11. Bölüm
Keyifli okumalar ! ♥
Bölüm şarkısı: SNSD- Back Hug ( Türkçe altyazı dinlemeniz tavsiye edilir.)
Omzumun ittirilmesi ile gözlerimi araladığımda Kerem'in gözleri ile göz göze geldim. Korkuyla çığlık atıyor, bir yandan da yerde dönerek omzumda ki elden kaçmaya çalışıyordum. Merdiven korkuluklarına çarptığımda acıyla olduğum yerde durdum.
Kerem'in "Korkma." diyen sesiyle gözlerimi açarak çığlık sesimi yavaşça keserek yan gözle ona baktım. Endişeli gözleri üzerimde gezerken kuruyan boğazımla güçlükle yutkundum. Hızla başımı geriye doğru atarak derin nefes alıp vermeye başladım, o kadar korkmuştum ki kalbim deli gibi atıyordu. Zihnimden Kerem yaşıyor ve gördüğüm bir hayalet değildi cümlelerini kurarak nefesimi kontrol altına aldım. Sonunda beynime oksijen gitmiş olacaktı ki kendime gelmeye başlıyordum.
"Neden?" dedi beni baştan aşağıya süzerek, "Neden burada uyuyorsun?" diye sordu.
Fermuarı zor bir şekilde açarak içinden çıktım ve oturma pozisyonu aldım. Her tarafımın tutulduğunu hissederken yüzüm acı bir hal alıyordu. Bir yandan da elimle omzuma masaj yaparak uyku sersemliğimden kurtulmaya çalışıyordum.
"Burası çok iyi." Diye mırıldandım ve yorgun gözlerle ona bakıp yüzüme yapışan saçlarımı kulağımın arkasına attım.
"Yer mi?" derken çatılan kaşlarına gülümseyerek bakıp başımı evet anlamında hafifçe salladım. O tepkisizliğini korurken yavaşça aydınlanmaya başlayan havaya baktım.
"Sen neden uyandın? Diye sorarak sabahın altısını gösteren saate baktım. "Ooo, daha çok erken."
"Su alacaktım." Kerem ayağa kalktı ve bana son defa bakıp aşağıya doğru indi. Onun gidişiyle uyumak için yalvaran gözlerimi geri kapattım ama bilincim hala açıktı ve Kerem odasına girip kapısını kapatana kadar da öyle olacaktı.
Kerem'in yukarıya doğru çıkan ayak sesleri ile rahat bir nefes aldım. Artık uykuya dalabilirim diye düşünüyordum ama Kerem başucumda durduğunda daha deminki sıcak uyku bedenimi terk etmişti.
Kerem bana doğru eğildiğinde nefesini yavaşça daha yakında tam yüzümde hissediyordum. Gözlerimi açmamak için direnirken, uyumuş numarasını bozmamak için kendimle büyük bir savaş veriyordum.
Kerem tulumun fermuarını sonuna kadar çekerek benden uzaklaşıyordu ama benim kalbimin hızlı atış verişi durmuyordu. Kerem tulumumdan tutarak beni merdiven korkuluklarından çekip uzaklaştırdı daha sonra ise derin bir nefes alarak sessizce odasına girdi.
Gözlerimi açtığımda elimi kalbimin üzerine götürdüm. Az önce resmen nefesi benim yüzümdeydi, bana yakındı. Gülen yüzümle birlikte elimle yüzümü kapattım ve heyecandan yerde dönerek Kerem'in kapısına daha fazla yaklaştım. Elimi onun kapısına koyarak gözlerimi sıkıca kapattım.
**
Sabah ise erkenden gözlerimi açtım çünkü saat altıdan sonra hayal kurmaktan ve düşünmekten uyuyamamıştım. Her şey bir gün düzelecek ve Kerem bana yeniden aşkla bakacaktı, buna inanmak bile öyle güzeldi ki...
Tulumdan kurtularak esneme hareketleri yapmaya başladım bir yandan da bugünü kafamda oluşturuyordum. Önce sıcak bir duş almam lazımdı daha sonra ise Kerem'i hastaneye götürmem, oradan da işe geçmemiz gerekiyordu. Ama en önemlisi doktor kontrolüydü, beş yılda fark etmediği bir hastalığı olabilirdi. Bu yüzden her şeyi baştan sona kontrol ettirmek zorundaydım, sonradan başka bir felaketle karşılaşmak istemiyordum.
