47

Güzel haftalar güzel ruhlu okurlar,

Bu hafta ve önümüzdeki hafta için çok heyecanlıyım. Yeni bir karakter alarmı vermiştim. Kendisi önümüzeki bölümlerde bizi epey oyalayacak. Kitabın en kımıl kımıl bölümleri geliyor. Bakalım sevecek misiniz :p

Keyifli okumalar ;)

E.Ç.

***

Everybody was Kung Fu fighting
Those cats were fast as lightning

***

BÖLÜM 47:

YENİ RAKİP

Gece ata binmek ilk seferkinden kesinlikle farklıydı. Göle gidemeyeceğimizden Tarben ormanın içinde bambaşka bir rota seçmişti. Başta ona böyle bir şey teklif ettiğim için içimden kendime bildiğim tüm küfürleri ettiysem de korkularımdan kurtulmam uzun sürmedi. Artık beni neyin beklediğini bildiğimden olsa gerek, atın üzerinde kendimi bile şaşırtacak kadar rahattım. Ama daha önemlisi, Tarben'le yeniden eskisi gibi rahatça konuşuyor, şakalaşıyor, ona normal davranıyordum.

Birlikte harika bir gece geçirdik. Görmediğim yerler gördüm, duymadığım hikayeler dinledim, güldüm, güldüm, güldüm. O gece yatağa başımı koyduğumda dudaklarımda gezinen tebessüm hafta sonunun geri kalanında da benimleydi. Yeniden kuş gibi hafif ve özgür hissediyordum. Pam belasından kurtulmuş, melek Ria'nın verdiği görevi başarıyla tamamlamış, Tarben'le aramızdaki yanlış anlaşılmayı çözmüştüm. Arkadaşlarım vardı, çiçeklerim vardı, kedim vardı. En önemlisi de yeniden umudum vardı.

Evet, henüz eve dönüş yolunu bulamamış olabilirdim, ama bu, geçtiğimiz günleri boşa harcadığım ve başarısız olduğum anlamına gelmiyordu. Azmedersem her zorluğun üstesinden gelebileceğimi kendime kanıtlamıştım. Kalbim yeniden heyecan doluydu. Haftanın ilk ders gününe de o heyecanla uyanmıştım. Bela'ya sulu bir öpücük verip onu sinir ettim. Sekerek ve aklımda kalan şarkıyı mırıldanarak posta kutuma gittim.

"Yok artık!" diye bağırdım zarfı açmamla. Sözlerimi kahkaham takip etti. Sonra birkaç kez çığlıklarla yerimde sıçradım.

Yüzme Dersi.

Programımda yazan buydu. Bu notu görmeyi ne kadar beklemiştim? Üst üste başarısız olduğum onca derste nasıl da böyle bir mucize için dua etmiştim? Ve işte gün benim günümdü. Elimi ayağımı sokacak bir yer bulamayınca yatağın dibinde kendini yalayan Bela'yı kaptığım gibi havaya kaldırdım ve ona sıkıca sarıldım. Cıyaklayıp patileriyle beni ittirdi. Onu yere bıraktığımda daha büyük bir hırsla yalanmaya dönmüştü hemen.

Şarkımı mırıldanmaya devam ettim. Dolabın bana önerdiği mayoları seçerken de, bornozumu giyinirken de, saçımı tararken de ne söylediğimi fark etmemiştim. Ne yazık ki Mars'ın yazmasına yardım ettiğim şarkıydı bu. Bir şekilde bilinçaltımı zehirlemişti demek. Kapıdan çıkarken yüzleştiğim bu gerçekten biraz rahatsız olsam da modumun düşmesine izin vermedim. Koridor ruhlarla vızır vızırdı. Artık onlarla sosyalleşmek normal geldiğinden verilen selamları kabul ettim, birkaç kişiye ben günaydın dedim.

Kahvaltı bu sabah her zamankinden de güzel kokuyordu sanki. Yiyeceklerin renkleri daha parlak, tatları daha lezizdi. Konu elbette yine kermes ve kermese gidilecek eşlerdi. Umursamadım. Bir partner bulma baskısı bile o kadar önemli görünmüyordu şimdi. Üstüne bir de Lark'ın bugünkü dersi Saç Tasarımı olunca tüm kahvaltıyı onun söylenmesine gülerek geçirmiştim.

