-1-
Herkese merhaba!🥰
Bilimkurgu temelli bir macera ve tutkulu bir romantizmin yer aldığı yeni kurguma hoş geldiniz! 💞
Benden her zaman daha romantik sahneler yazmamı istediğinizi biliyorum ve Gazap'ın Gözdesi Serisi'nde yaptığım katliamları telafi etmek için bu hikayede bolca romantizm var. 😈
Elbette macera, gizem ve keşfedilecek yeni bir dünya olduğunu söylemeye gerek yok.😉
Ve en güzel kısma gelecek olursak hikaye çoktan bitti! 🤩
Tüm bölümleri yayınlayıp kesintisiz bir okuma deneyimi için sizi davet ediyorum. 💫
Giraj (erkek ana karakter) ve Hina (kadın ana karakter) olarak iki anlatıcıya sahip Yedi Gün Son Nefes'i umarım severek okursunuz. ❤️
Keyifli okumalar...
***
Giraj
Önündeki platformun tabanından yayılan mavi ışıkla gölgeleri dört bir yana düşen nesneleri ilgi ile izleyen dört çocuğa yaklaştım. Her zamanki gibi üzerlerine oturan üniformaları temiz ve kırışıksızdı. Sol pazılarına işlenen üç iplik, inceledikleri platformdan yayılan mavi ışık dışında odadaki tek renkli şeydi.
Beyaz duvarlar, beyaz masalar ve beyaz üniformaları ile dikilen bizleri bağlayan üç ipliğe saygımı göstermek için parmaklarımı uzatıp dokunmak için kolumu kaldırmıştım ki Öğretici Hans'ın sesiyle elimi yumruk yapıp adımlarımı hızlandırdım.
''Evet, evet hepiniz buradaysanız başlayalım.''
Aralarına en son katılmamı dert etmeyen sınıf arkadaşlarım, yerkabuğunun altındaki faylar gibi hareket edip kımıldamadan duramazken gülmemek için dudağımı ısırdım. Öğretici Hans mavi ışığın göbeğindeki en büyük, şekilsiz taşı eline aldığındaysa bütün eğlencem yerini meraka bırakmıştı.
Nitril partiküller içeren sıvı ellerini ikinci bir deri gibi sarıp parmaklarının arasında tuttuğu değerli taşı görebilmemiz için biraz daha havaya kaldırırken, medeniyetler boyunca hüküm süren bir kralın kibri Öğretici Hans'ın mimiklerine yerleşmiş, gözleri beşimizin paylaştığı merak ışıltısından memnun kalarak kısılmıştı.
Tabii bunların hiçbiri düz ve mekanik kelimelerine yansımadı. ''Bunun ne olduğunu bana kim söyleyecek?''
Ardi bütün hevesi ile cevaplamak için öne çıkıp Öğretici Hans'ın izin vermesini bekledi. Öğretici Hans bakışlarını bir an sınıfında var olan diğer dört çocuk üzerinde gezdirse de sonunda Ardi'nin cevaplaması için onayladığını belli eden baş işaretini yaptı.
Öğretici Hans'ın elindeki avuç içimden biraz daha büyük olan, bulanık bir beyazlık ile koyu kahve arasında kararsız kalmış delikli taşa bakıp ''Ekstrüzif kayaç.'' dedi.
Öğretici Hans, onu doğru bildiği için tebrik etmedi ya da cevabının yanlış olduğunu söyleyip diğerlerimizin cevaplaması için teşvik etmedi. Zaten Oxva'nın baş öğreticisi hiçbir zaman öğrencilerinin dudaklarından dökülen kelimeleri sorgulamazdı.
Yıllar içinde dudaklarına konan memnuniyet dolu bir gülüş ya da çenesindeki kasların kasılmasıyla ortaya çıkan hoşnutsuzluğu mimiklerinden okuyabileceğimi düşünerek her dersinde onu incelemiştim. Sonuç koca bir başarısızlıktı.
Öğretici Hans boşuna Oxva'nın baş öğreticisi değildi. Ardi'nin cevabı ile binlerce yıldır toprağın altında kalmış kömür kadar sert olan ifadesi değişmedi.
Onun yerine ince dudakları aralanıp yeni sorusunu dile getirdi. ''Yapı?''
