43.Bölüm 'Eddie Vakası'
43.Bölüm 'Eddie Vakası'
Liz bir süre daha beni süzdükten sonra yüzüne gerçek mi sahte mi ayırt edemediğim bir gülümseme takıp kocasıyla beraber yanımıza geldi. Bense hala biraz aptal gibiydim. Tahmin ettiğiniz aslında istediğiniz ve heves ettiğiniz bir şeyin elinizde kalmasının verdiği hissiyatla o kadar meşguldüm ki kendime gelememiştim. Liz tam karşımıza gelip elini uzattı ama ters elini uzatmıştı elini sıkmam için David'in elini bırakmam gerekiyordu. Tereddüt etmemeye çalışarak elimi çekip gülümseyerek elini sıktım.
-Ben Elizabeth Madson. Kocam Hector ve oğlum Leonard Madson. Seni uzun zamandır görmek istiyordum Melanie gördüğüme gerçekten sevindim.
-Be.. bende mutluyum sizi -lafın burasında Leonard'a bakıp gülümsedim- gördüğüm için.
Hector tok ama etkileyici sesiyle karısının elini bırakıp oğlunu tek eline alarak elini bana uzattı. Nedense onu gülümsemesi bana daha samimi geliyordu belkide aynı ırktan olmamızdan kaynaklanıyordu. İnsan vampir ayırımını David'le sevgili olduğum an bıraktığımı bırakmak zorunda kaldığımı hatırlayıp saçma düşüncelerime son verdim.
-Bu kadar vampirin arasında tek insan olma özelliğimi kaybettirdiğin için sana biraz kızgınım ama onun dışında David'le olduğun için mutluyum Melanie. Buraya gerçekten memnun bir şekilde geldim.
Dişlerini gösteren bir gülümsemeyle bana bakıyordu. Bende gülümseyerek başımı salladım.
-Aslında bu özelliğini kaybetmemen için elimden geleni yaptım Hector ama...
Dudaklarımı aşağıya doğru büzdüm. Herkesten gülme sesleri geliyordu. Victor'unda bahçeye geldiğini görmemiştim. David'de yanımda gülümsüyordu. Eddie kocaman bir kahkaha atıp yanıma geldi.
-Emin ol elinden geleni yaptı Liz. Bu kızda bir şey var onu öldürmek için neler yaptığımı bilemezsin ölmediği gibi bizi de bırakmıyor. Çok yapışkan bir şey giderken şunu da alıp çöpe atar mısınız? Tadı güzel gelirse tenhada sıkıştırıp sana sunabilirim Liz. Benim yeme yasağım var ama senin yok. ?
Sanki söylediklerini bütün kalbiyle söylüyormuş gibi meraklı ve yalvaran bakışlarla Liz'e bakıyordu. Bir elini de kiliselerde İsa'ya yalvaran insanlar gibi çenesinin altında birleştirmişti. Aslında sinirlenmiş ve bozulmuştum. Liz'de gülmemek için dudaklarını sıktı. Tüm gücümle Eddie'nin ayağına bastım.
-Kızı utandırmayı keser misin Eddie.
Eddie Liz'in uyarısını ve David'in tehditkar bakışlarını hiçde umursuyor gibi gözükmüyordu. Yanımdan uzanıp Leonard'ı kucağına aldı. Liz ve Hector'a özellikle baktım ama onu Eddie'ye verirken hiçbir tereddüt yaşamamışlardı. Eddie Leonard'a acayip sesler çıkararak yanımızdan uzaklaştı. David elini Liz'e uzatıp gülümsedi.
-Geldiğiniz için mutluyum Liz. Görüşmeyeli biraz olmuştu.
-Seni en son Meredith'in cezası için bana yalvarmadan hemen önce görmüştüm. Yoo hayır ondan sonrada gördüm.
Meredith'in ismi geçince bedenimde ve beynimde bir kasılma hissetmiştim. Bana çevrilen bakışlarda bunu yalnızca benim hissetmediğimde anlaşılıyordu. Liz biraz çekinerek elini koluma dokundurdu.
-Özür dilerim Meredith'i bilmiyor muydun?
Birkaç saniye sonra ancak başımı salladım.
-Hayır Meredith'i çok iyi bildiğim için ... şey benim için bir sorun yok tamam mı.
İçerinin gerildiğini hisseden Hector başını hafifçe sallayıp içeriyi gösterdi.
-Liz yorulmamış olabilir ama ben yoruldum ve insanlar bu kadar ayakta kalmaz. Artık yalnız olduğum için beni umursamazlık yapamazsınız Mel'de var.
Gülerek gelip kolumu tutup içeriye doğru çekti. Anlaşılan Hector'da çoktan bir Johnson olmuştu. Yani onların dilinden anlayan demek istemiştim.
