75

Güzel haftalar, güzel okurlar!

KORKUNÇÇÇÇ bir haftaya giriş yapıyoruz. Ardı ardına çılgın iki bölüm gelecek. Aman yarebbimmmm! Aklınızdan çıkaramayın diye hiçbir imkandan kaçınmadım. O kadar söyliyim.

Hadi bakalım, keyifli okumalar,

E.Ç.

***

What am I gonna do?

***

BÖLÜM 75:

İPİN UCUNDA

Şu koca Yurt'ta kalan sayısız ruh, bir sürü melek, bir o kadar da görevli vardı. Böyle bir gecede, bu ücra köşede, şu durumdayken, herhangi biriyle karşılaşmış olabilirdim. Ama hayır. Yurt'un kesinlikle ruh eşlerini bir araya getirmek gibi yersiz bir misyonu vardı. Bir şekilde, yine en olmayacak anda Mars karşımdaydı. Hem de beni bu halde görmesini istediğim son ruh olduğu halde... Panikle arkamı dönüp başımı ondan öteye çevirdim.

"Oliver..." dedi Mars. "Ne yapıyorsun burada bir başına?"

Sözleri tenime iğne gibi battı. Yeniden Oliver olmuştum demek. Sesindeki alaycı tını her şeyin eski haline döndüğünü garantiliyordu.

"Sen burada ne yapıyorsan onu," dedim tüm aksiliğimle. Bu sayede sesimden ağladığımın anlaşılmadığını umuyordum. Anlamamıştı.

"Hayırdır," dedi aynı alaycı tonla. "Nasıl oldu da beyaz atlı prensin seni yalnız bıraktı?"

Tarben'i kastediyordu aklınca. Ona kesinlikle cevap vermemeliydim. Ama... Yüzsüzlüğü içimdeki canavarı dürtüklemişti. Hüznün yerine bir anda öfke hücum etti. Bana böyle bir şey sormaya ne hakkı vardı ki? Kendisi bir kızdan diğerine koşarken hem de...

"Asıl sen söyle," dedim. "Pembe cadı nerede? Hayır, nasıl oldu da boynunu o kollardan kurtardın? Şaşırdım doğrusu."

Sinirle güldü. "O... bizi gördün demek. Hayret, o romantik dansınızın arasında nasıl dikkatini çektim?"

O ana kadar önüme bakmayı başarmam bile mucizeydi. Bu sözlerin üstüneyse başım öyle hızlı ona döndü ki boynum çıtırdadı "Romantik mi?" diye tısladım. "Dalga geçiyorsun herhalde?"

"Neden? Dışarıdan harika görünüyordunuz. E... sonunda birlikte misiniz bari?"

"Ne?"

Sigarasını aşağı fırlattı. Oturduğu yerden atladı. Karşıma geldi. Şimdi bu kadar yakınken yüzü alaycı değil, kızgın görünüyordu. Gerçekten kızgın... Neden? Burada kızgın olmaya hakkı olan tek kişi bendim.

"Tarben'le birlikte misin?" diye sordu yeniden. Daha sert.

Sesimi kontrol edemedim. "Sana ne ya? Ben sana kiminle birlikte olduğunu soruyor muyum?"

"Yani birliktesiniz?"

Şeytan evet de diyordu ya... "Değiliz," dedim dişlerim arasından. "Çünkü senin aksine ben hislerimi bir günde silip hayatıma devam edemiyorum. Ama biriyle birlikte olsaydım da seni ilgilendirmezdi."

Tırnaklarımı yumruklarıma saplayıp arkamı döndüm. Adım atamadan beni yakalayıp kendine geri çevirmişti Mars. Kaşları öncekinden de çatıktı. Beni sinir edecek başka bir şey demesini bekledim. Demeden öylece yüzüme baktı. Dayanamadım.

"Ne var Mars? Derdin ne senin? Neye kızıyorsun? Neden şimdi böyle şeyler soruyorsun? Birlikte olamayacağımızı söyleyen sensin. Eski hayatına dönen, her gün başkasıyla takılan sensin. Daha ne bekliyorsun benden? Ne yapmamı istiyorsun?"

Cevap vermedi. Veremezdi de zaten, çünkü haklıydım. O da bal gibi haklı olduğumu biliyordu. Tutuşu gevşedi. Eli yavaşça kolumu bırakıp yanına düştü. Benden uzaklaşıp yüzünü okyanusa dönmüş, cebinden bir sigara daha çıkarmıştı. Yakıp dudaklarına götürdü.

"İnanmazsın ama ben de hislerimi bir günde silemiyorum," dedi dumanların arasından. "Denesem de olmuyor işte."