Ardi heyecanından tizleşen sesiyle cevap vermeden önce bir an için tereddütle bakışlarını bahsi geçen taşın üzerinde durdursa da sonunda Öğretici Hans'a kararlılıkla bakıp ''Silikat esaslı camsı özellik ve gözenekli hafif yapı.'' diyerek detaylandırılmış cevabı öğreticiye verdi.
Ne de olsa Öğretici Hans her zaman en detaylı cevapları isterdi.
Cevabı için yine takdir edilmeden sıradaki soruya geçildi. ''Yoğunluk?''
Ardi'nin kaşları düşünüyor gibi çatılsa da konuşması duraksamadı. ''0.5 ile 1 gr/cm3.''
Öğretici Hans'ın mimikleri değişmese de benim yanağımdaki kas seğirdi. Asidik ve bazik karakteri göz önüne almayan Ardi ise hevesle sıradaki soruyu bekliyordu. Öğreticinin partiküller eldivenlerinin dokunduğu yüzey beyazdan çok kahverengiye yakındı. Hatta bakış açısını ileri düzey kodlamaya indirgersek kızıl bile denebilirdi. Ardi'nin asit karakterli olduğunu düşündüğü taş, beyaz ya da krem rengine yakın olmalıydı. Oysa değildi. Üstelik scoria bazik karaktere sahip olduğundan özgül ağırlığı 1 ile 2 gr/cm3 arasında değişiklik gösterirdi.
Elbette sorun renk ve karakteristik analizden daha fazlasıydı. Öğreticinin mavi ışıklı yüzeye özenle yerleştirdiği taş scoria değildi.
Öğretici Hans platformun yanında yer alan iki gözden önce solüsyonun olduğu bölmeye ellerini bileklerine kadar sokup deri değiştiren bir yılanın inceliğiyle nitril partiküllü eldivenlerinden arındı.
Ardından sıradaki taşın yüzeyinde doku kirliliği yaratmamak için nitril partikül bölmesine bir önceki bölmedeki gibi ellerini sokup yeni eldivenlerinin teninin üzerini kaplayıp kurumasını bekledi. Mavi ışıklı platformda yan yana dizilmiş beş taştan en soldakine uzanıp parmaklarının arasında saygıyla tuttu.
Ve bakışlarını beş yetenekli öğrencisinin kalan dördü üzerinde dolaştırdı.
Ayağımdaki sert tabanlı ayakkabımla beyaz yüzeyde ritim tutmak için kaslarım seğirirken yüzümü buruşturdum. Oxva'ya seçilen az sayıdaki elit öğrencilerden biri olmak benim için bir mucizeydi.
15.düzlemde bu hakkı kazanan kesim yalnızca yüzde beşti. Yeryüzünün dilini okuyan bizler, ondan bir parçaya dokunmaya layık olabilmek için çok çalışırdık. Ve bu şans yalnızca Oxva'nın eğitimine kabul edilen öğrencilere verilirdi.
Elbette dokunma kısmına ancak mezuniyetten sonra erişebilirdik. Ama kalanlarımızın aksine katlanır-esnek polivinil klorid bazlı ekranlar olan filopilerden resimlerine bakmaktan fazlasını yapıp kendi gözlerimiz ile görebilme şansına sahiptik.
Öğretici Hans düşüncelere dalan yüzümü fark etmiş olacak ki seçim yapma derdinden kurtulup yeni incelemeyi benim yapmama karar verdiğini ''Giraj.'' diyerek duyurdu.
Bir adım öne çıkıp öğreticinin konuşmasını bekledim. ''Bunun ne olduğunu söyle.''
Öğretici Hans'ın gür kirpiklerinin çevrelediği orman yeşili gözlerine bakıp 23.düzlemin nasıl bir yer olduğunu hayal ederken dudaklarımdan beklenen cevap döküldü.
''Ekstrüzif kayaç.''
İki avucumu dolduracak büyüklükteki beyaz gözenekli yapıya sahip taşı diğerlerinin görebilmesi için havaya kaldırırken, öğreticinin dudaklarından sıradaki sorusu döküldü. ''Yapı?''
''Silikat esaslı camsı özellik ve gözenekli hafif yapı.'' Cevabım ile sol tarafımdaki iki çocuk yerinde kımıldandı.
''Yoğunluk?''
Öğretici yeni sorusunu sorduğunda Ardi'nin cevabımı duymak için nefesini bir an için tuttuğunu duydum.
