84

Haftanın ikinci bölümünden selam olsun!

Korkusuz, paniksiz, keyifle okuyacağınız bir bölüm geliyor. E bu da böle son bölüm zaten, tadını çıkarın :D

Keyifli okumalar,

E.Ç.

***

Sugar, sugar...

***

BÖLÜM 84:

FIRTINA ÖNCESİ

"Biraz daha cevap vermezsen durum gerçekten garipleşecek," dedi Mars.

Gülemedim. Sevinemedim. Duyduklarımı tam olarak idrak bile edemedim. Bilmem kaçıncı kez ağzım açılıp kapandı. Bu şekilde bir balığa benziyor olmalıydım. Belki bu denli şoka girmem garipti. Belki son bir iki günde yaşananlar beni bu ana hazırlamalıydı.

Hazırlamamıştı ve ben kesinlikle şoktaydım.

Mars'ın ölümden dönmesi öyle büyük bir mucizeydi ki aramızdaki yakınlaşmayı sorgulayacak vaktim olmamıştı. Muhtemelen içten içe geçici olduğunu düşünüyordum. İkimiz de korkmuştuk, ikimiz de şaşkındık, ikimiz de uzun vadeli bir plan yapamayacak kadar kayıptık. Mars'ın birine bağlanmakla ilgili ne düşündüğünü gayet iyi biliyordum. Beni kendinden uzaklaştırmak için yapmadığı saçmalık kalmamıştı. O halde ne olmuştu? Ne değişmişti de şimdi bana böyle bir şey soruyordu? Düşüncem bir anda dilimden döküldü.

"Neden?"

Mars tepkimi de bu soruyu da beklemiyordu. Gözleri kısıldı, başı hafifçe yan yattı. "Neden?" diye tekrarladı. "Neden mi kız arkadaşım olmanı istiyorum?"

Evet, soru buydu. Sıkıntıyla alt dudağımı ısırdım. "Birine değer vermek istemediğini söylemiştin," dedim. Elimde olmadan düşüncelerim Lea'ya kaydı. Mars'ın kız arkadaşı olduğu, elini tuttuğu zamana... Hepsi bir oyundu. Mars'ın hiç gerçek bir sevgilisi olmamıştı. Peki ya şimdi? Şimdi ne istiyordu Mars?

Çenemden tutup başımı kaldırdı. Yüzündeki ifade yumuşamıştı. Belki de ne düşündüğümü anlamıştı. "İstemiyordum," diye kabul etti sakince. "Sonra... bunu kontrol edebileceğimi düşünecek kadar ahmak olduğumu anladım."

Aramızdaki boşluğu kapadı, belime sarılıp beni kendine çekti. Diğer eli yanağıma kaydığında içim titredi.

"Sana dün de söyledim Olive. Ben hayatımda çok az kişiyi kendimden çok önemsedim ve sen istemesen de o insanlardan biri oldun benim için. Seni kendimden uzak tutarak duygularımı durdurabilirim sandım." Hüzünle gülümsedi. "Ama olmadı, olmuyor, olmayacak. Artık buna eminim. Daha fazla hata yapmak istemiyorum. Daha fazla gerçeği inkar etmek istemiyorum. Daha fazla gelecek korkusuyla bu anı kaybetmek istemiyorum. Ve yanında bir kez daha bir başkasını görürsem... yemin ederim katil olacağım."

Mars gülümsedi. Benimse gözlerimden yaşlar dökülüyordu. Elimde değildi. Ne zaman ağlamaya başlamıştım bilmiyordum bile.

"Kız arkadaşım ol Olive," dedi Mars baş parmağıyla yanağımı kurulayıp. "Elini tutmama izin ver. Yanında olmama izin ver. Bir gün ya da sonsuz... kalan ne kadar günümüz varsa birlikte geçsin."

Mars cevap bekleyen, umut dolu, pırıl pırıl mavileriyle bana bakıyordu. Yine doğru kelimeleri bulamadım. Yine dudaklarım aralansa da ses çıkmadı. Ama bu kez başımı sallamayı başarmıştım. Delice, aşağı yukarı, aşağı yukarı... Gülüyordum. Hayır, kahkaha atıyordum. Mars'ın dudakları yukarı kıvrılıp benim neşeme katıldı. Sonra öne eğilip benimkilerle buluştu. Yaşların tuzlu tadına Mars'ın şekerli aroması karıştı. Gitmesine engel olmak istercesine hırkasına asıldım.

