun elini bırakmadan sofraya hayranlıkla baktım. "Teşekkür ederim."

Kerem başını belli belirsiz sallayıp yemeğe odaklandığında gülümseyerek güzel günün güzel kahvaltısını yapmaya başladık.

**

Bir ayı daha gerimizde bıraktığımızda sıcaklar bizi iyice kavuruyordu ama şuan için herkesin işlerinin en yoğun günlerindeydik, bu yüzden tatili sürekli erteliyorduk. Bu bir ay içinde ise Kerem artık diğerleriyle de az da olsa iletişim kurmaya başlamıştı. Eskiden tek kelime söylerken şimdi kısa cümleler kurabiliyordu.

Benimle arası iyiydi Sinem'den aldığım destekler sayesinde kendimi daha güçlü ve dayanıklı hissediyordum. Kerem bizsiz geçen beş yılını pek anlatmıyor sadece köyünün güzelliğinden bahsediyordu. Koca beş yılda her günü aynı geçmiş gibiydi ya da henüz anlatmaya hazır olmadığı şeyler olduğu belliydi. Sinem ile onu konuşturmayı denediğimde ise bundan memnun kalmamıştı. Ona bir şeyler anlatmak için fazlasıyla çekiniyordu.

Sinem ise bunu son derece normal karşılamıştı. Bana, "Seninle güvendeyse bu şekilde de yaşadığı travmaları aşabilecek. Hem sen de iyi bir dinleyicisin, sadece ona onun hislerini söyle. Yüzleşmeye korktuğu kaçtığı tüm hisleri gün yüzüne çıkart. Böylece kendisiyle yüzleştiğinde daha iyi olacak. Bunları ona ben de anlatıyorum ve sen de yap." Dedi.

Ben de Sinem'in dediğini yapıyordum, onun iyi hissetmesi ve iyice sosyalleşmesi için her şeyi yapıyordum. Sürekli gezmeye gidiyorduk. Akşamları yürüyüş yapıyorduk. Fotoğraf odasına giriyordu resimlere bakıyordu ben de her fotoğrafın anısını anlatıyordum. Bazen gülümsüyor, bazen şaşırıyor, bazen de hüzünleniyordu. Yavaşça duygularını daha belirgin yaşıyordu ve bunu görmek iyi bir yol aldığımızı gösteriyordu.

Çok fark olmasa da eskisi gibi değildi, artık ofisimde benimle çalışmaya gelirken çekinmiyordu. Eylül'ün kafesi kalabalık olunca kaçmak için delik aramıyordu. Sedat'ın evine gittiğimizde sadece tek bir köşede oturmuyor ve susmuyordu. Utku'nun onu öpmesine bile eskisi kadar tepki göstermiyordu.

O yavaşça iyileşiyor ve güçleniyordu Sedat'ın evinde oturmuş yine geçen hafta ertelediğimiz tatil planını yapıyorduk. Eylül'ün gür kahkahası ile gerçek dünyaya döndüm ve beynimde ki düşüncelerden kurtuldum.

"Eee ne diyorsunuz?" diye sordu Sedat hepimize bakarak, "İki hafta sonra Ölü Deniz'e gidiyor muyuz?"

"Olur ya erteledikçe yaz bitiyor. Şu an çok iyi hemen gidelim." Eylül onay verdiğinde Utku telefonundan programına bakarak onayladığında benim için zaten sıkıntı yoktu. Çoğu işim yolunda ilerliyordu ve her şeye tamamdım hem benim işim zaten gezmekti, en güzel iş.

"Harika." Dedi Sedat elini Kerem'in omzuna koyarak sıktı. "Sana yüzmeyi öğreteceğim."

"Ben biliyorum zaten." Dedi Kerem kendisinden emin bir şekilde yan bir şekilde Sedat'a bakarak.

"Ooo." Utku da Kerem'in diğer omzuna eline atarak Sedat'tan uzaklaştırdı. "Nerede öğrendin?" diye sordu.

"Balık tutmak için açılırdık, orada."

"Harika." Dedi Sinem Utku ve Sedat'ın Kerem'i çekiştirmesine son vermek için Sedat'ın kulağından tutup kendisine yapıştırdı. "Balık da tuttun demek, çok eğlenceli olmalı."

"Öyle."

Sabahtan beri karın ağrısı olan Eylül en sonunda, "Duru, bir saniye benimle gelmen lazım." Diye kulağıma fısıldadı.

"Tamam."

Sinem, Kerem'i kısa kısa konuştururken, "Biz içecekleri tazeleyelim." Dediğimde Eylül de ayağa kalkmıştı. Onları gerimizde bırakarak eve girdik ve mutfağa doğru yürüdük.

"Ne oldu?" diye sordum merakla ona bakarken.

