34.Bölüm 'İngiltere Prensi'

'İngiltere Prensi'

Okul çıkışı David ile beraber eve gideceğimizi düşünürken bir an aklıma Emily teyzeme verdiğim söz geldi. Ona kendi evime değil onun evine gideceğimi söylemiştim.

-Ahh aptallık ,

Elimi büyük bir hayal kırıklığı ile alnıma vurdum. David bakışlarını bana çevirmiş garip garip bakıyordu.

-Ne oldu yine?

Okul bahçesinin ortasında David'in arabasına doğru yürürken aklıma gelen şeyle aniden durmuştuk.

-Benim Emily teyzemi görmem gerek.

-Dün akşam orada kalmamış mıydın?

-Evet ama bu günde fırtına olduğunu bildiği için beni yalnız gitmemem şartıyla eve çağırmıştı.

-Yalnız gitmemekle neyi kastediyorsun?

-Colin'le gitmeyi kastediyorum.

-Veeee yine Petterson. Evet bu sefer hayatının hangi tarafında yine neyle uğraşmam gerekiyor. Dur tahmin edeyim Emily teyzen Petterson'u o kadar çok seviyor ki. Senin gelecekteki 'kocan' olacağından emin bu yüzden de seni ona yaklaştırıyor.

Bu söylediklerini normalde kızabilirdim ama güldüm. Emily teyzemin Colin hakkındaki düşüncelerini bir bilse?

-Sanırım siz Emily teyzemle iyi anlaşacaksınız.

-Yaa düğününde orada olmayı çok istiyorum bir davetiye için onunla iyi anlaşmaya çalışsam iyi olacak.

-Şunu keser misin lütfen? 1. si Evlilik bana çok uzak bir kavram değil Colin'le önümüzdeki 10 yıl içinde İngiltere prensi bile gelse evlenmeyi düşünmüyorum. 2 si . Emily teyzem Colin'den nefret eder. Onun sünepe biri olduğunu düşünüyor ne kadar yanlış-

Cümlemi David'in kahkahası bastırdı.

-İşte Petterson için aradığım kelime.

Gülmesi durmuyordu.

-Haklısın Emily ile harika anlaşacağımıza eminim.

Tek kaşını kaldırıp bakışlarını bana dikti.

-Tabi benden haberi varsa?

Gözlerimi kaçırdım. David'i benim dışımda ve zorunlu aile yemeğimiz dışında pek kimse bilmiyordu Lena bile. Ah Lena şu aptal konuyu kapatıp Lena'yı sormalıydım.

-Ehh şuan Colin'le gideceğine göre Emily'nin benden haberi yok. Bu hiç hoşuma gitmedi.

-Şu konuyu kapatabilir miyiz artık. Eve kiminle gittiğimin ne önemi var anlamıyorum.

Tam konuşacaktı ki elimle ona sus işareti yaptım.

-Tamam tamam her neyse ben sana Lena'yı soracağım.

-Anlatacak bir şey yok.

-Ne demek yok bu gün yoktu neredeydi?

-Eddie onu bir apartmanın yanına bacağında ufak bir yara ile bıraktı-

-Nee ne yarası bu yarayıda kim açtı?

-Kaza süsü verilmesi için olması gerekiyordu. Lena 2 gün boyunca ortalıkta yoktu. Hafızasını silse bile bir gariplik olduğu anlaşılırdı.

-Peki sonra?

-Dünde  bu günde hastanede yarın akşama doğru taburcu edilecekmiş. Yarın öğleden sonra onu görmeye gitsen iyi olacak. Biraz sıkılmış ve birilerine bir şey anlatmak için seni bekliyormuş.

-Sahsa mı söyledi?

-Evet. Aslında Emily'e gitmeseydin seni şimdi bile götürürdüm.

-Ziyaret saatinde olduğumu sanmıyorum.

-Ben istersem oraya girebilirdin Melanie.

Karşımda gülümsüyordu. Hah bunu biliyordum zaten. Ya para verir yada ordaki hemşireyi 5 dakika için baştan çıkarabilirdi. Homurdandım.

-Yok yok istemem yapmak istediklerine daha iyi bir bahane bul.

-Efendim.

Ona arkamı dönmüş gidecekken kolumdan tutup geri döndürdü. Ellerini her zaman ki yere belime yerleştirip dudaklarımdan öpmeye başladı. Karşılık vermeyince dudaklarımı tutkuyla dahada aralayıp beni kollarından bırakmıyordu. Aptal kızgınlığıma bir son verip dudaklarımı yavaşça açıp dudaklarını ağzımın içine aldım. Okul hemen hemen boştu ama birilerinin bizi mutlaka gördüğüne emindim zaten David'de özellikle birileri görsün diye burda öpmüştü beni. Alacağın olsun David bende sana bunu ödetirim. Artık yeteceğini düşünüp dudaklarımı çekecektim ki buna izin vermedi. Ama Colin'in beni böyle görmesini istemiyordum. Açıkçası sürekli konuştuğum arkadaş topluluğumuzdan hiç birinin. Bedenimi çekemesemde dudaklarımı sadece 1 santimcik geri çekebildim.

