I-) 8. Bölüm⚜️
Dinleyeni olmadığından değil, anlayanı olmadığından sessizleşir insan...
Başımın altındaki yastığı düzelterek yan döndüm. Çok tatlı bir uykunun tam ortasındaydım. Başımın altındaki yastık çok rahattı, yaram sızlamıyordu, neredeyse omuzlarıma kadar çekilmiş bir halde beni sımsıcak tutan bir örtüm bile vardı. Kapalı gözlerimin arasından memnuniyetle mırıldandım. Elimi yan tarafımdaki boşluğa attığımda elime değen şeyle hiç de boş olmadığını anladım. Kaşlarım çatıldı. Elimi havaya kaldırıp tekrar sertçe elimin altındaki şeye vurdum. Bu sert bir şeydi. Ama hala ne olduğunu anlayamamıştım. Kulaklarıma dolan kalın bir iniltiyle bedenim kaskatı kesildi. Yattığım yerden ilk önce tek gözümü sonradan da diğer gözümü açarak elimin neye denk geldiğine baktım. Gördüğüm şeyle çığlık atarak gerilerken yataktan düştüm. Yerde iki büklüm şekilde yaramı tutarken Atlas'ın uykulu sesini duydum. "İzgi?"
Yataktan aşağıya sarkarak yarı açık gözleriyle yerde kıvranmakta olan bana şaşkın şaşkın baktı."Ne yapıyorsun yerde?" Yüzüme hiç de inandırıcı ve samimi olmayan bir gülümseme yerleştirdim. Bir elimi karnımdan çekerek gelişigüzel havada salladım. "Ne yapayım işte yatakta canım sıkılınca biraz da yerde yatayım dedim, nasıl fikir?" Atlas bir eliyle gözünü ovcalarken yüzünde minik bir tebessüm oluştu. Gözlerimi devirerek düştüğüm yerden zorla da olsa kalktım."Sizin burada ne işiniz var?"
Yatağın başında dikilmiş bir şekilde üstten ona baktım. Sırtı üstü yatarak kollarını başının altında birleştirdi ve tekrardan gözlerini kapattı. Sinirle başının altındaki yastığı çektim. "Kime diyorum ben ya?" Soruma cevap vermemek bu kadar zor olamazdı değil mi?
Kafasının boşluğa düşmesiyle gözlerini açarak dirseğinin üzerinde yan döndü. Yanağını avuç içine yaslayarak tekrardan gözlerini kapattı. Elimdeki yastıkla yavaşça yüzüne doğru vurdum. Gerçekten sinirlenmeye başlamıştım. "Ben burada cevap bekliyorum!"
Bir darbe daha indirdiğimde yastığı yakaladığı gibi ellerimin arasından aldı. Boş kalan ellerime şaşkınlıkla bakarken yüzüme yediğim yastıkla birkaç adım geriledim."Sessiz ol İzgi, uyumaya çalışıyorum."Ayak ucuma düşen yastığı alarak bu sefer daha sert bir şekilde yüzüne fırlattım. Kaşlarını çatarak gözlerini açtı. Yastığı aldığını görünce koşarak kapıya yöneldim. Kapıyı açtığım gibi kendimi dışarıya attım. Arkamdan geri kapıyı kapatarak sırtımı yasladım. Kapının arkasından gelen darbe sesiyle olduğum yerde sıçradım.
Baş parmağımı damağıma koyarak yukarıya doğru kaldırdım. Aklım çıktı!Kapıdan uzaklaşarak ritmik bir şekilde vurdum. Sırıtarak vurmaya devam ederken kapının arkasından gelen bir darbe ile korkuyla kapıdan uzaklaştım."İzgi!"
Öbür taraftan gelen Atlas'ın boğuk sesiyle sırıtarak son kez kapıya baktım. Hala soruma cevap vermediğininde farkındaydım. Olduğum yerde önce sağıma sonra da soluma bakındım. Şimdi yapmam gereken neydi? Yeni uyandığımı hatırlayarak hedefimi banyoya çevirdim. İlk önce bir güzel yüzümü yıkadım. Gözlerim boynumda ki yara izinde takılı kaldı. Yara kapanmıştı ancak tam olarak iyileştiği de söylenemezdi. Yanımda sarkan elimi göz hizama getirerek iyileşmeye yüz tutmuş yaraya bakındım. Boynumdaki yaraya göre durumu daha iyiydi. Günden güne iyileşiyorlardı. Artık acısının bile hissetmiyordum. Öyle ilk günlerdeki gibi iş yaparken bana engel de olmuyordu. Yavaşça elimi açıp kapatarak acı seviyesine bakındım. Gerçekten acı yoktu. Bu olumlu bir gelişmeydi.
