4

Merhaba okur ruhlar,

Yeni bölümle, yeni karakterlerle, en hızlısından karşınızdayım.

En hızlısından susuyorum, size güzel okumalar diliyorum.

E.Ç.

*** 

Uptown girl

She's been living in her uptown world

***

BÖLÜM 4:

RUH TEMSİLCİSİ

Sanırım ruhlar da panik atak geçirebiliyordu. Bir ruh olan ben, kesinlikle panik atak geçiriyordum. Müdire'nin paylaştığı bilgilerin onda birini bile sindiremeden kendimi bir sırt çantası ve sanal bebekle kapısının önünde bulmuştum. Her şey öyle hızlı olup bitivermişti ki ne soru sorma ne de itiraz etme şansım vardı.

"Şimdi Ursa sana odanı gösterecek," demişti Müdire. Ben Ursa'nın kim olduğunu düşünürken kapı açılmıştı bile. Sekreter, koca gülüşü ve genç bir kızla birlikte hemen eşikteydi.

"Olive'in rahatça yerleştiğinden emin olalım Ursa'cığım," demişti Müdire. Kapılar ardımdan kapanmadan önce son gördüğüm Müdire'nin kabarık eteğinin cebinden teker sakız çıkarması ve bir parça koparıp ağzına atmasıydı.

Sonrası etrafımızda dolanan bulutlar kadar sisliydi. İsmi Ursa olan kız konuşuyor, konuşuyor, konuşuyor, bense ona bakıyor, bakıyor, bakıyordum. Ne diyordu, neden diyordu, ben neden onu dinliyordum, söyleyemezdim. Kulaklarım tıkanmış, kafam basınçtan şişmiş, midem kaskatı olmuştu.

Yakaladığım kelimelerden çıkardığım kadarıyla Ursa Ruh Temsilcilerinden biriydi. Benim gibi yeni gelen ruhlara refakat etmek görevlerinden biriydi. Dilediğim her şeyi ona sorabilirdim, ama zaten zamanla tüm taşlar kendiliğinden yerine oturacaktı. O taşların kursağıma çöktüğünden bihaber, iki kolumdan tutup neşeyle beni sarstı Ursa.

"Sana söz veriyorum Olive, buraya bayılacaksın!"

Dudaklarının dolgunluğundan mı yoksa gülüşünün büyüklüğünden mi bilmiyorum, dünyadaki en mutlu insan gibi görünüyordu Ursa. Ben pek uzun bir kız değildim, ama o benden de kısaydı. Çilleri, şehla gözleri ve ışıl ışıl parlayan turuncu saçlarıyla sıra dışı bir güzelliği vardı. Yuvarlak hatlarını iyice ortaya seren pespembe, minicik bir etek ve onunla uyumlu bir bluz giymişti.

Onun oyuncak bir bebeğe benzediğini düşünmeden edemedim. Özellikle de omuzundaki sincapla birlikte... Bakışlarımı kızın yüzünde tutmaya çabalasam da yeniden tüylü yaratığa kaymıştı. Pembe beyaz renkli, sevimli sincap Ursa'nın saçları arasına tünemiş, keyifle fındığını kemiriyordu. Sahibi gibi onun da koca bir gülüşü vardı. Ancak o yerinde sıçrayıp dört ayağı üstüne geldiğinde dikkatim yeniden Ursa'ya dönebildi.

"Şimdi sana odanı göstereceğim," diye açıklıyordu kız. "Bu gece güzelce yerleşir, dinlenirsin. Yarın da sana Yurt'u gezdiririm. Her yeri öğrenmen biraz zaman alır tabii, ama korkma, Yurt yeni ruhlara karşı çok anlayışlıdır. Kaybolmana izin vermez. Şakacı bir gününe denk gelmezsen tabii." Kıkırdadı.

Bir binanın tüm bunları nasıl yapacağını anlamadığım halde başımı salladım. Bu arada sincap Ursa'nın kafasının üstüne tırmanmış, benim ilgim de yeniden ona kaymıştı. Sanırım sincap kızın sanal bebeğiydi. Trende uyandığımdan beri karşılaştığım diğer her şey gibi dijital bir oyuncağın nasıl üç boyutlu bir varlığa dönüştüğünü de almamıştı zavallı mantığım.

"E hadi gel ama," dedi Ursa sabırsızca. Ben sincaba dalıp gitmişken başka şeyler de demiş olmalıydı. Hareketlenmediğimi görünce koluma girdi ve beni beraberinde sürükledi. Bir yandan omzunun üstünden sekretere "Ciao Jinx!" diye seslenmişti.

"Kermeste görüşürüz tatlım," diye karşılık verdi sekreter.

