-CRASH WELTS YAZI DENEMELERİ
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
-03.20-
Karanlık suçludur, karanlık masum...
May mekanın dışında toplanmış kalabalığı dirseği ile yararak kendine yol açmaya çalıştı. Polis etrafı olay yeri şeritleriyle kapatmış ve mekanın kameraları incelenmeye başlanmıştı. Trafik yolun kapanmasıyla iyice yoğunlaşmış, yükselen seslerin ilgi odağı yolun ortasında işlenen 'Genç Kız Cinayeti' olmuştu. May, ne yaptığını düşünerek arkasına bakıp duruyor ve içindeki korkunun üstesinden gelmeye çalışıyordu. Zaten gününün normal geçmesini beklemiyordu ama sınıf arkadaşını uyurgezer olduğu zamanda öldüreceğini de hiç kestiremiyordu.
"Yazık kıza kim bilir nasıl acı çekmiştir." dedi tam arkasında duran orta yaşlı bir kadın. Sesi yerde hareketsiz yatan Clarissa'nın bedeni yüzünden üzüntülü ve bir o kadar da korku dolu çıkmıştı. Bu durum May'in kendisini bile ürkütmüştü. May bir köşeye sessizce çekilip öylece dizlerinin üzerine oturdu. Çünkü içinde henüz ne yaptığını bilmediği bir gerçek yatıyordu.
Aniden bir şimşeğin çakmasıyla irkilmişti. O sıra gecenin tüm kasvetli ve korkutucu havası yoğun bir kara bulut gibi üzerine çökmüştü. O gece kâbusların nasıl başladığını hatırlamıştı sonunda, yardım için yalvaran kızın çığlıklarına uyanmıştı. Kızın karşısına dikilen orta yaşlı bir adamın korkunç suratı, damlayan ve pıhtılaşan kanlar, May şimdi hatırlıyordu. Ama bu hatırladığı zihninin ona oynadığı bir oyun muydu yoksa gerçek miydi bilmiyordu. Bulunduğu yerden evine kadar uzanan çığlık sesine doğrusu şaşırmıştı. Çünkü henüz nerede olduğunu bilmiyordu. Yoksa gerçekten Clarissa'yı o mu öldürmüştü?
May artık bir gerçeğin farkına varmıştı. Collin'den başka hiç kimse onu bu kâbusların pençesinden söküp alamıyordu. Her an başına bir şey geldiğinde, Collin sıkılmadan, usanmadan kardeşinin yardımına koşuyor ve ona her türlü desteği veriyordu. May yaşananlardan sonra sakince bir nefes aldı. İçindeki çıkmazın kalbini sıkıştırdığını hissedebiliyordu. Clarissa'nın cansız bedeni öylece gözleri önünde duruyordu, her gün ona kimi güzel sözler söyleyen genç kızın kalbi artık atmıyordu. May acıyla yüzünü buruşturup az ilerideki sokaktan bağırarak gelen kadına baktı. Bu Clarissa'nın annesi Bayan Scarlett Rose'un kendisiydi. Yanında üvey babası Hewid'de duruyordu. Ve tıpkı öz babasıymış gibi gözyaşları döküyordu. Bu gerçekten acı bir durumdu, acıydı ama gerçekti.
Ve şimdi... May bununla ne kadar savaşmak istese de gerçek ortaya çıkacaktı, Clarissa Rose'un asıl katili saatler sonra tutuklanacak ve cezalandırılacaktı. May telaşla kendisini gizlemeye çalıştı. Bayan Scarlett onu saniyeler içinde tanıyabilirdi. Sonuçta hem kızıyla sınıf arkadaşıydı hem de onunla aynı seminerlere katılıyordu. May sakince arkasını dönüp olay yerinden uzaklaştı. Okulun arka sokağında olduğunu fark ettiğinde ise gecenin bir yarısında başına hiçbir şey gelmeden evine gidip gerçeği düşünmek için tanrıya dua ediyordu.
Karanlık sakin ruhların sokaklarda serbestçe dolaşmasına göz yumuyordu. Binaların yosma camlarına yansıyan dolunayın ışıkları kırılarak caddelerin üzerine düşüyor ve oradan da yürüyen bir avuç insanı selamlıyordu. May ellerini cebine katmış bir şekilde yürürken telefonunun titremesiyle irkilmişti. Bu irkilme onun aklına Clarissa'nın kanlar içinde yerde yatışını getirmişti. Bu düşünceyle öylece tıpkı telefonunun titremesi gibi titremeye başladı.
