-CRASH WELTS YAZI DENEMELERİ-
YEDİNCİ BÖLÜM
Ruhlar yükseliyor, bedenler kara göğün aydınlığına savaş açmış... İki ruh tek beden... Hayaletler peşinden geliyor... Tanrıların ve Tanrıçaların savaşları yüz yıllardır devam ediyor... Kılıçlar artık bir nesil için kınından çıkıyor... Hakikat ise gerçeğin kanla yazılacağı... Kızıl Dolunay'ın altında, gümüş kılıcın uhrevi sesi duyuluyor... Ya kırılacak bu gök ayna gibi... Ya kızıllık sulayacak çiçekleri... Ya ruhlar alemi iki ruha saygı duyacak... Ya da tek ruh tek bedende kalmayacak...
Dolunay, hafif köpek ulumaları eşliğinde göğe, en ortaya yükseldiğinde May elindeki kılıca bakıyordu. Bu gece sonunu yazacağını ya da başka birinin sonunu getireceğini biliyordu. Kılıcını gelenek namınca babasının ellerinden almıştı. Şimdi gelecek kanla beslenen bir yaratığa dönüşmüştü. May ya bu yaratığın pençeleri arasında can verecekti, ya kılıcıyla bu pençeleri kesecekti... Her şey onun elleri arasındaydı. Sarah ona hazır olmadığını söylüyordu. Mattew'e göre onun hazır olması gerekmiyordu çünkü May doğuştan gelen bir soyluydu. Bu soy yüce bir soydu, yaşadığı takdirde büyücülerin bile ona itaat edeceği bir soyun, asil Felicha BANAHROSE'un kanını taşıyordu. Ashley ona gururla bakıyordu. Ama Sarah iyi şeyler olmayacağını söyleyip duruyordu, ya gerçekten May bu savaştan sağ çıkamasaydı? Ne olurdu o zaman? Son Tarklar'ın hepsi kanardı, bedenleri bir bir Ölüm Ağacı Lala'nın dallarına asılır, kanları akıtılırdı. Her Tian'ın bıçak darbeleriyle tekrar tekrar kanarlardı.
"O henüz bu çarpışmaya hazır değil!"
"Yapma Sarah, artık ona bu güveni hissettirmek bile onun hazır olduğunu gösterir."
"Mattew bunu yapabilmene inanmak güç, Collin hazır mıydı? Ona da iyi kılıç kullanıyor diyordun. Fakat May, eline daha önce kılıç almış birisi değil! Yol yakınken dönülmeli bu yoldan, yoksa gerçekten pişmanlığın Tanrısı Oholam bile sizi kurtaramaz."
"Sarah, ben sıkıştığım zaman olacakları biliyorsun. Emelia hep yanımızda olacak."
"Bir büyücüye güvenmek, doğrusu beni ürkütüyor,"
"Başka çaremiz yok,"
"May bunu yapmak zorunda değilsin!"
"Bir korkak gibi yaşamak istemiyorum Sarah, öleceksem ağabeyim gibi onurla, savaşarak ölmek istiyorum."
"Sen ölürsen biz yaşar mıyız sanıyorsun?"
"Benim ölümüm size belki de umut olur Sarah."
"Saçmalık, elimizdeki tek koz sensin Tianlar'a karşı. Onlar senin kanını istiyor May, seni öyle kolay öldürmezler, acı çekersin, tıpkı annen gibi,"
"Annem ve Collin, onların intikamını almalıyım."
"Çıraklık eğitimi görmeden usta olmayı bekliyorsun."
"Belki de eğitilmeye ihtiyacım yoktur Sarah."
"Hayat tahminlerden ibarettir ama bu tahminler genelde tutmaz."
"Belki ben milyonda birimdir."
"Belki de ben bir büyücüyümdür."
"Bu imkansız."
"Evet May, tıpkı senin şu an imkansız olduğun gibi."
*
Şehrin tam kalbinde, terk edilmiş ormanın içinde, boş bir malikane. Kapının önünde beş kişi ve sabahın erken saatleri. Dışarısı soğuk, yağışlı ve rüzgârlı, koyu bulutlar göğü doldurmuş durumdaydı. Sarah hâlâ May'in hazır olmadığı iddiasını fısıldayıp duruyordu. Fakat artık çok geçti. Çünkü Tianlar çoktan ormanını içine doluşmuşlardı.
Ashley genelde her şey için kaygılanan bir tip değildi. Ama o an May, May Mattew için endişelenmiş ve konuştuğundan bu yana Sarah'ı ilk defa desteklemişti.
"Henüz hazır değilsin," diyerek doğrulduğunda Mattew ve Emelia onun yüzüne 'Sen sus' dercesine bakıyorlardı. Ama Ashley susmak için fırsatı olmadığını saatler içinde May'in tıpkı annesi gibi öldürüleceğini söylüyordu.
"Felicha'nın gücü son derece kuvvetliydi ama yetişkin bir savaşçı Tian'ın elinden kurtulamadı. Bu savaş için May henüz olgunlaşmadı."
"Kaybetmeye zemin hazırlıyorsunuz! Onun kendi kanı içine boğulmasını bekliyorsunuz! Bu bilerek yapmadığınızı nasıl bilebiliriz?"
"Hey sen küçük kız, sakın bana güvenmediğini söyleme!"
"Söylüyorum, daha seni ilk defa tanıyorum. Bir büyücü ile bu denli yakın olmamıştım."
"Sizi bırak gezegenleri evren içinde en korunaklı yere götürdü o, nasıl ona güvenmezsin?"
"Şimdi buradayız ama, etrafta bizden başka kimse yok. Kötü ruhlar birazdan başımıza üşüşecek, yağmur göğü yırtarcasına yağacak."