Oysa Mars'ın bir yere gittiği yoktu. Nefesim kesilene, ateş bedenimi yutana, dizlerimin bağı çözülene dek beni öptü, öptü, öptü. Sonunda dursak da uzaklaşmamıştı. Burnu hala benimkine sürtüyor, kirpikleri tenimi gıdıklıyordu. Yanağıma bir buse bıraktı. Sonra dudakları burnumun üstüne kondu, gözlerime dokundu, alnıma tırmandı. Minik öpücükleri üzerimde uçuşan kelebekler gibiydi. Kıkırdadım. Nasıl aynı anda bu kadar heyecanlı ve bu kadar huzurlu olabilirdi insan bilmiyordum, ama hayatımda ilk kez böylesine tam hissediyordum.

"Yani şimdi sen benim sevgilim misin?" diye mırıldandı Mars. Gamzeleri hiç olmadığı kadar belirgindi.

Muzipçe gülümsedim. "Eğer inanmakta zorlanıyorsan anlaşmamızı mühürlemek için göle dalıp yeni bir inci daha çıkarabilirim."

Gözleri kocaman açıldı. "Yo, yo, yo! Seni daha yeni buldum. İlk dakikadan kaybetmiyorum. Göle dalmak falan yok. Hatta bundan böyle tehlikeli her türlü macera sana yasak."

Gülüşüm Yurt'a geldiğimden beri başıma gelmiş tehlikeli maceraların anılarıyla gölgelendi. Arşiv'e girmek dışında hiçbiri benim seçimim olmamıştı ne yazık ki. Gözlerim onunkilerden kaçıp göle kaydı. "Bunu bana bırakacaklarını sanmıyorum," dedim hüzünle.

Mars başını eğip bakışlarımı yakalamaya çalıştı. "Neden öyle dedin?"

Tedirginliğim dudaklarımda kırık bir tebessüme dönüştü. "Birlikte olduğumuzu öğrendiklerinde peşime düşecek bir Yurt dolusu hayranın ya da düşmanın var Mars. Hepsinin başında da Pam geliyor."

Kendi sözlerimle içimi kara bulutlar doldurdu. Mars korkumu yüzümde görmüş olmalıydı. "Hey," dedi ellerimi sıkıca tutup. "Kimse peşine falan düşmeyecek. Bir daha kimse ama kimse sana elini sürmeyecek. Sana yemin ederim Olive. Pam, Lea, kim olursa... Kimsenin sana dokunmasına izin vermem."

Başımı iki yana salladım. "Korktuğum bana dokunmaları değil Mars. Sana söyledim, Lea'ya hak ettiği cevabı vermeye hazırım ben. Gerekirse Müdire'ye çıkar, yaptıklarını anlatırım. Benim korktuğum..." Ellerimize baktım. "Buna zarar vermeleri. Pam böyle bir şeye asla göz yummaz. Bize, ilişkimize göz yummaz. Ben de..." Yutkundum. Bir an nasıl söyleyeceğimi düşündüm. "Ben de... seni bir başkasıyla paylaşamam."

"Olive..." dedi Mars. Ellerimi bırakıp yüzümü avuçları arasına aldı. "Pam'i unut. Lea'yı, başkalarını... Artık hiçbiri yok. Sana söyledim, benim için sadece sen varsın. Ben sadece seninim. Ve kimsenin buna zarar vermesine müsaade etmeyeceğim."

"Pam zaafını biliyor," diye inatlaştım.

"Hangi zaaf?" dedi Mars. "Sigara mı?" Güldü. "Sigara benim için bir kaçıştı Olive. Bu hapishaneye katlanmanın bir yoluydu. Artık kaçmak istemiyorum ki. Tam tersi, tek bir anını bile kaçırmak istemiyorum."

Umudun kalbimdeki karanlığı delmeye çalıştığını hissediyordum, ama gölgeler hala nefesimi kesiyordu. "Yine de deneyecek," dedim endişeyle.

"Hayır," dedi Mars hemen. "Deneyemeyecek. Çünkü ben buna izin vermeyeceğim."

"Nasıl?"

