47.Bölüm 'Bir Colin Hediyesi'

47.Bölüm   'Bir Colin Hediyesi'

Lena'nın evine doğru giderken David'le pek konuşmadık. Aslında konuşma çabalarımı boşa çıkardı , kısa evet hayırlarımı alıp fazla üstelemedim.

-Bu yemekle ilgili bir sorun mu var?

Kafasını bana çevirdi.

-Gitmeme konusunda bayağı kararlıydın şaşırdım. Ama soruna gelince bilmem var mı?

-Yani sen benden daha gerginsin sanki.

Tekrar yola baktı.

-Değilim.

-David?

-Değilim dedim. Bir sorun olsa oraya gidecek olmazdın Melanie.

-Tamam. Şu çöp konteynırının yanından döneceğiz beşinci ev.

Evin önünde durdu. Bana bakmadan;

-Lena'ya dikkatli olmasını söyle. Seni 7'de buradan alırım.

-Lena'nın ekstra bir dikkate ihtiyacı var mı ki?

Omzunu silkti.

-Bilmem eğer bir vampirle takılıyorsan fazladan dikkatli olmaktan zarar gelmez.

Kısa bir süre daha ona bakıp arabadan indim. David sanki .... Garipti.

Zile basmamla Lena'nın zıplayarak inen ayak seslerini duydum. Kapıyı açtı. Ciyaklayarak

-Meeel !!!

diye bağırdı.

Gözlerimi devirdim.

-Birde Eddie'yle ben saçmalama Melanie ben onu unutmuştum Melanie. Haha şu haline bak.

Güldü.

-Heyy sen nereden anladın bir şeyler olduğunu?

-Kapıyı açmadan Eddie'nin bana ilgisi var diye bağırıyordun resmen. Hem dondum burada çekilsende girsem içeri. '

Onu hafifçe ittirip diye içeri girdim. Montumu çıkarırken Lena'nın bağırmıyordum homurdandığını duydum ama aldırış etmedim. 36 dakika sonra David almaya gelecekti. Ona döndüm.

-Tam 36 dakikan var. Onu çok önemsemediğim ama basit giyinen biri olmadığımı gösteren kıyafetlere ihtiyacım.

Lena başını kaşıdı.

-Ama sen basit giyinirsin. Teknik olarak yalan söylüyoruz demek bu.

-Kes sesini ve kalan 35 dakika 20 saniyeni düşünmeyle geçir.

Odasına çıkıp kıyafetlerine baktım. Lena benden 3-4 santim daha kısa ama beden olarak benim diğer eşimdi.

-Ablam da siyah bir elbise var oldukça hoş ona da bir bak istersen.

-Elbise istemiyorum. Ama tam olarak ne giysem bilemiyorum.

Lena dudağını hafifçe büzdü.

-Sanki biraz fazla mı abartıyorsun?

Ona döndüm.

-Neyi fazla mı abartıyorum?

-Bu kuzen Lizzie'yi?

Bunun üzerine düşündüm.

-Bilmem öyle mi duruyor?

-Evet. Yani biraz anlıyorum David'in akrabası ve güzel bir karşılaşma olmamış ama ona bu kadar farklı bakma oda altı üstü insan. Bir insan bir kini varsa bile en fazla ne kadar taşıyabilir ki?

İçimi çektim. Bir insan için bunun cevabını verebilirdim ama konu vampir olunca yorumsuz kalmak en iyisiydi. Herşeyi akışına bırakmak şuan için en iyi şey gibi duruyordu.

-Belkide haklısın bilemiyorum sen bir ceket mi göstermiştin bak onu çok beğendim.

-Evet. Krem rengi ceket altına kahverengi dar bir pantolon ve çizmeler. Oldukça hoş ama abartısız olursun. Saçlarını alttan topuz yapıp ufak bir makyaj ve hazırsın?

Anlattıkları kulağa hoş geliyordu. Kıyafetleri hızlıca giyip saçlarımı topladım. David aradığında Lena'ya teşekkür edip evden çıktım. David arabadan çıkmış 4-5 adım geride arkaya bakıyordu. Elimi omzuna koydum.