Banyodaki işimi bitirdikten sonra salona geçerek koltuklardan birisine oturdum. Karşımdaki duvarda asılı duran saate baktığımda daha sabahın yedisi olduğunu gördüm. Ne kadar şanslı bir insanım ama(!) "Günaydın."Arkamdan gelen kısık sesin sahibine gülerek baktım. "Hayırdır Savcım gece geç yattınız herhalde?" Bazen onunla uğraşmak eğlenceli olabiliyordu. Yüzünü sıvazlayarak yanıma oturdu. Başını omzuna yaslayarak uykudan şişmiş olan gözleriyle baktı.Bir şey demesini bekledim ama tek bir kelime dahi etmedi. Aramızda oluşan bu tuhaf andan rahatsız olarak gözlerimi kaçırdım. "Kahvaltı yaparsın değil mi?"
Yöneltilen soru ile gözlerimi devirerek ona baktım. İşaret parmağımla kendimi göstererek kaşlarımı kaldırdım."Savcım hatırlatırım bende insanım, yani her insan gibi evet bende kahvaltı yaparım." Ellerini 'pes' dercesine havaya kaldırarak oturduğu koltukta azıcık geriledi. "Sana dokunmayan bin yaşasın İzgi." Somurtarak yanımdan kalktı ve mutfağın yolunu tuttu. Hayır yani şimdi soru soruyor sorusunu cevaplıyoruz ama haksız olan biz oluyoruz.
Tam on dakika boyunca o koltuktan kalkmadım, Atlas'ın gelmesini bekledim. Galiba birazcık kendi kendime inat etmiş olabilirim. Her ne olursa olsun bu koltuktan kalkmamaya karar vermiştim. Bir ara mutfaktan cam kırılma sesleri duydum ancak kalkmaya bile tenezzül etmedim. Cam kırılma sesinin üzerinden çok geçmeden bir şeylerin devrilme sesini duydum, yine kalkamadım ta ki Atlas bağırasıya kadar."Hay ben senin ya!" İlk başta gidip gitmeme konusunda tereddüt etsem de inadı bir kenara bırakmaya karar verdim.
Oturduğum yerden fırladığım gibi mutfağa gittim. Kapıdan içeriye girdiğimde beni karşılayan manzara ile şaşkınlıkla durdum. Bunların hepsi sadece on dakika da mı olmuştu? Birisi beni dürtsün ve bu kabustan uyandırsın.Tezgahın üzerinde sıra sıra bi' ton dizili bulaşık bulunuyordu. Ocağın üzerinde duran tavadan yanık kokuları geliyordu. Yerde cam kırıkları vardı. Gerçekten bunların hepsini yapmayı nasıl başarmıştı? "Oha!"
Beş karış açılmış ağzımın üzerine elimi kapatarak mutfağa bakmaya devam ettim. Atlas'ın yanına geçmek üzere bir adım attığımda elini havaya kaldırarak bağırdı."Gelme!"İrkilerek geriledim. "Sen salona geç hadi, durma burada. Ayağına cam batabilir."
Başımı olumsuz anlamda salladım. Bir yerlerini kesmiş olmalıydı. Kesiğine baktıktan sonra gidebilirdi buradan. Değilse aklım onda kalırdı. "Hadi dedim İzgi." Sürekli aynı şeyi tekrar edip ısrar etmesi üzerine oflayarak geriledim. Mutfaktan çıktım ancak salona gitmek yerine banyoya gittim. Etrafıma bakınarak paspas tarzı bir şeyler arandım. Kapının arkasında duran paspası görmemle zaferle sırıttım. Aldığım kovanın içerisine biraz su doldurduktan sonra mutfağa geçtim.
