-6-
Keyifli okumalar...
***
Giraj
Parmaklarım kristalize yapıdaki maden yataklarına dair ayrıntılı analizlere sahip olan bir makalenin üzerinde kayıp daha çok bilgiyi gözler önüne sererken yorgunluk bedenimi sardı. Öğretici Hans son ders saatimizde gelecek hafta için izinli olduğumuzu bu süre zarfında son raporumuzu sunmak için istediğimiz kaynakları ve alanları kullanabileceğimizi söyleyip bizi özel dersini verdiği sınıftan atmıştı.
Ardi daha çok bilgi alabilmek için çabalasa da eline bir şey geçmemiş, sınıfı hızla terk eden Jeomiel kütüphaneye yönelmiş, Felaz ise hala ten rengi solgun olan Ursa'yı yaşam alanına götürmek için endişe ile hareket etmişti.
Bense sadece koridora çıkmış, nereye gideceğimi bilemeden öylece kalmıştım. Aklımda Ukate ve Ojusa hakkında pek çok soru vardı. Günlerimi Oniks Kütüphanesi'nde kalan kitapların arasında geçirmiş ama Ukate'nin günlüğü olduğuna artık emin olduğum kaynak dışında başka yararlı bir kitap bulamamıştım.
Dünya- çapa- 23.düzlem hangi isimle anılırsa anılsın, bir zamanlar yaşadığımız yer olan yeryüzü hakkında çeşitli bilgiler vardı. Jeomiel'de son raporunda bu bilgilerden bazılarını kullanmıştı. Ama Ukate adeta hiç var olmamış gibiydi. Aynı günlüğü gibi gözlerin göremeyeceği bir köşeye atılıp unutulmuştu.
Yeniden ayak bastığı evinde ne yapmıştı?
Düzlemlerin oksijen sorunu nasıl çözülmüştü?
Neden unutulmuş ikinci bir lider olan Ukate, cevapsız bu kadar soru ile beni sınamak için tam da statü sınavına kalan bu kısacık sürede karşıma çıkmıştı?
Çaresizlik beni ele geçirip omuzlarımın çökmesine neden olurken ''Ah!'' diye haykırıp bedenimi geriye attım. Filopim hareketim ile elimden kayıp yataktan aşağıya düştü. Son iki saattir okuduğum makalelerin hiçbirine odaklanamıyordum.
Raporumu bitirip sunmam için iki günüm kalmıştı. Yataktan kalkıp banyoya yöneldim. Sensörler aktifleşip gözlerimin ışık yüzünden yanmasına neden olurken aynadaki yansımam beni karşıladı.
Suratım bitkin bir ifadeye ev sahipliği yaparken gözlerimin altındaki mor halkalar yorgunluk seviyemi ele veriyordu. Göz bebeklerimi çeviren kızarıklık düne göre daha fazla yayılmıştı. Musluğu açıp suratıma su çarparken görünüşümden kaçındım.
Uyumaya ihtiyacım vardı. Burnum bedenim hakkında hoş olmayan sinyaller verince duş kabinine baktım. Yüzümü buruştururken ''Önce duş, sonra uyku.'' dedim.
On beş dakika içinde yıkanmış, ağzıma iki hijyen kapsülü atmış ve temiz giysiler ile yatağıma gömülmeye hazırdım. Amacıma ulaşmak için beş adım yeterliydi. Tabii bu kısacık zaman diliminde filopim yerdeki kirli kıyafet yığınından onu almam için alarm sesi çıkarmasaydı.
Eğilip kıvrılmış ekranı alırken kaslarımın isyan eden kasılmalarını görmezden geldim. Parmaklarım yüzeyinde gezinip beni uykumdan koparan mesajı açtı.
Bu bir geri sayım bildirisiydi.
Statü Sınavına Kalan Süre: Elli saat kırk üç dakika dokuz saniye.
Ekranda hızla değişen rakamlara bakıp ciğerlerimdeki havayı boşalttım. Öğretici Hans bize bu konu hakkında bilgi vermişti. Son raporumuzu en geç statü sınavından iki saat önce teslim etmeliydik. Başarı oranımızı bakılmadan hepimizde bu bildiri ekranı aktif olsa da son raporlardan istenilen sonuçları alamazsak sayacın bir önemi kalmayacaktı.
Ne de olsa son onay Öğretici Hans tarafından verilecekti.
Parmaklarım kasılıp bedenim azim ile doldu. Kesinlikle başarılı olacaktım. Yıllarca bu an için beklemiştim. Volfram Kafesi'ne giden merdivenleri çıkacak, yeryüzünün dilini konuşan olarak 14.düzleme yükselecektim.
Zihnimde Öğretici Hans'ın tek yönün yukarısı olmadığını söyleyen sesi yankılandı. Neden bana bunu söylemişti?
Düşünceler beni boğunca pes edip yatağıma döndüm. Sarıldığım yastık ile bilincim tatlı bir karanlığa sürüklenirken mırıldandım. ''Başaracağım.''
Bir buçuk gün.
Son raporumu bu kadar zamanda yazıp son hali ile Öğretici Hans'a teslim etmek için Elmas Salonu'ndan geçip Opal Şeridi olarak adlandırılan eğitimcilerin salonuna girdim. Okuduğum onlarca makalenin meyvesini gururla teslim etmeme çok az kalmıştı.
Öğretici Hans'ın seçici sınıfına dahil olduktan sonra yalnızca iki kere uğradığım bu özel çalışma alanına saygı ile baktım. Duvarlarına işlenen tarihi ve başarıları okuyacak zamanımın hiç olmamasından yakınmak istesem de şimdi sırası değildi.
Birbirinden beşer metre uzaklıkta üç kapının olduğu alana varınca omurgamı dikleştirdim. Öğretici Hans gibi başka öğreticilerin de özel sınıfları vardı. Fakat Oxva'nın baş öğreticisinin kendisine has bir çalışma odası, kişisel kütüphanesi ve ziyaretçileri ağırladığı bir ofisi vardı.