-Bir şey mi oldu? Nereye bakıyorsun?

Kolumdan tutup biraz daha kendine çekti.

-David?

...

-Sana sesleniyorum.

-Bir şey yok. Arabaya bin hadi.

-Nereye bakıyordun öyle?

-Arabaya bin Melanie!

Gözlerimi devirip koltuğa oturdum. Oda biraz sonra yanıma gelip oturduğunda gözleri dalgın bir noktada aranıp duruyordu. Bu sefer sesimi çıkarmadım. Yolda ilerlerken oda sessizliğini koruyordu. Sonra birden bana döndü.

-Bu gün yakınında ilginç bir olay oldu mu?

-Ne gibi?

-Bilmem bir yerde gördüğün biriyle başka bir yerde karşılaştın mı? Bir araba bir anda önünde durup seni korkuttu mu?

-Ne biçim sorular bunlar böyle David. Neler oluyor bir gariplik var sanki ama?

-Yok bir şey tamam unut gitsin.

-Nasıl unut gitsin ben-

-Melanie sorduklarımı unut ve şu lanet olasıca yemeği yeyip seni evine bırakayım olur mu?

Yükselmiş ses tonu ve kelimeleride neydi böyle? Yüzümü öteki tarafa çevirdim ve kaşlarım istemsizce çatıldı. Gidene kadar başka tek kelime etmedik. Araba durduğunda inip eve doğru ilerledik. Lizzie ve Hector beni görünce gülümsedi Leonard ise ellerini çırpmakla yetindi. Bende gülümseyerek yanlarına gittim.

O akşam ki yemekten aklımda pek bir şey kalmadı. Yalnız sakin ve olması gereken bir şekilde bittiğini hatırlıyorum. Leonard ile oyunlar oynamış Hector ile uzunca konuşmuştum. Sohbeti çok hoş bir adam. Liz'de gözüme oldukça uysal gözüküyordu. Yalnız Sasha huzursuz gibiydi. David ise bu akşam toplantısının çabuk bitmesi taraftarıydı.

-Sanırım bu günlük bu kadar yeter Melanie'yi evine bıraksam iyi olacak. Hem annen de merak eder.

Ona döndüm.

-Pekala.

Evden  ayrıldığımız zaman David'in gerginliği azalmış gibi durmuyordu. Bu sefer hiç bir şey sormayacaktım.

-Neden bu kadar sessizsin?

-Ne konuşmamı bekliyorsun ki?

-Bilmiyorum hep konuşacak bir şeyler bulurdun Melanie.

-Tamam yarın Colin'in doğum günü için göl yakınında bir parti var gelecek misin?

-Colin mi?

Dudaklarında alay mı vardı? bana mı öyle geliyor?

-Almayayım ben. kaçda biter seni almaya gelirim.

-Hiç gelmeyeceğin bir partiye sırf şoförümmüş gibi beni almaya gelme. Hem kendim gelebilirim. Sürekli bakman gereken bir çocuğun gibi davranıyorsun.

-Yarın seni almaya kesin geleceğim Melanie yada hiç gitme konu kapansın.

Söylediği ilk cümleyle sinirlerimi yükseltmeye başlamıştı şimdi ise öfkem tavan yapmıştı.

-Sen sen..

sinirden konuşamıyor kekeliyordum.

-Sen ne dediğinin farkında mısın? Senden izin almayacağım bundan önce almadım bundan sonra da almayacağım. Colin veya bir başkası istediğim kişinin yanına gidebilirim ve 'kendim' dönebilirim. Ben benim. 18 yaşındayım bilmem farkında mısın?

-Bana annenle kavga ederken söylediğin yaş muhabbetini hiç söyleme Melanie. Ayrıca öfkene sahip ol.

David ne dediğinin farkında mıydı? Nefesimi abartılı bir şekilde dışarı verdim.

-Sen inanılmaz bir şeysin. Hayatıma sonradan giriyorsun ama bir anda kontrolün altına almaya çalışıyorsun. O partiye gelmeyeceksin David. Gelsen bile seninle gitmeyeceğim.

Arabayı bir anda durdurdu. O şiddetle öne doğru savruldum.

