II-) 2. Bölüm⚜️



Sevgili kendim;
Ayağa kalk, yeniden başlıyoruz.


İlk adımımı attım, ikinci adımımı attım tam yolun ortasına kadar gelmiş bir diğer adımımı da atmak üzereyken sağımdan bir korna sesi yükseldi ne olduğunu anlayamamıştım. Şaşkınlıkla yolun ortasında kitlenip kaldım. Araba ile aramızda birkaç santim kala arkamdan kalın ve güçlü bir kol belime sarıldığı gibi beni yolun ortasından çekip aldı. Olduğum yerde savrulurken kendimi bir yabancı ile yolun kenarında buldum.

Dirseğim başta olmak üzere sağ dizim ve sol avuç içimde şiddetli bir sızı belirdiğinde kapalı olan gözlerimi iyice sıktım. Düştüğüm yerde kıvranarak inledim. Yanımda bir hareketlilik olduğunu fark edince gözlerim hızla açıldı. Az önce beni kurtaran adam ayaktaydı. Elleri her iki yanında yumruk olmuş bir şekilde az önce arabanın geçip gittiği yola bakıyordu. Canımın acısına rağmen ellerimle kendime destek oluşturarak düştüğüm yerden kalkmaya çalıştım. Ancak dizimdeki ve dirseğimden acılar kalkmam konusunda bana hiç de yardımcı olmuyorlardı. Ben düştüğüm yerden kalkmaya çalışırken adam bana doğru döndü. Benim yerde kalkmak için cebelleştiğimi fark eder etmez koşar adımlarla yanıma geldi ve dizlerinin üzerine çöktü. "B-ben özür dilerim."

Başımı kaldırıp yüzüne baktım. Kaşları çatılmış bir halde gülümsedi. "Benden özür mü diliyorsun?" Şaşırmış bir şekilde bana bakmaya devam etmesiyle yavaşça başımı olumlu anlamda salladım. Dudaklarındaki gülümseme küçülürken derin bir nefes aldı. "Kalkabilecek misin?" Sanki az önce düştüğüm yerde kıvranan kişi ben değilmişim gibi hızla başımı salladım. "Evet." Yanımdan kalkmasını beklerken beni şaşırtarak elini uzattı. "Benden destek alabilirsin." Teklifi karşısında tereddütle eline baktım. "Hadi." Yavaşça başımı kaldırıp gözlerimi yüzüne çevirdim. Beklentiyle bakıyordu. Sol elim acıdığı için sağ elimi avucunun içerisine bıraktım. Elimi sıkıca kavrayarak kalkmamda yardımcı oldu. Dizimdeki sızı yüzünden sağ bacağım kendiliğinden eklem yerinden büküldü. Adam düştüğümü sanarak hızla omuzlarımdan kavradığında elimi havaya kaldırdım. "Bir şey yok. Sadece acıyor."

"Ayakta durabildiğine emin misin?" Yeşil gözleri emin olmak adına gözlerimin içine baktı. "Evet." Benden aldığı cevap onu pek tatmin etmişe benzemiyordu ama ellerini omuzlarımdan çekti, birkaç adım gerileyerek gözlerini bacağıma indirdi. Onun bacağıma bakıyor olmasını fırsat bilerek ben de onu incelemeye koyuldum. Üzerindeki siyah kumaş pantolonu yere yuvarlandığımızdan kaynaklı toz içerisindeydi. Beyaz gömleğinin ise yalnızca yakası bozulmuştu. Gözlerim bu sefer yüzüne tırmandığında çenesindeki yarayı fark ettim. Gözlerim şaşkınlıkla ardına kadar açılırken ona doğru hızlı ve büyük bir adım attım. Bacağım yüzümden tökezleyince refleks olarak beni kollarımdan yakaladı. "Çenen yaralanmış."

Dediğimle kollarımda olan ellerinden birisini çekerek çenesine götürdü. Parmakları yarasına değince yüzünü buruşturdu. "Farkında değilim." Omuzlarımı düşürerek az önce ortasında durduğum yola bakındım. Kılpayı kurtulmuştum. Karşımda duran adını bilmediğim bu adama borçlanmıştım. "Yarana bakmamız gerekiyor." Çenesinden akan kan boynuna doğru yol almaya başlamıştı. Baş parmağı ile kanı yakalayarak sildi. "Gerek yok. Ben hallederim. Teşekkürler." Gözlerimi zorlukla boynunda kalan kan izinden çekmeyi başarmıştım. Çenesindeki yaradan yeni bir kan damlası daha boynuna daha doğru yol almaya başladığında hiçbir şey demeden bu sefer işaret parmağı ile sertçe sildi. Ama boşuna silmekle uğraşıyordu. Çünkü yarası kanamaya devam ediyordu ve bir süre daha durmayacak gibiydi.

