II-) 7. Bölüm⚜️
İçimde her şeyi gözleri dolu dolu kabullenen bir kız çocuğu var.
"Ekin?" En az bizim kadar hazırlıksız yakalanan Ekin'in gözleri bizi gördüğü an şokla ardına kadar açılmıştı. "Siz..." başladığı cümlesine devam etmek yerine arkasında bulunduğu büyük demir kapıyı hızla kapamaya çalıştı. Ancak onun bu tavrını önceden tahmin etmeyi başaran Baran ayağını kapının arasına koyarak kapının kapanmasını engelledi. Ekin buna rağmen pes etmedi. Arkasında durduğu kapıyı bütün gücüyle kapatmak için çabaladı. Bu taraftanda Baran kapıyı bütün gücüyle itekleyerek Ekin'e karşılık veriyordu. Ben olduğum yerde şaşıp kalmıştım. Karşımda Ekin'i görmeyi beklemiyordum. Bir anda kapının arkasından uygulanan gücün kaybolmasıyla kapı geriye savruldu onunla beraber bu duruma hazırlıksız yakalanan Baran sendeledi.
"Kaçıyor." Daha Baran'ın ne dediğini tam anlayamamışken bir anda evin bahçesine daldığı gibi koşmaya başladı. Her ne kadar doğru olup olmadığını düşünmemiş olsam da ben de Baran'ın ardından koşmaya başladım. Hemen beş-altı metre uzaklığımda olan Baran evin alçak duvarına tırmandı. Ben de aynı onun yaptığı gibi yaptım. İlk önce sağ ayağımla köşede bulunan üst üste konulmuş olan taşlara basarak hafifçe zıpladım, zıplamamla hızla duvarın üstüne tutundum. Taş duvarın üzerinde bulunan küçük oyukları ayakkabımın ucunu kullanarak kendime basamak yaptım. Çok sürmedi, Baran'ın ardından saniyeler içerisinde duvardan atlamayı başarabildim.
Duvardan atlar atlamaz kendimi başka bir evin bahçesinde buldum. Hızlıca etrafıma göz gezdirdiğimde Baran ile Ekin'in evin çatısında peşi sıra koştuğunu gördüm. Çatıya çıkabilmenin en kısa yolunu aranırken en köşede bulunan ahşap merdiven dikkatimi çekti. Şanslıydım. Duvara yaslanmış olan ahşap merdivene zaman kaybetmeden tırmandım. Ardıma döndüğümde Ekin bana doğru geliyordu. Onu sıkıştırmayı başarmıştık. Ben gidiş yolunu kapatırken Baran da dönüş yolunu kapatmıştı. Dudaklarıma kendini bilmiş zafer gülümsemesi yerleşti. Ancak yerini çok fazla koruyamadı. Beklemediğimiz anda Ekin çatıdan aşağıya atladı. Hemen onun ardında olan Baran şaşkınlıkla olduğu yerde kaldı. Başını kaldırıp bana baktığında anlamsız birkaç saniye boyunca bakıştık. Sanki anlaşmış gibi ikimizde Ekin'in atladığı tarafa koşuşturduk. Çatıdan düşmek gibi bir amacım olmadığından ucuna çok yaklaşmamaya dikkat ederek aşağıya eğildim. Korktuğum şey gerçekleşmemişti.
Ekin bir çöp yığınının üzerine düşmüştü. İstemsizce dudaklarımın arasından rahat bir nefes verdim. Ekin düştüğü çöp yığınlarının arasından kalkıp yeniden koşmaya başladığı sırada yan tarafımdan bir şeyin havalandığını gördüm. Saniyeler içerisinde Baran gürültüyle çöp yığınının üzerine düştüğünde istemsizce yüzümü buruşturdum. Bunu yapmak zorunda mıyız? İşaret ve baş parmağımla burunumu tıkladıktan sonra gözlerimi sıkıca yumdum. Bir bunu yapmamıştım. Birkaç adım uzaklaştıktan sonra koşar adımlarla kendimi aşağıya bıraktım. Saniyeler içerisinde bedenim poşetlerin arasında kendine yer edinmişti. Burnumu tıkamama rağmen çöp kokusu burnumu sızlatmıştı. Hızla düştüğüm yerden kalktım. Ve bu anı düşünmemeye çalışarak koşmaya başladım. Eve gider gitmez ilk yapacağım şey banyo olacak.
