52.BÖLÜM FİNAL
52.Bölüm 'Final'
Babam bitkisel hayata gireli tam 50 gün oldu. Bahçemizde oturmuş boş gözlerle küçüklüğümüzden beri oynadığımız bahçede tek başıma oturuyordum. Göz pınarım kurumuş tek damla akamaz hala gelmişti. Ama hala yanaklarımdan süzülen yaşlar içimi yakıyor babamı delicesine özlüyordum. Doktorlar her hangi bir gün uyanabilir sapasağlam karşımıza çıkabilir demişti. Annemle tek ümidimiz buydu. Babam bizi bırakıp gitmezdi o yaşamayı severdi o bizi severdi. Gözlerimi elimle sildim. İstemesem de her gün her saniye 50 gün öncesinin anısı gözlerime geliyordu. O çanları duyduğum andaki yıkılmış halim, kulaklarımda bıraktığı acı ses. Babamın acısı içinde Lena'nin cenazesine katıldık. Eddie küllere dönüştüğü için onu yaktırdık dediler. Johnson'ları en son orada gördüm. Bir daha da görmedim hiç birini. Lena benim kardeşimden öte arkadaşım ölmüştü. Eddie ölmüştü. David'de zaten ölüden başka bir şey değildi benim için. Kalbim o kadar ağırdı ki sevdiklerimin ölüsünü oraya gömmüş ağırlıklarını kaldıramaz hala gelmiştim. O sıra Colin geldi. Elini belime dolayıp beni kendine çekti. Göğsüne yaklaşınca inanılmaz bir hıçkırıkla ağlamaya başladım. Sessiz çığlıklarım Colin'in beni uyandırmasıyla yok olmuş yerini şiddetli bir histeriye bırakmıştı. Göz yaşlarımı silmeye çalışıyordum ama yenisi akıyor anlamsız bir çaba oluyordu. Elimle yüzümü silerken yüzüm acıdı. Yüzüğüm gözüme batmıştı. Yüzüğüm. Nişan yüzüğüm. Herhangi bir nişan olmamıştı ama Colin takmam konusunda ısrar etmişti. Zaten şu sıra hiç kimseye itiraz etmiyor ne söyleseler yapıyordum. Yüzüğüme ve evleneceğim adama baktım. Colin bir aptal değildi ama şimdi çok aptalca bir şey yapmış evlenme teklifimi kabul etmişti. Bir yıkıntıyı eşi olarak kabul etmişti. Hiçbir şey söylemiyor oda karşıya bakıyordu. Bu durumdan, bu göz yaşlarımdan memnun olduğunu sanmıyorum babam kadar başka şeylere de ağladığımı iyi biliyordu. İçimi çektim. Elimi öpüp hiçbir şey söylemeden ayrıldı. Düşüncelerime geri daldım. Son dönem kala okulu dondurmuş eve kapanmıştım. Babamı o halde gördükten Lena yı kaybettikten sonra nasıl eski halime dönerim bilemiyorum. Lena ve babama aynı anda çarpan kırmızı aracı gözlerimin önüne getirmeye çalıştım. Önce canım arkadaşıma sonrada babama çarpmıştı. Kaldırımda durup konuşan iki masum kişiye. Düşüncelerimin yönü değişti. Peki ya ... David. İsmini söyleyince bile içimi kalbimi acıtan David ne olacak? Bir yaş daha süzüldü yanaklarımdan. Çekip gitmişti. Ona attığım tokattan sonra hiç görmedim onu. Babamın trafik kazasından hemen önce attığım tokat. O kadınla birlikte olmuştu bu nasıl yaptı bilmiyorum ama yaptı. Ondan bir çocuğu var. Liz'de Leonard'ı ve kocasını alıp sırra kadem bastı. Her şeyi Allah bullak edip defoldu. Onu ilk gördüğüm zamanki gariplik aklıma geldi. Sanki sana kötü şeyler yapacağım Melanie diyordu ve yapmıştı da. Diğerlerini de görmedim. Sanki hiç gelmediler gibiydi. Kasaba onlar üzerende fazla