II-) 11. Bölüm⚜️
Sırf okyanusa aşıksın diye içinde boğulmak zorunda değilsin.
Aradan yalnızca üç gün geçmişti. Yeni evime tamamen yerleşmiştim. Rüya ve Baran'ın yardımıyla kısa sürede her şey yerli yerine oturmuştu. Kalan son koliyi de kucaklamış salona geçiyordum. Bugün tek başımaydım. Kucağımdaki küçük bir koliydi. Salonun ufak tefek eşyaları bulunuyordu. Kucağımdaki koliyi halının ortasına koyduktan sonra içeriyi biraz havalandırma fikriyle beraber pencereye doğru ilerledim. Pencereyi açtığım sırada binanın önünde tanıdık bir araç durdu. Ardından şoför kısmından takım elbiseli Baran indi. Geleceğini haber etmemişti. Perdenin arkasından çıkarak dış kapıya doğru yürümeye başladım. Onun zile basmasını beklemeden kapıyı açtım.
Bir omzumu kapıya yaslayarak merdivenleri tırmanan ayak seslerini dinledim. Gittikçe yaklaşan seslerin ardından merdivenlerde gözüktü. Elindeki telefonunu kapatıp cebine attı, kafasını kaldırıp kapıya baktığında beni görmeyi beklemediğinden gözleri şaşkınlıkla büyüdü. "İzgi?" Son basamağı da çıktıktan sonra tam anlamıyla karşımda duruyordu. Tek kaşım havalandı. "Baran?" Dudaklarında yer edinen gülümsemesi gözlerine kadar ulaştı. "Nasılsın?" Kapıdan biraz uzaklaşarak kollarımı göğsümde bağladım. "İyi. Hangi rüzgar attı seni buraya? Geleceğinden haberim yoktu." Elini ensesine atarak mahcup bir ifadeyle başını eğdi. "İçeride konuşalım mı?" Kapıyı ardına kadar açarak içeriye girmesine izin verdim. O önden salona geçerken ardından kapıyı kapattım.
Peşinden salona girdim oturmadan önce içecek bir şeyler teklif ettim. Ancak beni kibarca reddetmesi üzerine karşısındaki koltuğa oturdum. "Dökül bakalım Baran Bey." Elini özenle taranmış olan saçlarına daldırdı ve onları düşünceli bir ifadeyle karıştırdı. Rahat bir ifadeyle arkama yaslandım. "Rüya ile bu şekilde olmak beni çok rahatsız ediyor." Eğik olan başını bir anda kaldırdı ve gözlerimin içerisine baktı. "En çok hangi çiçeği sever?" Anlık olarak dudaklarımda bir hınzır gülüş belirse de Baran fark etmeden hızla eski haline çevirdim. Umursamaz bir tavırla omuz silktim. "Bilmiyorum ki, daha önce hiç konusu açılmadı." Gözleri ağır ağır kısıldı. Dirseklerini dizlerine yaslayarak öne doğru eğildi. "Kesin öyledir." Bir anda oturduğu yerden kalktı. "Hadi hazırlan," o salondan çıkarken hızla arkasından ayaklandım. "Nereye?"
Sorumla birlikte olduğu yerde kaldı. Gözlerine yerleşen muzur ifadesiyle sırıttı. "Bilmem, görünce öğrenirsin." Daha önce yapmadığı bir şeyi yaptı, yanağımdan makas aldı. Başka bir şey söylemeden evden çıktı. Bu da neydi şimdi? Koşar adımlarla salonun penceresine koştum. Pencereyi açıp aşağıya doğru eğildiğim sırada Baran başını kaldırdı. Sol kolunu havaya kaldırarak bileğinde takılı olan saatini işaret etti. Sinirle dudaklarımı aralamıştım ki bana sırtını dönmesiyle bedenimi içeriye soktum ve sinirle pencereyi kapattım. Yatak odasına koşar adımlarla giderken neredeyse salonun ortasında bıraktığım koliye takılıyordum. Son anda onun farkına vararak yere düşmekten kurtulmuştum. Daha sabah dolaba yerleştirdiğim kıyafetlerime baktım.