Mars'ın gözlerine tehlikeli bir pırıltı geldi. "Orasını bana bırakacaksın."

"Mars!"

"Ben senden çok daha uzun süredir bu insanlarla birlikteyim Olive. Onları çok uzun zamandır tanıyorum ve inan onlar hakkında çok fazla şey biliyorum. Aleyhlerine kullanabileceğim o kadar çok pislik var ki..." Yüzümü bırakıp bana sıkıca sarıldı ve dudaklarını başımın üstüne bastırdı. "Kimse benim sevgilime dokunamaz. Kimse!"

Sözleri kalbimin duvarlarına çarpıp yankılandı. Benim sevgilime... Sevgilime... Benim... Başımı kaldırıp ona baktım. Arsız yaşlar yine göz pınarlarıma dolmuştu. Mutlulukla çağlayan bir nehir gibi yanaklarımdan süzüldüler. Mars kesinlikle ayarlarımı bozuyordu. Bunu daha ilk karşılaşmamızda anlamıştım zaten. Garip olan, iniş çıkışlarla geçen haftalar ve felaketlerle dolu günlerden sonra üzerimde hala aynı etkiyi yaratıyor olmasıydı. Tek fark, bu defa öfkeden ya da hüzünden değil, sevinçten kontrolümü kaybetmiştim.

"Sevgilim," diye mırıldandım. Kelimenin ağzımda bıraktığı şekerli tadı keyifle yutkundum. Sonra Mars dudaklarıma uzanıp kendi şekerli tadıyla tüm algılarımı yerle bir etti. Dünya bir kez daha silindi. Bedenlerimizden taşan ısıyla karlar eriyor, kış bahara dönüyordu sanki.

Onun kollarındayken üşümem imkansızdı. Burada tüm gece bile durabilirdim. Yine de Mars bir süre sonra Yurt'a dönmeyi önerdiğinde itiraz etmedim. Onun hala iyileşme sürecinde olduğunu unutmamam gerekiyordu. El ele geldiğimiz patikadan geri döndük. Odalarımızın olduğu kata ulaştığımızda kendi kapısı yerine benimkinin önünde durdu Mars. Refakatçiye ihtiyacı yoktu, yalnız kalabilecek kadar iyileşmişti, ben de güzelce uyuyup dinlenmeliydim.

"Ama ya gece bir şey olursa?" diye itiraz ettim. "Ya bir yere çarparsan, ya yaran açılırsa, ya ateşin çıkarsa, ya başın dönerse, ya..."

Elini yanağıma koyup baş parmağını dudağıma bastırdı ve çırpınışıma bir son verdi. "Ben de bundan korkuyorum ya," diye mırıldandı. "Eğer şimdi benimle odama gelirsen bu dediklerinin hepsinin olacağına emin olabilirsin."

Sesindeki arzuyla dizlerimin bağı çözüldü. Bakışları dudaklarımdaydı. Dokunmadan hücrelerimi birer birer yakıyordu. Bir kez daha aramızdaki mıknatıs yüzünden merkezimi kaybetmiştim. Ona doğru çekiliyordum. Ama benden önce davranıp öne uzandı ve dudağımın kenarına minik bir buse bıraktı Mars. Ben daha fazlası için kendimi kaybedemeden de geri çekildi.

"Tatlı rüyalar sevgilim. Kahvaltıda yanında bana yer ayır olur mu?"

Benden uzaklaşarak aramızdaki ipleri koparmıştı Mars. Zar zor gülümsemeyi ve başımı sallamayı başardım. Yine de hemen odama dönememiştim. Eşikte bir süre arkasından bakıp şapşal bir aşık gibi sırıttım. Şükürler olsun ki ruhlar uykuda, koridor boştu. Mars odasının kapısını kapamadan son kez bana göz kırptı, ben de kimse şu sersemliğime şahit olmadan odama girmeyi başardım.

Elbette Mars'ın dilediği gibi beni tatlı rüyalar falan beklemiyordu. Kalbime çökmüş Afrikalı kabile davullarıyla bedenimi sarsarken değil uyumak, gözlerimi yummak bile mucizeydi. Ben de pijamalarımı giydim, Bela'yı kucakladım ve bir bardak sütle balkonda sabahı ettim. Mars'la konuşmamızı baştan baştan tekrarlamış, arkadaşlarımın bu havadise verecekleri tüm alternatif tepkileri düşünmüş, Yurt'ta çıkabilecek türlü çeşit dedikoduları listelemiş, en sonunda Dav'a gelmiştim. Teknik olarak hala başka bir alemde erkek arkadaşım olan Dav'a...

