24.Bölüm 'Spor Salonu'
Bill önde ben arkada gidiyorduk. Koridorun sonuna geldiğimizde Bill dönemeci dönüp bana baktı.
-Sayın Melanie Winston biz ne zaman seninle koridorda buluşma kararı aldık?
-Şeyy o an öyle söylemem gerekti bozmadığın için sağ ol Billy.
-Önemli değil şey ama anlaşılan David Johnson'dan kaçıyorsun?
-Şey tam olarak öyle değil ama onun gibi bir şey.
-atlatmaya çalışıyorsun o zaman. Seni seviyor gibi.
-Evet. Sanırım.
-Yanlış anlama Mel seni severim ama o biraz değişik biri tehlikeli sanki. Ben sadece şey anlarsın ya Colin'in sana karşı hisselerini biliyoruz. Ve ben David yerine onunla olmanı daha çok isterim.
İçimi çektim. Bill ve Colin iyi anlaşırlardı. Gerçi Colin David hariç tanıdığım herkesle iyi anlaşır.
-Bunu biliyorum Bill. Tahmin edebiliyorum en azından.
-O zaman kızmazsın umarım söylediğime ben sadece içimde tutamam düşündüğümü söyleyeyim dedim.
Kafamı salladım.
-Neyse ama bir daha yalanına beni ortak edeceksen lütfen daha inandırıcı olsun. Ben hiçbir kızla ayaküstüymüş gibi koridor kenarlarında buluşmam. Bu arkadaşım bile olsa.
Tüm dişeriyle bana sırıtıyordu. Bende gülerek omzuna vurdum.
-Tamam aklımda bulunsun.
Gülerek spor salonuna gittik. Basketbolda çok iyi olmasamda bu gün zamanın yarısını Bill, Stefan ve arkadaşlarıyla basketbol oynadım. Bir ara Lena ve Sarah'da geldi Bill ve arkadaşları sabırla bana ayak uydurdular. Bayağı terlemiş bir halde hala oynarken Colin kapıda belirdi beni görünce hem şaşırdı hemde sevindi.
-Hey Mel seni tekrar görebilmek ne güzel.
-Sanki hiç spor salonuna gelmezmişim gibi konuşuyorsun Colin.
-David Johnson'la olduktan beri dersler dışında buraya ne zaman geliyorsun?
Haklıydı. Kafamı salladım.
-Boşversene David Johnson'u. Şimdi buradayım ve geleli daha 2 saat bile olmadı.
Dişlerimi göstererek gülümsedim. David'i tek kalemde atmaktan bende rahatsızdım ama konuştuğum herkesin David yüzünden şöyle oldun böyle oldun demeleri sinirimi bozuyordu. Ben aynı Melanie idim. Bunu herkese gösterecektim özellikle bana beni sevdiği söyleyip zerre kadar önem vermeyen David'e sıkılmıştım ondan bunu kendimede onlarada kanıtlayacaktım. Colin montunu çıkartıp artistik hareketlerle topu bir anda elimden aldı. Bill ellerini yukarıya kaldırıp dizlerinin üstüne çöktü.
-Tanrım Colin'i gönderdiğin için sana binlerce kere teşekkür ediyorum bir an hiç bitmeyecek sandım.
Gülerek yerdeki kıyafetlerini alıp diğer tarafa geçiyordu. Gözlerimi kısıp kötü kötü ona baktım aslında tahminimden çok bile dayanmıştı.
-Seni pislik. Hem ben kendimi gayette ilerletmiştim.
-Yaa sorma Mel benden bile iyi oynuyorsun.
Bunun üzerine Colin ve Bill kahkaha attı. Somurttum. benim yüzümün asıldığını görünce Colin yanıma geldi. Bir eliyle kolumu tuttu. Diğeriyle topu bana uzattı.
-Asma yüzünü ama.
-Sen Bill ile gül Colin devam et.
Topu elinden aldım.
-Tamam tamam gülmüyorum artık. Ee Melani ne kadar ilerlettin kendini görelim.
Topu elimden almaya çalışıyordu bende topu çok büyük gayretle ondan saklayıp sayı yapmaya çalışıyordum.