Dizlerimin üzerinde biten siyah kalem eteği, onunla aynı renkte sıfır kollu ve belime kadar inen sıfır kollu kahverengi bir yelek aldım. Baran yüzünden kafam allak bullak olmuştu. Yatağın üzerine fırlattığım kıyafetlerimi hızla giyinirken bir anda durdum. Neden acele ediyordum ki? Sonuçta emrivaki yapan oydu. İki ayağımı bir pabuca sokan yine oydu. Neden onu bekletmemek için acele ediyordum ki? Dudaklarıma yerleşen sırıtma ile eteğin fermuarını kapattım. Yeleği üzerime geçirmeden önce makyaj masama ilerleyerek sandalyeye oturdum. Topuz halinde olan saçlarımı tokadan kurtardım. Elimdeki bandaj beni fazlasıyla zorlayacağı ortadaydı. Saçlarımı tepeden sıkı bir atkuyruğu yapmak için en az on beş dakika uğraşmak zorunda kalmış olsam da ortaya çıkan beni memnun etmişti. Nereye gideceğimiz konusunda bir fikrim olmadığı için makyajımı oldukça sade ve kısa tuttum.
Ayakkabılarımın olduğu kısımdan hafif topuklu siyah babetimi aldım. Aralarından kahverengi bir çantayı da kucağıma bastıktan sonra odadan çıktım. Tam ayakkabılarımı giyinmek üzere eğilmiştim ki yeleğimi odada bıraktığımı hatırlayarak geri dönmek zorunda kaldım. Önce yeleğimi ardından da ayakkabılarımı giyindim. Evden çıktıktan sonra kapıyı sonuna kadar kilitlemeyi de ihmal etmedim. Ağır ağır hiç acele etmeden merdivenlerden indim. Dışarıya çıktığımda Baran'ı arabanın önünde uyuklar halde yakaladım. "Hop!" Bağırışımla dikildiği yerde zıplaması bir oldu. Onun bu haline gülmeden edemedim. Böyle aklını alırlar Baran Efendi. "Sonunda." Gözlerini ovalayarak şoför kısmına bindi. Yanında yerimi aldıktan sonra emniyet kemerimi taktım. Arabayı çalıştırdıktan sonra sokaktan ayrılırken oturduğum koltukta yan döndüm. "Nereye?"
Düşünüyormuş gibi çenesini kaşıdı. "Önce minik bir işimiz var seninle." Söylememekte kararlıydı. Aklınca benden öc alıyordu. Sessizce arkama yaslandım. Araba yolculuğuz çok sürmedi. Bir çiçekçinin önünde durduğumuzda gözlerimi devirmeden edemedim. Bana bir şey söylemeden arabadan inince bende arkasından inmek zorunda kaldım. Art arda çiçekçiye girdik. "Seç," kollarımı göğsümde bağlayarak ona ters ters baktım. "Bana bak Baran seni şuracıkta pataklarım." Dudaklarımın arasından dökülen sert sözlerle kasanın arkasında duran kadın şaşkınlıkla bir bana bir de Baran'a baktı. Sert çıkışımla kaşları çatıldı. "Tek bir şartla," havaya kaldırdığım işaret parmağıma kısa bir bakış attıktan sonra başka çaresi olmadığının farkında olduğu için kabul etmek zorunda kaldı. "Şartımı duymadın?" Hafifçe omuz silkti. "Ben senin neyin peşinde olduğunu biliyorum. O yüzden gideceğimiz yere daha fazla geç kalmadan seç." Başımı olumlu anlam salladım.
