45.Bölüm | 'Müzik Odası'

45.Bölüm   'Müzik Odası'

Kar hala ince ince yağmaya devam ediyordu. David arabanın ısısını sonuna kadar açmış iki dakikaya üşüyor musun diye soruyordu son sorduğunda kendimi tutamadım.

-Alınıyorum ama oradan bakınca soğuktan kırılacak bir vazo gibi mi duruyorum?

Cevap vermedi yalnızca gözünü yoldan ayırmayarak gülümsedi. Bu gülümseyişi biliyordum. Homurdandım. Okulun önüne gelince hiç park yeri kalmadığını gördük.

-Sen istersen in ben okulun arkada tarafında bir yer bakacağım.

-Tamam biyoloji sınıfında görüşürüz.

Arabadan inip bir yerime kar topu yemeden giriş kapısına yetişmeye çalışıyordum.

Evet 15 adım gibi bir şey. Biraz daha hızlı.

10 adımdan az kaldı birazdan kapağı okula atarım.

Son 2 adım zafer gülüşünü hak ettim.

Giriş kapısının sıcak buğusunu görmemle görememem bir oldu. Birisi tam suratıma büyük bir kar topu atmıştı. Karın etkisiyle yere yapıştım. Atanı görmek için etrafıma bakınıp dururken aslında bunun yersiz bir arayış olduğunu biliyordum. Bu kadar sert bir atışı yapsa yapsa Billy yapar. Koyuya çalan teniyle hemen ayırt ediliyordu. Diğer kar topunu yukarıya atıp tutuyor bana bakıp sırıtıyordu.

-Ne o güzelim içeriye kaçmaya mı çalışıyordun?

Ona atabildiğim en sinirli bakışı atacaktım ki bana gelenin 10 misli sert ve büyük bir karla yere düştü. O kadar komik bir surat ifadesi vardı ki düşerken gülsem mi üzülsem mi bilemedim. Sonunda kahkahalarla gülmeye başladım. Kafamı kaldırdığımda Colin'in bana doğru geldiğini gördüm. Elini bana doğru uzatmıştı beni kaldırırken Billy'e döndü.

-Bence kendi dişine göre birilerini bulmalısın Bill ne dersin?

Ayağa kalktığımda boynumdaki atkıyı gördü. Aslında özellikle oraya baktı. Gözlerini kısıp gözlerini gözlerime dikti.

-Hem Melanie çok üşüyor sanırım ısınmak için böyle hediyeler aldığına göre onu daha fazla üşütmeyelim.

Yaptığı ima gitmesi gereken yere gitmişti. Ama anlayamadığım bunu David'in aldığını nereden biliyordu?

-Şey bilirsin işte hediye. Aslında çok üşümüyorum.

-Öyle mi o halde bende bunu hediye etmek istiyorum.

Billy yerden kar alıp üstüme attı. İşte şimdi canımı sıkmaya başlamıştı. Birkaç adım geriye gidip giriş kapısının yanında ki betondan birikmiş kar alıp hızlıca top yaptım. Bir kızın düştüğünü görüp Karnını tutarak gülen Billy'nin suratına attım. Aptal olmuş bir ifadeyle bana bakarken gözleri kısıldı. Hemen ayağa kalktı.

-Tamam sen ve Colin bana karşı.

Araya tiz bir ses girdi.

-Ama bu çok adil olmaz ikiye iki bir karşılaşma öneriyorum.

Sarah sarışın saçları şapkanın altından çıkmış soğuktan morarmış dudaklarla bize gülümsüyordu.

Billy ne yapacağını bilemez gibi etrafına bakındı. Kendi sorunlarımla o kadar meşguldüm ki son durumları bende bilmiyordum. Colin'e baktım bilmiyorum der gibi omuzlarını kaldırdı.

-Şey tamam fazladan bir çift kolun yararı olabilir.

-Hey bir dakika bu yinede adil olmaz benim eldivenlerim yok.

İsyanım üzerine Sarah ve Billy gülerken Colin suratını astı. O sıra sağ belimde bir el hissettim. David gelmiş ve bana eldivenlerini uzatıyordu.

-Artık eşit.

Ona minnetle bakıyor gülümsüyordum. Kulağına uzandım ve;

-Yanında eldiven taşıdığını bilmiyordum. Vampirler üşür mü?

Acı bir şekilde gülümsedi.

-Hayır ama insan bir sevgilileri varsa her ihtimali göz önünde bulundururlar.

