1. Bölüm
" Giriş bölümünü okumanız önemlidir. "
Bölüm şarkısı: Taylor Swift - Exile
- 5 YIL SONRA -
15 Haziran 2021
Arabamı evin otoparkına park ederek geriye doğru yaslandım. Arabanın farları kapandığında karanlığın içine gömülmüştüm. Kendimi fazlasıyla yorgun hissediyordum; asansöre binmek, eve çıkmak, kapıyı açarak içeriye girmek. Bunlar gözümde büyürken yatağımı düşündüm, onun içerisine girip sabaha kadar deli gibi uyuyacaktım. İki gündür sadece beş saatlik uykuyla duruyordum ve kesintisiz uykuyu hak ediyordum.
Ağrıyan bacaklarımı asansöre doğru sürüklemeye başladım. Çok geçmeden gelen asansöre bindiğimde aynadan kendime şaşkınlıkla bakakaldım. Sabah ki makyajım ve gülen yüzümden eser kalmamıştı. Beşinci kata basarak sırtımı aynaya doğru döndüm ve yaslandım, bu korkunç görüntüyü daha fazla görmek istemiyordum. Bu hafta en yoğun haftamdı bu yüzden uyku yüzü göremiyordum ama bundan şikayetçi değildim, sonuncunda sevdiğim ve bana çok iyi gelen bir işi yapıyordum.
Hem fotoğraf çekiyor hem de geziyordum. Türkiye'nin birçok şehrine gitmeyi başarmıştım hem de bunu son üç yılda yapmıştım. Tam kırk beş şehir görmüş ve üç defada yurt dışına çıkma fırsatım olmuştu.
Kendime ait bir ofisim ve birkaç çalışanımla beraber bu zamana kadar harika işlere imza atmıştık. Her zaman bu kadar yoğun olmuyordum bu yoğunluğumun sebebi ise sergi açacak olmamdı. İkinci sergimdi ve ben ilk sergimmiş gibi heyecanlıydım çünkü ilk sergi beklemediğim bir ilgi almıştı hem maddi hem de manevi olarak. Bu yüzden insanlar ikinci sergimden daha fazlasını bekliyordu, bu biraz korkutucuydu çünkü her zaman bir öncekinden daha mükemmel yapamaya bilirdim. Bu korku beni daha azimli yapıyordu ve şuan ki sahip olduğum her şeyi buna borçluydum.
Büyük yerlerden iş teklifleri almayı başarmıştım; model çekimleri, tur çekimleri, mekan çekimleri... Ama stüdyo çekimlerinden daha çok doğa çekimleri yapmayı seviyordum. Kuşlar, dağlar, hayvanlar, doğa... hem serbest çalışmak işime olan aşkımı arttırıyordu. Bu yüzden şanslıydım.
Asansörün kapısı açıldığında yaslandığım yerden zor bir şekilde dikeldim ve daireme doğru ilerledim. Artık uykusuzluktan bulanık gören gözlerimle zor bir şekilde kapı şifresini yazarak kapımı açtım. İçeriye girdiğimde temizlik kokusu burnuma dolmaya başlamıştı. Çiçek bahçesi gibi kokan evime hayranlıkla baktım. İşlerim yüzünden pek vakit ayıramadığım için evimi temizlemesi için Yasemin ablayı çağırıyordum. Haftada bir defa geliyor ve evimi dip köşe siliyordu. Umarım bu sefer fazla yorulmamıştır, çünkü dün gece sabaha kadar deli gibi çalışmış ve her tarafı dağıtmıştım.
Üzerimdeki kot ceketimi ve çantamı koltuğun üzerine atıp mutfağa doğru yürüdüm. Yasemin abla bana içinden geldikçe yemek yapardı ama bugün bana yemek hazırlamak içinden gelmemişti. Guruldayan karnım ile dolabı açtım başımı belli belirsiz sallayarak baktım. Tabii ki yapamazdı çünkü dolap bomboş duruyordu. Bir ara mutfak alışverişi yapmam gerektiğini kendime hatırlatarak odama doğru yürüdüm. Yatağa kendimi atarak komodinin üzerinde duran 2014 yılında çekildiğimiz fotoğrafa baktım. Utku, Eylül, Sedat, ben ve Kerem...