Çiçeklere doğru bir adım atmıştım ki arkamdan seslenmesiyle durdum. "Sakın yanlış bir şey seçmeye kalkışma, sonrasında çok pis ödeşiriz." Ellerim belimde sinirle ona döndüm. Bugün ikimizinde ters günü olmalı. "Her ne kadar sana sinirli olsam da en yakın arkadaşıma herhangi bir kötülük yapma niyetinde değilim Baran." Sıra sıra dizilmiş çiçeklerin önünde diz çöktüm. Gözlerim en çok lalelerde takılı kalmıştı. İç çekerek Baran'a döndüm. "Rüya en çok nergis ve karanfil sever." Baran benden aldığı yanıtla hızla kadına döndü. "Yapabildiğiniz en büyük buketi istiyorum." Kadın kasanın arkasından çıkmak üzereyken Baran kadını durdurdu. Kadına evin adresini ve çiçekte yazması gereken notu verdikten sonra ücretini de ödedi. Kadın çiçekleri hazırlamaya başlarken dükkandan çıktık. Arabaya binmeden önce son bir umutla Baran'a döndüm. "Hala nereye gideceğimizi söylemeyecek misin?" Başını olumsuz anlamda iki yana salladı.
Yeniden arabada yerimizi aldıktan sonra gözlerim yola kilitlenmişti. "Rüya ile aranızın neden böyle olduğunu anlatarak şartımı yerine getirebilirsin." Cümlemi bitirmemle dudaklarından kısık sesli bir kıkırtı döküldü. "Bilmiyormuş gibi davranma İzgi." Şaşkınlığımı yüzüme yansıtmamaya çalıştım. "Bildiğimi de nereden çıkarttın?" Parmaklarını ritmik bir şekilde direksiyona vurdu. "Bilmeseydin bana bu kadar sinirli olmazdın. Ayrıca her ne olursa olsun siz Rüya ile birbirinizden bir şey saklamazsınız, daha doğrusu saklayamazsınız." Pekala, bizi çabuk çözmüştü. Oturduğum yerde rahatsızlanan kıpırdandım. "Niyetim kötü değildi. Her neyse bu konulara girmek istemiyorum, oldukça karışık şeyler zaten." Gideceğimiz yere varasıya kadar ne o ne de ben bir daha ağzımızı açıp herhangi bir konu hakkında konuşmadık.
En nihayetinde araba dört katlı bir binanın önünde durduğunda etrafımıza daha dikkatli bakındım. İşlek bir caddedeydik. Binanın dışı tamamen camlıydı. Giriş kapısında iki adet güvenlik görevlisi bulunuyordu. "Şirkete hoş geldin ortak." Baran bir şey dememe fırsat tanımadan arabadan indi. Ağzım şaşkınlıkla aralanmış bir şekilde sağ tarafımda kalan şirkete bakıyordum. Oturduğum tarafın kapısının açılmasıyla irkilerek kendime geldim. "Hadi gel." Emniyet kemerimi çözerek arabadan indim. Baran arabasının aranmalarını görevliye verdikten sonra kapıda duran güvenlik görevlileriyle selamlaştı. Yanında hızlı adımlarla yürüyerek ona yetişemeye çalışıyordum. "Neden en başında demedin bunu?" Asansörün önüne geldiğimizde durduk. "Aslına bakarsan bunun için gelmiştim. Ama sen çiçek konusunda oyunbaz çıkınca ben de sana başka bir oyunla eşlik etmek istedim."
Sinirle çatılmış kaşlarımın eşliğinde ona bağırmaya hazırlanıyordum ki asansörün kapısı açıldı ve içerisinden birkaç kişi çıktı. Dudaklarımı sertçe birbirine bastırarak Baran'ın peşinden asansöre bindim. Baran dördüncü kata bastıktan sonra omzunun üzerinden bana bakış atıp önüne geri döndü. Asansörde yalnız olmadığımız için sessiz kalmak en mantıklı olandı. Onunla daha sonra da hesaplaşabilirdim.
Asansörün kapıları tiz bir ses eşliğinde iki yana açıldı. Baran, eliyle önden çıkmam için müsaade ettiğinde büyük ve hızlı adımlarla asansörden indim. Ama indiğim gibi olduğum yerde kaldım. Tanımadığım ve yabancı bir yerde nereye gideceğimi bilmiyordum. "Seni biraz bekleteceğim. Bu sırada çalışanlarla tanışabilir, kahve içip keyfine bakabilirsin. Ortadan kaybolma, yarım saat içerisinde katılmamız gereken bir toplantı var." Hafifçe omzuma vurduktan sonra sağ taraftaki koridora saptı, saniyeler içerisinde gözden kayboldu. Önümden geçen insanlar yanımdan geçerken dönüp en az iki defa bakıyorlardı. Buraya yabancı olduğumu hemen anlamışlardı. Kahve fikri kulağa fena gelmediğinden ilk iş olarak mutfağı bulmaya karar verdim.