Kerem'in odasının kapısı açıp sessiz adımlarımla içeriye doğru girdim. Kerem sırt üstü ve dudaklarını aşağıya doğru büzmüş bir şekilde uyuyordu. Gülümseyerek parmak uçlarımda ona doğru yaklaşarak karşısında durdum. Bu benim her sabah yapmaktan keyif aldığım en güzel rutinimdi. Uyurken ona daha yakın olabiliyor ve güzel kokusunu doya doya içime çekebiliyordum.
Teninin kokusu sanki vanilyanın kokusu gibiydi. O kadar tatlı ve yenilesi bir kokuydu ki bu Kerem'in yanaklarını öpmemek için dudaklarımı dişliyordum. Onu uyandırmamaya özen göstererek güzel yüzüne uzaktan öpücük atıp ayağa kalktım ve sessizce odadan dışarıya çıktım.
Merdivenlerden inerken telefonumun sesini duydum eskiden yanımdan bir dakika ayırmayacağım telefonumun artık nerede olduğunu unutuyordum. Adımlarımı sesin geldiği koltuğa doğru yaklaştırıp telefonumu elime aldım.
"Cansu?" dedim meraklı bir sesimle sordum. "Bir sorun mu var?"
"Hayır," dedi ve çekingen bir şekilde. "Bugün geleceğim demiştiniz biz merak ettik. O yüzden aramak istedim."
Gülümseyerek tuvalete doğru ilerledim. "Merak etme canım, duş alıp çıkacağım. Ama öncesinde hastanede biraz işim var." Deyip saate baktım dokuza yaklaşıyordu. "Öğleden sonra ofiste olurum."
"Bir sorun yok değil mi Duru Hanım?"
"Yok, benim için değil zaten arkadaşım için."
Cansu rahat bir nefes alırken, "Tamam harika olur zaten toplantınız öğleden sonra." Dediğinde ona iyi çalışmalar diyerek telefonu kapattım ve duşa girdim.
Hızlı ama güzel bir duş alıp çıkarak bornozuma sarıldım. Vücudumun ağrıları geçmemiş ama biraz olsun gevşemiştim. Tuvaletten çıkıp saçlarımı havlu ile kurutarak yürüyor bir yandan da Kerem'i nasıl uyandıracağımı düşünüyordum. Onu uyandırmaya ne kadar kıyamasam da bunu yapmak zorundaydım çünkü yetişmemiz gereken bir doktor randevusu vardı.
Merdivenleri çıkarken Kerem'in aşağıya doğru indiğini gördüm. Beni fark edip indiği merdivenleri geri geri çıkmaya başladı. Onun elinden tuttuğumda olduğu yerde durmuştu.
"Ters şekilde merdivenleri çıkarken düşebilirsin." Deyip gülümsedim. "Hazırlanmaya başlasan iyi olur, önce doktora gidelim oradan da iş yerime geçeceğiz yani bugün sosyalleşme günü."
Ben tüm bunları anlatırken Kerem başını yukarıya doğru kaldırmış bir şekilde tavana bakıyor, gözlerimle temas kurmaktan kaçıyordu.
Dikkatli şekilde baktığı tavana ben de başımı kaldırarak baktım. Anlamsız şekilde ona dönerken, "İyi misin?" diye sordum. Kerem sesli bir şekilde yutkunurken terleyen ellerini hissettim ve kırmızıya dönen rengine baktım. "Nefes alıyor musun?"
Gülerek bir adım daha atıp ona iyice yaklaştım. "Kerem." Dediğimde elini benden hızla çekti ve koşarak merdivenleri indi. Şaşkınca arkasından bakarken onun bu kadar utanmasına kendi kendime gülüyordum, oysa bornozum oldukça kapalıydı. Onu gerimde bırakarak odama girdim ve güzel bir gün için hazırlanmaya başladım.
Bir yandan müzik dinlerken bir yandan da makyajımı yapıyordum. Güne böyle enerjik, heyecanlı başlamayı gerçekten çok ama çok özlemiştim. Aynadan kendime bakarken yüzüm artık yarım değil tamamen gülüyordu, ben artık tamamen mutluydum. Alnımdaki izden de fondöten sayesinde daha iyi kurtulduğumda yüzüm çok daha iyi gözüküyordu. Rujumu sürerek ayağa kalkıp boy aynasından kendime baktım.
