12. Bölüm

Bölüm müziği : Pinhani- Ne güzel güldün

Geçen hafta hiç bölüm atamadığım için bu hafta üç bölüm atıp bu arayı kapatacağım ♥ 

Günümüz

Arabayı iş yerinin önüne park ederken Kerem'e doğru döndüm. Elinde tuttuğu şapkayı takarken ben de emniyet kemerimi çözüyordum. Arabanın kapısını açacağım sırada göz bebeklerim aniden büyümeye başladı. "Olamaz." Diye sesimi yükseltip yanaklarımı havayla doldurdum.

"Ne oldu?"

Kerem'in sorusu ile daldığım uzak yerlerden birkaç saniyeliğine kurtuldum. Bu telaşımı biraz olsun yok etmek istiyordum ama olmuyordu çünkü Cansu evime geldiğimde Kerem ile fotoğraflarımı görmüştü. Ona Kerem'den bahsetmiş albümlerimi bile göstermiştim. Kerem'e daha dikkatli baktım, acaba şuan ki halini tanıyabilir miydi? Görsel hafızası kuvvetli bir kız olduğunu biliyordum ama Kerem'i aklında tutabilecek kadar iyi miydi?

"Cansu seni tanıyor." Dedim ve derin bir nefes alarak zor bir şekilde verdim. "Ona güvene bilir miyim?" Güvenebilirdim ama şimdi değil, bu olayın herkesin öğrenmesine ben de henüz hazır değildim. Ne olursa olsun, korkuyordum...

"Güvenemem, şuan değil." Kendi sorduğum soruya kendim cevap verirken Kerem ne yapmaya çalıştığımı anlamak için beni dikkatli bir şekilde izliyordu. "Tamam, sorun yok." Diye mırıldanarak dikiz aynasından gözlerime baktım.

Başarabilirsin Duru... Yüzüme cesur ve güçlü gülümsememi yerleştirirken Kerem'in tek kaşı havaya doğru kalkıyordu. Delirdiğimi sanıyor olabilirdi ve haklıydı, birazdan delirebilirdim.

"Şimdi şöyle yapacağız." Torpido gözüne uzanarak içinden güneş gözlüğümü aldım ve Kerem'e taktım. Kerem eliyle gözlüğe dokunurken maske ve şapkasını da takmasını söyledim. İşte şimdi yüzünün tek bir parçası bile gözükmüyordu. Yüzümde ki gülümseme genişlerken içimden rahat bir nefes aldım.

"Harika, şimdi seni kimse tanımayacak."

Kerem gözlüğü çıkartıp huysuz bir sesiyle, "Çok siyah görüyorum." Dedi.

"Biraz onunla idare etmek zorundasın." Elinde ki gözlüğü alarak ona geri taktım ve uyarıcı sesimle konuşmaya devam ettim. "İçeride lütfen sakın bunu çıkartma olur mu?"

"Kimden koruyorsun beni? Yakında birisi mi?"

Sorduğu soru ile yorulduğumu hissedebiliyordum. Başımı direksiyona koyarak gözlerimi kısa bir süreliğine kapatarak geri açtım. Beynimde kurduğum cümleler birbirine girerken cevap verdim.

"Gerçekten bilmiyorum. Belki evet belki de hayır ama tek bildiğim seni asla riske atmamam gerektiği en azından biraz daha toparlayana kadar."

"Sağlıklıyım."

"Elbette öylesin." Dedim yumuşak bir ses tonuyla ve ona doğru tamamen dönerek elimi geniş omzunda gezdirdim. "Ama karşımızdakiler hafife alacağımız kadar küçük değiller. Kendi hayatın hakkındaki her şeyi öğrendiğinde ve artık her şey için kendini daha güçlü hissettiğinde saklanmayacaksın. Ben seni bir daha kaybedemem."

Şuan nasıl olduğunu göremediğim için tepkisini bilmiyordum. Kerem bir süre sessizliğini koruduktan sonra başını belli belirsiz salladı ve oldukça sakin sesiyle sadece. "Peki." Dedi. Arabadan indiğinde onun arkasından bakıyordum umarım bugün bir kaza çıkmazdı ve ben Kerem'i gerçekten koruyabilirdim.

Ben de arabadan inerken içimden bugün için bir aksilik çıkmaması için dualar ediyor bir yandan da anlatacağım yalanları düşünüyordum. Bu yalanları tüm yol boyunca düşünmüştüm ve kendimi bile inandırmıştım, umarım yalan konusunda iyi bir iş çıkartırdım.

"Kendini sakın gergin hissetme, olur mu? Birazdan başımızda toplanacaklar. Konuşmak zorunda değilsin, sadece kaçma ve bekle." deyip iş yerinden içeriye girdiğimizde herkes tahmin ettiğim gibi bana bakıp sevinçle yanıma yaklaşıyorlardı.

"Duru Hanım, nerelerdesiniz?" dedi Onur bana gülümseyerek baktıktan sonra yanımda ki Kerem'e doğru dönerek göz bebeklerini büyüttü. Onun yüzünün tamamen kapalı olmasına hepsi şaşırmıştı ama öncelikleri ben olduğum için ses çıkartmıyorlardı.