Üç kapıdan en sağdakine yönelip elimi kaldırdım. Bileğimde yer alan kişilik çipini panele taratıp kapının açılmasını beklerken derin birkaç nefes ile kendimi sakinleştirmeye çalıştım.
Kapı aralanıp içeriden Felaz çıkınca duraksadım. Her zaman eğlenen doğası sönmüş, ısırdığı dudağı ve çöken omuzları ile bitkinlik üzerine yapışmıştı. O kadar dalmıştı ki neredeyse beni yere devirecekti.
Geri çekilip omuzlarından yakaladım. ''Hey! Önüne bak.''
Gözleri odak kazanırken bana baktı. ''Ah Giraj.'' Durumu fark edip özür dilerken her zamanki muzip haline bürünmeye çalıştıysa da beceremedi. Ona ne olduğunu sormak istesem de içeriden gelen Öğretici Hans'ın ''İçeri gir Giraj.'' komutu ile Felaz'ın gitmesine izin vermek zorunda kaldım.
Kısa bir an içinde olsa Felaz'ın uzaklaşan eğilmiş bedenine baktım. Bilincim olduğum ana odaklamam gerektiğini hatırlatıp geleceğimin belirleneceği anın geldiğine vurgu yapınca tüm dikkatimi kendime verdim.
Felaz için sonra endişelenebilirdim.
Başımı dik tutup Öğretici Hans'ın ofisine girdim. Masasında oturmuş eski ve yeni kaynakların çevrelediği bedeni ile öne eğilmişti. Sol elini odadaki tek koltuğa oturmam için kaldırıp salladı. ''Otur.''
Emre itaat ettim. Öğretici Hans'ın gözleri hızla filopisinin ekranında gezinirken ona yirmi dakika önce yolladığım son raporumun keskin bakışlarının altında olduğunun farkına vardım. Bir an nefes almayı unuttum. Dizlerime dayadığım avuçlarım terleyip, bedenimi kuşatan Oxva üniformam beni sıkarken yutkundum.
Öğreticinin incelemesi bitene kadar sessiz kalıp bana yönelteceği olası soruları zihnimde sıralayıp cevaplamaya başlamamın üzerinden yedi dakika geçmişti ki Öğretici Hans'ın dudakları bir soru ile aralandı.
''Felaz'ın görünüşü nasıldı?''
Beklenemedik soru karşısında bocaladım. ''Efendim?''
Başını kaldırmadan parmaklarını filopisinin ekranında kaydıran öğretici ''Görünüşünün sende yarattığı izlenimi bana açıkla.'' dedi.
Birkaç dakika önce gerçekleşen karşılaşmamızı, yüzündeki ve bedenindeki yorgunluğu düşündüm. Normal zamandaki hali ile kıyaslayıp zihnimdeki analizin sonucunu dile getirdim.
''Normal tavırlarından farklı bir haldeydi.'' Uykusuz geceler ve okuduğum onca makale ile kendi durumumu anımsayıp ''Rapor hazırlarken bitkin düşmüş olması oldukça yüksek bir olasılığa sahip efendim.'' dedim. ''Ya da...''
Öğretici Hans elini çenesine dayayıp bakışlarını bana yöneltti. ''Ya da?''
Yutkundum. Kendimin de korktuğu sonucu dile getirdim. ''Başarısız bulunmuş olabilir.''
''Hayır.'' dedi. ''Raporu onay aldı.''
Kelimelerimi toparlayıp ilk olasılığa geri döndüm. ''O zaman bedensel yorgunluk en büyük etken.''
Öğreticinin yeşil gözleri beni baştan aşağıya süzerken omurgamı daha da dikleştirdim. ''Aylık kontrol sırasında sıkıntı yaşayan bir bünyeye sahipsin değil mi?''
Konu değişimini algılayamasam da son seferde iki doz ilaç aldığım gerçeği beni gerdi. ''Evet efendim.''
''Ursa'nın senden daha hassas olduğunu biliyor muydun?''
Noktaları birleştirmekte eksik kalan zihnim ile kendi ayakları ile kafese sokulan bir kurban gibi hissettim. Yine de cevap verdim. ''Son kontrolde ikimiz birlikte bekledik. Durumu benden daha kötüydü.''
İstese tek bir dokunuşu ile filopisinden elde edeceği bilgiyi benim dile getirmemle başını eğdi. ''Doğru durumu hiç de iyi değildi. Son dersimiz sırasında Felaz onu Sağlık Konutu'na götürmek zorunda kaldı.'' Sınıftan birlikte çıktıkları anda dalgın zihnim Ursa'nın durumunun iyi olmadığını fark edebilmişti. Ama bunun sebebi aylık kontrol olamazdı. İkimiz de aynı zaman diliminde rahatsız hissetsek de kontrolün üzerinden geçen günler ile eski halimize dönmemiz gerekiyordu.
Düşünce akışımdan habersiz öğretici konuşmaya devam etti. ''Tedavi görmesi gerektiğinden statü sınavına girmek için vermesi gereken son raporu bana sunamayacak bu da onu direkt başarısız kabul etmemize neden olacak.''
Ah. Böyle bir durumun benim başıma geldiğini düşününce titredim. Yıllarca bu an için beklemiştim. Aynı Ursa'nın da beklediği gibi.
''Felaz ondan bu halde.'' dedi Öğretici Hans.
Şaşkınlıkla gözlerimi kırpıştırdım. ''Anlayamadım.''
Karşımda oturmuş beni inceleyen gözleri ile bakan sert mizaçlı adam hafifçe gülümsedi. Nadir bir mimikle karşılaştığım ilk sefer olmasa da hala beni şaşırtıyordu.