-David...

-Kimse gelmedi daha. Benim bir gözümde orada.

-Ne gözünde bahsediyorsun?

-Ben bir vampirim.

Güldü ve beni öpmeye devam etti. Okul bahçesinde bir gözümle kapının oraya bakıp bir yandan da David'in sürekli aralayarak karşılık beklediği dudaklarıyla uğraşıyordum uzaktan traji-komik görüntüm içinde resmen ecel terleri döküyordum. En sonunda David ellerini belimden çekti.

-İyi tamam bıraktım işte seni.

Hemen kapıya baktım Colin diğerleriyle bitirmesi gereken kütüphane düzenleme işini daha bitirememiş olacak ki gelmemişti. David'e geri döndüğümde bana ihanete uğramış bir bakış fırlattı.

-Eminim ki okul bahçesinde beni böyle öpmen yasal değildir. Hiç bakma bana öyle.

-Bende şundan eminim ki beni bu kadar baştan çıkarman yasal değildir. Hem seni bir türlü tam öpemiyorum Petterson'dan sıkıldım hep o zamanlar beliriyor.

Tam öpememekle neyi kastettiğini anlayamadım. Eğer buda tam öpüşememekse neyse.

-Her neyse şimdi yarın Lena'nın yanına mı gidiyorum.?

-Evet.

-Saat kaçta yani ziyaret saati falan?

-Önemi yok istediğin zaman söylersin gide-

-Yok yok herkes gibi belirli bir saatte gitmeyi tercih ederim.

-Pekii. Sen bilirsin yarın seni almaya gelirim ordanda okula geçeriz.

-Tamam.

Kafamı çevirdiğimde Colin'in okul kapısından çıktığını gördüm. David'e dönüp veda edecektim.

-Seni hain Petterson gelince beni bırak hemen.

-Ona  ne zaman Colin diye hitap edeceğinizi gerçekten merak ediyorum.

-Biz?

Gözlerimi devirdim.

-Sen ve Emily.

Bir anda kocaman bir sırıtışla karşımda durdu.

-Emily teyzeni şuana kadar görmemiş olsamda sanırım ona aşık oluyorum.

-Yaa...

Kaküllerimi elimle düzeltip şapkamı kafama geçirdim. Bu sırada David öylece beni seyrediyordu. İşim bitince yanağına yaklaşıp öptüm.

-Yarın görüşürüz.

İçini çekti.

-Görüşürüz.

Colin'in olduğu tarafa gidip el salladım.

-Hey Colin.

-Mel !

Şaşırmıştı. Bana boş gözlerle bakıyordu.

-Sen daha gitmedin mi?

-Hayır seni bekledim. Benimle beraber geliyorsun ama beni yalnız mı eve göndereceksin Emily seni öldürür.

Bütün dişlerini gösterecek kadar gülümsedi. Sevincini biraz fazla gösterip beni kucaklayıp sıkıca sarıldı. Bıraktığında  ağaçların oradaki David'e baktığımda gözlerini devirip arabasına doğru ilerliyordu. Colin'le birlikte bu rüzgar ve yağmurun ortasında eve kadar yürüdük. Geldiğimizde ben Emily teyzemin evine girecektim ki beni kolumdan durdurdu.

-Bir şey mi oldu Colin?

-Bu akşam göl tarafında bizimkilerle buluşup vakit geçireceğiz senide getireceğime söz verdim.

-Şey .. bu fırtınada mı?

-Yapma Mel. ne olacak?  Hem fırtına denmez ki buna. Açılıyor hava zaten.

Bir süre durup düşündüm. Sonra Colin pat diye suratıma doğru konuştu.

-Sana ne olduğunu anlayamıyorum Melanie. David'le sevgili olabilirsin tamam ama bu seni bizden soyutlamaz ki. Eskiden ne olursa olsun bizden ayrılmazdın hep beraber vakit geçirirdik şimdiyse seni görmek bile lüks oldu.

Söyledikleri bu gün sabah bana söylemesin diye David'le kavga sebebimizde. Sırf bu sözleri Colin'den duymayayım diye David'le tartışmıştım ama anlaşılan benim saçma gayretim bir şeyi değiştirmemişti hala böyle düşünüyorlardı.

-Bu da ne demek böyle? Ne ilgisi var David'le?

-Ne mi ilgisi var? Yapma Melanie sen eskiden yalan söylemeyide sevmezdin.

Beni iyice sinirlendiriyordu. Elimi tamam tamam anlamında salladım. Ve ondan uzaklaştım.