Kapıda durarak Atlas'a baktım. Yerdeki camları avucunun içerisine topluyordu. Elimdeki kovayı kenara bırakarak, kaşlarımı çattım ve ellerimi belime yerleştirdim. "Ama ne yapıyorsunuz siz? Ya eliniz kesilse?" Bakışları bana dönmeden hemen önce eline son aldığı cam parçasını acıyla bıraktığını gördüm. Göz devirerek dikkatli adımlarla yanına ulaştım. Ben demiştim ama değil mi? Bir kere de benim sözüm dinlense ne kadar güzel olur. Yanına çökerek elini ellerimin arasına aldım. Parmağında çok derin sayılmayan bir kesik oluşmuş. Elinden tutarak ayağa kaldırdım. Her ne yaptıysam Atlas itiraz etmeden ayak uydurdu. Ondan beklenmeyen uysallıkla her hareketime adım adım uydu.
İlk önce mutfak lavabosunda parmağını suya tuttuk. Sonra o parmağına peçeteyle baskı yaparken bende yerdeki cam kırıklarını temizledim. Ortada tek bir tane bile cam parçası kalmadığına emin olduktan sonra Atlas'a döndüm. Beni izliyordu, pür dikkat bana bakıyordu. Yalandan öksürdüm."Iııı, siz salona geçin hemen arkanızdan geliyorum." Birkaç saniye sessizce baktı. Ardından hala şiş olan gözleriyle dağıttığı mutfağa kısa bir bakış attı. Omuzları yenilgiyle düşerken başını sallayarak onayladı. Dediğimi ikiletmeden mutfağı terk etti. Bir süre arkasından baktıktan sonra kendime gelerek kollarımı sıvadım. Beni bekleyen bir sürü şey vardı. Hüzünlü gözlerle tezgahın üzerindeki bulaşıklara baktım. Nasıl becermişti gerçekten anlamıyorum.
Önce tezgahın üzerindeki yığınla bulaşığı, bulaşık makinesine yerleştirerek işe başladım. Ardından ocağın üzerinde ki yanık tavayı alarak bir güzel telle temizledim. Toparlanması gereken şeyleri hallettikten sonra buzdolabının karşısına geçerek bakınmaya başladım. Ellerimi belime koyarak şöyle bir neler yapabileceğimi düşündüm. Madem Atlas Bey beceremedi biz yapalım bakalım. Bende çok güzel şeyler hazırlarım ya(!)
Dolapta bulduğum kahvaltılıkları çıkartarak tek tek tezgahın üzerine bıraktım. Masaya karşılıklı olarak iki tabak koyduktan sonra ocağa çay için su koydum. Suyun kaynamasını beklerken tezgahın üzerine çıkardığım kahvaltılıkları güzelce masaya dizdim. Kahvaltılıkların yanına birkaç şey daha hazırlayarak onları da masaya yerleştirdikten sonra çayı demledim. Kalçamı tezgaha yaslayarak karşımda ki müthiş masaya baktım. İlk defa bu kadar güzel bir masa hazırlamıştım. Ellerime sağlık. Midemde adeta açlık zilleri çalıyordu. Ama kahvaltıdan önce halletmemiz gereken ufak bir işimiz daha vardı. Koca evin içerisinde tamı tamına yarım saate yakın bir süre boyunca ilk yardım çantası aradım. Peki benim bu kadar uzun süredir aradığım şey nereden mi çıktı? Mutfakta ki en dip çekmeden. Gerçekten neden oraya koyarsın?
Hayıflana hayıflana elimdeki çantaya baktım. Salona giriş yaptığımda bile hala kendi kendime isyan ediyordum. Resmen elimdeki ilk yardım çantasıyla kavga ediyordum. Ta ki Atlas'ın koltukta derin bir uykuda olduğunu fark edene kadar. Onun uyuduğunu fark eder etmez anında konuşmayı kestim, dudaklarımı sıkıca birbirine bastırdım. Onu uyandırmamak adına adeta parmak uçlarımda koltuğa yürüdüm. Yattığı koltuğun yanına yarama dikkat ederek çöktüm. Karnının üzerinde duran elini yavaşça koltuktan aşağıya doğru sarkıttım. Parmağına sardığı peçeteyi görünce sessizce güldüm. Onu uyandırmamaya dikkat ederek parmağındaki peçeteyi çıkardım. Çoktan kesiğin kanaması durmuş gözüküyordu. Peçeteyi yanıma bırakarak sessizce ilk yardım çantasını açtım. İçerisinden bir krem alarak işaret parmağımın ucuna bir miktar sıktım.