''Sen her zaman kendi merkezinde dönen bir yaşam sürdün Giraj. Belki de yükselmeye fazlasıyla odaklandığından çevrenle olan etkileşimin oldukça azdı. Ursa ve Felaz gibi dostluk bağı kurmakla ya da Jeomiel gibi kendini belli bir araştırmaya adamakla ilgilenmedin. Kendileri için yaşadıkları düzlem ile bağ kuran diğerlerinin aksine sen en başından burayı terk etmeyi kafaya koymuştun.''
Hepimizin amacı aynıyken yürüdüğümüz yolların farklı olması eleştiriye açık bir durumdu. Ama ilk defa öğreticinin sözleri bende eksik bir parçaya dokundu. Çevremde kabullendiğim ya da benimsediğim hiçbir şey yoktu.
Tek hedefim yükselmek ve yükselmeye devam etmek için yapmam gerekenlerdi.
Yüzümü buruşturup dizlerimi saran parmaklarımı sıktım. ''Hedeflerim için seçtiğim yol yanlış mı efendim?''
''Elbette değil.''
O zaman neden bunu konuşuyorduk? Raporumu okuyup statü sınavı için onay almam gerekirken aynı eğitimi aldığım çocukların yaşantısından bana neydi?
Aklımdan geçen düşünceleri okumuş gibi Öğretici Hans geri yaslanıp beni süzdü. ''Raporun onay alacak kadar iyi.''
Zafer dolu bir his bedenimi sarıp gülümsememe neden oldu. ''Teşekkürler efendim.''
''Peki, sana verdiğim parçaları birleştirebildin mi?''
Sıkıntı ile yerimde kımıldandım. İstemesem de dudaklarımdan olumsuz cevabım döküldü. ''Ne yazık ki hayır.''
''Anlıyorum.'' dedikten sonra birkaç saniye sessiz kaldı. Ardından ekledi. ''Şu ana kadar Ukate hakkında analiz ettiklerini paylaş.''
Konunun yeniden unutulmuş bir lidere gelmesinin amacını anlayamasam da bana söyleneni yaptım. Öğretici Hans'a 15.düzlemin yöneticisi olan Ojusa'nın yoldaşı olan Ukate hakkında okuduklarımı özetledim. Aşağıya bakmaya ve düşmanlarının ele geçirdiği evine dönmeye gönüllü olduğunu anlattım. Konuşmamı insanlık için atmosferde yok olan oksijenin çözümünü bulduğunu söyleyip noktaladım.
Dudaklarım kapanana kadar sessiz kalan Öğretici Hans ellerini çenesinin altında kavuşturup bana delici gözler ile baktı. '' Dünyanın temelleri, gelişimin bedeni olan düzlemleri doğurdu. Ojusa kurtuluşu sunarken Ukate yok oluşu gördü. Gökyüzü ve yeryüzü arasında dururken harekete geçmek için iki yön vardı. Yukarıya ve aşağıya.''
''Tepedeki Ojusa ve Çapadaki Ukate. İki liderin olduğunu ve yaptıklarının neler olduğunu biliyorum efendim. Ama varmaya çalıştığınız noktayı ne yazık ki kaçırıyorum.''
Sandalyesini itip ayağa kalkarken ''Seçimlerin sonuçları vardır. Beklediğimiz ve elde ettiklerimizin dışında, tahmin bile edemediğimiz sonuçlar. Onlara maruz kalana kadar göremediğimiz sonuçlar.'' dedi.
Ben sessiz kalınca odanın sol tarafında yer alan pencereye ilerleyip Oxva'nın yüksekte kalan yapısı sayesinde gözler önüne serilen şehri inceledi. Ellerini belinde kavuşturup uzak bir anın etkisine kapılmış gibi gözleri dalgınlıkla bakarken dudakları aralandı.
''Ukate dünyaya dönecek kadar cesur, sorunları çözecek kadar azimliydi. Evlerinden ayrı kaldıkları süre zarfında yaşanan değişikliklere uyum sağlamak için aylarca geliştirdikleri icatları kuşanmış, hesaplayabildikleri her sorun için hazırlık yapmışlardı. Gökyüzündeki rahat yaşamından büyük bir fedakarlık örneği olarak yoldaşları ile ayrıldığında herkes umutla geri dönüşünü beklemişti.''
Ukate'nin sorunu nasıl çözdüğünü sonunda öğreneceğimi düşünüp merakla öne doğru eğildim.
Öğretici Hans devam etti. ''İşte o zaman seçimlerinin beklenmedik sonuçları ile tanıştı.''
''Ne oldu?''
Başını çeviren öğretici ''Kimse bilmiyor.'' dedi.
''Ne demek istiyorsunuz efendim?''
''Ukate ve yoldaşları hiçbir zaman geri dönmedi.''
Şaşkınlıkla ağzım açık kaldı. ''Ama sorunu çözen oydu.''
Güldü. ''Bunu da nerden çıkardın?''
''Çünkü şuan buradayız.'' derken kendimi bir aptal gibi hissettim. Bu hissi üzerimden atmak için hızla ekledim. ''Siz onun bir lider olduğunu söylediniz. Yararlı şeyler yaptığını, anıta ismini verip anacak kadar önemli olduğunu dile getirdiniz.''
Onu ikna etmek için öne sürdüğüm kelimelerimle başını eğdi. ''Liderlerin başarısız olduğu kısmı duymazdan mı geldin?''
Çözemediğim bilmece karşısında çaresizlikle elimi enseme atıp sıktım. ''O zaman ne oldu?''
''Düzlemlerin manyetik alanından çıkınca iletişim sistemleri kullanılmaz hale geldiğinden Ukate'ya ne olduğunu hiç öğrenemediler fakat neler olduğunu öğrenmek ve Ukate ile yoldaşlarına yardım etmek için daha fazla gönüllüyü çapaya yolladılar.''
''Ve sonuç olarak hepsi öldü mü?''
