❝FIRTINA❞
"Anılar en kör duygularımızdır."
Odanın içerisindeki su ısıtıcısı buhar vermeden, kaynamaya başlamıştı. Kırmızı ışık yanıp söndüğünde Isabel cebinden iki tane aromalı çay paketi çıkarttı. "İsteyen var mı?" diye mırıldandı, oysa herkes bir bardak çay içmeyi hak etmişti. Neredeyse saatlerdir düşünmekten her biri yorgun düşmüştü. Henüz Dünya'ya gönderilecek olan gençlerin kendileri olduğu haberi onlara verilmemişti. Globe'ın odasında derin bir sessizlik hakimiyetini koruyordu. Ne rüzgâr esiyor ne yağmur damlaları cama çarpıyordu. Basit bir televizyon ekranında sahile gel git yapan bir okyanusun sahte görüntüsü dışında hiçbir şey bilmiyorlardı. Bu bildikleri Dünya için de geçerliydi. Oraya gönderileceklerini duyduklarında ne tepki vereceklerini ne Nay ne de Emily kestirebiliyordu.
Yeni alınan karara göre Diriliş'ten sadece on genç Dünya'nın korkunç yalnızlığına yelken açacaktı. Bu on kişinin içinde kimin yer aldığını da ancak kurul biliyordu. Ertesi sabah her şey açıklanacaktı, bütün halk toplanma salonunda Diriliş'in dağıttı basit birkaç yemek ile karınlarını doyururken Kurul bu isimleri övüne övüne açıklayacaktı. Sonra halkın içinden itiraz eden kimse olmayacaktı. Çünkü çoğunlukla annesini, babasını tüm ailesini kaybetmiş kimsesi olmayan çocuklar bu görev için uygun görülüyordu. Basit mantıkla güzel karardı, sonuçta kim ailesini bırakıp zehirli bir Dünya'ya gitmek isterdi ki?
-Kimse-
Globe dizlerine sarılmış bir şekilde geriye yaslandı. Isabel ona son bir kere baktı. Uyurken yüzündeki ifade onu istemsizce rahatlatıyordu. Sanki araları hiç bozulmamış gibi huzurluydu.
Odadan dışarı çıktı ve arkasına hafifçe baktı. Bütün karanlık, hafif çatlak bir beyazla ışıldıyordu. Bunun camların üzerine takılan devasa projeksiyonlardan yansıdığını anlaması çok uzun sürmemişti. Birkaç dakika öylece sırtını kapının yanındaki uzun kolona yaslayıp gözlerini kapattı. Uyanık kaldığı tüm zaman diliminde Globe'ın yüzü zihnine kazınmıştı.
"İyi misin?"
Collin'in tıpkı koridoru aydınlatan çatlak beyazı gibi kırık bir ses tonu vardı. Isabel irkilerek gözlerini açtı. Hafifçe başını salladı ve gözlerini kırptı.
"Ne olacak böyle?" diye mırıldandı. İçinde demin hissettiği huzuru silen bir rahatsızlık vardı. "Her an kötü bir şey olmaya alıştığımı düşünüyordum!" diye ekledi, aynı tonla ve aynı hissizlikle.
Collin gözlerine bakmakla yetindi, ne diyeceğini kestiremediği açıkça ortadaydı. Genelde böyle şeylerle pek ilgilendiği, hatta çok fazla dert dinlemekten sıkıldığını bir ara öğle yemeğinde dile getirmişti. Isabel bunu hatırlayıp dudaklarını büzdü.
Alnı bu büzülmeyle gerildi, gözleri hafifçe küçüldü. "Boş ver!" dedi ardından, derin bir nefes alıp odasının olduğu yere baktı. "Bu gece tüm planlar suya düştü." yüzündeki ifadeden pek memnun olmadığını, yapılan tüm hazırlıkların boşa gittiğini anlamak zor değildi.
Birkaç saniye sonunda, Isabel odasına gitmeden hemen önce Emily koridorun başında, temiz su borularının ve arıtma tesislerinin olduğu sistem kapısının hemen yanında belirdi. Kolları iki yana istemsizce düşmüştü.
Omuzları içine çökmüş, gözleri kızarmıştı. Yorgun bir şekilde adımlarını kısa tutarak yürüyordu. Vurulmuş ve yaralanmış gibiydi. Collin dehşetle Isabel'in gözlerine baktı. Ardından çok vakit kaybetmeden onun yanına koştular.
