II-) 10. Bölüm⚜️
Bazen hissedersin,
Bu bilmekten de öte.
Hastaneden eve geçeli saatler oluyordu ancak gözümde bir gram dahi uyku yoktu. Aklım hala Ilgaz'daydı. Kalbimi kırmıştı ama yine de onu merak etmeden duramıyordum. Haftalar sonraki ilk yüz yüze karşılaşmamızı böyle beklememiştim. Onda değişen şeyler vardı. Meryem Yargıç'ın ölümünden bu yana daha da farklılaşmıştı. Olayın üzerinden yalnızca birkaç ay geçmişti. Elbette her acı öyle kolayca atlatılamaz. Ama Ilgaz'ı anlayamıyordum. O günden beri daha bi' hırçınlaşmıştı. Korumacı bir tavra bürünmüştü. Tabi ki ilk başlarda bizim için bir sorun değildi. Ta ki dün akşamki kavgamıza kadar. Sanki benden sakladığı şeyler vardı. Benim bilmediğim bir şeyler dönüyormuş gibi hissediyordum.
Bir yol vardı. Ben her adım attığımda ayağım bir taşa takılıyor ve her seferinde düşüyorum. Yine ayağa kalkıyorum ve bir adım atıyorum. Ama sonra yine ayağım bir taşa takılıyor ve düşüyorum. Yine, yine ve yine... O kadar çabamın sonucunda ne kadar ilerlediğimi görmek için dönüp baktığımda hala başlangıç noktasında olduğumu fark ediyorum. Bir çok şey yaşamama rağmen hala en baştaydım.
Yanında bulunduğum camın tülünü iyice sonuna kadar açtım. Saat oldukça geç olduğundan dışarıda tek bir insan dahi yoktu. Oturduğum koltukta dizlerimi karnıma doğru çektim, başım pencereye dönük olacak şekilde dizlerimin üzerine koydum ve birkaç saatliğine de olsa uyuyabilmeyi umarak gözlerimi kapattım.
Yüzüme vuran güneş ışığının rahatsız edici sıcaklığıyla gözlerimi aralamak zorunda kaldım. Hafif aralanmış gözlerimi dışarıya doğru çevirdim ancak gözüme vuran güneş ışığıyla istemsizce dudaklarımın arasından bir inleme döküldü. Sargılı olan elimi uyurken yastık olarak kullandığım için sızlamaya başlamıştı. Sağlam olan elimle yalnızca birkaç santim uzağımda olan telefonuma uzandım, kilit tuşuna basarak saate bakındım. Henüz sabahın yedisiydi. Taşıma için dokuz da geleceklerdi. Henüz iki saatim vardı. Oturduğum yerden kalkmadan önce bacaklarımı koltuktan uzattım. Ne kadar saattir bu şekilde uyuduğumu bilmiyorum ama bu şekilde yatmaya alışık olmadığımdan her yerim tutulmuştu. İlk önce bacaklarımı ileri-geri oynattım. Ardından olabildiğince elimdeki sargıma dikkat ederek kollarımı sonrasında da omuzlarımı hareket ettirdim. Yaklaşık on dakika kadar bu şekilde kendi kendime uğraştım.
Artık kendimi bedenen daha iyi hissettiğimi düşünerek salondan çıktım ve herhangi bir şeye takılmamaya dikkat ederek banyoya ulaşmayı başardım. Tek elimle yüzüme defalarca kez su vurduktan sonra saçlarıma bakındım. Çok dağınık değillerdi. Belki ilerleyen saatlerde rahatsız etmeye başlarsa Rüya'dan yardım alabilirdim. Banyodan çıktığım gibi mutfağa geçtim ancak kahve makinesini de kolileyip kaldırdığım için kahve içme şansım da yoktu. Kalçamı tezgaha vererek etrafıma bakındım. Çok çabuk karar vermiştim belki ama asla pişman değildim. Umarım bundan sonrası da bu yaptığım şey için beni pişman etmez.