''Tercihlerin beklenmedik sonuçlar doğurduğu kısma geri döndük.'' Yaşadığımız düzleme sırtını dönüp masasına dönen öğretici devam etti. ''Atmosferdeki oksijen sorunu çözüldü.''
Gözlerimi kırpıştırdım. ''Birden bire mi?''
''Hayır, kaçtıkları dünyaya geri dönen onlarca insanla.''
Zihnimde birbirine uymayan çarklar yerlerine bir anda oturup hızlı bir düşünce akışı ile beni çarptı. Gözlerim kocaman açılıp ağzımın için kururken dudaklarım sessizce aralanıp geri kapandı.
Öğretici Hans'ın gözleri sonunda anlayabildiğimi fark edip kısıldı. Sandalyesine geri yerleşirken ''İşte o zaman anıtlarına kazıdıkları liderlerini unutmayı seçtiler. Çapadaki Ukate ile aşağıya bakmaktan vazgeçip yalnızca Tepedeki Ojusa ile yukarı baktılar. Şimdi neden tek bir liderin olduğunu anlıyor musun?''
Başımı eğdim. Anlıyordum. Kuruyan boğazımla ''Evet.'' dedim.
''Güzel.'' Ardından ekledi. ''Tercihlerinin doğuracağı sonuçları iyi düşün Giraj.''
Ayağı kalkıp sol pazımdaki üç ipliğe elimi koyup eğildim.
***
Hina
Sağlık Konutu'nu son zamanlarda çok fazla ziyaret ettiğim gerçeği canımı sıktı. Üstelik her seferinde Zecrik'in kollarında taşınıp, etrafımızı çevirip emirlerini bekleyen görevlilerin gözlerinden fırlayıp bedenimi saplanan hoşnutsuzluğu hissediyordum.
Doktor Zecrik'in özenle ilgilendiği hasta olmanın çevremde yarattığı reaksiyon negatifti. Hem Sağlık Konutu'nda hem de Repias'ın tutumunda. Kırgınlık beni ele geçirirken yaralı avucumu saran bandaja baktım.
Kurtuluş Balosu'nda Zecrick'in bana gönderdiği elbise ile uyumlu olan mendili kan içinde kalıp atık bölmesini boylamadan önce görevliyi durdurabilmiştim. İsteksiz de olsa temizlik odasında kan, çimen ve toprak lekelerinden arındırılıp bana geri getireceğini söylemişti.
Mendilin akıbetini elbisem paylaşamamıştı. Yırtılan ve kirlenen giysiyi kurtarmaya çalışmamıştım bile zaten istesem de özel tasarım bir elbiseyi eski haline getiremezdim. Bende yaratığı duygusal çöküşü hatırlatacağından saklama fikri de hoşuma gitmemişti. Sonuç olarak kendimi yeniden ben buradayım sarısı kıyafetleri ile yatakta uzanırken bulmuştum.
Derin bir nefes alıp sağlam elimi gözlerimin üzerine kapatıp inledim. Hayatım boyunca düzenli ve titizlik ile yürüttüğüm yaşamımın son birkaç aydır böylesine bocalaması hakkında ne düşünmem gerektiğinden emin değildim. En kötüsü de son iki haftaydı.
Zecrik yetkisi dahilinde bana yeni bir zorunlu dinlenme izni vermeden önce onunla konuşmalıydım. İlk karşılaşmamızın ardından yaşanan bütün olayları düşününce yürümeyi yeni öğrenmiş bir çocuk kadar sakar olduğum sonucuna vardığından emindim.
Ona kendimi açıklama ihtiyacı duyuyordum. Aynı anda ondan kaçma isteğinin içimde bir yerde kök salması asıl sorundu. Gönderdiği elbiseyi giyip baloya kavalyesi olarak katılırken, davetin hiç de iyi bir ilişkiye sahip olmadığı proje yöneticisi olan Repias'tan olduğunu sandığımı ona söyleyemezdim.
Saatler önce yaşanan olayların ağırlığı üzerime çöküp üzüntü ve kızgınlık ile beni kuşatırken küçük bir an içinde olsa heyecanlı hisseden yanım yüzeye çıkıp kendisini hatırlattı. Zecrik'in ela gözlerinde yüzen istekler ve beden diliyle çekinmeden ifade ettiği ilgiye nasıl tepki vermeliydim?
Kapalı gözlerimin ardında konuşmamız canlandı.
''Bu akşam unvanlar ile işim yok Hina. İlk karşılaşmamızdaki açık sözlü davranışlarını tercih ederim.'' Gözlerinin rengi koyulaşıp kirpikleri yanaklarına dokunurken sesi daha derin bir tona büründü. ''Hele ki bu akşam burada yer alan en dikkat çekici kadın senken.''
Sesini kulağımın dibinde duyup nefesi tenimi okşamış gibi titredim. Bedenimin böylesine hızlı tepki vermesi beni şaşırttı. Hayatım boyunca sadece bir adam için yoğun bir ilgi duyup sözleri ve davranışlarından etkilenmiştim.
Repias'ın kızgın alevlerle yanan gözlerini ve yaralı halimle gölgelerin arasına karıştığı anı anımsayınca kaşlarım çatıldı. İlişkimizdeki gizlilik hiç bu kadar can yakıcı olmamıştı. Belki de bu yüzden Zecrik için böyle tepkiler veriyordum. Her seferinde yanımdan ayrılmak yerine bana doğru koşan biri hiç olmamıştı. Ve şimdi... Şimdi seçeneklere sahip olmanın nasıl hissettirdiğini anlayabiliyordum. Düşüncelerim iki adamın arasında parçalanırken kafa karışıklığım daha da arttı.
Hem en başta Zecrik neden başına sürekli sorunlar açan beni kavalyesi olarak seçmişti ki?
Cevaplarına sahip olmadığım sorular beynimi kemirirken odanın kapısı açıldı. İçeriye daha önce de gördüğüm kadın sağlık görevlisi girdi. Saçı yine yüzünü gerip gözlerinin kısık olmasına neden olacak kadar sıkı toplanmış, hoşnutsuz ruh hali birbirine bastırdığı dudaklarıyla yüzüne yerleşmişti.