durmadı. Gelmelerindeki büyük şöhret giderlerken onlarla değildi. Ama bende kocaman bir iz bırakmışlardı. Eskiden nefret duygusu onları ve özellikle ... David'i düşününce benliğimi sarardı şimdi ise kocaman bir boşluk. Etrafında özlem kırıntıları taşıyan kocaman bir boşluk. Ağlamaya başladım özlemek istemiyordum. Onu özlemek hiç istemiyordum hem de. O benden vazgeçmişti benden Melanie'sinden. Annem içeride benden daha sağlam bir iradeyle gelen konuklarıyla konuşuyor dua ediyor ve hayata devam etmeye çalışıyordu. O gözyaşlarını odasına çekildiği zamana kadar tutarken ben babamı hatırlatan herhangi bir şey gördüğümde şiddetli bir ağlama krizine tutuluyordum. David'den ayrılışım,Lena'dan ayrılışım ve babmdan ayrılışım. Tanrım lütfen babamı bana geri ver. Lütfen onu benden temelli alma. Yalnızca göz yaşları içinde dua ediyor. Yalvarıyordum. Her şey o kadar üst üste gelmişti ki kasaba halkı şaşkınlıktan küçük dillerini yutmuş gibi bize mi Lena'nın ailesine mi yoksa Johnsonlara mı gitsinler şaşırmışlardı. Ama Johnsonların evi terk etmeleri fazla bir etki yaratmadı. Gittiler. Beni bir yıkık bina gibi bırakıp gittiler. Gitti. Zaten karşıma çıkacak yüzünün olmadığını tahmin edebiliyorum. Ayaklarıma bakıyordum. Başımı eğmiş küçük bir kız çocuğu gibi ayaklarıma bakıyor bu acı dolu dünyaya baş kaldıramıyordum. Her şeyi verip geri alan bu koskoca tımarhane.
Neden sonra hafifçe başımı kaldırınca onu gördüm. Orada karşı ağacın hemen yanında başını ağacın kalın gövdesine yaslamış beni seyrediyordu. Kalbim anlık bir duraklama yaşadı. Şok olmuş ifademin geldiğini biliyordum. 50 gündür tek mimik göstermeyen yüzüm onu görünce her zamanki gibi istem dışı hareket ediyordu. Üstünde krem rengi gömleği ve kahverengi pantolonuyla ileride benim görebileceğim mesafede duruyordu işte. Elimi ona doğru uzattım. Gel anlamında bir işaret yaptım. Yaslandığı ağaçtan doğruldu. Yavaş adımlarla, etrafına bakınıp yürümeye başladı. David'in bana doğru attığı her adımı sayıyor yüzüne bakmamak için ayakkabılarına bakıyordum. Gelip benden uzak ama benim bankımın diğer ucuna oturdu. Sessizce havada oluşturduğu güzel kokuyu içimi çektim. Bu yeterliydi benim için. Onun içinde öyleymiş gibi hiç ses çıkarmadan yanımda oturuyordu. Aradan ne kadar zaman geçti inanın bilmiyorum tek bir hareket yapıp yüzünü bana çevirdi. Karşıya bakıyordum. Bana doğru
-Melanie.
Diye fısıldadı. Başımı olması gerekenden daha geç ona çevirdim.
-Demek beni hatırlıyorsun hala.
Dudakları yukarıya kıvrıldı.
-Seni unutmak mı?
Omuz silktim. Tekrar önüme döndüm.
-Babana olanları duydum ne kadar üzüldüm tahmin edemezsin. Senin üzgünlüğünü düşündükçe yerimde daha fazla duramadım.
Onu dinliyordum. Sesinin tınısını konuşmasındaki hafif vurguları dinlemek ve bu saçlarımı dağıtan rüzgarda onun kokusunu duymak istiyordum. İçler acısı durumuma gülmek istedim. Yüzümü tamamen görecek şekilde ona döndüm. Bu hareketimle gözleri büyüdü. Ve nefes almadan bana bakmaya başladı.