''0.5 ile 1 gr/cm3.''
Havaya salınan kelimelerim ile Ardi'nin bedeni kasıldı. Sağımda hafifçe öne eğilmiş Jeomiel'in kalan taşları dikkatle incelediğini bakmadan da biliyordum. Aynı solumda dikilen iki çocuğun – Ursa ve Felaz- birbirini dürtüp sessiz iletişimleri ile cevabı onayladıklarını bildiğim gibi.
Elbette Ardi durumdan pek de memnun değildi. Aramızdaki en hevesli ama en çok hata sahibi kişi olması benim suçum değildi.
İkimiz de 15.düzleme aileleri tarafından bırakılmış, Yaşam Alanı'nda sahip olduğumuz beşgen dairelerimizden aynı saatte çıkıp Beslenme Bölmesi'nde karnımızı doyurmuş, her gün yedi saat öğretici programını dinlemiş, üç iplikli üniformalarımızı giyip Oxva'ya girebilmek için on beş yıl beklemiştik.
İki yıllık ön eğitimi tamamlayıp en tepedeki Ojusa'ya bir adım daha yaklaşmak için statü sınavlarına girmeye karar vermiştik. Öğretici Hans'ın Jeoloji Denetim Birimi için adayları belirlediği bu derste hata yapması onun için neredeyse üzülmeme neden olacaktı.
Farkında olmadan ritim tuttuğum sol ayağımla düşüncelerim yeniden altımızda uzanan düzlemlere doğru yol alınca, dikkatimi toplamak için yanağımın iç yüzeyindeki etli dokuyu ısırdım. Ağzıma dolan bakırımsı tatla zihnim termal ve elektrik iletkenliği yüksek, sünek özellikli pembemsi-turuncu metale kayınca gözlerimi kırpıştırıp olduğum ana odaklanmaya çalıştım.
Öğretici Hans durumumu fark ettiyse bile kalan üç taşın bilgilerini, Jeoloji Denetim Birimi için aday olan üç çocuğa sırayla sorarken bana aldırmadı.
Ursa, Felaz ve Jeomiel'in cevaplarının yarısını kaçırsam da, gözlerimi Öğretici Hans'ın yerine yerleştirdiği neredeyse siyah renge sahip taştan ayırmadım.
Sorular ve cevaplardan oluşan döngü sona erdiğinde Öğretici Hans solüsyon bölmesine ellerini sokup derisini kaplayan malzemeyi soyarken ''Bugünlük bu kadar.'' diyerek dersin bittiğini ilan etti.
Ursa ve Felaz Beslenme Bölmesi'ne varmak için koşarak sınıftan çıktı. Jeomiel kucakladığı kalın kitaplar ile uğraşırken yanından geçip neredeyse kapıya ulaşmıştım ki Öğretici Hans ''Giraj.'' diyerek beni durdurdu. Bedenimi çevirmeden omzumun üzerinden geriye bakarken, öğreticinin yanında ondan bir kafa boyu kısa kalan Ardi'nin mavi ışıkla aydınlanan yüzünü buruşturduğunu gördüm.
Her zamanki gibi derslerin sonunda öğreticiden bilgilerini tazelemesini istediğine emindim. Ben hiçbir zaman böyle bir talepte bulunmamıştım. Derin bir nefes alıp bedenimi yeniden platforma doğru hareket etmesi için yönlendirdim. Ardi, öğreticinin dile getirmediği sessiz emirle sınıftan çıkmak için yanımdan geçerken öfke ile homurdandı.
Hızla açtığı kapı az kalsın Jeomiel'in suratına çarpacaktı.
Ardi'nin hırsının ateşi onu beslemek yerine eritiyordu. Ve her sıcak damla Jeoloji Denetim Birimi için olan şansında yeni bir delik açıyordu.
Öğretici ile baş başa kalınca filopimde sık sık baktığım ormanların rengindeki gözlerine bakıp konuşmasını bekledim.
Soyulabilir eldivenleri olmayınca platformda yer alan taşlara dokunmak yerine ellerini beline koyup ''Beş farklı dünya fısıltısı ilgini çekmiyor mu?'' diye sordu.
''Beş mi?''
Sorusuna soruyla karşılık verince başını yavaşça sola doğru eğdi. ''Sınıftaki herkesin bu konuda hemfikir olduğunu kendi kulakların ile duymadın mı?''