Sonra Colin bir anda durup kahkaha atmaya başladı. Yüzüm yerde topu sektiriyordum. Kahkahası üzerine kafamı kaldırıp ona baktım. Yakınımdaydı. Boyu benden daha uzun olduğu için yüzü yukarıda olsada yüzüm yüzüne bayağı yakındı. Nefesini yüzümde hissedebiliyordum. Nefesi tarçın kokuyordu. Colin, ona çok yakışan parfümü ve tarçın kokuyordu. Bu çok hoş bir kokuydu. Uzun bir nefes aldım. Bunlar çok kısa bir zaman içinde gerçekleşmişti Colin hala gülüyordu. Sonra kendime geldim. Kaşlarımı çatmaya çalışarak konuştum.
-Neden gülüyorsunuz Bay Petterson?
-Hahaha Mel o kadar komik görünüyorsun ki. Resmen çoçuğunu korumaya çalışan anneler gibi yapışmışsın topa. Çok komik duruyorsun.
-Aman ne komik.
Topu elimden almak istemesiyle alması bir oldu. Yüzüm asıldı uff bunlar basketbolda çok iyilerdi.
Hala çok yakınımda duruyordu. Nefesi yüzüme tarçın kokusu üflüyordu. Gülümsemesi yüzünden silindikçe daha ciddi bir ifade yerleşmişti yüzüne. Bu kadar yakın olması beni biraz rahatsız etsede yerimden kıpırdamadım. Parfümü çok bunaltmasada burnuma geliyordu. Topu dışarıya doğru tutup diğer elini belime doğru yaklaştırıyordu. Bense öylece yüzüne bakıyordum kendime uzaklaşmam gerektiğini ve oyuna devam etmem gerektiğini hatırlatıyordum. Ama nedense kendimi olduğum yerde bıraktım. Colin elini yavaşça sanki beni kırmak istemiyormuş gibi narince tuttu. Kendine çekmedi. Sadece bana dokundu. Bu Colin'di işte. Colin farkıydı. Hayır hayır bu yaptığım yanlıştı. Aslında Colin herhangi bir şey yapmıyordu. Sadece elini yavaşça belime koymuştu. Sanki dans eder gibi. Gülümsüyor ve yüzüne doğru şirinlik yapıyordum. Colin biraz şaşırmış gözüküyordu. Uzanıp kahkaha atarak topu elinden aldım. Yaptığım saçmalığı ancak böyle kapatabilirdim. Colin benim sadece arkadaşımdı ve öyle kalmalıydı. Bunun ilerisine gidecek bir adımı ne ben atmalıydım nede buna izin vermeliydim.
Başta basketbol oynadık. Sonra Bill ve diğerlerinide alarak voleybol oynadık. Gerçekten berbatlar. Hayatımda hiç bu kadar gülerek bir oyun oynamadım.
-Yeter artık Billy seninle oynamıyorum ben şuna bak topu karşı tarafa atarak sayı alacağız arkana atmayacaksın ben Melanie'nin takımına geçiyorum. Hey Sarah sende benim yerime Bill'in takımına gel , gelmek istersin belki?
Sarah'ın yanımda kızardığını görebiliyordum. Ahh Colin bunu söylemek zorunda mıydın? Sarah Colin'e kötü kötü bakarak yer değiştirdi. Sarah'ın Billy'e olan ilgisini Bill'den başka herkes biliyordu. Sarah'ın karşıya geçmesiyle eşitlensekte maçı biz kazandık. Yine çok eğlenceli bir gündü. O kadar çok terledim ki kendimi eve atıp duş yapmam şarttı. Maçı kazanınca Colin'e doğru sevinçle gittim.
-Son anda takım değişikliği iyi olmuş yoksa bizim yediklerimizin hesabını ödemem biraz pahalıya mahal olacaktı.
Gülerek oda bana doğru geliyordu. O kadar terlemem rağmen bunu umursamayıp bana sıkıca sarıldı.
-Sen olmasaydın kazanamazdık.
Gülerek ondan uzaklaştım.
-Yok canım abartma. Elimden geleni yaptım diyelim.
-Pekala öyle olsun. Hadi gel şu yemeği ne zaman yapacağımızı kararlaştıralım.