-Ne işin var burada? Seni istemediğimi söylemiştim artık senin yüzünü dahi görmek istemediğimi söylemiştim.
Ona dönmemle oluşan hayran bakışları söylediklerimden sonra acı bakışlara dönüştü. Bundan rahatsız oldum.
-Buna verecek adam akıllı bir cevabım yok.
-Hadi ama David. Çocuğuna ve o kadına dön.
David derken sesimin titrememesini umdum. Ne kadar başarılı olduğumu bilmiyordum. Elimi tutacak gibi oldu sonra hemen geri çekti.
-Lütfen Melanie. Yapma bana bunu.
-Sana hiç bir şey yaptığım yok. Ben hayatıma devam etmeye çalışıyorum yaralarımı Colin ile sarmaya babamı geri getirmeye çalışıyorum yaptığım tek şey bu.
Karşımda bin parçaya bölünecekmiş gibi duran yüz ifadesi daha fazla konuşmama engel oldu. -Ben... biliyorum. Colin'i ve... seni.
-Beni gerçekten sevdiğini bildiğim birilerine ihtiyacım vardı.
Benden fazlasını beklemeyecek benimle gerçekten mutlu olacak doğru ve dürüst birilerine demek isterdim ama daha sert sözler çıktı ağzımdan.
-Benden nefret etmeni hakaret etmeni hak edebilirim evet. Bunları söyleyebilirsin. Ama bana seni sevmediğimi söyleme Melanie. Ben bu dünyada kimsenin kimseyi sevemeyeceği kadar çok sevdim seni.
Biliyordum lanet olsun biliyorum ama bunu bana neden yaptın David? Neden gidip de... düşüncelerime son verip önüme döndüm. İçeriye gitmeliydim hemen şimdi ama bedenim ve aklım kesinlikle orada kalmamı emrediyordu.
-Ailen nerede?
-Sasha Eddie'yi bu kilitlenmeden kurtaramadığı için kendini suçluyor onu en son berbat bir halde gördüm. Daha fazla burada kalamayacağını söyledi. Aaron'da onu bulmaya çalışıyor. Lillie Lena Eddie ve senin için çok üzüldü. Senin yüzüne daha fazla bakamayacağını söyleyip Victor ile buradan ayrılmaya karar verdiler nerede olduklarını bilmiyorum.
-Peki sen neredeydin?
-Ben buradaydım hep seninleydim.
Ona döndüm.
-Anlayamadım Lillie neden benim yüzüme bakamayacağını söyledi?
-Leonard'ı kurtaracağımı söylediğim zaman arkamda olan tek kişi Lillie'ydi. Bir bebeğin ölümünü izlemeyeceği ile ilgili bir konuşma yaptı.
Gözlerim bir noktada takılı kaldı.
-Yakın zamanda evlenecek misin?
-Bilmiyorum.
David içini çekti.
-Seni rahat bırakmamı istiyorsun değil mi? Evlenecek ve hayatına devam edeceksin bu süre zarfında elbette beni istemezsin.
Güldüm. Beni bırakması mı? Daha şiddetli gülmeye başladım. Yanımda biraz korkarak bakıyordu.
-Melanie iyi misin? Doktora falan gidelim mi?
-Hayır istemem.
David sessizce bir süre daha oturdu. Sonra ayağa kalkıp elime yine dokunmak istedi sonra yine cesaret edemeyip çekildi.
-Kendine iyi bak Melanie'm.
Arkasını döndüğü gibi bahçemizden uzaklaşıyordu. Bu onu son görüşüm olduğunu biliyordum. Ona tokat attığım ve görmek istemediğimi söylediğim zaman sanki bir şeyleri biliyorudm. Onu yine göreceğimi biliyordum ama şimdi öyle hissetmiyordum bu gerçek bir ayrılıktı. Onun gidişini izledim içimdeki duyguları hissetmeye çalıştım. Buna daha fazla katlanamadım.