Yaptığım hata ile gerildim. Dalgınlığım yüzünden kalan taşlara verilen cevapları dinlememiştim. Demek ki bugün tek hata yapan kişi Ardi değildi. Jeomiel'in bile hata yaptığını fark edince şaşkınlıkla gözlerimi kırpıştırdım.
Öğretici tepkilerime aldırmadan yeni bir soru sordu. ''Katılmıyor musun?''
Omurgamı dikleştirip kararlılıkla ''Hayır efendim.'' dedim.
''Peki, öyleyse kim hata yaptı?''
''Hepsi.''
Öğretici Hans'ın ince dudaklarının ucu hafifçe kıvrıldı. Tepkisi ile kalp atışlarım hızlanıp derim karıncalandı.
Mimiklerinin hareketi tam bir gülümseme değildi hatta yanından bile geçemezdi. Gözlerimi dikip tüm dikkatimle onu incelemiyor olsam bu minik kas hareketinin farkına bile varamazdım. Fakat bugüne kadar onda gördüğüm ilk ifadeydi.
Cesaret bedenimi kuşatınca açıklama yapmak için derin bir nefes almıştım ki Öğretici Hans elini havaya kaldırıp beni durdurdu. ''Yeterli.'' Hevesimin üzerinde derin yarıklar açılıp parçalanmaya başlamasına saniyeler kala öğretici ''Bugünlük.'' diyerek beni teselli etti.
Sağ elimi, sol pazımdaki üç ipliğe koyup selam verdim. Ardından topuklarımın üzerinde dönüp çıkışa ilerlerken gülümsedim.
Bugünlük yeterli.
Ne de olsa yarın yeni bir sınavdı.
***
Hina
Yine yapıyordum.
Bakışlarım nerede olursak olalım mutlaka ona odaklanıyor, etrafımdaki her şeyi unutuyordum. Her zamanki gibi besin saatinde en köşede oturduğu masada yalnız değildi. İki uzman ve bir yardımcı ona eşlik ediyordu. Aslında sohbet ettiği uzun boylu sarışın, niyetinin bundan daha fazlası olduğunu açıkça ifade ediyordu.
Ellerim yumruk olmak için kasılınca sandviçimin sosu parmaklarıma akıp irkilmeme neden oldu. Yine onu gözetlerken ne yaptığımı unutmuştum.
Aceleyle tepsimden bir peçete kapıp parmaklarıma bulaşan sosu temizledim. Gözüm bileğimdeki saate kayınca onu izlerken ne kadar zamanımı harcadığımı fark edip homurdandım. Ardından ne kadar kaba görüneceğine aldırmadan sandviçimden kalanları ağzıma tıkıp çiğnedim.
Ne de olsa ince görünmekle ilgilendiğim tek kişi sözlerine kahkahalar ile gülen sarışın uzmana odaklanmıştı. Derim gerilip hissettiğim kıskançlık kanımı kaynatırken hızla sandalyemi ittirdim.
Döşemelerin isyan eden tiz sesi bir an için alandaki herkesin dikkatini çekti. Geniş omuzları kasılıp başını çevirmeye başladığında kalbim olması gerektiğinden üç kat daha hızlı atmaya başlamıştı bile. Ta ki sarışın uzmanın eli koluna yerleşip onu durdurana kadar.
Kıskançlığın yanına eklenen öfke ile kıvrılan parmak eklemlerim beyazlaşırken, etime gömülen tırnaklarım kızıl yarım daireler oluşturdu.
Kimseye aldırmadan koşarak yanlarına gidip koluna yerleşen eli koparmak istesem de, tek yapabildiğim orayı terk etmekti.
Ofise dönüp simbiyotik sisteme girmem gereken verileri düşününce şakaklarıma saplanan ağrı ile yönümü değiştirdim. Tam hareket eden bedenimin aldığı derin soluklar ile sakinleşmeye başlamıştım ki birlikte çalışmam ve ortak paydada buluşmam gereken uzman ile projem yerine erkekler konusunda ortak zevklere sahip olmamız beni yeniden sinirlendirdi.