"Hey sen iyi misin?" diye sordu Isabel, Emily'nin omuzlarından tutup kendisine doğru çekiştirirken. Emily cevap vermemekle yetindi. Globe'ın odasına doğru yürüdü. "Neler oluyor?" diye bağırdı Isabel, "Artık bu soruyu sormaktan bıktım!" Odanın önündeki sessizliği dinlemek için durdu Emily, onlara nasıl bir gün içinde zehirli Dünya'ya gönderileceklerini söyleyebilirdi?
"Lütfen oturun!" dedi genzi sert yutkunmalar sonucunda tahrip olmuş gibi acıtıyordu. Onun bu şekilde konuşması odadakilerin yüzüne birer darbe indirmişti. Hepsinin yüzü sapsarı kesilmişti.
"Artık söyleyecek misin?" Nancy'nin sesi yüksek şekilde çıktığından Globe aceleyle ayağa kalktı. Gözleri kıpkırmızı kesilmişti. Kısa bir uyku da olsa rüyasında Dünya'ya gittiğini görmüş fakat bunu anlatma zahmetinde bulunmamıştı.
"Kurul," diyerek fısıldadı Emily, lafı evirip çevirip durduğunun farkındaydı ama öyle pat diye söyleyemeyeceğini de biliyordu. "Dünya'ya gönderilecek ekibin listesini çıkartmış!"
Globe korkuyla açılan gözlerini Isabel'in üzerine çevirdi. Yüzünde harap bir ifade oluşurken bakışlarını ondan kaçıran Isabel Emily'e döndü.
"Sakın listede bizim olduğumuzu söyleme!" diye çıkıştı.
Emily o anda dizlerinin üzerine çöktü ve başını yere eğdi. "Üzgünüm," diye mırıldandı. "Gerçekten çok üzgünüm!" Odada şoktan kaynaklı tutulan nefesler ve gittikçe artan fısıltılar yayıldı. Henüz on sekizine girmiş on genç, hayatlarının bu denli berbat edileceğini düşünmek bile istemezken alınan Kurul kararı onları dehşete düşürmüştü.
Isabel, daha iki gün önce on sekiz yaşına girmişti. Crash ise bugün on sekizine bastı. Globe ağzına gelen acı bir suyla yutkundu. Aynı zamanda yüzünü buruşturup midesinin sızlamasının geçmesini bekledi. Çünkü biliyordu, Dünya'ya gidecekler listesinin ilk başında Isabel olacaktı, sonra Crash. İlk iki kişi belli olmuştu.
"Düşündüğümde," dedi Collin umutsuz bir yüz ifadesiyle, "Gerçekten o kadar da kötü olmamalı değil mi?"
"Kafayı mı yedin sen?" diye bağırdı Hed. Alt dudağı titriyordu. "Şuraya bir bak!" diyerek elini Dünya'nın neredeyse yarısını gösteren pencereye işaret etti. "Onun içinde nasıl nefes alacağız?" biraz duraksadı ve odadakilerin yüzüne biraz daha yorgun, korkuyla bakmaya başladı.
"Ne olursa olsun kaçışımız yok Hed!" diye mırıldandı, "Bize düşen yatıp yarın dokuzda açıklanacak olan listeyi beklemek."
Lily Emily'nin yanına çöktü. "Bundan emin misin?" diye sordu.
Korkmuyordu, çünkü Lily hep bunu hayal etmişti. Hed'in de neden korktuğunu anlamak istemiyordu. Emily yavaşça başını salladı. Hed, bu sırada bağırmaya devam ediyordu. Korktuğu için agresifliği tutmuştu.
"Bu kadar yeter!" diye bağırdı Lily, yanındaki Anasti'nin ona bakıp hafifçe tebessüm ettiğini gördü. "Sen ne sanıyorsun Hed?" diye bağırdı. "Burada fazladan beş gün geçirip tüm isteklerini yerine mi getireceksin? Ya da içme suyu için Gene ve diğerlerinin kapısında mı yatacaksın? Kendine gel! Bu görevden sonra A sınıfına terfii edileceğimizi bilmiyor musun?"
"Tabii hayatta kalırsak!" diye yanıtladı Danny istemsizce, bakışlarını öfkeyle Lily'nin üzerine dikmişti. Sanki bu kararı o almış gibi nefretle bakıyordu ona.
"Siz ahmaklar," dedikten sonra duraksadı Lily, "Böyle devam edin, eğer listede yarın adınız yazar ve bizimki yazmazsa..." Anasti'yi işaret etti, "Biz sizin yerinize gönüllü oluruz!"