-Madem böyle düşünüyorsun bana hiç ihtiyacınız yok. Eskisinden çok daha farklı Melanie'yi ne yapacaksın?

Colin yanlış anladığım zaman hep yaptığı gibi elini bana uzatıp açıklama yapacaktı ki fırsat vermeden kapıyı suratına kapattım. Aslında oraya gitmeyi istiyordum ama gitmeyecektim Colin beni böyle görecek ve bende onunla eğlenmeye gidecektim öyle mi?

...

Emily teyzemle yemeğimizi yeyip sofrayı kaldırmıştık ki kapı çaldı. Colin olduğuna neredeyse emindim. İçimi çektim. Emily teyzem bana baktı.

-Eğer gitmek istiyorsan gidebilirsin Mel. Annen de bir şey demez yani derde ben konuşturmam onu?

-Hayır teyze gitmeyeceğim.

Bu kesin düşünceyle kapıya gidip açtım. Yanılmamıştım.

-Ne istiyorsun?

-Benimle böyle konuşmamanı ve üstüne değiştirmeni. Gerçi böylede gelebilirsin gayet güzel-

-Bende daha fazla burada durmayıp arkadaşlarınla buluşmanı istiyorum.

-Lütfen Melanie. Yapma böyle ben sadece ... bir anda.. yani uff onlar öylesine söylenmiş sözlerdi sen gelmek için bile düşünüyordun bende bu sözlerin seni teşvik edeceğini düşünüp gelirsin dedim.

-Hayır yalan söylüyorsun onlar senin gerçek düşüncelerindi. Şimdiyse gelmem için yalan söylüyorsun gelmiyorum Colin.

-Melanie ben sadece değiştiğini söylüyorum. Şu söylediklerin bile değiştiğinin kanıtı. Eskiden -eskiden dediğimde David gelmeden önce- sana seninle ilgili düzeltmeni istediğimiz hareketleri söylediğimizde bize kızmazdın. Aksine söylememizi ve daha düzgün davranmayı istediğini sanıyordum. Oysa şimdi hiç tanımadığım bir Melanie görüyorum Mel. Ben bu MElanie'yi de severim sorun değil sadece geriye döndüğünde Colin bana bunları hiç söylemedi deme istiyorum.

Söyledikleri beni etkilemişti. Bunu hissediyordum. David beni değiştirmişti bunu bende bildiğim ve gerçek olduğu için hissettiğim için bu kadar kızmıştım zaten. İstemsizce elimi Colin'e uzatıp ona sarıldım. Hep beni düşünüyordu ama David'de düşünüyordu. Neden böyle oluyordu anlamıyorum kimisi onu gerçekten sevip düşünecek bir kişi arar ama bütün hayatı boyunca bulmazdı oysa bende iki kişi vardı. keşke böyle olmasaydı. Yalnızca biri olsaydı. Ya David yada Colin. Seçim yapmak zorunda kalmasaydım keşke. Veya hiç olmasaydı buna bile razıydım ama bu şekilde olmasaydı.

Oda bana sarıldı.

-Şimdi gidiyoruz değil mi?

-Aslında gerçekten pek gitmek istemiyorum.

-Ama ama ama gidelim lütfen.

Güldüm. Colin gitmek istiyordu.

-Tamam bekle eşofmanımı değiştirip geliyorum hemen.

-Tamamdır.

Üstüme değiştirip aşağıya indim. Emily teyzem bana imalı imalı bakıyordu. Kesinlikle gitmeyeceğim dediğim halde gidiyordum. Ben kararlarını zor veren ama verdikten sonrada çoğunlukla dönmeyen biriydim. Şimdiyse Colin haklıydı bambaşka bir Melanie olmuştum. Ama Colin farkına varmasada oda değiştiriyordu beni. Kendime engel olamayıp değişmemin sebebi ikisininde bakışlarıydı. Bana öyle bir bakıyorlardı ki. Dediklerini yapmamak elde değildi. Colin'le gölün sahiline indik. Lake Placid bu gün fırtınalıydı ama buna rağmen gölü çok dingindi. Arkadaşlarımı görünce yanlarına gidip konuşmaya başladık. Karşıdan biri geliyordu. Daha önce tanıdığımız biri olmalı ki her Cuma burada toplandığımızı bilmesi gerekiyordu. başka bir yere değil tam yanıma doğru geliyordu. Karanlıkta kim olduğunu tam göremiyordum. Biraz daha yaklaştığında ateşin yüzüne yansımasıyla kim olduğunu gördüm ve küçük bir hayret çığlığını dudaklarımdan men edemedim.

-Lena!!!

Gülümseyerek gelip tam yanıma oturdu. Ayağıyla topallıyordu.

-Senin hastanede olman gerekmiyor muydu? Bende yarın seni görmeye gelecektim.