Parmağıma sıktığım kremi bir süre parmağında gezdirdim. Kremi iyice parmağına yedirdikten sonra bir yara bandı ile yarasını kapattım. Çantayı toparlarken sesini duymam ile duraksadım. "Teşekkür ederim." Dudaklarımda yer edinen minik tebessümün eşliğinde yavaşça omuz silktim. "Rica ederim."Hızlı hareketlerle çantayı toparlayarak ayaklandım. Salondan çıkmadan hemen önce durdum."Kahvaltı hazır."
...
"Ama lütfen! En azından evime gideyim." Yalvaran gözlerle Atlas'a baktım. Ancak yüzündeki ifadeden bu bakışlarımın bir işe yaramadığı anlaşılıyordu. "Hayır İzgi. Başsavcı dinlenmeni söyledi." Başını telefonundan kaldırmadan eliyle nazikçe beni itekledi.
Son bir kez daha şansımı denemek istedim. "Lütfen çok sıkıldım." Dudaklarının arasından sıkıntılı bir nefes verdi. Telefonunu kapattı ve pantolonunun cebine sıkıştırdı. Baygın bakışlarını gözlerime dikerek konuştu. "Daha bir gün oldu İzgi. Ayrıca yaran henüz iyileşmedi."Surat asarak yanından geçtim. Mutfağa geçerek kendime bir bardak soğuk su doldurdum. Bunun üzerine iyi gider.
Suyumu içerken kapının ilk önce açılma sonra da kapanma sesini duydum. Göz devirerek elimdeki bardağı sertçe tezgaha koydum.
Salona geçerek keşfettiğim kitaplığın yanına gittim. Yeni bir kitap arayışına çıktım. Neredeyse kitaplıkta ki bütün kitapları inceleyip konularını okuduktan sonra aralarından bir tanesini seçtim. Dün aldığım kitabın pek sardığını söyleyemem. Bir de bununla şansımızı deneyelim. Aradan ne kadar zaman geçtiği hakkında hiçbir fikrim yoktu. Şöyle bir okuduğum sayfalara baktım. Kitabın neredeyse bitmiş sayılırdı. Boğazımdaki kuruluk ile kaldığım sayfayı işaretleyerek mutfağa su içmeye kalktım. Mutfağa girdiğim sırada bahçeden gelen ses ile duraksadım. Duyduğum ses ile koşar adımlarla bahçeye çıkan kapısına gittim. Dünden beri buradayım ve ilk defa b,r ses duymanın heyecanını yaşıyordum doğal olarak.
Camın öbür tarafına bulunan minik köpeği görmem ile sevinçle kapıyı açarak bahçeye çıktım. Beni görmesiyle havlayarak etrafında dönmeye başladı. Dizlerimin üzerine çökerek dizlerime vurdum. Onu çağırdığımı anlayınca zıplaya zıplaya yanıma geldi. Ön iki partisini dizlerime koyarak okşamam için başını eğdi. Anında içim yumuşacık olmuştu. Ellerim yumuşak sarı tüyleri arasında kaybolmuş bir şekilde başını okşamaya başladım. Yumuşacık tüyleri vardı. Başını okşarken boynunda takılı olan tasması dikkatimden kaçmadı. "Cesur!"
Duyduğum yabancı erkek sesi ile ayağa kalktım. Köpeğin etrafında dönerek havlaması ile ona baktım. Seslenen kişi köpeğin sahibi olabilir miydi? Tekrardan köpeğin yanına çöktüm ve tasmasına uzandım. Tasmasına daha dikkatli baktığımda üzerine Cesur yazdığını fark ettim. Yanından kalkmadan hemen önce bir kez daha başını okşadım."Cesur!"Tekrardan aynı yabancı sesi duymam ile ayağa kalkarak sesin geldiği tarafa doğru baktım. Birkaç metre ileride bir gölge gördüm. Gölge yavaş yavaş yaklaşırken gölgenin sahibi ortaya çıktı. İri yapılı benden biraz yaşça büyük olduğunu tahmin ettiğim esmer bir adam ile göz göze geldim.
Adam benden bakışlarını çekerek yanımda duran köpeğine baktı. Köpek havlamaya başlayınca ona döndüm. Havlamayı kestikten sonra koşarak sahibi olduğunu tahmin ettiğim adamın yanına giderek etrafında dönmeye başladı.