Onun, Lily'nin son söylediklerinden sonra Globe aniden ayağa kalktı. "Ben de gitmek istemeyen birinin yerine gönüllü olabilirim!" dedi, Isabel'in gözleri büyümüştü. Bunu böyle basitmiş gibi göstermeleri sinirini bozmuştu.
"Siz kendinizde misiniz?" Isabel sinirle iç çekti. "Bu öyle basit bir görev mi sanıyorsunuz?"
Anasti ve Lily homurdanarak bunu onaylamasalar bile Emily'e bakmıyorlardı.
"Bence bu zehirli Dünya bile bu metal çöplüğün içinden çok daha yaşanılabilir bir yerdir!"
"İnanılmaz," diye mırıldandı Kansas, "Düşünüyorum da gerçekten bunun sadece hayatta kalma mücadelesi olduğunu varsayarsak ve Diriliş'e geri döndüğümüzde terfii edilirsek ben varım, gitmek istemeyen bir kişinin yerine geçebilirim. Hem zaten Bay Hoardan okulun yolunu unutmuş."
Mühendislikte olduğunu unuttuğunu sanıp Kansas buna asla izin vermeyeceklerini düşünmüştü. Fakat ardından D sınıfında olduğunu ve bunun imkânsız olmadığını anlamıştı. Bu yüzden gerçekten bir gönüllü oldu.
Sonraki birkaç saat rüzgâr gibi aktı geçti.
Kimse uyumamıştı.
Kimse kahvaltıya inmemişti.
Herkes birbirinin yüzüne bakıyor ve odaya yeni giren Crash'i kimse umursamıyordu. Gözleri rahatsız edici bir şekilde şişmişti. Bu yüzden kimse ona pek fazla bir şey söylemek istemiyordu. Odadaki herkes umutsuz bir vaka yaşamış gibi mental olarak çökmüştü. "Neler oluyor?" diye sordu Crash. "Herkes iyi mi?" aklına ilk başta Wilh'e bir şey olduğu, onun Kurul tarafından idam edildiği düşüncesi gelmişti. Telaşlanıp "Wilh!" diye bağırdı. Aslında odadakiler Wilh'i tamamen unutmuştu.
İnsanoğlunun ne kadar bencil olabileceğini hepsi bir kere daha fark etmişti o an. Kendi canlarının dertlerine düşmüş başkasını umursamaz bir şekilde hatırlarından çıkarmışlardı.
"O iyi Crash!"
Emily onun sağ kolunun arasına girip başını omzuna yasladı. "Sen iyi misin?" diye sordu Crash Emily'nin çatlak çıkan sesini fark ederek.
Emily, hiç iyi olmadığını söyleyemedi. Onun Dünya'ya gönderileceğini ona söyleyemedi, bu sırada kendisinin de gönderilmeyeceği gerçeği içini kasıp kavuruyordu. Henüz on sekiz yaşına girmemişti. Diriliş Takvimi Oso'ya göre -Dijital Takvim- doğum gününe daha elli yedi gün vardı. Tabii bu onun Diriliş'e sonradan kayıt ediliş tarihiydi. Normalde on sekizden biraz büyük olduğunu sadece o ve onu büyüten annesi biliyordu. Fakat bunu kimseye söyleyemezdi. Çünkü eğer Diriliş'li olmadığı ortaya çıkarsa SpaceOne'a sürgün edilirdi. Korkusu yüzünden, kimsesizlerin yaşadığı SpaceOne'a gittiğini düşünüp Crash'in kolunu sertçe sıktı.
Ardından ağlamaya başladı. Bu sırada sabah saatin dokuza yaklaştığını bildiren Oso'nun tiz sesi tüm odalarda yayıldı. Kahvaltı saati için herkesin çoktan sıraları kaptığını düşünüp iştahı olup olmadığını sorguladı Emily. Fakat ne yemek istiyordu ne de bir şeyler içmek. Her şeyin önüne bir engel gibi çıktığı şu günler yüzünden aklını kaybetmesi an meselesi sayılabilirdi.
"Dünya'ya gidecek isimler bugün açıklanıyor!" demekle yetindi. Hiç kimse de onu ikaz edip D sınıfından gençlerin seçildiğini tekrarlamadı. Hepsi toparlanıp kahvaltı salonuna doğru ilerledi. Koridorlar muhafızlarla dolmuş taşmıştı. Bugüne özel Uluslararası Koloni Birliği'nden gelen seksen Koyu Muhafızı D sınıfına dolmuştu. Crash bu manzara karşısında hiçbir şey belli etmek istememişti fakat biliyordu, Dünya'ya gönderilecek gençlerin o ve arkadaşları olduğunu çok önceden biliyordu.