Sonunda havuzun yolunu tuttuğumda göğsüm dik, çenem yukarıda, bakışlarım gururluydu. Sınıf arkadaşlarım benimle aynı heyecanı paylaşmıyor olsa gerek, neredeyse ilk gelen bendim. O yüzden köşede oturan Mars'ı görmem hiç zor olmadı. Bornozu üzerindeydi, ama saçları gibi o da ıslaktı. Erkenden gelmiş de yüzmüştü bile demek. İlla beni her konuda geçecekti. Ağzımın tadıyla, kolayca bir zaferi almama izin vermiyordu lanet.

İçimden geçen bu kötü düşünceleri onunla da paylaşmak isterdim. Eğer yalnız olsaydı.. Yanında bir kız vardı. Elbette... Kızıl kız ona doğru oturmuş, boynu güneşe ulaşmaya çalışan bir çiçek gibi ona doğru uzamıştı. Yeşil gözlerinden kalpler çıkıyordu. İçine düşmek fiilinin sözlük karşılığı gibiydi. Mars Bey de halinden hiç mutsuz değildi. Elbette... Belki de kız kermes için seçtiği partnerlerden biriydi. Ve ben bunu kesinlikle umursamıyordum.

Onlara en uzak banka gittim, sırtımı olabildiğince onlara dönüp oturdum ve dizlerimi karnıma çekip havuzu izledim. Mars gibi ben de önden bir iki tur yüzse miydim acaba? Suyun beni çağırdığına şüphe yoktu. Bu klorlu kokunun öteki tarafta bile kalbimde aynı kıvılcımları çıkarması ne acayipti. Maalesef diğer ruhlar derse gelmeye başlamıştı. İçerisi hızla doluyordu. Herkese şov yapar gibi kendimi önden suya atma fikri hoşuma gitmemişti. Bugün ıslanmak için dersi beklemem gerekecekti anlaşılan.

"Nihayet aramızda yeni bir yüzücü var, ha?"

Başımı sesin geldiği yöne kaldırdım. Yanımda bir oğlan vardı. Sima olarak onu tanıyordum. Dikkatten kaçmayacak kadar değişik bir yüzü vardı zaten. Melez olmalıydı. Yeşil gözleri hafif çekikti. Blue gibi onun da porselen teni vardı. Bana Kore dizilerindeki karakterleri çağrıştırıyordu. Daha önce hiç konuşmamıştık. Şimdi de ne dediğini anlayamamıştım.

"Efendim?" diye sordum.

Gülümsedi ve saçlarımı işaret etti. "Saçlarını bone takacak şekilde toplamışsın. Yüzücü olmasan bunu bilmezdin."

Doğru, toplamıştım. Dolap bu sabah karşıma sadece yarış mayoları çıkardığından beynim otomatik olarak gerisini halletmişti. Elim gayri ihtiyari saçıma gitti. Gülümsedim. "Bu durumda sen de yüzücüsün sanırım?"

Omuz silkti. "En azından bir zamanlar öyleydim." Elini uzattı. "Ben Bong."

"Olive," dedim elini sıkıp.

"Biliyorum," dedi.

Bunu beklemiyordum. Nasıl diye düşünürken üzerime başka bir gölge çökmüştü. O gölge Mars'tı. Ne ara yanımıza gelmişti anlayamadım. Tıpkı ne ara kolumu tuttuğunu anlayamadığım gibi. Beni çekip kaldırdı.

"Ders başlıyor Oliver. Yerimize geçelim."

Kolumu bırakmamıştı. Konuştuğu bendiysem de gözleri Bong'daydı. Az önce kızla konuşurken ki gevrek gülüşünden eser yoktu. Oysa Bong'un tebessümü bir sırıtışa dönmüştü.

"Vay be..." dedi. "Dedikleri doğruymuş demek. Mars Başkan aramıza dönmeye karar vermiş."

"Hadi Oliver," dedi Mars ona cevap vermek yerine. Beni kendiyle birlikte döndürse de bakışlarım Bong'da kalmıştı. Yeşil gözleri iyice kısıldığından şimdi tam bir kediye benziyordu. Kurnaz bir kediye...

