II-) 5. Blüm⚜️
Gözlerine baktım, beni görmedin.
"İzgi, neler oluyor Allah aşkına?" Rüya'nın paniklemesi beni de olumsuz yönde etkiliyordu. Anahtarı tutan elimle yavaşça alnımı kaşıdım. "Anlatacağım." Rüya'ya başka bir şey deme fırsatı tanımadım. Ona sırtımı döndüm, ellerimin titremesini gizlemeye çalışarak anahtarı deliğe sokmaya çabaladım. Olmuyordu, anahtarı deliğine sokamadığım her bir an daha da telaşlanıyor telaşlandıkça ellerim daha çok titriyordu. "İzgi-" Rüya ne diyecekti bilmiyorum ama tam ona döndüğüm sırada hızlı hareket etmiş olmalıyım ki elimdeki not kağıdı yere düştü. İkimizde yere düşen not kağıdını almak için yere eğildiğimizde durduk. Sanki anlaşmışız gibi aynı anda başımızı kaldırıp birbirimize baktık. Kağıttan yalnızca kameralarla ilgili br uyarı yoktu. Arka yüzünde de bir adres bulunuyordu.
Rüya, yerdeki kağıdı alarak bana uzattı. Uzattığı kağıdı parmaklarımın arasına alır almaz hızla yazılı olan adresi Rüya'nın da duyabilmesi için sesli okuduktan sonra ona döndüm. "Daha önce duymadığım bir yer. Sen biliyor musun?" Başını hafifçe aşağı yukarı sallayarak onayladı. "İsmen biliyorum aslında. Birkaç ay önce yakınından geçmiştim." Sadece ona baş sallamakla yetindim. Ellerimin arasında bulunan anahtarı dikkatle benden aldı. İtiraz etmedim ya da karşı çıkmadım. Rüya evimin kapısını açtığında huzursuz hissettim. O, ayakkabılarını çıkartıp içeriye girdikten sonra istemeye istemeye de olsa ben de ayakkabılarımı çıkartıp eve girdim. Kendi evime bir yabancı gibi girdim. Huzursuzdum. Özel alanım darma duman edilmişti. Artık özelim değildi. Evimde ne kadar süredir orada olduklarını bilmediğim kameralar vardı. O kameraların ardında ise bir çift göz. Birisi beni sürekli gözetliyordu. Ensemde sıcak bir nefes hissettim.
İrkilerek hızla arkama döndüğümde yalnızca koca bir apartman boşluğu ile karşılaştım. Bazen çok fazla düşündüğüm zamanlarda böyle olabiliyordu. Paranoyak olmaya başlamıştım. Ardımda açık kalan dış kapıyı kapattım. Rüya'nın direkt olarak salona geçtiğini fark edince sabah yaşananlar aklıma geldi. Düşünceler birer birer kafamın içini istila ederken mümkünmüş gibi bedenim daha da gerildi. Ürkek ama bir o kadar da korkusuz adımlarla salona ilerledim. Rüya, salon kapısında durmuş içerisine bakınıyordu. Önce koltuğun üzerinde duran kitaplara ardından da yerde parçaları etrafa saçılmış olan kameraya bakarak anlam çıkartmaya çalıştı. Doğal olarak hiçbir şey anlayamadı. Omzunun üzerinden başını çevirip sorgularcasına baktığında dudaklarımın arasından sıkıntılı bir nefes döküldü. "Anlatacağım, gel."
Beraberce mutfağa geçtik. Çantamı ve not kağıdını masanın üzerine bıraktım. Rüya da eşyalarını masanın üzerine bırakırken bizim için iki bardak çıkarttım. "Bitki çayı mı kahve mi?" Parmak uçlarıyla ritmik bir şekilde masaya vurdu. "Kahve." Kendimi kısıtlanmış gibi hissediyordum. Kendi alanımdaydım ama öyle hissetmiyordum. Çok huzursuzdum. Sanki bir anda herhangi bir odadan yabancının birisi çıkıp gelecekmiş gibi hissediyordum. Duygularım ve hissettiklerim allak bullak olmuş, adeta birbirine karışarak anlamsız ve çözülemez bir yumak haline gelmişti.