Tüm kalabalık salonun merkez kısmında dağıtılan kahvaltılıklarını almak için sıraya geçmişti. Bu sırada muhafızlar tek tek odaları kontrol etmeye başlamış ve D sınıfı üyelerini diğer herkes gibi salona toplamışlardı. Birkaç dakika içinde cızırtılı bir sesle ekran karşısına çıkan Bayan Cissa göründü. Peruk gibi görünen kahverengi saçlarını bir topuz yapıp bağlamıştı. Yüzündeki abartı makyajı ve üzerine giymiş olduğu beyaz resmi kıyafeti ile tam uyuşmuştu. Parmağındaki ve omzundaki Diriliş armasıyla -ki bu Anka Kuşu- herkesi selamlayıp gülümsedi.
"Herkese merhaba!" dedi artan bir ses tonuyla. Cızırtı devam ederken bunun saniyeler içinde düzeltilmesi için duraksadı ve yaklaşık on saniye kadar sonra tekrar konuşmaya başladı.
"Bilindiği üzere, yıllardır Diriliş bize ev sahipliği yapmakta. Birçoğumuza iş imkanı da sunuyor. Yıllardır elimizden gelen en iyi şekilde Diriliş'i hakla ve adaletle yönetiyoruz."
Kalabalık gülmeye başladığında askerlerden birisi uyarı nispetinde bir defaya mahsus elini masaya vurdu.
"Günümüz koşullarında Diriliş'in son demlerini yaşadığını hepimiz biliyoruz. 2026 yılından bu yana, yaklaşık yirmi bir - yirmi iki yıllık bir yaşantımız var. Birçok başkanı, birçok insanı kaybettik. Ama bunlar hep insanlık yaşasın diye varlığını sürdürdü. Teknik mühendislerimize göre Diriliş'in sadece dokuz yıllık ömrü kaldı. İçilebilir su, arıtma oranı %63 oranından %48'e düşmüş durumda. Botanik bilimcilerimiz, yenilebilir meyve ve sebze aşılamasında bundan dokuz yıl önce aldığımız %75'lik verimin şu an sadece yarısını almakta. Durum gerçekten vahim, insanlık diğer Koloniler ile iletişimde fakat, diğer on Koloni'nin durumu bizimkinden daha vahim.
Bunları görmezden gelip dokuz yılımızı daha geçirebileceğimiz stoğumuz mevcut fakat Uzay Fırtınaları bizim bilmediğimiz bir zaman diliminde bize yaklaşabilir. Hatta bugün bir fırtına uyarısıyla karşınızdayım. Yapılan araştırmaya göre Har(t)1 tipinde bir Satürn fırtınasının kolonimize yaklaştığını bilmekteyiz. Bir çarpışma yaşandığı takdirde, kullanılan Boş Arıtma Deposunun V-6 salonunu kaybedeceğiz. Bu çarpışma sonucunda stabil bir şekilde elektrik, su ve diğer kaynak kesintileri yaşanabilir. Mühendislerimiz, teknik ekibimiz bunun peşini bırakmayacaklardır. Asıl konumuza gelecek olursak, yıllardır yaptığımız bir Yeşillendirme Görevi bulunmakta, seçtiğimiz gençler hepimizin aydınlığına vesile olacak. Bir gün yeniden yeşillenen bir Dünya'da hep birlikte güneşin altında gülümseyeceğiz. Görevde yer alan isimler birkaç dakika içinde sizlerle olacak."
Kadın sustu, bütün sorun Dünya'nın ağaçlandırılması ile sınırlı olmadığını düşündü ama içinde yine de bir umut kıvılcımı sıcaklığını koruyordu. Derin bir nefes aldı ve karşıya baktı.
Yayın kesildi, katı kurallarını böyle iyi bir şeymiş gibi lanse eden yöneticilerin basit söylemleri yüzünden her şey sarpa sardı.
"Ekranda isimler yazmaya başladı!" diye bağırdı Lily. Heyecanla kendi isminin çıkmasını bekliyordu. Arada Anasti'nin yüzüne bakıyor ve bu histen vazgeçip oraya gitmeyeceğini söyleyeceğinden ödü kopuyordu. İlk ışık yandı, salonun beyaz ışığı hafifçe kısıldı ve yüksek bir tebrik sesiyle ekranda renkli renkli yapay fişekler patlamaya başladı.