"Hangi cehennemdeysen çık gel eve May!"
May telefonunun ekranına bakıp istemsizce dudaklarını büzdü. Collin onun evde olmadığını öğrenmişti. Şimdi eve geçip ne hesap vereceğini çok iyi düşünmeliydi, aksi takdirde Collin'in saçma korumalarına ve gözlemcilerine boyun eğmek zorunda kalacağını çok iyi biliyordu.
Bunun bir rüyadan ya da kötü bir kâbustan ibaret olmasını diliyordu May, küçükken gördüğü kötü rüyalardan birisi olmasını diliyordu. Fakat hiçbiri rüya ve May'de artık küçük bir çocuk değildi. Gördüğü rüyaların etkisiyle uyandırdığı kardeşini her zaman olduğu gibi yine onun içine korku tohumları serperek uyandırmıştı. Ve artık kabul ediyordu, Collin onun kılına dahi zarar gelsin istemiyordu fakat buna rağmen hâlâ bir şeyleri saklamaya devam ediyordu.
May sakince kapıyı açtığında içinden ağabeyinin ona çok kızmamasını umdu. Collin tam karşıdaki sandalyelerden birine oturmuş ve çaresizce başını ellerinin arasına almıştı. Yaktığı kim bilir kaçıncı sigarasını kül tabağının kenarına bırakmıştı. Açıkça düşünceli birinin daldığı gibi dalmıştı gözleri uzaklara. Zihninin derinliklerinde, kendine oluşturduğu küçük bir evrende kaybolmuştu. Kapının çıtırtısı duyulduğunda hemen başını çevirip kızarmış gözleriyle May'e baktı. dudaklarının kenarı hafif bir kıvrılmayla büzüştü. Sonra şakakları atmaya başladı. Sinirle doğruldu, ellerini masaya defalarca vurdu. Yumrukları durmuyordu, kardeşine karşı beslediği sinir artık belirlediği sınırın dışına çıkmıştı.
"Bana haber etmeden nasıl bu saatte dışarıya çıkarsın? Sen aklını mı kaçırdın? Bu cesareti nereden alıyorsun?"
"Ben sadece hava almak için..."
"Bana bahane üretme May, ne olursa olsun! Bir daha bu hatayı yaparsan..."
May zar zor yutkundu. Ağabeyi Collin'in hiç sevgi görmediği, sevgiye muhtaç olduğu açıkça belli olsa da May o an sadece sustu. İleriye doğru bir adım attı. Ağabeyinin ağlamaklı gözlerine baktı. Sonra ciğerlerini dolduran sigaranın havasıyla nefes verdi.
"Yaparsam ne Collin?"
May, özür dilemesi gerektiğini çok iyi biliyor olsa da olayı büyütmeyi o anlık istemişti. Çünkü Collin sinirli anlarında ağzında hiçbir sırrı tutamaz ve kelimeler öylece dökülüverirdi.
"Buradan giderim May, tıpkı babam gibi seni terk ederim."
May, buz kesmişti. Annesinin çığlıkları o an kulaklarını tırmalamaya başlamıştı. Sonra derin bir sessizlik oluştu, kasvetli sigara dumanı ise hala tabağın üzerinden yükselmeye devam ediyordu. Ara koridorda küçük titreşimlerle başlayan ve gittikçe büyüyen telefon sesi o sıra Collin'in oradan uzaklaşmasını sağlamıştı. May ise her zaman olduğu gibi öylece yerinde duruyordu.
"Burası tehlikeli." dedi Collin koridorda fısıldayarak. "Hemen bir araba gönderin, bir saate hazır oluruz."
May, kardeşinin ne demek istediğini bir türlü anlamasa da henüz ona doğru bir adım atmak için cesaretli hissetmiyordu. Saniyeler sonra Collin'in endişeli yüzü tekrardan arada yanan sarı ışığın etkisiyle kendisini göstermişti. Bu defa ellerinde iki valizle birlikte kardeşinin karşısına dikilmişti. May yaptıkları yüzünden Collin'in artık buradan gideceğini sonunda anlamıştı. Ama bu kadar erken gideceğini, bu kadar erkenden onu terk edeceğini fark ettiğinde ise biraz üzülmüştü.
"Elini çabuk tut, buradan gidiyoruz."
Collin kaskatı kesilmiş sesiyle May'in kulaklarını doldurmuştu. Ellerindeki valizleri bir bir yere koyup içine eşyaları doldurmaya başladığında ise May daha fazla dayanamayıp sormuştu.