"Ya iki gün sonra sergi var." Dedi derin bir nefes alarak sevimli kız rolü yapmaya başladı. "İkramlar için benim de orada olup yönetmem gerekiyor, biliyorsun."

"Yani?"

"Ama o sümüğü görmek hiç istemiyorum. Onunla telefonda iş hakkında konuşurken bile ona katlanamıyorum."

Gülerek ellerimi göğsümde birleştirdim ve konuşmanın sonunu tahmin etsem de bozuntuya vermeden, "Ne yapmamı istiyorsun?" diye sordum.

"Onun sergisine gel ve lütfen benden tutabildiğin kadar uzak tut."

"Olmaz." Dedim omuzlarımı düşürerek dolaptan taze sıkılmış limonata sürahisini elime aldım. "Kerem'i o kadar kalabalığa sokamam."

"Sinem ve Sedat'ın yanında durur. Lütfen."

"Olmaz." Dedim net ve sert bir şekilde. "Ona söz verdim iki saat bile ayrı kalmayacağız."

Eylül nefesini üzgünce dışarıya doğru vererek tezgahın üzerinde duran kurabiyeyi ağzına attı. "Ben öleceğim." Diye söylendi dolu olan ağzını umursamadan. "O sümükten nefret ediyorum, onu görmekten ve onunla konuşmaktan nefret ediyorum." O kadar hızlı konuşuyordu ki ağında ki kurabiyeler etrafa saçılıyordu.

Yan gözle ona bakarak yüzümü buruşturdum. "Yoksa? Aşık?" diye sorduğumda Eylül yutamadığı kurabiye ile öksürdü.

"Allah korusun, yazdıysa bozsun. Benim ideal erkek tipim bile değil. Öküzün önde gideni."

"Seni sürekli arıyor ama."

Eylül kalçama güçlü bir şekilde tekme atarak ağzının kenarını sildi. "İş için aptal." Dedi bana kızdı. "İşimiz bittiği anda her yerden engelleyeceğim numarasını."

"He yani çocukluk yapacaksın. Hem iş bitince seni bir daha rahatsız edeceğini sanmıyorum."

"İstese de edemez." Deyip omuzlarını düşürdü ve yeniden karşımda durdu. "Ne yapacağım? Ya sergide beni rezil ederse?"

"Yapmaz Eylül, öyle birisi değil hem arkadaş olduğumuzu biliyor. O seni zor durumda bırakırsa ben de onu zor durumda bırakırım."

"Harikasın." Dedi Eylül bana sıkıca sarılıp kulağıma doğru yaklaştı. "Lütfen Kerem'i de getir, sen de gel. Yanımda olmana ihtiyacım var."

"Bilmiyorum..."

"Lütfen... Ne biçim arkadaşsın, arkadaşlık görevini yap... Lütfen." deyip benden uzaklaştı ve yavru kediler gibi gözlerime baktı. Elimle onun alnından ittirdim, "Of!"

Eylül olduğu yerde zıplayarak bana sıkıca sarıldı ve yanaklarıma öpücükler kondurmaya başladı. "Seni seviyorum, en iyi arkadaşımsın."

Masa da ki sürahiyi alarak koşarak bahçeye gittiğinde arkasından bakıyordum.

"Niye hepinizin en iyi arkadaşı benim? Bu durum beni yoruyor!" diye bağırdım. "Lütfen kendi aranızda başka en iyi arkadaş bulun! YETER."

**

Askılı ve rengi kırmızı olan elbiseme aynadan bakarken oldukça şık, sadece ve cesur görünüyordum. Hakan Bey sergiye katılmam için davetiye verdiğinde gitmemekte çok emindim ama Eylül yüzünden şuan kendimi zorunlu hissediyordum.

Ama asıl Kerem'i merak ediyordum çünkü ona zorda olsa takım elbise aldırta bilmiştim. Beş yılın sonunda ilk defa onu takım elbise içinde görebilecektim ve koluna girerek yirmi beş yaşında ki Kerem ile davete katılacaktım. Heyecanım ile odamdan çıktım ve Kerem'in odasına doğru yürümeye başladım. Elbisemi ve saçlarımı düzelterek yüzüme kocaman bir gülümseme koyarak kapıyı tıklattım.

"Gelebilirsin." Sesini artık ilk kapı tıklatmamda alıyor olmak benim için o kadar şey ifade ediyordu ki.. Yavaşça kapıyı aralayarak içeriye girdim ve Kerem'i aynada kravat ile cebelleşirken gördüm. Bana doğru döndüğünde elinde ki kravatı yavaşça yanına doğru indirerek beni baştan son doğru süzdü.

"Çok yakışıklı olmuşsun." Dedim nefesim onun karşısında kesilirken. Kısa saçları yeni tıraş olmuş yüzü ile ona olan hayranlığım büyüyor ve kalbim birazdan son anlarıymış gibi atıyordu.