"Crash Welts"
Saniyeler içinde seçilen ilk kişi olmasını tebrik eden yapay zeka tavandan sarkan bir ışıkla onu daire içine almıştı. Emily'nin kalbi bu sesle patlayacak gibi attığında gözlerini sıkıca kapatıp o anın bir rüya olmasını diledi. Fakat bu, rüya olmaktan tamamen uzaktı.
"Collin Cav Rose"
Aynı ışık süzmesi bu defa onu kalabalığın arasından seçip üzerinde durdu. Collin yarı korku ve yarı heyecanlı bir şekilde Crash'in yanına yürüdü. Yüzünde ani bir tebessüm belirdiğinde yalnız olmadığını anladı.
"Anasti Rkardian"
Lily telaşla ekrana bakmaya devam ediyordu. Kendi isminin yazmamasından ödü kopuyordu. Bunu en çok o istiyordu. Sonuçta basit bir şekilde burada ölmeyi bekleyemezdi. Arkadaşının ismini gördüğünde onun adına sevinmişti. En azından ölseler bile kahramanlıkla anılacaklardı.
"Wilh Chaptor"
Crash ve Emily aynı anda kalabalığa odaklandılar. Wilh bu kalabalığın içinde olmalıydı. Fakat onun bir suçlu olduğunu, birini öldürdüğünü hatırladıklarında ise bu düşünceden vazgeçip geriye kalan son altı kişiye odaklandılar.
"Isabel Wristan"
Globe bakışlarını dehşetle ona çevirdi. Onun bu görev için çok donanımlı biri olduğunu biliyordu fakat yine de korkuyordu. Onun başına bir şey gelir diye gerçekten telaş duyuyordu. Üstelik kendi adı henüz söylenmemişti. Bu onu çok daha fazla dehşete düşürüyordu. Arkadaşları zehirli bir küreye gönderilirken o gerine gerine yatağında yatmayı hayal dahi edemiyordu.
"Neden bu lanet makine benim ismimi söylemiyor?" diye bağırdı Lily, gerçekten canı çok sıkılmıştı. "Aranızda gitmek istemeyen yok mu?" diye de soruyordu. Fakat henüz açıklanmamış beş isim vardı ve onlar -on sekiz yaşını doldurmuş olanlar ise- on dört kişiydi. Emily henüz on sekiz sayılmazdı bu yüzden on dörde dahil değildi. Geriye sadece dokuz kişi kalmıştı. Lily bu dokuz kişinin içinden isminin okunması için Tanrı'ya yalvarıyordu. Işık yandı ve yapay havai fişekler patlamaya devam etti.
"Kansas Herbs"
Kansas istemsizce babasını hatırladı. Son iki yılını onsuz geçirdiği için içi birden acıyla dolmuştu. Annesi onun doğumundan birkaç saat sonra ölmüştü. 'Annen hep Kansas'a gitmek isterdi' dediğini hatırladı babasının. 'Bu yüzden adını Kansas koydum' derdi ona, o ise bu isimden hiç şikayet etmiyordu. Akranları bunun bir şehir ismi olduğunu bilmiyordu bile, fakat yine de babasını özlemişti. Burada olmasını ve ona sarılmayı çok istemişti. Kimsesi yoktu, sahip olduğu tek varlıkları dokuz yaşında tanıştığı arkadaşları olmuştu. Onlar kimsesizlerdi, bir gelecekleri var mıydı bilinmiyordu. Tek bildikleri şu an geleceklerini ellerinden almaları olmuştu. Ya hayatta kalıp Diriliş'e dönecek ve geri kalan dokuz yıllarını rahat bir şekilde en üst sınıfta geçireceklerdi ya da Dünya'da kalıp zehirli sanılan gazla yaşamlarına son vereceklerdi. Kaderin kalemi onların eline verildi. Kaybedecek bir şeyleri yoktu ama yine de kazanmaları gerekiyordu. Çünkü onlar son umuttu, Koloni'nin son on sekiz nesli, son ekim görevine layık görülen gençlerdi.
"Globe McCul"
Globe isminin okunmasından hemen sonra parlayan gözlerle Isabel'e baktı. Gerçekten onun da ismi okunmuştu. Bu konuda çok korkmuyordu, onun başına her şey gelebilirdi. Fakat diğerlerine bir şey olmasına izin veremezdi. hatta elinde olsa bu görevi tek başına üstlenebilir ve diğerlerine fırsat vermeden, işin sonunda ölüm dahi olsa bunu yapardı. Fakat elinde olmayan tek şey de buydu. Kurul kimsenin yalnız ölmesine izin vermiyordu. Oraya indiklerinde neler olacağını ise kimse bilmiyordu. Beyaz ışık yandı ve sistem son üçün ismini söylemek üzere hazırlandı. Mekanik ses birkaç saniye sonra sevinçle bağırdı.