"Size ulaşamayınca çok korktuk." Dedi Leman da aynı şekilde ellerini birbirine birleştirerek ekledi. "Çok şükür iyisiniz."

"Duru Hanım." Diye koşarak Ege, Çınar, son olarak da Cansu da gelmişti. Onların bu tatlı telaşlarına gülerek bakarken onlar tarafından ne kadar sevildiğimi bir kere daha derinimde hissettim.

Hepsi karşımda dururken yalanlarımı sıralamaya başladım. Ne kadar iyi olduğumu ve işlerimin biraz uzadığını daha sonrada orada ufak bir kaza geçirdiğim için geç geldiğimi öykü anlatır gibi anlattım. Her sordukları soruda ise farklı bir şeylerden bahsediyordum, yalanların birbirine dolanmaması için oldukça çaba sarf etmiştim.

Kerem ise tüm bunlar olurken benim biraz gerimde sessizce duruyordu. Çaktırmadan omzumun arkasından ona her baktığımda ise kendi etrafında sürekli dönüyor; duvarda ki tabloları, ışıklandırma sistemimizi, çalışma masalarını inceliyordu.

İş yerindekilerin onun bu garip tavrının dikkat çekmemesi için tüm ilgiyi kendi üzerime kuruyor ve hepsiyle göz teması halinde konuşmaya özen gösteriyordum.

"Çok şükür şimdi iyisiniz ama." Dedi Çınar kulağını çekerek dişine vururken vücudu ürperir gibi titredi. "Gerçekten kötü günlermiş."

"Evet, ama duyduğuma göre benim yokluğumda harika işler yapmışsınız hiçbir problem yokmuş."

"Tabii ki." Dedi Vedat böbürlenerek iki yakasını bir araya getirdi. "Biz bir ekibiz iş yerimizin adı bile 'birlik fotoğrafçılık' yani bizim işimiz bu."

"Oooo." Dedim Vedat'ın omzuna dokunarak güldüm. "Bugün birileri fazlasıyla enerji dolu." Dediğimde hepsi gülüyor bir yandan da Kerem'e meraklı gözlerle bakıyorlardı. Hiçbirinin 'bu kim?' diye sormaya cesaret edemediği biri olarak öylece dikiliyordu Kerem. Açıklama ihtiyacı içimi kemirirken hızla başka bir yalan buldum.

"Eee." Sesli bir şekilde yutkundum. "Cesur." Deyip zor bir gülümsemeyle omzumun arkasından Kerem'e baktım. "Arkadaşım, lise yıllarından. İş yerimi görmek için geldi."

Hepimiz Kerem'e doğru döndüğümüzde Kerem kendi etrafında dönmeye son vermişti. Ağır bir şekilde bize doğru döndüğünde tüm gözlerin onun üzerinden olmasından rahatsız olmuş gibi bir adım geriledi.

"Hoş geldiniz." Hep bir ağızdan aynı şey söylenince Kerem bir adım daha geriye adım attı. Gülerek onun koluna girdim ve kendime doğru çekmeye çalıştım. "Kendisi biraz çekingen, yeni bir diş ameliyatından çıktığı için yüzünün şişliğini kapatması gerekti maske taktı."

Aynı kalabalıktan yine geçmiş olsun sesi çıktığında Kerem karşılık vermiyordu ve yavaşça geriye doğru adım atmaya çalışıyordu. Ellerimi alkış yaparak sesli bir şekilde bağırdım. "O zaman herkes işinin başına dönsün çünkü sizinle de bir toplantı yapmam gerekecek."

Beni gördüğü için sevindiklerini yeniden dile getirip işleri için masalarına giderken ben de Kerem'e doğru döndüm. "Hadi Kerem." Diye mırıldandığımda peşimden yürümeye başladı. Odaya girdiğimizde şakaklarımdan terlerin aktığını hissediyordum. Camı açarak önünde durdum ve hafif rüzgarın saçlarımın arasında dolaşmasıyla derin bir nefes aldım.

Az önce resmen bir sürü yalan sıralamıştım, bir de asla yalan söylememem diye ortada geziyorum. Şu halime bak resmen az önce hayatım yalan oldu. Kendime hayret ederek başımı iki yana salladım ve gözlüğünü çıkartmış etrafı inceleyen Kerem'i gördüm. Ona gülümseyerek baktığımda eliyle kendisine yelpaze yapıyordu, odam gerçekten fazla sıcaktı. Camı kapatarak klimayı açtım, kısa sürede dolan serinlikle vücudum gevşemeye başlıyordu.

"Beğendin mi odamı?" diye sordum. "Tüm eşya ve tasarımı Utku yaptı. Kendisi bir iç mimar." Dediğimde Kerem'in kaşları yukarıya doğru kalkmıştı.

"Güzel." Diye mırıldanırken ona oturması için koltuğu gösterdim. Kerem ağır adımlarla karşımda ki koltuğa oturduğunda, "Birisi gelirse gözlüklerini tak lütfen." Diyerek uyardım.

"Olur." Derken gözleri masamın üzerinde geziyordu. Bilgisayarın açılmasını beklerken göz göze gelmiştik. Sanki bir şey soracakmış ama çekiniyormuş gibiydi. Hiç aralamadığı ağzıyla öksürerek karşısında duran tabloya baktı. Paris'te çektiğim bir fotoğraftı. İlk yurt dışı seyahatim ve çektiğim ilk fotoğraftı bu yüzden benim orada ki heyecanım bu tablonun içinde gizliydi.