İki saati tek başıma nasıl geçirdiğimi bilmiyorum. Taşımacılar gelmeden önce telefonda Rüya ile kısa bir konuşma fırsatımız olmuştu. Ancak telefon konuşmamız biraz tuhaftı. Daha doğrusu Rüya'nın kendisi tuhaftı. Sesi kısıktı, hasta gibi değilde daha çok kızgın gibiydi. Ya da ben kafamda fazla abartıyordum. Bunu ona sormayı kafamın bir kenarına not edinmiştim. İki saatin ardından gelen taşımacılarla tek başıma ilgilendim. Ilgaz'dan hala bir haber yoktu. Birkaç kez kendime engel olamayarak mesajlaşma uygulamasında en son ne zaman aktif olduğuna bakındım. Ancak oradan da bir yere varamadım. Çünkü en son dün akşamki kavgamızdan saatler öncesinde aktif olduğu gözüküyordu.
Normalde taşıma işlemi sırasında Rüya ile Baran'ın da gelmesi gerekiyordu, en son telefonda bu şekilde konuşmuştuk. Ancak son dakika Baran beni arayarak Rüya ile yeni evde bekleyeceklerinin haberini vermişti. Sebebini soramadan da telefonu kapatmıştı. Bu ikili de kesinlikle bir tuhaflık vardı. Özellikle Baran'ın telefondaki konuşmasından sonra bundan emin olmuştum. Birkaç saat içerisinde evim tamamen bomboş kalmıştı. Son kez evin içerisinde herhangi bir şey kalmış mı diye kontrol ederken adımlarım salon kapısına gelince yavaşladı. Omzumu kapı pervazına yaslayarak girişte durdum.
Doğru mu yapıyordum emin değildim ama bir işe kalkışmıştım ve artık geri dönmek için çok geçti. Bu evde çoğunlukla kötü anılarım vardı. Özellikle son iki sene de fazlasıyla kötü anı birikmişti. Elbette her zaman kötü anılar birikmemişti. Kötünün yanında iyi anılarım da vardı. Hande gibi. Ama kötü anılar iyi anılara daha ağır basıyordu. Ne zaman evimin bir köşesine baksam aklıma ilk kötü anılar doluşuyordu. Bu durumdan artık bıkmıştım. Bir yanımdan bu durumdan kurtulduğum için mutluyken diğer yanım Hande ile anılarımın yalnızca bu evin duvarlarının arasında kalacağının farkında olduğu için buruktu. "Bütün eşyalar arabaya yüklendi. İzninizle yola çıkıyoruz." Sağımdan gelen yabancı erkek sesiyle durduğum yerde irkildim.
Adamla aramızda yalnızca birkaç adım kadarlık mesafe olduğunu fark edince geriye doğru adımlayarak uzaklaştım. "Tabi, siz yola çıkın. Size konumunu göndermiştim." Adam birkaç saniye sessizce yüzüme baktıktan sonra başını olumlu anlamda salladı ardından hiçbir şey demeden evden çıktı. Yaşadığım anlık korku yüzünden kalbim hala hızlı atıyordu. Elimi göğsümün üzerine koyarak derin bir nefes aldım. Büyük adımlarla salonun camına ilerledim. İki adam taşıma aracının kapılarını kapatırken az önce çıkacaklarını haber vermek için yanıma gelen adam sırtı bana dönük olacak şekilde telefonla konuşuyordu.
Diğer iki adam arabanın ön kapısını açıp içine bindiğinde o adam hala telefonla konuşmaya devam etti. Yalnızca birkaç saniye sonra telefonu kapattı ve aracın etrafında dolanarak sürücü kısmına geçti. Tam binmek için kapıyı açtığı sırada kafasını kaldırıp benim bulunduğum pencereye bakındı. Bana bakmasıyla birlikte olduğum yerde kaskatı kesildim. Başka hiçbir yere bakmamıştı. Direkt benim olduğum pencereye bakmıştı. Birkaç saniye gözlerimin içerisine baktıktan sonra araca bindi, saniyeler içerisinde büyük araç sokağın köşesinden dönerek gözden kayboldu.