Bir yandan olduğumuz sokağı gözlerimle tararken ona hitaben konuştum. "Buralarda en azından bir eczane falan olmalı," bakışlarımı yeniden ona çevirdim. O, sessizce olduğu yerde bana bakıyordu. "Plakası yoktu." Yeşil gözleri hipnoz olmuşçasına bana kilitlenmişti. Söylediğini anlayamamıştım. Bu yüzden de kaşlarım çatarak acıyan bacağıma rağmen ona doğru bir adım attım. "Anlamadım?" Gözlerini kırpmadan, donuk bir şekilde bakıyordu. İstemsizce ürkmüştüm. En sonunda gözünü ardı ardına iki kere kırptı ve arkasında kalan yola bir bakış attı. "Arabanın bir plakası yoktu. Kasten yapılmış olmalı." İstemsizce yola bakmaya başladım. Bırakın arabanın plakasını rengini dahi görmemiştim. Onun böyle bir anın ortasında plakaya dikkat edip de bu ayrıntıyı fark etmesine şaşırmıştım. Serçe parmağımın ucuyla rahatsızlanan boynumu kaşıdım.

Yüzümde olan bakışları anında boynuma düştü. Hafifçe kaşlarını çatarak boynuma odaklandığını fark edince yutkundum, elimi sanki ateşe değmişçesine hızla boynumdan çekip belime koydum. "Ben... arabanın rengini bile fark edemedim." Bacağımdaki sızı her bir akan saniye de kendini daha çok belli edercesine sızlıyor ve 'ben buradayım' diye adeta bağırıyordu. Yüzümü ifadesiz tutmaya çalışarak sağlam olan bacağıma doğru bedenimin ağırlığını verdim. "Kamera," ellerini belinin iki yanına koyarak kendi ekseni etrafında döndü. Sağ elini havaya kaldırarak işaret parmağı ile yalnızca birkaç metre gerimizde kalan bir manavı işaret etti. Manav sebebini bilmediğim bir nedenden dolayı kapalı gözüküyordu. "Arabayı en net açı ile çekebilecek kamera."

Gözlerimi kısarak birkaç saniye boyunca bütün dikkatimle manavın kamerasına bakındım. Dudaklarımın arasından içimde tuttuğum nefesi yavaşça dışarıya üfledim ve bana yardımcı olan bu yabancı adama doğru döndüm. "Şu anda size yaptıklarınız için ne kadar minnettar olduğumu anlatamam. Daha öncesinde başıma böyle bir olay gelmemişti ve sayenizde hala ayaklarımın üzerinde durabiliyorum," nefeslenebilmek için birkaç saniyeliğine durdum. Güneşin altında rengi sarıya dönen kaşları cümlelerimin etkisiyle ağır ağır çatıldı, yeşil gözleri kısıldı. Sessiz kalarak devam etmemi bekledi. Elimle az da olsa kanaması duran yarasını işaret ettim. "Bu iyiliğinize karşılık en azından yaranıza bakmama müsaade edin. Arabam hemen yolun karşısında. Biliyorum, sizin yaptığınız karşılığında bu çok küçük ama en azından içim rahatlamış olur."

Yüzünde yer edinen tereddütle birlikte ısrarcı oldum. "Lütfen." Baş parmağının ucuyla çenesindeki yaraya dokunarak tahminimce büyüklüğünü kontrol etti. Yavaşça başını sallayarak teklifimi kabul etmesi üzerine omuzlarımdan koca bir yük kalkmış gibi hissettim. Dudaklarıma yerleşen tebessüm ile yola doğru bir adım atmıştım ki yabancı benim aksi yönümde yürümeye başladı. Tam ona arabamın o tarafta olmadığını ve beni takip etmesi gerektiğini söyleyecekken yapacağı şeyi fark etmemle araladığım dudaklarımı kapatmam bir oldu. Yalnızca dakikalar öncesinde Rüya için aldığım pasta yerdeydi. Kutu şaşırtıcı bir şekilde yerde düz duruyordu. Yavaşça yere doğru çömeldi, yerde duran pasta kutusunu alarak bana döndü. Bu ince hareketiyle kendimi daha da mahcup hissetmiştim. Yanaklarım utançla kızardı. "Teşekkür ederim." Hafif bir baş hareketiyle teşekkürüme karşılık verdi.