Hava bugün fazla güzel olduğu için mavi ve askılı elbisemi giyinmiştim. Topuklu ayakkabımı da giyerek kendimden emin bir şekilde aynaya baktım, kendimi oldukça güçlü görüyordum gülümseyerek etrafımdan döndüm. Gerçekten de çok güzel görünüyordum, mutlu olmak bana yaramıştı. Hem Kerem de beni ilk defa gerçekten düzgün bir şekilde görecekti. Son bir ayda beni o kadar korkunç hallerde görmüştü ki... umarım bu halimi tanıyabilirdi.
Odamdan çıkıp Kerem'in kapısını tıkladım. Üçüncü tıklamamda, "Gelebilirsin." Demişti. Yavaşça kapıyı açarak başımı içeriye doğru uzattım. Üzerini giyinmiş bir şekilde yatağın üzerinde oturan Kerem'e bakıp tek kaşımı havaya kaldırdım. Saatlerce böyle oturabiliyor ve bundan hiç sıkılmıyordu.
"Hazır mısın?" dediğimde bana doğru dönerek başını salladı. "Harika çünkü bugün fazla enerjik olmamız lazım, çok fazla işimiz var. Seni biraz yoracağım." Kerem yavaşça oturduğu yerden kalkarken birazcık gergin duruyordu.
"Hadi, çıkalım." Deyip kapıyı tamamen açtığımda Kerem gözlerini kocaman açarak beni baştan sona doğru inceledi. Şaşkınlığı büyürken kendi etrafımda kısa bir şekilde döndüm.
"Nasıl olmuşum?" diye sordum topuklarıma bakarak ayağımı uzattım. "Toplantıdan sonra çıkartacağım tüm gün için beni asla idare edemez."
Kerem bir şey demeyerek bakışlarını benden çektiğinde gülümseyerek onun elinden tuttum ve peşimde sürükleyerek birlikte aşağıya indik. "Bugün için hiçbir endişen olmasın ben hep yanında olacağım."
Kerem tepkisizliğini koruyarak ayakkabılarını giyindi. Ben de aslıktan çantamı aldım. Kerem evin kapısını açarak çıkmak için hazırlanırken kolundan tutarak durmasını sağladım. Askılıkta ki şapkayı onun kafasına taktıktan siyah cerrahi maskeyi uzattım.
Kerem maskeyi eline alıp salladı. "Bu ne?" dedi anlamsız şekilde. "Neden bana bunu verdin?"
"Onu takmak zorundasın. Bir süre tanınmaman lazım unuttun mu?" Kerem sorduğum soruyla birlikte sesli bir şekilde nefes verdi ve maskesini taktı.
**
Tüm kontrollere girmiş ve muayene olmuştu her şey yolunda gözüküyordu. Beyin M.R.'larıda çok iyi durumdaydı. Doktora durumunu kısaca anlattığımda hafızasının geri gelmesinin zor olduğunun altını çizdi. 5 yıl uzun süreydi ve bu sürede hatırlamadıysa yeniden olması ve yeniden hatırlaması imkansız gözüküyordu. Yine de bir mucize olabileceğini de söylemeyi ihmal etmemişti. Bunun için ilaç yazmayacaktı sadece vitamin alması için ilaçlar vermişti. Çünkü her sonucu tertemiz ve sapasağlamdı.
"Gördün mü?" dedim arabaya doğru ilerlerken. "Korkulacak bir şey yoktu. Hemen halloldu ve sen de çok iyisin." Derken Kerem'in kan verirken yaşadığı zorluğu hatırlayıp gülümsedim. Onu sakinleştirmek gerçekten çok zor olmuştu ama yine de başarmıştım.
"Peki ya hafızam?" diye sordu yüzünde ki alışmadığı maskeyi düzeltirken. "Onun için bir şey dedi mi?"
Anahtarı çıkartıp arabayı açtım ve Kerem'e umut dolu gözlerle baktım. "Zor olacak ama imkansız değil dedi. İlaçlarını da düzgünce kullanacaksın hem hatırlaman için biz de elimizden gelen her şeyi yapıyoruz."