"Axel Brendon"
Seçilenler sırayla Axel'e baktı. Şaşırmışlardı, onun seçilmesi hiç iyi olmamıştı. D sınıfının en berbat üçlü grubunun içinde yer alan, kendini beğenmiş, düzensiz ve gereksiz havalı bir tipi olan sıradan bir hırsızdı. "Ne diye bunu seçtiler?" diyerek bakışlarını devirdi Kansas, "Hiç memnun olamadım bu karardan!" diyerek çıkıştı. Fakat itiraz etmeleri üzerine daha berbat bir kişi seçilirdi, o da kesinlikle Cliff olurdu. Sarışın, fakat kahverengi gözlere sahip, bakıldığında çok masum görünen ama içinde ne şeytanlıklar dönen Cliff D sınıfının başına gelmiş en kötü varlıktı. Yaptıkları yüzünden hâlâ onlara nasıl bir ceza verilmediği ise takdir edilesi bir adaletti doğrusu. Bir ara botanik bahçesinde yangın çıkmasına, merkezdeki tek Ulu Ağac'ın köklerinin kırılmasına neden olmuşlardı. Doğrusu hayatta kalmaları büyük bir mucizeydi.
"Eğer Cliff'i seçip beni bırakırsalar onlardan birini öldürürüm!" dedi öfkeyle kızaran Lily, "Bu baş belası yaratıkları nasıl böyle göreve verirler?" Derin nefes aldı ve onlara öfkeyle baktı.
Axel kötü kötü gülüyordu. Fakat tedirgin olduğu da belli oluyordu. Sonuçta onlar üç kişilik bir gruptu, bu gruptan sadece onun diğerlerine dahil edilmesi canını biraz sıkmıştı. Tebrik sesi tekrar yayıldı ve perdeye yansıtılan resim yenilenmek üzere yukarıya doğru kaydı.
"Son iki kişiyi size açıklamak üzere büyük bir heyecan duyuyorum!" dedi mekanik yapay zeka. Sesindeki canlılık bir insanın hissettiği heyecan duygusuyla neredeyse eşitti.
"Cliff Dean Darell"
Axel sevinçten havalara uçtu. Cliff'in boynuna sarılıp onu alnından öptü ve ardından gururlu bir şekilde diğer seçilenlere baktı. 'Artık yalnız değilim sizi ucubeler' diye fısıldadığını Globe anlamıştı. Dişlerini sıktı ve başını heybetli bir şekilde salladı. Isabel onu tutmasa çoktan Axel'in burnu kırılmıştı. Lily bu sırada Keith Lerol'e bakıyordu. Cliff'in seçilmesi üzerine son kişinin o olacağına dair bir tını kulaklarında çınladı. "Galiba dayanamayacağım!" diyerek dolmuş gözleriyle kapıya doğru yürüdü. Anasti onun kollarını tutup "Bekle!" diyerek bağırdı. Birkaç saniye sonra tekrardan devreye giren yapay zekanın sesi yankılandı.
"Son kişi için hazır mısınız?"
Sanki çok iyi bir seçimmiş gibi heyecanla konuşmaya devam ediyordu. Lily içinden küfürler saydırıp "Keith'i seçmesinler lütfen!" dedi. Anasti başını salladı, son kişi sensin Lily ben buna eminim."
Işık yandı ve kırmızı perde ekranın üzerine kâğıt gibi düştü. Bunu bilgisayardan yaptıkları açıkça ortadaydı.
"Son kişiyi tebrik ediyorum!" dedi mekanik ses. Birkaç saniye sonra perde yavaş yavaş hareket etmeye başladı. Bilgisayar ekranındaki bu ucube şey bir türlü arkasındaki ismi göstermiyordu. Keith Lily'e bakıyor ve Lily her ikisinin de olmayacağı başka birinin isminin okunacağını düşünüyordu. Eğer ismi okunmasaydı üzülürdü ama eğer Keith seçilirse daha çok üzülürdü. O salak çocuk hiçbir şey bilmiyordu. Orada göreve ancak ağırlık olur ve şişman gövdesiyle bütün yiyecekleri yemekten başka bir şey yapmazdı.