"Güzel," dedi arkamızdan. "Şöyle gerçek bir rakiple yarışmayalı epey olmuştu."

Mars ilerlediğinden daha fazla arkama bakamadım. "Ne oluyor ya?" dedim sonunda havuzun başında diğerlerinin yanında sıraya geçtiğimizde.

Bana bakmıyordu Mars. Bornozunu çıkarıp geriye doğru fırlattı. "Derse odaklan Oliver."

Odaklanamadım. Bakışlarım havuzun diğer kenarında, karşı çaprazımıza geçmiş Bong'la Mars arasında gidip geldi. Bong'un ilgisi bizde değildi artık. O da diğer pek çok ruh gibi üzerindekilerden kurtulmuş, sağındaki ikiliyle muhabbete başlamıştı. Mayolarının renkleri ve desenleri aynı olduğundan diğer yanındaki oğlanın ruh eşi olduğunu düşünüyordum. Yurt bilerek eşlere ortak kıyafet vermişti bugün. Gözüm azıcık sol aşağıya kayınca Mars'la benim de mayolarımızın aynı olduğunu gördüm. Bu da demek oluyordu ki bugünkü yarış çiftliydi. Harika! Yine Mars Bey'in eline düşmüştük.

Suratımı asıp bornozumu çıkardım ve diğerleri gibi oturaklara doğru attım. Aynı anda havuza iki yeni yüz girdi. Melek olduklarını attıkları ilk adımda anlamıştım. Biri kadın, diğeri erkek görünümündeydi, ama tanıdığım hiçbir kadın ya da erkeğe benzemiyorlardı. İkisinin de bembeyaz saçları ve buz masmavi gözleri vardı. Yürümüyor da havada süzülüyorlardı sanki. Havuzun kısa kenarında durduklarında içerideki tüm sesler kesildi. Böylece yanılmadığımı anlamış oldum.

Gerçekten çiftli yarışacaktık bugün. Daha doğrusu, en iyi yüzen sekiz çift yarışacak, diğerleri ise antrenman yapacaktı. Önce hep birlikte suda ısınarak başlayacaktık. Sonra seçilemeyenler ismi Zoe olan kadınla birlikte son parkura geçecek, diğerleri ise gruplar halinde yarışacaktı. Seçilmeme şansım olduğunu pek sanmıyordum. Yine de meleklerin dağıttığı boneyi kafama geçirip gözlüğü gözüme geçirdiğimde tüm yeteneklerimi ortaya koymaya hazırdım.

Diğer ruhlarla kulvarların arkasında sıra olduk. Ardından ilk düdük çaldı. Sıram geldiğinde tüm kaslarımı sıkıp sıçradım ve balıklama suya daldım. Bir tam turdan sonra havuzdan çıkmamız, sıranın sonuna geçmemiz gerekiyordu. Bu şekilde yüzme stillerini değiştirerek defalarca gidip geldik. Kaçıncı turdu emin değilim, bir kez daha sudan çıkıyordum. O an melekle göz göze gelmiştik. Başını aşağı yukarı salladı ve gülümsedi. Yeni bir yarışçı kazandığı için mutluydu sanki.

"Tüh," dedi o sırada yanımdaki kulvardan çıkan Bong. "Bu kadar iyi olduğunu bilsem gelişine sevinmezdim. Düşündüğümden azılı bir rakip olacaksın."

Sırıtmamak için alt dudağımı ısırdım. Neyse ki diğer yanımda sırada dikilen Mars'la göz göze gelmemiz tüm gülümseme isteğimi yutuvermişti Bir kez daha öcü gibi Bong'a bakıyordu. Sonra bakışları bana kaydı, mavileri biraz daha karardı. Neydi bu çocuğun derdi Allah aşkına? Sırf sınıftaki tek yakışıklı, iyi yüzen oğlan olamadı diye gıcıklık mı yapıyordu? Çok saçmaydı bu. Derslerde hırslı bile değildi ki.