Metrelerce ötemden zar zor sırtını seçebildiğim Baran'ın sırtı sol tarafa saptı. Bütün gücümü kullanarak daha hızlı koşmak için çabaladım. Sola saptığımda biraz ilerimde iki iri bedenin yerde olduğunu fark ettim. Mümkün olduğunca daha da hızlandım. Yanlarına vardığımda Baran, bacaklarının arasına sıkıştırdığı Ekin'i tehdit etmekle meşguldü. "Tamam! Bırak beni!" Ekin'in pes etmesiyle Baran birkaç saniye şüpheyle onu süzdü. Ardından Ekin'in yakasından tutarak ayağa kaldırdı. Bir yandan ağrımaya başlayan karnımı ve hızla inip kalkan göğsümü tutarken zorlukla karşımda duran Ekin'e baktım.
Yeniden Ekin'in evine dönmüştük. Tüm dönüş yolu boyunca Baran, Ekin'in yakasını bir an bile bırakmamıştı. Sadece birkaç dakika süren bu dönüş yolu boyunca hiçbirimiz konuşmadık. Ekin bir daha kaçmak gibi bir girişimde bulunmamıştı. Her ne sebepten dolayı bizden kaçtığını bilmesem de pes etmiş gibi gözüküyordu. Yüz ifadesini tam anlamıyla okuyamıyordum. Farklıydı. Ekin bahçe kapısını açtıktan sonra ilk önce Baran ile Ekin girdi. Onların ardından ben de bahçeye girerek arkamızdan bahçe kapısını kapadım. Evin kapısına çıkan o birkaç basamağı çıkarken hala karnımı tutuyordum. Uzun zamandır bu kadar soluklu koştuğumu hatırlamıyorum. En acilinden spora başlamalıydım.
Evin içerisine girdiğim anda durdum. Ve istemsizce etrafı incelemeye başladım. Daha eve ilk adımımı atar atmaz göğsümde bir ağırlık hissetmeye başladım. Tuhaf bir havası vardı. İnsanı boğan türdendi. Daraldığımı hissederek bluzumun yakasını çekiştirdim. Ayağımdaki ayakkabıları dahi çıkartma gereksinimi duymadan az önce girdikleri odaya girdim. Ekin odanın ortasında bulunan küçük yatağın üzerinde oturuyordu. Tahminimce oturma odasıydı. Köşede bir ayağın kırık, yüzeyi aşınmış ahşap bir masa vardı. Üzeri yığınla kartonla doluydu. Odanın içerisinde bulunan küçük kare pencereyi örtecek bir perde bile yoktu. Yerde bulunan yatak ve köşedeki işe yaramaz ahşap masa dışında üç adet küçük tabure vardı.
Baran kenarda duran taburelerden birisini alarak bana doğru itekledi. Bir diğerini de tam Ekin'in karşısına gelecek şekilde konumlandırarak kendisi oturdu. Tabureyi es geçtim. Oturmak yerine ayakta kalmayı tercih ederek omzumu kapı pervazına yasladım, kollarımı göğsümde bağladım. Bütün dikkatim Ekin'deydi. "Nasıl buldunuz beni?" Daha öncesinde Baran'a verdiğim o adres yazılı olan kağıdı arandım. Ancak Baran'ın elinde olduğunu fark edince en son ona verdiğimi hatırladım. "Tam olarak seni bulmamız gerektiğini bilmiyorduk." İşaret ve orta parmağının arasına sıkıştırdığı küçük kare kağıdı Ekin'e uzattı az önce yaşanan kovalamacaya rağmen daha uysallardı. Ekin Baran'ın uzattığı kağıdı aldı. Birkaç saniye boyunca sessiz kalarak kağıdı okudu. Başını kaldırdığında önce bana ardından Baran'a bakındı.
"Bilmediğiniz çok fazla şey var." Baran, Ekin'e verdiği kağıdı geri alarak cebine sıkıştırdı. "Başla bir yerden." Ekin olumsuz anlamda başını salladı. Anlatmayı reddediyordu. "Anlatamam." Kaşlarım çatıldı. Göğsümün altında topladığım ellerim yumruk halini aldı. Bir bilmece daha. Bir gizemli sır daha. Hayatım bilinmezliklerden oluşuyordu. Ben bir şeyler buldum, çözdüm dedikçe bulduğum o şey bile beni daha karmaşık bir yola çıkartıyordu. Bir şey bulmak bir yana daha da batıyordum. Ellerim kollarım görünmez bir ipe bağlıymış gibi. "Bak oyun oynamanın zamanı değil. Bizi buraya yönlendirdiklerine göre bize anlatman gereken bir şeyler olmalı." Baran'ın cümlesinin sonunda Ekin birden ayağa fırladı. Odanın içerisinde bir sağa bir sola doğru yürümeye başladı. "Beni buldunuz. Beni buldunuz."
