1ZKS 🌙 Çiçekler yeşerince...
YEDİLER 1: Zamanın Kilitlendiği Sandık
Bölüm 6: ''Çiçekler yeşerince...''
Lale, saçlarını geriye doğru atıp yayı yeniden elleri arasına aldı. ''Hedefi net görebiliyor musun?'' diye soran Zülal'e mırıltı ile cevap verdi. ''Tamam, onu düşmanınmış gibi düşün. Sonrada oku bırak.''
Lale başını hafifçe salladı ve mavi gözlerini, koca deponun ortasına koyulmuş küçük şişelere çevirdi. Okunu yayına yerleştirdi, tek gözünü kapadı ve yayı gerdi.
''Arkamdasınız değil mi? Ne olur ne olmaz birkaç adım daha gerileyin. Bu defa sekebilir...''
''Kendine güven biraz. Sana bu silahı vermelerinin bir nedeni olmalı...''
''Sana çok yakıştı, emin olabilirsin.''
Lale kıkırdadı, ''Bana her şey yakışır. Yine de bir fotoğrafımı çekin.''
Murat ve Zülal güldü. ''Atışını yap hadi!'' Yine de birkaç adım gerileyip arkalarında kalan eski masaya yaslandılar ve dikkatle Lale'nin atışını izlediler.
Lale, hedefine odaklandı. Loş depoda, hedefi görebilmesi için şişelerin yanına ışık koymuşlardı. Gözlerini birkaç defa kırpıştırıp kıstı. Doğru noktaya hedef aldığından emin olmak istedi. Derin bir nefes aldı ve oku serbest bıraktı.
Okun hızı ile kızıl saçları geriye doğru savrulurken ok, son hızla şişelere doğru yöneldi. Ancak şişelere değmeden masanın birkaç metre ötesine düştü.
Lale nefesini bırakıp omuzlarını düşürdü. ''Aahh, bu kaçıncı deneme ama!'' Sinirli adımlarla şişelerin yanına geldi ve daha önceki atışları ile neredeyse aynı mesafeye düşen oklarını toparlayıp belindeki sadağına koydu.
''Sanırım senin de gerçek bir düşmana ihtiyacın var.'' Lale gözlerini devirdi. ''Ya da zırh, silahlarımızı kullanabilmemiz için tasarlanmamış. Kendi kendimize öğrenmemiz gerekecek.''
Zülal başını iki yana salladı. ''Murat'ın kılıcında da denemeliyiz.''
Murat, arkasında kalan masanın yanına yasladığı kılıcını kılıfından çıkardı ve elleri arasına aldı. ''Emin değilim...'' diye mırıldanıp kızlara doğru döndü. Kılıcını elleri arasında sıkı sıkı kavradı. Karanlık ortamda, adeta ay gibi parıldıyordu kılıcın pürüzsüz yüzeyi.
''Harika görünüyorsun!'' dedi Lale, yayını masanın üstüne bırakıp kollarını göğsünde birleştirdi. Murat, üzerine giydiği siyah deri ceketi, altından görünen parlak zırhı ve karanlıkta parıldayan kılıcı ile gerçek bir savaşçıya benziyordu.
Lale, bakışlarını Murat'tan çekip yanında duran Zülal'e baktı. ''Tam olarak, nasıl bir deneme yapacağız?'' Zülal omuzlarını silkti. ''Aslında hiçbir fikrim yok. Kılıç çok keskin, birimize zarar gelebilir. Bu yüzden bizim üzerimizde deneyemeyiz ama karşında birisi olmadan nasıl kullanacaksın ondan da emin değilim.''
Murat, bakışlarını boş depoda çevirip işine yarar bir şeyler aramaya koyuldu. Üniversitenin eskiden kullandıkları spor salonundalardı. Üniversitenin ilk kurulduğu yıllarda, spor antrenmanlarının yapıldığı oldukça büyük bir salondu ancak ikinci yıl çıkan yangında büyük bir kısmın harap olması nedeniyle kapatılmış, daha sonra da bakımsızlık ve üniversitenin yerleşkesine uzak kalması nedeniyle ıssızlaşmıştı. O zamanlarda yangında can kaybı olmasa da, buraya kimse gelmezdi. Yangının geriye bıraktığı harabe düzeltilmemişti.
Artık, kilidini kırmayı başaranlar için kullanışlı bir depoydu. Ortada geniş bir alan, kenarlarda ise izleyiciler için yapılmış oturma alanları vardı. Tepesi önceden açıktı, camdan yapılmaydı ancak yangında harap olduğu için şimdi yağmur veya kar gibi hava koşullara dayanabilecek kadarıyla kapatılmıştı. Bu yüzden içeriye giren ışığın büyük bir kısmı da kaybolmuş, gündüz vakitlerinde bile loş bir hale dönüşmüştü depo.
Eski basketbol demirleri ve oturaklar dışında göze çarpan bir şey yoktu. Salonun ortasına ise yakınlarda buldukları iki masayı getirmişlerdi, birisinin üzerinde eşyaları diğerinde ise hedef için küçük şişeler vardı.
''En azından birkaç hareket yapsın.''
Lale başını salladı. ''Değil mi? Elinde duruşunu hisset, tutuş şeklini ayarla...''
Murat, kılıcı sıkıca kavrayıp sağa sola çevirmeye başladı. Etrafında dönerek, sanki karşısında biri varmışçasına savurdu. Hareketlerini, daha önce izlediği videolardan yararlanarak şekillendiriyordu. Videolarda gördüğü birkaç hareketi yaptı.