Arabaya bindiğimizde Kerem artık benim takmamam için hızla kemerini takıyordu. Alttan bir şekilde gülerek onun bıkkın gözlerine baktım. "Arabadayken maskeni takmak zorunda değilsin. Dışarıda takarsın." Sanki bunu bekliyormuş gibi maskeyi çıkarttı ve cebine tıkıştırdı.
Onun bu haline gülerek kemerimi taktım ve arabayı sürmeye başladım. "Eylül'ün iş yeri benim iş yerime yakın. Orada harika bir kahvaltı yapalım mı? Poğaçaları harika oluyor."
"Olur."
Ondan aldığım olumlu cevapla Eylül'ün numarasını tuşladım. Kulaklığımı kulağıma taktığımda Kerem'in kaşları havaya doğru kalkmıştı ve iri gözleriyle bana bakıyordu. Kulaklığımın kablosuz olmasına mı şaşırmıştı yoksa bunun ne olduğu hakkında hiçbir fikri yok muydu?
"Eylül, sana geliyoruz bize harika kahvaltı hazırlarsın, değil mi? Süpersin. Görüşürüz." Dediğimde kulağımda ki kulaklığı çıkartarak koltuk arasında ki boşluğa koydum. Kerem hızla eğilerek kulaklığa dikkatlice baktı.
"O bir kulaklık." Dedim gülümseyerek elime alıp Kerem'e doğru uzattım. "Kablosuz." Dediğimde Kerem'in kaşları yukarı kalkmış ağzı şaşkınlıkla aralanmıştı.
"Daha önce hiç böyle bir kulaklık görmedim. Büyük otobüslerde böyle değildi."
Eline aldığı kulaklığı evirip çevirip iyice inceliyor bazen de ses geliyor mu diye sallıyordu. Onun bu haline gülümseyerek "Denemek ister misin?" diye sordum.
"Olur." Dedi çekingen bir şekilde kulaklığı kulağına takmaya çalışarak. Yanlış kulağına taktığını fark ederek onu uyardım. "Diğer kulağına tak. O yöndeki ben de" Dedim kendi kulağımı gösterdim. "Yönleri farklı."
Kerem diğer kulağına kulaklığı takıp elinin kulağının altına doğru götürdü ve avucunu açtı. Gülerek, "Düşmez o merak etme." Hızla yüzü asıldığında elini kulağından çekip geriye doğru yaslandı ve yana doğru dönerek yolu izlemeye başladı.
Gülmemi hızla sonlandırdım çünkü onunla dalga geçtiğimi düşünmesini istemiyordum. Lafı değiştirerek neşeli sesimle ekledim. "Eee, şimdi senin şarkını açıyorum o zaman."
Kerem'in yeniden dikkatini kazanmış olmalıydım ki bana doğru döndü. "Benim şarkım mı?" diye sordu şaşkınca.
Başımı sallayarak onu onaylayarak ilk kırmızı ışıklarda durduk ve telefonumdan hızla Kerem'in en çok dinlediği şarkıyı açtım.
"Yalın- Cumhuriyet." Dediğimde müzik sesi duyulmuştu.
Kerem aniden gelen müzik sesiyle korkuyla kulağında ki kulaklığı çıkarttı ve kulağını tuttu. Onun tepkisine irkilsem de hızla kendimi toparladım.
"Korkma." Dedim onun kulağını okşarken kahkaha atmamak için dudaklarımı dişledim. "Kıstım sesini." Deyip elinde ki tuttuğu kulaklığı aldım ve onun kulağına yeniden yerleştirdim.
"Yolculuğun en güzel yanı müziktir." Deyip arabayı yeniden sürmeye başladığımda Kerem de müziğe dalmış durumdaydı. Korkusu tamamen gitmişti ve geriye doğru rahatça yaslanıp müziği dalgın gözleriyle dinliyordu. Beyninin bir yerinde olmamız lazımdı, küçük bir kırıntı bile olsa yeterdi. Yeter ki hatırlasın ufacık bir anı da olsa hatırlasın.
**
Cafenin önüne geldiğimizde müziği kapattım. Kerem hızla bana doğru dönerek kulaklığı çıkartarak baktı. "Ne oldu? Bozuldu mu?" diye sorduğunda emniyet kemerimi çözdüm.
"Hayır, ben müziği kapattım çünkü geldik. Çok ama çok acıktım." Deyip elimi karnıma götürdüm. "Bugün çok yemelisin çünkü harika bir yorgunluk olacak üstümüzde."