Sağımda, solumda ve önümde uzanan üç farklı yol vardı. Tam önümden geçmekte olan kadını fark ederek son anda onu durdurup mutfağın yerini sordum. Kadına teşekkür ettikten sonra sol taraftaki koridora giriş yaptım. Sağdan ilk odaya girdiğimde beni oldukça tatlı bir mutfak karşıladı. Her bir duvarı farklı renge ve desene sahipti. Kapının karşısında bulunan duvarın köşesine yere kadar uzanan sahte sarmaşıklardan vardı. Aynı zamanda iki adet renkleri farklı olacak şekilde masa ve sandalyeler bulunuyordu. L dönen tezgahın bir tarafından birbirinden farklı üç çeşit kahve makinesi bulunuyordu. Tezgahın öbür kısmında da sıra sıra dizilmiş kavanozlar vardı.
Bugüne uygun en güzel sert bir kahve içmekti. Temiz bardaklardan bir tanesini aldığım sırada arkamdan gelen ince sesle olduğum yerde zıpladım. "Emin ol Mert onun bardağını almayı bırak dokunduğunu görürse kıyameti koparır." Kapının girişinde durmuş elimdeki bardağa bakan yeşil saçlı, kahverengi gözlü, benim boylarımda kadın gülümseyerek bana bakıyordu. Hızla elimdeki bardağı tezgaha bıraktım. "Ben bilmiyordum." Gülümsemesi bir an olsun eksilmezken yanıma geldi. "Buraya yabancı olduğun belli. Burada bir gün bile geçirmiş birisi olsaydın kesinlikle yasaklı bardağı bilirdin." Kıkırdamasıyla kendimi tutamayarak gülümsedim. Kadının enerjisi hoşuma gitmişti. Üst dolaplardan birisine uzanarak farklı bir bardak çıkarttı ve bana uzattı. "Bunun belli bir sahibi yok. Gönül rahatlığı ile kullanabilirsin." Uzattığı bardağı gülümseyerek aldım. "Teşekkür ederim."
Kahve makinesinden istediğim kahve türünü seçtikten sonra bardağı yerine koydum. "Seni tanıdım," kaşlarım hafiften çatıldı. "Sen yeni ortak olmalısın?" Çatılan kaşlarımı hemen düzelttim. Başımı aşağı-yukarı sallayarak onayladım. "Evet." Tokalaşmak için elini uzattı. "Ben Yeşim, halkla ilişkiler kısmında çalışıyorum." Elini tutarak sıktım. "Memnun oldum Yeşim, ben de İzgi." Ellerimiz ayrıldığı sırada makinenin örtmesiyle bardağımı aldım ve makineyi kapattım. "Gel seni diğerleriyle tanıştırayım." Aklına bir şey gelmiş gibi durdu. "Tabi istersen."
"Neden olmasın, toplantıya kadar vakit geçirmek güzel olur." Benden aldığı cevap onu fazlasıyla memnun etmişti. Yeşim'in yönlendirmesi ile bulunduğumuz koridordan daha geniş bir alana geçiş yaptık. "Arkadaşlar!" Yeşim'in seslenmesiyle işleriyle ilgilenen insanlar başlarını kaldırarak önce Yeşim'e ardından ilk defa gördükleri bana baktılar. "İzgi Hanım, şirketin yeni ortağı." Yavaşça ona doğru eğildi. "Hanım demese miydik?" Tereddütle baktığımı fark edince 'sorun yok' dercesine göz kırptı. Yanıma gelen herkesle sıra sıra tokalaşmak zorunda kaldım. Yaklaşık on dakika kadar tanışma merasimi oldu. Sağımda Yeşim, solumda daha önce adı geçen Mert ve Duygu kalmıştı. "Aramıza yeniden hoş geldiniz İzgi Hanım." Duygu'ya doğru döndüm. "Hanımlı falan konuşmasak olur mu? Ben kendimi biraz tuhaf hissettim." Verdiğim tepkiye güldürler. "Siz nasıl isterseniz." Bu sefer dediğine homurdanmadan edemedim.