Pantolonumun cebinde bulunan telefonumu çıkartarak mesaj uygulamasına girdim ve Baran'ın ismini buldum. Taşımacı adamlarla bizzat yakından ilgilenir misin?
Endişeyle dudaklarımı kemirirken anında mesajımı görmüştüm. Mesajımı görür görmez saniyeler içerisinde cevapladı. Bir sorun mu çıkarttılar?
Kendimi nasıl ifade edeceğimi bilemeyerek durakladım. Sertçe yutkunduktan sonra cevap yazmaya koyuldum. Hayır, yani evet. Biraz tuhaflar sadece. Gelince konuşalım mı?
Yine anında mesajımı görmüştür. Göğsümde beliren sızıyla derin bir nefes aldım. Hayır, kötü düşünmemelisin İzgi. İşaret ve baş parmağımla sertçe alnımı ovaladım. Elimde tuttuğum telefonun titremesiyle hızla ekranı kendime doğru çevirerek Baran'dan gelen bildirime tıkladım. O iş bende
Arabamı yeni evimin önüne park ettikten sonra el frenini çektim. Arabadan inmeden önce oturduğum yerden bulunduğumuz sokağa bakındım. Birkaç metre ötemde taşıma kamyonu buluyordu. Benden önce geldikleri için çoktan eşyaları içeriye taşımaya başlamışlardı. Gözlerimle tek tek adamları incelemeye devam ederken Baran görüş açıma girdi. Durduğu yerde adamları takip ediyordu. Sağına doğru döndüğünde önce arabamı fark etti sonra da içerisinde oturan beni. Adamlara son bir bakış daha attıktan sonra bana doğru yürümeye başladı. Arabanın anahtarını alarak indim ve ardımdan kilitledim. Ondan tarafı dönüğüm sırada çoktan yanıma gelmiş, birkaç adım uzağımda duruyordu. Sırtımı arabaya vererek yaslandım. Elimdeki anahtarı çantama attıktan sonra başımı kaldırıp beni izleyen Baran'a baktım.
"Anlatacak mısın?" Dudaklarım o şeklini aldığında sesli bir nefes verdim. İstemsizce boynumu kaşıdım. "İçlerinden bir tanesi çok tuhaf. Yani belki normal. Bilmiyorum Baran. Adam değişik. Evin içerisinde bir şey kalmış mı diye bakınırken bir anda yanımda belirdi. Geldiğini bile duymadım. Bana çıkacaklarını haber ettikten sonra aşağıya indi ve telefon görüşmesi yaptı. Telefonu kapattıktan sonra tam arabaya binecekken birden kafasını kaldırıp benim olduğum cama baktı." Baran'ın sert bakışları dudaklarımdan dökülen her bir cümle ile yumuşamıştı. "İzgi, zor şeyler atlattın. Bazı normal şeyler bile şu an sana paranoyakça gelebilir. Bir süre çoğu şeyden şüphe edeceğine eminim. Bu şekilde düşünmen gayet normal." Yeniden bir şeyler söylemek için dudaklarımı araladığımda durdum.
Haklı olabilirdi. Bazı şeyleri kendi çapımda abartıyor olabilirdim. Yalnızca adamın bakışları gözümün önünden gitmiyordu. Omuzlarımı düşürerek soluklandım. "Hem sana bahsetmem gereken bir konu var." Başımı ondan tarafı çevirerek yeniden ona odaklandım. "Biliyorsun aylar önce seni yeni ortağım diye tanıtmıştım," başımı hafifçe sallayarak onayladım. "Şirketin bazı küçük ortakları ve birkaç kişi seni soruyor. Aslında, birkaç kişi değilde çoğu kişi desem daha doğru olur. Neden şirkete uğramadığını falan filan. Sadece bir süreliğine şirkete gelsen? Hem bu boş vakitlerini değerlendirmiş olursun. Rüya artık evde sıkılmaya başladığımdan bahsetmişti. İstersen şirkette sana bir iş ayarlarım ilerleyen zamanlarda hoşuna gider ya da gitmez ona göre hareket ederiz. Ne dersin?" Üstten üstten gözlerini kırpıştırdı. Şaşkınlıkla aralanan dudaklarımı kapadım.