Hiç gelmeyecek olan birini özlemek tattığım en tuhaf duyguydu. Beklemiyordum, bir yerde görebilirim deyip inceleme yapmıyordum. Sadece özlüyordum, koşulsuz bir şekilde.
Ne ara uykuya geçtiğimi hatırlamıyordum ama çok derin ve çok güzel uyuduğumu hissediyordum çünkü gözlerimi açtığımda kendimi inanılmaz bir şekilde dinç hissediyordum. Dünkü yorgunluklarım tamamen bedenimi terk etmişti gülümseyen yüzümle yatağın içerisinde dönerek saatime baktım.
Öğlen ikiyi gösteriyordu ve ben tam on beş saattir uyuyordum. İçimden kendime bu uykuyu hak ettin diyerek teselli verirken bir yandan da saatimden beni arayan veya aramayan olup olmadığını kontrol ettim. Dört cevapsız çağırım vardı ve hepsi Eylül den gelmişti. Ona geri dönüş yaparken yattığım yerden doğrulmaya çalıştım.
"Hele şükür be kızım, hele şükür." Dedi bağırarak. Onun sesi ile yüzümü ekşittim ve esneyerek ayağa kalktım.
"Ne oldu?" Uyumaktan boğuklaşan sesime yüzümü ekşittim ve komodinin üzerinde duran suyumu içmeye başlarken, Eylül kızgın sesiyle bana söyleniyordu.
"Ne demek ne oldu? Sana kahvaltıya gelecektim. Bu sergi için nasıl tatlılar istediğini de konuşacaktım."
Bardağı komodine geri koyarken tuvalete doğru yürüdüm, "Ben bugün yanına uğrasam, öyle karar versek olur mu?" Aynada ki çirkin saçlarıma hayal kırıklığı ile bakarak omuzlarımı düşürdüm.
"Olur tabii, sonra ne yapacaksın?"
"İşe geçerim büyük ihtimalle."
Eylül sinirle, "Yine mi?" diye cıyakladı. "Başını biraz kaldırmaya ne dersin?"
"Sergiye bir hafta var ve ortada mekan bile yok. Birkaç yerle görüşmem var." Deyip gülümsedim. "Ama akşam seninle yemek yiyebilirim."
"Neden ilk söylemen gereken şeyi en son söylüyorsun." Derin bir nefes alırken sesini yumuşattı." Zaten sizi çok özledim, Utku bir gitti gelmedi. Sedat desen ansızın karşıma çıkıyor, geçen yakaladığı hırsızla kafeme geldi inanabiliyor musun? Kahve verdim ona."
Gülmem kahkahaya döndüğünde Eylül'ün dudaklarını büzdüğünü hayal edebiliyordum.
"Sedat." Diye bağırdım, "Kendi kendisine polisçilik oynuyor." Dediğimde Eylül de gülüyordu. "Ayrıca Utku da iş için gitti ama geliyormuş bu hafta yani sergimde o da olacak."
"Canım zaten onu kaçırmaz, eli kanda da olsa birimizin önemli anında yanında oluyor."
"Evet." Dedim boğazımı temizleyip, "Kapatıyorum, duş alacağım bir saat sonra yanında olurum."
"Tamam." Dediğinde kolumda ki saate dokundum ve konuşmayı sonlandırdım.
**
Eylül'ün kafesine geldiğimde yine her zaman ki gibi kalabalıktı. Burası dahil dört tane daha kafesi vardı işlerini büyütmeyi başarmıştı. Eğer istediği gibi işler ilerlerse başka şehirlere de cafe açmak istiyordu.
"Hoş geldiniz Duru Hanım." Dedi Esma beni karşılarken. Buranın ilk gününden beri burada part time çalışıyordu. Buraya ilk geldiğinde 16 yaşındaydı işe ihtiyacı olduğunu söylemişti Eylül'de ona yardım eli uzatmış, geri çevirmemişti. Sadece iş vermemiş maddi ve manevi her şekilde yardımcısı olmuştu. Şimdi yirmi yaşında kocaman bir kız olmuş ama burada çalışmayı bırakmamıştı.
"Hoş bulduk Esma." Dedim gülümseyerek. "Eylül odasında mı?" diye sordum.
"Evet, sizi bekliyordu."