Makineden yükselen sesle birlikte düşüncelerimin arasından çıktım. Hazırlanan kahveyi bardaklara kattıktan sonra olduğum yerde kendi eksenimde dönerek bakındım. Henüz evdeki bütün kameraları bulamamıştım. Bu yüzden de kameranın olamayacağı bir yer aranmaya başladım. "Ne arıyorsun?" Gözlerim en sonunda balkon kapısında takılı kaldı. Kimse balkona kamera koymazdı değil mi? Evde o kadar oda ve gizli alan varken kim neden balkona kamera koymak istesin ki? "Balkon." Kahve bardaklarından birisini Rüya'ya verdim. Balkona çıktığımızda anlık yüzümü okşayan rüzgar ile kendimi çok kısa bir an huzurlu hissettim. Rüya ile karşılıklı sandalyelere oturduktan sonra kahvemden bir yudum aldım. "Huzursuzsun."
Dilimi yakan kahveyi sertçe yuttum. "Öyleyim." Rüzgar yüzünden gözümü kapatan saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırmak zorunda kaldım. "Yalancının gözleri her yerde. Sence bu ne demek olabilir?" Kendi düşüncelerimden ve fikirlerimden önce bir başka gözden başka düşünceler duymak iyi olabilirdi. Aklıma gelmeyen ihtimaller vardır elbette. Belki bu sayede kaçırdığım noktaları yakalayabilirim. Sorum üzerine Rüya duraksadı. Gözlerini dışarıda bir yere kilitledi ve birkaç saniye durdu. "Bilemiyorum, birden fazla anlama gelebilir. Çevrende olan birisi olabilir ya da her an peşinde olan birisi. Seni gözetleyen birisi." Parmaklarımı havada şıklattım. Yaklaşmıştı ama tam bulamamıştı. "Biz ona kısacası kamera diyelim."
Gözleri anında ardına kadar açıldı. Oturduğu yerden hızla doğruldu. Neredeyse elindeki kahveyi üzerine dökerek kendini yakacaktı. "Kamera mı?" Başımı hafifçe salladım. "Bugün yalnızca bir tanesini bulabildim. Kitaplarımın arasına saklanmış. Kapıda bulduğumuz notta bundan bahsediyor." Rüya geri arkasına yaslandı, şimdi der gözlerini kısmış düşünüyordu. "Peki ama bu notları gönderen kişi evindeki kameraları nereden biliyor?" Kahve bardağını dudaklarıma götüren elim havada kaldı. Rüya'nın kaşları sorgularcasına havalanmış halde bana bakıyordu. Kahveden vazgeçerek aramızda bulunan küçük masaya bıraktım. Hava soğuk olmamasına rağmen üşüyen ellerimi birbirine doladım. "Güzel soru." Rüya memnuniyetle kahvesinden büyük bir yudum aldı. Ben Rüya'nın sorduğu soruyla düşüncelerimin arasında yeniden kaybolurken Rüya'nın da benden pek bir farkı yoktu. Bardaklarımızda bulunan kahvelerimiz bitesiye kadar ne o ne de ben tek kelime etmedik.
Kahve bardaklarını sudan geçirdikten sonra bulaşık makinesine yerleştirdim. Rüya, ben bardakları yerleştirmek için mutfakta kalırken o evi turlamaya çıkmıştı. Ellerimi suyun altında duruladıktan sonra dolabın üzerinde duran havluyla ellerimi kuruladım. Tam o sırada da Rüya içeriye elinde küçük kamerayla giriş yaptı. "Bakın burada kimler var?" Sesindeki alaycıl tonu sezmemek neredeyse imkansızdı. Gözlerimi devirirken istemsizce kıkırdadım. "Balkondan aşağıya atabilirsin ya da üzerinde zıplayabilirsin. O kısmı sana kalmış." Elimdeki havluyu geri yerine astım. Rüya uzun uzun elindeki kameraya baktı. Sonra bir anda bütün nefretiyle duvara fırlattı. Onun bu ani hareketini beklemediğinden irkilmiştim.