Bakışlarımı bilgisayar ekranına çevirirken resim klasörüne gözlerim takıldı. "Seni tam burada buldum." Deyip gözlerimi bir saniyeliğine kapattım ve kendimi o acı güne geri götürdüm. Gözümü hızla geri açtığımdaysa acılarımla birlikte o gün de silinmişti. "Mine Hanım fotoğraf istedi ve ben de ona fotoğraf seçiyordum." Deyip açılan klasörlere baktım. "Çektiğim fotoğraflar arasından buldum seni."

"Yaylaya gelen fotoğrafçılar..." dedi Kerem'in göz bebekleri büyürken şaşkınca, "İçlerinde sen mi vardın?" diye sorduğunda gözlerimin dolduğunu hissederek hızla yukarıya doğru baktım ve gülümsedim.

"Evet, ne aptalım ama seni görememişim."

"Ben de seni görmedim, kalabalıktı."

Sessiz bakışmamızı kapı sesi bölerken Kerem hızla gözlüklerini taktı. Gözlerimin doluluğunu hemen yok ederek, "Gel." Dedim ve içeriye giren Cansu'ya gülümseyerek baktım.

"Duru Hanım, Hakan bey on dakika sonra burada olacak ben toplantı masasını hazırladım. Kısaca size bilgi vereyim, stüdyo çekimi ve doğa çekimi istiyor. Serginizde ki çekimlere bayılmış. Hem stüdyo çekimlerine hem de doğa çekimlerinize."

Başımı sallayarak bir yandan onu dinliyor bir yandan da maillerime bakıyordum. Cansu soluksuz konuşmasına ara verip derin bir nefes aldı ve kelimeleri uzatarak. "Sanırım sizin çekim yapmanızı da çok istiyor." Dediğinde başımı kaldırıp Cansu'ya baktım.

Cansu benimle göz göze geldiğinde omuzlarını yukarıya doğru kaldırıp indirdi. Gülerek başımı belli belirsiz salladığımda o da beni anlamış gibi gülümsedi. "Ekibimiz de harika stüdyo çekimi yapan arkadaşlarımız var. Bunu ona söyledin mi?"

"Evet. Ege'den bahsettim ama sanırım sizin olmanızda ısrarcı." Dediğinde gözlerimi devirdim.

"Beni böyle yormaları delirtiyor." Deyip başımı iki yana salladım, "Kendisiyle konuştuktan sonra Ege'yi isteyecektir. Boşluğu var, değil mi?" diye sordum.

"Evet, yeni bitti. Yarın Leman Eskişehir'e gidecek, orada ki dergi çekimi için."

"Eskişehir'de mi olacakmış?"

Cansu yan gözle Kerem'e bakıp hızla bana yeniden geri döndü, "Evet." Deyip merakını yuttu.

Başımı olumlu anlamda sallayarak derin bir nefes aldım. "Tamam canım sağ ol. Hakan Bey'den sonra bir toplantı yok değil mi?"

Cansu not defterini kontrol edip bana baktı. "Yok. Sadece işlere onay vermeniz lazım."

Gözlerimi tamam anlamında kapatarak açtım, "Güzel, Hakan Bey ile görüşmem bitince sizinle de toplantı yapmak istiyorum orada onaylamaları da yaparım. Ve Hakan Bey geldiğinde beni ara lütfen."

"Tabii." Deyip gitmeden önce bize doğru döndü. "Bir şey ister misiniz?"

"İki tane limonata alalım sana zahmet." Dediğimde Cansu gülümseyerek odamdan çıktığı anda Kerem de gözlüğü çıkarttı ve elinde tuttu. Maskesini indirerek derin bir nefes alırken sakallarını sıvazladı.

"Takma maskeyi." Dedim onun daha fazla zorlanmaması için. "Şapkan ve gözlüğün kalsın sadece." Deyip gülümsedim. "Cansu fotoğrafta gördü sonuçta seni, çenenden tanıyamaz."

Kerem bana bakarken elinde ki maskeyi hızla cebine sıkıştırdı. Gülümseyerek onu izlerken, "Sıkılıyorsun, değil mi?" diye sordum.

Omuz silkerek başını olumsuz anlamda salladı. "Hayır, tabloları izliyorum." Onun gibi tablolara kısa bir şekilde bakış atarak bilgisayarken film aramaya başladım.

"Beni beklerken sıkılmaman için sana film açacağım, olur mu?" Kerem hızla etrafına bakınıp bir şeyler aranır gibi inceliyordu, ayağa kalkıp son defa her yere dikkatlice baktıktan sonra bana döndü.

"Olur, ama burada televizyon yok." Dediğin de yüz ifadesinde ki ciddiyete gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırıp burnumdan ne kadar çok alınabilirse o kadar nefes aldım.

Kahkahamı yutarak ben de ayağa kalktım. "Evet çünkü benim bilgisayarımdan izleyeceksin." deyip gelmesi için elimle işaret yaptım. "Hadi otur." Dediğimde iş telefonunun sesini duydum ve telefonu elime aldım ve Hakan Bey'in geldiğini öğrendim.