Sertçe yüzünü sıvazladı. "Evet, bu yüzden bize anlatman gerekiyor. Bir anda ortadan kayboldun Ekin. Ve seni bulduğumuz şu yere bir bak. Burası bir harabeden farksız!" Sona doğru Baran'ın ses tonu gittikçe yükselmişti. Ancak ne kadar yüksek sesle konuşursa konuşsun Ekin onu duymuyor gibiydi. Bir anda odanın içerisinde volta atmayı kesti. Bana doğru döndü. "İzgi... Hande'yi Semih öldürmemiş." Beynim kulaklarımın duyduğu cümlenin gerçeklerini sorgularken gözlerim yanmaya başladı. Kulaklarım uğuldamaya başladığında Ekin'in sağ gözünden akan göz yaşında takılı kaldım. "İzgi, çok daha büyük şeyler varmış. Bizim bilmediğimiz çok şey var. Seni istiyor. O, seni istiyor. Ama aradığı sen değilsin. Özür dilerim, özür dilerim. Böyle olduğunu bilseydim-" söylediklerini duymuyordum. Kafamın içerisinde hala az önce söylediği o cümle yankılanıyordu. "Kim?" Sesim beklediğimden daha kısık çıkmıştı.
"Kim? Allah kahretmesin! Kim ya kim?" Gözümden yaşlar akmaya başladı. Bu kadar kolay ağlamaktan nefret ediyorum. "Bulamadım! Neden buradayım sanıyorsunuz?" Olduğu yerde hızla döndü, Baran'ın oturmam için ayarladığı tabureye bir tekme savurdu. Tabure sertçe duvara çarptıktan sonra odanın bir köşesine savruldu. "Ama artık bir anlamı yok." Baran oturduğu tabureden kalktı. "Ne demek istiyorsun?" Baran'ın sorusuyla Ekin ona döndü. "Hala göremiyorsunuz değil mi? Siz beni elinizle koymuş gibi buldunuz. Onun da beni bulması an meselesi. Gelecek buraya." Gözlerini altımızda bulunan ahşap zemine dikti. "Kimden bahsediyorsun? Açık konuş. Yardım edebilirim sana." Sanki Baran çok komik bir şey söylemiş gibi Ekin gülmeye başladı.
"Bunu sen bile engelleyemezsin," durdu. Bana döndü. Yalvarırcasına baktı. "Bir oyunun tam göbeğindesin İzgi. Kimseye ama hiçkimseye güvenme-" cümlesini yarıda kesen ben oldum. "Neyden bahsediyorsan açık açık konuş. Herkesin ağzına yapışmış bunlar. Bunları duymaktan sıkıldım artık. Anlıyor musun beni?" Avuç içimle sertçe göğsüne vurdum. Hangi ara yanına kadar gitmiştim farkında değilim. Vuruşumla bir adım geriye doğru sendeledi. "Bilmiyorum. Bilmiyorum! Ben de hiçbir şey bilmiyorum! Tek bildiğim Semih'in de suçsuz olduğu!" Son dediğiyle kalakaldım. Şaka yapıyor olmalı. Semih'in suçsuz olduğunu savunuyor olamaz. "Bir katili mi savunacaksın bana?" Başını iki yana salladı. "Hayır. Masum birini savunacağım." Bir kez daha sertçe göğsüne vurdum ancak az önceki vuruşumdan sonra kendini yeniden bu duruma hazırlamış olacak ki yerinden kımıldamadı bile. "Hayatımın katili, beni ve Hande'yi aylarca bir eve kapattı. Bana neler yaşattı o evin içerisinde haberin var mı? Ondan kaçmak için neleri göze aldığımdan? Hangisini biliyorsun ya da hangi birisini yaşadın?"
Başını iki yana salladı. "Haklısın, senin bu yaşadıkların kolay değil. Ama Semih bir piyondu İzgi. Sadece piyon. Onun arkasında ondan daha tehlikeli ve acımasız birisi var. Bir düşün, söylediklerimi ciddiye al. Semih babasından nefret ediyor ama senin yanında onula gerçek bir baba-oğul gibiydi. Sence o gerçekten babası mıydı? Hangi insan böyle bir adamı affedip yeniden babası kabul eder? Her şey kurmacaydı İzgi. En son elime geçen bir bilgiye göre Semih'in annesi ölmeden önce birileriyle tanışmış. O zamanlar babası doğru düzgün eve bile gelmezmiş. Annesinin ihtiyacı olan ilaçları almayı bırak karınlarını doyurmaya yetecek bir parça ekmek bile alamıyorlarmış. Tam da o zamanlarda sokakta birisiyle tanışmış. O kişiye nasıl bir borcu varsa bu borç onu bugünlere kadar getirerek ölümüne sebep oldu." Ekin'in anlattıklarıyla daha öncesinde yaşadığım ya da duyduğum şeyler birbiriyle örtüşüyordu. Meryem Yargıç'ın ölmeden önce dediği her bir kelimeysen neredeyse birebirdi. Şaşkınlıkla gözlerimi kırpıştırdım. "Sen..."
