36.Bölüm | 'Ağırlığı Ölçülemeyen Sepetler'
36.Bölüm 'Ağırlığı Ölçülemeyen Sepetler'
Meredith karşımda öylece bana bakar bir halde oturuyordu. Sırtını sandalyeye yaslamış gözlerime bakıyordu. Bense sandalyenin ucunda hareketsiz donuk gözlerle oturuyordum. Ne kadar zaman böyle sessizce oturduk bilemiyorum açıkcası şuan sorsanız bile hatırlayamayacağım. Sanki uyuşturucu kullanmış ve nerede olduğunu bilemeyen insanlar gibi görüyor ama ne gördüğümü algılayamıyordum. Gözlerim boşlukta takılı kalmıştı. Sessizliği Meredith bozdu.
-Bunlar sana çok inanılmaz geliyor öyle değil mi?
Oda dalgın dalgın konuşuyordu. Cevap veremedim. Vermek istediğimden de emin değildim.
-Ona.. yani David'e yakıştıramıyorsun.
Başımı hafifçe salladım. Bunu anladı mı bunu bile bilmeden.
-Aslında hepsine yakıştıramıyorsun. En iyisi Aaron gibi gözüksede oda kendi çıkarları için beni tehdit etti bir nevi oda beni kullandı. Ama o karşılığında beni almıştı onların arasından. Onada yapacak bir şey bulurdum ama o zaten Sasha ile bir bilinmezliğin ortasından ne sevgililer nede kardeş ortada kalmışlar. O kendi cezasını kendi bulmuş. Benim gibi nereye gideceğini ne yapacağını bilemeden kalmayı tatmış.
Gözüm karşı masadaki unutulan bir tabak da takılı kalmıştı. Aslında Meredith'i bile çok az duyuyordum. En sonunda söylediklerini bitirdiği zaman ona döndüm. Çaresizce bakarak soracağım soruyu sordum.
-Ben şimdi ne yapacağım Meredith?
Hoş bir gülümsemeyle bana baktı.
-Ben doğruları söylüyorum Melanie öncelikle buna inan söylediklerimden şüphen olmasın. Ve ne mi yapacaksın?
Durdu biraz düşündü ve tekrar bakışlarını bana çevirdi.
-İstediğini.
-Ne? Bu .. saatten sonra bu bildiklerimden sonra mı?
-Evet. Sonra bunu yapmadığın için çok pişman oluyorsun. Bana yalnızca şunu söyle bu bildiklerin içinde seni ilgilendiren ne var? Ha tek bir şey var oda Lena. Ki sen zaten arkadaşının yanındasın. Onun dışında David sana ne yaptı? Dur ben sana söyleyeyim. Hiç bir şey. Hiçbir şey ve sevmek. Onun dışında o sana bir şey yapmadı. Seni korudu ve hala seni bu dünyadaki her şeyden korumak için ölmeye hazır. Ben bu kadar çok istememiştim yalnızca benimle ilgilensin ve bana karşı azda olsun bir şeyler hissetsin istedim. Hem ben o kadar çok sevilmeyi hak etmiyorum ki. ben senin gibi günahsız ve masum değilim Melanie. Ben bir şeytanım. Sizlerin ve aslında doğadaki bütün yaratıkların kaçacağı bir yaratık. Bundan daha fazlası olamam.
-Meredith sana bir şey soracağım?
Sor der gibi merakla gözlerime baktı.
-Onu... çok sevdin değil mi?
Bakışlarını benden kaçırdı. Dışarıda durmadan yağan yağmur gözükmüyor ama cama vuruyordu. Yağmurun sesinden başka ses yoktu. Cevap vermedi ama ben cevabımı almıştım zaten. Biraz daha orada durduk. Artık iyice soğumuş olan kahvemi tek yudum daha alarak bitirdim.
-Kalkalım mı artık seni evine bırakayım.
Başımı salladım. Ayağa kalkıp arabaya doğru yavaşça belkide ikimizde yaşadıklarımızdan biraz kurtulmaya çalışır gibi ıslanarak gittik. Arabayı çalıştırdı. Bende başımı cama yasladım. Düşünmeye başladım. Aklımdan bir sürü şey geçiyordu hepsi birbiriyle bağlantısız anılardı. Beynimde bir sürü anı yakalıyordum. Birinde David'in bana bakıp gülerken ki yüzü. Diğerinde sesi, gözleri özellikle bana bakışı. Bir sürü şey yakalıyordum. Bir an arabanın durduğunu hissettim. Başımı çevirdiğim Emily teyzemin evinin önündeydim. Düşününce ona burada kaldığımı söylememiştim.