Şaşkınlıkla Rüya'ya baktığım sırada bana doğru döndü. Birkaç saniye sadece sessizce birbirimize baktık. Ardından kahkahalarla gülmeye başladık. Rüya üzerisindeki gömleğinin kollarını ciddiyetle yukarıya sıvadı. "Biri daha gitti." Mutfaktan çıkmadan hemen önce elimle peşimden gelmesi için işaret ettim. Beraber mutfaktan çıktık, benim yönlendirmem ile yatak odama geçtik. Burada da kamera var mıydı bilmiyorum. Henüz buraya bakmamıştım. Umarım yoktur. Yatağın ayakucuna geçtim. Rüya, merakla bir omzunu kapı pervazına yaslamış olduğu yerden beni seyrediyordu. Yatağın ucunu bütün gücümle kaldırdım. Uzun zaman önce yatağımın altına sakladığım kağıdı çıkarttım. Özellikle kimsenin bulamayacağı bir yer olan buraya saklamıştım en güvenilir yer burasıydı.
Yatağı geri indirdim. Rüya attığı birkaç büyük adımla hemen yanıma kadar gelmişti. Yatağın dağılmasını boş vererek ortaya çıkarttığım kağıdı Rüya'ya uzattım. "Bu nedir?" Uzattığım kağıdı parmaklarımın arasından çekip aldı. "Oku." Gözümün önüne düşen rahatsız edici saç tutamlarını elimin tersiyle geriye doğru attım. "İyileşmiyorsun. Gerçekler elbet bir gün ortaya çıkacak. Bu oyunun masumu kim? Sen mi? Ben mi? Bu oyunun kazananı yok. Bu oyunda yalnızca yalancı var. Yalancıyı bulan oyundan çıkar, özüne döner. Peki sen? Sen ne yapacaksın? Bulabilecek misin yalancıyı? Sana tek doğru yolu göstermek olan ise benim. Kime güveneceğim ise sana kalmış. Yoluna dikkat et." Ellerim belimde, gözlerim Rüya'nın ciddileşmiş yüzünde bütün dikkatimle omu dinliyordum.
Bir başkasının ağzından okunduğu zaman daha faklı gelmişti kulağıma. Bugün kapımda bulduğum notu da düşündüğüm zaman kafamın içerisinde bir ışık patladı. Bu isimsiz notları gönderen yabancı her kimse bana yardım etmeye çalışıyordu. İlk gönderdiği notta yoluma dikkat etmem gerektiğini ve sözde ortada bulunan yalancıya karşı tedbirli olmamı söylüyordu. Bugün kapımda bulduğum notta ise beni kameralar konusunda uyarmıştı. Evimde yalnızca bir tane değil daha fazlası olduğu konusunda beni aydınlatmıştı. Bunları nereden biliyordu ya da neden isimsiz notlar göndermeyi tercih ettiğini bilmiyorum ama bu kişi her kimse benden taraftı. "Başka bir not daha mı? Ne zamandan beri saklıyorsun bunu?" Rüya'nın konuşmasıyla düşüncelerimin arasından sıyrılmıştım.
Elindeki not kağıdını gelişigüzel havada salladı. Düşünceli bir tavırla çenemi kaşıdım. Ardından umursamazca omuz silktim. "Düğün gününden beri?" Gözleri şaşkınlıkla ardına kadar açıldı. "Benim düğün günüm mü?" Kafamı omzuma doğru yatırdım, baygın olan gözlerimi gözlerine diktim. Pes edercesine ellerini havaya kaldırdı. "Tamam, benim düğün günüm. Neden hiç bahsetmedin?"