Merdivenleri çıkıp Eylül'ün odasına girdiğimde hesap makinesini önüne almış hesaplama yapıyordu.
"Eylül Hanım." Dedim kapıyı arkamdan kapatırken. "Rahatsızlık vermiyorumdur, inşallah."
Eylül gülerek ayağa kalktı ve bana sıkıca sarıldı, bir yandan sırtıma vururken bir yandan da yanaklarımdan kocaman öptü. "Asıl ben size rahatsızlık vermiyorumdur inşallah. Yüzünüzü gören cennetlik şu sıralar."
"Sergi için heyecanlıyım, her şey harika olsun istiyorum."
Koltuğa oturduğumuzda geriye doğru yaslandım ve Eylül'ün yüzüne baktım. "Eee, Tunç ile nasıl?" dediğimde gözlerini devirdi. Anlaşıldığı üzere kötü bir şekilde ilerliyordu. Son iki yıldır özel hayatında ki her şey tepetaklak olmuştu.
"Ben kendim ile çok mutluyum. Bak sana söyleyeyim kapattım artık tüm bu aşk konularını. Denedik gördük, bu kaçıncı yüz üstü bırakılışım saydın mı?" o kadar hızlı konuşuyordu ki irileşen gözlerim ile tüm dikkatimi onun yüzüne vermiştim. Sözlerini beynimde algılamaya çalışırken devam etti.
"Tahmin ettiğim gibi sende saymadın. Ben, sanki bir evde gözükmesi istenmeyen yüklük olur ya böyle örtüyle kapatırlar sadece hep çirkin durur, heh işte tam olarak öyle hissediyorum. Çünkü olmuyor, birisi beni sevmeyi kendisine yük ediniyormuş gibi davranıyor."
Eylül duygusal birisiydi ve evet birisi ile bir şeyler yaşamak konusunda iyi değildi. İnsanlara fazla güveniyor ve onlara inanmak istiyordu ama sonrasında hayal kırıklığını yaşıyordu. Hızlı aşık olduğu ve hızlı tökezlediği için canı çoğu kez yandı.
"Eylül." Dedim yumuşak sesimle ona sarılıp sırtını sıvazladım. "Tabii ki de öyle değilsin. Sen çok güçlü bir kadınsın, çok değer veriyorsun. Karşılığını alamaman senin suçun değil. Yanlış insanlar çıkıyor karşına."
"Onlar mı yanlış, yoksa ben mi?" başını iki yana salladı. "Nerede yanlış yapıyorum?"
Eylül'ün omuzlarından tutarak kendime çevirdim. Mavi gözleri hüzünlü bir şekilde bana bakarken kaşlarımı çattım, "Tabii ki de onlar. Ayrıca yirmi beş yaşındasın daha çok gençsin, hem birisine de ihtiyacın yok. Biz varız." Deyip gülümsedim. "Ben zaten erken yaşta teyze olmak istemiyorum."
"Peki ya anne olmak?"
Eylül'ün sorusu ile kuruyan dudaklarımı ıslattım. Ondan uzaklaşıp önüme döndüğümde yüzüm asılmıştı. Eylül derin bir nefes alıp verdikten sonra ellerimi tuttu. Benimle konuşulan aşk konulardan kaçınıyordum, korkuyordum, düşünmek bile istemiyordum.
"Daha ne kadar böyle yaşayacaksın?" diye sordu ve ona bakmam için çenemden tutup kendisine doğru çevirdi. Konuşmaktan tereddüt ediyor beni kırmamak için doğru kelimeleri arıyordu.
"Bilmiyorum." Dedim boğazımı temizleyerek. "Yalnız ölmek istiyorum, hayatımda biri olsun istemiyorum."
"Duru." Dedi tiz sesiyle ellerimi sıkarak duruşunu dikleştirdi, "Yapma. Bana diyorsun ama kendine hiç bakmıyorsun. Belki de Caner'e şans vermelisin. Evet, onu pek sevmiyorum ama senin için katlanabilirim." Kaşlarımı çatıp sert yüzümle onun gözlerine baktım.
Eylül hızla ellerini teslim olmuş şekilde kaldırdı. "Tamam, Caner olmasın." Deyip güldü, "Ahmet olur Mert olur, Murat olur?"
"Ben istemediğim sürece hiçbiri olmaz."