-Eğer seni almaya gelirsem benimle gitmeyecek misin cidden?

-Evet.

-O zaman oraya gitmeyeceksin. Konu kesin olarak kapanmıştır.

Gözlerim kocaman açılmıştı, öfkem bile söylediklerinin karşısında tepki veremiyordu. Hırsla dişlerimi sıkıp arabanın kapısının açtım. O şiddetle kapattım. Dışarının soğuğu bir anda yüzüme çarptı. David sinirli bir ses çıkarıp bir anda önümde belirdi. Sinirden gözlerindeki lens erimiş kıpkırmızı gözleri karanlıkta tehditkârca parlıyordu. Bu beni ürpertti.

-Hemen arabaya bin Melanie!

-Git başımdan eve kadar yürüyeceğim.

Onun baskın ve kızgın sesine karşılık benim sesim cılız ve titrek çıkmıştı. Hala sinirden titriyordum. Sinirini yatıştırmaya çalışır gibi elini yavaşça bana doğru uzatmaya çalıştı. Elinden kurtulup bir adım attım. Tutup kendisine çekti. Kıpkırmızı gözleri birkaç santim ötemdeydi. Soluyan nefesi kırbaç gibi yüzüme vuruyordu. Karşımdaki kimdi böyle? Öfke çekilmiş yerini korkuya bırakmıştı.

-Sen .. hemen... arabaya.. biniyorsun. HEMEN!

Kolumu sıkıyor arabaya itekliyordu.

-Ne yapıyorsun bırak kolumu binmek istemiyorum işte.

Umursamıyor arabanın koluna uzanıyordu. Hırıltılı korkutan sesi hala devam ediyordu.

-Sende kimsin böyle? Tanımıyorum ben seni. Tanıyamıyorum. Bırak beni...

Son sözlerim biraz yatıştırmıştı onu. Kolumu hala tutmakla beraber elini yumuşattı. Onunla mücadele etmenin bir anlamı yoktu beni sürükleyerek arabaya bindirmesini izin verdim. Oturduğumda adrenalin,korku ve dehşet içinde kalmaktan nefes alamıyor ama kalbimin son sürat çarpmasına da mani olamıyordum. Hemen yanıma gelip arabayı çalıştırdı. Sinirini kontrol etme derdindeydi. Sesim titrek bir fısıltı şeklinde çıktı.

-David?

Cevap vermedi. Gözlerini kapıyordu ama arabanın gösterge paneli 120'yi gösteriyordu. Gergince ellerimi yüzüme kapayıp sessizce içimi çekerek büzüldüm. Araba bir süre daha devam etti. Durduğunda istesem de yüzümü ellerimden kurtaramadım. Yanımda nefes alışverişini duymaz olmuştum. Bir süre daha bekledikten sonra arabadan indi. Dolanıp benim kapımı açtı.

-Melanie.

İç çekişimi mutlaka duymuş olmalıydı, biraz önce olanları da o yapmıştı. Oysa şimdi bir nevi arabamdan in diyordu. Yada ben öyle anlıyordum. Ellerimi hışımla yüzümden çektim gözyaşlarımı hızlıca sildim ve arabadan bir anda atladım. Arkamdan

-Yarın seni akşam 10'da alırım.

Dediğini duydum. Bedenim öfkelenmek aslında herhangi bir tepkiyi veremeyecek durumdaydı. Eve girdim annemin yemek ye ısrarlarını hiçe sayıp kendimi yatağıma attım. Biraz önce gördüğüm yaratığın etkisiyle hala yatağımda titriyordum.

...

Bütün gece kırmızı gözler, korkutan bakışlar, hırıltı sesleri ile ilgili rüyalar görerek geçirdim. Arada bir kapı gıcırtısı duyup rüyamda ölesiye korktum ama bunun dün ile alakası yoktu Hollywood'un ucuz korku filmlerinden zihnimde kalanlar olsa gerek. Güne berbat başlamıştım. Saat 06:12'ydi. Kalkıp Colin'e hediye alsam iyi olacak. Okuldan sonra direk oraya geçebiliriz. Üstümü giyince beni bir düşünmedir aldı. Ben Colin'e ne alacaktım. Zaten bu işleri pek beceremem birde aklım pek başımda olmayınca iş daha da zorlaştı. Sokakta boş boş dolaşıyordum. Lake Placid daha uyanmamıştı. Bir şeyler alabileceğim yerlere yürüyerek gitmek çok mantıklı değildi. Gerçi başka seçeneğim varmış gibi. Bayağı yürümüş biraz üşümüşken gri bir araba yanımda durdu. Pencereyi açınca Colin'in kafasını gördüm.