''Bu şekilde anlayamayız,'' diyerek başını iki yana salladı Lale. ''Kendi kendimize denemelere devam edelim.''
Zülal'de Lale'yi onayladı. ''Sen atışa devam et, sende şuradaki direklerde çalış... Bende birkaç hareket deneyerek sopamla ilgileneyim.''
Hepsi anlaşıp koca deponun farklı yerlerine dağıldılar. Lale, kararlılıkla yayını gerdi ve atışlara başladı. Murat, eski basketbol direklerini hedef belirleyip kılıcını defalarca demire çarptı. Zülal ise esneme hareketleri ile başlayıp dövüş taktikleri yaptı ve silahının kendisi ile bütünleşmesine izin verdi.
Bir süre, hiçbir sonuca ulaşamayarak çalışmalara devam ettiler. Hepsi yorulana dek, yorulup düştükten sonra yeniden kalkıp yeniden düşene dek çalıştılar. Savaşçı olacaklarından emin olmasalar bile, içlerinden gelen o azimle birlikte devam ettiler. Bir şey, onların pes etmelerine engel oluyor gibiydi.
Vücutlarından terler boşalmaya başlayınca, derin nefesler eşliğinde ara verdiler. Oturaklara oturup yanlarında getirdikleri sudan birkaç yudum alarak kurumuş boğazlarını şenlendirdiler.
''Yerinde sayan bir tek ben miyim? Boşu boşuna çabalıyormuşum gibi... Ne bir adım ilerledim, ne de bir şey hissettim''
''Katılıyorum,'' diye mırıldandı Zülal. ''Bence yanlış kişileri seçtiler. Pes edelim, savaşçı olmak bizim neyimize...''
Murat başını iki yana salladı. ''Zırhın yardım edeceğine emindim ama... Bende hiçbir şey hissetmedim. Zaten görevin geleceği de yok. Bence yapamayacağımızı anlayıp bizden umudu kestiler.''
Lale, başını Zülal'in omzuna yaslayıp omuzlarını ovuşturdu. ''Böyle söyleyince yukardan bir yerden bizi izliyorlarmış gibi hissettirdi.''
Murat başını yukarıya doğru kaldırdı. Bir süre boş boş eskimiş tavana bakındı. ''Keşke biraz daha bilgi verselerdi.''
''Boş versene...'' dedi Zülal. ''Kendimi daha kötü hissedemezdim. Sanki olmayan bir şeye inanıvermişiz gibi geliyor...'' Zülal ayaklanırken Lale yorgun bedenini bu defa Murat'ın omzuna bıraktı. ''Ben hala inanmıyorum. O yüzden sorun yok... Biraz göbek eritmiş olduk.''
Murat'ta ayaklanınca Lale zoraki ayağa kalktı. ''Sanırım haklısınız. Hiçbir şey bilmeden çıkarımlar yapıp durduk. Pek akıl ermez bir şeydi zaten. Dedemizin olabileceği de biraz gerip geliyordu, şimdiye ölmüş olması gerekir.''
Zülal'de başını salladı. ''Üstümüzdekileri ne yapacağız peki?''
Bu, pes ettiklerinin ve yine en başa döndüklerinin bir işaretiydi. İnanmadıkları, bilgisiz oldukları ve hiçbir şey yapmadıkları ana...''Kendi haline bırakalım,'' dedi Lale, omuzlarını silkip. ''Gerçek değilse kaybolur zaten...''
Murat ve Zülal, Lale'yi onayladı ve eşyalarını almak için merdivenleri inip ilerlemeye başladılar. Lale, sadağında kalan son okuna baktı. Altın kaplamalı, şık tüyleri olan güzel bir oktu. Dudaklarını hafifçe büktü ve hala birisini bile deviremediği şişelere baktı.
''En başından inanmamıştım zaten,'' dedi, bir nebze inanmış olsa bile bunu tamamıyla yok sayarak.
Sadağındaki oku çıkardı ve önceki mesafelerinden çok daha uzakta olmasına rağmen oku yayına yerleştirdi. Son okunu da atıp öyle gitmeyi planlıyordu. Ayağa kalktı ve yayını gerip hedefine kilitlendi.
''Veda gibi hissettirdi...'' diye mırıldandı ve derin bir nefes alıp oku serbest bıraktı. Kızıl saçları, yine süratle havalanırken ok hızla hedefe doğru yöneldi. Boş depoda kırılma sesi yankılandığında, Zülal ve Murat hemen arkalarına dönüp Lale'ye baktılar.
Lale'nin kırmızı dudakları ise şaşkınlıkla aralanmıştı. Yayını indirip önündeki korkuluğa yaslandı. Sonuna dek açılmış mavi gözleri, devrilen şişeye bakıyordu.
Murat ve Zülal'in bakışları eş zamanlı büyüdü. ''O mesafeden mi vurdun?'' diye şaşkınlıkla sordu Zülal. Çünkü mesafe bir hayli uzaktı ve onca zaman atamayıp son okunda atması şaşılacak cinstendi.
''Lütfen bunun bir işaret olmadığını söyleyin!'' dedi Lale, merdivenlerden hızla indi ve arkadaşlarının yanına geldi. ''Şişeyi vurduğuma inanamıyorum! Sanırım şaşı bakınca daha net görüyorum!''
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top