Bana verdikleri ilaçlar yüzünden hala uyuduğumu düşünüyor olacak ki ''Affedersiniz.'' dediğimde yerinden sıçradı.
Hızla kendini toparlayıp ''Ne vardı?'' diye sordu.
''Buradan ayrılmak için onay alabilir miyim?''
Kadının hoşnutsuzluğuna yakıcı bir kıskançlık eklendi. Sesi daha keskin ve kınayıcı çıkarken ''Doktor Zecrik bizzat onay vereceğini söyledi.'' dedi.
Ah her seferinde Zecrik'in kucağında taşınmam yeterince sorundu, çıkış onayını almadan Sağlık Konutu'ndan ayrılamayacağımı biliyordu. Herhangi bir görevliye emir vermesi yeterliyken beklemem için bahane bulması bana tepeden bakan kadının canını sıkmış olmalıydı.
''Anladım.''
Elimdeki bandajı açıp yaramı kontrol ederken canımı yaksa da sesimi çıkarmadım. İkimizin de birbirinden bir an önce uzaklaşmak istediği kesindi. Yaramı temizleyip yeni bir bandajla beni özgür bıraktığında bedenimi yana çevirip düzenli soluklarımın beni uykunun derin karanlığına çekmesine izin verdim.
Yumuşak dudaklar yanağıma sürünüp gözkapaklarımın üzerine tüy kadar hafif öpücükler bıraktı. ''Yorgun musun?''
Bedenimin yaslandığı sert göğüsten yayılan titreşimle kollarımı sıktım. Başım kalp atışlarının ritmik melodisine eşlik eden nefes alışverişi ile hareket ederken kirpiklerimi araladım. ''Artık değil.''
Güldü. Parmaklarım sıcak tenin üzerinde kayıp sırtının sert kaslarından yukarıya doğru tırmanınca neşeli ses hızlı bir nefes alış ile kesildi. Beni belimden yakalayıp aramızda olan azıcık mesafeyi yok edince kalbi tam kalbimin üzerine yaslanıp, burnum omuzlarını süpüren saçlarının arasına gömüldü.
Her zamanki gibi kokusu huzur, güven ve sevginin karışımı hisleri bana geçirdi.
''Hina.'' Adımı söyleyişi sahipleniş doluydu. Sanki görünmeyen bir bağla birbirimize bağlıymışız, her nerede olursam olayım varlığımı hissedip beni bulacakmış gibi gerçek üstü bir hisle doldum. Adımı her söylediğinde böyle etkilenmem saçmaydı, biliyordum ama yine de nabzım hızlandı. Dudaklarım kıvrılırken omzuna bir öpücük bıraktım.
''Adımı söylemeni seviyorum.''
Parmakları saçlarımın arasına girip nazikçe kafa derime masaj yaparken ''Yalnızca bunu mu seviyorsun?'' diye gücenmiş gibi sordu.
Oyuncu yanına gülmek isterken dudağımı ısırdım. En ciddi ses tonumla ''Seçenekler nelerdi? Bana hatırlatsana.'' dedim.
''Sesimin seni tahrik ettiği gerçeği dışındakiler mi?''
Kıkırdadım. ''Hı hı.''
İç çekti. ''Zeki bir kadın için böylesine unutkan bir hafıza. Ne acı.''
Tırnaklarımı kürek kemiklerinin üzerine geçirince tısladı. ''Acıdan bahseden sendin.'' diye onu uyardım.
''Pekala seni vahşi şey, sesimin yanında bedenimin de hoşuna gittiğini kabul ettiğine göre kalan seçenekler... Akıllı olmam, yakışıklı olmam, cesur olmam olabilir.'' En önemlisini unutmuş gibi dudaklarından ''Ah.'' nidası döküldü.
''Ne?''
''Seni asıl etkileyen kesinlikle kadınlar arasındaki popülerliğim ola-'' Cümlesini tamamlamasına izin vermeden geri çekilip göğsüne hızlı bir şaplak attım. Ani hareketimi beklemediğinden tepki vermesi zaman aldı. Böylece bende intikam için ikinci bir şaplakla tenini buluşturdum.
''Seni adi herif!''
Bileklerimi yakalayıp beni bedeni ile yatak arasında sıkıştıracak şekilde dönerken güldü. ''Üzgünüm, üzgünüm daha fazla vurma.''
''Hak ettiğini aldın.''
Uzanıp dudakları ile dudaklarımı hapsetmeden önce ''Hak ettim buydu.'' dedi. Nefesi nefesime karışıp yumuşak dudakları ağzımı istila ederken bedenim arzu ile kasıldı. Dudakları boynumun oyuntusuna gömülüp dişleri orada kalıcı bir iz bırakırken inledim. ''Ah.''
Birkaç saat önce yaptığımız gibi yeniden tutku alevi ile yanıp bedenlerimizle birbirimize tapmadan önce dirseğinden destek alıp doğruldu. Uzaklaşması hoşuma gitmediğinden omuzlarından tutup onu olması gereken yere geri çekmek isteyince sol elimi yakalayıp parmaklarımı tek tek öptü.
''Seni seviyorum Hina.'' Boğuk çıkan sesiyle kirpiklerinin arasından bana baktı. ''Sana sahip olduğum için düzlemdeki en adi...'' Gözlerimi devirince güldü. ''Ama en şanslı herifim.''
Suratının her çizgisine yerleşen sevecen ifade ile kalbim patlayacak gibi hissettim. ''Seni seviyorum diakmos.''
Hala tuttuğu elimi göğsünün üzerine koyup kalbinin atışını avucumda hissetmemi sağladıktan sonra dudakları kıvrıldı. ''Ve bende en sevdiğin şeye gelecek olursak da şuan ona dokunuyorsun.''