Adam gülerek olduğu yerde durdu ve dizlerinin üzerine çökerek köpeği kucağına aldı. Kucağındaki köpekle bana doğru gelmeye başladı. Daha deminkine nazaran yüzünde oldukça ürkütücü bir ifade vardı. Adamın bana doğru geliyor oluşuyla paniğe kapıldım. Yanlış bir şey yaptığımı düşünmüyordum. Aramızda birkaç metre mesafe kaldığında kucağındaki köpeği bırakarak ellerini pantolonun cebine yerleştirdi. "Teşekkürler." Tamam, adamı dış görünüşüne göre yargılayarak hem kendimi boş yere korkutmuş oldum hem de büyük saçmalamıştım.
Kaşlarımı çatarak gülümsemeye çalıştım. Bakışları çok korkunçtu."Ne için?"Yanında duran köpeğini gözleriyle işaret ettiğinde bakışlarım Cesur'a kaydı. "Kayboldu diye korkmuştum, siz bulmuşsunuz."Yüzümdeki gülümsemeyi bozmadan tekrar ona baktım. Tek kaşını havaya kaldırmış bir şekilde beni izliyordu."Rica ederim." Şu anki tek isteğim bu yabancıya hissettiğim endişeyi hissedirmemekti. "Tekrardan teşekkürler, iyi günler."
"İyi günler." Cesur ile arkasını dönerek gitmeye başladıklarında ben hala olduğum yerde duruyordum. Bir süre arkalarından baktım. Gözden kaybolmaya başladıklarında adamın cebinden telefonunu çıkararak kulağına dayandığını hatta buraya doğru baktığını gördüm. Umarım yanlış görmüşümdür çünkü bu beni oldukça korkutmuştu.
Elimdeki kitabı koltuğa fırlatarak salonun ortasında volta atmaya devam ettim. Can sıkıntısıyla yüzümü sıvazladım. Kitabı bitirmiştim ve yapacak hiçbir şeyim yoktu. Canım sıkılıyordu! Duvardaki saate baktığımda daha ikindin saat beşti. Cebimdeki telefonu çıkararak sosyal medya uygulamalarından herhangi birisine giriş yaptım. Normalde asla bu tarz şeylere zaman ayıran bir insan değilim ama insanın canı sıkılınca işte sonuç.
Oflayarak sosyal medya da gezerken bahçeden gelen silah sesi ile çığlık attım. Silah seslerinin giderek artması ile koltuktan yere atladım. Titreyen ellerim ile rehbere girerek Atlas'ın numarasına tıkladım. Üzerime doğru patlayan camla birlikte sıkıca gözlerimi yumdum. İyice koltuğun yanına çökerek kendimi korumaya çalıştım. Bir elimi kafamın üzerine sararak korunmaya çalışırken diğer elimlede telefonu tutmaya çalışıyordum. Telefon kulağıma dayamış bir şekilde Atlas'ın açmasını beklerken salonun diğer camının da patlamasıyla büyük bir çığlık attım.
Tam çığlık attığım sırada Atlas telefonu açtı. "İzgi?" Sesim titrerken bağırmadan edemedim. "Atlas! Korkuyorum! Çabuk gel!" Dışarıdan silah sesleri gelmeye devam ederken Atlas'ı daha rahat duymak için diğer elimle boştaki kulağıma kapattım."Silah! Atlas çok ses var!" Telaşlı bir şekilde hızlı hızlı konuşurken bir camın daha patlamasıyla bağırmamak için kulağımdaki elimi çekerek ağzıma bastırdım. Gözlerimden sicim sicim yaşlar akıyordu. Telefonun öbür tarafından gelen hışırtıları Atlas'ın sesi takip etti.
"İzgi beni dikkatle dinle. Senin kaldığın odaya hemen gidiyorsun,"Dediğini yapmadan hemen önce dikkatli bir şekilde başımı kaldırdım. Adeta mermiler havada uçuşuyordu. Zorla yutkunarak yavaşça koltuğun ucuna doğru kaydım. Birkaç saniye boyunca doğru bir anı kolladım. En sonuna koltuğun yanından ayrıldım. Koşarak dünkü kaldığım odaya gittim.
"Girdim."
"Kapıyı kilitle hemen."Sırtımı dayadığım kapıyı hemen kilitledim."Şimdi odanın köşesinde boş bir raf var görüyor musun?" Gözlerimle odayı taramaya başladığımda en uç köşede Atlas'ın dediği boş rafı gördüm. Bu raf daha önce hiç dikkatimi çekmemişti. "Evet?"