-Heyy bu soğukta ne yapıyorsun?

-Sana hediye almaya gidiyordum. Soğuğa gelince ne yazıkki bir arabam yok. Olmasınıda istemiyorum gerçi.

-Gel beraber alalım burda donacaksın.

Ona garip bir şekilde baktım.

-Doğum günü hediyeni –sürpriz olanından- kendin mi almayı teklif ediyorsun? Ayrıca bu arabada nereden çıktı?

Colin otuz iki dişini birden gösterip sırıtıyordu.

-Nasıl ama yeni arabam. Sonunda babamı ikna edip aldırttım. Tamaaam ben bilmiyormuş gibi yaparım gel hadi.

Arabanın sıcaklığı cama vuruyor buğu yapıyordu bu o kadar cezp ediciydi ki daha fazla karşı koyamadım. Arabaya binince aslında gayet de güzel bir model olduğunu gördüm.

-Tebrik ederim gerçekten çok güzel.

-Teşekkürler. Eee nereye gidiyoruz ne alacaksın bana?

-Bir dakika sen bu saatte neden kalktın?

-Şu göl yakınındaki parti son durumu ne bakayım dedim.

-Hımm. Ne alacağım açıkçası bilmiyorum Colin artık o konu dada yardım edersin.

-Ooo.

Colin homurdanmaya devam ediyordu ama ben ne alacağımı bulmuştum. Bir yandan konuşup bir yandan ısınmaya çalışıyordum.

-Şuradan sağa dön. Vitrinin önünde kırmızı kurdele olan yer önünde dursana.

Colin tek kaşını kaldırdı.

-Bu minicik dükkanda ne alacaksın?

Arabadan indim.

-Gel benimle.

Dükkana girince tütsü ve sıcaklık kokusu oldukça yoğundu. Bir adam bizimle ilgilendi. Burası yalnızca anahtarlıkların satıldığı bir dükkandı. Buranın anahtarlıkları çok çok güzel olur bir yandan da çok pahalı olurdu. O kadar paraya kıyıp hiç almamıştım ama Colin'e alırdım. Camdan,kristal, gümüş, işlemeli anahtarlıkları Colin'in önüne doğru çektim.

-Bunlardan birini seç. Arabana ilk binen kişi olarak ona ufak bir hediye almak istiyorum.

-Yo hayır Mel bunlar gerçekten paha-

-Seç birini Colin lütfen.

Bakışlarını anahtarlıklara çevirdi.

-Tek başıma seçmem olanaksız sende yardım et.

Sırf İşleme ve cam olanları eledik. Cam olanı Colin kesin kırardı. Kristallerde Colin'e fazla parlak geldi. ( =D burda mel değil ben gülüyorum gençler) ikimizin elide  aynı anda gümüş hafif işlemesi olan harika bir anahtarlığa gitti. Gülümseyerek elimi çektim. Colin elimi tutup onu içine koydu.

-Ben bunu çok beğendim. Seninde hoşuna gitti. Hem seni ilk gördüğüm zaman üstünde olan renklerden bu minik işlemeler. Kırmızı ve kahverengi.

Elimin ortasında anahtarlık kenarında da Colin'in eli vardı. gülümsedim.

-Tamam bunu alalım o zaman.

-Ama Mel-

-Aması yok bu olacak beyefendi.

Satıcıya uzattığım anahtarlığa minik bir servet ödeyip oradan çıktık. Tekrar arabaya bindiğimizde Colin siyah yeni model anahtarlığının kenarına takıverdi. Gerçekten çok hoş olmuştu. Gülümsedim. Oda bir süre bana baktı ama ben başımı cama yaslayıp dışarıyı seyrettim.