"Mert ile ben tasarım grubundanız." Anlamış gibi baş salladım. Daha önce Baran'a şirketin asıl işinin ne olduğunu sormak aklıma gelmemişti. Eğer sorduysam da kesinlikle hatırlamıyordum. "Baran Bey geliyor, biz en iyisi işimizin başına dönelim," Mert'in dediğiyle Duygu hızla başını salladı. "Sizinle tanıştığımıza memnun olduk." Onlarla son kez konuştuktan sonra seri adımlarla yerlerine döndüler. "Ben de gitsem iyi olacak. Görüşürüz." El sallayan Yeşim'e aynı şekilde karşılık verdim. Yeşim yanımdan ayrıldığı an Baran dibimde belirdi. "Bu kadar çabuk ortama uyum sağlayabileceğini düşünmemiştim." Kahvemden bir yudum alarak omuz silktim.
"Gel hadi, toplantıdan önce seni tanıştırmak istediğim birisi var." Sözünü ikiletmeden peşine takıldım. Bir anda arkasına döndüğü gibi ben, gafil avladı, ellerimin arasında bulunan kahve bardağımı kaptığı gibi bir kenara bıraktı. İtiraz etmek için dudaklarımı aralamıştım ki o benden önce davrandı. "Bu tanıştırmak istediğin kişi kim?" Ellerini cebine koydu. Kahvemi elimden aldığı için ona en huysuz bakışlarımdan attım. "Şirketin büyük ortağı. Seninle toplantıdan önce tanışmak istedi." Bir odanın önüne gelince durdu. "Bak İzgi. Kendisi biraz farklı birisidir." Anlamamıştım. Farklı derken neyi kastediyordu? Kollarımı göğsümde bağladım. "Nasıl bir fark?" Gözlerini etrafta gezdirdi, sesini alçalttı. "Tam olarak nasıl denir bilmiyorum ama biraz gıcık ve takıntılı bir tip." Dediğiyle ona tuhaf bakmış olabilirim. Patronunun arkasından çok rahat konuşuyordu. İşaret parmağını havaya kaldırarak bana doğrulttu. "Bu dediklerim aramızda kalacak. Onun hakkında bu şekilde konuştuğumu duymasın, hiç hoşuna gitmez."
"Kim birisinin arkasından bu şekilde konuşmasından hoşlanır ki?" Diyerek elbette onu iğnelemekten de geri durmadım. "Ayrıca, diline biraz hakim olmanı da tavsiye ederim. Buradakiler biraz tuhaftırlar." Gözlerimi devirmeden edemedim. "Anladım Baran." Kapıyı açmadan önce durdu. "Sonra niye uyarmadın deme de." Kapıyı açarak önce benim geçmeme müsaade etti. İçeriye girmemizle karşı masada oturan adam ayağa kalktı.
Göz göze geldiğim yeşil gözlerle olduğum yerde çakılı kaldım. Bir adım daha atamadım. O da beni karşısında gördüğüne oldukça şaşırmış gibiydi. Adını bilmediğim, birkaç hafta önce hayatımı kurtaran o yabancı adam şu anda tam karşımdaydı. Gözlerini bir an olsun üzerimden ayırmazken masanın arkasından çıktı, tam önüme geldi. Tokalaşmak için elini uzattı. "Merhaba, ben Andaç. Andaç Cihangir Arcan."
......
Bu bölümümüz bir fırt kısa, farkındayım 🫣
Bölüm hakkında fikir ve görüşlerinizi merak ediyorum. Özellikle Andaç hakkında. Sizce İzgi'nin hayatındaki yeri ve rolü ne? Yorumlarınızı merakla bekliyor olacağıııımmm🙃
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top