Telefonu yerine koyarken Kerem de bana doğru yaklaşarak ayakta dikelmeye başladı. "Ne yapacağım?" sorduğu soruyla gülümseyerek oturması için koltuğumu işaret ettim.

Kerem gözlerini benden çekerek dönen koltuğa baktı ve oturmadan önce eliyle döndürmeye başladı. Koltuk bir, iki tur dönüyor dönükçe Kerem onu daha da hızlı ittiriyordu. Ben onun ne yaptığını anlamaya çalışana kadar odanın kapısı aniden açıldı. Kerem hızla arkasını döndüğünde eliyle yüzünü kapatıyordu.

"Özür dilerim." Dedi Cansu mahcup bir şekilde kapıyı çalmadan girmenin pişmanlığını yüzüne yansıttı. "Ben kapı çalmasını unuttum."

Gülmeye çalışırken yüzümün kızardığını hissedebiliyordum. "Sorun değil canım." diyerek Cansu'ya baktığımda o da zor bir şekilde gülümsedi ve elinde ki bardağı masama bıraktı.

"Sizin içeceğinizi toplantı masasına bıraktım Duru Hanım." Dediğinde Kerem'in dönmesi için kolundan çekiyordum ama o dönmüyordu. Yapmacık bir şekilde gülerken dişlerimin arasından konuştum. "Gelsene Cesur. Otur filmini izle hadi." Diretmelerime rağmen omuz silkerek olduğu yerde duruyordu.

"Tamam o zaman sen burada kafana göre takıl." Deyip filmi başlattım ve çıkmadan önce ona doğru iyice yaklaşıp araladığı parmakları sayesinde gördüğüm gözüne gülümseyerek baktım. "Merak etme şişlerin gözükmüyor." Deyip Cansu'ya koşar adımlarla yaklaştım ve elimi onun omzuna koyarak hızlı adımlarla odadan çıktık.

"Cansu." Dedim kapıyı arkamızdan kapatırken. "Tam burada bekler misin?" dediğimde anlamamış şekilde bana bakıyordu.

"Nasıl yani?" dediğinde alt dudağımı dişledim. Ona durumu nasıl anlatacağımı düşünüyordum ne demeliydim bilmiyordum hem ayaküstü bir şeyler uydurmak çok zordu.

"Bu kapıdan uzak bir yerde durma. Gözün de hep burada olsun. Eğer..." Deyip duraksadım ve zor bir şekilde yutkundum. "Cesur içeriden çıkarsa bana hemen söyle. O biraz farklı." Dediğimde Cansu ağzını hafifçe araladı yüzü üzgün bir hal alırken başını salladı.

"Siz merak etmeyin, burada olacağım."

Ona sarılarak sırtını sıvazladım. "Sana güveniyorum. Kimseyi de içeri sokma." Deyip hızlı adımlarımla toplantı odasına doğru yürüdüm ve kapıyı açmadan önce kendime çeki düzen verdim. Heyecandan hızlanan nefesimi düzene sokarak otoriter yüzümü kullanarak odaya girdim.

Hakan Bey'i gördüğümde biraz şaşırmıştım çünkü genellikle iş anlaşması yaptığım insanlar benden yaşça büyük oluyorlardı. Bu yüzden onu daha orta yaşlarda bekliyordum ama o daha yirmilerin sonunda gibi duruyordu.

Geldiğimi fark ederek ayağa kalktı ve elini bana doğru uzattı. "Merhaba Duru Hanım." Dediğinde onun uzattığı eli sıkarak gülümse2dim. "Merhaba." Deyip karşısında ki sandalyeye oturdum.

Hakan Bey de yerine oturduğunda önümde ki Cansu'nun hazırladığı dosyalara kısaca bir süre göz attım. Başımı kaldırdığımdaysa Hakan Bey'in bana gülümseyerek bakan yüzüyle karşılaştım.

"Size ulaşmak çok güç oldu. Yoğun olmalısınız." Dediğinde yüzüm mahcup bir hal alıyordu.

"Maalesef iki günlük bir tatil için gitmiştim ama ufak bir kaza yaşadım. O yüzden dinlemem gerekti."

Hakan Bey kaşlarını yukarıya doğru kaldırıp önündeki kahveden bir yudum aldı. "Çok geçmiş olsun." Derken son derece rahat ve kendinden emin gözüküyordu, ceketini düzelterek bana kendi önündeki dosyayı uzattı. Uzatılan dosyayı elime alıp içini karıştırmaya başladım.

"Çekimlerin çoğu stüdyo ortamında gerçekleşecek. Sizden önce ki şirketle bir takım anlaşmazlık yaşandı bu yüzden işimiz acil durumda. Sizin çekim yapmanızı istiyorum tabii ki biliyorum sizin işiniz daha çok doğa ve serbest. Burada ki insanların çoğunu da siz eğittiniz hepsi öğrenciniz sayılır." Deyip duraksayarak ellerini çenesine yerleştirdi.