Bunu beklemiyordum. Böyle bir şey duymaya hazır değildim. Zaten duygularım dalgalı bir denizden farksızdı. Zaten o dalgaların içinde zar zor hayatıma devam ediyordum.

"Bana bunu yapma Mars," dedim öfkeyle. "Kafamı daha fazla karıştırma. Böyle de yeterince canım yanıyor zaten."

Sigarasından bir nefes daha çekti. "İsteyerek yapmıyorum zaten," diye söylendi kendi kendine. Benden çok kendine kızgındı sanki. Derin birkaç nefes aldı, verdi. Saçlarını karıştırdı. Sonunda başını bana doğru çevirip "Haklısın," dedi. "Ben... saçmaladım. Sizi öyle görünce..." Durdu, her ne diyecekse vazgeçti. "Özür dilerim."

Özrünü kabul edemeyecek kadar sarsılmıştım. Yağmurdan kaçarken doluya tutulmak bu oluyordu. Güya terasa Tarben'in omzuma bindirdiği yükü hafifletmeye gelmiştim. Mars'ın sözleriyle sırtımda koca bir dünyayı taşıyordum artık. Tüm oğlanlar beni yerle bir etmek için bu geceyi seçmişti belli ki. Aklıma yeni bir kaçış rotası bulmaktan başka çözüm gelmedi.

"Benim... içeri dönmem lazım," dedim. "Diğerleri beni arıyordur."

Bana bakmadan homurdandı Mars. "Tabii canım... Git de meraktan ölmesin. İçeride kuduruyordur şimdi."

"Mars!" diye azarladım. Yine aynı şeyi yapıyordu. Allah'ım delirecektim.

"Tamam," dedi suçunu fark edip. "Tamam haklısın, bir şey demiyorum." Konunun böyle kapandığını düşünerek arkamı döndüm. Ama Mars aynı anda dikelmişti. "Olive dur," dedi.

Durdum. Ona baktım. "Ne var Mars? Daha ne istiyorsun?"

"Bu gece gerçekten Arşiv'e gidecek misiniz?"

Ofladım. "Gideceğimizi biliyorsun."

"Gitme," dedi pat diye. "Gitmeni istemiyorum."

İşte yine dengelerimi alt üst ediyordu. "Buna sen karar veremezsin," dedim sinirle.

"Veremem," dedi. "Ama engel olmayı deneyebilirim. Bir daha düşün. Lütfen."

"Bunun için çok geç."

Dişlerini sıktı. "Kalkıştığınız iş delilik!"

"Öyle... Ama en azından boş durup bir şey olmasını beklemekten iyi. Ben kararımı verdim. Diğerleri de öyle."

Çatık kaşlarının altından beni izledi bir süre. "O gece..." dedi sonunda. "O şekilde bitmeseydi, şimdi kararın farklı olur muydu?"

Delik'e düştüğümüz geceden bahsediyordu. Soru açıktı, acaba beni kendinden uzağa itmese Arşiv'e gitmeyi seçmez miydim? Aşkına karşılık bulamadığından bu yolu seçmiş, akılsız bir kız olduğumu düşünüyor olmalıydı. Evet desem belki beni vazgeçirmek için uzanıp elimi tutardı. Ama istediğinden değil, halime acıdığından... Böylesi dürüstçe beni istememesinden bile daha can yakıcıydı.

"Hayır," dedim düşünmeden. "Çünkü o gece o şekilde bitti. Sen o yolu seçtin. Ben de kararımı verdim." Birkaç adım geriledim. "Bizim yollarımız seninle o gece ayrıldı Mars. Öyle ya da böyle, ikimiz için bir yarın yok. Bu gece ne olacağının senin için bir önemi yok. Lütfen... karışma, düşünme, kararının arkasında dur. Dur ki ben de durabileyim."

Bir şey diyecekti, ama duymak için beklemedim. Arkamı döndüğüm gibi kendimi salona atmam bir oldu. Daha fazla kafa karışıklığına yer yoktu. Kendi derdime düşüp yeterince oyalanmıştım zaten. Diego belki çoktan anahtarı almıştı. Belki planın ikinci aşamasına geçmek için beni bekliyorlardı. Rengarenk, şıkır şıkır çiftlerin arasından kara bir bulut gibi süzüldüm ve arkadaşlarımı bıraktığım yere döndüm.