Eldivenleri alırken ellerini sıkıca tuttum. Kendisi de normalden daha Soğuk olduğu için bana fazla dokunmuyordu. Sıkıca kilitlediğim ellerimi kaldırıp küçük parmağımı öptü.

-İnsanları anlayabilmek çok zor. Seni ısıtmak için onca çabamdan sonra kendi isteğinle karlara bulanmak istemen.

Kafasını anlamıyorum der gibi sallayıp bana bakıyordu. Gülümsedim yanağına bir öpücük kondurup

-Vampir bir sevgilin olmasının  nasıl bir his olduğunu anlatamam anlatamayacağım kadar muhteşem bir his.

Bu söylediklerimle kocaman gülümseyip giriş kapısına doğru ilerledi. Eldivenleri giydim büyüklerdi ama kesinlikle sıcaklardı. Dönmemle Sarah'ın kar topunu yüzüme yedim.

-Savaşta romantizmin yeri yoktur Melanie'cim.

Sarah gülerek söylediği sözler Colin'in yüzünün asılmasına neden oldu ama sesini çıkarmadı. Dediği gibi bu işi zamana bırakmıştı.

-Uvv bebeğim.

Billy'nin sözleriyle gözleri ışıldayarak ona döndü. Sarah'ın Keyfi iyice yerine gelmişti. Elimdeki karı suratına atarak bana dönmesini sağladım. Göz kırpıp

-Bence de.

Dedim.

Kafeteryada elimizde kahvelerle ısınmaya çalışıyorduk. Colin ile ben Sarah ile de Billy yan yana oturuyordu. Ne kadar ıslandığımıza bakılırsa savaşı biz kazanmıştık. Sarah tir tir titriyor, zayıf bedeni fazla üstüne mi gittim diye düşündürüyordu. Elindeki plastik bardak titremesi yüzünden sallanıp duruyordu. Billy yanında titreyen bu kızdan korkmuş olacak ki elindeki bardağı aldı.

-Sen çok üşüyorsun Sarah bu halde derse girme seni evine bırakmamı ister misin?

-Beenn. İyiyimmm. Billy. Derse gireceğğimm.

-Emin misin seni bırakıp geri gelirim ben sorun değil. Bir dersi kaçırmış olurum yalnızca.

Araya girdim.

-Evet Bill onun dediğine bakma sen evine götür onu. Kendimi suçlu hissediyorum.

-Saçmalama Mel. seninle ne ilgisi var. Evet kalk hadi Sarah.

Sarah'ı kolundan kaldırarak yürümeye başladılar. Colin yanımda sesini çıkarmadan duruyordu.

...

-Yarın akşam bir kutlama var. Göl kıyısında sende geleceksin değil mi?

-Kutlama mı?

Ne kutlaması olduğunu bilmiyordum. Göl kıyısı olduğuna göre tanıdık kişiler olacaktı.

Yalnızca – Evet. Dedi.

-Şey bilmem gelemem herhalde neyse benim sınıfa çıkmam gerek Colin gelirsem söylerim ben size görüşürüz.

Merdivenlerden hızlıca çıkarken bir anda durdum. Günleri parmaklarımla tekrar saydım. Yarın Colin'in doğum günüydü kutlama onun içindi ve ben aşağıda hatırlamamış gelemem demiştim. Uff bu aralar aptal gibi dolaşıyordum. Biraz önceki hızlı adımlarım yerini ağır ve kasvetli bir yürüyüşe bırakmıştı. Sınıfa girdiğimde David'de Sasha'nın yanından kalkıp bana doğru geliyordu.

-Çok ıslanmamışsın da ama ne oldu?

-Yok ıslanmadım.

-Sarah feci durumdaydı.

Güldü.

-Kar topu oynarken çok seksi oluyorsun. Yanakların kızarıyor ve yanlarından eriyen karlarda burada öylece oturmama çok yardımcı olmuyor.

Tekrar güldü. Ensemin kızardığını hissedebiliyordum. Çenemden tuttu.

-Bir şey olmuş.

-Aslında bir şey olmadı. Ama ... hiç.

-Ne oldu oldukça neşeliydin?

Ona döndüm.

-Colin'in doğum gününü unuttum ve beni çağırdığı partiye gidemeyeceğimi söyledim.

-Hımm.

Başka bir şey söylemeden önüne dönüp düşünmeye başladı.

-Ben bunda üzülecek bir şey göremiyorum sen insansın unutman çok normal değil mi?

-Evet ama o Colin.