Eylül bıkkınlığını belli etmek için yakasını silkti ve iş yeri telefonunu eline aldı. "İki limonata içelim de bu sıcaklıktan kurtulalım." Dedi.
**
Mekan işini de halletmeyi başarmıştım. İlk sergi yerimden daha büyük ve konforluydu. Bir haftam kalmıştı ve daha beş fotoğraf yoktu ama birazdan bu işimi de halledeceğim için oldukça rahattım.
İnsanların evine, iş yerlerine, yaşam alanından zevk aldıkları her yere güzel tablolarımı koymalarını istiyordum. İnce düşünmeli çok uyumlu fotoğraflar seçmeliydim. Herkesin ruhuna hitap etmeli, insanlar fotoğraflarıma baktığında içleri açılmalıydı.
Arabamı iş yerimin önüne park ederek dikiz aynasından kendime baktım. Dünkü halimden eser kalmamıştı. Emniyet kemerimi çözerken arabamın kapısı ani bir şekilde açıldı. İrkilerek başımı çevirdiğimde Caner'i gördüm. Korkum rahatlığa kavuşurken bir nefes alarak güldüm. "Caner." Dedim elimi kalbimin üzerine koyarak. "Ödümü koparttın."
Caner inmem için elini uzattığında gülümseyerek elinden tuttum ve arabadan indim. Oldukça yüzü gülüyordu buda sesine yansırken konuşmaya başladı. "Ben de tam seni görmeye gelmiştim." Dediğinde soru dolu gözlerle ona baktım.
"Harika bir dergi çekimi için Londra'dan teklif aldım. Düşündüm ki senin de benimle gelmen harika olabilir. Birlikte gezeriz ve fotoğraf çekiliriz, oranın görmediğin güzelliklerini sana anlatırım."
Birlikte benim ofisime oradan da odama geçerken Caner beni Londra fikrine karşı ılımlı bakmam için çenesini fazlasıyla yoruyordu. Bir çok güzelliğini önüme sererken sadece susuyordum.
"Caner." Dedim odamın kapısını arkamızdan kapatıp. "Şuan için yurt dışı planlarım arasında yok. Hem sergim var." Başka bir bahaneyi ortaya atıp konuyu kapatmak istesem de izin vermiyordu.
"Hemen değil zaten bir ay sonra. Şimdiden bilet alıp plan yapmak istedim."
Koltuğuma oturduğumda Caner'de masamın karşısında olan koltuğa oturdu, "Bilemiyorum." Dedim gergince. "Buna söz vermesem daha iyi olur. Hem bu iş için ne kadar hevesli olduğun belli. Belki de sen gitmelisin."
"Duru." Dedi Caner yumuşak sesiyle, "O geceden sonra, yani seni sevdiğimi sana itiraf ettiğimden beri benden kaçıyorsun."
Bilgisayarımdan bakışlarımı çekip ona net bir şekilde baktım. "Çünkü seni arkadaşım olarak görüyordum ve bana karşı böyle şeyler hissetmen beni üzdü." Ondan artık kaçmamak için bunu itiraf etmek zorundaydım. "Biliyorsun." Diye mırıldandım. Neyi bahsettiğimi, bazı geceler neden ağladığımı, hala kimi sevdiğimi çok iyi biliyordu.
"Evet, biliyorum ama sana bu söylediğim aramızda sorun olmasın. Hem hislerim seni ilgilendirmiyor." Gülümsedi. "Ben tek başıma bunun üstesinden gelebiliyorum."
"Seni üzmek istemiyorum."
Caner uzanarak elimi tuttu. "Biliyorum. Seninle dostluğumuzu da çok seviyorum bunu eğer elimden alırsan işte o zaman üzülebilirim."
Başımı sallayarak onun sözlerini onayladım. "Peki o zaman bunu düşüneceğim, olur mu?"
Caner ellerimi bırakıp, ayağa kalktı. "Senden haber bekleyeceğim." Deyip göz kırptı, "Yemeklerini de düşün belki fikrin değişir." Deyip gülerek odamdan çıktığında derin bir nefes aldım.