"Ama sizin hızınız, ışık açınız... ilk serginizde oradaydım ikincisinde yurt dışında tatilde olduğum için kaçırdım. Ama ilk sergi açılımı olmasına rağmen çok iddialıydı. Bu yüzden size ihtiyacım var, bu büyük bir reklam olacak. Yurt dışında da yayınlanacak." söz

"Öncelikle çok teşekkür ederim sözlerini beni onurlandırdı." Deyip ben de limonatamdan bir yudum alarak yutkundum. "Ama burada ki herkes en az benim kadar iyi ve Ege de bir stüdyo çekimi yapıyor. Çok iyi şekilde işler yaptı, hem şuan için çekimlere gidecek bir vakit de göremiyorum kendimde."

Hakan Bey söylediklerimden tatmin olmamıştı oturuşunu düzeltip dudağının kenarını kaşıdı. Israrcı gözleri üzerimde dolanırken dudağının kenarı yukarıya doğru kıvrıldı. "Anlıyorum ama işin acilliğinin altını ikinci kere çizmek isterim."

"Ekibimden iki kişi severek bu yoğunluğunuzu azaltabilir." Deyip duruşumu dikleştirdim ve kendimden emin bir şekilde onun gözlerine baktım. En önemlisi buydu göz ile iletişim kurmak. Ne kadar kendinden emin ve itirazı kabul etmeyecek şekilde bakarsan o kadar üzerinde ki baskıları azalıyordu.

"Dediğim gibi üzgünüm. Yoğunluğumun ortasında geldi teklifiniz. Ayrıca ekibim demek ben demek yani yüzünüz asla kara çıkmayacaktır."

"Sizi ikna edememek beni çok üzdü." Dediğinde gülerek saçlarımı geriye doğru atıp başımı belli belirsiz salladım.

"İlk değilsiniz, alışkınım diyelim."

Hakan Bey sözlerime karşılık silik bir gülümseme yolladı ve başını belli belirsiz salladı. "Öyle olmalı acemiliğime denk geldi diyelim. Bu işte ilk yılımdayım, ben de aynı zamanda bu işlerin yanı sıra bir sergi açmayı düşünüyorum."

"Öyle mi?" deyip önümde ki anlaşma yazılarını okuyordum. "Umarım harika işlere imza atarsınız." Deyip yazılan maddeleri iyice gözden geçirdim.

"Teşekkürler." Dediğinde imzalamam gereken yerleri imzaladım. O da aynı şekilde yaptığında bir otuz dakika kadar işle ilgili sohbet ettik. Hakan Bey'i zor da olsa yolcu etmeyi başardıktan sonra Cansu hariç diğer ekip arkadaşlarımla toplantı odasında bir saate yakın toplantı yaptık.

İşlerin ilerleyişi, iş onaylanmaları ileriye dönük çalışmalar hakkında konuşuyorduk. Onların fikirleri her zaman benim için en değerli hazineydi. Çünkü onların da katkılarıyla bu kadar büyük ve tanınan bir fotoğrafçı olmuştuk. Her şey yolunda olduğundan dolayı yarım saate yakında onlarla muhabbet edip toplantıyı sonlandırmıştım.

Herkes kendi masa başındaki işine doğru giderken ben de odama doğru gittim. Cansu odamın biraz ilerisinde sandalye çekmiş bir şekilde oturuyordu. Beni fark ettiği anda ayağa kalktı.

"Hiçbir sorun olmadı Duru Hanım." Dediğinde ona teşekkür ederek odaya girdim.

Kerem açılan kapıyla irkilerek başını kaldırdı ve eliyle yüzünü kapatacağı anda beni görerek vazgeçti. Onun bu haline gülmemek gerçekten elimde değildi, neşeli bir şekilde ona yaklaştım. "İşlerim bitti ve seni buradan kurtarmaya geldim. Hadi şimdi gezmeye gidiyoruz."

"Nereye?"

"Gidince göreceksin."

**

"Burası..." dedi Kerem başı dik bir şekilde olduğu için zor bir şekilde yutkundu. "Çok büyük."

Gülümseyerek onun lafını başımı sallayarak onayladım. "Öyle, hadi o zaman alışveriş başlasın." Dediğimde ben sevinçten zıplarken Kerem beni takmıyordu, yine ama yine etrafın büyüsüne kendisini kaptırmıştı.

İlk yarım saat boyunca hiçbir şey yapamamıştık çünkü Kerem her adımında başka bir şeyden etkileniyordu. Ona merak ettiği, görüp takılı kaldığı her şeyi anlatıyor büyük merakını gidermeye çalışıyordum. İlk defa bu kadar çok soru soruyordu ve bazılarının cevabını bilmesem de mantığımla anlatıyordum. Onca zaman sonra onunla bu kadar uzun konuşmanın şaşkınlı ve mutluluğu benim enerjimi daha fazla arttırıyordu.

Kerem'e etrafına bakmasına zor da olsa son verdirerek zorla mağazalardan birisine girdik. Kerem için bir şeyler almak ve onun dolabını yenilemek istiyordum.

Beğendiğim bir tane tişörtü Kerem'in üzerine doğru tuttum. "Bak bakalım nasıl?" diye sorduğumda yüzünü buruşturarak omuz silkti.

"Bilmem." Dediğinde gözlerimi devirip tişörtü yerine koydum.

Başka tişörtler ararken söylenmeye başladım. "Her şeye aynı cevabı veriyorsun. Ben kafama göre takılacağım." Başka bir tişörtü elime alıp ona baktığımda Kerem biraz ilerimde durmuş manken üzerinde ki kot cekete bakıyordu. Yanına doğru yaklaşarak ellerimi göğsümde birleştirdim.

