II-) 3. Bölüm⚜️
Çok severken vazgeçmek,
Sen bunu bilemezsin.
Topallaya topallaya bahçede ilerledim. Bir elimde pastayı taşırken diğer elimle de zile basmak için uzanmıştım ki bir anda kapının açılmasıyla elim havada kalmıştı. Şaşkınlıkla geriye kaçmak üzereyken Rüya benden önce davrandı, üstüme atladığı gibi kollarını sıkıca bedenime doladım. "Rüya?" Öbür elimde pasta olduğu için tek elimi beline dolayarak sarılışına elimden geldiği kadarıyla karşılık verdim. "Çok korktum." İstemsizce kaşlarım çatılmaya başlamıştı. Kollarını bedenimden ayırarak benden birkaç adım uzaklaşmasıyla bende beline sardığım kolumu çektim. "Neyden? Sorun ne?"
Daha önce fark etmediğim telefonunu havaya kaldırdı. "Seni son yarım saat içerisinde en az elli kez aradım İzgi. Söylediğin saati geçirdin ve ben kafayı yedim." Dişlerimi sertçe alt dudağıma geçirdim. Boşta olan elimi pantolonumun arka cebine attım ve telefonu çıkarttım. Bence hala cebimde olması bile mucizeydi. Telefonu ortaya çıkararak ikimizin de net görebileceği şekilde tuttum. Telefonum tam anlamıyla paramparçaydı. Ekranında kırılmadık yer yoktu. Bir umutla açma-kapama tuşuna bastım. Ekranı açılmıştı ama tam olarak işlev göreceğine emin değildim. "Sebebi şimdi anlaşıldı." Elini dirseğime attı, nazik dokunuşuyla beni içeriye doğru çekti. "Gel hadi, içeride konuşalım." Beraber içeri girdik. Rüya ardımdan kapıyı kapattıktan sonra diğer elimde bulunan pasta kutusunu havaya kaldırdım. Rüya elleri belinde havaya kaldırdığım pasta kutusuna dik dik bakarken kocaman sırıttım. "Umarım pastan hala iyidir-" cümlemi yarıda kesen şey Rüya'nın çığlığı oldu.
Yüzümdeki sırıtma ile birlikte gözlerim korkuyla irileşti. Rüya havaya kaldırdığım elimi kavradığı gibi kendine çekti. Parmaklarımın arasında bulunan pasta kutusunu son anda sıkı sıkı kavrayarak düşmekten kurtardım. Bu pasta bir düşüşü daha kaldıramazdı. "Ellerine ne oldu senin? Bu sargılar da neyin nesi?" Onu endişelendirmemek için umursamaz bir tavırla omuz silktim. Pastayı güvence altına almak adına diğer elime aldım. "Önce bir mutfağa geçsek, şu pastanın durumunu kontrol etsek. Sonra da ben sana rahat rahat anlatsam ha Rüya? Valla yanlış anlama ama ayaklarım ağrıyor böyle ayakta durdukça." Vücudumun başka herhangi bir yerinde hasar var mı diye beni baştan aşağı kontrol ederken dizimi fark etti.
Ona konuşma fırsatı vermeden hemen atladım. "Evet, dizimde yaralı. Ama söz hepsini anlatacağım." Bir şeyler sormak için aralanan dudakları kurduğum cümlenin ardından açıldığı gibi geri kapandı. Sessizce gözleriyle mutfağı işaret ettiğinde neredeyse koşarak gidecektim. Aslında dizim acımıyor olsaydı koşardım.
Mutfağa girince elimdeki pasta kutusunu tezgaha bıraktım. Artık onunla Rüya ilgilenmeliydi. Masadaki sandalyelerden birisini çekerek oturdum. Rüya da tam yanımdaki sandalyeye oturmak için sandalyeyi çekmişti ki gücün sandalyeyi yakalayarak çekiştirdim. "Önce pasta." Elleri sandalyenin üzerinde öyle kaldı. Kaşları mümkünmüş gibi daha da çatıldı. "Nereden geliyor bu pasta sevdası? Önce pasta, pastayı bir kontrol edelim..." cümlesinin ardından göz kırpmasıyla kıkırdadım. Nedenini ben de tam olarak bilmiyordum ama galiba beraber yaşadıklarımızdan kaynaklıydı. "Bak şimdi öyle deme ama. Hem benim hem de pastanın kalbini kırıyorsun. Biz onunla şu kadarcık kısa zamanda neler yaşadık bir bilsen..." bu sefer gülme sırası Rüya'ya geçmişti. Pastanın kutusunu açarken omzunun üzerinden bana bir bakış attı.