Yaşadığımız konuşmayı düşünmemek için hızlıca işime geri döndüm. Kendimi bilgisayarıma odaklayıp dosyalarıma girdim. Tek tek özenle hazırladığım birçok klasöre baktım. Her klasörde farklı şehir adı yazıyordu. Üç yılda gördüğüm her şehrin adı yazıyordu; Nevşehir, Kars, Sinop, Antalya, Muğla, Ankara, İzmir... Daha sayamadığım birçok şehir vardı ve ben çok nereye sevdiğime karar veremiyordum.
Aklımdan bir sayı tuttum ve klasörleri tek tek sayarak o sayıya doğru ilerledim. Karşıma çıkan şehir Bolu olmuştu. Klasöre girerek fotoğraf seçimi için incelemeye güzelce başladım. Sergimde seçeceğim resimlerle toplam 105 tablo olacaktı. Geçen sergide satışlar çok iyi olduğu için tablo sayısını da yükseltmiştik. Umarım emeklerimizin karşılığını bu sergide de alabilirdik.
İşlerden başımı kaldırdığımda saat akşam yediye geliyordu. Ağrıyan gözlerim ile bilgisayarı kapattım ve başımı masaya doğru koydum. Neyse ki beş fotoğrafı da kararlaştırmış ve bu büyük yükten kurtulmuştum.
Odamın kapısı tıklandığında başımı kaldırdım. "Gel."
Cansu elinde büyük tablo ile içeriye zor bir şekilde girip arkasından kapıyı kapattı.
"Duru Hanım." Dedi biraz korkmuş ve gergin görünüyordu. "Bu resim büyüyünce pikseli düşüyor. Diğer resimlerde olmadı ama bu beni baya bir zorladı."
Resmi bana doğru döndürdüğünde derin bir nefes aldım, "Bu resim..."deyip düşünmeye başladım. "Bu resmi çok eskiden çekmiştim, her halde üç yılı vardır."
"Öyle mi?" dedi Cansu kaşlarını hayranlıkla yukarıya doğru kaldırdı. Tabloya yeniden bakmak için eğildiğinde gülüyordum. "Çok harika bir şey yakalamışsınız." Deyip kuruyan dudaklarını ıslattı. "Ama istediğimiz boyuta uymuyor."
"Sorun değil, boyutunu küçük bir şekilde ayarlaya biliriz. Yarın Leman'a söyle birlikte halledersiniz. Daha önce de böyle bir şey yaşadık sana anlatır. Öğrenmiş olursun."
"Tamam Duru Hanım. Kısaca size bilgilendirmede yapayım iki güne zaten tabloların tamamı hazır olur. Bir pürüz yok ve olacak gibi durmuyor. Yarın öğlen gibi mekana Onur ve ben gidip ayarlamaları yapacağız."
"Harika. Benim yarın bankada işim olacak ama size yetişebilirim. Eğer yetişemezsem de haberleşiriz." Deyip neşeli bir şekilde ayağa kalktım.
Arkamda ki askılıktan ceketimi ve çantamı elime aldım. "Siz de artık evlere dağılın dün zaten akşam ona kadar çalıştınız bugün erken çıkıp dinlenin." Deyip omzuna dokunup okşadım. " Yarın devam ederiz, zaten her şey vaktinde olacak gibi duruyor."
"Tabii Duru Hanım." Dediğinde onunla birlikte kapıya doğru yürüyordum. Odamın kapısını açıp Cansu'nun koca tablo ile geçmesi için yardım ettim.
"Teşekkür ederim." Dediğinde gülümseyerek peşinden çıktım ve diğer çalışanlara iyi akşamlar diyerek ofisten çıkıp arabama bindim. Rotamı Eylül'ün evine ayarlayıp kendime müzik açtım. Yaz iyice yaklaşıyor ve ben bu yaz nereye gideceğimi düşünüyordum. Hiç görmediğim yerleri düşündüm, o kadar yer vardı ki... Gidip her yerini gezemediğim şehirler de hala vardı, kalbim güneye git diyor ama beynim bir süre evinde yat diye baskı yapıyordu. İkisinin çekişmesini kenara atarak kendimi yola ve en sevdiğim şarkıya odakladım.
Beş dakika geçmemişti ki Sedat'ın aradığını gördüm. Telefonumu açtığımda büyük bir kahkaha sesi ile karşılaştım. "Duru." Gülmesini bastırmaya çalışırken daha fazla gülüyordu. "Eylül şuan bizim evde rotanı değiştirip buraya gel." Dediğinde gülmesi hızlanmıştı.