Ona aşık olmadığımı anlayalı çok oluyordu. Mars bu gece benden kız arkadaşı olmamı istemiş olmasaydı da Dav'la birlikte olamayacağımızı biliyordum. Buna rağmen onu düşünmek içimi huzursuz etmişti. Sanki... sanki ona ihanet ediyormuş gibi... Videoya göre hastanede değildi. Ailem gibi başımda beklemiyordu. Belki çoktan beni unutup hayatına devam etmeyi seçmişti. Yine de... keşke onunla konuşup vedalaşmanın bir yolu olsaydı.

Sonunda yastığa başımı koyup yorgunluktan uykuya daldığımda rüyamda yine Dav vardı. Bir mahkeme salonundaydık. Ben sanık kürsüsünde, oysa savcı rolündeydi. Tüm arkadaşlarımız jüri koltuklarından bizi izliyorlardı. Kan ter içinde kendimi savunmaya çalıştıysam da sonucu değiştirememiştim. Hakimin kulağımda yankılanan sesiyle panik içinde uyandım.

Suçlu! Suçlu! Suçlu!

Kabusu üzerimden silkelemek için küvette uzun bir saat geçirmem gerekti. Neyse ki güzel kokulu yağlar, yumuşak kremler ve camdan odaya dolan sıcacık güneş ışığıyla neşem yavaş yavaş yerine gelmişti. Mars'ı ve kahvaltıda ona yer tutmamı söyleyişini hatırlamamla ateş uzuvlarımı yeniden ele geçirdi. Beni bir prensese çevirmesini dileyerek dolabı açtım. Garipti ki inatçı dolabım bugün benimle hemfikirdi. Ve garipti ki kışlık giysiler yerine tiril tiril, çiçekli elbiselerden bir seçki önermişti.

Birinde karar kılıp üzerime geçirdim. Sonra bu kararıma güvenemeyip kafamı balkondan dışarı uzattım. Sıcacık güneş anında tenimi ısıtmıştı. Daha dün kayaların üzerini sarmış kardan şimdi eser yoktu. Beyaz Bahar'ın bitişi ve derslerin başlamasıyla yaz da bir gecede bu aleme geri gelmişti demek. İşte bu, keyfimi iyice yerine getirmişti. Makyaj yaptım, saçlarımı elbisemin renginde bir kurdeleyle yarım topladım, Bela'yı sinir ede ede onun da boynuna süslü bir tasma taktım ve ders programını alıp kedimin peşinden odadan çıktım.

Bugün dersimiz Ahşap Atölyesiydi. İlk kez Mars'ın orada olup olmayacağını düşünmeme gerek yoktu. İlk kez derste başarılı olup olmayacağım için kaygılanmama gerek yoktu. İlk kez bu alemden gitmek gibi bir derdim yoktu. Ben... ilk kez kuş kadar hafif hissediyordum. Basamakları resmen sekerek indim. Renkli yazlık kıyafetler içindeki ruhlar neşemden nasibini almıştı. Her gördüğüm akranıma gülümsüyor, günaydın diyor, hal hatır soruyordum. Bu, Yurt'a ayak bastığımdan beri yaşadığım en güzel gün olmalıydı.

Yani... en azından yemekhaneye girene kadar öyleydi.

Sonra, hayat bana beklenmedik bir sürpriz yapmaya karar verdi. 

***

-BÖLÜM SONU-

Ve böylece güzel günler arkamızda kalır :D

Hazırsak, gelecek haftaya mükemmel bir sürprizle başlayacağız. Siz Olive'e bakmayın, hayat değil bizzat ben kendim, ellerimle, sizler için, şahane bir karşılaşma hazırladım. Bence tahmin ettiniz. Ama yine de sorayım, siz de bu yazarı kırmayıp buraya yazınız. 

Son sürpriz nedir?

Siz bu bulmacayı çöze durun, ben yeni bölümü çizmeye gidiorum.

Yeniden görüşene dek sağlıcakla kalın canlar.

Öpücük,

E.Ç.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top