Benden istediği şey hafif değildi. Ama zamanında ondan ne istediysem sorgusuz yapmıştı. Ve sonucunda bu doğmuştu. Bunun sebebi de bendim. Bana yardım etmesinin ardından onu geri çeviremezdim. Bu saygısızlıktı. Ama benim alışık olmadığım bir ortamdı. Tanımadığım insanlar, tamamen yabancı olduğum bir ortam. Tamam, hayatımda ilk defa çalışacak değildim. Koskoca Savcıyım, yani eskiden. Ama bu Savcılıkla aynı şey değildi. "Hadi ama İzgi. Yalnızca birkaç hafta. Çok sıkışmasam istemezdim. Şirketin en büyük ortağı bile merak ediyor." Son cümlesiyle kaşlarım şaşkınlıkla havalandı. Şirketin en. Büyük ortağı mı? Şirketin en büyük ortağı Baran değil miydi? Anlamadığımı belirtilmesine işaret parmağımı havaya kaldırdım. "Bir saniye? En büyük ortak sen değil misin?" Başını olumsuz anlamda iki yana salladı. "Anlamıyorum. Madem sen değilsin, başka birisi. O zaman bahsettiğin bu büyük ortak bu durumu nasıl kabullendi?" Ellerimi başıma götürdüm. Anlamakta zorluk çekiyordum artık.
"Yani karşılıklı bu tarz şeyler. Bana bir iyilik borcu vardı ve bu yolla ödemiş oldu. Hem sen orasını ne yapacaksın? Cevabın ne? Kabul ediyor musun teklifimi?" Gözlerimi sıkıca yumdum. İlk önce kafamın içerisini boşalttım. Tamamen. Geriye yalnızca Baran'ın az önce kurduğu cümleleri tekrarladım. En fazla ne kaybedebilirdim ki? Yalnızca birkaç hafta. Sonrasında yoluma devam edecektim.
Gözlerimi araladım. Büyük bir beklentiyle bana bakıyordu. Yenilgiyle omuzlarımı düşürdüm. "Tamam, kabul." Baran, benden aldığı cevapla birlikte kocaman sırıttı. "İşte bu be! Kabul edeceğini biliyordum." Ters bir bakış attım. "Öyle çok sevinme. Dua et de seni o kadar insanın içerisinde rezil edecek bir davranışta bulunmayayım." Dudaklarının arasından bir kahkaha döküldü. Kolunu omzuma doğru atmasıyla beraber eve doğru yürümeye başladık. "Benim sana olan güvenim tam. Biz bu işte ortağız. Anca beraber kanca beraber kızım." Bana doğru kaldırdığı yumruğuna kendi yumruğumu çaktım.
Merdivenleri kullanmayı tercih ederek dairemin bulunduğu kata çıktık. Dairenin kapısı açıktı, içeriye girer girmez Rüya ile göz göze geldik. Elimi havaya kaldırarak saçma bir şekilde el salladım. Dudaklarında buruk bir tebessüm belirdi ama yine de el sallamayı ihmal etmedi. "Ben en iyisi adamlara bakayım." Baran'ın aniden değişen ruh hali ve kaçarcasına gidişiyle afalladım. Hafiften çatılan kaşlarımla Rüya'ya döndüm. Daha fazla kapının önünde durmak istemediğim için onun koluna girerek mutfağa doğru yönlendirdim. "Sorun ne? Neden böylesiniz? Yoksa kavga mı ettiniz?" Ardı ardına sorduğum sorularla gözlerini kaçırdı.
"Önemli bir şey yok." Ellerimi belime yerleştirerek ona tuhaf bir bakış attım. O bu haldeyken ona inanmamı beklemiyordu herhalde. "Ya hemen şimdi ne olduğunu anlatırsın ya da gider Baran'ı en tuhaf yollarla öldürürüm." Kalçasını tezgaha verdi, kollarını kendine doladı. "Rüya, lütfen. Ne olduğunu bilmek istiyorum. Sizin aranızda olan bir özel durum ise elbette anlatmamalı tercih edebilirsin. Ben yalnızca senin için endişeleniyorum. Yapabileceğim bir şey olup olmadığını öğrenmek istiyorum. Tercih senin." Dudaklarımdaki minik tebessümle ona bakmaya devam etti. Aralıklı olan dudaklarından nefesini dışarıya üfledi. "Tam olarak öyle bir şey değil. Yani seni üzmek istemiyorum İzgi." Ellerimi omuzlarına koyarak olabildiğince yanında olduğumu belli etmeye çalıştım.