Biz basamakları inerken Jinx'in faresi de peşimizdeydi. Girişteki melek heykeline doğru onunla birlikte ilerledik. Bir an beni Yurt'a getiren kapıya gideceğimizi sandım. Bunun yerine doğrudan meleğin üzerine yürümüştük. Ursa beni çekiştiriyor olmasa ben havuzun dibinde dururdum. Oysa o, suyun içine adım atmış, anında ayağının altında bir platform belirmişti. Eş zamanlı melek ortadan ikiye ayrıldı ve içindeki oda ortaya çıktı. İçi mor kadife kaplı bir asansördü bu.

"Dördüncü kat lütfen," diye boşluğa seslendi Ursa içeri girdiğimizde.

Önce metal korkuluklar kayarak kapandı, ardından ikiye ayrılan melek birleşip bizi içeri hapsetti. Ve böylece yolculuğumuz başlamıştı. Bir yandan bir tur rehberi edasıyla anlatmaya devam ediyordu Ursa. Çok geçmeden Yurt'ta yedi kat olduğunu, bu katların üçünün yatak odalarına, diğer üçünün ortak kullanıma, en üst katınsa idari işlere ayrıldığını öğrenmiş bulunuyordum. Kule, Müdire ve sekreterine aitti ve temsilciler dışında ruhların ulaşımı yoktu.

"Ben de bir temsilciyim," dedi Ursa gururla.

Dördüncü kat onun sorumluluk alanıydı. Bu alemde temsilci olmak dünyada sınıf başkanı seçilmek gibi bir şeydi sanırım. Demek ki Ursa çalışkan bir öğrenciydi, pardon, çalışkan bir ruhtu. Bu durumda onunla iyi geçinebilirdik. Yemekhane, spor salonu ve kütüphane en alt kattaydı. İkinci ve üçüncü katsa hobi odalarına ayrılmıştı. Güya bu odalar değişkendi. Yurt'ta kalan ruhlara göre yeni odalar beliriyor, diğerleri ortadan kayboluyordu. Müzik, resim, bilim gibi öngörülebilir odalar da vardı, sabun oymacılığı, çikolata atölyesi, hayvan doldurma gibi daha sıra dışı olanlar da...

Ben kaşlarımı çatınca "Bir keresinde bir balon odamız olmuştu, " diye örnek verdi Ursa. "Meğer kızın ilgi alanı balonlarmış. Bana balondan bir sincap bile yapmıştı."

Bu kısım aklıma hiç yatmamıştı elbette. Yine de dilimi tutmayı başardım. Duvardaki metal kol dörde geldiğinde asansör durdu ve önce kapı, ardından korkuluklar açıldı. Şimdi önümüzde geniş bir koridor uzanıyordu. Karşılıklı iki duvara da sayamayacağım kadar çok kapı sıralanmıştı. Ursa yürümeye başlayınca ben de peşinden ilerledim.

Üçüncü adımımda tespiti yapmıştım: Yurt, eski bir köşktü ve mor ile pembeyi çok seven bir iç mimar tarafından renove edilmişti. Yerler eflatun rengi kadife halıyla kaplıydı. Ahşap duvarlar ve kapılar morun koyu bir tonuna boyanmıştı. Yüksek tavan boyunca kristal şamdanlar asılıydı, ama cılız pembe bir ışık verdiklerinden koridor loştu.

"Odan koridorun hemen sonunda," dedi Ursa neşeyle. "Benimkinin hemen çaprazında."

Garip bir şekilde bu bilgi bana iyi hissettirmişti. Ursa'yı sadece son on dakikadır tanıyordum. Ama her şeyin ve herkesin yabancı olduğu bir alemde benim için arkadaşa en yakın şey oydu. Bu farkındalık başka bir şeyi daha fark etmemi sağlamıştı.

"Herkes nerede?" diye sordum. Kapıların üzerinde farklı farklı onlarca isim yazılıydı, oysa etrafta bir tane bile ruh yoktu.

"Ohooo..." dedi Ursa elini sallayarak. "Herkes çoktan lunaparka geçmiştir. Bu gece pembe dolunay var. Kimse kermesi kaçırmaz."

Ettiği üç cümle ve on iki kelimeden hiçbiri bir anlam ifade etmediği için içlerinden rasgele birini seçip "Kermes?" diye sordum.

Ursa'nın gözleri koridorun loşluğuna rağmen ışıldadı. "Her pembe dolunayda lunapark uyanır, kermes kurulur. Harika yemekler, oyunlar, müzik ve sabaha kadar süren bir parti hayal et!"