"Allah Allah, ne zamandan beri pastaların da kalbi var İzgiciğim? Beni bir aydınlatırsan çok memnun kalırım." Masaya koyduğum dirseğimden destek alarak çenemi avuç içime yasladım. Dudaklarımın arasından bir iç çekiş döküldü. "Bugünden itibaren." Yabancının pastaya davranış şeklini hatırlayınca gülmeden edemedim. Hayır, onu komik bulmuyordum. Aksine şu zamanda insanın insana bile vermediği değeri onun küçücük bir pastaya vermesi çok değişik geliyor. "O ne demek oluyor?"
Pasta kutudan çıktığında oturduğum yerden tezgaha doğru sarktım. Sadece bir yarısının kreması birazcık dağılmıştı onun dışında hiçbir şeyi yoktu. "Pes artık. Çoğu şeyden dayanıklı çıktı." Rüya sorusunu yanıtsız bıraktığımı fark etmişti ancak hiçbir şey demeden pastaya baktı. Kalçasını tezgaha dayadı, bana doğru döndü. "Anlatmayacak mısın?" Gözlerimle arkasında kalan pastayı işaret ettim. "Birer dilim katar mısın? Zahmet olacak ama yanına bir de kahve alabilir miyim?" Rüya gözlerini devirirken güldüm. "Biliyorsun beni yaralı olmasaydım senden rica etmezdim. Hem dizim hem de ellerim yaralı. Bu yüzden sadece bugünlük bu arkadaşcağızını idare etmek zorundasın Rüya Başkan." Aşağı yukarı hareket eden omuzlarından söylediklerime güldüğünü anlamam uzun sürmedi.
"Sen neden bugün evdesin?" Sırtı bana dönük olcak şekilde omuz silkti. Kestiği pasta dilimlerini tabaklara alırken iç çektiğini işittim. "Şu yeni gelen Savcı ile çalıştığımı biliyorsun. Bugün çok önemli işleri mi neyi varmış. Erkenden çıktı pardon, sabah gelemeye tenezzül bile etmedi." Tabakları masaya koyduktan sonra kahveleri yapmak için geri tezgaha geçti. "Nasıl yani? Sana haber etmedi mi?" Kahve makinesinin cezvelerinden birisini aldı. İçine kahve kattıktan sonra yerine koydu ve düğmesine bastı. "Hayır. Adliyedeyken öğrendim."
"Saçmalık." Pastamdan bir parça ağzıma attım. "Öyle, ama elimden bir şey gelmiyor." Kahve makinesi ötmeye başladı. Rüya sadece birkaç dakikalığına sustu. Kahveleri fincanlara doldurdu, kahve makinesini kapattı. Fincanlardan birisini diğerini de kendi önüne koydu ve hemen yanımdaki sandalyeye oturdu. "Boş ver sen şimdi onu. Bu ellerinin hali ne ondan bahset sen bana." Olayları anlatmaya nereden başlamam gerektiğini düşünürken sabah hissettiğim kuşkudan başlamaya karar verdim. "Rüya..." kahvesinden bir yudum aldı. Güven verircesine göz kırptı. "Bu sabah tuhaf bir şey oldu." Pastasını almak üzereyken durdu. Sesim az öncekine nazaran daha alt tonlu, daha kısık ve kırgın çıkıyordu. Daha şimdiden omuzlarım çökmeye başlamıştım. Sebebini tam olarak bilmiyordum. Boşu boşuna kendime bir olay yaratıyormuş gibi hissediyordum. Ama Ilgaz'ın o davranışı da aklımdan bir an olsun çıkmıyordu.