Onu değil, yarışı düşünmeye çalıştım. Yarım saatlik ısınmanın sonunda ekibin yarısı Melek Zoe ile son parkura giderken ben ve Mars geride kalan sekiz çiftin içindeydik. Kurallar basitti. Her kulvarın iki başına iki hedef tahtası yerleştirilmişti. İki farklı uçtan başlayacak, serbest stil diğer tarafa yüzecek, hedef tahtasının üzerindeki okları sırayla diğer tahtaya taşıyacaktık. Tüm okları ilk önce karşı tahtaya taşıyan çift kazanacaktı.

Heyecanlanmıştım. Isınma sırasında göz ucuyla diğerlerini izlediğimden şansımızın yüksek olduğunu biliyordum. Muhtemelen en dişli rakip Bong ve ruh eşiydi. Duruşundan tekniğine kadar her şey gerçek bir sporcu olduğunu gösteriyordu. Önemli değil, diye düşündüm. Ben de bir sporcuydum. Üstelik bu ekipteki en güçlü yüzücülerden biri de ruh eşimdi. Yapabilirdik. Kazanabilirdik. Bir süredir unuttuğum eski Olive gibi hissediyordum yeniden. Hırsın aşina tadı ağzımın içini kaşındırıyor, damarlarımda hızlanan kan tenimi karıncalandırıyordu.

"Ekipler yerlerine," dedi Melek Zackery.

Mars diğer tarafa yönelmeden son anda kolundan yakaladım. "Bekle! Diğer tarafa ben geçeyim. İlk sen başlarsan daha hızlı giriş yaparız."

Onun eline böbürleneceği bir koz vermek istediğim son şeydi, ama bugün aynı tarafta yarışıyorduk ve ben bizi kazandıracak stratejiyi düşünmeliydim. Mars'ın benden hızlı olduğu aşikardı. Maalesef... Baştan arayı açarsak kazanma şansımız artardı. Mars'ın itirafıma sırıtmasını ve beni delirtmesini bekledim. Yapmadı. Bana bakmıyordu bile. Bakışlarını takip ettiğimde bir kez daha Bong'u izlediğini fark ettim.

"Hayır," dedi. "Sen burada kal. Ben karşıya geçiyorum."

İtiraz etmek için ağzımı açtım. Ne fayda... Mars beni kulvarın başında bırakıp diğer tarafa geçmişti. Bong'un yanında durduğunda duyamadığım bir şey dedi. Her ne söylediyse Bong'u güldürmüştü. Verdiği cevapla daha da dikleşti Mars. İyice kasılmıştı. Artık bu ikisinin arasında bir sorun olduğuna emindim. Öyle ki hayatımda ilk kez Mars'ın bir derste gerçekten başarılı olmaya çalıştığına şahit oluyordum. Herkesten önce kulvarın ucuna yanaşmış, gözlüğünü gözüne indirmiş, öne doğru eğilmişti.

Onu taklit ettim ben de. Havuzun diğer ucunda, tam karşısında durdum. Gözlüğümü indirdiğimde dünya karardı ve beni bir tünelin ortasında bıraktı. O tünelin sonu Mars'tı. Gözlüğünün ardındaki bakışlarını göremesem de onun da beni izlediğini biliyordum. Onun hırsının nedeni neydi çözememiştim, ama bu noktadan sonra ikimizin de kaybetmeye niyeti yoktu. Bu işte birlikteydik.

"Ekipler hazır!" diye bağırdı Melek Zackery.

Kollarım yukarı kalktı. Gerildim, gerildim, gerildim. Sonra düdük çaldı ve ayaklarım yerden kesildi. 

***

-BÖLÜM SONU-

Hayırlı uğurlu olsun, yeni bir yakışıklımız vaaar!

Önce Bong'la ilgili emojileri topluyorum. Buyrunuz buraya bırakınız. İlk izlenimleri alalım.

Sonralıkla tahmin edeceğiniz üzere yazarınız durumları karman çorman etmek için elinden geleni yaptı. Sonraki bölüm olay var. Ondan sonraki bölümler daha da büyük olay var. Önümüz engebelerle dolu. İddia ediyorum, tahmin edemezsiniz. Ama etmek isterseniz, duymak çok isterim :))

Şimdilik sizi sonraki bölümleri heyecanla beklemeye davet ediyorum ve hepinizi öpüyorum :)))

Kendinize çok iyi bakın. Bana yazmayı da ihmal etmeyin!

E.Ç.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top