"Sağ ol, sen de."

Ufak bir kahkaha atarak yanına yaklaştım ve elinde ki kravatı aldım. "Sana yardım edeyim."

"Sağ ol."

"Topuklu giymeme rağmen benden uzunsun." Derken titreyen ellerime hakim olmaya çalışıyordum. Derin bir nefes alarak zor bir şekilde kravatı yaptığımda Kerem'den uzaklaşmadım. Şuan ki büyülü anı sonuna kadar yaşamak istiyordum ve hiç acelem yoktu.

Onun benim üzerimde gezen gözlerine baktım. "Eğer kendini kötü hissedersen ve gitmek istersen bana söyle olur mu?" Sorduğum soru karşısında sesli bir şekilde yutkunarak başını olumlu anlamda salladı.

"İçeriye girene kadar maskeni tak. Fotoğraf çekimi yapmak isterlerse sakın izin verme. Kameralardan oldukça uzak yerlerde dur."

"Tamam."

"Ben zaten hep yanında olacağım, sakın korkma."

Kerem sesli bir şekilde yutkunup, "Korkmam." Dediğinde ondan bir adım uzaklaştım.

"Hadi o zaman."

**

İçerisi beklediğim kadar kalabalık değildi sanırım Hakan Bey'in in ilk sergisi olduğundan dolayı. Kerem ve kendime en köşede bir masa seçmiştim. Beni tanıyan çoğu insan Kerem'i sorduğunda sadece arkadaşım olduğunu söylemekle yetiniyor ve fazla cümle kurmadan yanlarından sıyrılıyordum.

Hakan Bey'in ufak konuşmasını alkışlarken Kerem'e doğru döndüm. Alkışlayan insanları görerek kendisi de bizde eşlik ettiğinde fazla gergin görünmüyordu. Ortama yavaşça ayak uyduruyor ve bazen ufak gülümsemeler bile gösteriyordu.

"Duru." Dedi Eylül giyindiği siyah ve günlük elbisesi ile bana hayranlıkla baktı. "Çok güzel olmuşsun."

Daha sonra Kerem'e doğru dönerek aralanmış ağzıyla Kerem'e yaklaştı ve ona sıkıca sarıldı. "Sen de çok yakışıklısın." Kerem utanarak bakışlarını yere indirdiğinde Eylül gülerek onun koluna girdi. "Senin utanmanı yesinler."

Gülüşlerimiz Hakan Bey'in sesiyle son bulurken yanımızda durarak bana baktı. "Sizi gördüğüme gerçekten çok sevindim." Dediğinde gülümseyerek onun uzattığı elini sıktım. "İlk sergim olduğu için fazla gerginim, nasıl buldunuz?" diye sordu.

"Oldukça başarılı... Sergi açacağınızı hiç tahmin etmemiştim, modelleri çok güzel çekmişsiniz."

Hakan Bey etrafına bakınarak başını belli belirsiz salladı. "Aslında sergi açmamı annem oldukça çok istedi. Fotoğrafçılık eğitimim de var, değerlendirmek istedim."

"Güzel bir deneyim ve gayet başarılı."

"Teşekkür ederim, bunları sizden duymak beni onurlandırdı." Deyip bana doğru eğilerek stresli bir şekilde gülümsedi. "Ama sanırım istediğim gibi gitmiyor, sergi için daha fazla çalışmam lazım."

"İlkin günahı olmaz." Deyip Kerem'e sataşan Eylül'e baktığımda Hakan Bey de benim gibi onlara bakarken Eylül'ün gülen yüzünü hafifçe siliniyordu.

"Hoş geldiniz." Dedi Hakan Bey elini Kerem'e doğru uzattı. Eylül ile göz göze geldiğimizde Kerem uzatılan ele boş bir şekilde bakıyor sıkmak için hamle bile yapmıyordu.

Yutkunarak zor bir şekilde gülümserken, Eylül hızla Hakan Bey'in elini sıktı. "Teşekkür ederiz." Diye ağzının içinden mırıldanırken Hakan Bey afallayarak bakışlarını Eylül'e kaydırdı.

Eylül zor bir şekilde gülümseyerek Hakan'dan elini kurtardı ve önüne dönerek başka yerlere bakmaya başladı. "Eylül hadi gitsene mutfaktan çağırdılar ya."

"Ah doğru. Görüşürüz." Arkasına bile bakmadan giden Eylül'e gülümseyerek bakarak Kerem'in koluna girdim.

"Biz biraz sergiyi gezelim."

Hakan Bey eliyle işaret etti. "Lütfen keyfinize bakın."

Kerem ile sessiz bir şekilde sergiyi dolaşırken hiç soru sormaması beni şaşırtmıştı. Çünkü geldiğimizden beri sadece soru sormak için ağzını açıyordu.