"Çok güzelmiş." Dediğimde Kerem başını sallayarak beni onayladı. "Alalım mı?" diye sorduğumda hızla gözlüğünü çıkartıp bana baktı.

"Hayır." Dedi kaşlarını çatarak homurdanmaya başladı. "Benim kıyafete ihtiyacım yok." Bunları söylerken cekete kayan gözlerini fark edebiliyordum.

"Benim de yok ama hala alıyorum." Deyip gülümsedim ve asılı olan ceketi elime aldım. "Hem bu sana çok yakışacak."

"Teşekkür ederim."

Kerem'in elini sıkıca tuttuğumda başını eğerek tutuşan ellerimize bakıyordu. "Teşekkür etmene gerek yok. İstediğin her şeyi alabiliriz." Kerem hızla başını kaldırıp gözlerime baktı.

"Her şeyi mi?" diye sorduğunda başımı sallayıp onu onayladım. "İstediğin kadar tişört, hırka, pantolon, ceket... Aklına ne gelirse?"

"Dondurma?"

Sesli bir şekilde gülmeye başladığımda Kerem bana şaşkın bir şekilde baktığında, "Harika olur." Dedim. "Harika."

Alışveriş poşetlerimizdeki birkaç tişört ve Kerem'in bedenine uygun birkaç tane pantolonu da alarak mağazadan çıktık. Önce Kerem ile dondurma yemiştik ardından başka mağazalara girmiştik.

Kerem'in bir şeyler alması için saatlerce dil döktüğümde bıkkınlıktan beğendiği şeyleri zor da olsa bana göstermeye başlamıştı. Kendisini kötü hissetmemesini istediğim için kendime de birkaç kıyafet alıyordum. Aynı spor ayakkabılardan bile almıştık, bir çift gibi olduğumuzu ona söylediğimde o bunu anlamıyor aynı ayakkabının ikimizde de olmasına sadece şaşırıyordu.

Ellerimizde ki poşetler çoğaldığında Kerem derin bir nefes alarak, "Yoruldum." Diye itiraf etti. "Gerçekten, bu alışverişi hiç sevmedim."

"Önceden de sevmezdin." Otoparka giden asansörün düğmesine bastığımda Kerem hızla yüzünü astı.

"Ne oldu?" sorduğum soruyla birlikte omzunun arkasından avm içinde ki katlara giden camlı asansöre baktı.

"Baya sevdin anlaşılan."

Kerem sessizce başını salladığında gülmekten kendimi alamıyordum çünkü ilk bindiğimizde büyük bir problem yaşamıştık. Kerem camın kırılacağından ve öleceğimizden o kadar emindi ki asansörün içinde feryat figan kopartmıştı. Bu yüzden onu sakinleştirmek de kolay olmamıştı ama tabii ki de başarmıştım. Elinden sıkıca tutarak bana güvenmesini söylediğimde bir süre afallamıştı ve en sonunda tamam korkusunu yenmiş ve asansörün büyüsüne kapılmıştı.

Hatta bu büyüye öyle bir kapılmıştı ki asansöre aşık olmuştu. Yürüyen merdiven kullanmak yerine sürekli asansöre doğru yürüyordu. Camlı asansör olduğu için etrafı daha iyi gördüğünü söylemişti bu yüzden neredeyse on defa asansörde bir aşağıya inmiş bir yukarıya doğru çıkmıştık. Bu yüzden büyük bir mide bulantısı yaşamda Kerem halinden oldukça memnundu.

Şimdi ise yüzü o asansöre binmeyeceğimiz için bozuktu çünkü otopark asansörü normal asansörler gibi her tarafı kapalıydı.

"Neden buna binmiyoruz?" diyerek kaşlarıyla camlı asansörü işaret ederek sesli bir şekilde nefes aldı.

"Çünkü otoparka gidiyoruz."

Beklediğimiz asansör kapısı açıldığında sadece üç kişi vardı yani ikimiz de rahatlıkla asansöre sığabilirdik. Kerem asansöre bindiğinde bindim ve yanında durarak dirseğimle ona vurdum. "Bir daha bineriz camlı asansöre merak etme."

Kerem bir şey demeden önüne döndüğü anda arkadan ayağıma değen bir ayak hissedip omzumun arkasında ki kişiye baktım. İri yarı bir adam mahcup bir şekilde yüzüme bakarak gülümsedi. "Kusura bakmayın. Bağcığım açılmış ona bakıyordum." Bir şey söylemeden ileriye doğru ufak adımlar attım.

Ama arkamda ki adam rahat durmuyordu sürekli bana bir yerleri çarpıyordu ondan biraz daha uzaklaşırken kaşlarım çatılıyordu. Bir daha bir bahane ile bana dokunursa ayağımda spor ayakkabıyı onun ağzının ortasına sokacaktım. Tek kaşım havada hazır bir şekilde bekliyordum.

"Bağcığımı yapmam lazım." Diye mırıldanarak yere eğildiğinde burnumdan soluyarak biraz daha ondan uzaklaşmaya çalıştığımda Kerem arkama geçmişti.