''Ah bedenini saymıştın.''
Beyaz dişlerinin hepsini ortaya seren bir gülüş ile bana baktı. ''Ben kalbimden bahsediyordum. Durana kadar seni sevmeye yemin etmiş, varlığınla atmaya devam eden, gülümsediğinde göğsümden çıkmaya çalışan kalbimden.''
İçime akan duygular ile sevgisine karşılık vermek için dudaklarımı aralamıştım ki gözlerinin rengi koyulaşıp eğildi. ''Ama sen bedenim diyorsan onun içinde bazı planlarım var.''
Bedenlerimize dolaşmış çarşaftan kurtulup çıplak tenlerimiz ile birbirimizi kucaklamadan önce havadan minik bir nefes koparabildim.
Sonrası nefessiz bırakan tatlı bir işkenceydi.
Boynumdan süzülüp göğsüme doğru yol alan ter damlasını takip eden dudakların varlığı ile kıvrandım. Omurgam bükülürken geri çekilip güçlü kollar tarafından kucaklandım. Yüzüme düşen bir tutam saçı yakalayan uzun parmakların varlığı ile boynumu çevirdim.
Gözkapaklarım aralanmaya başlarken sesini duydum ''Uyan Hina.''
''Uyan Hina.'' Yanağımdan nazikçe kayıp tenimde serin bir his bırakan dokunuş ile boynumu gerdim. Daha fazla temas arayışı ile yaptığım hareketle yanağımdaki el duraksadı. ''Hina.''
Öncekinden farklı bir tonda dile getirilen adımla gözlerimi yavaşça araladım. Bir karış uzağımdaki tanıdık yüzün varlığı ile gülümsedim. Tüm sevecenliğimi sesime katıp ''Günaydın diakmos.'' dedim.
Böyle bir tepki beklemiyor olacak ki gözlerini kırpıştırdı. Ardından gülmeye çalışırken dudakları kasılınca eliyle ağzının üzerini örttü. ''Güzel bir rüya mı gördün?''
Beynimin iki dakika geç aktif olması yüzünden algılarım gecikmeli olarak beni bulunduğum durumun içine soktu. Gözlerim kocaman açılırken koyulaşan sarı benekli ela gözlerin sahibine baktım. Yüzüm kızarıp kuşandığı utanç maskesi ile yanarken yattığım yerden hızla doğruldum.
''Eve-et rüüya.'' Sesim fazla tiz çıkınca yüzümü buruşturdum.
Zecrik ellerimle suratımı kapattığımı görünce ''Bilseydim seni uyandırmak için acele etmezdim.'' dedi.
Bilinçaltımın bana sunduğu sahneleri tüm canlılığı ile hatırlayınca inlememek için dudağımı ısırdım. Lanet olsun! Ben ne görmüştüm öyle?
Öylesine tutkulu ve sevgi dolu bir ana hiç sahip olmamıştım. Ve...ve neden rüyamdaki adam Repias değildi?
Nabzım boynumda deli gibi atarken parmaklarımın arasından Zecrik'e kaçamak bir bakış attım. Onu şaşırttığım anı üzerinden atmış her zamanki sakin ifadesini kuşanmıştı.
''Özür dilerim.''
Dudakları kıvrıldı. ''Ne için?''
Seni rüyamda gördüğüm için.
Ah elbette bu dile getireceğim bir cevap değildi. Gözlerimi kaçırıp ''Uyanırken saçma bir tepki verdim.'' diyebildim.
Düşünüyormuş gibi çenesini kaşıdı. ''Diakmos mu?''
''Efendim?''
''Uyanırken öyle dedin.'' diye bana hatırlattı. Bilinçaltımın bir oyunu olan rüyada bana bakan Zecrik'i hatırlayınca cildimdeki kızarıklık arttı. Son zamanda yaşadıklarım yüzünden iyice saçmalıyordum.
Ellerimle dağınık saçlarımı düzeltmeye çalışırken önemsemiyormuş gibi sesimi düz tutmaya çalıştım. ''Hı demek öyle dedim.'' Yanaklarımı gülümsemek için zorlarken Zecrik'e bakıp ''Saçmalamış olmalıyım, ne gördüğümü hatırlayamıyorum.'' diye ekledim.
Tek kaşı yukarıya doğru kavis çizdi. ''Unutman kötü olmuş... Sen oldukça mutlu görünüyordun.''
''Sadece bir rüya işte.''
Zecrik konunun üzerinde daha fazla konuşmak istemediğimi fark edip beni rahat bıraktı. Oturduğu sandalyede geri yaslanıp ellerini dizlerinin üzerine koyarken, ne zamandır orda olduğunu merak ettim. Beni uyandırmadan önce beklemiş miydi? Uyurken beni izlemiş olabileceği düşüncesinin itici gelmek yerine karnımdaki kasların kasılmasına neden olması ile dilimi ısırdım.
''Nasıl hissediyorsun?''
''İyiyim.'' Gözlerinin içine minnetle baktım. Söylemek istediğim her şeyi tek nefeste hızla dile getirdim. ''Beni taşımak zorunda kaldığın için üzgünüm ve yardımın için teşekkür ederim.''
Beni ıhlamurlarla süslü kamelyanın yanında bulduğunda kurduğu cümlenin aynısını kurdu. ''Seni en başından yalnız bırakmamalıydım.''
''Hava almak için dışarı çıkan bendim.''
Sol elini eğdiği alnına vurdu. ''Solgun görünüyordun, o halde yalnız kalmanın iyi olmayacağını bildiğim halde geri çekildim. Bir doktor olarak hatalı bir tutum sergiledim.''
Saçma hareketlerimin her birini, kendi kişisel hataları olarak yorumlaması canımı sıktı. Oturduğum yerde dönüp bacaklarımı yataktan aşağı sallandırdım. Eğdiği başına bakıp itiraz ettim. ''Hata tamamen bendeydi.''