Kerem de emniyet kemerini çözerek arabadan inmek için kapıyı açtı. "Maske ve şapka." Diye onu uyardım.
"Maske beni boğdu." Dedi isyan ederek şapkasını taktı. "Sadece şapka yeterli olmaz mı?"
Kafeye baktım, çok kalabalık görünmüyordu ve burada ki kimse Kerem'i tanımıyordu, onun bu tatlı isteğini kıramayarak gülümsedim. "Tamam. Olur."
Cafeye adım attığımızda bizi ilk karşılayan kişi Eylül'dü. Heyecandan yerinde zıplayarak bize el salladığında Kerem'in onun iş yerini gördüğü için oldukça heyecanlıydı.
"Ağır misafirlerim." Deyip beni öptükten sonra Kerem'e sıkıca sarılarak yanaklarını öptü. Kerem yine ve yine etrafın büyüsüne kendisini kaptırmış bir şekilde bakınıyordu. O yüzden Eylül'ün ona uzun sarılmasına karşı bir şey dememişti.
"Duru Hanım." Dedi Esma koşar adımlarla yanımıza geldi. "Nerelerdesiniz. Sizi çok özledik." Dediğinde gülerek ona kısa bir şekilde sarıldım.
"Biraz işlerim vardı ani oldu." Esma, Kerem'e hayranlıkla bakarak saçlarını kulağının arkasına attığında dünyadan kopuk haldeki Kerem'i işaret ettim.
"Arkadaşım." Dedim kısa bir şekilde isim verme ayrıntısına girmedim.
Esma boğazını temizleyerek,"Hoş geldiniz sizde." Deyip Kerem'e baktığında Kerem başını yukarıya kaldırmış tavana bakıyordu. Dudaklarımı birbirine bastırıp gülümsedim.
"Pek konuşmayı sevmez." Dediğimde Esma başını anladım dercesine sallayıp gülümsedi. Eylül eliyle yukarıya çıkmamız için işaret yaptığında Kerem'in koluna girdim ve onunla zor bir şekilde yukarıya doğru çıktık. Kahvaltılıklarla dolu olan masaya bakıp gülümseyerek oraya doğru yürüdüm. Üst katta sadece iki masa doluydu, neyse ki fazla kalabalık değildi çünkü Kerem o zaman daha çekingen bir hal alıyordu.
Ben masanın başındayken Kerem etrafı izlemekle meşguldü. Eylül ile karşılıklı oturduğumuzda Kerem'e bakıyorduk. Tablolar, cafenin renkleri ve tavandan sarkan kuş origamilerine hem hayranlık hem de şaşkınlıkla bakıyordu.
"Çok beğendi sanırım." Dedi Eylül gülerek hızla onun bu halinin fotoğrafladı. "Baksana çocuk gibi."
"Evet." Dedim içli bir şekilde ellerimi göğsümde birleştirdim. "Öğreteceğiz her şeyi." Kerem nihayet etrafı bakmayı keserek oturduğumuz masaya gelerek yanıma oturdu. Her yeri dolu olan masayı incelerken ellerini koyacak yer bulamıyordu.
"Geleceğinizi duyduğumda hemen kahvaltılık almaya gittim, hem poğaçalar da yeni çıktı fırından. Çok sıcak."
"Ooo." Dedim sulanan ağzımla yutkunarak "Hem de zeytinli, bayılırım." Deyip bir kendi tabağıma bir de Kerem'in tabağına koydum.
"Pizza gibi poğaçada var." Dedi Eylül, Kerem'in tabağına poğaçayı koyup ona göz kırptı. "Merak etme biz cimri değiliz poğaçalarımız bol malzemeli oluyor."
Kahvaltıyı yaparken Eylül ile normal konular hakkında konuşuyorduk Kerem bize hiç dahil olmuyor ama dinliyordu. Bazen bir şey söyleyecek gibi oluyor ama hemen bu kararından vazgeçip ağzını sıkı sıkı kapatıyordu.
"Sedat ve Sinem de bebeğin cinsiyetini öğrenecekmiş bugün." Dedi Eylül çayından bir yudum alarak heyecanla güldü. "O kadar heyecanlıyım ki... Hala oluyoruz."