"Nereye gidiyoruz?"
"Burası artık bizim için uygun bir yer değil!"
"Tıpkı diğer evlerde olduğu gibi ani kararlar almandan sıkıldım. Bu saatte taşınmak da ne şimdi? Sabaha kadar bekleyemez miyiz?"
"Bana bak May, elini çabuk tutup eşyalarını bir an önce hazırla, sana, bana, kısacası bize ait ne varsa her şeyi al."
"Bana neler olduğunu anlatmıyorsun yine Collin, gerçeği anlatmadığın sürece buradan bir saniye ayrılmayacağım."
"Gerçekten çok sinir bozucu olmaya başladın! Eşyalarını topla dedim sana!"
"Neler oluyor? Yalvarırım artık anlat! Beş yaşımdan bu yana her gece ani kararlar verip oradan oraya taşınmamıza artık tahammül edemiyorum. Kimden kaçıyoruz Collin? Kim var peşimizde?"
"Bak May, sana söz veriyorum buradan gittiğimizde her şeyi anlatacağım. Ama şimdi yalvarıyorum hazırlan."
May nefes almaktan sıkılmış bir şekilde ellerini yüzüne götürdüğünde saçlarını geriye doğru atmıştı. Ağabeyi Collin'in artık tek başına kararlar almasına tahammülü kalmamıştı. Ama buna rağmen onu terk edemiyor, bırakamıyordu. Odasına geçip gürültü çıkarmadan neyi var neyi yok toparlamaya başladı. Aynı zamanda düşünüyordu, bilinç kaybı ve acı arası bir sınıra düştüğünü fark etmişti. Hayatı sürekli kaçmaktan ve korkuyla yaşamaktan ibaret geçmişti. Hiçbir şey olması gerektiği gibi olmuyor ve yaşanmıyordu. Gerçek, tüm plana rağmen çok büyük oyunlar yazmıştı yaşayanlara.
"Sarah Cameron birazdan burada olur. O buraya gelir gelmez elini çabuk tutup eşyalarını arabaya yükle. Olası bir saptamada arabaya bin ve buradan git."
"Ne demek istiyorsun? Sarah ile kaç yıldır görüşmüyoruz üstelik! Ona nasıl güvenebiliyorsun?"
Collin kardeşine bakıp içinden homurdanınca May daha fazla uzatmak istemeyip onun gözlerine baktı.
"Sonuçta eski sevgilin!" dedi son kez, ardından içten olmayan bir sırıtmayı dudaklarının arasına yerleştirdi. Collin ona aldırış etmeyip tıka basa doldurduğu valizleri kapının yanına çıkarmaya başlamıştı. Ama yolunda olmayan bir şeyler vardı. Sarah henüz oraya gelmemişti. Collin tedirgince kapının yanında duran küçük pencereye doğru yaklaştı. Dışarıda gecenin varlığı dışında hiç kimse görünmüyordu. Sokağın başındaki lamba yanıp sönmeye başlamıştı. Collin aceleci davranıp ara holün ve May'in yatak odasının ışıklarını söndürdü. Ardından sessizce kapının kilidini çevirip çekmeceye doğru uzandı. May o sıra içeride hiçbir şey olmamış gibi diline dolanan şarkıyı bağıra bağıra söylüyordu. Collin'in uyarısıyla korkuyla sustu, sonra gözleri karanlıkta ağabeyinin eline kaydı. Çünkü elinde daha önce görmediği, tarihi filmlerden çıkmış gibi duran gümüş bir kılıç tutuyordu.
"Bu da ne?" dedi May korkuyla. Ağabeyinin ona oyun oynadığını düşünmeye başlamıştı. Collin kılıcı olduğunca ondan uzak tutuyordu ve fısıldamaya başladı.
"Bana bak May, her ne olursa olsun buradan gideceksin!"
Collin onun elleri arasına külüstür arabasının anahtarını sıkıştırdığında May, anlamsız gözlerle onun yüzüne bakıyordu. Ağabeyi Collin'in gözlerinin bu kadar parlak olduğunu da ilk defa o sıra öğrenmişti.
"Collin bana neler olduğunu anlat!"
"Gideceğin yer eski evimiz May, Santia'ya geri dön, malikaneye dön. Bir müddet dışarıya çıkma. Ashley evin gerekli tadilatını yaptı, babamıza ulaşmaya çalış. Ashley onu tanıyor, ondan başka kimseye güvenme."