Tarben ortalıkta yoktu. Neyse ki... Diego kızlarla kafa kafaya vermiş bir şey tartışıyordu. Suratlarına bakılırsa işler düşündüğüm gibi plana göre ilerlememişti. Ne kadar berbat görünüyorsam Ursa ve Blue beni fark eder etmez bana ne olduğunu sordular. Onları geçiştirip gelişmeleri sordum. Diyecek bir şey yoktu, çünkü ne Müdire ne de Jinx henüz baloya teşrif etmişlerdi. Tarben meleklerin ağzını aramak için keşifteydi. Ursa diğer başkanları dolaşıp bir şey öğrenmeye çalışacaktı.

Elimde olmadan rahatladım. Bu, en azından toparlanmam için biraz daha vaktim olduğu anlamına geliyordu. Tuvalete gideceğimi söyleyip diğerlerinden izin istedim. Kaygılı bakışlarına rağmen sorgulamadılar. Ben de salondan çıkıp koridorun sonundaki tuvaletlere ilerledim. Asıl eğlence içeride olmasına rağmen ruhlar buraya kadar taşmıştı. Gülüşenler, dedikodu yapanlar, fingirdeşenler... Çok geçmeden yalnız kalmak için çok daha uzağa gitmem gerektiğini anlamış bulunuyordum.

Kimsenin odasına dönmeyeceğini düşünüp çareyi üst kata çıkmakta buldum. Doğru karardı. Boş koridor bir vaha gibi önümde uzanıyordu. Derin bir nefes alıp odama doğru ilerledim. Üzerimdeki kıyafet şimdi on ton daha ağırdı sanki. Belki de diğerleri anahtarı alana kadar odamda saklanmak en iyi fikirdi. Mars'ı bir daha görmek istemiyordum. Tarben'e nasıl normal davranacağımı bilmiyordum. Arşiv'e girecek olduğumuz gerçeği zaten nefesimi kesiyordu.

"Olive'ciğim..."

Arkamdan gelen sesle sıçradım. Yalnız olduğuma emindim. O yüzden birini duymak, hele de o birinden kendi ismimi duymak nefesimi kesmişti. Ama esas arkamı döndüğümde gördüğüm manzara yaşamsal fonksiyonlarımın tamamını durdurdu. Felç halde önlü arkalı koridora dizilmiş ekibe baktım. Önce Lea, sol yanında Leyla, sağında ve arkasında oyundan hatırladığım başka iki ruh ve en arkada James. Saldırıya hazır bir kurt sürüsü gibi görünüyorlardı. Avlarının kim olduğunu da düşünmeme gerek yoktu.

Kahretsin!

"Sözümü tutmamın zamanı geldi," dedi Lea. Bana doğru attığı ilk adımla istemsizce geriledim. Bu, yüzündeki sinsi tebessümü şeytani bir kahkahaya çevirmişti. "Şimdi Mars yanında değilken seni kim koruyacak bakalım," dedi keyifle.

Ona tonla laf edebilirdim. Başka bir zaman, başka bir yerde, ikimiz karşı karşıya olsaydık... Şu ansa... onlar beş kişiydi. İntikam peşindelerdi. Tuzak kurma konusunda şakası olmadığını zaten göstermişti Lea. Benim için ne planladığını muhtemelen hayal bile edemezdim. Yalnız ve savunmasızdım. Karşı koysam da onları tek başıma yenme şansım sıfırdı.

Aklıma tek bir çözüm geliyordu: kendi odama kaçmak. Benden başka içeri kimse giremezdi. Lea'ya cevap vermeye bile uğraşmadan arkamı döndüm ve öne atıldım. Az önce üzerimdeki tuvaletin ağır olduğunu düşünüyordum ya... tam bir ahmaktım. Ayaklarıma dolanan kat kat kumaşı tekmeleyerek var gücümle koşmaya çalıştım. Beni içine çeken fırfırlı bir hortumun içindeydim sanki. Tokmağa elim değdiğinde nefes nefese kalmıştım. Kapıyı itip içeri daldım.

Aralık kapanıp beni koridordan ayırana dek dehşet içinde kapıyı izledim. Başarmam bir mucizeydi, ama bir şekilde onları atlatmayı başarmıştım. Derken... Bir klik sesi duyuldu. Ardından tokmak yavaşça etrafında döndü. Titremekten geri bile kaçamadım. Kapım açıldığında düşünebildiğim tek şey nasıl oldu. Nasıl olabilirdi bu? Nasıl bana ait odaya girebilirlerdi?

"Sürpriz," dedi Lea korkunç gülüşüyle eşikten. Diğer şeytanlar yanındaydı. "Bir tek senin kat başkanı arkadaşın yok ya güzelim," dedi elindeki anahtarı havaya kaldırıp. "Tüm kapıları açan o kudretli anahtar..." diye açıkladı gururla.

Kaçmak buraya kadardı. Az sonra beş kurt da odama tecavüz etmişlerdi. "Benden ne istiyorsun?" diye sordum liderlerine.