Elimi tutarak beni o tarafa sürükledi. Colin'in elimi tutması beni rahatsız etmiyordu. Çoğu zaman yalnızken veya okula gelirken tutardı. Ama okulda birilerinin önünde tutması hoşuma gitmedi. Elimi çekince durup bana doğru döndü.
-Elini tutmam seni rahatsız mı ediyor Melanie?
-Hayır tabiî ki Colin sadece okuldayken şey bunu yanlış anlayabilirler.
-Onların yanlış anlaması benim umurumda bile değil. Sen benim arkadaşımsın ve bu beni rahatsız etmiyor. Etraftaki insanların ne dediğiyle pek ilgilenmediğini sanıyordum.
Benide etmiyordu ve haklıydı aslında hiçbir zaman başka insanların ne düşüneceği beni kararımda etkilemezdi. Hem eski Melanie olduğumu herkes göstermek istiyorsam eskisi gibi olmalıydım. Elimi geri çekmekten vazgeçip gülümsedim.
-Haklısın.
2 gün sonraya ancak kararlaştırdık. Günün sonunda Colin hala elimi tutmuş bir vaziyette spor salonundan ayrılırken David ile karşılaştık. Oda sanırım beni görmek için oraya gelmişti. Onu en son 5 saat önce bırakmıştım. Demek aklına yeni geliyordum. Bizi öyle görünce gözleri büyüdü. Sonra hışımla yanımıza doğru gelmeye başladı. Elimi Colin'den çekmedim. Colinse yüzüne bana çevirmişti.
-Eğer senin için sorun olacaksa elimi çekebilirim Mel bu sorun olmaz.
-Benim için herhangi bir sorun yok Colin biz David gelmeden öncede böyleydik. Değişen hiç bir şey yok.
Colin şaşırmıştı.
-Beni bazen çok şaşırtıyorsun Melanie.
David yanımıza geldi. Tam karşımda durup gözlerim içine baktı. Dişerimin arasından tıslarcasına konuştu.
-Bende seni arıyordum.
Sinirine taban tabana zıt bir hareketle umarsızca omzumu silktim.
-Buradayım işte.
Ellerimizi göstererek;
-Görüyorum.
Dedi.
Sinirden titriyordu. Colin elini benden çekip David'in omzuna dokundu.
-Hey dostum sen iyi misin?
Ahh hayır Colin dokunma ona! Şimdi çok kötü durumda. Sana bir şey yapabilir. Elimi Colin'e uzatarak onu David'den uzaklaştırma çalıştım.
-Şey Colin benim birazcık işim var sen eve git. Ben kendim dönerim eve David'de iyidir herhalde belki canını sıkan bir şey olmuştur herneyse sonra görüşürüz.
Deyip bir nevi onu kovsamda Colin dalgınca Davidê bakarak kafasını salladı.
-Görüşürüz Mel.
Colin uzaklaşırken onu seyrettim David'e dönmedim. Ama iyice görünmeyecek kadar gittikten sonra mecburen yavaşça ona döndüm. Gözlerinden ateş çıkıyordu resmen. Kolumdan tutup bir anda karanlıkta karşımda belirdi.
-Sen ne yaptığını sanıyorsun Melanie?
Kolumu ondan kurtarmaya çalışarak;
-Ne yapmışım.
Dedim.
-Sen beni çıldırtmaya çalışıyorsun yemin ederim yapmak istemediğim şeyleri bana yaptıracaksın Melanie bundan korkuyorum.
-Ne yapacaksın beni mi öldüreceksin belkide en başta yapman gereken buydu ha?
Gittikçe bağıran sesimle ona doğru elimi sallayarak konuşuyordum. Elimi tutup açtığım mesafeyi kapatarak beni kendine çekti. Benim aksime dişerinin arasından yavaşça konuşuyordu.
-Tabiki hayır ama aynı şeyi Petterson için söyleyemem.
-Sana son kez söylüyorum David Colin'e bir şey yaparsan benim sana yapacaklarımı tahmin bile edemezsin.
-Hah sanki hiç bir şey yapmıyorsun. melanie sen ben çok üzüyorsun ben artık seninle ne yapacağımı bilemiyorum.