"Lily Owen"
Anasti yerinde sevinç çığlıkları atarak Lily'e sarıldı, "Biliyordum!" dedi "Senin olacağını biliyordum!" Herkes onlara bakarken kalabalığın arasından birkaç kişi onların akıllarını kaybettiklerini söyleyip salondan ayrılmaya başlamıştı. Keith bu durumda burada yalnız kalmış ve bunun için arkasını dönüp ağlamaya başlamıştı. Yine de Lily bir şey söylemedi, çünkü o Axel kadar basit bir duygu düşmanı değildi. O halde bile gerçekten Keith'in durumuna üzülmüştü. Yalnız kalmanın zor olduğunu, nasıl hissettirdiğini biliyordu çünkü.
"Hadi bakalım!" dedi karşıdan gelen ses, tüm kalabalık dağıldığında salonda öylece seçilenler kalmıştı. İsmi okunmayan Hed yarı sevinçle ne yapacağını düşünüyordu. Nancy ise seçilmediği için sanki biraz üzülmüş gibi hissetmeye başlamıştı. Onlar araya öylece gönderilirken elinden bir şey gelmemesi tıpkı Hed ve diğerleri gibi onu da üzüyordu. Fakat yapabileceği hiçbir şey yoktu. Hepsi adına gönüllü olamazdı fakat birisi gitmekten vazgeçerse onun yerine seve seve giderdi. Bu fikrini açıkça belirtmemişti. Çünkü Anasti ya da Lily gibi o zehirli küreye meraklı değildi. Nasıl bir şey olduğunu, orada onların başına nasıl bir şeyin geleceğini bilmiyordu. Uyarılar peşi peşine aceleyle yapılmaya başladı. Bugün anlaşılan rahat bir gün olmayacaktı. Bayan Cissa bizzat D sınıfına gelip öncelikle onları, seçilenleri tebrik etti. Askerleri çağırıp seçilenleri son derece özenle korumalarını ve onları bir an önce A sınıfına çıkarıp oradan da vakit kaybetmeden eğitimlere başlanılmasını emretti.
Askerler seçilmişlerin etrafını sarıp koridora doğru yürümeye başladılar. Sıradan özel güçler olabilirlerdi fakat seçilmişlerin korunmaya ihtiyaçları yoktu. Sonuç olarak burada olmazsa bile Dünya'da öleceklerdi.
Gene onları asansörün başında karşıladı. Yanında UKO (Uçuş Kuvvetleri Ordusu) Başkanı Bay Bachem bulunuyordu. Bay Bachem ilk önce Crash ile göz göze geldi ve birkaç saniye içinde yapılan uyarıya aldırmadan tüm seçilmişleri tek ket selamladı. Aynı şekilde Gene'de onları selamlamaya başlamıştı. Fakat Crash onunla konuşmadı, tokalaşmak üzere uzattığı elini de tutmadı. Bunu hak ettiğini biliyordu, hatta az bile yapmıştı.
"Arkadaşlarımla görüşmek istiyorum!" diye fısıldadı. Gene ilk önce katı bir tavırla Crash'in gözlerine baktı. "Eğitimden sonra son kez görüşeceksiniz!" Crash kendisini tutarak derin bir nefes aldı. "Şimdi görüşmek istiyorum!"
"Sağlık kontrolünden geçmelisiniz evlat! Bu aşamada kimseyi yanınıza yanaştıramayız." UKO'nun başkanı konuştuğunda biraz daha sakinlemiş gibi görünse de Crash'in inadı inattı. "Hadi takım!" bu defa ses kuzeyden gelmişti. Kim olduğunu bilmedikleri genç bir doktor onlara seslenmişti. Üzerine geçirdiği mavi önlükten basit bir doktor olduğu anlaşılıyordu ama yine de kimse onun hangi amaçla burada olduğunu bilmiyordu. Birkaç dakika sonra da doktor seçilmişlerin kendisine doğru gelmelerini söyledi. Ardından her birinin isminin yazdığı koltukları işaret etti. Kendisi ortaya geçti ve "Kemerlerinizi bağlayın!" diye mırıldandı. "Sağlık kontrolü denilmişti!" diyerek ikaz etti Kansas, "Bunun için burada değil miyiz?" doktor gülümsedi, diğerlerinin aksine yüzü daha yumuşak ve tavrı daha sakindi. "Öncelikle bunu görmelisiniz!" dedi ve ardından ışıkların kapanmasını bekledi. Ortaya çıkan devasa bir ekran seçilmişlerin ve doktorun etrafını sardı, bir simülasyonun ortasında olduklarını anladıklarında ise seçilmişler sırasıyla kemerlerini takmaya başladılar.