Devam edemedim. Tam olarak ne diyeceğimi kestiremedim. "Saklanıyorum çünkü Hande'nin katilini arıyorum. Aylardır buradayım çünkü o her kimse onu bulmaya çalışıyorum. Yaşananların sebebini bulmaya çalışıyorum. Şimdi anladın mı beni?" Parmaklarımı saçlarımın arasına daldırarak kafa derimi sertçe kaşıdım. "Anlamıyorum, kafayı yiyeceğim artık." Başımı kaldırıp yeniden Ekin'e baktım. "Gelecektim. O gün Semih'in mahkemesinden sonra senin yanına gelecektik biz. Ama sonra olaylar çok farklı ilerledi. Semih ölmeden önce Hande'nin katili olmadığını söylemişti. Meryem Yargıç ölmeden önce senin dediklerinin benzerini söylemişti." Gözlerimi hızla önce Baran'a ardından Ekin'e çevirdim. "Her ikisi de öleceğini biliyordu." Ekin sertçe yutkundu. Bazı şeylerin farkına yeni varıyordum. İşaret parmağımı Ekin'e çevirdim. "Şimdi de sen." Başımı şiddetle iki yana salladım. "Hayır hayır. Buna öylece izin veremem. Buna izin vermem!"
"İzgi-" İtiraz edeceğini fark edince geriye kaçtım. Tam o sırada da o da bana uzanmıştı. Bir anda varlığını dahi unuttuğum Baran ikimizin yanında belirdi. Ekin'in bana uzanan elini havada yakaladı. "Ona dokunma." Ekin'in bakışları ona kaydı. Dudağının kenarı sinirle seğirdi. "Neden? Yoksa patronun çok mu kızar?" Arkasında yatan manasını bilmediğim bu cümle üzerine Baran'ın çenesi seğirdi, kaşları çatıldı. Ekin'in bileğinin etrafına sarılı olan parmaklarının tutuşu sıkılaştı. "Ne biliyorsun?" Ekin'in gözleri anlık olarak bana değse de yeniden Baran'a döndü. "Her şeyi. Sizin hakkınızda her şeyi biliyorum. Patronunun adının ne olduğunu biliyor musun Baran?" Bu sefer Ekin'in sorduğu soruyla Baran alayla güldü. "Herkes ne olduğunu bilir aslında. Ama senin canını fena yakmış olmalı ki bu kadar yakından araştırıyorsun." Ekin'in yüzünde mimik dahi oynamadı. "Yanılıyorsun. Hepiniz büyük bir yanılgının ortasındasınız. Ya siz öleceksiniz ya da o. Bu oyunun asıl oyuncularından birisi ölmediği sürece bitmeyecek." İşaret parmağıyla her şeyden habersiz olan beni işaret etti. "Özellikle de onun."
Baran en sonunda sertçe Ekin'in yakalarından yakaladığı gibi sertçe itekledi. "Yürü İzgi gidiyoruz." Dirseğimden yakaladığı gibi beni de peşinden sürüklemeye başladı. "Baran bırak beni! Onunla konuşmam bitmedi." Bir an bile durmak bilmedi. Dediklerimi umursamadı bile. Onun elinden kurtulmak için çabaladım ama o fiziksel güç açısından benden daha güçlüydü. Bacaklarımı kırarak en azından durmayı denedim ama gerçekten başaramıyorum. "Baran! Bırak!" Bırakmadı. Yeniden o tuhaf sokağa çıktığımızda arabasının kapısını açtı. Binmemek için uzaklaşmaya çalıştım ancak hemen arkamdaydı ve bütün kaçış yollarımı kapatıyordu. "Lütfen Baran, bırak da yanına gideyim." Gözleri ağır ağır kısıldı. "İzgi, izin veremem. Yapamam bunu. Lütfen arabaya bin. Zorluk çıkartma, canını yakmak istemiyorum. Her şeyin bir yeri ve zamanı vardır tamam mı? En azından bana güveniyorsan bin şu arabaya."
Gözlerinde ki o yalvarırcasına bakan ifadeyi yakaladığımda taktığım maskeler birer birer kırıldı. Omuzlarım yenilgiyle çöktü. Sessizce ona arkamı döndüm ve arabaya bindim. Binmemle üstüme kapıyı kapattı. Hızlı ve büyük adımlarla arabanın önünden dolaştı ve kendi tarafına gelerek zaman kaybetmeden arabaya bindi. Dirseğimi kapıya yaslayarak çenemi avuç içime koydum. Baran arabayı çalıştırdıktan saniyeler sonra artık o ilginç sokaktan çıkıyorduk.
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top