İçeride bir özlem giderme ve konuşma telaşı vardı. David'de yanımda oturmasına karşın Hector ve Aaron'un muhabbetine katılmıştı. Liz, Sasha ve Lillie de kendi aralarında benim bilmediğim bir sohbet içindelerdi. Eddie'de Leonard'la oynuyordu arada sırada çocuğun kolunu dişlerini arasına alıp Liz'e bakıyordu. Ondan gereken bakışları görünce gülerek miniğin şişman kolunu öperek bırakıyordu. Bunu büyük ihtimalle şaka maksadıyla yapıyordu belkide gerçekti konu Eddie olunca hiç bir şeyi kesin olarak söyleyemezdim.
Uzaktan bakınca 'vampir' kuzeninin 'insan' sevgilisini görmeye gelen birilerinden çok uzakta kalmış ve sonradan buluşan mutlu bir aile tablosu sergiliyorlardı. Arada sohbetinin arasından bana gizli bakışlar atan Liz'i yakalıyordum. Bende gülümseyerek cevap verip bakışlarımı başka tarafa çeviriyordum. Bu hiç de tahmin ettiğim bir buluşma olmamıştı. David nasıl olmaz da burada ne kadar kasılıp unutulduğumu göremezdi. Sözde benim için gelinmişti ama iki üç kelimeden başka bir şey söylememiştim. Lillie'nin şen kahkahası odada yankılandı. Herkes kendi âlemindeydi. Eddie benim durumumu anlamış uzaktan bana gülüyordu. Bense elimle onu tehdit edip beni küçük düşürecek tek kelime ederse onu öldüreceğimiz anlatmaya çalışıyordum. Liz onun gülüşünü gördü.
-Eddie ne diye kendi kendine gülüyorsun? Bak oğlumun sağını solunu çimdikliyorsan seni öldürürüm. Ağlayınca ne zevk alıyorsun bilmiyorum ben susturmak için neler çekiyorum.
Eddie gülerek başıyla beni işaret etti.
-Şu adem oğlunun halini görmüyor musunuz? Garibim elektrikli sandalyede oturuyor gibi. Kokun ağız sulandırıcı olabilir şekerim ama burası bizim mekanımız öyle kolay değil içeri girebilmek seni öldürmeye teşebbüs ettiğim zamanlarda David'e biraz daha aşık olmadan bana izin vermeliydin. Biraz geride kalmaya alışsan iyi olur.
Eddie her zaman insanları aslında kendi türündekileri da aşağılamayı küçük düşürmeyi severdi ama bu sefer çizgiyi aşmıştı buna alışmam gerektiğini biliyordum ama bu ortamda bunu yapmamalıydı. Ve gerçekten böyle düşündüğünü de bilmiyordum. Hep sevecen ve onlardanmışım gibi davranmışlardı. Şimdi aradaki çizgiyi çizmeleri o kadar tuhaf gelmişti ki.
Odaya anında bir sessizlik düştü. Herkes bakışlarını bana çevirdi. Aaron, Sasha ve Liz'de acıma, Victor ve Lillie'de mahcup, Hector'da ise merak görüyordum. Yanımda yüzünü bana dönmüş kişiyeyse bakmaya bile cesaret edemiyordum. Yüzümde ki tek değişiklik rengiydi. Kırmızıya çaldığını hissedebiliyordum. Onun dışında tek mimik gösteremiyordum. İçimdeyse fırtınalar kopuyordu. Son gayretle Eddie'ye döndüm gülümsüyordu ona kızgın bir bakış bile atamıyordum. Çünkü haklı olduğunu görebiliyordum. Ona bakışımla yüzümdeki ifadeyi gördü gülüşü anında soldu. Kenara itilmiş,utanmış ve gerçekten üzülmüştüm. Konuşmam gerektiğini hissediyor ama sesimin nereye gittiğini bulamıyordum. Tam bu sessizliğe son vermek isteyen Lillie ağzını açmıştı ki daha fazla aşağılanmak istemedim.
-Eddie bazen söylenmemesi gereken gerçekleri bir anda söylüyor değil mi?
İsterik bir gülümseme yapıştırdım yüzüme. Aslında bunların gerçek olduğunu söyleyerek onları birazda olsa düşündürme veya üzme çabasındaydım. Artık ne kadar anlaşılırsa.
-Ama sorun şu ki zamanlama hatası oldu bunu en azından iki üç gün sonra yapmalıydı. Neyse sizi görmek gerçekten güzel umarım gitmeden tekrar görüşürüz ama benim artık gitme zamanım geldi.
Ayağa kalktım David'de benimle birlikte kalktı. Bir şeyler söylemek istiyor ama söyleyemiyordu. Eddie ortalığa öyle bir şey atmıştı ki.