"Aslına bakarsan bugün tesadüfen o not kağıdını görmemiş olsaydın hala bilmiyor olurdun." Cümlemin sonunda hafiften gülümsedim. Neşeden uzak tatsız bir gülümsemeydi. "Anlamıyorum, neden tek başına halletmeye çalışıyorsun?" Anında kaşlarım çatıldı. "Bunu da nereden çıkarttın?" Tek başıma halletmeye çalışmıyordum yalnızca sevdiklerime zarar gelmesini istemiyordum. "Tek bir soru soracağım: Bu notlardan Ilgaz'a bahsettin mi?" Başımı olumsuz anlamda salladım. "Hayır?" Ellerini havada birbirine vurdu. Cevabım onu sinirlendirmişti. "Gördün mü? Ilgaz'a bile bahsetmemişsin. Tek başına halletmeye çalışıyorsun." Hızla başımı iki yana sallayarak söylediklerini reddettim. "Hayır, Ilgaz uzakta. Onu boş yere telaşlandırmak istemedim." Söylediklerimle Rüya'nın dudaklarının arasından alaycıl bir kahkaha döküldü. "İzgiciğim, canım arkadaşım bu not sana geldiğinde Ilgaz buradaydı."
Yenilgiyle bedenimi arkamdaki dağınık yatağa bıraktım. "Amacım tek başıma halletmek değil. Baksana yaşadıklarıma bunları tek başıma nasıl halledebilirim? Tek amacım benim yüzümden bir kişiye daha zarar gelmesini engellemek." Söylediklerime rağmen sessiz kaldı. Yanımdaki boşluğa oturdu, yanlarımda duran ellerimden birisini kucağına doğru çekti. Sıcacık elleriyle elimi sarmaladı. "Anlıyorum. Ama bunu beraber atlatmalıyım İzgi. Nereye kadar saklayabilirdin ki?" Başımı omzuna koydum. "Bilmiyorum ."
Kitaplığımdaki bütün kitapları yere indirmiştim. Kitaplıktan yabancı olduğum başka bir nesne ilen karşılaşmamıştım. Kitaplarımla yerde bir çember oluşturdum ve tam ortasına oturdum. Yaklaşık iki saattir kitaplarımı kurcalıyordum. Aralarına sıkıştırılmış herhangi bir kağıt ya da not benzeri bir şey var mı diye bakınıyordum. Ama yoktu. Hem de hiçbir şey yoktu. Aylar önce okuduktan sonra rafa nasıl bıraktıysam hala öylelerdi. Elimdeki son kitabı da oflayarak kapattım. İçten içe başka bir şeyler karşılaşmadığıma sevinirken diğer yandan da hiçbir şey bulamamak sinirlenmeme sebep oluyordu. Her şeyden önce kitaplığımın başına geçmiştim. Buradan başka bir şey çıkabileceği ihtimali daha güçlüydü. Ama yanılmıştım.
Ellerimle yerden destek alarak zorlukla ayağa kalkmayı başarabildim. Saatler boyunca hareketsiz oturmanın sonucunda ayaklarım uyuşmuştu. Avuç içlerimle bacaklarımı ovalarken Rüya salona girdi. Elleri fazlasıyla doluydu. Neredeyse kucağında taşıdıklarını yere düşürmek üzereyken son anda hepsini koltuğa döktü. İşte o an taşıdığı şeyleri fark edince ağzım şaşkınlıkla açık kaldı. Bunlar küçük kameralardı. Ben saatlerdir kitaplarla ilgilenirken Rüya da evde bunları bulmuş olmalı. "İnanmıyorum."
"Ellerimizi yıkadığımız lavabonun altında bulunan dolapta havluların arkasından bir tane, kapının girişinde bulunan ayakkabılık dolabının en uç köşesinden bir tane, mutfak dolabında bulunan baharatlıkların arkasından bir tane, yatak odanda bulunan giysi dolanından bir tane, evin dış kapısının hemen yanında bulunan kimsenin gözüne batmayacak kadar küçük olan delikten bir tane ve bir tane de misafir odasında bulunan yatağın üstündeki yastıkların arasından çıktı." Onu dinlerken şaşkınlıkla açılan ağzım mümkünmüş gibi daha da açılmıştı. "Şimdilik bu kadar." Ellerimdeki bandajların izin verdiği kadarıyla saçlarımı karıştırdım. "Ben... nasıl fark edemedim?" Ellerini iki yana açarak omuz silkti. "Aslında farkında olamaman normal İzgi. Neredeyse uyumak dışında doğru düzgün evde değildin ki." Haklıydı. Bir aralar o kadar yoğundum ki neredeyse kendimi kaybetmiş haldeydim.