"Bir şey olmuş. Ne oldu?" Rüya her şeyi bıraktı, oturduğu sandalye de bedenini tamamen bana doğru çevirdi. "Sabah Ilgaz aradı. Her sabah arıyordu ama bu sabah daha bir farklıydı. Önce her sabah olduğu gibi normal bir şekilde konuştuk. Bir anda biz konuşurken telefonun arka tarafından bir kadın sesi duyuldu. Ilgaz kadın sesini duyar duymaz daha ona görüşür bile diyemeden telefonu yüzüme kapattı." Rüya'nın gözleri şüpheyle kısılmıştı. "Kadın sesi mi? Ne diyordu?"
Kadının ne söylediğini hatırlamaya çalışırken bir anda elini kaldırdı. "Hayır, doğru soru şu şekilde olacaktı: Konuşma şekli nasıldı?" Parmaklarımı düşünceli bir tavırla çeneme götürerek kaşımaya başladım. Kafamda tam olarak aynı şekilde canlanmıyordu. Bir şeyler söylemek için dudaklarım aralandı ancak saniye olmadan geri kapandı. "Bilmiyorum ki, değişikti. Yani duyduğum o an hoşuma gitmedi." Masanın üzerinde duran sargılı elimi dikkatle ellerinin arasına aldı. "Şimdi kötü düşünmemize gerek yok bence. Bu zamana kadar Ilgaz'ın tek bir şüphe uyandıracak yanını görmedik. Sonuçta işle alakalı da olabilir değil mi? Biz içimizi ferah tutalım. Hep şeytanın oyunu bunlar takma kafaya sen." Dişlerimi alt dudağıma geçirdim, alttan alttan 'emin misin' dercesine baktım. "Evet, eminim. Kafanı yormana değmez. Güven sen bana."
"Peki." Elimden başka bir şey gelmiyordu. Hem Rüya haklıydı. Sonuçta bu tarz insanlarla gün içerisinde ben de çok haşır neşir oluyordum. Siz onlarla samimi olmasanız bile sanki onlar sizinle kırk yıllık dostmuş gibi bir tavırla yaklaşıyordu. Rüya ile konuşmak içime su serpmişti." Anlat artık şunu çatlayacağım şimdi!" Bir anda yükselmesiyle istemsizce gülmeye başladım. "Tamam tama anlatıyorum." Başımdan geçenleri anlatırken cümlelerimi daha kısa aynı zamanda da detay atlamamaya dikkat ederek anlattım. Arada Ilgaz'a gönderdiğim mesaja hala bir yanıt gelmediğini de söylemeden edemedim. En sonunda anlatacaklarım bittiğinde Rüya kahkaha atıyordu. Onunla beraber ben de gülerken fincanın dibinde kalan kahveyi kafaya diktim.
"Demek buradan geliyor bu pasta sevdan?" Fincanı tabağına bırakırken göğsümü kabartmayı ihmal etmedim. "Tabi ki!" Birden gülmeyi kesti. İç çekişiyle beraber benim de gülüşüm soldu. "İyi hoş güldük tamam da o adamın orada olması senin için çok büyük şansmış İzgi." Çatalın ucuyla tabakta kalan pasta artıklarını itekledim. "Öyle." Rüya gözlerini masaya dikmiş kırpmadan boş boş bakıyordu. Tam olarak ne düşündüğünü anlayamamıştım. "Ne düşünüyorsun?" İşaret parmağının ucuyla tereddütle gözünü kaşıdı. "Aklıma bir fikir geldi ama nasıl tepki verirsin bilemedim." Ellerimi masanın üzerinde birleştirdim. "Nedir o?"
"Bak ben diyorum ki sana yeni bir ev bakalım. Sonuçta o evde çok şey yaşandı. Güzel anılar biriktirdiğin gibi kötü anılar da birikti. Hem bir şeylerle uğraşmak kafanı dağıtır. Senin için yeni bir alan, yeni çevre, yeni insanlarla tanışma fırsatı demek." Durdum. Söylediklerini kafamda bir yerlere oturtmaya çalıştım. Aslında haklıydı. Yeni bir eve taşınmak güzel olabilirdi. Bu evde Rüya'nın söylediği gibi güzel anılarım yoktu aslında. Hangi köşeye baksam hep tek başıma yaptığım aktiviteler canlanır gözümde. Mutfakta kahve yapmışım, oturma odasında kitap okuyan halim ya da yatak odasında uyuyan o kişi. Ama kötü anılar biriktirdiğim konusunda haklıydı. Araladığım dudaklarımın arasından tuttuğum nefesimi bıraktı. "Tamam." Gözleri sevinçle parladı. "Kabul ediyor musun?" Dudaklarımda yer edinen minik tebessümümle başımı olumlu anlamda aşağı yukarı salladım. "Evet. Haklısın." Parmaklarımın ucuyla hafifçe masaya vurdum.