11.düzlemin en renkli köşesi olan Ekosistem Arazileri'ne gitmek için kalabalık Eğitim ve Beslenme Bölgesi'nden çıkmam zaman alsa da buna değerdi. Yönetim Bölgesi kadar tenha olmasa da Ekosistem Arazileri bu saatte çok fazla ziyaretçiye sahip olmazdı. Sağ bileğimdeki elektronik ekrandaki rakamları kontrol edip filopimi almam gerektiği konusunda kendimi azarlarken havayı doldurmaya başlayan çiçek kokuları ile kaslarım gevşedi.
Huzur.
Zihnimin ihtiyacı olan tam da buydu. Son iki aydır sahip olmadığım tek şey huzurdu.
Geliştirdiğim projenin bir uzman tarafından onaylanması için gece gündüz çalışmıştım. Bir buçuk senedir Araştırma Bölgesi'nde sahip olduğum küçük ofis için çok emek vermiş, Yaşam Alanı'ndaki dairem ve Ekosistem Arazileri arasında resmen mekik dokumuştum.
Yeni tanımlanan bitki türlerinin belirli organizma sistemleri ile popülasyonu üzerine yaptığım araştırmam için bir botanik uzmanı ile çalışmama izin verildiğinde başarımın sevinci ile doluydum. Sonuçta benim kadar genç bir biyolog yardımcısı direkt bir uzmana sunum yapmak konusunda yıllarca beklerdi.
Elbette bahsi geçen uzman projemden çok aşık olduğum adamla ilgilenmeseydi mutlu olmaya devam edebilirdim.
Düşüncelerimin akışından sıyrılıp benim için ayrılmış küçük çalışma arazisine varınca ofis için kullandığım mavi önlüğü çıkarıp dolaba astım. Üzerime oturan gömleğim ve pantolonum ile kalınca eğilip topuklu ayakkabılarımı çıkardım. Özgürlüğünü ilan eden ayak parmaklarımı kıvırıp bir an için araziye bu şekilde girip tenimde toprağı hissetmek için delice bir istek duysam da, isyankar düşüncelerimi bastırıp alt bölmede yer alan çizmelerimi alıp ayaklarıma geçirdim.
Steril bölmeye girip üzerimdeki olası kalıntılardan arınırken ciğerlerime dolan duman ile öksürüp avuçlarım yanınca tısladım. Öfkenin kızıl tonundaki izleri unutmuştum.
''Lanet olsun.''
Arkamı dönüp eldivenleri koyduğum rafa uzanıp hızla elastik yüzeyini çekiştirip bileklerimi sarmasını sağladım. Steril bölme yerine boşalan hava ile vakumlanan biyoçözünür kabinleri kullanmadığıma sevindiğim ilk sefer bu olsa gerekti.
Günümde ters giden olaylar zihnimde yankılanıp beslenme saatinde duyduğum kahkahaları bana hatırlatınca yeniden öfke ile doldum. Hızla kol saatimi kontrol edip ikisinin artık bir arada olmadığını kendime hatırlattım.
Steril bölmeden çıkıp incelemem gereken numaralandırılmış örneğe ilerledim. Bedenimi eğip narin mavi yapraklarına dokunurken düşüncelerim aynı tona sahip gözlerin olduğu anılara daldı.
Tenimin üzerinde gezinen uzun parmaklar ürpermeme neden olurken kalp atışlarım hızlandı. Tepkim onu eğlendirmiş olacak ki saçlarımı havalandıran nefesine eşlik eden dudakları boynumda kıvrıldı. Ardı ardına sıralanan tüy gibi öpücükleri güneye doğru ilerlerken kollarının arasında kıvrandım.
Becerikli elleri gömleğimin kalan düğmelerini açıp dantelli sutyenimi ve düz karnımı açığa çıkarırken onu uzaklaştırmak mı yoksa daha yakına çekmek mi istediğimden emin değildim. Benim yerime karar verip dirseğinden destek alıp doğrulduğunda, bedeninden yayılan sıcaklığın yoksunluğu ile titredim. Dağınık kahve bukleleri yüzünü gizlese de bakışlarının yakıcı ağırlığını hissedebiliyordum. Boğazının gerisinden yükselen erkeksi sesle nefesim kesildi.
Başını kaldırıp mavi alevlerin yandığı bakışlarını gözlerime dikti. ''Seni özledim.''
Kesik kesik çıkan sesimle ''Ben de.'' demeyi başarabildiğimde, çoktan eski konumuna dönüp öpücüklerle çizdiği yolu tamamlamak için dudaklarıyla tenimi mühürlemeye başlamıştı.