Neşesiz bir ses dudaklarından kaçtı. ''Düşünmeden duramıyorum.''
Hatanın onda olmadığını defalarca tekrarlamak zorunda kalacağımı hissederken sesim öfke tonları ile yükseldi. ''Sana söyle-''
Zecrik ise devam etti. ''Seni rahatsız edecek bir şey mi yaptım?''
''Efendim?''
Parmakları ile şakaklarını ovalarken kendine kızgın tutumu arttı. ''Dans için davet edene kadar gayet iyiydin. Sergilediğim hareket hoşuna gitmediğinden uzaklaşmak mı istedin?''
Bu kadar ince düşünmesine mi yoksa böylesine yanlış bir sonuca varmasına mı şaşırsam bilemedim. O anda görüş alanıma giren Repias yüzünden bunlar yaşanmıştı. Zecrik'ten uzak durmamı söylediği için telaşlanmış, bir an önce yanından uzaklaşmak için harekete geçmiştim.
Ben Repias'ı düşünürken, onun beni bu kadar düşünmesi utanmama neden oldu. Centilmen davetinden rahatsız olduğumu düşünmesi suçlulukla büzülmeme neden oldu.
Yine de uzanıp kendini suçlayan adamın elini yakalayıp kararlılıkla ''Hayır.'' dedim. Bileğime dokunan parmak uçları ile bir an rüyamdaki gibi elimi çevirip her parmağıma bir öpücük konduracağını düşününce gözlerimi kaçırdım. ''Sadece bir an havasız kalmış hissettim. Lütfen kendini suçlamaktan vazgeç.'' Ela gözleri bana dikkatle bakınca nefesim tekledi. Daha fazla bu konuyu düşünmemesi için hızla düşünmeden ''Sen... sen mükemmeldin.'' dedim.
Ne söylediğimin farkına varınca ifadesi yumuşadı. Benimse gözlerim kocaman açılıp boynuma kadar kızaran tenim yandı. ''Böyle düşünmen beni sevindirdi. Seni kırmış olabileceğimi düşünmüştüm.''
Hala parmakları arasında hapis olan bileğimi hızla çekip ''Alakası yok. Dedim ya sen mükemmeldin.'' derken gülümseyince acele ile konuşmaya devam ettim. ''Hem beni neden davet ettin ki?''
''Ne demek istiyorsun?''
Konunun değişmesine menün olup ellerimi bedenimin yanına bastırdım. ''İlk tanıştığımız andan beri sana sorun çıkardım.'' Alaycı bir sesle güldüm. ''Sakarlığımı saymıyorum bile.'' Bir an onu baştan aşağıya süzüp ellerimle havada vurgulayıcı bir kavis çizdim. ''Pek çok kişinin ilgisini çektiğin kesin ve benden daha iyi seçeneklere sahip olduğuna eminim.''
Mimikleri karanlık bir ifade ile kasıldı. ''Kendini böylesine aşağı görme, bu beni sinirlendiriyor.''
Ne diyeceğimi bir an için bilemeyip sessiz kalınca sandalyeden kalkıp odanın içinde adımladı. Parmakları saçları, ensesi ve çenesinde dolaşıp içinden taşan enerjinin bir kısmından kurtulmaya çalıştı. En sonunda sandalyeye geri oturup ela gözlerindeki tüm dürüstlük ile bana baktı.
''Sende kendimden bir parça görüyorum.''
''Empati mi?''
''Hayır.'' deyip başını salladı. ''Hayır, öyle değil.''
Dudaklarımdan soru dökülene kadar cevabı duymak istediğimi fark edememiştim. ''O zaman ne?''
''Her zaman insanlar kendileri ile benim aramda bir sınır çizgisi oluşturup ardında durduğundan, ilk karşılaşmamızda böylesine samimi tepkiler vermen beni etkiledi.''
''Sana hakaret ettim, azarladım ve beni taşımak zorunda bıraktım. Benimle dalga mı geçiyorsun?''
''Hayır elbette.'' Çenesini kaşıyıp gözlerini kıstı. ''İfade etmekte yetersiz kaldığımın farkındayım sana balo salonunda da söyledim. Doktor olmak yerine sıradan bir adam olmak, bunu hissetmek güzeldi. Uzun zaman karanlıkta yol alırken bir anda güneş ışığını hissetmek gibiydi.''
Böylesine bir benzetme ile olduğum yerde kımıldanıp onun dışında her yere baktım. Zecrik ise çok normal bir şeyi dile getirmiş gibi konuşmaya devam etti. ''Elbette bu yeterli değildi. Ama sonrasında senin de benimle aynı sorunlara göğüs gerdiğini gördüm. Projeni yöneten uzman ile olan sıkıntıların benim Dokumacı Repias ile yaşadıklarıma benziyordu. Bu sana daha çok çekilmeme neden oldu. Ardından senin hakkında daha çok şey duymaya başladım, çoğu uzman botanikçinin seni çekemeyen yorumları olsa da başarıların görmezden gelinmeyecek kadar büyüktü. Çabaların benim çabalayan halimin hareketleriyle aynıydı. Zekiydin, güzeldin ve vazgeçmeyip tırnaklarınla kazıyıp kazandığın yer için savaşıyordun. '' Ela gözlerinin için parladı. ''Ve seni daha çok düşünmeye başladığımı fark ettim.''
Dudakları kıvrılırken ''Seni bir daha görmek istediğimi anladığımda Kurtuluş Balosu zamanı gelmişti. Şansımı deneyip seni davet etmek istedim. Reddedersen düşüncelerimi kendime saklayacaktım.'' dedi.
Ve ben davetini kabul etmiştim. Ona umut vermiştim.