-Şey benim burada kaldığımı nereden biliyorsun?
-Seni izliyorum. David bana bunları yapıyor mu diye sorduğunda sana kesin bir cevap vermiştim ya işte seni ve onu iyi takip ettim.
Bir şey demeden başımı salladım. Kapıyı açıp dışarı çıktım tam kapatacakken başımı ona çevirdim.
-Meredith?
-Evet?
-İntikam .. bitti mi artık? Acı bitti mi?
Dudaklarının ucu sinsi bir gülüşle hafifçe yukarı kıvrıldı.
-Acı bundan sonra Johnson'ların ikinci bir adı olacak.
Söylediğinden sonra kapıyı kapattım. Hızla gözden kayboldu. Bu ne demekti? Artık oyunu bitti demek miydi yoksa ben bitirdim ama onlar acı çekmeye devam edecek demek miydi?
Soruları orada yağmur'un ortasında belki temizlenirler ve günahlarından arınırlar diye bıraktım. Sabah Johnson'ların evine gittiğimde anlayacaktım. Temizlenmişler mi yoksa dahada mı pisliğe bulanmışlar.
Eve girdiğimde saat 11'i çeyrek geçiyordu. Emily teyzem bana seslendi ona eve geldiğimi ve odaya gidip uyuyacağımı söyledim ve yanına gidip onu öptüm. Kendimi yatağa attığımda öğrendiklerimin de etkisiyle iyice aptala dönmüş arabadaki gibi kesik kesik bir sürü anı beynime doluşmuştu. Hızla geçip gidiyorlardı. Bende kaçmalarına izin vermek istemiyordum karar vermem için düşüncelerimi toplamam gerekiyordu. Aklımda iki sepet aldım. Birine David'in hoşlandığım veya zararsız anılarını dolduracaktım diğerineyse pisliğe bulanmış olanları.
David'in gülüşünü yakalayıp attım sepete, bakışını, sesini, beni kurtardığı zaman bana hissettirdiklerini, ağlayarak uyandığım zamanlar beni göğsüne çekişini bunları bir sepete attım. Bu anıları düşünmek kendimi iyi hissettiriyordu. Yüzümde aptal bir gülümsemenin olduğuna emindim. Diğer sepet boş kalmıştı ama benim beynim daha boşalmamıştı zaten. Meredith'e yaptıklarını, onun yüzündeki, acıyı bana söylediği yalanları, kendini kontrol edemediği zaman hiç hoşuma gitmeyen kasılmalarını, bağırışlarını, insanları avladığı zamanı alıp o sepete koydum. Şimdi düşüncelerim boştu rahatlamıştım. Bir boşluk içindeydim ama şimdide elimde hangisinin daha ağır bastığını kestiremediğim iki sepet kalmıştı?
Bütün akşam zaten pek uyuyamamıştım. Sabahta erkenden kalkıp üstümü giyindim. Emily teyzem uyandığı zaman okuması için bir not bırakıp kendimi dışarı attım. Dışarısı soğuktu. Her zamankinden daha soğuktu. Bütün akşam bir nevi karar vermeye çalışmış Meredith'in söylediği her cümleyi aklımda döndürüp durmuştum. Şimdi gitmem gereken yere gidiyordum. Johnson'ların evinin önüne geldiğim zaman önce durdum ve nefes aldım sonra içeriye girdim. Kendimi sakin hissediyordum eğer duyduğum ilk anda bir yerlerden David karşıma çıksaydı ondan kaçar ve büyük ihtimalle bir daha yüzümü görmesine izin vermezdim. Kapıyı çaldım. Kapıyı Sasha açmıştı.
-Melanie. Hoş geldin sizin için biraz erken bir saat değil mi? Bu görgü kurallarına uymuyor.
Sabah sabah aklınca şaka yapıyordu söylediklerine güldü. Omzumu silktim.
-Siz insan değilsiniz kurallarımız bize ait sizi kapsamıyor.
Kabul ediyorum biraz sert bir cevaptı ama bu evde güvendiğim Lillie ve Sasha'da dahil herkes beni kandırıyordu. İçeri girdiğimde evde sadece Aaron Sasha ve Eddie olduğunu fark ettim. Sessizliğimi koruyarak içeriye salona girdim. Eddie kafasının kaldırıp bana baktı ama çok bitkin gözüküyordu geri önüne döndü. Boşluğa bakıyordu. Aaron'sa televizyondaki bir maça bakıyordu. Oldukça heyecanlıydı. Oda, maçta.
-David evde değil mi?
Sasha şen şakrak bir sesle cevap verdi.
-Hayır akşam erkenden çıktılar.
-Lillie ve Victor'la?
-Hı hı.