Vücudum Kerem'in göğsüne değdiğinde irileşen gözlerimle ona doğru döndüm. Yüzünde ki tek mimik oynamıyordu ama taktığı güneş gözlüğüne rağmen gözlerinin benim gözlerimde olduğunu görebiliyordum. Dudaklarım yukarıya doğru kıvrılırken dudaklarımı dişledim ve önüme geri döndüğümde asansörde durmuştu.

Arabama doğru yürürken yüzümden bir an olsun ayrılmayan gülümseme genişliyordu. "Eve gitmeden önce Sedat'ın evine uğramamız lazım." Deyip arabamı gördüm ve adımlarımı oraya doğru götürdüm. Kerem de peşimden gelirken elimizde ki poşetleri bagaja yerleştiriyorduk.

"Bebişin cinsiyetini öğreneceğiz. Merak etme sadece bizimkiler olacak." Deyip hala susmaya devam eden Kerem'e soru dolu gözlerle baktım. "Sorun olmaz, değil mi?"

"Hayır."

Kerem den aldığım kısa ve net cevapla ikimizde arabaya bindik. Kemerimi takarak derin bir nefes aldım. "Bugün seni kaybedeceğimi sandım."

"Neden?"

"Büyük bir yer ve çok kalabalıktı hem sana ulaşabileceğim bir telefonun bile yok." Dediğimde beynimde bir ampulün yandığını hissettim. "Tabi ya." Dedim elimi birbirine vurarak.

"Telefonun yok." Deyip bağırırken başımı iki yana sallıyordum. "Bu nasıl aklıma gelmedi aptal mıyım?" Hızla Kerem'e doğru döndüm ve gülerek arabayı çalıştırdım. "Sana bir telefon almamız lazım."

"Benim ona ihtiyacım yok." Kerem önüne dönerek gözlüğünü çıkarttı ve geriye doğru yaslandı.

"Hayır, var." Dedim ilerlerken keyiften oturduğum yerde zıplıyordum. Rehberimde yeniden onun telefonu ve adı olacaktı bu düşünce beni heyecanlandırmaya yetiyordu.

En yakın yerde ki telefoncuda arabayı park ederek, emniyet kemerimi çözmeye başladım. "Hadi."

Kerem benim aksime oldukça durgun gözüküyordu. Sesini sesli bir şekilde dışarıya vererek başını kaşıdı. "Ben..." dedi zor bir şekilde yutkunurken yavaşça bana doğru döndü. "Bilmiyorum telefon kullanmasını. O yüzden istemiyorum."

"Evet, ama öğreneceksin. Hafızan kaybolduğu ve yanlış yerde böyle şeyler görmeden yaşadığın için bilmiyorsun, bu senin suçun değil. Sana dediğim şeyleri hatırlıyorsun ama değil mi? Her zaman yanında olacağım. Eski seni, sana geri kazandıracağım." Kerem'in boşta kalan elini tutarak dizlerimin üzerine koydum. "Bana inanırsan, her şey çok daha kolay olacak."

"Hem benim için çok masraf ediyorsun. Bunu istemiyorum." Deyip bakışını başka yere çevirecekti ama hızla onun çenesinden tutarak buna izin vermedim. Büyüyen göz bebeklerine kaşlarımı çatarak baktım.

"Kerem." Dedim ciddi bir şekilde. "Hatırlamadığın için böyle konuşuyorsun ama sen de bir zamanlar aynısını bizim için yapıyordun. Senin on yedi yaşından beri evin bile var, eğer başına bunlar gelmeseydi şuan nasıl olurdun biliyor musun?" Sorduğum soruyla başını hafifçe iki yana salladı.

Yüzüme gülümseme koyarak daha deminki sert sesimi yavaşça yumuşak hale çevirdim. "Büyük bir iş adamı olurdun." Deyip omuzlarımı dikleştirdim. "O yüzden izin ver sana yardım edelim ve bir daha aramızda bu konu açılmasın yoksa gerçekten sinirlenirim." Kaşlarımı yeniden çatarken yüzümde ki gülümsememi silmedim. "Sinirli halimi görmek istemezsin."

Kerem bir şey demiyor sadece gözlerime bakıyordu. Derin bir nefes alarak onun çenesini ve elini serbest bırakarak kapımı açtım. "Hadi o zaman, gel."

İçeriye girdiğimizde ona telefonları gösterdim. "Beğendiğin bir tane olursa bana söyle. Ben kartını çıkartayım." Deyip onu telefonlarla baş başa bıraktım ve hat çıkartmak için çalışanların yanına gittim.

İşlemler yapılırken gözlerim Kerem'i izliyordu, telefonlara uzaktan bir şekilde bakıyor elini bile sürmüyordu. Çalışan kızlardan birisi yanına gidip telefonlar hakkında bilgi verdiğinde Kerem ondan kaçmak için başka telefonlara bakıyor kızda onu bırakmayarak peşinden gidiyordu. Onun bu haline gülümseyerek bakıyordum, bir gün insanlardan kaçmaya son verecekti ve ben o günü merakla bekliyordum.

"Duru Hanım, işlemler tamamdır. Hat bir gün sonra aktif hale gelecek ve kullanıma açık olacak."

Çalışan adama doğru dönerek gülümsedim ve bana uzattığı kartı aldım. "Teşekkür ederim."