-Rahatsız olmayın lütfen. Ben giderim sizi iyi akşamlar.
Kapıya yöneldim. Gitmeden Eddie yüzüne kaçamak bir bakış attım yüzü allak bullak olmuştu. Kucağındaki çocuğu unutmuş gibi Lillie'ye bakıyordu. Lillie ise ona hiçde dostça bakmıyordu. Artık bakışlarımı çektim. Boğazımdaki yumru ve kalbimdeki ağırlıkla Johnson'ların salonundan ayrıldım. Arkamdan bir ses gelmiyordu. Ayak sesi de. Demek David'de rahatsız olmayın derken nasibini almıştı. Pekâlâ, öyle olsun.
Burası şehrin dışında kaldığı için taksi bulamazdım eve kadar yürüyemeyeceğime göre David beni biraz yürütüp öyle gelmek istedi sanırım. Şuan bir arabam olsun o kadar istiyordum ki. Onun yüzüne bakmak veya konuşmak istemiyordum. Bu düşünceyle hızla çalıları itip ana caddeye çıktım. David'de evden çıkmış beni arıyordu. Yüzümü çevirdim o sıra bir araba sesi duyup arkamı döndüm. Bir araba!
Elimle işaret edip durdurdum. Gri bir arabaydı. Anlayabildiğim sadece bu. İçinde bir adam ve bir kadın vardı.
-Pardon rica etsem ne tarafa gittiğiniz söyler misiniz? Bir dağ yürüyüşünden yanlış yola saptım ve burada kaldım.
-Teencarter'a doğru gidiyoruz.
-Beni de oraya girmeden şehir merkezinde bırakabilir misiniz?
-Tabi gel.
Kadın arkadaki montunu kucağına aldı. Bende sabahtan beri ilk kez dönen şansım için teşekkür ediyordum. Arabaya binip kapıyı kapattığım sıra David'in bana bakan yüzünü gördü görmemiş gibi hemen bakışlarımı kaçırdım.
Adının Vanessa olduğunu öğrendiğim kadın ve sevgilisi beni şehir merkezinde bırakmıştı. Aslında akşamın bu karanlığında buna nasıl cesaret ettiğimi bilmiyordum ama aşağılanma ve utanç o boyuttaydı ki ne yaptığımı anlayamamıştım. Şehir merkezinde tekrar teşekkür ederek indim. Bir taksiye atladım.
-Lake Placid tarafına lütfen.
-Gölden sapalım mı? Diğer yakası mı?
-Siz gidin lütfen ben size söyleyeceğim.
Bir an önce onlardan uzaklaştığımı bilmem gerekiyordu. bana ne olduğunu anlamamıştım birazda kırılgan davrandığımı anlayabiliyordum ama buna engel olamıyordum. Benim yerim orası değildi işte değildi ne diye kendime bir yer açma derdindeydim ki?
-Evet ne taraftan?
-Şey gölün karşı yakası. 11. ışıklar.
Evin önüne gelince. Bir yığın para verip sendeleyerek taksiden indim. Harçlığımda bitmişti. Harika Liz bana şimdiden pahalıya maal oluyordu.
-Mel geç kaldığının farkında mısın? Ne oldu?
- Anne şimdi hiç sırası değil lütfen buradayım ve iyiyim izin ver odama çıkayım.
-Sorun mu var bir şey mi oldu?
-Hayır olmadı.
Tanımadığım bir arabada şehir turu yaptığımı bilse felç geçirebilirdi. Annem biraz daha söylendi ama onu duymazlıktan gelip odama çıktım. Çantamı yere fırlatıp kendime de yatağa attım. Düşünceler düşman askerlerinin doğru anı beklemesi gibi beklemiş şimdiyse taarruza geçmişti. Kafamı silkeleyip hızla kalktım. İzin vermeyecektim. Üstüme değiştirip kulaklığı da alıp yatağa girdim. Ödevlerim vardı ama umursamadım. Uyumaya odaklanıyordum. Bu gün olanları düşünmemek için olağanca gücümle kendimi meşgul ediyordum. Çarpım tablosunu sayıyor veya Romeo ve Julliet'i İspanyolcaya çeviriyordum. Kaç saat bunu yaptığımı bilmiyorum ama beynim çalışmaktan yorulduğunda bitkince ve rahatsızca uyuduğumu anımsıyorum.
Sabah uyandığımla kendimle hem gurur duydum hemde küfür ettim. Gurur duydum onları tekrar düşünüp kendime eziyet etmemiştim küfür ettim çünkü o kadar saat uyumama rağmen hiçde dinlenmiş hissetmiyordum. Yatakta kalkıp üstümü değiştirdim annemle kahvaltımı yapıp kapıyı açtım. Karşımda iki kişiyi buldum. İkisi de büyük ihtimalle cesaret edip kapıyı çalmadan çıkmamı bekliyorlardı.