"Ne oldu?" diye sordum merakla aynı zamanda geldiğim yolu dönüyordum.
"Bu deli var ya." Deyip yeniden bir kahkaha patlattı. "İşten çıkmış. Arabasına doğru yürürken önünde iki üç tane köpek görmüş. Köpek havlamış diyor bence yalan." Dediğinde acıyla inledi. "Atma Eylül." Diye gülmesini şiddetlendirdi, "Gitmiş elektrik direğine tırmanmış." Deyip daha da fazla güldüğünde ben de ona eşlik ediyordum.
"Şaka mı yapıyorsun?" dedim inanamayarak. "Bunu yapmış olamaz."
"Yaptı. Lütfen çabuk gel, suratı hala bembeyaz görmeni istiyorum."
Gülerek telefonu kapattığımda başımı belli belirsiz sallıyordum. Sedat'ın kapısını kırar gibi çaldığımda Sinem gülerek kapıyı açtı. Aramızda evlenen tek kişi Sedat'tı harika bir eşi ve harika bir evliliği vardı. Zaman zaman onlara imreniyordum birbirlerini böyle güzel sevmeleri benim duygusallığımı çok fazla ortaya çıkartıyordu.
"Sinem." Dedim ona sarılırken içeriden Eylül'ün çığlı Sedat'ın da kahkahası duyuluyordu. "Bu deliler ne anlatıyor."
"İnan bana sizinle tanıştığım günden beri tek bir normal anınızı görmedim."
Gülerek Sinem'in iyice belirginleşen karnına dokundum. "Merhaba halacık." Dediğimde Sinem elimden tuttu. "İyisin, değil mi?"
"Evet." Deyip bakışlarımı onunla buluşturdum. "Seninle konuşmak bana çok iyi geliyor. Psikolog hanım ama bunu ücrete dökmeliyiz."
Sinem kapıyı kapattı ve elini omzuma koydu. "Lütfen daha fazla konuşma, hadi."
İçeriye girdiğimizde Eylül bir koltuğa oturmuştu. Sedat da ona bulaşarak gülüyordu. Elinde ki telefona Eylül'e gösterip her geri çektiğinde Eylül ayağı ile ona vurmaya çalışıyordu.
"Hey." Dedim Eylül'ün yanına oturup sarıldım. "Rahat bırak Eylülü." Dediğimde Sedat bana telefonunu uzattı. "Hadi ama Eylül, o kadar kötü olamaz."
Fotoğraf ve videolara bakarken gördüklerime inanmıyordum. Eylül'den uzaklaşıp kahkaha atmaya başladım. Gülerken Eylül'ün omuzlarına vuruyor ve onu sarsıyordum. Gülmemi kesmeden zor bir şekilde, "İtfaiye mi geldi?" diye koltuktan kayarak yere yattım ve gülmeme gülme kattım.
"Evet. Tarzan gibi en tepeye tırmanmış. Kızım sen oraya nasıl çıktın ya nasıl?"
"Söyledim ya." diye bağırdı Eylül. "Eskiden ağaç evime de öyle tırmanıyordum."
"O kadar tırmanmana gerek yoktu, kuzum. Köpekler nasıl çıksın." Dedi Sinem de gülmeye dahil olarak.
"Tırmanıyorlardı." Diye yeniden bağırdı ve ayağıyla bana vurdu. "Gülme gülme. Küçük bir şeydi zaten tırmanıyordu."
Sedat da benim gibi yere yattığında birbirimize vura vura gülüyorduk resmi defalarca açıyor ve ilk görüşümüz gibi yeniden gülüyorduk. "Eylül." Diye bağırdım. "Harikasın."
Eylül ayağa kalkarak yere eğildi ve benim üzerime oturarak omuzlarımdan tutup sarstı. Bir yandan Sedat'a vuruyor bir yandan da beni dövüyordu. Ama bizim kahkahalarımız asla son bulmuyor büyüdükçe büyüyordu.
Eylül, Sedat'ın saçlarını çekip kafasını sağa sola salladı. "Aptal, ben orada öleceğim videoya çekiyorsun, ifşalarımı yakalıyorsun. Ayıp."