Adımlarımı Kerem'e yakınlaştığımda, çalışan kızla oynadıkları kaçan kovalanır oyunu da son bulmuştu. Kızın yakasında ki yazan ismini öğrenerek gülümseyerek kızın gözlerine baktım.

"Sibelciğim. Yardımın için teşekkür ederim gerisini biz halledebiliriz. Seçim yaptığımızda sana haber verelim, olur mu?"

"Tabii." Dedi Sibel bizden uzaklaştığında Kerem'e döndüm. "Evet, beğendiğin bir şey var mı?"

"Hepsi aynı."

Gülerek, iphonelerin olduğu tarafa doğru yürüdüm ve benim telefonumun modelini elime aldım. "Bunu alalım o zaman." Diyerek Kerem'in gözlerine baktım.

"Hem benim telefonumun aynısı." Dediğimde Kerem elimde ki telefonu aldı ve kendisi de incelemeye başladı. Telefonu elinde çevirirken oldukça ciddi gözüküyordu.

"Bak kamerası da çok güzel." Deyip kamera kısmına tıkladığımda ön kamera açılmıştı. Kerem kendisini gördüğü anda çığlık atarak telefonu bana doğru fırlattı. Son anda havada yakaladığım telefonla birlikte bu çığlık karşısında irkilmiştim. Çalışanlar bize doğru yaklaştığında telefonu yerine geri koydum.

"İyi misiniz?" dedi Sibel hızla yanımıza gelerek. Telefonu elimle silerken yalandan bir kahkaha patlattım ve Kerem'in omzuna vurdum. "Arkadaşımın şakası, kusura bakmayın arada ayarını kaçırıyor. Nerede nasıl şaka yapması gerektiğini bilmeyen bir arkadaşınız varsa hayat çok zor. Ve şey biz bu telefonu alabilir miyiz?" O kadar hızlı konuşuyordum ki nefesim tükenirken sesim fısıltıdan farksız bir şekilde çıktı. "Lütfen."

Sibel'in kaşları yukarıya doğru kalkarken aralanmış ağzıyla. "Peki." Diye mırıldanarak gitti.

İki elini de yanaklarına götürmüş bir şekilde bekleyen Kerem'in dibine kadar yaklaştım. "Kerem." Dedim fısıltılı sesimle onu cimcikleyerek. "Neden bağırıyorsun?"

"Korktum." Dedi derin bir nefes alırken yüzü asılıyordu. "Bir an için kendimi görmeyi beklememiştim."

Elimi onun kalbinin üzerine koyarak şaşkınca başımı salladım. "Çok hızlı atıyor kalbin. Sahiden de korkmuşsun."

Ödeme için kasaya gidecekken, durup Kerem'e doğru döndüm. "Bekle hemen geleceğim ve seni bu kabustan kurtaracağım."

Her şey hallolduğunda başka bir kaza yaşamadan oradan çıkmayı başarmıştık. Arabaya bindiğimizde Kerem homurdanarak emniyet kemerini tanıyordu.

Onun çatık halde duran kaşlarına bakarak gülmeye başladım. Kerem olduğu yerde durarak gözlüklerini çıkarttı ve bana anlamsız bir şekilde bakmaya başladı. Gülüşüm kahkahaya döndüğünde çatık kaşları yavaşça havaya doğru kalkıyordu.

"Çok komikti." Dedim direksiyona vurarak gülmeye devam ettim. "Çok komik."

"Ney?"

"Telefonu bana atıp bağırman..." deyip bağırarak gülmeye devam ederken nefessiz kalıyordum. Kerem içten yanaklarını ısırdığında ona doğru döndüm.

"Sen de gülebilirsin, bak böyle güleceksin." Diyerek işaret parmağımı kendime doğru götürüp gülmekten kıpkırmızı olan yüzümü gösterdim.

Kerem hala tepkisizliğini koruduğunda ellerimle onun yanaklarını yukarıya doğru kaldırdım, "Bak." Dedim onun bu komik haline daha fazla gülerek, "Şu haline bak, seni güldürmek çok zor. Ama nasıl gülemezsin ki... resmen telefonu kafama attın ve kendini gördüğün için korktun... kendini."

Gülmekten eğilen başımı kaldırdığımda Kerem'in gülen yüzüyle karşılaştım. Aralanmış ağzımla ona bakarken ses çıkarmıyor ama gülüyordu, dişlerini ve kısılan gözlerini net bir şekilde görebiliyordum.

"Çok güzel." Dediğimde bana doğru döndü. "Çok güzel gülüyorsun." Deyip onun dudaklarını öpmek için hamle yaptığım anda burun buruna değdik. Gözlerimi sıkıca kapatıp derin bir nefes aldım, bunu yapamazdım. O da beni isteyene kadar, beni yeniden sevene kadar bunu yapamazdım. Gözlerimi yeniden açtığımda Kerem'in gülüşü son bulmuş yüzü donuk bir hal almış şekilde bana bakıyor ve kımıldamadan bekliyordu.

Onun yüzüne düşen saçlarımı kulağımın arkasına alarak yavaşça ondan uzaklaştım ve sessizce arabayı çalıştırdım.

Oy ve yorumları unutmayın ♥♥

Sevgiyle Kalın ♥♥♥

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top