Yaya geçidine geldiğimizde istemsizce bedenim gerilmişti. Birkaç dakika öncesinde olaydan çok fazla etkilenmediğimi düşünürdüm. Şimdi ise aynı şeyleri söyleyemezdim. Sanki ben yola adımımı atar atmaz ansızın ortaya son sürat üzerime doğru gelen bir araba ortaya çıkacaktı ve ben aynı şeylere maruz kalacakmışım gibi hissediyordum. Dilimin ucuyla kuruyan dudaklarımı ıslattım. "Koluma girebilirsin." Şaşkınlıkla yanımda duran yabancıya döndüm. Gözlerinde yakaladığım şefkat beni hazırlıksız yakalamıştı. Onu reddetmek istedim. Ama bakışlarının ne kadar ısrarcı ve kararlı olduğunu fark edince hayır diyemedim ve sessizce koluna girdim. İlk önce sağımıza ardından da solumuza baktıktan sonra ağır adımlarla yaya geçidinden geçtik. Özellikle benim için yavaş yürüyordu. Bacağımın durumunun farkındaydı.

Diğer boşta olan elimi kotumun cebine sokarak arabanın anahtarını çıkarttım, kapıların kilidini açtım. Yabancı, ön yolcu koltuğuna yerleşirken bende hızlı olmaya çalışarak şoför koltuğuna yerleştim. İkimizde arabaya aynı anda binmiş, aynı anda kapıları kapatmıştık. Elindeki pasta kutusunu alıp almamak konusunda kararsızlık yaşarken o benden önce davrandı, kucağındaki kutuyu sanki az önce yere savrulan o kutu değilmiş gibi bütün dikkatiyle arka koltuğa yerleştirdi. Yeniden bana döndüğünde yüzümdeki mahcubiyet ile torpidoyu işaret ettim. "Orada küçük bir ecza çantası olacaktı." Sorgulamadı, torpidoyu açtı ve kırmızı ecza çantası çıkarttı. Diğer eliyle torpidoyu kapatırken elindeki ecza çantasını bana uzattı. "Teşekkürler."

Çantanın içerisinden çıkarttığım küçük pamuk parçasının üzerine oksijenli sudan döktüm. Koltukta bedenimi yan çevirerek olabildiğince yabancıya doğru dönmeye çalıştım. O da aynı benim gibi oturduğu koltukta bedenini bana doğru çevirme inceliğinde bulundu. "Önce temizleyelim." Pamuğu yavaşça ve dikkatle önce yarasının üzerinde gezdirdim. Ardından çenesinde ve boynunda bulunan kan izlerini de temizledikten sonra kanlanan pamuğu ecza çantasının içerisine attım. Çantanın içerisinden çenesindeki yaraya sürebileceğim uygun kremi buldum. Kremin kapağını açmakla uğraşırken diğer yandan da çenesindeki yarayı inceliyordum. Kanlarını temizledikten sonra yara daha da ortaya çıkmıştı. "Aslında çok da derin gözükmüyor. Neden bu kadar kanadığını anlayamadım." Parmağımın ucuna bezelye tanesi büyüklüğünde krem sıktım. Kremi yarasına dokundurmadan önce alttan yüzüne doğru kısa bir bakış attım. "Nereye vurduğunu hatırlıyor musun?"

"Kaldırıma." Yarasının üzerinde kremi yediren parmağım durdu. Sesi net ve keskindi. Yüzümdeki ifadeyi sabit tutmak adına dişlerimi sertçe alt dudağıma geçirdim. "Moraracak," dudaklarımın arasından sıkıntılı bir nefes döküldü. Geriye doğru çekildim, rahatsız olduğumu saklama gereksinimi duymadan gözlerine baktım. "Benim yüzümden oldu." Elimi çantanın içerisine daldırarak küçük beyaz yara bantlarından çıkarttım. Yara bandını yapıştırmak yerine yabancıya doğru uzattım. "Krem biraz kuruduktan sonra yapıştırmak daha iyi olabilir." Sessizliğini korumaya devam ederken uzattığım yara bandını aldı ve pantolonunun cebine koydu. Tam ondan hem özür dilemek hem de teşekkür etmek için bir şeyler söylemek adına dudaklarımı aralamıştım ki oturduğu yerden bana doğru eğildi, kucağımda duran ellerimi ellerinin arasına aldı.