"Evet." Dedim başımı belli belirsiz sallayıp, "Kim derdi ki Sedat'ın ilk evlenen kişi olacağını..."
Eylül gülerek eliyle bizi gösterdi. "Evet, biz ilk sizden bekliyorduk evliliği." Deyip hızla gülüşünü bozdu ve kendisine kızarak eliyle ağzına vurdu.
"Neden?"
Kerem'in sorusuyla ona doğru döndüğümüz de Eylül yutamadığı çayının lokmasıyla öksürmeye başladı. Gözlerimi belertip omuz silktim ve bunu açıklaması için ona bıraktım.
"Çünkü." Dedi Eylül boğulması geçmişti ama öksürüğünden kalan gözyaşları hala duruyordu. Masadaki peçeteyi alıp gözlerinde ki yaşı silerken ne diyeceğini düşünürken yüzü dehşete düşmüş gibiydi.
"Çünkü öyle." Deyip gülümsemeye çalıştı. "Yani öyleydi. Sebepsiz."
Kerem aldığı cevapla tatmin olup olmadığını bilmiyordum ama uzatmayarak başını aşağı yukarı salladı ve çayını eline alarak geriye doğru yaslandı. Eylül ile göz göz bakarak kavga ediyorduk çünkü artık telepati yolumuz fazlasıyla gelişmişti.
(9 yıl önce)
"Tamam, tamam ben uzanacağım." Dedi Sedat gönüllü olarak. Sıranın tahtası yerinden çıkmıştı ve bizim sınıfın aptal erkekleri sürekli onun üzerine yatarak birbirlerini taşıyorlardı.
"Bağırmayın be." Dedi Nehir ateş püskürtürken kaşlarını çattı. "Sınıfta mıyız hayvanat bahçesinde mi belli değil."
"Aman bırak eğlensinler zaten okulların kapanmasına az kaldı." Deyip iç çektim ve seneye gireceğimiz üniversite sınavını düşünmeye başladım. Çalışmaya henüz başlamamıştım ve programımı nasıl yapacağımı bilmiyorum.
"Aşkım." Diyen Kerem'e döndüğümde elinde ki suyu bana doğru uzattı. "Al bakalım."
"Çok teşekkür ederim, o kadar susamıştım ki." Diyerek suyumdan büyük yudumlar alarak içmeye başladım.
"Yok artık." Ecrin'in sesini duyar duymaz gözlerimi hızla devirdim. Hayatımda tanıdığım en zehirli yılandı bu kız. O kadar sinsi ve yalakaydı ki her dönem birisine kafayı takıyor ve onlarla uğraşıyordu. Kimse onlarla konuşmak istemiyor konuşursa da konuşmayı kısa tutuyorlardı. Şimdi ise bizim arkadaş grubumuza kafasını takmıştı.
"Suyunu da mı Kerem'e aldırıyorsun?" deyip alayla güldü.
"Sana ne." Dedi Kerem öfkeli sesiyle. "Sana bir zararı mı var?" Bize sürekli laf atmasından bıktığı için artık ona karşı eskisi kadar sakin kalamıyordu.
Kerem'in koluna vurarak susmasını sağladım. "Uğraşma, inadına yapıyor." Dediğimde Kerem yanımda durup elimi tuttu ve ağzının içinden bir şeyler mırıldandı.
"Yazık, kullanıldığını anlamayacak kadar da salak olmamalısın Keremciğim." Dediğinde dişlerimi sıkıyordum çünkü bu kızı döverek disiplinlik olmak istemiyordum.
Ecrin henüz istediğini alamamış gibi oturduğu yerden ayağa kalktı. "Duru." Dedi sesini incelterek bir bebekle konuşuyormuş gibi ses tonu kullandı. "İsminin anlamı aslında saf demek ama sen tam bir tilkisin." Kendi kendine gülerek bana bakmaya devam etti.
"Evet." Dedim gözlerimi kısarak onun taklidini yaptım. "Dikkat et saldırmayayım."
"Yapsana."
"Havlayan köpeğe taş atınca susmaz çocuklar." Dedi Eylül gülerek Ecrin'e baktı. "Canım üstüne alınmıyor musun değil mi? Taş diye sana demedim sen köpeksin, dört ayaklı olanlar var ya."