-David.
Durup bana baktı. Dudaklarında kırık bir gülümsemenin izlerini taşıyordu. Kaşlarını hafifçe yukarı kaldırdı. Gülümsedim.
-Beni beklemeden nereye gittiğini sanıyorsun?
***
Melanie o gün David'in boynuna yapışıp bir daha ayrılmadı. Bir daha Colin'in yüzüne bakamadı ama onun kendisine daha iyi birilerini bulacağına emindi. Colin normal bir kızla mutlu olabilirdi yüreği paramparça olmuş bit yıkıntıyla en fazla 5 yıl idare ederdi. Melanie David ile evlenip kasabadan ayrıldı. Annesini de elbette ki yanına almıştı. 3 yıl sonra babası iyileşmeye başladı. Sapa sağlam ayağa kalktığını görünce hayatının en büyük ikinci mutluluğunu yaşadı. Daha sonra ne mi oldu? O halde bile çocuk doğurabilen Meredith'e karşı tam 2 tane çocuğu oldu. Üstünden ne kadar gün geçsede hala kocasına bakarken içinin titrediğini hissediyordu. Sasha'yı, Aaron'u ve diğerlerini bir daha hiç görmedi. Colin'i bile görmedi. Dünyası David ve artık minik bebeklerinden ibaretti. Melanie kendine inanamıyordu bu o olamazdı taşra kadınları gibi bunlarla nasıl mutlu olduğuna inanmıyordu. Ama mutluydu işte. Dünyanın en yakışıklı ve seksi kocasına ayak uydurmak için vampir olabilirdi belki de olmazdı. Olmayacağını söylediği her saniye vampir kocasına bir felç geçirtiyordu. Kocaman hayalleri olan küçük kız Melanie nereden nereye geldiğine hiçbir zaman inanamadı. Ama tuhaf olan neydi biliyor musunuz? Tuhaf olan bunların hiç birinin Melanie'nin kaderinde olmamasıydı. Bunlar Amanda'nın kaderindeydi. Eğer onca yıl önce Sasha Aaron ile tanışıp Rusya'da vampir olmak istemeseydi buraya 15 yıl önce geleceklerdi. O zaman Melanie değil Amanda'yla karşılaşan David onu sevecek hayatına onunla devam edecekti. Uysal ve aşık Amanda David'in ne olduğunu neler yaptığını sorgulamayıp kendini tamamen ona adayacaktı. Ama bazen kaderdeki ufak değişiklikler büyük sonuçlara neden oluyordu. Sasha o kararı vermese, beysbol sopası 10 derecelik bir sapma yapıp Amanda'nın kafasına gelmeseydi bunlar olacaktı işte. Lena ölmeyecek dolayısıyla Eddie'ye de bir şey olmayacaktı. Meredith dişli Melanie değil uysal Amanda'yla uğraşmayacaktı. Hayat bazen iki kardeş için fazla büyük olabiliyor. Bazen bir David ikisi için yeterli olamıyor. ;)
Yazan: Buse YARALI
--- Evet hikaye burada bitiyor :) Kimisi için mutlu kimisi için mutsuz bir son ama en baştan beri bu şekilde bitirmeyi planlıyordum ^.^ Hikayeyi yazalı 3 yılı geçti ilk uzun soluklu hikayemdi o yüzden bazı hatalar görmüş olabilirsiniz özellikle de ilk bölümler de =) Ama şuan bu yazıyı okuyorsanız demek ki sizin için küçük ve önemsiz hatalardı yada kurgusunu merak ettiniz 52.bölüme kadar geldiniz ^.^ her ne şekilde olursa olsun hikayemi okuduğunuz için teşekkür ediyorum, bölümlerin hepsini toplu yüklediğim için görüşlerinizi pek belirtmiyorsunuz en azından son bölümde birkaç birşey yazarsanız çok mutlu olurum diğer hikayelerim de görüşmek dileğiyle... *-*
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top