"Savaşmazsak ömür boyu kaybederiz Sarah."
"Savaşırsan bile kaybedeceksin May, kılıcı tutuşuna bir bak! O zaman bana bir silah verin."
"Bu kılıçtan daha tehlikeli, bir kılıç her zaman seni korur fakat bir silah mermisi kadar seni korur May."
"Savaşmaktan başka çaremiz yok!"
"Daha düne kadar buradan gideceğini söyleyen sen değil miydin? Bu avcılık merakı da nereden çıktı anlamıyorum! Ve bu böyle giderse kafayı yiyeceğim."
"Evet, hâlâ buradan gitme taraftarıyım ama peşimde bir tehlike kavis çizerken kaçamam. Bir korkak gibi yaşayamam, anlıyor musun?"
"Sen ağabeyinin ölmesini izledin! Annenin ruhunu bedeninden söktüler, ses çıkartmadın. Şimdi ne oldu böyle? Babanı mı kaybetmekten korkuyorsun? Varlığını mı? Bunlar gerçek olamaz May, bunlar hiçbir zaman senin içinden çıkan sözler olamaz."
"Ben, neden bilmiyorum ama zihnimdeki seslere artık dur diyemiyorum."
"Güç baskındır çünkü May, senin ruhun da bedeninden daha güçlü, seni yok etmek için her kötü şeyi sana yaptıracak. Sen dur diyemeyeceksin, çünkü damarlarında ne kadar Tark kanı taşısan da bir o kadar da Tian kanı taşıyorsun. Sen istesen de istemesen de bir melezsin ve melezler asla savaşa katılma hakkına sahip değillerdir."
"Bu kadar yeter Sarah, dil dökmek nafile."
Ashley sakince Sarah'a karşıyı, ormanın derinliklerini gösterdi. Büyük bir sessizlik kavislenerek göğe doğru ulaşmıştı. Çok geçmeden yırtıcıların hırıltıları duyuldu. Karşıya öylece dizilmişlerdi. Emelia hızlıca öne atılıp camgöbeği bir renkte saydam bir kalkan oluşturdu.
"Bu bize zaman kazandırır!" dedi Mattew'e bakıp başını sallayarak. Onun bu hareketinden sonra May, babasının yanından ayrılıp öylece Ashley'in dizleri dibine oturdu.
"Ne yapacağımı hiç bilmiyorum."
"May, henüz çok genç bir varissin. Bu savaş seni bitirir."
"Ne yapmamı istiyorsun?" May yarı ağlamaklı gözleriyle kalkanını dışında öylece duran iri Tianlar'a baktı.
"Kaç May! Kaç! Bazen korkak gibi yaşamak insana daha çok cesaret verir. Hem sen asla bir korkak olmadın, senin yerinde başka birisi olsaydı, çoktan sırların arasında kaybolmuştu."
"Nereye gideyim? Kime sığınayım?"
"Sen güçlüsün May, Tarklar'ın ve büyücülerin kapısı sana her zaman açıktır."
"Gittiğim yere zarar ziyan götürmek istemiyorum ama!"
"Savaşmak için çalış o zaman, kendini eğit. Ama şimdi asla savaşmak için uğraşma, kazanamayacağın her şekilde ortada."
"Evet May, bu savaş tek seni değil, hepimizi bitirir."
"Ne yapacağız?"
"Hep birlikte burayı onun yardımıyla terk edeceğiz."
"Bize yardım edecek mi?"
"Hey büyücü kadın!"
"Ne var? Hem siz hâlâ neyi bekliyorsunuz?"
"Bizi buradan çıkarmanı!"
"Siz kafayı mı yediniz? Mattew ne diyor bunlar?"
"Savaşmak istemiyorum büyücü."
"Neden senin bir dediğin bir dediğini tutmuyor?"
"Emelia onları götür buradan!"
"Mattew, savaş kapıya dayanmışken nereye çekilirsin böyle ?"
"Dediğimi yap Emelia, bu savaş başlamadan bitsin."
Emelia sakince derin bir nefes aldı, ciğerlerini sonuna kadar dolduran havayla gözlerini kapatıp, tıpkı kalkanın renginde bir portalı öylece çevirmişti. Mattew oğlunun gözlerinin içine bakıp tebessüm etti. Bu tebessüm bir kurbanın savaşa dahil edildiğinin son kanıtıydı. Sarah, portalın yanına geçti ve öylece May'e baktı. May sakince Ashley'in kolları arasına girmişti. Portala doğru yürürken Emelia'nın Mattew'in başını sallaması sonucunda kalkanı indirdiğini gördü. İçeriye hınca hınç doluşan yırtıcılar tüm öfkelerini May'in babasından çıkartmıştı. Bay Mattew saniyeler içinde paramparça olmuştu. May gözündeki yaşı aldırmadan öylece ileriye baktı. Yavaşça portala girdi ve daha önce adını bile duymadığı bu canlı gezegenin içine girdiğinde öylece çömeldi. Gökyüzü parlak renkli güneşin etkisiyle capcanlı duruyordu. Kimi ahenkli sesler edayla dans ediyordu. Emelia ona doğru yürüdü.
"Artık burada kalacaksın!" dedi karşıdaki ahşap evi göstererek. May düşünüyordu, kimse yanında kalmayacaktı, burada bir yabancıydı. Okuldaki arkadaşları, tüm varlığı Dünya'nın kirli hayallerinde tutsak olmuştu.
"Ben burada ne yaparım?" dedi "Tek başıma nasıl yaşarım?"
"Tek değilsin May, biz yanındayız." Sarah bir aile sıcaklığı ile ona sıkıca sarılmıştı. Gerçekten onu nasıl yalnız bırakabileceklerin düşünmüştü?
Kayıp Tark Varisi Kitabı'ndan
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top