Colin'in doğum günü partisi güzeldi ama fazla soğuktu. Ortada kocaman bir ateş ve etrafında ateş dansı yapmaya çalışan komik arkadaşlarım vardı. Gülmekten karnıma ağrılar girmişti. Başımı ateşten çektiğimde David'in ilerideki siluetini gördüm. Okulda neredeyse hiç karşılaşmamıştık. Saate bakınca 10'u 3 geçtiğini gördüm. David'in rötarı bu kadar olurdu işte. İçimi çektim. Elimdekilere baktım. Gerçekten çok üşümüştüm. Sürekli yerde oturmaktan bacaklarım ağrımaya başlamıştı. Azıcık da uykum gelmişti. Diğer yandan David ile ekşın ve garip geçirdiğimiz o geceden sonra onunla konuşmalıydım sanırım. Hem ben istemesem bile David beni götürme konusunda fazla ısrarcıydı. Nedenini anlayamıyordum. Yerimden kalktım. Pantolonumu silkeleyip montuma sıkıca sarındım. Gözlerimle dans edenlere gülen Colin'i buldum. Sıkıca sarıldım.

-İyi ki doğmuşsun...

Başta kimin sarıldığını anlamayan Colin daha sonra belimden sıkıca tuttu. normal bir sarılmadan daha uzun bir sürede bırakmadı beni. Kollarını gevşettiğinde yüzünü yüzüme yaklaştırıp daha iyi duymam için;

-Bu günü asla unutmayacağım. 14 saat boyunca yalnızca benimle ve beni düşünen Melanie. Kulağa oldukça hoş geliyor. Sıkça tekrarlayalım.

Gülümsedi. Yüzü yakınımdaydı.

-Teşekkür ederim Mel. bunu senden duymak emin ol çok daha farklı benim için...

Yakınımda duran yüzüne gülümseyip ellerimi ellerinden çektim. David'e doğru yürürken başım eğikti. Benden sakladıkları bana davranışları yüzünden onu anlayamıyordum bunun için istemsizce yanına yaklaşınca kasılıyordum. Tam karşısına gelince durdum. Yüzü ilk gördüğüm gibi değil gerginleşmişti.

-Nasıl geçti? Eğlendin mi?

Omuz silktim elimle o tarafı gösterdim. Gördüğün gibi dercesine.  Arabaya bindiğimde oda yanıma geldi. Arabayı çalılıkların yanına koymuştu. Uzaktan gözükmüyordu. Ama buradan ateş ve kalabalık olduğu gibi açıktı. Yanımda sessizce ne arabayı çalıştırıyor nede bir şey söylüyordu. En sonunda sıkıldım.

-Beni almaya gelmedin mi? Hadi çalıştırsana.

Yüzüme baktı. Derin bir iç çekiş duydum.

-İyi değilim Melanie.

Buda ne demekti. O bir insan değildi nasıl iyi olamazdı? Hastalık gibi bir şey söz konusu değildi.

-Hastayım demeyeceksin herhalde.

-Senin düşündüğün şekilde değil elbette. Yalnız ben.. dünden beri kendimi pek iyi hissetmiyorum. Biliyorsun beni avlanırken gördüğün gün bile benden daha az kork diye uğraşmış kendimle ilgili çok az şey anlatmıştım oysa dün.

Başını iki yana salladı.

-O gördüğün kişi var ya Melanie. İşte o gerçek David Johnson'dı. Tanımadığın tanıyamadığın kişi bendim. İşte benim asıl benliğim bu. Doğam bu Melanie. Biraz daha kendimi kontrol edemeseydim seni yaralayacaktım. Öldürmezdim elbette ama yaralayabilirdim. Sonrada bunun vicdan azabıyla yaşarken ölürdüm.

Gözlerini kapatıp başını arkaya yasladı. Biraz ötemde duran şahesere dikkatle baktım. Şimdiki üzgün ve endişeli yüz ile dünkü yüzü karşılaştırmamak elde değildi. Şimdi hangisi David'di? Ben hangisini sevmiştim?

Yazar: Buse YARALI 

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top