Gidip Eddie'in yanındaki koltuğu oturdum. Yüzünü bana çevirdi gözlerine ve haline bakınca akşamdan kalma biri gibi duruyordu.
-Selam naber Mel?
-İyi. Lena nasıl?
Gülümsedi.
-Bilmiyorum ve bu beni çıldırtıyor.
-Anlamadım nasıl bilmiyorsun ben dün gördüm onu-
Heyecanla bana döndü.
-Öyle mi neredeydi nasıldı?
-Gölün sahiline geldi. Hastaneden erken çıkmış konuştuk güldük gayet iyi gözüküyordu. Ama birde sana sorayım dedim.
-Ahh lanet olsun onu iki gündür göremiyorum ki.
Onu baştan aşağı süzdüm.
-O yüzden mi böylesin?
Kendine baktı sonrada omuz silkti.
-Herneyse ben David'le aslında hepinizle bir şey konuşacaktım.
-Öyle mi? Seni dinliyoruz.
Aaron hiçde Sasha gibi beni dinleyecek değildi. Yani kendini kaptırmış gidiyordu. İçimi çektim ve onlara doğru bakarak konuştum. Sesim oldukça sakin çıkıyordu.
-Beni kandırdınız.
Eddie ve Sasha suratıma anlamsız gözlerle bakıyordu. Aaron'sa umursamamıştı bile.
-Hepiniz sende dahil Sasha David'in yalanını bildiğiniz halde bana gerçekleri söylemediniz.
Bu söylediğimden sonra ne olduğunu tahmin ettiler. Aaron maçı bırakıp bana baktı. Kumandayı elinden düşürecekti. Eddie yanımda kıpırdandı Sasha ise karşımda gözlerini kaçırıyordu.
-Sen neden bahsediyorsun?
-Neden bahsettiğimi çok iyi biliyorsunuz Aaron.
Hepsi birbirinin yüzüne baktı. Sasha sesi biraz sert çıkarak konuştu.
-Açıkca konuş Melanie.
-Tamam açıkça konuşayım o zaman. David geçmişi hakkında bana söylediği yalana ortak oldunuz. Eddie beynime girip o gece daha uysal ve anlayışlı olmamı sağladı. Hiç bir şey sormadım ve David'le olmaya devam ettim. Ve siz –elimle hepsini gösterdim- hiç bir şey yapmadan tek kelime söylemeden beni aptal yerine koydunuz.
Tek kelime etmiyorlardı. En sonunda sessizliği Sasha bozdu. Ellerini yukarıya kaldırdı.
-Sana yemin ederim Mel bütün akşam David'e söylemesi için yalvardım. Senden gizlememesi gerektiğini sonradan duyarsa çok daha kötü şeyler olacağını söyledim ama o duyduğu an beni terk eder bunu göze alamam deyip Eddie'ye gitti.
Yüzümü ona çevirmemiştim bile gelip bana söyleyebilirdi. Kendimi kandırılmış bir aptal gibi hissediyordum oyuncak gibi oynamışlardı benimle belki Meredith'e yapılanın 10 da biri yapılmasada kandırılmış hissediyordum belkide bu kadar çok güvendiğim kişilerin yapmış olması beni bu kadar etkilemişti.
-Umurumda bile değil. Ben-
Cümlemi tamamlayamadan mutfak kapısının içeriye David ve Lillie girdi.
-Biz geldik. Melanie. Sen mi geldin geleceğini bilmiyordum. Hoş geldin.
David beni gördüğü an odasına çıkacakken yönünü değiştirip hızla yanıma geldi. Beni elimden tutup bir anda kaldırdı. Sıkıca sarıldı. hala sakinliğimi koruyordum hiç ses çıkarmıyordum ama sessiz kalan bir ben değildim. Sasha Aaron ve Eddie'de oldukça sessizdi. Havadaki gerginlik elle tutulur cinstendi. Kendimi geri çekmesemde robot gibi durdum. Sonunda David beni bırakıp yalnızca elimi tuttu. ötekilere döndü.
-Hey bir şey mi oldu?
Kimse cevap vermedi. Lillie bile bize dönmüş ne olduğunu merak eden gözlerle bakıyordu. David'de döndüm.
-Evet bir şey oldu yaklaşık 55 yıl önce oldu.
David'in suratından değişen bir şey yoktu hala bana bakıyor açıklamamı bekliyordu.
-Bana öyle bir şey bilmiyorum der gibi bakma yemiyorum artık. Sen beni kandırdın yaptığın iğrenç şeyleri bana söylemedin. Yalan söyledin o gece Eddie'nin kafama girip Meredith'e yaptığı gibi senin isteğinle beni bambaşka düşünmeye sevk ettin. Ben senin gibi birisiyle ne yapmışım böyle ne kadar budala birisiyim. Kendim insanım ama vahşi bir vampirleyim ben gerçekten ne kadar geri zekâlıyım.