Ellerinden kurtuldum.
-Hiçbir şey benimle hiçbir şey yapmayacaksın.
-Herşey iyiyken neden ruh halin bu kadar çabuk değişiyor anlam veremiyorum. Ben ne yaptım sana. Seni ne kadar sevdiğimi bildiğini sanıyordum.
-Şunu söylemeyi kes hiç inandırıcı değil.
Arkamı dönüp yürümeye başladım. Tabiî ki hemen arkamdan gelip kendine çevirdi.
-Ne demek inandırıcı değil ben anşamıyorum seni Melanie anlamıyorum senin beni sevmen için seni sevdiğimi söylememem gerekiyordu değil mi? Böylelikle daha çok ilgilenirdin benimle. Bunu söylediğim için pişman falan değilim ama bunu yapma.
-Neyi?
-Sanki umurunda değilmişim gibi beni önemsemiyormuşsun gibi davranmayı bunun beni ne hale getirdiğini göremiyor musun? Ama eğer devam edeceksen et Melanie yapabileceğim bir şeyin kaldığını sanmıyorum kalbini açıp içine beni sevmen için sevgi yerleştiremem ya. Yoruldum artık hemde çok yoruldum.
Son cümleyi yüzüme daha çok yaklaşarak söylemişti. İlk defa David beni biryerde yalnız bırakıp arkasını dönerek yürümeye başladı. Yanlış anlamıştı biraz. Arkasından bağırdım.
-Bana söyle.
Yüzünü bana çevirdi.
-Neyi söylememi istiyorsun?
Ona doğru yürümeye başladım.
-Bana her şeyini anlatacak kadar seviyor musun beni?
-Konu sana olan sevgim olduğunu sanmıyorum zaten –
-Sorumu cevapla.
-Tabiki.
-O zaman bana herşeyi anlat. Hiç bir şeyi gizlemeden.
İçini çekti.
-Ne bilmek istiyorsun?
-Herşeyi. Geçen gün olanları ondan önce olanları, Okula geç kalma sebebin olan şey bu sanırım aklına bile gelmemin nedeni. Hepsini.
-Öncelikle sen hep aklımdasın her dakika. Ben şey .. tamam haklısın sana hepsini anlatacağım ama bilmelisin ki senden bir şey saklamak için değil Melanie ben senin aklın karışmasın ve tehlikede olma diye senden gizledim.
Ellerini bana uzattı. Geri çekilmedim.
-Tehlikede olabilir miyim ki?
Kollarını bana doladı.
-Ben varken asla tehlikede değilsin sen. Sadece önlem diyelim.
-Buna gerek var mı?
-Belki biraz.
Kafamı salladım.
-Anlamıyorum.
-Ona bakarsan bende senin hiç birşeyini anlamıyorum.
Yüzümü kaldırıp ilk başta çenemden öpmeye başladı. Kalbimin hızınında bedenimdeki sıcaklık gibi sürekli arttığını hissedebiliyordum. Dudakları daha yukarıya çıkıp dudaklarımla buluştu. Zar zor nefes alıyordum. Oysa nefes bile almıyordu. Ona karşılık vermeye çalışıyordum ama tutkuyla beni öperken ona yetişemiyordum haliyle. Kendini çeken o oldu. Tam zamanında biraz daha devam etseydik sanırım buradan direk hastaneye gidecektim. Beni bıraktığında nefes nefese kalmıştım ama hala merakım geçmemişti.
-Bana anlatacağını söyledin. Anlat.
-Anlatmak? en iyisi bunu onun yanında yapmalıyım.
-Kimin?
-Merediht'in
-O ... kız..- burada mı?
-Evet.
Beni kucağına aldığı gibi hızla ağaçların arasından geçip evlerine ulaştık. Kapının önünden beni indirdi.
-Eminsin değil mi? Bak ben kafan karışmasın diye yaptım bunu. Seni sevdiğim için seni çok sevdiğim için.
Kafamı salladım. Elimi tuttu. içeriye girdik. Herkes salonda oturuyordu. Herkes ve birde sarışın o gün tam olarak yüzünü göremediğim Meredith.
Buse ^^
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top