Eylül'ün sesini duyan herkes gülmeye başladığında Ecrin'in yüzü kıp kırmızı olmuştu Eylül susmayarak devam etti. "Evet, evet." Dedi ellerini alkış yaparak. "Ne lafı soksam diye düşünüyor. Biraz izin vereyim de giren lafı sindir, sonra cevabını bana verirsin."
"Düzgün konuşsana Eylül, girmek falan hayırdır?" dedi Onur öfkeli sesiyle Ecrin'in yanında durdu sınıfta ki tek arkadaşıydı Onur ve Ecrin'i seviyordu. Ecrin ise onun hislerini başarılı bir şekilde kullanarak yandaşı yapmıştı.
Eylül gözlerini devirerek, "Ben de bu kuyruk nerede kaldı diyordum." Dedi.
Onur ağzında ki küfürle birlikte Eylül'e doğru yaklaşacaktı ki Kerem onun omuzlarından tutarak sertçe geriye doğru ittirdi. Onur'a göz kırparak, "He?" dedi sert bakışlarının arasından. "Bana söyle bana."
Sınıfta sessizlik oluştuğunda kapı açılmıştı. Utku ve Erdem omuzlarında tahta ile taşıdıkları Sedat ile içeriye bağıra çağıra kahkahalarla girmişlerdi. Sedat herkesi eliyle selamlayıp, "Balkon konuşması için beni izleyin." Diye bağırdı.
"Dur oğlum olay var." Dedi Utku tahtayı bıraktıklarında Kerem ve Onur'un yanında durdu. "Hayırdır?" diye sordu.
Kerem, Utku'ya doğru döndü. "Bilmiyorum yani kuyruk olduğunu duyunca canı acıdı galiba." Ortam iyice gerildiğinde onun elini tutup çekiştirdim. Kerem elimi bırakmamıştı ama benimle de gelmiyordu.
"Kerem." Dedim dişlerimin arasından. "Yapma."
Onur gülerek kaşlarıyla beni işaret etti. "Kuyruk senin arkandakine denir." Deyip Kerem'e göz kırptı. "Bak yavru köpek gibi korktu."
Kerem elimi bırakıp Onur'un yakasından tuttu ve ona yumruk attığın tüm sınıf birbirine girmişti. Sanki herkes birbirini dövmek için bu anı bekliyormuş gibi kıyamet kopuyordu.
"Ups.." dedi Ecrin ellerini havaya kaldırıp sıranın üzerine çıktı. "Kavga çıktı."
"Şimdi senin cips poşeti gibi havanı alacağım kızım." Dedi Eylül sıraların üzerinden millete çarparak Ecrin'in yanına gitti ve onunla kavga etmeye başladı.
"Kerem." Dedim zor bir şekilde onları ayırmak istiyordum ama Sedat beni bırakmıyordu.
"Karışma kızım." Dedi eliyle Eylül'ü gösterip gülmeye başladı. "Bence bu ikisi erkeklerden daha iyi kavga ediyor." Eylül ve Ecrin sadece birbirlerinin saçını çekip arada bir denk gelirse birbirlerine tokat atıyorlardı...
**
"Oldu mu?" dedim sinirli sesimle. "Şuan ki bu durumumuz gerçekten oldu mu?" derken öfkeden deliye dönecektim. "Ya Ecrin ve o salağın amacını bilmiyor musunuz? Sınıftan kaç kişi onlar yüzünden atıldı. Onların işi bu; kışkırtmak."
"Güzelim." Dedi Kerem bana elini uzatıp yanına çağırdı. "Sinirlenince çok güzelsin ama bağırmasan olur mu? Bak Sedat'ın kulağı zonkluyor."
"Abi ben ne yaptım?" dedi Sedat kulağını ovalarken. "Kız kavgası izlerken arada kaynadım."
Gülmemek için kendimi zor tutuyordum çünkü gülersem yelkenlerim suya inecekti ve hemen yumuşamış olacaktım. Diğerleri onun bu haline gülerken ben kaşlarım çatık şekilde bakıyordum.
Sedat hepimize tek tek bakıp ciddi bir şekilde sordu. "Bana sahiden kim vurdu?" Hiçbirimiz onu dikkate almadığımızda söylenmeye devam etti. "Onu bulursam var ya sene sonuna kadar beleş kantin yemeklerimi alacak."