Hayal ettim. Dehşet vericiydi. Kitap kulübündekilerle sosyalleşmekten bile huzursuz olan benim, hiç bilmediği bir yerde, tanımadığı onca ruhla dolu bir kaosun içine girmesinden bahsediyordu Ursa. Söz konusu bile olamazdı. Derhal beni kurtaracak bir bahane aradım, ama Ursa hemen eklemişti.

"Maalesef bugünkü kermes için geç kaldın. Biletler her kermes sabahı postalara dağıtılıyor. E sen de odana daha şimdi yerleştiğin için senin bir biletin yok. Ama üzülme, sonraki dolunayda doyasıya tadını çıkarırsın."

Oh, kesinlikle üzülmemiştim. Bir sonraki kermesi göreceğimi de hiç sanmıyordum. Belli ki buradaki ruhların hayatları boş boş partileyecek kadar önemsizdi. Benimse bir an önce geri dönmem gereken bir geleceğim vardı. Şu dersler her neyse hepsini hızla verip buradan kurtulacaktım. Ama bu planımı Ursa ile paylaşamadım. Önünden geçtiğimiz kapı bir anda açılmış, onu da beni de durdurmuştu.

"Sen kimsin be?" dedi burun buruna geldiğim kız.

Siyahiydi. Dolgun dudaklarını koyu mor rujla boyamış, asimetrik kesilmiş saçlarını iyice kabartmıştı. Mavi camlı gözlükleri altından gözlerini kısmış beni süzüyordu.

"Sana da merhaba Lottie," dedi Ursa samimiyetsiz, abartılı bir tebessümle. "Olive'le tanış, kendisi yeni kat arkadaşımız."

Lottie'nin yüzünde tek bir kıpırtı olmadı. Bu arada odadan çıkan bir başkası ona katılmıştı. Kolunu kızın omzuna atıp sırıttı oğlan.

"Biri yeni arkadaş mı dedi? Merhaba tatlım! Tanışalım, ben Jazz-tin. Tımarhaneye hoş geldin!"

Kesik deri eldivenli elini gözüme uzatınca mecbur tutup sıktım. Buz mavisi saçlarıyla uyumlu, göbek deliğine gelen askılı bir bluz giyiyordu. Suratındaki simli yıldızlar, parlak gözlükleri ve dövmeleriyle sahneye çıkacak bir şarkıcı gibiydi. Kesinlikle göz kamaştırıcıydı, ama o an odadan çıkan üçüncü kişi onunki dahil ortamdaki tüm ışığı çekip tüketmişti.

Ağzım açık, hayatımda gördüğüm en güzel kıza baktım. Omuzlarına gelen pembe saçları ancak bir peruk olsa bu kadar güzel parlayabilirdi, ama peruk olduğunu sanmıyordum. Sürmeli, çekik gözleri, minik bir burnu ve pespembe dudakları vardı. Ne siyahi kız gibi asık suratlı ne de süper star oğlan gibi cıvıktı. Dudağının kenarı tüm alemleri o yaratmış gibi bir özgüvenle, hafifçe yukarı kıvrılmıştı. Bakışları sadece bir an üzerimde kaldı. Sanki bana harcayacak bundan fazla saniyesi yoktu.

"Hadi," dedi saçlarını savurup. "Oyalanmayın. Mars'ın sahnesini kaçırmak istemiyorum." Sadece Ursa'nın yanından geçerken bir an için durmuş, sahte bir tebessümle ona selam vermişti. "Ursa."

"Pam," diye aynı sahte ilgiyle karşılık verdi Ursa. "Kıyafetine bayıldım."

Elbette bayılacaksın, der gibi gülümsedi Pam. Sonra da peşine takılan arkadaşlarıyla asansöre doğru uzaklaştı.

"O kimdi?" diye sordum gözden kaybolduklarında.

"Yurt'taki ruhlardan biri işte," diye geçiştirdi Ursa. Belli ki konuyu uzatmak istemiyordu. "Hadi gel, odan hemen şurada."

O an için Ursa'nın yüzündeki huzursuz ifadenin nedenini anlamamın imkanı yoktu. Ben de başka bir şey sormadan onu takip ettim. Ne yazık ki çok geçmeden hem Pam'le hem de koşarak izlemeye gittiği Mars'la tanışacaktık. Ve o zaman, Ursa'nın şu garip tepkisinin ne kadar az kaldığını anlayacaktım. 

***

-BÖLÜM SONU-

Kaos istediniz, alın size kaosun baş mimarları :))) İlk karakterler toprağa düştü. Artık büyüyüp gül mü olurlar, yoksa deve tabanı mı, orasını görücez :D Karakterlerin ilk izlenimlerini yazın bakalım. Emojileri bekliyorum:

OLIVE

URSA

PAM

JAZZ-TIN

LOTTIE

Sonraki bölüme kadar RUHUNUZA iyi bakın!

E.Ç.



Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top