Bedeni öne eğilip kucağımdaki elime uzandı. Bileğimin hassas derisinin üzerinde gezinen parmak uçları ile ''Seni balo salonunda gördüğümde ve seninle konuştuğumda iyice emin oldum.'' dedi. Kaşları çatılıp dudakları kasıldı. ''Ve seni yaralı bulduğumda hissettiğim korku beni şaşırttı. Zarar görmüş olman beni sinirlendirdi.'' İfadesi yumuşayıp nazikçe parmaklarımı sıktı. ''Demin uyanırken gülümsediğin an beni sarstı. Gözlerindeki mutluluk ifadesi ile sanki çok daha önceden beri bir aradaymışız gibi hissedince tek düşünebildiğim uzanıp seni öpmekti.''
Bakışları dudaklarıma kayarken bileğime bastırdığı parmağıyla nabzımın hızlandığını hissettiğine emindim. ''Çok uzun zamandır hiç bu kadar fazla duyguyu bir arada deneyimlememiştim. Hepsinin merkezinde sen varsın Hina.''
Böylesine açık bir itiraf karşısında ne yapacağımı bilemeyip bakışlarımı kaçırdım. Aramıza mesafe koymanın en iyisi olacağını düşünüp ayaklarım ile bedenimi geri iterken bileğime aldığım hasarı unutmuştum. Ani acı ile dengemi kaybedince kollarım havada çırpındı. Zecrik atılıp beni yakaladığından dizim bacağına çarptı. İçgüdüsel olarak omuzlarını yakaladım. Ağırlık merkezinin değişmesi ile ikimizde yatağa düştük.
''İyi misin?''
Yüzlerimiz arasında on santimden az mesafe varken ''İyiyim.'' demeyi başardım. Ilık nefesi tenimi okşarken Zecrik'in kokusu ile sarmalandım. Bir an için dikkatim dudaklarına kaydı. Fazla yakın, fazla yumuşak görünüyorlardı.
Aklımdan geçenleri bastırmak için bakışlarımı kaçırınca bana odaklanmış ela gözlere yakalandım. İçindeki sarı lekelerin kenarlara doğru dağıldığını daha önce fark etmemiştim. Aynı kirpiklerinin saçlarından bir ton açık renkte olduğunu fark etmediğim gibi.
Bedenlerimizin yakınlığı üzerimizde yakıcı bir his bırakırken iç sesim bana seçimlerden doğan olasılıkları fısıldadı. Repias yerine Zecrik ile olsaydım nasıl hissederdim?
Nefesim hızlanıp göğsümün hızla yükselip alçalmasına neden olurken Zecrik geri çekilmek yerine bana biraz daha yaklaştı. Sadece bir santim. Dudaklarının tadına bakabilmem için sadece bir santim daha yaklaşmalıydı.
''Hina.''
Zecrik'in sesi rüyamdaki gibi koyu bir tona bürününce nefesim kesildi. Hala omuzlarında olan ellerim ile onu itmeyince reddetmediğimi fark edip aramızda kalan son boşluğu aştı.
Yumuşak, sıcak ve nane tadındaydı. Yanıma gelmeden önce birkaç hijyen kapsülü çiğnemiş olmalıydı. Yine de altında yatan ona has isimlendiremediğim bir tat vardı.
Zecrik'in tadı.
Bu düşünce titrememe neden oldu. Tepkimle dudakları daha talepkar hale geldi. Artık dudakları nazikçe dudaklarımı okşamıyor, sertçe sürtünüp dili ile aralanmaları için cezbetmeye çalışıyordu. Nefes almak içi ağzımı aralamam beni daha nefessiz bir hale getirirken inledim.
Zecrik'in eli yanağımı okşayıp başımı istediği açıyla eğdi. Daha derin, daha tutkulu bir öpüşme ile kanımın damarlarımda ısındığını hissederken sonunda nefes nefese geri çekildi.
Paylaştığımız anın yarattığı etki ile bedeninin varlığını daha çok hissedip, tüm duyularım ile Zecrik'e odaklanmışken konuştu.
''Asıl mükemmel olan sensin.'' Ona ettiğim iltifata atıfta bulunduğunu bir an için algılayamadım. Tek yapabildiğim nefes alıp vermeye devam edip beynimin ihtiyaç duyduğu oksijeni ulaştırmak için çabalamaktı.
Zecrik'in gözleri üzerimde dolaşırken acı çekiyormuş gibi yüzünü buruşturup üzerimden kalktı. ''Yaralı olduğunu unuttuğum için tam bir aptalım.''
''Ne?''
''Elin kanıyor Hina.''
Bahsi geçen uzvumun varlığını hissetmediğimi ona söylemedim. Bedenimi nazikçe oturur konuma getirip kanlı bandajımla ilgilenmesine izin verdim. Öpüşürken omuzlarını çok fazla sıktığımdan iyileşen dokuyu yırtmış olmalıydım.
Acı geri dönüp bedensel hislerimin kalanını geri kazandığımda, Zecrik ile öpüştüğüm gerçeği de beni vurdu. İstek ile suçluluk iki yandan beni kuşatırken sessiz kaldım. Ruh halimdeki değişimi yakalayan Zecrik işi bitince benden uzaklaştı.
''Sadece düşünmeni istiyorum.'' derken şişen dudaklarını yaladı. ''Acele karar vermek zorunda değilsin. Ben beklemekte iyiyimdir.''
Yutkundum. ''Düşüneceğim.''
Yatağın ayak kısmındaki dikdörtgen masanın üzerinden filopisini alıp tedavime dair birkaç detay girip sesli olarak bana da bildirdikten sonra odadan çıkmak için bana sırtını döndü. Kapıyı aralayıp çıkmak üzereyken duraksayıp başını çevirdi.
''Uyanırken söylediğin şu kelime. O anlamsız bir kelime değil.'' Ardından gülümsedi. Ben merakla konuşmaya devam etmesini beklerken odadan çıkıp gitti.
***
Görüşlerinizi benimle yorum olarak paylaşır ve oylarınız ile destek olursanız sevinirim.❤
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top