Kafamı ellerim arasına alıp salladım. Ben ne yapıyordum böyle? O bir vampir. Bunun anlamını ne derece biliyorum ben. İnsanların boğazlarına yapışıp kanlarını emiyor. Sadece bununlada yetinmeyip vampirlerin Meredith'e yaptığı gibi gururlarıyla oynuyor. Beni kandırdı niyeti ne onun bilmiyorum ama benim niyetim kendimi öldürtmek sanırım.
Söylediklerimin hepsini yavaş bir ses tonu ile söylemiştim. Sinirli değil daha çok kırgın ve kandırılmış biri gibi...
David söylediklerimin etkisiyle ilk başta tepki veremedi. Daha sonra ellerimi yüzümden çekti ve beni kucağına aldı gözle görülmeyen bir hızla beni evden çıkardı bir ara gözlerimi açtığımda ağaçların yanımızdan çok hızlı geçtiğini gördüm. Tekrar kapadım. Beni bıraktığında hiç sesimi çıkarmadan indim. Tam karşısına geçtim. Ağlamıyordum ama kendimi çok berbat hissediyordum. İlk defa sinirli değil üzgündüm.
-Neden yaptın bana bunu? Ha söyle? Hayatıma girdin önce beni tehlikeye soktun sonrada kurtardın. Hep yanımda oldun. Beni sevdiğine inandırdın beni. Seni sevmeme neden oldun. Şimdide her geçen gün bana zerre kadar değer vermediğini görüyorum. Niye yapıyorsun bunu? Ben ne yaptım sana bu kadar kötülüğü hak edecek? Bütün duygularımı kırıp geçiyorsun. Ben ben...
Daha fazla konuşamadım dünden beri içimde tuttuğum hıçkırıkları boşalttım. Kendimi durduramıyordum. Sürekli ağlıyordum. Gözyaşlarından çevreyi bile göremez hale geldim. Dengemi bulamıyordum. David düşmemem için beni hemen tuttu. bir ağacın gölgesine geldiğim an oraya yığıldım. Ellerimle yüzümü kapadım. David'de yanıma çöktü elleri iki yanına saçılmış öylece karşıyı seyrediyordu. Donmuş gibi. Ağlama krizim geçince her tarafım yaş olmuştu. Elimle silmeye çalıştım. David yüzümü kendine çevirip kokusunun çok daha ağır bir şekilde sinmiş mendiliyle yüzümü sildi. Sonra da göğsüne çekip yüzümün her yanına öptü. Yanaklarımı, alnımı, kaşımı, gözümü. Her tarafıma çılgınca öpücükler konduruyordu. Bu daha fazla ağlama isteğiyle dolmama sebep oldu. Sonra hızlıca çekip ellerini bana doladı. Çenesini kafamın üstüne koydu. Seyretmeye devam ediyordu. İkimizde konuşmuyorduk. Sessizlik vardı. benim sürekli istem dışı iç çekişlerim ve kuşların cıvıldayan sesleri vardı. Orman uyanıyordu. Cırcır böcekleri kaçıyor onun yerini daldaki kuşlar alıyordu. Soğuk yemiş yeşillikler bizimde etrafımızdaydı. Uzun bir sessizlikten sonra David yüzüme baktı.
-Bütün hikayeyi biliyorsun artık. Konuşmaya hatta senin yüzüne bile bakmaya cesaretimde yüzümde yok biliyorum. Ama bunları yapmamın tek bir nedeni var Melanie. Herşeyi seni kaybetmemek için yaptım. Yıllar sonra bulduğum seni kaybetmemek için.
Tekrar sarılıp çenesini kafam yasladı. Sadece düşünüyordum bu açıklama bana yeter miydi? Hem Meredith'de dün akşam ne demişti? 'İstediğini yap sonra bunu yapmadığın için çok pişman oluyorsun hem David sana bir şey yapmadı bunların seninle ilgisi yok.' Haklı mıydı? Ben ne yapıyordum? Ne hissediyordum? Ne yapmalıydım? Tanrım daha fazla soruyla kafamı bulandırmak istemiyorum. Sadece Meredith'in de dediği gibi yapacaktım. 'İstediğimi' yapacaktım. Ve bende istediğimi çokda zorlanmadan uzanıp aldım. Birazcık geriye çekilip çenesinden tutup kendime çekmem yeterli olmuştu bile istediğimi almaya.
Yazar: Buse YARALI
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top