"İyi ki kaynadın arada, yardım edeceğine izliyorsun." Dedi Eylül, yüzü aldığı tokattan dolayı hafif bir şekilde kızarmıştı. Neyse ki onların kavgaları Kerem, Utku ve Onur'un kavgası kadar uzun ve sert sürmemişti de ufak bir kızarıkla atlatmıştı.
"Yarın hepimiz harika bir azar yiyeceğiz." Dedi Utku ve suyu başına dikerek tek nefeste bitirdi.
"Evet." Dedim burnumdan soluyarak. "Hem de çok fazla dua edin de büyük cezalar verilmesin."
"Ne yapsaydım?" Kerem bana bakarak gülümsedi. "Benim müstakbel karıma laf attı sussa mıydım?"
"İğrençsiniz."
"Öğğ."
"Ergenler."
Gözlerimi devirerek kızaran yanaklarımı elimle kapattım. "Kerem." Dayanamayarak güldüm. "Şunu söyleme." Derken Kerem benim yanağıma kocaman bir öpücük bıraktı.
"Seninle evlenmezsem tüm İstanbul beni ... dövsün."
Sedat ayağa kalkarak boş şişeyi sektirmeye çalıştı. "Ne evlenmesi ya? Çok şükür aşık olacak kadar aptal değilim." Deyip bize baktı. "Ama siz aptalsınız." Dediğinde Kerem ayağa kalkacakmış gibi yaptığı anda Sedat koşarak ondan uzaklaştı.
"Yani belki de evlenirsiniz." Dedi Eylül omzuma vurarak kafasından hesap yaptı. "Beş yıl sonra falan." Dediğinde Kerem büyüyen göz bebekleriyle bana baktı.
"Her yıl evleneceğimiz yılın tarihi artıyor. Ne zaman düşüşe geçeceğiz."
"Kesin boş yapmayı ya önce evlenene ödül mü veriyorlar. Gidip midyeci bulalım acıktım." Dedi Utku çantasını sırtına takarak.
"Millet aşka aç bunun da hep karnı aç." Dedi Sedat, Utku'nun peşinden giderken ona yetişmek için parmak uçlarında yürüyor ve bir ton soru sorarak Utku'ya daraltıyordu. "Doğru söyle bana sen mi vurdun? Midye neden yiyoruz? Midye bir bokmuş. Sen ısmarlarsan ben yerim olur mu?"
Hep birlikte midyeciye doğru yürürken Eylül, Utku ve Sedat'ın koluna girmişti. Birbirleriyle laf dalaşı yapmaya bayıldıkları için gülerek ilerliyorlardı.
"Gerçekten ciddiye almıyor musun beni?"
Kerem'in sorusu ile ona doğru döndüğümde yüzü asıktı. "Ne?" diye sordum şaşkınca, "Hangi konuda?"
"Evlenmek."
Gülümseyerek Kerem'in yanağını öpmek için parmak uçlarımda yükselerek yürüdüm. "Aşkım bunu neden sürekli tartışıyoruz." Deyip öptüğümde Kerem omuz silkiyordu.
"Seninle gerçekten evlenmek istiyorum." Deyip durduğunda ben de durmuştum. Ona bakıp asılan yüzünü ellerimin arasına aldığımda dudaklarını büzüyordu. "Sen istemiyor musun?"
"Elbette istiyorum." Deyip onun dudağına hızlıca bir öpücük kondurup geri çekildim. "Ama zamanı gelince, önümüzde kocaman yıllar var. Evlenmek için üç dört yıl beklemek bizi yorar mı sanıyorsun?"
"Seni sevmekten nasıl yorulabilirim ki." Dedi Kerem ellerini belime dolayarak boynuma doğru eğilip derin bir nefes aldı. "Seni sevmek oksijen almak gibi, bırakırsam ölürüm."
"Kerem." Yüzümün kızardığını hissederken dudaklarımı birbirine bastırdım.
"Güzelim?" dedi Kerem beni daha fazla utandırarak daha sonra gülerek bana sıkıca sarıldı. "Göreceksin." Dedi sarılarak yürürken. "Seninle evleneceğim."
Sevgiyle kalın ♥ Haftaya sadece bir bölüm gelecek, sınav olacağım için biraz yoğun olacağım ♥
Oy ve yorumları unutmayın lütfen ♥ Düşüncelerinizi benimle paylaşın bölüm nasıldı?
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top