"O zaman neden Rüya? Evimde bile doğru düzgün vakit geçiremezken neden her yerine kameralar yerleştirilmiş?" Gözlerini birkaç saniye boyunca sessizce etrafta gezdirdi. "Bence, her ne kadar evde çok fazla vakit geçirmesen de her şeyden haberdar olmak için. Dışarıdayken seni rahatça izleyebilir ama şu dört duvarın arasına girdiğin anda kimse ne olduğunu ne yaptığını ne yaşadığını ya da neler döndüğünün bilemez. Ve bunları yerleştiren her kimse evin içerisinde yaşananları da kaçırmak istememiş." Sessizliğimi korumayı seçtim. Gözlerim koltuğun üzerinde bulunan kameralara kaydı. İçten içe kendime kızma konusunda sonuna kadar haklıydım. Bu kameralar ile bir kez daha kendimin ne kadar farkında olmadığının fark ettim. "Hepsini devre dışı bıraktım, merak etme." Minnetle gülümsedim. "Teşekkür ederim."
Göz kırparak teşekkürüme karşılık verdi. Aramıza giren sessizlikle beraber birbirimize baktık. Biraz önce az da olsa gülen yüzü şimdi tamamen ciddileşmişti. "Şimdi ne yapacağız?" Omuz silktim. Ardından önünü kapadığım yığınla kitabı gösterdim. "En hızlı ve en erken zamanda bu evden taşınacağım. Yorgunluktan bayılacağımı bilsem bile iki gün içerisinde bütün eşyalarımı toplamış ve bu evden taşınmış olacağım." Ona giyinmesi için verdiğim uzun kollu üzerindeydi. Kollarını sıvadı. "O zaman yeniden iş başı diyelim mi?" Başımı olumlu anlamda salladım.
Rüya bana sırtını dönerek salondan çıkarken ben de geri kitaplarıma döndüm. Uzun zamandır evin küçük kilerinde bugünler için sakladığım koli kutuları çıkartmıştım. Kitaplarımın her birisini sanki dünyanın en paha biçilmez en değerli mücevheri gibi kutulara özenle yerleştirdim. Biriken koli kutularının ağzını daha sonra bantlamak adına salonun bir kenarına koyduktan sonra olduğum yerden şöylece salona bir bakış attım. Boşalan kitaplığın ardından yeni hedefim televizyon ünitesi olmuştu.
Televizyon ünitesinde bulunan süs eşyalarını toplamaya başladığım sırada uzun zamandır varlığını bile unuttuğum canımdan çok sevdiğim biblomu elime aldım. Bu ahşaptan bibloyu yıllar öncesinde bana babam yapmıştı. Yere uzanmış bir şekilde kulağındaki kulaklıkları eşliğinde kitap okuyan kız biblosunu doğum günümde hediye etmişti. O zamanlar bunu verdiğinde bana söylediği tek şey, ilerde bir gün zamanı geldiğinde bana yol göstereceği yolumu kaybettiğim tam o zamanda yolumu bulmamı sağlayacağıydı. O zamanlar bu dediğini anlamamıştım. Hala da neden öyle dediğini anlayamıyorum. Bu biblonun amacının ne olduğunu ya da nasıl yol göstereceğini çözememiştim. Ama babamın bunu öylesine uydurduğu bir şey olamadığına da eminim. Parmaklarımın arasında bulunan ahşap bibloya uzun uzun baktım. Bana hangi konuda yol göstermesi gerekiyor bilmiyorum ama ben kaybolmuştum. Babam dediklerinde gerçeklik var ise lütfen, bu bir işaret olsun. Yeniden yolumu bulayım.
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top