"Yarın işin var mı? Adliyeye gidecek misin?" Sorumla birlikte gözleri duvardaki saate kaydı. "Öğlen on ikiden sonra boşum." Memnuniyetle başımı salladım. "Pekala, o zaman yarın bir gibi seninle buluşalım. Önce telefonumu halledelim oradan şu kamera görüntülerini seyredip emlakçıya gideriz? Uygun mu?" Baş parmağını havaya kaldırarak kocaman gülümsedi. "Uygun. Benlik bir sıkıntı yok."
"Hanımlar?" Mutfak kapısından gelen kalın sesle ben oturduğum yerde zıplarken Rüya'nın dudaklarının arasından küçük bir çığlık dökülmüştü. Baran'ı görünce gözlerim şaşkınlıkla ardına kadar açıldı. "Baran? Senin evde ne işin var?" Rüya'nın sorusuyla Baran alınmış bir şekilde ona baktı. "Kalbimi kırıyorsunuz ama," elindeki anahtarı masaya bıraktı, sandalyede oturan Rüya'nın arkasında durdu. Ellerini sandalyenin omzuna koydu, eğilip Rüya'nın saçlarına küçük bir öpücük kondurdu. "Hoş geldin İzgi, geleceğinden haberim yoktu." Kollarımı meydan okuyan bir tavırla göğsümde kavuşturdum. Ancak anında bunu yaptığıma pişman oldum. "Ben de senin bu saatte geleceğini bilmiyordum Baran." Gözlerimizi dahi kırpmadan dik dik bakmaya başladık. Rüya'nın ofladığını duysam da ne Baran ne de ben ona döndük.
"Hadi ama siz artık çocuk değilsiniz-" Baran ile aynı anda kahkaha atmaya başlamamızla Rüya cümlesini tamamlayamamıştı. Ben ayağa Baran'a sarılmak için kalktığımda Rüya oturduğu yerden bize şaşkınlıkla bakıyordu. Baran sıkmak için elini uzattığında bende uzattım. "Bu sefer yavaş ol." Gözleri ne dediğimi anlamadığından elime kaydı. "Yine ne halt geldi acaba başına?" Her ne kadar şakayla karışık bir halde sormuş olsa da gözleri aynı şekilde bakmıyordu. Ne zaman başıma bir şey gelse her seferinde babacan bir karaktere bürünüyordu. Her zaman hiç üşenmeden, sıkılmadan beni korumaktan ve kollamaktan asla çekinmiyordu. İçten içe biliyorum ki beni ölen kardeşi kadar seviyor, umursuyor ve koruyordu. Ona ne kadarını hissettirebiliyordum bilmiyorum ama ben de onu her zaman olmayan abim, doğmayan kardeşim kadar seviyorum.
Detaylarını öğrenmek istediğine adım kadar emindim. Cevap olarak yalnızca omuz silmekle yetindim. "Biraz uzun bir hikaye, bir ara anlatırım ya." Baran'ın gözleri sandalye de oturan Rüya'ya kaydı. Ona da sorgularcasına bakınca Rüya da aynı benim gibi karşılık verdi.
Baran oflayarak ellerini beline yerleştirdi. "Kahve teklif etsem?" Tek kaşım oyunbaz bir tavırla havalandı. Onunla uğraşmak her zaman çok zevkli. "Bu bir rüşvet mi?" Batan'ın gözleri muzipçe parıldadı. "Neden olmasın?" Omzumla yavaşça omzuna vurdum. "Sen mi yapacaksın?" Göğsünü kabartarak çenesini havaya dikti. "İstersen." Dudaklarıma yerleşen sırıtmam ile göz kırptım. "Yap o zaman. Bir de senin elinden içelim." Rüya'ya dönüp göz kırpmamla üçümüzde aynı anda kahkahalara boğulduk.
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top