Arkadaşıma sıkıca sarıldım. Bir süre öylece kaldık. Herkes şaşırmış bir halde bize bakıyordu. Şaşkınlığını üstünden atan konuşmaya başladı.

-Lena!

-Ne oldu sana Lena?

-Ahh hastane mi başına ne geldi?

Sorular birikmişti. Lena bana bakıp bravo dercesine bir bakış attı. Ama nerden bilebilirdim bir anda şaşkınlıkla söylemiştim.

-Tamam millet önemli bir şey değil. Şehir merkezinden almam gereken eşyalar vardı aldıktan sonra eve gelirken kapkaççı çetesine rastladım. Elimdekileri almaya çalışırken beni duvara attılar bende öylece yapıştım tabi. O sıra bacağımı incitmişim kırık falan değil gerçi ben pek hatırlamıyorum bayılmışım o sıra. Elimdekileri çalıp gitmişler.

-Aman neyse daha kötü bir şey olmamış ya.

Bunu söyleyen Clare'ya öyle bir bakış attı ki Lena. Acaba ne dedim ben diye düşündüğüne yemin edebilirim.

-Daha mı kötüsü? Zaten bundan daha kötüsü olmaz. 250 dolar tamı tamına 250 dolara aldığım montum çalındı. Ah tanrım düşündükçe kendimden geçiyorum.

Sahte bir iç çekişle sanki kendini durduramıyormuş gibi elini yüzüne koyup omzuma yattı. Güldüm. Başını omzuma koyduğu zaman boynu daha çok belirmişti. Ve boynunda çok büyük olmasada belirgin bir iz vardı. bu izi Eddie açmıştı ve gitmemişti. Dehşete düştüm acaba Lena bunu görmüş müydü? Doktorlar da mutlaka görmüş olmalıydı? Sorularımı yarın sorulması için David'e bırakıp konuşmaya ve yanı başımdan durmadan gülen arkadaşım Lena için endişelenmekten başka elimden ne gelirdi ki?

Karanlıkta bir ara başımı çalılıkların olduğu yere doğru çevirdim. Ve parlayan iki gözle karşılaştım. Ahh inanmıyorum kırmızı parlak gözler. Bu her kimse bir vampirdi ve bizim grubumuza çok yakındı. Elim ayağım titremeye başladı. Yanıbaşımda duran Lena bendeki garipliği fark etti.

-Ne sallanıp duruyorsun Mel. Masaj aleti gibi bacağımı uyuşturdun. Sallanma. Ne oldu bir şey mi var?

-Şeyy. Hayır..hayır bir şey ..yok.

Her biri bir cümleymiş gibi ağzımdan çıkan kelimeler havada asılı kaldı çünkü vampir bize doğru yaklaşıyordu. Colin bana baktı.

-Üşüdün mü? Montumu verebilirim zaten çokda soğuk değil ama?

-Hayır. Colin. Ben. İyiyim.

Gözlerimi vampirden çektim ve tekrar eskisi gibi konuşmaya gülmeye çalıştım. Gözlerim istemsizce oraya kayıyor ve onu görüyordu. Bir çift kırmızı parlak göz. Bana bakıyordu bir başkasına değil. Sonra biraz daha yaklaşıp eliyle bana gel işareti yaptı. Etrafıma bakındım. Benden başka kimse görmemişti. Kalbim güm güm atıyordu. Sesi kulaklarımı sağır edecek kadar yüksekti. Benim gelmediğim her dakika grubumuza daha çok yaklaşıyordu. Korkuyla sindim. Ne yapacağımı bilemiyordum. Eğer kendini gösterirse gören herkesi öldürürdü. Yapacak bir şeyim yoktu. Elimle yerden yardım alarak ayağa kalktım. Elim titriyordu.

-Nereye Mel.

-Şey telefonla konuşacağımda gelirim şimdi.

Son kelimem için bir 'umarım' ekleyerek yavaş adımlarla çalılıkların oraya gittim. Ben geldikçe oda geri adım atıyordu. Sonunda küçük ağaçların tam içine girip arkadaşlarımın beni göremeyeceği yere gelince durdum. Şimdi ne onu nede gözlerini göremiyordum. Korkuyla sesimi kontrol etmeye çalışarak konuştum.

-Sen kimsin?

Kontrol çabalarım boşunaydı sanki kim olduğunu sormamış ben korkuyorum diye bağırmıştım. Bir anda saçlarımı savuran bir hızla tam karşımda belirdi. Karanlıkta bir anda gördüğüm kırmızı gözleri gözlerimi acıktı. Gözlerimi hızlıca kırpıp açtığımda karşımda kırmızı elbisesi kırmızı ruju ve kırmızı gözleriyle ateş sarısı saçlı Meredith'i gördüm.

  

  

Yazar: Buse YARALI

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top