"Siz gerçekten gördüğüm en komik insanlarsınız." Dedi Sinem yanımıza geldi.
Eylül, Sinem'in yanağını tutarak sıkarken onu üzerimden ittirdim. "Dua et hamilesin. Yoksa işin bitmişti kızım."
Eylül'den kaçmak için Sedat yerden sürünerek kalktı ve Sinem'i hemen koltuğunun altına çekip yanağını öptü. "Ben de babayım bana acı." Karısına yılışıklık yaparken Sinem onun sakalını çekti.
"Sus bakalım, çocuk adam. Seni büyütemeden hamile kaldım zaten."
Eylül ve ben gülmeye başladığımızda Sedat dudaklarını büzdü, "Hayatım. Şakaların üzerinde biraz çalışacağız." Dediğinde Sinem dilini çıkarttı.
**
O akşam harika geçmişti, Utku'yu da görüntülü aramış videoları ve fotoğrafları ona atmıştık. Aynı şeye onuncu kez gülerken ilk gülüşümüz gibi tazeliğini koruyordu. Zaten yıllardır da böyleydi, yaşadığımız komik olayı hatırlayıp tekrar ve tekrar gülmeyi başarabiliyorduk.
Arabamı evin önüne park ettiğimde derin bir nefes aldım. Başımı kaldırarak binanın girişine şimdiden dolmaya başlayan gözlerim ile baktım. Buruk bir tebessümle arabadan indiğimde başımı yukarıya doğru kaldırıp binayı boydan boya inceledim. Rengi canlılığını yitirmiş ve yavaşça eskimeye başlamıştı.
Ağır adımlar ile merdivenleri çıktım. Kapının önüne geldiğimde elimi kapıya koydum başımı kapıya doğru yasladım. Bir haftadır yoğunluğum yüzünden gelemiyordum, burayı ihmal etmeyi sevmiyor ve çok özlüyordum. Buraya girdiğimde kendimi hiçbir yerde hissetmediğim kadar huzurlu hissediyordum. Çantamı açarak anahtarlığımı çıkartıp kapıyı açtım. Karanlık eve bir süre baktıktan sonra ayakkabılarımı çıkarttım.
İçeriye girip arkamdan kapıyı kapattım. Elimde ki çantayı yere koyarak kapıya yaslandım. Dışarıda ki sokak lambası evi biraz aydınlatıyor ve ben o aydınlığa buğulu gözlerimle bakıyordum.
"Ben geldim. Seni çok özledim de." Birkaç adım atarak evin ışıklarını açtım. Aydınlığa kavuşan salona uzun bir şekilde baktığımda boğazımda bir yumru birikti. Gözlerimi kapatıp yutkunduğumda yanağımdan süzülen yaş yere düştü ama ben yine de gülümsedim. Gözlerimi tekrar açtığımda şöminenin önünde duran beş mindere baktım, birisi artık hiç dolmayacak olan minder kalbimde hiç iyileşmeyen yarayı bana hatırlattı. Kerem'i.
**
7 yıl önce
"İki kişi arasında ne olur?" diye sordu Utku, Kerem'e ciddi bir şekilde bakarak. Utku ne zaman bu oyunu oynasa çok ciddi olurdu kaşları çatılıyor, burun delikleri büyürken yüzü kızarıyordu. Bu hali ona çok fazla gülmemizi sağlıyor bu yüzden de oyundan çok ona odaklanıyorduk.
Kerem ve Utku bir grup olmuştu. Ben, Eylül ve Sedat'ta bir grup olmuştuk. Eğer kaybederlerse bize tam yüz tane midye ısmarlamak zorundaydılar tabii biz kaybedersek biz de aynı şekilde onlara ısmarlayacaktık. En kötü tarafı da kaybeden takımın önünde deli gibi o midyeleri yemekti. Bu yüzden hepimiz tabu oyununu kazanmak için savaşıyorduk. Bu oyun ve ödülleri vazgeçemediğimiz en büyük tutkumuzdu.
"Aşk." Dedi Kerem bana bakarak, "Bizim gibi." Deyip eliyle kalp yaptığına gülerek ona öpücük yolladım. Havada ki öpücüğümü tutarak kalbine götürüp göz kırptı. Utku olduğu yerde zıplayarak bağırıyordu. "Oğlum lan oğlum odağın benim ben."