"Bu simülasyon her biriniz için basit gibi görünebilir fakat buradan yeterli puanı almadığınız takdirde sizin yerinize başka birisi seçilecek. Yapmanız gerekenler ise açıkça ortada, sizi Dünya'ya taşıyacak olan bu aracı yönetmenizi ve giyeceğiniz kıyafete adapte olmanızı istiyoruz. Bu aşamadan sonra sağlık kontrolüne ve oradan da egzersizlere başlayacaksınız."
Nasıl bir görevin onları beklediğini bilmeyen seçilmişler anlamsız tavırlarla etraflarına bakıp duruyorlardı.
"Dünya'da sadece beş gün kalacaksınız. her ihtimale karşı fazladan beş günlük yiyeceğiniz, ekstra kıyafetiniz, gemi içi oksijeniniz ve tabii suyunuz olacak. Sular özel sterile edilmiş paketlerde buharlaşmayı önlemek için TT3 tipindeki kutuya konuldu. Orada günlerinizi rahat geçirmeniz adına, birkaç şişme yatak ve fazladan battaniye koyuldu. Kıyafetiniz fazladan bir ısıtıcıya gerek duymuyor aslında, içindeki özel damarlama tekniği ile alıp verdiğiniz sıcaklık size bir ısıtıcı mahiyetinde dönecek. Her ihtimale karşı küçük bir arıtım sistemi de aracın içine koyuldu."
"Oraya gidişimiz ne kadar sürecek?" diye sordu Cliff tereddüt ederek. Doktor gülümsedi. "Yaklaşık kırk dakika! Bazı yakıt tüketimi tasarrufu yüzünden en fazla bir buçuk saat."
"Peki aracın yoldayken arıza verme olasılığını sorsam?"
Kansas dikkatle doktorun yüzüne baktı. "Belki inanmazsınız çocuklar ama araç bu yıl yeni temin edildi. Uçuş testinden ve arıza kontrollerinden yüzlerce defa geçirildi."
"İnanılmaz!" diye bağırdı Axel, "Bu araçla mı gideceğiz?"
Diğer simülasyona geçtiğini kimse fark etmemişti. "Lütfen burayı dinle evlat! Bu bilgiler seni orada hayatta tutabilir."
Diğer simülasyonu hızlıca kapatıp sonraki görevleri için seçilmişlerin ayağa kalkmasını söyleyen doktor karşı tarafa geçip oturdu. Hafif bir düğmeye bastırıp bütün kapıların kapanmasını sağladı. Şimdi seçilmişler bir kutunun içindeydiler, bu sayede onları küçük bir testten geçirmek üzere olan doktor hoparlörü açtı ve konuşmaya başladı.
"Herkes sandalyesinin arkasındaki gözlükleri taksın." dedi. Seçilmişler sırasıyla gözlükleri takıp ekranın açılmasını beklediler.
"Üç, iki, bir... Yeni sürümü ile Görev simülasyonu."
Ekran açıldığında tamamen çöl olan bir Dünya'nın boğaz kurutan görüntüsü belirdi. Bu sırada doktor seçilmişlere talimat vermeye başlamıştı. "Herkes numarasına göre üzerine düşen görevi yerine getirecek."
Numaralar ekranda belirdiğinde fidanlar birden ortaya çıkmıştı. "C3 arazi motoru aracı. Bu araca binip ekim arazisine gitmelisiniz."
"Neden bizi uzay aracı oraya indirmiyor?"
"Bayan Kansas, Uzay aracının kuvvetli iniş gücü yaklaşık altı kilometreye kadar ulaşan bir hava kompleksi oluşturmakta. Bu yüzden ekim alanına zarar vermemesi için sizi ortalama sekiz kilometre uzakta indireceğiz. Motor için birkaç litre yakıt aracın içine koyuldu. Oraya tamamen eksiksiz gideceksiniz."
"Peki dönüşümüz?"
Crash yutkundu. "Bu konuda size gerçek bir şey söyleyemem çocuklar. Çünkü gitmek gelmekten çok daha kolay bir iş. Bunun için dördüncü günün gecesinde çok fazla çalışmalısınız. Oraya gittiğiniz ilk gün panelleri çalıştırmalı ve EH'ne (Eksen Hareketleri) göre aracı uçuş halinde olmadan kapatmalısınız. Bu sırada fazladan battaniye ihtiyacı doğuyor, çünkü geceleri Dünya ortalamadan biraz daha soğuk oluyor ve gündüzleri ise sıcak."
"Ne zaman gideceğiz?" diye sordu Globe Collin'in omzuna yanlışlıkla çarparak.
"Bugün!" dedi doktor üzülmüşçesine, "Beş saat sonra sizi uğurlayacağız."
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top