Colin,David ? burada ne işiniz var?
-Seni bekliyordum Mel. okula beraber gideriz diye düşünmüştüm.
-İyi etmişsin bende sana mesaj çekecektim ama unutmuş-
-Seninle konuşmam gereken şeyler var Melanie. Gidelim.
-Biyoloji dönem ödevini yaptın mı Mel?
Colin'e döndüm. Yapmamıştım.
-Bu korku bakışları bana yapmadığını gösteriyor. Sana iyi bir haberim var bende fazladan bir ödev var. Ama flashda gidip çıkartmamız gerek.
-Bana bunu yapar mısın cidden Colin?
-Elbette. İkisini de yapmıştım biri yedekti. Senin için seve seve veririm. Tabi gidip çıkartmamız gerek.
-Tabiki çok teşekkürler.
-Melanie!
David bana seslenmiş ama Colin' kızgın bakışlar atıyordu. Onlara doğru yürüdüm.
-Seninle okulda görüşürüz David. Oradada konuşabiliriz ama ödevi orada yapamam.
-Ama Melanie seninle gerçekten konuşmam gerek.
Colin'e yaklaştım.
-Tamam okulda gerçekten konuşabiliriz. Orada görüşürüz David.
Colin'le beraber yürüyerek okula doğru gittik. Biraz yürüdükten sonra Colin bana bakmadan konuştu.
-Biraz çıkarların içinde olsa benimle geldiğin için mutluyum Mel.
İnledim. Bunca karmaşa arasında birde Colin'in duygularıyla gerçekten uğraşamayacaktım.
-Hayır hayır o anlamda demedim gerçekten. Her şeyinin David olmadığını ona gösterdiğin için.
Haklıydı. Colin hep haklı olurdu zaten. Okula geldiğimizde elimde hiç bir şey yapmadan tuttuğum bir biyoloji ödevi vardı.
-Kendimi gerçekten kötü hissediyorum Colin. Ödev konusunda.
-Saçmalama. Senin bana yaptıklarının yanında lafı bile olmaz borçlarımı yavaş yavaş ödediğimi farz et.
Kapının önünde yaslanmış bekleyen Eddie'yi gördüm. Ona kırgın olmam gerekiyordu ama değildim gerçekten değildim. O yalnızca biraz sert de olsa gerçekleri sçylemişti. Yanında yavaşça
-Günaydın Eddie diyerek geçecektim ama kolumdan tuttu.
-Biraz konuşabilir miyiz?
-Bu sabah Johnson'larda hep seninle konuşmak istiyor. Neyse biyoloji dersinde görüşürüz Mel.
-Görüşürüz ve tekrar teşekkürler Colin.
Başını sallayıp gitti. Eddie bir süre bana baktı. Sonra nefesini abartılı bir şekilde üfleyip
-Özür dilerim.
Dedi. bense hala suratına bakıyordum. Sanki esas söylemesi gereken şey söylememiş gibi.
-Dün akşam için. Söylediklerim için.
-Evdekilerin sana bu kadar kızacağını tahmin etmezdim tamam Eddie onlara özür dilediğini ve Mel'inde kabul ettiğini söyle de kapansın şu konu.
Eddie bakışlarını yere eğdi.
-Ben gerçekten üzgünüm Mel. Sanırım bu sefer fazla ol-
-Tamam tamam ciddi anlamda söylediklerini her zamankiler kadar önemsedim. Yani geriye bakıp düşünmedim bile.
Söylediklerimin ilk kısmı yalan ikinci kısmı ise zoraki doğruydu.
Eddie bir süre bana baktı.
-Kısacası sen her zamanki Eddie'sin işte. Aşağılamaktan, özellikle insanlarla dalga geçmekten oynamaktan hoşlanan Eddie. Sana kızgın değilim arada bir üzülüyorum o kadar. Sen diyorsun ya bazen yanlış kişiyi tercih ettin diye işte benim gibiler hiçbir zaman seni tercih etmeyecek Eddie. Lena'da veya bir başkası da. Onların ancak beyinlerini ele geçirerek kontrol edebilirsin. Bu gerçekten üzücü olmalı. Kimsenin seni ciddi anlamda umursamamasından bahsediyorum. Söylediklerinin canımı yakması için uğraştım emin ol ama seni -etrafındaki diğer insanlar gibi- yeterince umursamıyorum Eddie.
Söyledikleri canımı cidden yakmıştı ama ben bir insandım çok rahat yalan söylerdim ve ben yine bir insansam ve insan hislerim varsa onlar şuan da karşımda duran Eddie söylediklerimden olumsuz anlamda etkilendiğini söylüyordu.
Yazar: Buse YARALI
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top