"İyi misin?" diye sordum ona meraklı gözlerle bakarken. Kerem tablolara bakan bakışını bozmadan başını olumlu anlamda sallayarak kravatını gevşetmeye çalıştı.

"Az kaldı." Dedim onun önünde durarak kravatını biraz gevşettim. "Sonra eve gideceğiz. Sonra film izleriz, ister misin?" Kerem bana gülümseyerek baktığında ben de aynı şekilde gülümseyerek baktım.

"Duru." Caner'in sesi bakışlarımızı bozarken ona doğru döndüm. Giydiği spor takım kıyafeti ile bize doğru yaklaştığında yüzünden gülücükler saçılıyordu.

"Caner hoş geldin, haberim yoktu burada olacağından."

Caner beni kendisine çekerek sıkıca sarıldı. "Evet, işlerimi hızlıca halledip geldim." Dediğinde elimden tutarak beni olduğum yerde döndürürken baştan aşağıya süzüyordu. "Çok güzel olmuşsun."

"Teşekkür ederim." deyip Kerem'e baktığımda donuk suratıyla bize bakıyordu.

"Ooo." Dedi Caner elini Kerem'in omzuna atarak, kısa bir şekilde sarıldı. "Seni takımla görmek de varmış, gerçekten yakışıklı olmuşsun." Kerem rahatsız olmuş bir şekilde onun kolundan kurtularak birkaç adım Caner'den uzaklaştı.

"Eee." Dedi Caner neşeli bir şekilde bana tek kaşını kaldırarak baktı. "Duydum ki Muğla'ya gidiyormuşsunuz, Ölü Deniz falan. Sedat ile konuştum ben de tatil planı için aramıştım ama sanırım siz bensiz yapmışsınız bile."

Bozuntuya vermeyerek güldüm. "Hayır. Sadece konuştuk, sana da haber verecektik."

Caner bana göz kırparak yanağımdan ufak bir makas aldı. "Sorun değil canım." Deyip etrafında kısa bir şekilde döndü. "Sergiyi nasıl buldun?" diye sordu sıkılgan sesiyle fısıldadı. "Biraz dolaştım ama çok iyi değil, bizim sergilerin yanından bile geçemez."

Gülerek koluna vurdum ve elimle ağzımı kapattım. "Şşş, çok ayıp. İlk seferden bir şey olmaz."

"O zaman biraz etrafa bakayım, yeniden gelirim." Caner tanıdığı insanların yanına giderken Kerem de dalgın bir şekilde onun arkasından bakıyordu. Elimi Kerem'in yüzüne uzatıp parmaklarımı şıklattım ve irkilerek gerçek dünyaya dönmesini sağladım.

"Daldın gittin, İyi misin?"

Ceketini düzelterek ileriye doğru bir adım attı. "Evet. Sadece biraz sıkıldım. Dolaşalım mı?"

Yeniden onun koluna girdim. "Tabii."

Kerem fotoğraflara bakarken ben de benim sergimden bahsediyordum ve fotoğraf çekimi hakkında bilgi veriyordum. Kerem ise bazen beni anlıyor bazen de hiç anlamadım deyip gülmemi sağlıyordu. Yanımızdan geçen her adama dikkatlice bakarak en sonunda olduğu yerde durdu.

"Herkes, benimle aynı giyinmiş." Dedi iç çekerek üzerine baktı. "Bunu giyinmek zorunda mıydık? "

"Hayır. Sizin için pek seçenek yok maalesef, sadece takım elbise var. Bizim ise çok çeşidimiz var." Etrafımda dönecektim ki topuğumun kaymasıyla kendimi yerde bulmayı planlıyordum ama Kerem beni sıkıca tutup buna izin vermemişti.

Onun kollarında şaşkın gülümsemeyle duruyor ve onun parlayan yüzüne hayranlıkla bakıyordum.

"Çok sakarsın." Dedi Kerem derin bir nefes alarak. "Her zaman düşüyorsun."

"Ben halimden... çok memnumum."

Kerem'in kaşları gevşerken yüzünde geniş ve fark edilir bir gülümseme oluştu. "Neden?" diye sorduğunda elimi onun yüzüne götürüp okşadım.

"Çünkü her sakarlığımda yanımdasın."

Kerem bir şey söylemeden dikelmeme yardım ettiğinde yanaklarının kızardığını gördüm. İkimizde al yanak olmuştuk ve birbirimize bakamıyorduk bakışlarımı ondan kaçırıp kapıya doğru baktım ve içeriye giren kişi ile başımdan aşağıya kaynar suların aktığını hissettim. Daha demin ki mutluluğum bedenimi ışık hızıyla terk ederken yüzümde sadece korku hakimdi.

Sevgiyle kalın♥

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top