Kerem yeniden ona baktığında Utku yüzünde ki terleri siliyordu. "Tamam şimdi aşıksın ne yapacaksın?"
"Ne yapayım." Dedi Kerem kuruyan dudaklarını ıslatarak. "He, evleneceğim." diye bağırdı.
"Heh aferin. Şimdi çok basit Kerem çok basit." Derken şakaklarından yanağına resmen ecel telleri akıyordu. Heyecana kapılmış ve nasıl anlatacağını şaşırmıştı. İşin ucundaki midyeyi düşündüğüne yemin edebilirdim ama asla kanıtlayamazdım.
"Evlendin ya evlendin." Dedi Utku ellerini başına ötürüp aşağıya doğru sürükledi.
"İmdat." Dedi Kerem sallanarak. "İmdat partnerim delirdi."
Utku derin bir nefes alırken bizim gülmekten gözümüzden yaşlar akıyordu.
"Evlendin ilk ne olur? Romantik ilk şey diye kalkarlar."
"Dans." Diye bağırdı Kerem heyecandan dizlerinin üzerine çöktü. "Dans."
Utku da yerinde zıplarken Eylül, "Devam et." Diye bağırdı.
"Bilmedik mi?" dedi Kerem şaşkın yüzünü takınırken.
"Yok yaklaştık. Dans çeşitleri söyle seri." Dedi Utku gülerek Kerem'in gözlerine bakıyor bir yandan da Sedat ve bana bakıyordu, "Oyun bizde göreceksiniz gününüzü." Önceki oyunda yine yendiğimiz için daha fazla gaza gelmişti ve bize bedel ödetmek istiyordu. Sedat orta parmağını kaldırdığında gülmekten nefes alamıyordum.
"Bale." Dedi Kerem düşünürken gözleri her yerde geziyordu. Utku heyecanla, "Başka, başka." Diye bağırdı.
"Çaça, halay."
"Hadi Kerem." Diye tiz sesiyle bağırdı Utku artık dayanamıyor tişörtünü tutup çekiştiriyordu. Birazdan son nefesini verecekmiş gibi yırtınıyordu.
"Tanga." Diye bağırdı Kerem. Utku da aynı anda bağırdığında koşarak Kerem'i kucağına aldı. Kerem, Utku'nun kucağından indiğinde dans ediyorlar bir yandan da, "Kazandık, kazandık." Diye bağırıyorlardı. Kalçalarını birbirine değdirip kaslarını gösterirken Eylül ben Sedat yerde yatıyor gülmekten konuşamıyorduk bile.
"Ne oldu?" diye sordu Kerem dans etmeyi keserek bize anlamsız gözlerle bakıyordu.
"Tanga dedi ya tanga." Diye bağırdı Sedat nefes almak için zor bir şekilde doğrulup yere geri düştü.
"Tamam, tanga doğru." Dedi Utku sonra hızla, "Lan." Diye bağırdı. "Tangoydu. Tango."
Kerem eliyle yüzünü kapatıp gülüğünde Utku dizlerinin üzerine çöküp eliyle yüzünü kapattı.
"Tek bir harf." Diye isyan etti Kerem başını iki yana sallayıp. "Ne farkı var." Diye bağırırken beni kendisine doğru çekip gülmekten kızaran yüzümü avuçlarının arasına aldı.
"Çok mu komik." Deyip yanaklarımı öptü, "Çok mu komik." Dediğinde gülüşmelerimiz evin içerisinde yankı yapmaya devam ediyordu.
Merhaba! Tekrar sizinle bir hikaye paylaşıyor olmak beni çok mutlu ediyor. Umarım severek okursunuz ve desteklerinizi esirgemezsiniz.
Her çarşamba ve her pazar günü olmak üzere haftada iki bölüm yayımlayacağım. Bu yüzden içiniz rahat olabilir, size hikayeyi unutturmayacağım ♥
Destekleriniz, oylarınız, satır arası yorumlarınız ve değerli düşünceleriniz benim için çok önemli bu yüzden oy ve yorum atmayı unutmayın lütfen ♥ Teşekkür ederim.
Instagram : Blackhope0
Sevgiyle Kalın ♥
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top