Gözlerini kısıp daha fazla bir şey anlamaya çalışır gibi bana baktı.

-Yani Colin'in doğum günü bu zamana kadar hiç unutmamış ve ilk kutlayan ben olmuştum. Şimdi onunla bu kadar az görüşmemiz hoşuma gitmiyor. Onunla ilgili herşeyi unutmaya başladım.

Başımı öne eğdim. David sesini çıkarmadı.

-Tamam o halde yarın kutlamaya gider ve onunla konuşursun.

-Sence bunu mu yapmalıyım?

-Evet elbette.

-Ama yarın seninde doğum günün değil mi? İnsan doğum günün.

Gülümsedi. Bunu hatırlamış olmam hoşuna gitmişti.

-Evet. Ama biz insan değil dönüşüm yılımızı kutlarız. Aslında ölümsüz yaratıklar için  oldukça komik ama sonsuz zaman dilimin varsa bu gibi şeylerle uğraşırsın ve Melanie.

Elini belime koyup beni kendine çekerek gözlerime baktı. Gülümsemesi dudaklarındaydı.

-Sen benimsin. Benimlesin. Her dakika. Ama Colin veya arkadaşların için bu durum geçerli değil. Hem seni onlardan çalmak istemem. Seni paylaşmayacağım gibi sadece benimde yapamam her ne kadar istesem de.

Göz kırptı. Söyledikleri doğruydu hemde fazla doğru. İçimi çekip başımı omzuna yasladım.

-Doğru.

Dedim. Mrs. Lonshut'un gelmesiyle yanımdan kalkıp kendi yerine geçti. Dersler ağrı çekimdeymiş gibi ilerliyordu. İspanyolca dersinden müzik sınıfına ilerlerken Liz'i koridorun sonunda gördüm. Bana bakıyordu. Arkama dönüp David veya herhangi bir Johnson aradım ama yoktu. Yanından geçip gidemeyeceğim için ona ilerledim.

-Merhaba Melanie.

-Selam Liz. Nasılsın?

-İyiyim ama daha iyi olabilirim.

Bir sessizlik oldu. Anlam ve istek yüklü bu sözcükler havada asılı kaldı. Mecburen sormak zorunda olduğum cümleyi de ne kadar içtenlikle sorduğumsa ayrı bir konuydu.

-Sana yardımcı olabilir miyim?

Karşımda duran simada o kadar beni iten bir şey vardı ki ayrıca benimle konuşurken bir böcekle konuşuyormuş gibi mimikler yapıyordu. Anlayamıyordum.

-Bu akşam bize tekrar gel. Kötü bir giriş yaptık. Kabul ediyorum ama izin ver yeniden konuşalım. David benim tek yakınım. Her ne kadar çok konuşmasakda birbirimizin varlığını hissediyoruz. Sana karşı fazla önyargılıydım biliyorum. Seninle konuşmak istiyorum ama burada değil. Geleceksin değil mi? Gelmeyeceğini duyunca hem üüzldüm hemde sana hak verdim bende beni bir daha görmek istemezdim. ?

Bakışlarında ilk defa normal bir şeyler görebiliyordum. Bir çocuğun istediği çikolatayı aldırmak için baktığı bakışı atıyordu. Gülümsememi tutamadım. Oda gülümsedi.

-Tamam o halde akşam istediğiniz bir zaman gelirsiniz görüşürüz.

Koluma dokunup gitti. Bende arkasından öyle bakakaldım. Bu ani değişikliğin sebebini anlayamıyordum. David'in de dediği gibi büyücü-vampir olanlar cidden garipler. Çantamı ve montumu tekrar sıkıca tutup müzik sınıfına gidiyordum. Büyük ihtimalle boştu. Kimse gitmemiştir daha. Ama üşümüştüm ısınmaya ihtiyacım vardı. Dalgın dalgın yürüyor ve düşüncelerle dolu kafamı sallıyordum. Annem ve babam, David ve ailesi, Colin'e olan tavırlarım, arkadaşlarımla olan sorunlarım derken sınav haftasıda yaklaşıyordu. David'le ders çalışmaya başlasak iyi olurdu. Muhteşem sevgilim anında disiplinli bir öğretmene dönüşebiliyordu. Gülümsedim ve müzik odasının kapısını açtım.

Açmamla elimdeki çanta ve montu düşürmem bir oldu. Dudaklarımdan hayret nidasını engelleyemedim. Bu imkansızdı olanaksızdı. Ne oluyordu burda böyle?

Yazar: Buse YARALI 

 

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top