Lea müthiş bir hazla gülümsedi. "Cezanı çekmeni tabii ki. Ve bu gece cezanı en güzel şekilde çekeceksin."

Yardım çığlığı için ağzımı açtım, ama iki kişi anında üzerimdeydi. Biri ağzımı kapadı. Diğeri kollarımı tuttu. Diğerleri yetişip bileklerimi, boynumu kıskaca almıştı. Tepindim, çırpındım, tekmeledim. Başımın etrafına kalın bir kumaş sarmalarına engel olamamıştım. Artık bağırsam da sesimi kimse duymazdı. Nefes bile zor alıyordum. James arkamda, elleri omuzlarımdaydı. Diğer kızların tırnakları kollarımı kanatıyordu.

"Güzel," dedi Lea gördüğü manzaraya. "Peşimden getirin."

Beni Delik'e götürüyorlar diye düşündüm dehşetle. Tehdidinde bana verdiği söz buydu. Ayaklarımı sertçe yere geçirdim. Tüm ağırlığımı geri verip güce direndim. Nafileydi. Tüm çabama rağmen koridora çıkmıştık. Duyulmayan çığlıklarım eşliğinde beni sürüklediler. Ama merdivenlere ya da asansöre ulaşmadan durmuştuk. Çünkü Lea'nın çok daha hastalıklı bir planı vardı. Şimdi Mars'ın odasının önündeydik. Benim odama girmek için kullandığı anahtarla kapıyı kolayca açtı.

Mars'ın aşina kokusuyla yaşlar gözlerime hücum etti. Lea sözünü tutmuştu. O burada değildi. Bu defa beni kurtaramazdı. Ve sonum onun odasında olacaktı. Çırpınışlarımdan hiç etkilenmeyen gardiyanlarımın arasında balkona ilerledim. Lea kapıyı açtığında kendi odamın da manzarası olan kayalık ve etrafını örten engin okyanus kaşıma çıkmıştı. Beni buradan mı atacaklardı? Hayır, bunun için Mars'ın odasına gelmemize gerek yoktu. Lea'nın çok daha korkunç bir planı olmalıydı. Öyleydi de.

İki koluma kumaşlar bağladılar. Anlamadım. O kumaşların diğer uçlarını balkonun korkuluklarına tutturdular. Hala anlamadım. Ne zamanki Jason beni kucakladı, o zaman gerçek çekiç gibi kafama indi. Beni boşluğa bıraktığında çığlığım ciğerlerimde patladı. Okyanusun beni yutmasını beklediysem de sertçe durmuştum. Tüm kemiklerim zonkladı. Kaslarım kopmuş gibi sızladı. Safra genzime hücum etti. Şimdi beni balkona astıkları kumaşların ucunda, boşlukta sallanıyordum.

"İşte senin için seçtiğim adaletli son," dedi Lea onu duymam için eğilip. "Ruh eşin kumaş yırtılmadan odasına döner de seni bulursa kurtulursun. Dönmezse de... sen de Mars için ruhuna kıymış herhangi biri olacaksın. Senin için bir yere bir veda notu bırakacağım tabii." Korkunç bir kahkaha attı. "Gerçi... ikimiz de onu tanıdığımızdan böyle bir geceyi yalnız geçirme ihtimalinin ne kadar düşük olduğunu biliyoruz. Yani... Mars belki gelir, belki yanında biriyle gelir, belki hiç gelmez. Her koşulda... seninle bir daha görüşeceğimizi sanmıyorum Olive." Başımın üstüne bir öpücük bıraktı. "Öteki tarafta görüşürüz tatlım." 

***

-BÖLÜM SONU-

Evet, kötü karakterlerim ve intikam planları için bir alkış rica ediyorum. Kendilerine bir grup şeytan diyebiliriz bence. Zira şeytanın kendisi dahi bu plan karşısında şapka çıkarırdı.

Esas kızımızı bir kez daha bir uçurumun ucunda bırakmış bulunuyoruz. (Şimdi bu kızın yükseklik korkusu olmasın da kimin olsun.) Sonraki bölüme kadar nefesinizi tutup beklemenizi istiyorum. Olive'i o uçurumun ucundan alacak cengaver olaya müdahale ettiğinde nefesinizi bırakabilirsiniz. Nasılsa sizi nefessiz bırakacak yeni olaylar hemmen akabinde sizi bekliyor olcak :D 

O zamana kadar kendinizee çoook iyi bakınız ve bölümlerimi sakın ama sakın yorumsuz bırakmayınız!

Öpüldünüzzz

E.Ç.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top