"Gerçekten ne demek istediğini anlamıyorum!"
Collin elindeki kılıcı ileriye doğru uzattığında sol elinin parmağını kardeşinin dudaklarına götürmüştü. Gözleriyle ona sus diyordu, ardından karşıdaki pencereden yükselen gölgeleri işaret etti. May'in kalbi güm güm atıyordu. Kapının önünde ayak sesleri birden kendini göstermeye başladı ve sonra büyük bir gürültüyle kapı öylece sallandı.
"May, buraya geri dönme! İçeriye girdiklerinde pencereden veya arka kapıdan kaç."
May, Collin'in sözlerine itibar etmek istemiyordu. Kapının arkasında kim vardı bilmek istiyordu. Çoğalan gümbürtüler sonrasında kapı öylece yana doğru açıldı. May ağabeyinin onu itmesiyle diğer odaya geçti ve sustu.
Sessizlik çöktüğünde korku doğmuştu. İçeriye ilk adımını atan uzun siyah saçlı Vax olmuştu. Dizlerine kadar uzanmış deri ceketiyle ve masmavi gözleriyle öylece Collin'in karşısına dikilmişti.
"Zengin olduğunuzu duymuştum!" dedi ürkütücü sesiyle. Sonra Collin'in etrafında daire çizmeye başladı. Collin ise onu umursamayıp kapının önünde bekleyen iki Tian'a baktı. İkisi de birbirinden uzun görünüyordu. Ellerindeki son derece özenle dövülmüş kılıçlar dolunayın ışığıyla parlıyordu. Collin aniden öne atılıp kapının önüne çıktı. Kalbi deli gibi atıyor nefesi hızlanıyordu. Kısa süre sonra onu birkaç metre uzağında duran Vax'ın erkek kardeşi Oxa karşılamıştı. Tıpkı diğerlerinde olduğu gibi uzun bir kılıçla daha ne olduğu anlaşılmadan Collin'e saldırmaya başlamıştı.
"Siz Giselle soyu hep hazırlıksızdır."
Collin kılıç gösterisi yapmayacağını anımsadığında kabzaya sıkıca sarılıp saldırmaya başladı. "Hangi soydan geldiğini unutmuş gibisin!" diye bağırıyordu. May ise tüm olan biteni odasının penceresinden izliyordu.
"Buradan git, arka kapıdan kaç." dediğini hatırladı Collin'in. O ise elinde kılıçla kim olduğunu bilmediği kişilerle savaşmaya başlamıştı. İçlerinden birini etkisiz hale getirmeyi çoktan başarsa da sırtı asıl güçlülere karşı dönük kalmıştı. Bu sefer ona arkadan saldıracağını düşünerek içgüdüsel bir hareketle aniden arkasını döndü ama karşısındaki boşluğu görünce Oxa'nın nerede olması gerektiğini anladı, ancak tekrar diğer tarafa dönüp kendini koruyacak vakti olmamıştı. Oxa ani bir hareketle onun arkasına baktığı bir zamanlamada kılıcı olduğunca sert şekilde Collin'in kalbine sapladı. Collin'in ağzından ve burnundan akmaya başlayan kan öylece yere yığılmasını sağlamıştı. Ağabeyinin gözleri önünde kılıçlı birkaç kişi tarafından katledilmesini, bir korkak gibi perdenin arkasından izleyen May gözyaşlarına hakim olamamıştı. Ağabeyinin yüzüne baktığında dudaklarındaki zor ifadeyle "Kaç!" dediğini anımsamıştı. May içeriye doğru yürüyen iri adamın korkusuyla arka kapıya doğru sessizce koşmaya başladı. Titreyen elleriyle kapıyı açmaya çalışıyor ve o sırada da ağlıyordu. Gözyaşları bulanık görmesini sağlıyor ve anahtarı bir türlü arabanın kontağına yerleştiremiyordu. Saniyeler içinde kontağı takıp çevirdi, gaza bastı ve ağabeyinin isteği üzerine eski evlerine geri dönmeye, o yöne araba sürmeye başlamıştı. Yıllardır kül yığınından ibaret olan, iç karartıcı, huzur bozucu evlerine....
Başlayan bu kötü kâbusun altından ağabeyi Collin olmadan nasıl kalkacaktı bilmiyordu. Onun gözleri önünde ölmesine nasıl müsaade etmişti aklı bir türlü almıyordu. Karanlık onu artık bir korkak kılmıştı, o ise bu korkaklığa boyun eğmişti.
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top