Şaşkınlıkla ona bakakaldığımda avuç içlerim yukarıya bakacak şekilde açtı ve yüzünü avuç içlerime yaklaştırdı. Ne yaptığını anlayabilmek adına avuç içlerime baktığımda ikinci bir şok daha yaşadım. Avuç içimin her ikisi de berelenmişti. Oluşan minik yaralardan kanlar sızmış ve elimin her yerine bulamıştı. Sorun şu ki, ben bunu şu ana kadar fark etmemiştim. "Ama..." devamını nasıl getireceğimi bilemeyerek sustum. Dudaklarımı sertçe birbirine bastırdım. Yabancı hiçbir şey demedi, ellerimi ikimizin arasında bulunan bölmeye koydu. Kucağımdaki ecza çantasını benden alarak kendi bacaklarının üzerine koydu. "Bazen önceliği kendimize vermemiz gerekir." Küçük bir pamuk kopardı. "Benim küçük yaramla ilgilenmekten kendi ellerinin farkında bile değilsin." Pamuğu avuç içlerimde gezdirmeye başladığı anda ilk acıyı hissettim.

İstemsizce yüzümü buruşturdum. "Önceliği her zaman kendine vermelisin." Bir şey demedim. Söyledikleri karşısında verebilecek bir yanıtım yoktu. Sessiz kalmayı seçerek yaptığı işi seyretmeye koyuldum. Önce avuç içlerimdeki kan lekelerini tek tek temizledi. Bu temizleme aşamasında her ne kadar canım çok acımış olsa da ağzımı açıp tek kelime dahi etmedim. Galiba hala elimdeki yaraları nasıl fark edemediğim konusundaki şokum devam ediyordu. Her iki avuç içime de kremlerini sürdükten sonra çantadan çıkarttığı gazlı bezleri fark ettim. "Gerçekten onlara ihtiyaç olduğunu düşünmüyorum. Küçük sıyrıklar."

Sanki az önce hiçbir şey dememişim gibi sol elime uzandı ve dediklerime rağmen elimi sarmaya başladı. "Belki küçük olabilir ama çok acır. En çok küçük olanlar can yakar aslında. Bırak en azından bir günlüğüne elin bu şekilde sarılı kalsın. Değilse işini yapmana engel olurlar." Karşılaştığımız andan beri kurduğu en uzun cümle bu olabilirdi. Şaşkınlıkla gözlerimi ardı ardına kırptım. "Peki." Dudaklarımın arasından dökülen tek şey bu kelimeydi. Söylediklerine bir karşılık bulamıyordum. Sağ elimi de güzelce sardıktan sonra ortaya saçılan bütün malzemeleri özenle toparladı. Ben elimdeki sargılara hüzünle bakarken çantayı çoktan torpidoya kaldırmıştı.

Yeniden bana döndüğünde dudaklarıma kocaman samimi bir gülümseme yerleştirdim, omuzlarımın duruşunu düzelttim. Ellerimdeki sargıya rağmen ona uzattım. "Bu arada ben İzgi." Önce tereddütle elime baktı. Eli elime dolandığında yavaşça salladı. Elinin elimin üzerinde kurduğu baskı o kadar hafifti ki elimi tuttuğunu kendi gözlerimle görmesem asla inanmazdım. "Memnun oldum İzgi." Elini geri çektiğinde istemsizce kaşlarım çattım ama dudaklarındaki gülümsemeyi bozmadım. Bana adını söylememişti. Eli kapı koluna uzandığında inmek üzere olduğunu fark ettim. Kapıyı açmak üzereyken durdu, başını omzunun üzerinden bana çevirdi.

"Kamera kayıtlarını incelemelisin. Eminim orada birçok cevap var. Her şey için teşekkürler İzgi." Bana teşekkür etme fırsatı bile sunmadan arabadan indi. Ardından kapıyı kapattığında sırtıyla bakışmaya başladım. Çok değişik birisiydi. Ondan aldığım ilk izlenim kapalı kutu olmasıydı. Belki de tanıdığı insanlara karşı böyle değildir bilemem ama içimden bir ses bu yabancının çok farklı olduğunu fısıldıyordu.

Yabancı karşıdan karşıya geçtikten sonra iki dükkan arasında bulunan sokağa girerek saniyeler içerisinde gözden kayboldu. Gözlerim hemen arka koltukta duran pasta kutusunu bulduğunda omuzlarımı düşürdüm. "Ben de teşekkür ederim." Dudaklarımın arasından dökülen mırıltının ardından önüme döndüm. Bu olay yüzünden Rüya'ya yeterince geç kalmıştım. Daha fazla zaman kaybetmemek adına motoru çalıştırdım, yola çıkmadan önce sinyalimi verdim.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top