Yüzüme çarpan suyla kendime geldiğimde aceleyle kendimi düşüncelerimden sıyırıp ayağa kalktım. Çalışma arazim için ayarladığım sulama sistemi beni baştan aşağıya sırılsıklam yaparken koşarak steril bölmeye girdim. Hırsla eldivenlerimi çıkarıp tenime yapışıp görüşümü engelleyen saçlarımı geriye ittim.
''Kahretsin.''
Sırılsıklam olmuştum. Çizmelerimin içi suyla dolmuştu. Ayak parmaklarımı soğuktan kurtarmak için hızla harekete geçip sol ayağımdaki çizmeyi çıkarıp tek ayağımın üzerinde sekerken sağ ayağımı kurtarmak üzereydim ki bedenimden süzülüp yerde küçük bir birikinti oluşturan ıslaklığa basıp kayınca kıçımın üzerine sertçe oturdum.
Sinirle yeri yumruklayıp etrafa su damlalarının saçılmasına neden olurken hapşırdım.
Islanıp bedenime yapışan gömleğimin altından bana göz kırpan dantelli sutyenimi görünce histerik bir kahkaha dudaklarımdan kaçtı. Anılarımdan kurtulmak için soğuk bir duşa ihtiyacımın olduğu kesindi.
Daha çok kıkırdama dudaklarımdan kaçmak üzereydi ki steril bölmenin kapısı açılıp her şeyden habersiz, yüzünde kocaman bir gülümseme ile yanında dikilen adama bakan uzmanı gözler önüne serdi.
Uzman Jeinan, sırılsıklam olmuş tek ayağından çıkarmayı başardığı çizmesi ile oturan beni fark ettiğinde tiz bir sesle şaşkınlığını dile getirip ''Hina!'' dedi. ''Ojusa adına ne yapıyorsun?''
Sarı saçlarının tek bir teli bile düzensiz olmayan, projemi sunmam gereken uzmanın yanında tam bir enkaz gibi kaldığımın farkındalığı ile kızardım. Utancımdan ölmem gerekirken gömleğimin altında gördükleri ile harlanan mavi alevden bakışları fark edince gülmemek için dudağımı ısırdım.
Kalan çizmeden kurtulup ayağa kalkarken ''Duş alıyordum.'' diye mırıldandım. Uzman Jeinan öfke ile ellerini sallayıp steril bölme hakkında söylenirken beni duymamıştı ama yanında dikilen adamın dudakları kıvrıldı.
Dolaptan havlu almak için yanlarından geçerken Uzman Jeinan sonunda yanında kimin olduğunu hatırlayıp önlüğünün sol pazısına işlenmiş üç ipliğe dokunup selam vermek için eğildi. ''Özürlerimi sunarım Dokumacı Repias.''
Repias, sulama sistemiyle duş alan biyolog yardımcılarını her gün görüyormuş gibi umursamazca elini salladı. ''Geliştirdiğiniz numuneleri daha sonra görebilirim.'' Başını yana eğip steril bölmede yarattığım dağınıklığa bakıp ''Elbette daha tertipli olduğunda.'' diye ekledi.
Dokumacının sözleri ile irkilen Jeinan, çalışma arazisinin girişinde bekleyen yardımcısına doğru koşturup emirler yağdırırken elime ulaşan ilk havluyla saçlarımı kurulamaya başladım.
Repias uzun adımları ile yanımdan geçip araziyi terk etmeden önce sadece benim duyabileceğim üç kelimeyi fısıldadı. Elimdeki havluyu yere düşürdüğümü de Uzman Jeinan'ın yardımcısından benim sayemde kurtulup Repias ile baş başa kalmasını sağladığımı da geç fark ettim.
Gözlerimi kırpıştırıp yanaklarıma hücum eden kanla kızarırken yüzümü sakladım. Parmaklarımın arasından gittikleri yöne son bir bakış atınca Repias beni hissetmiş gibi başını çevirdi.
Dudakları aralanmasa bile gözleri fısıldadığı kelimeleri ve ardında sakladığı vaatleri bana iletti.
Eşlik edemediğime üzüldüm.
***
Görüşlerinizi benimle yorum olarak paylaşır ve oylarınız ile destek olursanız sevinirim.❤
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top