"Hemen o rafın yanına git," onun da sesi en az benimki kadar korkmuş ve telaşlıydı. Koşarak rafın yanına gittim. Gözlerimle hızlıca rafı inceledim. Ancak normal bir raftı. "Rafı aşağıya doğru indir, bir küçük kapı açılacak. Oraya gir ve içeriden kapıyı kapatarak sessizce beni bekle. Yoldayım."
"Tamam."Telefonu kapatarak rafı aşağıya doğru indirdim. Atlas'ın da tarif ettiği gibi kare şeklinde bir kapı açıldı. Şaşkınlıktan küçük dilimi yutacağımı düşünürken açılan kapıdan içeriye girerek eğildim. Küçük bir odaydı. Gerçekten çok küçüktü. İki kişi yan yana anca sığardı. Tepeden minik bir ışık içeriyi çok hafiften aydınlatıyordu. Girdikten hemen sonra kapıyı sürüyerek çektim. Bir 'tık' sesinden sonra kapının tamamen kapandığını anlayarak derin bir nefes verdim.
Dışarıda ki seslere kulak kesildiğimde silah seslerinin azaldığını fark ettim. Başımı ve sırtımı duvara dayayarak gözlerimi kapattım. Çabuk gel Atlas çünkü bu içimde ki küçük kız çok korkuyor. Silah sesleri onu çok korkutuyor.
Silah sesleri tamamen kesildiğinde küçük alanda kendi nefes seslerimi duymaya başladım. Sanki dışarından nefesim duyulacakmış gibi daha yavaş nefes alıp vermeye başladım. Karnımda ki yaranın sızısını görmezden gelmeye çalıştım. Çok yakından gelen ayak sesleri ile nefesimi tuttum. Büyük bir gürültüyle açılan kapıyla birlikte yere düşen kapı kolunun sesini işittim. Kapıyı kırmışlardı. Odanın içerisinde birden fazla ayak sesi işitince kalbim hızlı hızlı atmaya başlamıştı. Ne olur Atlas sen ol, ne olur."Bu kız nereye kayboldu?"Yabacı ses ile elimle ağzımı kapattım. Nefes seslerimi duymalarından korkuyordum. "Bilmiyorum, patronun dediğine göre evdeymiş." Patron? Şu bizim peşinde olduğumuz Patron mu?"Semih abi dediyse öyledir."Semih? Bu sefer ne oluyor? İsmi geçen şahıs kim? Beni neden arıyor?"Ama kız yok."
"Neden bu kız Semih abi için bu kadar değerli?"Güzel soru. Elim dudaklarımın üzerinde kapalı dururken kaşlarım çatık bir şekilde kapalı olan sürgülü kapıya bütün dikkatimle bakıyordum. "Duyduğuma göre Semih abi senelerdir bu kızın peşindeymiş. E tabi bir de bu kız Ilgaz için oldukça önemliymiş."Ilgaz? Kafamda ki soru işaretleri giderek artıyordu. Kim bu Ilgaz? Neden onun için önemliyim? Neden? "Yenge diyorsun?" Ne yengesi be? Sensin yenge! Dişlerimi sertçe birbirine bastırırken İç sesim beni sakinleştirmek adına bie şeyler sıralıyordu. Onu duymazdan gelerek bir köşeye fırlattım ve adamları dinlemeye kaldığım yerden devam ettim.
"Aynen öyle. Semih abi söylerken duydum, Ilgaz'dan önce davranmalıyım falan diyordu."
Sinirden dolayı hızla inip kalkan göğsüme diğer elimi koyarak sakinleşmeye çalıştım. Senelerdir peşimde birisi vardı ve ben bunu hiç fark etmedim. Üstüne bir de oldukça tehlikeli bir adam. "Abi! Ev boş."Bu iki ses dışında gelen diğer ses de yabancıydı. "İyi gidelim o zaman."Adım sesleri kesildikten sonra ağzımın üzerindeki elimi çekerek rahat nefesler almaya başladım. Başımı arkamdaki duvara sertçe yaslayarak sımsıkı yumdum gözlerimi. Az önce ne yaşamıştım ben? Senelerdir peşimde bir adam varmış. Şaka gibiydi.
İnanması zordu.
Aradan geçen kısa bir süre sonra bulunduğum küçük odanın kapısı açılmasıyla şaşkınlıkla kaşlarım havalandı ve korkuyla çığlık attım.
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top