"Bu ev aslında Baran'ın değilmiş." Dediği şeyle afallarken ses çıkartmadım. Devam etmesi için sessiz kalmayı tercih ettim. "Şirketin en büyük ortağınınmış aslında. Bunu öğrenince atıştık biraz." Anlamamıştım. Tamam Baran yalan söylemişti ama bu kadar büyük bir kavgaya nasıl sebep olmuştu? "Anlamadım? Bunun yüzünden mi bu haldesiniz?" Başını olumsuz anlamda salladı. "Şirkette bir sorun mu çıkmış ne? Şu aylar önce düzenlenen parti de seni şirketin yeni ortağı olarak tanıttıktan sonra insanlar seni sormaya başlamış. Büyük ortak da Baran'dan rica etmiş. Baran da ona son zamanlarda yaşadığın durumlardan bahsedince bu evi ona vermiş, yani senin için. Şirkette birkaç haftalığına bulunman karşılığında teşekkür amaçlı bir şey miymiş ne? Anlattıklarından sonra yaptığı şeye kızdım o da bana sinirlendi. Sonrası ise karışık işte." Hala anlayamıyordum. Burun kemerimi sertçe sıktım. Birkaç adım gerileyerek Rüya'dan uzaklaştım.
"Özür dilerim Rüya. Böyle bir şey yaşanmasını istemezdim ama söz ben Baran ile konuşacağım." Tam Baran ile konuşmak için arkamı döndüğüm sırada Rüya'nın kolumdan yakalamasıyla durmak zorunda kaldım. "Hayır İzgi, lütfen. Sana anlattığımı bilmemeli. Sana bahsetmesem gerektiğiyle ilgili bazı şeyler zırvaladı. En iyisi kendisi bahsedene kadar sessiz kalman. Benim için" kararsızca bir kapıya bir de karşımda duran Rüya'ya baktım. Aslında burada yapılacak bir şey yoktu. Elbette, en yakın arkadaşıma ayak uyduracaktım. Başımı aşağı-yukarı sallayarak onu onayladığımı gösterdim. "Sen nasıl istersen öyle olsun ama bil, bunu Baran'ın yanına bırakmam. Özellikle senin kalbin kırılmışken, asla." İşaret parmağımı yüzüne doğru kaldırdım. Dudaklarında anlık bir gülümseme belirdi. Ta ki elimdeki sargı bezini fark edesiye kadar.
Gözleri şokla ardına kadar açılırken elimi ellerinin arasına aldı. "Ne oldu senin eline? Nasıl oldu bu?" Elimi kendime doğru çekmek istesem de buna müsaade etmedi. "Boş ver. Zaten canın sıkkın daha fazla sıkılmasın." Gözlerimi mutfakta bulunan kolilerde gezdirdim. "En iyisi bir yerden başlamak." Geriye çekilerek kolilerden birisine ilerledim. "Benden kaçıyorsun?" Eğildiğim yerden ona doğru baktım. Sağlam olan elimde yüzümü sıvazladım. "Duymak istemezsin." Yüzüne takındığı o sert ifadesiyle kollarını göğsünde bağladı. Az önceki o kırılgan Rüya gitmiş, arkadaşını tüm gücüyle savunan ve ona her an destek olan Rüya geri gelmişti. "Her ne olduysa hemen iyi olur İzgi." Eğildiğim yerden doğruldum. Nasıl olsa zamanımız çoktu öyle değil mi? Yerlerin kirini umursamadan oturdum ve sırtımı soğuk duvara vererek ona dün gece yaşanan olayı eksiksiz anlatmaya koyuldum.
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top